Arama

Kadın Sağlığı - Sayfa 4

Güncelleme: 25 Temmuz 2014 Gösterim: 313.529 Cevap: 357
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Mart 2006       Mesaj #31
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yeni TCk ve Kadın Hakları

Sponsorlu Bağlantılar
Kadın örgütleri yeni TCK'nin ardından açıklama yaptı: "Kadınların önünde dün olduğu gibi bugün de iki görev duruyor. Bu görevlerden biri, yeni haklar için durmaksızın mücadele etmek; diğeri ise, kazanımların yaşama geçirilmesi için çalışmaya devam etmek.

Diyarbakır Barosu ve Diyarbakır'daki kadın kuruluşları, yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) kadına sağladığı kazanımlara dikkat çekti. Ancak bu kazanımlara karşın, kadın hakları için mücadelenin sürdürüleceği belirtiliyor.

TCK Kadın Platformu'nun yayınladığı bildiriye de imza koyan ve ek basın bülteni hazırlanan imzacılar arasında, Af Örgütü Diyarbakır Grubu, Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi, KAMER, Kardelen Kadın Evi, Selin Kadın Merkezi, Umut Işığı Kadın Kooperatifi, DİKASUM ve EPİDEM bulunuyor.

Diyarbakır'daki kadın kuruluşlarının ortak bildirisinde, yeni TCK'nin getirdiği kazanımlar ve halen süren eksiklikler şöyle sıralanıyor:

Kadın hareketi 1 Haziran 2005 tarihinde yasal haklar alanındaki yeni bir başarısının doğum gününü kutluyor. Bugün TCK'deki kazanımların yaşama geçirilmesi noktasında yeni bir süreç başlıyor.

*Yeni TCK, kadın hareketinin istemlerine uygun hükümleri taşımaktadır. Ancak, yasaların istemlere uygun kabul edilmiş olması değil, herkesçe bilinmesi ve uygulanması önemlidir.

* Yasa, kadının vücut bütünlüğüne yönelik cinsel şiddet içeren suçları, birey olarak kadına yöneltilmiş eylem olarak kabul edip; evlilik içerisindeki cinsel birlikteliğin de rıza dışında gerçekleştirilmesini suç sayıyor.

* Yeni TCK kadın ve kız ayrımını reddediyor ve yasal olmayan bekaret kontrolünü "jenital muayene" adı altında cezalandırıyor.

* Yeni yasa, insan yaşamını korunacak en yüksek değer olarak kabul edip; evlilik dışı dünyaya gelen çocuğun annesi tarafından namus kurtarma gerekçesi ile öldürülmesi eylemine ceza indirimi düzenlemesini kaldırıyor.

* Namus cinayetlerinin nitelikli adam öldürme fiili olarak tanımlanması istemimiz yeni TCK'de 'töre cinayetleri' olarak nitelendirip, yasa metnine alındı.

* Sıraladığımız önemli kazanımların yanında, yeni TCK, çok temel noktalardaki eksiklikleri ile yürürlüğe girmektedir.

* "Bekaret kontrolü eyleminin" açıkça anılmaması, muayene kararını verme yetkisinin hakim ve savcılarla kısıtlanmış olmasına karşın, kadının rızasının ön koşul olarak ifade edilmemiş oluşu önemli bir eksikliktir.

MeDeNi KaNuNDa KaDıN


Medeni Kanun

Cumhuriyetin kurulmasından sonra yürütülen devrimler yasal alanda köklü değişiklikler getirmiştir. Bunlardan biri bilhassa kadınlar açısından önemli haklar getiren "Türk Medeni Kanunudur". 17 Şubat 1926 tarihinde İsviçre Medeni Kanunundan örnek alınarak bir medeni kanun çıkarılmıştır. Bu kanun, kadın erkek eşitliği hususunda radikal değişiklikler getirmiş ve kadınların önünü açarak modern standartlara yaklaşmalarına hizmet etmiştir. Ancak, zaman içinde yeni gelişmeler doğrultusunda ciddi bir reformasyon görmeyen Medeni Kanun bugün bazı hususlarda yetersiz kalmış ve l935 lerden beri süren reform çalışmaları l.Ocak 2002 de yürürlüğe giren Yeni Türk Medeni Kanununu şekillendirmiştir. Yeni Medeni Yasa ile;

* Eski kanunda aile reisliği kurumu vardı ve aile reisi kocadır. Yeni Medeni Yasada aile reisliği kaldırılmış ve eşlerin evlilik birliğini beraberce yönetecekleri düzenlenmiştir.
* Eski kanunda evlilik birliğini temsil yetkisi (bazı hususlarda karının da temsil yetkisi vardır) kocaya aittir. Yeni Yasada temsil yetkisi eşlerin her ikisine birlikte verilmiştir.
* Evin seçimini kocanın yapacağı hükmü değiştirilerek, eşlerin oturacakları evi birlikte seçecekleri hükmü getirilmiştir.
* Kadına, "önceki" soyadını kocasının soyadından önce gelmek üzere kullanabilme hakkı veren ve daha önceden yapılmış olan (1997 yılında) değişiklik yeni yasada aynen benimsenmiştir.
* Eski Medeni Kanuna göre eşlerin velayeti birlikte kullanacağı, anlaşmazlık halinde ise babanın reyinin üstün olacağı hükmü değiştirilerek eşlerin velayeti birlikte kullanacakları düzenlenmiştir. Anlaşmazlık halinde ise hakim karar verecektir.
* Yeni Medeni Yasada eşlerden birinin meslek ve iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda olmadığı hükmü getirilmiştir. Bu düzenlemeyle eşler mesleklerini diğer eşten izin almadan sürdürebilecektir. (Zaten , Eski Medeni Kanunun 159. maddesinde yer alan kadının meslek ve iş yapabilmesi için kocasının iznini alacağı şeklindeki hüküm 1990 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.)
* Eski Medeni Kanuna göre diğer rejimlerden biri seçilmemişse geçerli olan kanuni mal rejimi "mal ayrılığı" iken Yeni Yasada "edinilmiş mallara katılma" rejimi getirilmiştir. Her eşin kendi adına kayıtlı olan mallara sahip olmaya devam etmesi denilen mal ayrılığı yerine, yeni rejime göre yine eşler evlenirken başka bir rejim seçmemişlerse evlilik birliğinin kurulmasından sonra her eşin karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleri (edinilmiş mallar) evliliğin sona ermesiyle eşit olarak paylaşılır. Kişisel mallar ise sahiplerinde kalır.
* Eski Medeni Kanuna göre evin ve çocukların geçimi kocaya ait iken Yeni Medeni Yasada, eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıklarıyla katılırlar şeklinde düzenleme yapılmıştır.
* Yeni Yasa ile evlenme yaşı kadın ve erkek için eşitlenerek yükseltilmiştir. Aile izni ile evlenme halinde 17 yaşını doldurmak, mahkeme kararıyla evlenme durumunda 16 yaşını doldurmak şartı getirilmiştir. (Eski Kanuna göre; aile izniyle evlenmede erkek 17, kadın ise 15 yaşını doldurmuş olmalı, mahkeme kararıyla evlenmede erkek 15, kadın ise 14 yaşını doldurmuş olmalıdır.)
* Daha önce evlenmek için müracat yeri, erkeğin oturduğu yer evlendirme memurluğu iken Yeni Yasada kadın veya erkeğin oturduğu yer evlendirme memurluğu olarak düzenlenmiştir.
* Genel hükümlere göre boşanmadan sonra nafaka davalarının açılma yeri davalının ikametgahı yer mahkemesidir. Yeni Yasada ise davacının ikametgahı yer mahkemesi yetkili kılınmıştır.
* Yeni Medeni Kanunda evlat edinme konularında da önemli yenilikler getirilmiştir. 30 yaşını dolduranlar evlat edinebilirler, evlat edineceklerin çocuğunun olmaması şartı kaldırılmıştır.

Yeni Medeni Yasanın yürürlüğe girmesi ile birlikte Aile Mahkemeleri Kurulması konusu kaçınılmaz hale gelmiş ve bu konuda hazırlanan yeni yasa tasarısı TBMM"ye sunulmuştur.

GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
15 Mart 2006       Mesaj #32
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Kadın ve Menopoz
s
Sponsorlu Bağlantılar
smenopozssss
Menopoz kadın hormonu olan östrojen ve progesteronun seviyesi düştüğü ve vücudunuz yumurta üretmeyi durdurduğu zaman meydana gelir. Mensturasyon temelli kesilir ve hamile kalmak için zamanınız kalmamış olabilir. Ne umduğunuzu bilmiyorsanız sizi fiziksel ve duygusal anlamda müthiş bir zorluğun beklediğini unutmayın.
Bu nedenle bu dönemde görülebilecek yakınmalara yönelik koruyucu tedavi yöntemleri daha da önem kazanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde kadın yaşamının 1/3’ünü menopoz dönemi oluşturmaktadır. Türkiye’de menopoz yaşı konusunda kesin veriler bulunmamakla birlikte, Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir çalışmada ortalama menopoz yaşı 51,3 yıl olarak bulunmuştur. İyi beslenemeyen, zayıf, vejetaryen, rahimi alınan, anne karnında geri kalan ve yüksek yerlerde yaşayan kadınlarda menopoz yaşı biraz daha erken olabilmektedir. Ayrıca sigara içen kadınlar menopoza daha erken girmektedir.

Ne zaman meydana gelir?


Menapozun ortaya çıkacağı zaman önceden tahmin edilememektedir. Genellikle, 45 ila 55 yaşları arasında rastlanacağı düşünülmekte ancak bazı kadınlarda 35 gibi daha erken bir yaşta ya da 60 gibi daha ileriki bir yaşta başlayabildiği gözlenmiştir
Genellikle, menopozun başlayacağına dair bazı belirtiler ortaya çıkar. Ay dönümleri gitgide gecikir, azalabilir ve bir önceki kadar uzun sürmez. Alternatif olarak, bazı bayanlar kısa aralıklarla ağır kanamalar geçirir. Bazen, mensturasyon hiçbir uyarıda bulunmadan kesilir.

Menopoz bir hastalık değil, yalnızca yaşamın bir dönemidir.

Fiziksel Belirtileri

Östrojen ve progesteronun salınma miktarındaki azalma adet kanaması kesilmeden birkaç yıl önce başlar ve rahatsızlık verici bazı fiziksel belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur:

• Ateş basmaları. Birçok kadında bu durum farklı şiddetlerde yaşanır. Fakat hepsi için ortak olan nokta, bir dakika boyunca yüksek sıcaklığa maruz kalma -bu da sizin evdeki tüm pencereleri açmayı istemeniz için yeterlidir- ve titreme hissidir. Ortalama olarak, hararetlenme günde dört ya da beş kez ve genellikle beş dakika arayla meydana gelir. Bazı kadınlar aynı zamanda ciltte karıncalanma hissi ortaya çıkar.

• Gece terlemeleri. Bunlar gece meydana gelen ateş yükselmeleridir. Eğer şiddetliyse, yatağınızı sırılsıklam edebilir, sizin ve partnerinizin uyku rahatını bozabilir.

• Düzensiz, yetersiz ve ağır adet kanamamaları. Bu, yaklaşan menopoz için ortak bir belirtidir, fakat daha da kötüsü menopoz dışındaki bazı durumların (örneğin, polip ya da tümörler) neden olduğu düzensiz ve ağır kanamalardır. Bu nedenle kontrol edilmek iyi bir fikirdir.

• Kuru ya da kaşıntılı cilt. Yaşımız gereği, cildimiz yaşlanmaya başlar ve oksijensiz kalan cilt için nemi hapsetmek zorlaşır.

• Ağrı ve sancılar. Düşük seviyedeki östrojen baş ağrıları ve sancıların artmasına neden olabilir. Bunlar eklem ve kas ağrılarından sırt ya da baş ağrılarına kadar çeşitlenebilir.

• Kansızlık. Buna düşük seviyedeki östrojen neden olur, fakat uyku rahatınızı bozacağı gibi gece terlemeleri ile de şiddetlenebilir. Sıkıntı ya da depresyonda birer faktör sayılabilir.

• Yorgunluk ve uyuşukluklar. Gece terlemelerinden dolayı uykuda meydana gelen eksiklik gün boyunca kendinizi yorgun hissetmenize neden olur.

• Mesane problemleri. Bunlarda sistit ya da diğer mesane enfeksiyonlarına ve idrar tutamama stresine dair aşırı hassasiyet söz konusudur. İdrar tutamama stresine Pelvik boşluğundaki kas ve doku elastikliği kaybı neden olur. Pelvik taban kas egzersizleri bu durumun düzelmesine yardımcı olabilir. Bazı kadınların aynı zamanda mesane kapasitesi azalır.

• Vajina esnekliğinin kaybı. Vajinal çeperin incelmesi, kuruması ve elastikliğini kaybetmesi sebebiyle ilişki rahatsız edici ya da acı verici hale gelebilir. Su sistemli yağ sağlayıcı bir madde yardımcı olabilir, acı şiddetli ve sürekli ise tıbbi yardım alınması tavsiye edilir.

• Kalp-Damar hastalık riskinde artma

• Osteoporoz (kemik erimesi) artış
Baş dönmesi, ayak bileğinde şişlik ve çarpıntı gibi diğer belirtiler de söz konusudur fakat sık rastlanmaz.

Menopozda görülen belirti ve değişikliklere yönelik olarak en çok tercih edilen yöntemi hormon replasman tedavisidir. Genel olarak östrojen ve progesteron hormonları birlikte verilmektedir. Progesteron verilmesinin ana amacı östrojene bağlı olarak artan rahim kanseri riskinin önlenmesidir

Özellikle ilk yıllarda kadınlarda adetten kesilme, ateş basma, terleme, çocuk doğurma yeteneğini kaybetme gibi bozukluklar eksik kadınlık, izolasyon, depresyon, içe kapanma, uykusuzluk, aşırı sinirlilik, saldırganlığa neden olabilir. Bu durumda bir psikiyatrisin öneri ve tedavisine gerek vardır. Alışmaya çalışmak sorunu derinleştirebilir. Unutulmaması gereken menopozal dönem hastalık değil doğru ve yeterli takipler ile keyif ve sağlıkla geçirilecek bir dönemdir


dagarcik10011cbk119ha17mn

GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
15 Mart 2006       Mesaj #33
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Karpal Tünel Sendromu
s
skarpaltunelssss
Karpal tünel, el bileği kemiklerinin ilk sırası ile bunlara çapraz olarak ve bunların üzerinde geçen bir bağ tarafından oluşturulan anatomik bir yapıdır, içinden elin normal olarak başparmağın iç taraf yüzeysel duyusunu, işaret parmağın, orta parmağın ve yüzük parmağında duyusunu taşıyan orta sinir geçer. Karpal Tünel Sendromunda ise orta sinir sıkışır ve elde uyuşma ağrısı, el hareketlerinde sakarlık, iğnelenme ve karıncalanma gibi şikâyetlere sebep olabilir. Bu şikâyetler tipik olarak orta sinirin etki alanı olan ilk üç parmakta görülür.
Genellikle 40 – 50 yaş arası kadınlarda daha sık görülür. El bileğiyle tekrarlayan işlerle meşgul olanlarda bu hastalık daha sık görülür. Örnek olarak ev hanımlarını, marangozları, kasapları, aşçıları, fırça kullanarak boya veya resim yapanları, tenis oynayanları, elleriyle sıklıkla bulaşık yıkayanları, şoförleri ve benzeri şekilde el bileğini tekrarlayan hareketlerle kullananları sayabiliriz.
Hamilelik sırasında vücutta fazla sıvı tutulumunun yol açtığı şikayetlerden biri de Karpal Tünel Sendromudur. Bu durum hamile kadınların %25-30'unda görülür. Bu durum geçicidir. Doğumu takiben birkaç hafta içerisinde normale döner.
Bu rahatsızlığın ilk başlangıç şekli, özellikle hanımlarda hamur yoğurmak, elde çamaşır yıkamak, el işi yaparken veya bilgisayar tuşlarına basarken yani el bileğini kullanarak yapılan hareketli işlerde uyuşukluğun meydana gelmesi ve özellikle ilk üç parmakta elektrik çarpar gibi bir elektriklenmenin hissedilmesidir. Karpal Tünel Sendromu'nda hastalar genellikle geceleri ağrıların artmasından ve yanma tarzı bir acının kişiyi uykudan uyandıracak kadar fazla olmasından şikâyet ederler. Bu şikâyetler genellikle ele masaj yapınca ya da eli sallayınca azalırlar.

Tanı ve tedavi

Hastalığın tanısı hekim tarafından dikkatli bir muayene ve hastanın şikâyetlerinin dinlenmesi ile konulabilir. Yapılacak bir elektromiyografi (EMG) testi tanıyı kesinleştirir.
Evde yapılacak ilk tedavi geceleri elin yüksekte tutulması ve hekim önerisiyle analjezik etkili antienflamatuar ilaçların kullanılmasıyla olur. El ve kolundaki ağrı nedeni ile el bileğini sarmak önerilmeyen ve sinire daha çok bası yaparak hastalığın daha hızla ilerlemesine yol açabilen davranışlardır. Şiddetli ağrı durumlarında hekiminiz bölgeye steroid enjeksiyonu yapmayı önerebilir, bu ağrı kontrolünde etkili olur ancak sinirin harabiyetini azaltmaz.
İlaç tedavisi ile şikâyetleri geçmeyen hastalara daha fazla zaman geçirmeden yani sinir harabiyeti daha fazla artmadan cerrahi tedavi önerilmektedir. Cerrahi olarak sinir üzerindeki bası ortadan kalktığında sinir üzerindeki harabiyette daha fazla ilerlemeden durur ve iyileşme izlenir. Bu işlem hastanede yatmayı gerektirmeyen, ayaktan yapılan bir müdahaledir. El ayasında bileğe yakın bir alandan yapılan küçük bir kesi ile sıkışmaya neden olan bağ dokusu rahatlatılır. İşlem sonrası hasta 4–6 hafta içinde tamamen normale döner.


hikaye1001722yb



Sonbahar ve kış aylarında yaz ışıltınızı sürdürmek için...


s

ssonbaharisiltissss

Yaz bitti, güneş lekelerine dikkat. Haftada 1 kez uygulayacağınız yumuşak soyucu kremler yardımı ile cildinizin en üst tabakasında birikmiş olan ölü hücrelerden kurtulur, cildiniz hem nefes alır hem de yumuşacık ipeksi bir görünüme sahip olabilir.
Güneş ve güneş banyoları cildimizi kurutur.

Bronzluğunuzun devamı için cildinizi mutlaka nemlendirici ile nemlendirin. Sert banyo sabunlarından sakının duş ve banyo da duş jellerini tercih edin sonrasında ise yumuşak hamlelerle kurulanın sakın havlunuzu cildinize sert hamlelerle sürtmeyiniz.
Tatil dönüşü bronzluğunuzun devam etmesi için küçük bir hileye başvurabilirsiniz. 2–3 günde bir nemlendiricine katacağınız bronzlaştırıcı krem yardımı ile kalıcı bronzluk sağlayabilirsiniz.

Makyajınıza dikkat; Pastel tonlarında yapacağınız hafif makyaj, allığınızla yanak, alın ve çene altına uygulanacak bronz efektler bronzluğunuzun kalıcı olmasını sağlar.
Kurumuş saçlar; Yaz ayları saçlarınızı yorar ve ışıltısını kaybettirir. Havuz tutkunlarının saçları tam anlamı ile kurur ve kırılgan hale gelir. Öyle ise ne duruyorsunuz! Devreye saç kremlerini sokun ve saçlarınıza eski doğal ve ışıltılı halini yeniden kazandırın.

Yiyeceklere dikkat; Tabağınıza alacağınız yiyecekler bronzluğunuzun ve ışıltınızın devamı için önemli. Özellikle A,E,C vitaminlerinden zengin besleme önemli. Güneşin zararlı etkilerinden korunmak için taze sebze ve meyve tüketiniz sigara içmeyiniz! Karoten bronzluğun kalıcı olasını sağlar. Havuç, domates ve kayısı sizin yiyecekleriniz. Vitamin ve mineralden zengin mevsim sebze ve meyveleri cildinizin doğal nemi için gerekli bu yüzden bolca tüketiniz



hikaye1001722yb





Son düzenleyen GusinapsE; 20 Mart 2006 00:06
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Mart 2006       Mesaj #34
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bahar Yorgunluğuna Teslim Olmayın...

Bahar aylarında insan metabolizmasında oluşan değişiklikler beraberinde yorgunluğu da getiriyor. Acıbadem Hastanesi'nden Prof. Dr. Koptagel İlgün bahar yorgunluğunu bir hastalık olarak tanımlıyor ve önlem alınması gerektiğini söylüyor. Önlem alınmazsa bahar yorgunluğu kronikleşebiliyor.

Kışın soğuk günleri yavaş yavaş yerini baharın neşesine ılıklığına bırakırken birçok kişide halsizlik, yorgunluk, eklem ağrıları, uyku isteği gibi ortak şikayetler gözleniyor. Bu yakınmaların çoğu bahar yorgunluğuna bağlanıyor.

Bahar yorgunluğunu bir hastalık olarak tanımlayan Prof. Dr. Koptagel İlgün, bu yorgunluğa bağlı olarak kalp ve romatizma hastalarında yakınmaların arttığını belirtiyor. Bahar yorgunluğu önlem alınmazsa kronik yorgunluk sendromuna da dönüşebiliyor.

Havadaki elektrik artıyor
Bahar mevsiminde havadaki elektrik yükü artıyor. Bu yükün iyonlar aracılığıyla taşındığını vurgulayan Prof. Dr. Koptagel İlgün şöyle konuşuyor:
"Pozitif ve negatif değerde iki tür iyondan pozitif olanlar arttıkça vücuda zindelik getirir. Negatif yüklü iyonların artması ise yorgunluk, halsizlik ve gerginliklere neden olur. Havadaki elektrik yükü şehirlerde daha fazladır. Taşıtların havayı kirletmesi, sanayi atıkları, trafik keşmekeşi elektrik yükünü artırır."

Elektrik yükünün yoğunluğu, bahar mevsiminde sinir gerginliğini ve stresi tırmandırıyor. Bu durum, damarlardaki büzülmeyi artırıyor. Damarlardaki büzülme midede olursa ülsere bile neden olabiliyor. Uzmanlar, bahar mevsiminde sebze ve meyvelerin yanısıra bol sulu gıdaları da soframızdan eksik etmememiz gerektiğini söylüyorlar; çünkü meteorolojik değişiklikler yüzünden vücuttaki su oranında bozukluklar görülebiliyor.

Bahar yorgunluğunun etkilerinden kurtulmak mümkün. Prof. Dr. Koptagel İlgün bu konuda "Eğer yakınmalar süreklilik kazanmışsa ve kendinizi her zaman halsiz ve bitkin hissediyorsanız, kronik yorgunluk ile karşı karşıyasınız demektir" diyor.

A TİPİ İNSANLAR ADAY
Eğer, yönetici kadrosunda çalışan sorumluluğu fazla olan biriyseniz, halsizlik, kırıklık, boğaz ve baş ağrılarıyla gelişen kronik yorgunluk sendromu sizin de kapınızı çalabilir. Prof. Dr. İlgün, kronik yorgunluk sendromuyla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor:
"Kronik yorgunluk sendromu olan kişi, gözlerinin önünde beneklerin uçtuğunu, devamlı baş ağrısı ile birlikte sanki kerpetenle ensesinin sıkıldığı hissine kapıldığını söyler. Eklem ağrılarından yakınır. Bu kişilerin işteki konsantrasyonları bozulur. Eklem ağrıları, ruhsal sıkıntılar yakalarını bırakmaz."

Kronik yorgunluk sendromuna yakalanan kişilerin çoğunluğu yaptığı işten, çalışma ortamından ötürü devamlı duygularını, sıkıntılarını baskı altına alıyor. Bu şekilde yıllarca baskı altında kalan duygular, stres ve iş yoğunluğu sonucunda patlama noktasına geliyor.

Mutsuzluk yorgunluğu
Bahar yorgunluğu ve kronik yorgunluk dışında bir de "mutsuzluk yorgunluğu" denilen bir yorgunluk türü var. Kendini sürekli halsiz, isteksiz, yorgun hissedenler bu gruba giriyor. Prof. Dr. Koptagel İlgün, söz konusu kişilerin yorgunluk hisleriyle mutsuzlukları arasında bağlantı olduğunu belirtiyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor.
"Mutsuzluk yorgunluğu, insanın psikolojisiyle çok yakından ilgilidir. Bu sorundan kurtulmak için öncelikle yaşamı sevmek, mutsuzlukların, hayal kırıklıklarının gelip geçici olduğuna inanmak gerekir. Söz konusu gruba giren kişilerde şikayetler bedensel bir rahatsızlıktan değil de, psikolojik sorunlardan kaynaklandığı için hastaların psikolojik tedavi görmesi gerekebilir."

Kronik yorgunluktan korunun
Kronik yorgunluğunuzun gerçek nedenini araştırın. Eğer sorun iş yoğunluğunuz ise çalışma temponuzu düşürün, monotonluk ise yaşamınızı renklendirecek uğraşlar bulun.
· Kronik yorgunluğa karşı en iyi ilaç tatile çıkmaktır. İmkanlarınızı zorlayarak birkaç günlüğüne de olsa kent dışına kaçın.
· Her gün sabahları aç karnına en az 5 dakika yürüyüş yapın. Ancak bu yürüyüşleri güneşli günlerde yapmaya özen gösterin.ı.
· Her sabah 10-15 dakika aç karnına jimnastik yapın. Ama vücudunuzu aşırı yormaktan da kaçının. Jimnastik yapacağınız odayı ciğerlerinize bol oksijen girmesi için bir süre havalandırmayı unutmayın.
· Sofranızdan meyve ve sebzeyi eksik etmeyin. Sevmeseniz de mevsimin özelliğini taşıyan meyve ve sebzelerin bütün çeşitlerinden bol miktarda yiyin.

Önlemler
· Baharda vücudun daha çok vitamin ve minerale ihtiyacı oluyor. Özellikle de B ve C vitaminleri ile potasyuma. B ve C vitaminleri sebze ve meyvelerde, potasyum da domates, patates ve kayısıda bol miktarda bulunuyor.
· Günde 3 litre su için. Yemek yemeden ve yatmadan önce azar azar içerek vücudunuza ihtiyacı olan suyu sağlayın.
· Uyku ritmine dikkat edin. Rahat bir uyku için yatağa girmeden önce günlük bütün stres nedenlerinizi aklınızdan uzaklaştırın. Hoşunuza giden konuları düşünün veya hoşlandığınız bir film seyredin.
· Alkol kullanıyorsanız, mümkün olduğunca azaltın. Çünkü yorgunluktan kurtulmak için alkole sarılmak çözümü zor problemleri ortaya çıkarabilir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Mart 2006       Mesaj #35
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Parfüm Sanati:
parfuem 1

Parfüm Nerelere Sürülmeli
Vücut
Parfümler kokularını yaymak için sıcaklık, hareket gibi faktörlere ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle parfüm sürmek açısından vücudun bazı bölgeleri ayrıcalıklıdır:
Sıcak ve nemli noktalar. Koltuk altları, göğüs araları, ense, kulak arkaları ve göbek
Kanın fazla pompalandığı noktalar. Bilek içleri, şakaklar ve boyun.
Hareketli noktalar. Dirsekler ve diz içleri.
Uzmanlardan hoş öneriler:
Coco Chanel “Öpülmek istediğiniz yeri parfümleyin”
Estée Lauder “Parfümü, kolunuzu yukarı kaldırıp tam önünüze sıkın ve yarattığınız koku bulutunun içine girin. Böylece binlerce parfüm molekülü vücudunuzun her yerine konacaktır”

Saç
Saçınızı parfümlemek istiyorsanız, öncelikle temiz olmalarına dikkat edin. Kokuların birbirine karışmaması için şampuanınızı kokusuz olanlar arasından seçin. Saçlarınız kısa ise saç diplerinize, uzun ise uçlarına sıkmanız yeterli olacaktır.
Küçük bir hoşluk:
Saçınızı fırçalamadan önce fırçanıza biraz parfüm sıkın.

Giysiler
Parfümler pamuklu, yünlü gibi doğal lifle dokunmuş kumaşlarda çok kalıcıdır ve rahat yayılır. Sentetik liflerde yayılımı ve kalıcılığı azdır. Parfümün en kalıcı olduğu dokular ise kürkler ve muslin kumaştan yapılmış eşarplardır.
Giysiler parfümlenebilir ama gelişigüzel değil:
- Parfümünüzü ceket ve mantoların astarlarına, etek ve elbiselerin etek baskılarına sıkın.
- Asla giysilerinizi farklı parfümler sıkmayın. Üst üste sıkılan parfümlerin molekülleri iyi bir karışım oluşturmaz ve kötü bir etki uyandırır.
- İpekli giysilerinize parfüm sıkmayın, kalıcı lekeler bırakır.
- Eğer parfümünüzü sık sık değiştiriyorsanız, sadece vücudunuzu parfümlemekle yetinin. Koku zaten giysilerinize de sinecektir.
- Mücevher ve özellikle incilerinizin yakınında parfüm kullanmayın: parfümlerdeki alkol mücevherlerin parlaklığını yok eder ve incileri sarartabilir.
- Giysi dolabınızı parfümlemeyi unutmayın.
Küçük bir hoşluk:
İç çamaşırlarınızın bulunduğu dolap veya çekmeceye parfümünüzle nemlendirdiğiniz yünlü bir kumaş parçası koyun.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Mart 2006       Mesaj #36
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İş ve Sosyal Güvenlik KanunlarıNDa KaDıN


Türkiye'de kadın istihdamı arzu edilen düzeyde değildir. Erkeklerin % 69.5'i işgücüne katılırken, kadınların % 27.9'u işgücüne katılmaktadır. Kadın istihdamının yasal bir engel olmamasına rağmen düşük olmasının çeşitli sosyo-kültürel nedenleri vardır.



Devlet Memurları Kanununa göre istihdam edilen kadın memurların, doğum öncesi 3 hafta, doğum sonrası 6 hafta ücretli izin ve 1 yıl ücretsiz izin hakları vardır. 1475 sayılı İş Kanununa göre çalışan kadınların ise, doğum öncesi 6 hafta doğum sonrası 6 hafta ücretli ve 6 ay ücretsiz izin hakları vardır.

Her iki Kanuna göre (Özel sektörde çalışanların tabi olduğu Sosyal Sigortalar Kanunu ve kamu sektöründe çalışanların tabi olduğu Emekli sandığı Kanun çalışan kadınlar arasında doğum izinleri hususunda var olan farklılığın giderilmesi amacıyla çalışmalar sürdürülmektedir. Ayrıca ücretli doğum izinlerinin ebeveyn iznine dönüştürülerek çocukların bakımı ve yetiştirilmesinde babaların da aktif olarak rol almalarının sağlanması için mevcut sosyal güvenlik sistemine ilişkin yasal düzenleme çalışmalarında gerekli değişikliklerin yapılması Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü tarafından İş Yasası ve Devlet memurları yasasının aynı statü hukuku çerçevesinde (Uluslararası normlara uygun olarak)değiştirilmesi talep edilmiş ancak henüz çalışmalar devam etmektedir.


Hamile ve doğum yapan kadınlar "analık sigortası" kapsamında sağlık yardımı almaktadır. Ancak, iki ayrı sigorta kanununa göre çalışan kadınlar arasında bu yardımdan yararlanma konusunda farklılıklar mevcuttur. Bu farkların giderilmesi ve verilen hizmetlerin kalitesinin artırılması amacıyla çalışmalar devam etmektedir.


Hamile bayanların iş hayatındaki yasal hakları Hamilelerin iş hayatındaki yasal hakları

Hamilelik ve annellik süreci, çalışan kadınların kariyerlerinde kimi zaman bir dönüm noktası anlamına gelmekte. Bu yüzden de kadınlar, iş yaşamlarına bir süreliğine de olsa ara vermek istemediklerinden hamileliği mümkün olduğunca ertelemeye çalışıyorlar. Çünkü hamilelik döneminde işe ara vermek, hem maddi anlamda aile bütçesine zarar vermekte, hem de kadının tekrar iş yaşdönmek istediğinde bir süre işsiz kalıp iş aramasına neden olmakta. Ayrıca bir süre sonra işe dönmek isteyen kadının bebeğinin bakımı da bir başka sorun olarak belirmekte.

Hangi zamanda bebek yapıyor olursanız olun, neticede bebek, çalışan kadının iş yaşamındaki normal akışı bir süreliğine de olsa değiştirmekte. Fakat yasalar çerçevesinde hamile kadınlara ve annelere tanınan haklar pek fazla bilinmediği için kadınlar kendilerine tanınan hakları talep etmiyor. Tüm bunların yanında da boş yere geleceklerine dair endişeleniyor.

Oysa Çalışma Bakanlığı'nın hazırlamış olduğu "Gebe ve Emzikli Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla, Emzirme Odaları ve Bakım Yurtlarına Dair Tüzük" ile, bebeğinizin yanında olma hakkınız ve bebeğiniz büyüyene kadar bakımının işvereniniz tarafından sağlanması güvence altına alınmış. Bunun yanısıra Sosyal Sigortalar Kanunu'nda da Gebelik Halinde Muayene ve Tedavi, Doğum Yardımı, Emzirme Yardımı, Sigortalı kadına doğum öncesi ve sonrasında ödenek verilmesi gibi konulara açıklık getirilmiştir.

Gebe ve Emzikli Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla, Emzirme Odaları ve Bakım Yurtlarına Dair Tüzük



Çalıştırma Yasağı

Tüzüğün 3. Maddesi, kadın işçilerin doğumdan önce 6, doğumdan sonra da 6 hafta olmak üzere toplam 12 hafta yani 3 ay süresince çalıştırılmalarının yasak olduğunu belirtmiştir. Ancak bu süre kadın işçinin sağlık durumuna ya da çalıştığı işin özelliğine göre, doktordan bir rapor alarak arttırılabiliyor. Kadın işçinin isteği halinde, doğumdan sonraki 6 haftanın ardından da 6 aya kadar kendisine ücretsiz izin hakkı tanınabiliyor. Bu süre zarfında maaşını alma ancak izin süresinin bitiminden sonra yeniden işine dönebilir.

Gebe İşçilerin Muayene İzni

Gebe işçilerin muayene izni, ilgili tüzüğün 4. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre: "İşçiler, başvurmaları halinde, gebeliğin ilk üç ayında, işyeri, işçi sağlığı dispanserleri, bunların bulunmadığı yerlerde sırasıyla en yakın Sosyal Sigortalar Kurumu sağlık tesisleri, sağlık ocakları, hükümet veya belediye hekimlerince muayene ve tedavi edilirler. Sonraki aylarda, ayda en az bir defa tıbbi muayeneye gitmelerine izin verilir."

Emzikli İşçilerin Çalışıtırılması

Emzikli işçilerin, Ağır ve Tehlikeli İşler Tüzüğü'nde kadınların çalıştırılabilecekleri belirtilmiş olan işlerde çalıştırılabilmeleri için, doğumdan sonraki 6 haftanın bitiminde ve işe başlamalarından önce, işyeri, işçi sağlığı dispanserleri, bunların bulunmadığı yerlerde sırasıyla en yakın Sosyal Sigortalar Kurumu sağlık tesisleri, sağlık ocakları, hükümet veya belediye hekimlerine muayene ettirilerek çalışmalarına engel durumları olmadığının raporla belirlenmesi gerekir. Muayene sonunda ağır ve tehlikeli işlerde çalışmasında mahzur olduğu hekim raporuyla belirlenen emzikli kadın işçiler doğumdan sonra ilk 6 ay içinde bu işlerde çalıştırılamazlar.

Emzirme İzni

Yeni doğum yapmış kadınların, 1475 sayılı İş Kanunu'unun 64. maddesi uyarınca bebekleri 1 yaşına gelene dek günde 2 defa 45'er dakikadan toplam 1,5 saat bebeklerini emzirlemeleri için emzirme hakları vardır. Ancak bu hak, evi ile işyeri arasında bir hayli mesafe olan kadınlar için imkansızdır. Bu durumda işyerinin kendi insiyatifine bağlı olarak çalışanına tanıdığı kimi haklar olabilir. Örneğin bazı işverenler, gün içindeki 1,5 saatlik emzirme hakkını kullanamayan kadınlara hafta içinde bir işgününü tatil olarak kullanma hakkı verebiliyor.

Oda ve Yurt Açma Yükümlülüğü

Yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 100-150 kadın işçi çalıştırılan işyerlerinde, bir yaşından küçük çocukların bırakılması ve bakılması, emzikli kadınların çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine en çok 250 metre uzaklıkta bir emzirme odasının kurulması zorunludur.

Tüzüğün 7. Maddesi gereğince işverenin açmakla yükümlü olduğu kreş ya da emzirme odası, işyerine 250 metreden daha uzak mesafede ise işyerinin taşıt sağlama zorunluluğu vardır. İşverenler, ortaklaşa oda (emzirme odası) ve yurt (kreş) kurabilecekleri gibi, oda ve yurt açma yükümlülüğünü, bu Tüzükte öngörülen nitelikleri taşıyan yurtlarla yapacakları anlaşmalarla da yerine getirebilirler. Oda ve yurt açma yükümlülüğünün belirlenmesinde, işverenin belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan tüm işyerlerindeki kadın işçilerin toplam sayısı dikkate alınır.

Oda ve Yurtlardan Kimler Faydalanabilir?

Tüzükte oda olarak bahsedilen emzirme odalarına 0-1 yaşlarındaki bebekler, yurt olarak bahsedilen kreşlere ise 1-6 yaş arasındaki çocuklar kabul ediliyor. Yurt ve odalardan sigortalı annelerin yanı sıra, eşi ölmüş veya eşinden ayrıldıktan sonra çocuklarının velayetini almış sigortalı erkeklerin çocukları da faydalanabiliyor.

Kreşlerdeki çocukların bakımı

Kreşdeki çocukların bakımında, bu konuda eğitim almış ya da çocuk bakımını üstlenebilecek kişiler görevlendiriliyor. Kreşlerde her 10 çocuk için bir tane çocuk bakıcısı, her 20 çocuk için de bir tane hemşire ya da kız meslek lisesinde çocuk gelişimi ve eğitimi almış birinin bulunması gerekiyor.

Sosyal Sigortalar Kanunu'nda Analık Sigortası



Sigortalar Kanunu'nun 43-51. maddeleri çalışan kadınların annelik ve hamilelik haklarıyla ilgilidir. Bu maddelerde hamile kadınların ya da sigortasız karısı hamile olan erkeklerin eşleri için geçerlidir. Ancak bu hakların kendilerine tanınması için bazı şartlar aranmaktadır.

İstenilen Şartlar

Sigortalı kadın için, doğumdan önceki bir yıl içinde en az 90 gün analık sigortası priminin ödenmiş olması
Sigortalı erkek için, doğumdan önceki bir yıl içinde en az 120 gün analık sigortası priminin ödenmiş olması
Sigortalının doğum yapan kadınla doğumdan önce evlenmiş bulunması
43. Madde, sigortalı kadının veya sigortalı erkeğin sigortalı olmayan karısının anne olması halinde şu yardımların yapılmasını öngörüyor:
A. Gebelik Muayenesi'nin yaptırılması ve gerekli sağlık yardımının sağlanması
B. Doğumda gerekli sağlık yardımlarının sağlanması
C. Emzirme yardım parası verilmesi
D. Sigortalı kadının doğumdan önce ve sonra işinden kaldığı günler için ödenek verilmesi
E. Analık hali sebebiyle gerekirse yurt içinde başka bir yere gönderilmesi


Analık Sigortasıyla elde edilen haklar



Gebelik Muayenesi'nin yaptırılması ve gerekli sağlık yardımının sağlanması

44. Madde olan gebelik muayenesi ve gerekli görülecek tedavi, kurumca önceden belli edilen hekim veya ebeler tarafından yapılır. Sigortalı kişi, kurumun gösterdiği hekim ve ebelerden dilediğini seçebilir. Ancak bir kez seçtikten sonra doğuma kadar bir daha değiştirme hakkı yoktur.

Doğum Yardımı

45. Madde olan doğum yardımı, sigortalı kadının veya sigortalı erkeğin sigortalı olmayan karısının doğurması halinde doğum sırasında ve doğumdan sonra gerekli sağlık yardımlarıyla ilaçların ve sağlık malzemelerini sağlanmasıdır. Bu yardım hamile kişini daha önce seçtiği ebe ile evde ya da sağlık tesislerinde yapılır.

Maktu Gebelik ve Doğum Yardımları (Gebelik ve Doğum Parası)

44. ve 45. Maddelerde sözü edilen gebelik ve doğum yardımının yapılması, kurum tarafından imkansız görüldüğü takdirde, sigortalı kadın ya da sigortalı erkeğin sigortasız çalışan karısı bu yardımları gebelik ve doğum parası şeklinde alabilir. Birden fazla çocuk doğarsa para yardımı bir kat daha artar.

Gebelik ve çocuk parası almak için, hamileliğin bir doktor ya da ebe tarafından bir belgelenmesi ve bu belgenin doğumdan önce işyerine bildirilmesi gerekmektedir.

Emzirme Yardım Parası

Sigortalı kadına ya da sigortalı olmayan karısının doğum yapması halinde sigortalı erkeğe, bebeğin ölü doğmamamsı durumunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca onanacak tarifeye göre her çocuk için bir emzirme yardımı yapılır.

Geçici İş Göremezlik Ödeneği

Kendisi için doğumdan önceki bir yıl içinde 120 gün analık sigortası primi ödenmiş bulunan sigortalı kadının analığı halinde doğumdan önceki ve sonrki 6'şar haftalık toplam 3 aylık sürede çalışmadığı her gün için geçici işgörmezlik ödeneği verilir. Bu ödenek hiçbir şekilde kesilemez.

Ancak daha önce kurumun önerdiği doktor ya da ****** uygun gördüğü tedbirlerii almayan kadınların hastalanması durumunda iş göremezlik ödeneği kesilir.

Son düzenleyen Blue Blood; 16 Mart 2006 16:48 Sebep: flood >
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mart 2006       Mesaj #37
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kepeğe karşı etkin bir silah: Isırganotu
Başta kanser olmak üzere, kansızlık, böbrek taşı, romatizma, varis gibi birçok hastalığın tedavisinde kullanılan ısırganotu, sorunlu saçların da ilacı. Isırganotu, sağlığımız üzerindeki yararlarının yanı sıra; ergenlik sivilcelerini yok ediyor, saçları canlandırıyor dökülmesini önlüyor, sıkılaştırıyor ve kepeği gideriyor.

1- Yarım litre taze kaynatılmış su içine, 5 poşet ısırganotu çayını ilave edin. Kabın ağzını kapatın ve 5-10 dakika demlendirip, soğutun. Elde ettiğiniz bu infüzyonu saçlarınızı yıkayıp duruladıktan sonra durulama suyu olarak kullanın. Saç diplerine yapacağınız masaj, zaman içinde saç kaybını önler, saçları güçlendirir ve kepek oluşumuna engel olur. Ayrıca bu infüzyonu tonik olarak kullandığınızda cildiniz de sıkılaşır.
2- 100 gram dulavrat otu kökü, 100 gram ısırganotu kökü ve 60 gram simsir ağacı yaprağını iki litre sirke içine bırakın. Bitkileri sekiz gün sıcak bir yerde dinlendirdikten sonra süzün. Elde edeceğiniz sıvıyla kafa derisine masaj yapın. Düzenli olarak yapacağınız masaj sayesinde saçlarınız kısa zamanda eski gücüne kavuşacak.
3- Kepeğe karşı 2 bardak dolusu kaynar derecedeki suya 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış hindiba çiçeği(sarı saçlara), veya bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış ısırganotu yaprağı(kumraldan esmere kadar) ekleyin ve soğuyana kadar demlenmeye bırakın. Sonra süzün ve saçlarınızı durulanırken, kafa derisine de hafif masaj yapın.
4. Kafa derisi kaşıntısına karşı ¼ litre elma sirkesi kaynama derecesine kadar ısıtın (ama kaynatmayın) ve içine 1 avuç dolusu ısırganotu yaprağı ekleyin. 15 dakika demlendikten sonra süzün, saçlarınızı bu suyla durulayın ve kafa derisine masaj yapılır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mart 2006       Mesaj #38
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kürtaj ve Kürtajla ilgili herşey
Kadın olsun, erkek olsun kürtaj kelimesini duymayan yok gibidir. Buna karşın yine pekçok kişi kürtajın sadece bebek aldırmak olduğunu düşünür. Oysa kürtaj en çok istenmeyen ya da zorunluluk durumunda gebeliğin sonlandırılması için uygulalan bir işlem olmasına karşın kelime olarak sadece bu işlem için kullanılan bir terim değildir.

Kürtaj kelime anlamı ile kazımak anlamına gelir. Örneğin diş hekimleri de diş etlerindeki lezyonarı temizlemek için kürtaj yaparlar. Sozcüğün doğru şekli kürtaj değil küretajdir. Ancak dilimize kürtaj olarak yerleşmiştir. Kadın Hastalıkları ve Doğum branşında kürtaj terimi rahim içerisinden herhangi bir dokuyu birtakım aletler ile kazı***** alma işlemi için kullanılır. Bu dokular gebelik ürünü olabileceği gibi biopsi ya da tedavi amaçlı alınan dokular da olabilir.Kadın hastalıkları ve doğum bölümünce yapılan küretajlar iki aşamalıdır. Birinci aşama rahim ağzının genişletilmesi (dilatasyon), ikinci aşama ise küretajdır (curettage). Bu nedenle işlem için kullanılması gereken en doğru terim ingilizce Dilatation and Curettage kelimelerinin başharflerinden oluşan D&C'dir.Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kürtaj kadın doğum hekimlerinin en çok uyguladığı cerrahi işlemlerin başında gelmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki kürtaj bir doğum kontrol yöntemi değildir.

Türleri

Kürtaj (kadın hastalıkları ve doğum'da kullanıldığı şekliyle) rahim içinden doku almak anlamına geldiğine göre sadece gebelik sonlandırmak için yapılmaz.

Özellikle kanama bozukluklarında ve monopoz sonrası kanamalarda teşhis amaçlı küretaj yapılabilir. Yine infertilite (kısırlık) araştırmalarında yumurtlama olup olmadığını anlamak vb. amaçlı kürtaj uygulanabilir.

Gebelik Boşaltımı
Üreme çağındaki kadınlarda en sık uygulanan kürtaj şeklidir. İstenmeyen gebeliklerin sonlandırılması amacı ile yapılır.

Probe Küretaj
Kanama bozukluklarında ve özellikle menopoz sonrası kanamalarda teşhis amaçlı yapılan işlemdir. Özel aletler (küret) ile rahim içi, bazal tabakaya kadar kürete edilir (kazınır). Şiddetli ve uzun süreli kanamalarda hem altta yatan sebebi tespit edebilmek, hem de kanamayı durdurmak için uygulanır. Bu açıdan bakıldığında aynı zamanda bir tedavi şeklidir. Bu işlem sayesinde endometrial hiperplazi, rahim kanseri, rahimde yaşa bağlı zayıflama (atrofi) teşhisi konabilir.

Fraksiyone küretaj
Uygulanış amacı probe küretaj ile hemen hemen aynıdır. Ancak burada rahimin içini döşeyen endometrium tabakasından ve rahim ağzının içini döşeyen endoservikal kanaldan ayrı ayrı örnekler alınır ve pataolojik tahlile gönderilir. Özellikle rahim kanseri ve rahim ağzı kanserinin ayrımında önemli bir teşhis aracıdır.

Endometrial Dating
İnfertilite teşhisinde yumurtlamanın olup olmadığını anlayabilmek için adet siklusunun 21. gününde endometriumdan örnek alınır. Yumurtlamadan sonra salgılanan progestron hormonunun etkisi ile endometrium sekresyon (salgılama) fazına girer. Endometrial dating'de amaç endometrium durumunun adet siklusu ile uyumlu olup olmadığı anlamaktır. Bu amaçla rahim içinden özel bir küret ile tek bir örnek alınır.

Revizyone küretaj
Kendiliğinden olan bir düşükten sonra içeride kalan parçaları temizlemek için yapılan küretaja verilen isimdir. Düşüğün tam olduğu yani içeride parça kalmadığı düşünülse bile revizyone küretaj yapılması prensiptir.

Ayrıca doğumdan sonra içeride plasenta parçaları kaldığından şüpheleniliyorsa, Boom küret adı verilen özel küretler ile kalan parçalar alınır. Bu işlemde revizyone küretaj olarak değerlendirilir.

Nasıl yapılır

Hayatında ilk defa kürtaj olacak kadınlar işlemin nasıl yapıldığını bilemedikleri için büyük korku yaşarlar. Bazı kadınlar daha önceden bu tür bir operasyon geçirmiş arkadaşlarından duydukları sayesinde konu hakkında bilgi sahibi olabilirler. Bu bölümde kürtaj işleminin nasıl yapıldığı ayrıntıları ile anlatılmaktadır.

Kürtaj genel anestezi ya da lokal anestezi ile yapılabilir. Lokal anestezi uygulandığında rahim ağzının her iki yanına ilaç enjekte edilir. Bu anestezi sadece rahim ağzı özel bujiler ile dilate edilirken duyulan ağrıyı digerdiğinden, lokal anestezi ile yapılan işlemlerde acı duyulabilir.

Bizim tercihimiz kürtajın genel anestezi ile yapılması yönündedir. Bu sayede hem hasta ağrı ve acı duymaz, hem de işlemden kaynaklanan komplikasyon riski en aza indirilmiş olur.

Kürtaja karar vermeden önce sadece pozitif olan gebelik testine itbar edilmemeli, mutlaka ultrason ile gebeliğin varlığı ve rahim içinde yerleştiği teyid edilmelidir.

Kürtaj ilk olarak muayene ile başlar. Bu aşamada kişi idrarını yaparak mesanesini boşalttıktan sonra iç çamaşırını çıkartıp muayene masasına geçer. İdeal olan kişinin bu aşamadan önce özel önlükler giymesi ve kendi kıyafetleri ile işlem odasına girmemesidir. Jinekolojik muayene masası özel bir masadır ve kişinin işlem için en uygun pozisyon olan lithotomi pozisyonunda, yani bacaklarını özel bölümlere yerleştirerek yatmasına olanak verir. Eğer genel anestezi uygulanacak ise hastaya bu aşamada ince bir katater yardımı ile damar yolu açılır ve anestezi uzmanı bir hekim tarafından ilaç verilir. Hasta birkaç saniye içinde uyur. Önemli olan anestezinin kadın doğum hekimi ya da bir başkası tarafından değil bu konuda tecrübeli bir anestezi uzmanı tarafından verilmesidir.

Hasta uyuduktan sonra pozisyon verilir ve ilk önce rahimin durumunu ve büyüklüğünü değerlendirmek için jinekolojik muayene yapılır. Rahimin özellikleri anlaşıldıktan sonra vajinal spekulum yerleştirilir. Spekulum ile rahim ağzı görünür hale gelir. Vajina ve serviks antiseptik solüsyonlar ile yıkanarak olası bir enfeksiyona karşı önlem alınır. Lokal anestezi uygulanacak ise bu aşamada yapılır ve serviksin her iki yanına ilaç enjekte edilir. Daha sonra serviks yani rahim ağzı tenekulum ya da tekdişilli adı verilen bir alet ile tutulur. Bu işlem ağrı verebilir. Tenekulum çekilerek rahimin düz bir hale gelmesi sağlanır.

Buji adı verilen aletler yardımı ile rahim ağzı genişletilmeye başlanır (dilatasyon). Bunun için mümkün olan en ince buji kullanılır. Bujiler çaplarının milimetre cinsinden büyüklüğüne göre numaralandırılır. Genelde 6 ya da 7 numara bujiye kadar dilate edilir. İşlem daha önce doğum yapmış olanlarda kolay olmakla birlikte, şahsi tecrübelerimize göre gebe kadınlarda rahim ağzı zaten 6-7 milimetre dilate olmuş olduğundan çoğu kadında dilatasyona gerek kalmaz.

Dilatasyon işlemi tamamlandıktan sonra plastik kanüller rahim ağzından geçirilerek, rahim boşluğuna ulaşılır. Bu kanüller meşrubat içmek için kullanılan pipetlere benzerler. Kanül yerleştirildikten sonra, ucu bu amaç için üretilmiş 60 santilitrelik, vakum yaratan özel enjektöre bağlanır. Enjektörün düğmesi açılarak negatif basınç oluşması sağlanır ve enjektör ileri geri hareket ettirilerek rahim içi temizlenir. Bu işlem lokal anestezi altında hastaya oldukça rahatsızlık ve acı vermektedir. Rahim içi tamamen temizlenene kadar işleme devam edilir. Eğer içeride parça kalmasından şüphe edilir ise kesin küretler ile kavite iyice temizlenir. Eskiden kullanılan bu küretler günümüzde artık pek tercih edilmemektedir. Hem rahim delinmesi hem de işlem sonrasında rahim iç zarlarının yapışmasına bağlı ileride gelişebilecek kısırlık ihtimali keskin küretler ile çok artmaktadır. 10 haftalıktan küçük gebeliklerin sonlandırılmasında keskin küretlere gerek yoktur. Eğer tıbbi bir neden ile ve hekimler kurulu kararı ile 10 haftadan büyük bir gebeliğin sonlandırılmasına karar verilmiş ise bu işlem daha büyük kanülleri vakum cihazlarına bağlayarak yapılır ve ardından keskin küretler ile parça kalıp kalmadığı kontrol edilir.

Biopsi amaçlı yapılan kürtajlarda da en ince kanüller kullanılabilir. Ancak burada ince kesin küretlerin tercih edilmesi patolojik tanı açısından daha yararlı olabilir.

Kavitede parça kalmadığından emin olunduktan sonra kanüller ya da küretler çıkartılır. Tenekulum yerinden alınır ve eğer çıktığı yerde kanama varsa baskı uygulanarak durdurulur. Vajina tekrar antiseptik solüsyonlar ile yıkanır. Ardından spekulum çıkartılır.

İşlem lokal anestezi ile yapılmış ise hasta 5-10 dakika dinlendikten sonra kalkabilir ve gidebilir. Genel anestezi uygulanmış ise hasta uyandırılır. Uyanma süresi genelde kullanılan ilaca bağlı olarak 5-10 dakika kadar sürer. Hasta 60-120 dakika kadar dinlendikten sonra evine gidebilir.

Eve giderken hiçbir kimse kişinin kürtaj olduğunu anlayamaz. Dışarıdan fark edilebilecek herhangi bir belirti yoktur. Evine gönderilen hastaya antibiyotik, ağrı kesici ve kanama azaltıcı ilaçlar verilebilir. Hasta genelde 1 hafta sonra ultrason kontrolüne çağırılır.

Kürtaj sonrası 2-3 gün kadar kanama olabilir. Ancak hiç kanama olmaması da anormal bir durum değildir ve inceleme gerekmez. Kanama olmamasına rağmen şiddetli ağrılar var ise inceleme gerekir.

Kürtaj basit bir işlem olmakla birlikte, bana göre muayenehane ya da poliklinik şartlarında değil hastane şartlarında yapılmalıdır.

Riskleri

Tüm cerrahi işlemlerde olduğu gibi ister genel anestezi ile ister lokal anestezi ile yapılsın küretajın da birtakım riskleri vardır. Bunlar anesteziye bağlı riskler ve işleme bağlı riskler olarak 2 ye ayrılır.

Anesteziye Bağlı Riskler
Lokal anestezi ile yapılan işlemlerde en önemli risk işleme başlarken rahim ağzı özel bir alet yardımı ile tutulduğunda duyulan ağrı nedeni ile ani tansiyon düşmesi ve bayılmadır. Vazovagal senkop adı verilen bu durum oldukça sık görülür. Yine duyulan çekilme hissi nedeni ile bulantı ve kusma görülebilir.

Genel anestezinin riskleri ise hastanın yaşı, genel sağlık durumu, var olan sistemik hastalıkları, allerjik öyküsü gibi faktörlere bağlıdır. Bu faktörlerden doğan riskleri en aza indirmek için genel anestezi mutlaka ve mutlaka bir Anesteziyoloji ve Reanimasyon uzmanı tarafından verilmelidir. Bu uzman hastanın durumuna göre en uygun ilaç ya da ilaçları seçecek bilgi ve tecrübeye sahiptir. Genel anestezi ile yapılacak olan işlemlerin muayenehane ya da poliklinik değil hastane şartlarında yapılması daha uygun olur.

İşleme bağlı riskler
Rahimin delinmesi (Rüptür)
Gebe bir rahim, gebe olmayan bir rahim'e göre çok daha yumuşakdır. Bu nedenle işlem esnasında yapılan dikkatsiz ve sert bir hareket rahimin delinmesine neden olabilir. Rahim delindiği fark edildiğinde hemen işleme son verilir ve hasta müşahade altına alınır. Eğer delinen bölgeden karın boşluğu içine kanama oluyor ise hastada spesifik belirtiler ortaya çıkar. Bu durumda acilbir ameliyat gereklidir. Hastanın karın boşluğu açılarak delinen yer onarılır. Çoğu rüptür vakasında delinme uterusun fundus bölgesinden olduğu için kanama olmaz ve delinen bölge bir süre sonra kendiliğinden kapanır. Eğer işlem esnasında rüptür olduğu fark edilmez ise barsaklar, mesane, rektum gibi organlar hasar görebilir ve bu durumda hastada hayati tehlike yaratacak boyutlara varabilecek riskler doğar. Bu durumda acil bir ameliyat ile zedelenen dokuların onarılması hayat kurtarıcıdır.

Rahim delinmesi işlem dikkatli yapıldığı taktirde son derece nadir görülen bir komplikasyondur. Risk gebelik yaşı büyüdükçe artar.

Rest plasenta
Küretajın en sık görülen komplikasyonu halk arasında parça kalması olarak anılan "rest" durumudur. Belirli bir sure sonra ortaya çıkan fazla miktarda olan ve kesilmeyen kanama ile kendini belli eder. Tedavide yeniden küretaj gerekir. Ciddi bir tehlike yaratmaz. 5 haftadan küçük ve 10 haftadan büyük gebeliklerde daha fazla görülür.

Enfeksiyon
Diğer bir komplikasyon ise enfeksiyondur. Genelde işlemden 5-6 gün sonra ortaya çıkar. Gelişen enfeksyon tüplere kadar yayılırsa tüplerde yapışıklık ve tıkanıklığa sonuçta da kısırlığa neden olabilir. İşlem esnasında hijyen ve sterilite kurallarına uyulursa risk azalır. Bazen kişinin kendisinden kaynaklanan faktörler neticesinde enfeksiyon ortaya çıkabilir. İdeal olan her kürtaj işleminden sonra koruyucu amaçlı antibiyotik tedavisi uygulamaktır.

Gebeliğin devamı
Çok küçük gebeliklerde bazen gebelik ürünü boşaltılamayabilir ve olay devam edebilir. 5 haftalıktan küçük gebeliklerde daha sık görülür.Fark edildiğinde 1 hafta sonra işlemin tekrarı gerekebilir. Bu nedenle kürtajın en erken 5-6. haftalarda yapılması uygun olur.

Rahim içinde kan birikmesi (Hematometra)
Son derece nadir görülen bir durumdur. İşlem sonrası rahim ağzı sımsıkı kapanır ve kan rahim içinde birikir. Oldukça ağrılı bir durumdur. Rahim ağzının ince bir buji ile açılması sorunu çözer.

İşlemin yapılamaması
Bazen daha önceden geçirilmiş operasyonlar ya da rahimdeki şekil bozukluklarına bağlı olarak rahim içerisine katater sokulmaz ve kürtaj yapılamaz. Böyle bir durumda hasta anesteziden uyandırılır, ağzıdan ve vajinalyoldan uygulanan bazı ilaçlar ile rahim ağzının açılması sağlanır ve daha sonra kürtaj gerçekleştirilir.

Yapışıklık
Bir başka risk ise küretaja bağlı gelişen ve Asherman sendromu adı verilen durumdur. Burada rahimin iç duvarlarında yapışıklıklar ve dolayısı ile adet kanamasında azalma ve hatta kısırlık görülebilir. Nedeni metal küretler ile rahimin gereğinden fazla kazınmasıdır. Tanısı rahim filmi çekilerek konur.Tedavisi cerrahidir.

Aşırı Kanama
Özellikle büyük gebeliklerde işlem esnasında aşırı miktarda kanama olabilir. Kanama durdurulamaz ise hasta şok tablosuna girebilir. Oldukça nadir görülen bir durumdur.

Adet gecikmesi
Kürtaj sonrasi ilk adet genelde 4 hafta sonra görülür. Kürtajın yapıldığı gün adet kanamasının ilk günü olarak kabul edilir ve normalde kaç günde bir adet görülüyor ise o kadar süre sonra ilk adetin olması beklenir. Nadiren bu süre 60 güne kadar uzayabilir. Eğer beklenen günde adet görülmez ise mutlaka jinekolojik değerlendirme gerekir. Eğer adet gecikmesine gebeliğin devamı, Asherman Sendromu gibi bir komplikasyon neden olmamış ise ya da gebelik devam etmiyor ise ilaçlar ile adet kanamasının olması sağlanır.

Kürtajın tüm riskleri gebelik haftası büyüdükçe artar. Bu nedenle kürtaja karar verildiğinde yasal sınır olan 10. haftanın geçirilmemesi gerekir. 10 haftadan büyük gebelikler illegal olduğu için genelde hastane şartlarında değil izbe muayenehanelerde uygulanmaktadır. Bu durumda zaten artmış olan risklerin daha da katlanmasına olanak sağlar. Medyada büyük gebelik sonlandırılırken hayatını kaybeden pekçok genç kadının haberleri maalesef sıkça yer almaktadır. Adet gecikmeniz olmasa bile gebelik şüpheniz varsa mutlaka bir jinekoloğa müracaat ediniz.

Kürtajın Yasal yönü

Ülkemizde gebelik sonlandırılması amacı ile yapılan küretajlar yasa ile tanımlanmış ve sınırlandırılmıştır. Buna göre 18 yaşından büyük ve evli olan kadınlar hem kendi hem de eşlerinin rızası ile küretaj olabilirler. Evli olmayan kadınlarda eş rızası aranmaz. 18 yaşından küçük kişiler ise ancak veli veya vasilerinin onayı ile kürtaj olabilirler. Kürtaj bir mahkeme sonucu verilmiş bir karar ise işlemden önce mahkeme kararının tebliği gerekir.

Yasal olarak kürtaj yaptıracak evli çiftlerin ve işlemi yapacak olan hekimin aşağıdaki formu doldurmaları istenir.

RAHİM TAHLİYESİ İÇİN İZİN BELGESİ

KİMLİK Gebe Eş Veli Vasi
Soyadı :
Adı :
Baba Adı :
Doğum yeri, tarihi :
Nüfusa kayıtlı olduğu
........İl :
........İlçe :
........Köy-mahalle :
........Cilt :
........Hane :
Adres :
HAKİMİN İZNİ:
(Kararın onaylı örneği eklenecek) Mahkemenin Adı:
Karar Tarihi:
Karar No:



MÜDAHALADEN ÖNCE GÖREVLİ DOKTORUN AÇIKLAMASI
Rahim tahliyesi işleminin tıbbi sonuçları, muhtemel komplikasyonları, ağırlığı ve önemi, rıza ve izin olmaksızın bu işlemin yapılamayacağı, rızanın ve iznin kapsamı ve konusunun tıbbi zorunluluk olmaksızın aşılmayacağı, gebe kadına, eşine, veli ve vasiye anlatıldı.

.................................................. .......................Tarih:
.................................................. .......................Görevli Doktor:

RIZA
Müdahaleden önce, görevli doktorun tüm açıklamalarını dinledik.Rahim tahliyesine rıza ve iznimiz olmadan girişilemeyeceği, bu işlemin tıbbi sonuçları ve muhtemel komplikasyonları bize etraflıca anlatıldı.Bu konuda, sorumlulukların bize ait bulunduğu bilincinde olduğumuzu, hiçbir şiddet, tehdit, telkin ya da maddi ve manevi baskı altında olmaksızın rahim tahliyesini kabul ettiğimiz, gebeliğe son verme nedeniyle doğacak sonuçları gerek birbirimiz ve gerek doktor ve hasta aleyhine kullanmayacağımızı, sonucuna katlanacağımızı ve gebeliğe son verme işlemine rıza gösterdiğimizi beyan ederiz.
.................................................. .......................Tarih:

Gebe Eş Veli Vasi

Getirdiğim belgedeki imzanın eşime, vasime ait olduğunu ve bundan doğacak hukuki sorumluluğun bana ait bulunduğunu beyan ederim.
.................................................. .......................Tarih:
.................................................. .......................Gebe:

Gebeliğe son verme işlemi ile ilgili işbu izin belgesi huzurumda düzenlendi.
.................................................. .......................Tarih:
.................................................. .......................Görevli Doktor:

Not:

1. Okur yazarlar imza edecekler, olmayanlar sol elin baş parmağını basacaklar.
2. Veli olarak ana-baba, anlaşmazlık halinde baba, baba ölmüş ya da yoksa ana.
3. Eş, veli ya da vasiden hangisi gereksizse o çizilecektir.

Eğer işlem genel anestezi altında yapılacak ise yine hastadan muaffakatname adı altında bir form doldurması istenir.

10 haftadan büyük gebelikler ancak anne hayatını tehlikeye atan bir durum, ya da bebekte anomali varlığında ve heyet kararı ile sonlandırılabilir. Aksi davranışlar hem işlemi yapan hem de yaptıran için ciddi cezai yaptırımlara sahiptir.

alinti...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mart 2006       Mesaj #39
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Parfümün dansı...





Yazı: Hülya Çorakçı


parfum3
“Geçmişle ilgili en güçlü bağımız, geleceğe olan yolculuğumuzda en sadık yol arkadaşımızdır koku ve pekala ebediyetin simgesi olabilir.” diyordu Tom Robbins kitabında. Gerçekten de öyledir. Bir anıyı, bir kişiyi ya da bir olayı çoğu zaman kokularla anımsarız. Geçmişle olan bağımız kokularla şekillenir kimi zaman. Peki koku dediğimiz şey nedir? Koku, doğayı oluşturan varlıkların havaya sürekli yaymış oldukları moleküllerdir. Burnumuz vasıtasıyla soluduğumuz havanın içinde bulunan koku molekülleri, burnun iç kanallarında elektriksel uyarılara dönüşerek beyne ulaşır. Böylece koku alma dediğimiz olay gerçekleşmiş olur.
Güzel kokma isteği, günümüzden binlerce yıl önce yaşayanların, bugünkü parfümlerin temelini oluşturur şekilde kokular hazırlamalarına neden olmuştur. Örneğin Eski Mısır'da zengilerin mumyalarına öteki yaşamlarında hoşluk olsun diye türlü kokular ekledikleri anlatılır. Eski Yunan'da ise kadınların vücutlarını aromatik yağlarla ovdukları söylenir. Roma İmparatorluğu döneminde “per fum um “ sözcüğü tüm kokuları ifade etmek amacıyla kullanılıyordu. Ortaçağ ile birlikte sabun ve koku kullanımı gelişti. 1390'larda sedir ağacı, biberiye ve terebentin ile alkol kullanılarak Macar Kolonyası elde edildi. Rönesans döneminde ise artık kullanılan herşey parfümlenir hale geldi. Osmanlı döneminde haremin gözdelerinin padişahın önüne çıkmadan önce vücutlarını hoş kokular ile ovdukları da parfümle ilgili bilinen detaylardan biridir.
Parfüm nasıl yapılır?
parfum2
Parfümü, doğada bulunan ve sentetik olarak elde edilen hoş kokular olarak tanımlayabiliriz. Örneğin bir gül esansının elde edilmesi oldukça zahmetli bir iştir. Sabah saatlerinde toplanan güller distilasyon denen işlemden geçirilir. Bu işlemle gülün tüm kokusal özelliklerini taşıyan yağı elde edilir. Bir kilo gül yağı elde etmek için tam 2 bin güle ihtiyaç vardır. Bir başka değişle 1 gr. gül özü, 2 bin adet gülün özüdür. Bu bitki özlü yağların içine kalıcılık sağlayan bazı maddeler eklenerek esans denilen en yüksek etkideki koku elde edilir.
Piyasaya verilecek olan kokular değişik oranlarda uygun alkollerle karıştırıldıktan sonra şişelenirler. Genelde has esanslar 5, 10, 15 ml.'lik şişelerde satılır ve çok pahalıdırlar. Çok az kullanmak yeterlidir. Parfüm dendiğinde genelde Eau de Parfum ve Eau de Toilet anlaşılır. Parfümler genelde 30, 50 ve 100ml.'lik formlarda olabileceği gibi 25, 75 ve 125ml.'lik formlarda da olabilirler.
Kokuların sınıflandırılması
Kokuları çeşitli özelliklerine göre sınflandırmak mümkündür. Ancak temel sınıflandırma kokunun kaynağına göre yapılandır. Kokuları doğal ve sentetik olarak iki temel gruba ayırabiliriz. Doğal kokular ise elde edildikleri yere göre isimlerdirilirler. Örneğin; çiçek kokuları, meyve kokuları, baharatlı kokular, ağaç kokuları gibi...

Kullanılan çiçek kokularının başlıcaları manolya, lavanta, gül, *****e, zambak, portakal çiçeği, limon çiçeği, yasemindir.


Meyve kokuları: Şeftali, portakal, kavun, mandalina, limon

Baharat kokuları: Karanfil, zencefil, karabiber, tarçın
Ağaç kokuları: Sandal ağacı
Çiçek ve meyve kokularının karışımları oryantal kokular adlandırılırken, çiçek ve baharat kokularının karışımları ise yarı oryantal ismini almaktadır.


Kime hangi koku gider?

parfum
İnsanların herbiri nasıl ki farklı karekterlere sahipse, parfüm konusunda da zevkler farklılık göstermektedir. Kimi, sabunsu kokuları tercih ederken kimi de şekerli veya baharatlı kokuları sever. Bu arada yılın moda kokuları da bu tercihleri etkilemektedir. Bir yıl deniz esintisini andıran soft kokular moda olurken diğer yıl çikolata gibi kokmak moda oluverir. Tabii ki modayı takip etmek kadar kişinin kendi ten yapısına uygun olan kokuyu seçmesi de önemlidir. Lise çağında bulunan gençlerin daha taze sabun ve meyve kokularını tercih etmesi önerilir. Ancak yaş ilerledikçe daha etkili baharat kokuları veya çiçek kokuları tercih edilebilir. Bu arada parfüm seçerken günün hangi saatlerinde kullanacağınızı da göz önünde bulundurmalısınız. Gündüz fazla ağır kokular tercih etmek doğru değildir. Ancak akşamla birlikte daha çarpıcı ve iddialı kokular deneyebilirsiniz.
Tüm bu etkenlerin yanısıra asıl önemli nokta kişinin ten yapısıdır. Esmer, kumral ve sarışın tenli kişilerin parfüm seçimleri birbirinden farklı olmalıdır. Çünkü esmer bir tende hoş kokan bir parfüm daha açık tenli bir kişi için ağır kaçabilir. Ya da tam tersi açık tenli bir kişide kalıcı olan bir koku, esmer tenli birinde o kadar kalıcı olmayabilir. Son bir detay olarak; giyim tarzına ve mevsimlere göre de parfüm seçimi farklılık gösterebilir. Kışın daha şekerli, vanilyalı ve baharatlı kokular ön plana çıkarken, yazın daha hafif sabunsu kokular tercih edilir.
Parfüm kullanırken...

Sadece teninize uygun kokuyu seçmeniz yeterli olmaz. Parfüm kullanılırken dikkat etmeniz gereken bazı püf noktaları vardır;
  • Öncelikle parfüm kullanmadan önce teniniz mutlaka temiz olmalıdır. Terliyken parfüm kullanmayın ve hatta ter kokusunu gidermek için parfüm kullanma hatasına sakın düşmeyin.
  • Parfümü cildinize 20 cm uzaklıktan sıkın. Böylelikle parfümü daha geniş bir alana yaymış olursunuz. Bu arada kulak arkası ve bileklere sıkılan parfüm daha etkilidir. Çünkü bu bölgeler daha çok ısındıkları için koku yayılımı daha çok olur.
  • Parfümü giysilerinize sıkmak pek doğru değildir. Ufak da olsa leke problemi doğuracağı gibi başka bir koku denemek istediğinizde giysiye sinmiş olan koku sorun yaratacaktır.
  • Spor yaparken parfüm kullanmaktan kaçının. Terleyip ağır bir kokuyla karşı karşıya kalabilirsiniz.
  • Farklı kokuları bir arada kullanmayın.
  • Parfümü banyodan hemen sonra kullanın. Bu şekilde parfüm cildinize daha hızlı nüfuz edecektir.
  • Gündüzleri hafif, çiçek, meyve kokularını; akşamları daha iddialı ve çarpıcı kokuları kullanın.
pasaklikedi - avatarı
pasaklikedi
Ziyaretçi
16 Mart 2006       Mesaj #40
pasaklikedi - avatarı
Ziyaretçi
Annelik her kadının tatmak istediği bir duygu. Fakat yoğun iş hayatı ve kadınların sorumluluklarının hızlı artışı ileri yaşta anne olmayı beraberinde getiriyor. Annelik için doğru zaman hangisi? Geç yaşta anne olmanın yararları ya da zararları nelerdir? Bu soruların cevabını yazımızda bulacaksınız...

Bir kadın öncelikle bebek sahibi olmak isteyip istemediğine tam olarak karar vermelidir. Biyolojik saat çalışmaktadır ve zaman geçtikçe bu saatin tik tak''ları daha da yükselmektedir. Karar vermek sadece duygusal açıdan değil aynı zamanda sağlık açısından da zor olabilir. Yaş ilerledikçe artan riskler ve genetik faktörler, doğumun zor olup olmayacağı ve bütün bu soruların sonunda bekleyen ``Ya hiç anne olamazsam ''''korkusu.

Günümüzde ileri yaşta anne olmanın giderek yaygınlaştığını görüyoruz. Özellikle pek çok ünlü isim geç yaşta anne olmayı tercih ediyor. Patricia Hodge 42 yaşında anne olurken, Madonna ise 40 yaşında kızını dünyaya getirdi. Yoğun geçen sahne hayatları onların genç yaşta anne olmasını engellemişti. Bu kişilerin röportajlarını okuduğumuzda ise, hiçbirinin durumdan şikayetçi olmadıklarını ve olgun yaşta anne olmanın daha avantajlı olduğunu söylediklerini görüyoruz. Erken yaşta anne olmak ile ileri yaşta anne olmak arasında şimdiye kadar pek çok araştırma yapılarak her iki durum kıyaslanmış; yapılan arıştırmalar günümüzün değişen koşullarında pek çok kadının geç yaşta anne olmayı tercih ettiğini göstermiştir.

Umutsuz olmayın

konu71 2Geç yaşta anne olmanın olumlu yanları ele alınacak olursa aslında durum hiç de düşünüldüğü kadar kötü değil. Bu annelerin doğumdan sonraki bir yıl içerisinde bebeklerini daha kolay ve bilinçli bir şekile emzirdikleri gözlenmiş. Ayrıca hamilelik süresince annelerin görünüşlerinden yana fazla bir şikayetleri olmadığı ve hamile vücutlarını daha kolay kabullenebildikleri de ortaya çıkmış, sekse karşı olan ilgilerinde ise bir azalma görülmemiş. Genç anneler ve ileri yaştaki anneler arasında yapılan araştırmaya göre, doğum sonrası duygusal depresyon ve kendini iyi hissetmek arasında bir fark yok. Her iki gruptaki anneler de doğum sonrasındaki bu zorlu duygulara karşı eşit şartlarda dayanıklılar. Doğum şekline gelince sezaryen ya da normal doğum olsun herhangi bir sorun yaşanmıyor ve duyulan ağrıda da bir fark yok. Peki geç yaşta anneliğin riskleri neler olabilir? Geç yaşta anne olmaya karar veren kadınların çoğunun en büyük düşüncesi genetik risklerin artacağı korkusudur. Genetik risklerin ileri yaştaki gebeliklerde artacağı doğrudur, fakat bunun dışında her doğumda olabilecek risklerde bir artış görülmez. Anormallik riski 20''li yaşlarda 2000´nde 1, 35 yaşlarında 365´te 1, 40´lı yaşlarda ise yüzde 1 şeklinde görülür. Sonuç olarak 40 yaşındaki bir annenin Down sendromlu bir çocuk sahibi olma riski yüzde 1´dir. Bu durumdan da anlaşılacağı gibi çocuğun sağlıklı doğma olasılığı ise yüzde 99´dur ve bu da hiç de az bir rakam değildir. Yine yapılan araştırmalar göstermektedir ki 30´lu yaşlardaki kadınların gerek sosyal gerekse psikolojik yönden daha güçlü olmaları bebek sahibi olduktan sonra hayatlarını daha güvenli ve bilinçli bir şekilde sürdürmelerini sağlar. Ayrıca bu yaşlardaki kadınların kendilerine olan güvenleri daha fazla olduğundan bebek sahibi olmaya daha rahat bir şekilde karar verebilirler.

Geç anne olanlar daha mı uzun yaşıyor?

`Geç yaşta anne olmak ömrü uzatır mı'''' bu sorudan yola çıkan Harvard Sağlık Okulu´ndan bir grup öğrenci aynı yıl doğan kadınlar üzerinde bir araştırma yapmışlar. Bu araştırmaya göre 40´lı yaşlarda doğum yapan kadınların daha erken yaşta doğum yapanlara göre daha uzun yaşadıkları ortaya çıkmış. Bunun açıklaması ise şöyle yapılmış; 40´lı yaşlarda anne olan kadınlar daha geç yaşta menopoza giriyorlar ve daha uzun yaşama şansları olabiliyor. Bu kadınların östorojen hormonu çalıştığından, yaşa bağlı olan hastalıklara, kalp problemlerine karşı da daha dayanıklı oluyorlar.

Bu durum halen tartışılabilirliğini koruyor. Erken ve geç yaşta anne olmakla ilgili bir başka tartışılan konu ise, genç annelerin daha hareketli ve enerjik olması ile ilgili. Genç anneler çocuklarıyla birlikte pek çok fiziksel aktiviteyi rahatlıkla paylaşabildiklerini, çocuk büyütmekle ilgili yorgunluklara daha rahat katlanabildiklerini anlatıyorlar. Sonuç olarak şartlar ve yaş ne olursa olsun önemli olan kadının kendisini bu sorumluluğa karşı hazır hissetmesi ve annelik duygusunu yaşamak istemesi.


21. yüzyıl insanı olarak teknolojinin sunduğu olanaklardan sonuna kadar faydalanıyoruz ve çoğu zaman da yeni teknolojilerin çalışma prensipleri, vücudumuza zarar verip vermediği konusunda çok fazla düşünmüyoruz. Aklımıza gelen "acaba?" sorusunu ise "dünyanın her yerinde kullanılıyor, bir zararı olsa bu kadar yaygın kullanılmazdı" diye düşünüp geçiştiriyoruz.
Ancak gebelik başladığında durum değişiveriyor. Anne adayı önceden rahatlıkla sürdürdüğü bazı modern alışkanlıkların bebeğine etkileri konusunda endişeye kapılabiliyor.
Bu konuda öncelikle akla gelenler bilgisayarlar ve cep telefonları. Yine binalara girişte, havaalanı giriş-çıkışlarında yeralan güvenlik sistemleri, evlerde yaygın kullanılan mikrodalga fırınlar ve diğer bazı "teknoloji harikaları"'nın muhtemel etkileri konusunda fazla bilgi olmadığından sorular da cevapsız kalıyor.
Bilgisayarlar:
Bilgisayarlar iyonize edici radyasyon içermezler ve bu nedenle de canlı dokuya zarar verebilecek bir etkilerinin olması teorik açıdan mümkün görünmemektedir.
Cep telefonları:
Cep telefonlarının beyin kanserine yol açtığı, kalp ritmini bozduğu, başka tür kanserlere yolaçabileceği konusu zaman zaman haberlere yansımaktadır. Bu "haberler" için kanıt istendiğinde ise istatistiksel olarak anlamlı bir veri çoğu zaman gösterilememektedir.
Cep telefonu üreticisi firmalar, ürettikleri cihazların yaydığı radyasyonun insanlara zarar vermediğini, SAR ("özgün soğurma oranı") adı verilen birimle ölçülen miktarların zarar verebilecek sınırların çok altında yeraldığını ve bu SAR miktarlarının en kısa zamanda telefonlarının kullanma kılavuzlarında da yeralacağını belirterek kullanıcıları rahatlatmaya çalışmaktadırlar. Bu firmalar kendi yaptıkları ölçümlerde SAR oranının telefon numarasını çevirirken ve telefon çalarken en yüksek değerine çıktığını, bağlantı gerçekleştikten sonra ve telefon kullanılmadığı zamanlarda en az seviyede olduğunu belirlemişlerdir.
Yaklaşık 10 yıldır kullanılan bu teknoloji için "canlı hücrelere hiç bir olumsuz bir etkisi yoktur" demek şu anki bilgilere göre mümkün olmamakla beraber, şu ana kadar biriken bilimsel veriler arasında insanların bu teknolojiden vazgeçmelerini gerektirecek kadar ciddi sorunlar bildirilmiş değil.
Yine de cep telefonlarını her zaman bazı kurallara bağlı kalarak kullanmakta fayda var. Bu kuralların en önemlileri arasında cep telefonuyla gereksiz yere uzun süreler konuşmamak, cep telefonunu kalbin üzerinde bulundurmamak (bu, özellikle kalp hastaları ve pacemaker ("kalp pili") kullananlar için çok önemli), gebelik döneminde telefonu karın bölgesinden uzak bir yerde bulundurmak, küçük çocukların cep telefonlarını kullanmasını engellemek sayılabilir.
Mikrodalgalarla çalışan cihazlar:
Mikrodalgalar hız ölçme radarları, güvenlik kontrol cihazları, mikrodalga fırınlar gibi günlük yaşamın bir çok alanında yaygın olarak kullanılmaktadır.
Mikrodalga fırınlar:
Mikrodalga fırınlar yaklaşık 50 yıldan beri kullanılmakta olup, bugüne kadar gebelik döneminde kullanıldığında bebeğe zarar verebileceğine dair bir bulguya rastlanmamıştır. Yapılan ölçümlerde kullanım kurallarına uyulmak şartıyla bu fırınların yaydığı mikrodalga miktarı, canlı hücreler için zararlı olabilecek sınırların çok altında bulunmuştur. Mikrodalga enerjisi besin içinde ısıya dönüştüğünden besin içinde bir "radyasyon oluşması" da söz konusu değildir.
Mikrodalgaların güvenli bir şekilde kullanılabilmesi için dikkat edilmesi gerekenler kullanım kılavuzundaki önerilere tümüyle uyulması, fırının çalıştırılmadan önce kapağının kapalı olduğunun kontrol edilmesi, boş iken çalıştırılmaması, içinin sık sık temizlenmesi, çocukların fırını kullanmasına izin verilmemesi, çalışırken yüz bölgesinin fırın kapağına yaklaştırılmaması, tamirin yetkili kişiler tarafından yapılması, şüpheli durumlarda fırında kaçak olup olmadığının belirlenmesi için bakım yapılması, pacemaker ("kalp pili") kullananların bu fırınları doktorlarına danışarak kullanmaları şeklinde özetlenebilir.
Güvenlik kontrolleri:
Terör eylemlerinin ülkemizde ve tüm dünyada masum insanlara zarar vermesini engellemek için insanların yoğun olarak girip çıktığı kapalı alan girişlerinde, havaalanı girişlerinde kullanılan metal dedektörleri (el cihazları veya kapı şeklinde olanlar) ve çanta arama cihazları ("x-ray") yaygın olarak kullanılmaktadır.
Yasalarda gebe olanların bu cihazların kontrolünden muaf tutulmaları konusunda bir madde yeralmamakla beraber, bu cihazlara yalnızca kısa bir süre maruz kalınmasıyla bebekte zarar oluşabileceğine dair bir bilimsel veri de mevcut değildir.
Ancak güvenlik görevlisi olarak bu cihazların ve özellikle de "x-ray" cihazlarının yakınında çalışan, veya bu cihazları kullanan anne adayları bu konuyu amirlerine ileterek gebelik dönemi boyunca geçici olarak başka bir göreve alınmalarını sağlayabilirler.
Yine ek bir önlem olarak anne adayları güvenlik görevlisine gebe olduklarını bildirebilirler ve klasik üst arama yöntemleriyle aranmayı talep edebilirler. Çoğu güvenlik kontrol noktasında bu amaca yönelik olarak bayan gürevliler de bulundurulmaya başlanmıştır
.

Kaynak: 9 Ay 10 Gün (Yazar: Dr. Kağan Kocatepe)
Son düzenleyen pasaklikedi; 16 Mart 2006 17:26 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi

Benzer Konular

11 Aralık 2014 / ThinkerBeLL Sağlıklı Yaşam
19 Şubat 2013 / Demir YumruK Taslak Konular