Arama

Kadın Sağlığı - Sayfa 5

Güncelleme: 25 Temmuz 2014 Gösterim: 319.825 Cevap: 357
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
17 Mart 2006       Mesaj #41
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Üreme Fizyojojisi ve Kısırlık

Sponsorlu Bağlantılar

Kısırlık tanısı için yapılan tetkikler ve muayeneler adım adım uygulanır ve uzun zaman alabilir. Bu zamar doktorun problemi iyi anlamasına ve en etkili tedaviye karar vermesine yardım eder. Araştırmalar sonucu bir ve'ya birden fazla kısırlık nedeni bulunabileceği gibi çiftlerin yaklaşık %15'inde kısırlığın nedeni saptanamaz.

Kısırlığın mutlak olduğu durumlar nadirdir. Erken menopoz veya erkekte hiç sperm hücresi bulunmaması dışında diğer kısırlık nedenleri için doğal yollardan çocuk sahibi olma şansının azalmış olduğundan bahsedilebilir.

Kadındaki en önemli kısırlık sebepleri yumurtlama bozuklukları, endometriozis ve tüplerin hasarlı veya tıkalı olmasıdır. Erkekte görülen kısırlık nedenleri arasında ise sperm sayısının, hareketliliğinin yetersiz olması ve bazı durumlarda da sperm hücrelerinin anormal olması sayılabilir.


KADINDA KISIRLIK NEDENLERİ


Yumurtlama bozuklukları:



Kadında en sık görülen kısırlık nedeni yumurtlama bozukluklarıdır. Yumurtlama (yumurtanın yumurtalıklar dışına atılması) olmaksızın döllenme ve gebelik oluşamaz. Yumurtlama bozukluğu dendiğinde yumurtlamanın hiç olmaması veya düzensiz ve seyrek olması anlaşılır. Adetlerin seyrek veya hiç görülmemesi çoğu zaman bir yumurtlama bozukluğunu gösterir ancak adetlerin tamamen düzenli olduğu durumlarda da yumurtlama bozukluklarına rastlanabilir. Yumurtlama bozuklukları başlıca üç grupta toplanabilir.

Yumurtalıklardaki yumurta üretimini uyaran hormonların doğuştan eksikliğine bağlı olarak beyin sapından salgılanamaması:Bu durumda kadında ergenlikten itibaren hiç adet kanaması görülmez.

Beyin sapından süt hormonu prolaktinin normalden fazla salgılanması: Bu durum genellikle bu bölgedeki iyi huylu bir tümörün varlığına bağlı olmakla beraber bazen hiçbir sebep bulunamaz. İyi huylu tümörlerin cerrahi yollarla çıkarılması veya sebep bulunamadığı durumlarda çeşitli ilaç tedavileri ile prolaktin seviyeleri düşürülerek yumurtlama normal hale getirilebilir.

Polikistik over sendromu: Bu hastalığın tipik formunda genel olarak adetler düzensiz ve seyrektir (yılda 3-4 adet). Bazı hastalarda adetler hiç görülmezken diğerlerinde tamamen normal olabilir. Hastalar genellikle şişmanlamaya yatkındırlar. Ciltte ve saçlarda yağlanma, sivilce gibi problemler sıkça görülür. Yumurtalıklarda normalden fazla sayıda yumurta bulunmakta ve bunlar erkeklik hormonu salgılayarak normal yumurta gelişimini engellemektedirler.

Tüplerin hasarlı ve tıkalı olması:

Tüplerin kısmen veya tamamen tıkalı olması sperm ile yumurtanın buluşmasını engelleyerek döllenme ve gebeliği olanaksız kılar. Tüplerdeki bu hasar geçirilmiş enfeksiyon, endometriozis veya geçirilmiş bir ameliyat sonrası kalan karın içi yapışıklıkları gibi birçok nedene bağlı olabilir. Tüpler bir dış gebelik sonucu da hasara uğrayabilir. Gelişmiş ülkelerde cinsel yollardan bulaşan enfeksiyonlar tüplerdeki hasarın en önemli nedenidir. Ülkemizde çocukluk çağında alınan verem mikrobu da tüplerde geri dönülemez hasar oluşturmaktadır.

Endometriozis:

Endometriozis rahim içini döşeyen dokunun (endometrium) rahim dışında gelişmesidir. Endometriozis en sık olarak rahimi yerinde tutan bağlara yerleşmektedir. Diğer sık görüldüğü bölgeler ise rahim yüzeyi, tüpler ve yumurtalıklardır. Endometriozis tıpkı rahim içini döşeyen doku gibi hormonlara duyarlı olup adet sırasında kanar. Karın içinde oluşan bu mikro kanamalar zamanla iltihab benzeri yangısal durum oluşturmakta ve yapışıklıklara sebep olmaktadır. Endometriozis yumurtalıklarda yerleştiği zaman kist oluşumuna neden olmaktadır. Bu kistlere endometrioma adı verilir.

Endometriozisin en önemli belirtileri adet öncesi ve adet sırasında ağrı, ilişki esnasında veya sonrasında ağrı, düzensiz şiddetli adetler ve kısırlıktır. Daha az görülen diğer belirtiler yorgunluk, adet esnasında bağırsak hareketlerinin şiddetlenmesi veya ishal, kabızlık gibi diğer sindirim sistemine ait belirtilerdir. Bunların yanısıra endometriozis bazı kadınlarda hiçbir belirti vermeyebilir.

Endometriozisi olan kadınların yaklaşık yüzde 50'sinin çocuk sahibi olabilmeleri için tedavi gerekir. Yine kısırlık nedeni ile başvuran kadınların yaklaşık yüzde 25'inde endometriozis saptanmaktadır.

Rahim ağzına ait problemler:

Rahim ağzındaki yapısal, enfeksiyona ait veya bu bölgedeki salgıya (mukus) ait bozukluklar kısırlık sebebi olabilir. Rahim ağzından salgılanan mukus spermlerin genital yoldan taşınmasını kolaylaştırır. Östrojen ve progesteron hormonları etkisi altında mukusun siklus sırasında miktarı ve niteliği değişir. Polip gibi iyi huylu tümörler veya bu bölgeye uygulanmış olan cerrahi girişimler kısırlık sebebi olabilmektedir.

Alerjik nedenler:

Alerjik nedenler kısırlık nedeni olabilmekle birlikte teşhisleri ve tedavileri zordur. Alerjik ajan spermlerde veya mukusta bulunabilir. Antisperm antikorları adı verilen bu alerjik durumların tedavi etkinliği belli değildir ve tedavi edilen veya edilmeyenlerdeki gebelik oranları çok farklı değildir. Bu nedenle rutin olarak ölçülmelerinin gerekliliği tartışmalıdır.



ERKEKTE KISIRLIK NEDENLERİ


Çocukları olmayan çiftlerin yaklaşık %30-50'sinde problem erkekten kaynaklanmaktadır. Erkekteki kısırlık nedenleri başlıca 2 ana grupta toplanmıştır.
  • Spermin sayı ve kalitesini etkileyen üretim bozuklukları,
  • Spermi dışarıya taşıyan kanallardaki tıkanıklıklar.
Erkekteki bu problemlerin nedeni %30-40 olguda açıklanamaz. Sperm kalite ve sayısındaki bozuklukların nedeni bulunamadığında bir takım deneysel ilaç tedavileri uygulanmaktadır. Bu tedavilerin herhangi bir etkinliği olmadığı gösterilmiştir. Mikroinjeksiyon tekniğinin 1992 yılından itibaren uygulanmaya başlanması erkek kısırlığının tedavisinde bir dönüm noktası olmuştur. Bu teknik ile şiddetli erkek kısırlığı durumlarında bile yüksek gebelik oranları elde edilmektedir.

Sperm üretim bozuklukları:

Erkek kısırlığı olgularında spermin üretim ve olgunlaşma bozuklukları en sık rastlanılan durumdur. Üretim bozukluğu sperm sayısı ile ilgili olabileceği gibi kadın yumurtasının döllenmesini engelleyen sperm hareketlerinin zayıflığı veya sperm şekillerinin (morfoloji) anormalliği ile de ilgili olabilir. Erkeğin sperminin normal kabul edilebilmesi için sayısının en az 20 milyon/ml, hareketli sperm oranının yüzde 30 ve yapısal olarak normal sperm oranının yüzde dördün üzerinde olması gereklidir. Sperm değerlerinin yukarıda belirtilenin altında olması halinde doğal yollardan gebelik elde edilmesinde belirgin zorluklar yaşanmaya başlanmaktadır. Birçok faktör spermiogenezi (sperm hücrelerinin üretimi ve olgunlaşması) olumsuz yönde etkileyebilir. Bunlar aşağıdaki başlıklar altında toplanabilir.

İltihabi hastalıklar- Bazı bakteri ve virüsler erkekte yumurtalık iltihabına sebep olur. Yumurtalıklarından iltihabi bir hastalık geçiren erkeklerin yaklaşık % 25'inde kısırlık problemi oluşmaktadır.

Hormon bozuklukları- Sperm ve erkeklik hormonu olan testosteron hormonunun üretimi beyin sapından salgılanan iki hormon (folicle stimulating hormon ve luteinizing hormon) tarafından kontrol edilir. Bu hormonların salınımına ait bozukluklar erkek kısırlığının o/a 2-5'inden sorumludur.

Çevresel problemler- Kanser tedavisi için kullanılan ışın ve ilaçlar sperm üretimini bozabilir.

Yapısal bozukluklar

Spermin üretim yeri olan yumurtalıklardan dışarı çıkmasını engelleyen tam veya kısmi tıkanıklıklar kısırlık nedeni olabilmektedir. Bu tıkanıklıklar doğuştan olabileceği gibi sonradan bir enfeksiyona da bağlı olabilir. Yumurtalık bölgesinden geçirilmiş bir cerrahi müdahale de tıkanıklığa sebep olabilmektedir.

Nedeni açıklanamayan kısırlık

Günümüzde tıbbın olanakları ile nedeni ortaya konulamayan kısırlık durumlarında nedeni açıklanamamış kısırlık (idiopatik infertilite) söz konusudur. Testler ile ortaya çıkarılamayan sperm fonksiyon bozuklukları, yumurtanın çatlaması ve tüpler içindeki hareketinde bazı bozuklukların varlığı öne sürülen varsayımlar arasındadır.

Nedeni açıklanamamış kısırlık olgularında rol oynayan psikolojik etkenlerin varlığı tam olarak belli değildir. Stresin kadın üreme sistemi ve hormon dengesi üzerinde olumsuz etkiler yapabileceği bilinmektedir. Ancak burada sebep-sonuç ilişkisi belli değildir. Yani kısırlık nedeniyle mi stres olmaktadır yoksa stres nedeniyle mi kısırlık olmaktadır. Stresin ortadan kalkma durumunda doğal yollardan gebeliklerin oluştuğu bildirilmiştir. Özellikle kısırlık tedavilerine cevap alınamayan çiftlerde bazen tedavinin kesildiği ve çifte dinlenme şansı verildiği aylarda kendiliğinden gebelik olabilmektedir.

Nedeni açıklanamamış kısırlık terimi günümüzdeki tanı yöntemlerinin sınırını göstermektedir. Tanı yöntemlerindeki ilerlemelerle birlikte bu gruba sokulan çift sayısı da azalacaktır




hikaye1001727cf




Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Mart 2006       Mesaj #42
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yumurtalık (over)Kistleri

Sponsorlu Bağlantılar
Overde kist, overden köken alan sıvının birikmesi ile oluşur. Adet gören hanımlarda görülen birçok kist normaldir. Bunlara işlevsel kist adı verilir. Ovulasyon adı verilen yumurtlamadan sonra oluşurlar. İşlevsel kistlerin zamanla ( bir ile üç ayda ) küçülmesini beklemekteyiz. Bu nedenle hekiminiz sizin kistinizi izlemek amacıyla üç ay sonrasına kontrole çağıracaktır ya da yumurtlamayı önleyerek, kist oluşumunu engellemek için doğum kontrol hapı almanızı önerecektir.

Menopozdaysanız ve adet görmüyorsanız, işlevsel kist oluşturmanız beklenmez. Kist varsa, hekiminiz kisti değerlendirebilmek için sizin ultrasonunuzu görmek isteyecektir. Kistin görüntüsü, yaşınıza ve kiste eşlik eden yakınmalarınıza göre, sizden ileri inceleme isteyecektir. Kiste eşlik edebilecek olası yakınmalar ağrı, karında şişme, yemekten sonra şişkinlik hissi ve kabızlıktır.

Kuşkulu bir kist durumunda ultrasonografi yanı sıra kanınızda CA-125 düzeyine de bakılabilir. Bu inceleme sıklıkla over kanserinin tedavisini izlemede kullanılmaktadır, ancak bir kistin kanserli olup olmadığı konusunda da ipuçları verebilir.

Kist hangi durumlarda ameliyat edilmelidir?

İşlevsel kistler iyi huyludur ve büyük olasılıkla ameliyat edilmeleri gerekmeyebilir; ancak kist aylarca küçülmezse, tersine büyürse ve ultrasonografideki görüntüsü iyi huylu kiste benzemezse hekiminiz sizi ameliyat etmek isteyebilir. Özellikle kistiniz menopoz sonrası gelişirse ameliyat olmanız gerekebilir, çünkü over kanseri 50 ile 70 yaşları arasında en sık görülmektedir. Ameliyata karar verildiyse, kistin doğasına göre ve hekiminizin olanaklarına göre ameliyat türü seçilir. Kistiniz küçükse (erik büyüklüğünde), CA-125 düzeyiniz normal ve ultrasonda iyi huylu görünüyorsa; doktorunuz olanağı varsa laparoskopi ile kistinizi almayı yeğleyebilir.
Ancak kist büyükse ya da kötü huylu olmasından kuşkulanılıyorsa daha büyük bir ameliyat gerekebilir.

Alinti..

GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
18 Mart 2006       Mesaj #43
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
HAMİLELİKTE DÜŞÜK

Düşük yapmak sanıldığından çok daha yaygın bir şeydir: Kabaca her beş hamilelikten biri, çoğunlukla da ilk üç ay içinde, düşükle sona erer. Doğal olarak bu, büyük sarsıntı yaratan bir olaydır.
Düşük konusu, sanki içinde bir ayıp taşıyormuşçasına, çok eski dönemlerden beri söz edilmesi yasak bir konu., bir tabu haline gelmiş, sözü edilse bile kapalı kapılar ardında, fısıltıyla konuşulan bir şey olmuştur. Oysa, son derece yaygın bir olaydır. Düşük, çocuğun "yaşanabilir", yani doğup, yaşamını sürdürebilir duruma gelmesinden önce, hamileliğin sona ermesi durumudur. Çoğunlukla 28 hafta olarak belirtilmekle beraber, hastanelerin özel bebek bakım birimlerinin uzmanlık bilgileri ve becerileri sayesinde, 24 haftanın altına düşmüştür. 24. haftadan sonra hamileliğin sona ermesi, "düşük" değil, "ölü doğum" diye adlandırılır.
Birçokları bildirilmediği, hatta bazılarının farkına bile varılmadığı için, kaç hamileliğin düşükle son bulduğunu kesin olarak söylemek imkansızdır. En yaygın tahmin, beş hamilelikten yaklaşık birinin ilk 14 hafta içinde sona erdiği ve bu bebeklerin çoğunun, ilk on hafta içinde kaybedildiğidir. İlk 14 haftadan sonra, düşük olasılığı iyice azalır ve yaklaşık 300'de 1'e iner.

Düşüğün Nedenleri Ve Alınabilecek Önlemler:
Araştırmalar, döllenmiş yumurtanın herhangi bir şekilde kusurlu olduğunu düşünmekle birlikte, düşüğün tam olarak neden kaynaklandığını belirlemek genellikle son derece güçtür. İhtimallerden biri, bebeğin normal bir biçimde gelişmemiş olmasıdır. Düşük, doğanın bu sorunu çözüme bağlama biçimidir. Genellikle, anne ile babanın yapılarında, düşüğe yol açabilecek yada normal doğum yapılmasını önleyecek bir durum yoktur. Çoğunlukla rastlantısal bir olaydır ve hamile kadınların çoğu, yalnızca bir kez düşük yaparlar. Bununla birlikte düşüğe yol açan nedenlerden birkaçı belirlenmiştir.
  • Spiral (dölyatağı içine yerleştirilen doğum kontrol aracı) kullanırken istemeden hamile kalan kadınlarda, düşük olasılığı çok yüksektir.
  • 35 yaşın üstündeki kadınlarda, büyük bir ihtimalle kadınların yaşı ilerledikçe yumurtaları da yaşlandığından, düşükler daha çok görülmektedir.
  • İkiz bebek bekleyen hamile kadınlarda -bazılarında ikizlerden biri düşüp, öbürü yerinde kalmakla birlikte- düşük yapma olasılığı daha yüksektir.
  • Stres ve güvensizlik, düşük olasılığını arttırmaktadır. Hamileliğinizin özellikle ilk aylarında her gün bir köşeye çekilip dinlenmeniz ve kafanızı dinlendirmeniz çok iyi olur.
  • Hamilelikleri esnasında sigara yada içki içen kadınlarda, düşük yapma olasılığı daha yüksektir.
Düşük Nasıl Oluşur ?
Düşük genellikle, kanamayla başlar ama hamileliğiniz sırasında karşılaşabileceğiniz bütün kanamalar, bebeğinizi kaybetmek üzere olduğunuz anlamına gelmez. Kan, genellikle dölyatağının (rahim, uterus) içinden gelir. Fakat dölyatağı boynunun (cervix) yüzeyinden ve idrar yollarında bir enfeksiyon (sistit) olması durumunda boşaltım sisteminizden gelebilir. Kanma durumunda hemen yatağınıza yatmanız ve doktorunuzu çağırtmanız gerekir.
Doktorunuz, hamileliğinizin ayrıntılarını ve olağandışı belirtileri öğrenmek isteyecek, söz gelişi mide krampı, adet sancısını andıran bir ağrı duyup duymadığınızı soracaktır. Düşüklerde bu tür ağrıya çok sık rastlanır. Bu noktada, içeride olup bitenleri anlamak zor olabileceğinden, dölyatağı boynunuzun açık mı yoksa kapalı mı olduğunu görmek ve "dış gebelik" diye adlandırılan bir durumun bulunup bulunmadığını anlamak için, parmakla muayene etmek (tuşe yapmak) isteyebilir. Dış gebelikte, dölle3nmiş olan yumurta, dölyatağı borularından birine yerleşip, burada gerektiği gibi büyüyemediğinden, karnınızın bir yanında şiddetli biçimde sancılara yol açar.

Düşük Tehdidi :
Dölyatağı boynunuz kapalıysa (kapalı olması gerekir) ve kanama dışında, ortada bir sorun bulunduğunu gösteren başka belirtiler yoksa "düşük tehdidi" diye adlandırılan durumla karşı karşıya olabilirsiniz. Bu durumda size uygulanabilecek hiçbir hastane tedavisi bulunmadığı için, doktorunuz evde kalıp yataktan kalkmadan dinlenmenizi önerecektir. Bu dinlenme esnasında yeni bir belirti ortaya çıkması durumunda da, hemen yeniden doktorunuzu çağırmanız gerekir. Doktor ayrıca kanamanız durur durmaz her şeyin normal olup olmadığını anlamak için, bir ultrason taramasından geçirilmenizi isteyecektir. Kanmama durduktan sonra, çalışan bir kadınsanız yeniden işe dönmeden önce, iki-üç gün daha dinlenmeniz gerekir.
Dölyatağı boynunuz açılmışsa, kanama çoksa yada herhangi bir kuşku varsa, doktorunuz, hastanede çok daha güvenli durumda olacağınıza karar verebilir. Hastaneye yattığınızda da, yeniden muayeneden ve belki bir ultrason incelemesinden geçirilirsiniz. İnceleme çocuğu kaybetmiş olduğunuzu yada ölmüş olduğunu gösterebiliyor. Her iki durumda da size, D ve K (dilatasyon = genişleme, kürtaj = kazıma) diye adlandırılan uygulamanın yapılması gerekir. D ve K, dölyatağında kalan herhangi bir dokunun çıkarılması için yapılan basit bir ameliyattır. Genel uyuşturma altında uygulanır ve hemen ertesi gün evinize dönebilirsiniz, ama çalışıyorsanız işinize bir haftalığına ara vermeniz istenir. D ve K uygulanmazsa, kanamanız bir süre daha devam edebilir ve enfeksiyon kapma tehlikesi ortaya çıkabilir.
Ender karşılaşılan bir durum olmakla beraber, bebek hiçbir hiçbir kanamaya yol açmadan ve düşük olmadan dölyatağı içinde ölebilir. Buna "eksik düşük" veya "tamamlanmamış düşük" adı verilir. Bu durumda, dölyatağının büyümesinin durması dışında, kesin hiçbir belirti bulunmayabilir ve dölyatağınızın bu durumu, ancak ikinci bir hamilelik sırasında yapılan muayenelerde fark edilebilir. O zaman bir D ve K geçirmenize ve hatta gebelik ilerlemişse, erken doğum yapmanızı sağlayacak uygulamalara karar verilebilir.

Üstünüzdeki Etkiler :
Bir düşüğün etkileri, hamileliğin ilk döneminde gerçekleşmiş de olsa önemlidir. Hamile kaldıktan sonra, hele bu ilk ve dört gözle beklenen bir hamilelikse çok farklı hissedersiniz. Hamilelik sırasında salgılanan hormonlar, bütün kadınları etkiler. Ayrıca doğumu bekler duruma girmişsinizdir. Planlar yapar, bebeğin odasını hazırlar, bebeğinizin kime benzeyeceğiniz düşünmeye koyulursunuz. Düşük bir anda, bütün bunları ezip geçer ve kendinizi ruhsal açıdan yıkılış durumda bulursunuz.
Bebeğini yitiren her kadın, kendi tarzında acı çeker ve acıyla birlikte öfke, suçluluk, kendinden nefret etme duyguları da baş gösterir. Bazı kadınlar bu "kayıp" duygusunu çok şiddetli hisseder, kendilerinden bir parça ölmüş duygusuna kapılırlar. Bu duyguların üstesinden gelmeye çalışmanın en iyi yolu birileriyle - eşinizle, yakın bir arkadaşınızla yada doktorunuzla- paylaşmaktır. Daha önce düşük yapmış bir yakınınız varsa, onunla konuşmak da çok iyi gelebilir

Eşinizin Acısı :
Eşiniz de benzer duygular yaşayabilir. Düş kırıklığı, suçluluk yada bir çocuk babası olamadığı için yetersizlik duygularına kapılabilir ve size ayrıca destek olması gerektiğini hissettiği sırada, kendi duygularını dile getirmeyi ayda sıkıntısından kurtulmayı güç bulabilir. Düşük her ikiniz için de son derece sarsıcı bir deneyim olduğundan ve ilişkinizde belirli bir gerginlik yarattığından, bu dönemde çok güç de olsa birbirinize karşı çok daha olmayı denemeniz gereklidir.

Uzmana Görünmek :
Üç düşük geçirmişseniz yada düşük yapmadan önce hamile kalmakta herhangi bir güçlük çekmişseniz bu konuda uzmanlaşmış bir hastaneye yada kliniğe başvurmanız gerekir. Uzmanlar, önceki hamileliğinizin bütün ayrıntılarını ve neyin ne zaman olduğunu öğrenmek isterler. Birkaç düşük yapmış bazı kadınlarda, bağışıklık tedavisi uygulamak gerekebilir. İnsan bedeni, hastalıktan korunmak için "yabancı" malzemeyi -başka bir kişiden gelen her şeyi- reddeder. Döllenmiş yumurta da, hem anneden, hem de babadan gelen hücrelerden oluştuğu için, beden bazen bu yumurtayı da reddedebilir. Uygulanabilecek başka tedavi yöntemleri de vardır.
Bütün bunlar bir yana, hamileliğinizin ilk aylarında düzenli doktor muayenelerinden geçmeniz, normal, başarılı bir hamilelik geçirmenize çoğunlukla yeterlidir


hikaye1001721ec

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Mart 2006       Mesaj #44
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yüz maskeleri ile cildinizi daha saglıklı ve pürüzsüz .....
Bezelyeden patlıcana kadar birçok sebzenin,cildimiz için birer cansimidine dönüşebileceğini biliyor musunuz?Sebzeler vücudumuza olduğu kadar cildimiz üzerinde de olumlu etkilere sahip.Hazırlanması çok kolay olan bu maskeleri uygulayarak pürüzsüz ve sağlıklı bir cilde kavuşabilirsiniz.

1.SALATALIK MASKESİ:İki tutam çuha çiçeği kurutularak,dövülüp toz haline getirilir.Kabukları soyulmuş yarım salatalık,bir fincan pirinç unu,çuha çiçeği tozu ile birlikte on dakika ateşte pişirilir.Elde edilen karışım bulamaç haline getirilir.Hazırlanan bulamaça yarım fincan elma suyu,bir çorba kaşığı saf zeytinyağı ilave edilerek krem haline getirilir.

ETKİSİ:Yüz ve boyuna uygulanan bu maske cildin canlı ve sağlıklı gözükmesini sağlar.Yüzde yarım saat beklettikten sonra ılık su ile yıkanır ve gül suyu sürülür.

2.BAL MASKESİ:Civan perçemi çiçeği,saf suda on dakika kaynatıldıktan sonra sıkılarak süzülür.Bir fincan su soğutulur.Elde edilen posa ezildikten sonra,yarım fincan limon suyu,bir çorba kaşığı zeytinyağı,bir tatlı kaşığı bal ve çırpılmış yumurta sarısı ile karıştırılır.Hazırlanan karışıma soğuk civan perçemi suyu ilave edilir.Maske kıvamına gelinceye kadar yulaf unu eklenir.

ETKİSİ:Yüzdeki çöküntü ve kırışıklıkların giderilmesini önler.Bu maske bir hafta uygulanmalıdır.Yüzde bir saat kalması gereklidir.

3.YUMURTA MASKESİ:İki avuç buğday,iki bardak suda ezilir.İki yumurta sarısı ve bir çorba kaşığı badem yağı konulur.Yüze sürülür ve kurumaya başlayınca yıkanır ve gülsuyu sürülür.

ETKİSİ:Kızıl lekelerin ve sivilcilerin giderilmesini sağlar.Sabah ve akşam olmak üzere günde iki defa uygulanır.Bu maske şampuan olarak kullanılabilir,saçların parlamasını sağlar.

4.BEZELYE MASKESİ:İki su bardağı taze bezelye,ezildikten sonra üzüm pekmezi ile karıştırılır.Yumurta akı ve yarım fincan ayçiçek yağı ilave edilir.Bir miktar un konularak maske kıvamına gelinceye kadar karıştırılır.

ETKİSİ:Ten dokusu üzerinde parlaklık sağlar,gece yatmadan uygulanmalıdır.Sabah cilt temizlenir.

5.ÇİLEK MASKESİ:Bir avuç taze çilek ezilip,yulaf unu ile karıştırılır.Bir adet yumurta sarısı ile iki çrba kaşığı yoğurt çırpılır,krem kıvamına getirilir.

ETKİSİ:Kuru ciltler için besleyici olan bu maske 20 dakika ciltte kaldıktan sonra ılık su ile yıkanır.Çilek maskesi özellikle gözaltlarındaki kırışıklıkların azalmasında önemli rol oynar.

6.PATLICAN MASKESİ:Dilimlenmiş yarım patlıcan iki bardak suda kaynatılır.Hazırlanan karışıma bir diş sarımsak eklenerek lapa haline getirilir.Buna kaymak katılarak krem haline getirilir.Bu karışım iki ay boyunca hergün tekrarlanmalıdır.

ETKİSİ:Tendeki mikropları arındırmada ve yüze canlı bir görünüm kazandırmada etkindir.

7.KAYISI MASKESİ:Üç tutam defne yaprağı,bir tutam tarçın kayısı suyunda pişirilir.Bir adet yumurta ve yarım fincan süt karıştırılarak krem haline getirilir.

ETKİSİ:Yüzdeki sivilcelerigidermek ve tene tazelik kazandırır.Saça uygulandığında dökülmeyi durdurur ve saçın geç ağarmasını sağlar.



*YULAF MASKESİ İLE SİYAH NOKTALARDAN KURTULUN...



Yulaf ezmesi, cildin derinlemesine temizlenmesi ve siyah noktaların yok edilmesini sağlayan bir maskedir. Bu maske ayrıca cildin içinde dolaşan pislikleri temizleyip, cildin fazla yağlanmasını da engeller. Bu nedenle kuru ciltli kişiler tarafından pek fazla kullanılmamalıdır. Yulaf ezmesi maskesinin yapımı son derece basittir. Pişirdiğiniz yulafları süzdükten sonra, bunları geniş bir kabın içinde bir kaç dakika ezin. Hazırladığınız bu yulaf ezmesini yüzünüze sürdükten sonra 15 dakika kadar bekleyin. Daha sonra yüzünüzü ılık suyla temizleyin. Bu maskeyi vücudunuza da uygulayarak, şaşırtıcı sonuca ulaşabilirisiniz.


GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
20 Mart 2006       Mesaj #45
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Sigara ve derimiz

Sigaranın deri üzerindeki etkisi, özellikle bayanlarda daha sık görülmektedir. Dermatologlar tarafından yapılan araştırmalarda sigara tiryakilerinde hiç içmeyenlere göre 5 kat fazla kırışıklık olduğu saptanmıştır. Hatta bazı çalışmalarda sigaranın güneş ışınlarından bile etkili olduğu bildirilmiştir.
Soluk, kirli beyaz-gri renkli ve kırışık deri “sigara tiryakisi derisi” olarak tanımlanmaktadır. Sigara içenlerin %79’unda bu görünüm mevcuttur. “Sigara tiryakisi yüzü”nün özellikleri şunlardır:


1- Kalıcı çizgi veya kırışıklıklar,

2- Alttaki kemik çıkıntılarının belirginleşmesi sonucu çökmüş yüz ifadesi,

3- Deride incelme, hafif gri görünüm,

4- Derinin hafif turuncu-mor-kırmızı renk alması.

“Sigara tiryakisi yüzü” 70 yaşın üzerindeki kadınların yüz yapısı ile aynıdır. Sigara içenlerde kırışıklığın erken yaşta başlaması dikkate değerdir
Kırışıklık oluşumu bir yılda içilen sigara miktarı ile doğru orantılıdır.
Sigaranın kırışıklık yapıcı etkisine kadınlar daha fazla duyarlıdırlar.
Nikotin ve sinir sisteminin uyarılması sonucu gelişen damarlardaki daralma, dokuların oksijenlenmesinde azalma, pıhtılaşmada artış, kollajen depolanmasında azalma, kırışıklık oluşumunu kolaylaştıran etkenlerdir. Sigaranın deri üzerindeki etkilerini açıklayan faktörler şu şekilde özetlenebilir:



1- Direk toksik etki: Sigara içenlerde derinin neminin azalmış olması, onun toksik etkisine bağlıdır.


2- Mekanik faktörler: Kırışıklığın şeklini belirlemede önemli role sahiptir. Sigara içerken kullanılan yüz kaslarıyla ilgili olarak dudak çevresinde; tek taraflı içenlerde aynı tarafta kırışıklık görülmesi veya kazayağı kırışıklıkları gibi özel görünümler ortaya çıkar.



3- Genetik faktörler: Bütün sigara içenlerde “sigara tiryakisi yüzü” görünümü olmadığı için genetik faktörlerin rolü de düşünülmektedir.


4- Sigara içenlerde vücudun güneş görmeyen yerlerinde derideki elastik tabakanın , sigara içmeyen aynı yaş grubundakilere göre daha kalın ve parçalı olduğu gösterilmiştir. Derideki kronik oksijenlenmenin azalması, kollajen sentezini düşürerek belirgin kırışıklığa neden olmaktadır.


5- Sigara damarlardaki daraltıcı etkisiyle deride gri-esmer renklenmeye neden olur.



6- Sigaranın kısırlık, erken menapoz, adet düzensizlikleri gibi anti-östrojenik etkileri bilinmektedir. Östrojenin deri üzerindeki fizyolojik etkileri menapoz sonrası dönemde açıkça görülmektedir. Sigara içen kadınlarda göreceli bir hipoöstrojenik durum meydana gelmekte ve bu da deri kuruluğu ve kırışıklığa neden olmaktadır.



7- Sigara A vitamini seviyesini azaltır, dolayısıyla hücrenin bir numaralı düşmanı olan serbest radikallere karşı korunmayı azaltarak, kırışıklıkların oluşumunu kolaylaştırır.



Sigara içen beyaz veya gri saçlı kişilerde katrana bağlı olarak sarımsı bir saç rengi ortaya çıkar.Sigara içerken sigaranın tutulduğu parmaklar ve tırnaklarında sarı-kahverengi renklenme ortaya çıkar. Bu bulguya “nikotin belirtisi” denir. Sigara içenlerde ağız içi daha koyudur. Hatta yanak iç yüzlerinde inatçı, sert, düzensiz beyaz tabakalar oluşabilir. Sigara damarlardaki daraltıcı etkisi ile kan akımını bozarak, yara iyileşmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Tek bir sigara içiminin 90 dakika süren bir damarlarda daralmaya yol açabileceği gösterilmiştir. Sigara dumanında 4000 den fazla kimyasal madde bulunur ancak kan akımı azalmasından en çok nikotin sorumlu tutulmaktadır.


Dr. Zekayi KUTLUBAY
Dermatoloji Uzmanı


hikaye1001729st
Son düzenleyen GusinapsE; 24 Mart 2006 01:59
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
20 Mart 2006       Mesaj #46
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
diyet4
Adım adım incelik

Zayıflamak uğruna yemek zevkinden vazgeçemeyenler, günde yalnız yarım saat yürüyüşle formlarını koruyor. Koşanlar, yese de zayıflıyor.

Spor yapmanın kilo verme üzerindeki etkisini gösteren bir araştırma sonucu daha açıklandı. Yemekten vazgeçemeyen aşırı kilolu kişiler, günde yarım saatlik yürüyüşle zayıflamasalar bile, daha fazla kilo almanın önüne geçebiliyor.
ABD'de Duke üniversitesi bilim adamları tarafından yaşları 40 ve 65 arasında değişen 120 aşırı şişman ve şişman yetişkin üzerinde gerçekleştirilen araştırmada, katılımcılardan rejim yapmamaları istendi. Sekiz ay süren araştırmanın sonucunda, deneklerden rejim yapmadığı gibi egzersiz de yapmayan kişiler ortalama birer kilo aldı. Ancak, haftada 18 kilometreye denk gelmek üzere, günde 30 dakika kadar hızlı yürüyüş yapanların yüzde 73'ü kilolarını korudu. Hatta bazılarının bu sürede birkaç kilo verdiği de saptandı.

Haftada 27 kilometre

Zayıflayan denekler arasında en dikkate değer biçimde kilo verenlerin, haftada ortalama 27 kilometre koşanlar olduğu tespit edildi. Bu kişiler, sekiz ayda ortalama 3.6 kilo vermeyi başardı.

Washington üniversitesi tıp Okulu'ndan Dr. Samuel Klein, araştırma sonucunun, kalori alımını azaltmaksızın egzersiz yapmanın, kilo kaybetmenin en etkin yolu olmadığını bir kez daha teyit ettiğini söyledi. Dr. Klein, bununla birlikte, tek başına birazcık egzersiz yapmanın bile kilo alınmasını önlediğinin görüldüğünü belirtti.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
20 Mart 2006       Mesaj #47
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
TÜP BEBEK

Son yıllarda çeşitli nedenlerle çocuğu olmayan kadınların değişik bir yöntemle çocuk sahibi olmaları sağlanmaktadır. Bu amaçla doku kültürü yapımına benzer şekilde deney tüpünde embriyo kültürü yapılmaktadır.
Tüp bebek yapmak için önce kadından yumurtlama zamanı laparoskopi ile yani karından sokulan bir kanül aracılığıyla alınan yumurta, erkek spermi ile bir petri kutusu içinde (döllenme ortamı) karşılaştırılır ve inkubasyon için bekletilir. Bu şekilde, invitro, yani tüp içinde döllenen insan yumurtası, gerekli şartların sağlanmış olduğu durumlarda döllenmeyi izleyen 24 ila 48 saat içinde bölünmeye başlar. Daha sonra morula safhasına ulaşan embriyo taslağı önce büyüme ortamına alınır ve daha sonra da bir sonda ile servikal kanaldan (karın boşluğuna açılan delik) rahim içine yerleştirilir. Uterusta implante edilmesi yani yuvalanması sağlanan embriyonun zamanla normal bir fetüs gibi ana karnında büyümesi beklenir. Doğum zamanı geldiğinde tüp bebek sezaryenle dünyaya getirilir.
Tıptaki teknik gelişmeler günümüzde o kadar gelişmiş ve haberleşme sistemlerinin aracılığıyla bize ulaşması o kadar kolaylaşmıştır ki, eskiden konuşulması bile doğru sayılmayan konular, medya aracılığıyla hepimizin dikkatini çekmeye başlamıştır. Önce insanlarda çocuk doğurma, yani çoğalma fizyolojisine kısaca bir göz atmakta yarar var. Hayvanlarda bütün memelilerde olduğu gibi insanlarda iki ayrı cinsiyet vardır. Ve bu özellik erkek ve kadın diye iki ayrı bireyde, gamet denilen cinsiyet hücrelerinde ve onların kromozomlarında toplanmıştır. Bu hücreler kadında over dediğimiz yumurtalıklarda, erkeklerde ise testis denilen husyelerde yapılmaktadır.
Cinsiyet farklılığın dış belirtileri, cinsiyet organlarının da iki cinste farklı olması ile belirgindir, yani kadın ve erkek bu bakımdan eşit yaratılmamıştır. Kadında rahim (uterus), meme, çiftleşme kanalı (vagina), dış genital organ (vulva), yumurtalık (over), yumurtalık kanalı (fallop borusu) gibi organlar vardır. Erkekte ise, bunlara karşılık çiftleşme organı (penis), yumurtalık (testis), yumurtalık kanalı (epididim) bulunur.
Üreme nasıl gerçekleşiyor ? : Çoğalma dediğimiz olay, ancak kadın cinsiyet organlarındaki yumurtalıklarda yapılan yumurtanın (ovum), erkeklerin testislerinde yapılan meni dediğimiz sıvı içindeki yumurta hücresi (sperm) ile birleşmesi ve gametin meydana gelmesiyle mümkün olabilmektedir.
Kadınlar periyodik olarak muayyen günlerde iki adet adet kanamasının ortasına rastlayan günde yani ayda bir defa ve genellikle tek bir yumurta yumurtlarlar. Erkekler ise cinsel heyecan ve uyarı sonucu hemen her zaman kadınlardan farklı olarak milyonlarca sperm boşaltırlar. Çocuğun olması için cinsel temas sonucu dişi hücre ile erkek hücrenin kadın vücudu içinde, yani rahim içinde buluşmaları ve döllenmeleri gerekmektedir. Bu randevu normal yerinde olmadığı zaman dış gebelik dediğimiz olay meydana gelebilir ki, bu, bütün emeklerin boşa gitmesi demektir. Çünkü bebek, ancak embriyo şeklinde yerleşebileceği yuvasında, yani rahim içinde gelişebilir. ve 280 günde dünyaya gelebilecek kadar büyüyebilir.
Herşeye rağmen, tıbbi ve cerrahi tedaviden sonuç alınamayan vakalarda tüp bebek yapmak için doktorlar çeşitli metotlar geliştirmişlerdir. Bunlardan tüp içinde döllenme (invitro fertilisation - IVF) metodu ile tüp bebek yapılmasında anneden alınan ovum (oosit) dışarıda bir deney tüpünde babanın spermiyle birleştirilerek (gamet) elde edilir. Daha sonra bu gamet, fallop borusuna transfer edilerek "GIFT" denilen metotla anneye verilir ve embriyonun rahim içinde gelişmesi sağlanır.
Sperm sayısı düşük olan erkeklerin kısırlık tedavisinde son zamanlarda mikroşirurji denilen bir ameliyat metodu ile erkeklerin testislerinden sperm elde edilmektedir. Mikrocerrahi ile epididimden sperm aspirasyonu (MESA) tekniği veya testislerden aspirasyon (TESA) tekniği ile kocadan elde edilen sperm kadına verilmektedir.
Endoskobik operasyonlar, yani kadının karnını açmadan, uygulanan metotlar da vardır. Son zamanlarda bu tür ameliyat teknikleri çok gelişmiştir. Öyle ki, elektron mikroskop denilen mikroskop büyütmesi altında sperm, kadın yumurta hücresi içine enjekte edilmektedir. Böylece bu (ICSI) tekniği ile iki yumurtanın birleşmesi yani döllenme sağlanmaktadır. Bundan sonra rahimde normal gebelik gibi takip edilen cenin' in fetüs şeklinde büyümesi gözlenmekte ve bir tehlikeye maruz kalmaması için de normal gününde sezaryenle doğum yapılması sağlanmaktadır.

hikaye1001729st
Son düzenleyen GusinapsE; 24 Mart 2006 02:01
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
20 Mart 2006       Mesaj #48
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Lohusa Dönemi
Doğumdan sonraki 6 hafta lohusalık olarak adlandırılır. Bu dönemde gebeliğin kadında yarattığı fizyolojik ve psikolojik değişimler gebelik önceki haline döner. Her organ ve sistemin gebelik öncesi haline dönmesi farklı zamanlar alır. Bu nedenle halk arasında "lohusanın mezarı 40 gün açık kalır" sözü yaygın olarak kullanılır. Bu söz gerçekleri yansıtmaktadır. çünkü doğum ve lohusalık döneminde ortaya çıkan hastalıklar hayatı tehdit eder boyutta olabilir.

Lohusalık dönemi çok erken, erken ve geç lohusalık olarak 3 döneme ayrılır.

çok erken lohusalık doğumdan sonraki ilk 24 saati, erken lohusalık ilk 1 haftayı, geç lohusalık da geri kalan süreyi temsil eder. üreme orgaları 6 haftada normal haline döner ve emzirmeyen annelerin büyük bir kısmı bu dönem sonunda adet görmeye başlar.

Doğum sonrası beligin olarak fark edilebilen ilk değişiklik rahim boyutlarında olur. Bu küçülmeye involüsyon adı verilir.

Uterin involüsyon
Gebelik süresince rahim yaklaşık 11 kat büyür, ancak doğumdan sonra süratle küçülmeye başlar. Bebek doğdukan hemen sonra yaklaşık 20. gebelik haftasında olduğu boyuta iner. Bu evrede ağırlığı yaklaşık 1 kg kadardır. Birinci haftanın sonunda 12. gebelik haftasındaki büyüklüğüne dönen uterus, 6 hafta sonunda gebelik öncesi boyutuna iner.

Doğumdan hemen sonra rahim kasılmalarının gücü doğum sırasındaki güçlerden çok daha fazladır. Bunlara takip eden ağrılar (afterpains) adı verilir. Bu ağrılar 2-3 gün kadar devam edebilir. Daha önce doğum yapmışlarda daha fazla hissedilir. ilk 12 saatte sıklıkları daha fazladır, bu saatten sonra gerek sıklığı gerekse şiddeti giderek azalır.

Doğumda plasentanın ayrılmasından hemen sonra, plasentanın uterusa yapıştığı alan yarı yarıya küçülür. Bu küçülme sayesinde açıkda olan damar uçlrı kapanır ve kanama azalır.Rahimin içini döşeyen ve endometrium adı verilen zar tabakasının normale dönmesi 3 hafta alırken plasentanın yerleştiği aşan 6 haftada iyileşir. iyileşmenin tam olamadığı durumlarda şiddetli kanamalar görülebilir.

Doğumdan sonra rahim içinden gelen sıvıya Löşi (lochia) adı verilir.ilk gelen taze kırmızı kan löşi rubra olarak adlandırılır.Bu sıvının içinde kan ve doku parçacıkları bulunur.Birkaç gün içinde miktarı azalır ve rengi açılır. Artık bu sıvı löşi seroza olarak isimlendirilir. 2. haftadan sonra daha koyu kıvamlı ve açık renkli löşi alba gelmeye başlar. Doğumdan yaklaşık 4 hafta sonra bu akıntılar kesilir.

Löşi içeriği açısından enfeksiyona çok müsait bir ortamdır.Bu nedenle hijyene çok dikkat edilmelidir.

Doğum esnasında 10 cm açılan ve tamamen incelip kağıt gibi olan serviks (rahim ağzı) açıklığı 1 hafta sonunda yaklaşık 1 santimetreye iner. Rahim ağzı normal doğum yapmışlarda artık yuvarlak değil yassı bir görünüm alır. Rahim ağzının görünümü kişinin doğum yapıp yapmadığını belli eder. Serviksin tamamen iyileşmesi yine 6 hafta kadar bir zaman alır.

Doğum sırasında çok fazla zorlanan ve esneyen vajinna dokusu yavaş yavaş iyileşmeye başlar ve 3 hafta sonunda nihai halini alır ancak asla doğum yapmadan önceki gerginliğine gelemez.

Gebelik boyunca genişleyen ve esneyen karın kasları ve pelvik kaslar 6 hafta sonra toparlanır ve bu dönemden sonra egzersiz önerilir. Dolaşım, boşaltım, endokrin gibi diğer sistemlerde olan değişiklikler de 6 hafta sonunda normal haline döner.

Lohusalığın komplikasyonları
Doğumdan hemen sonra ciddi ve ani komplikasyonlar görülebilir. Bu nedenle lohusa en az 24 saat gözlem altında tutulmalıdır. Sık aralıklarla tansiyon ölçümleri yapılmalı, kanama kontrol edilmelidir.

Doğum esnasında verilen ve sancıları destekleyen ilaçlar tansiyonda ani artışlara neden olabilir.Bu dönemde bulantı ve kusmalar görülebilir. Kusulan materyalin solunum yollarına kaçması zaatürreden ani ölüme kadar pekçok soruna yol açabilir.

Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte doğumda plasentanın çıkmasından hemen sonra annede titreme nöbeti görülür. Bu ciddi bir durum değildir ve bir süre sonra kendiliğinden geçer.

Kanama
Erken lohusalığın en önemli komplikasyonu kanamadır. Normal doğumdan sonra 500 mililitreden fazla kanama olması anormal olarak kabul edilir. En önemli ve ciddi nedeni atonidir. Atoni doğumdan sonra rahmin kasılmaması ve dolayısı ile açıkta olan damarların kapanamamasıdır.Son derece acil ve hayatı tehdit eden bir durumdur. çok kısa zamanda çok fazla miktarda kanama olur. Uygun ortamlarda yapılmayan doğumlarda acil ameliyat şartları yok ise anne kaybedilebilir. Bu nedenle evde yapılan doğumlar son derece risklidir.

Tedavide önce elle rahim masajı yapılır ve damar yolu ile rahim kasılmasını sağlayan ilaçlar verilir. Eğer tedavi sonuç vermez ise acil bir operasyon ile rahmin alınması dahi gerekebilir. Bu ameliyat atonide hayat kurtarıcıdır.

Emboli
Anne hayatını tehdit eden başka bir durumda amniyon mayii embolisidir. Burada bebeğin amniyon sıvısı annenin kan dolaşımına geçer ve akciğerler, beyin vb. gibi organlara giden damarlarda tıkanıklığa yol açar. Anne çok kısa bir sürede hayatını yitirir. Tedavisi ne yazik ki çok güçtür ve yüz güldürücü değildir. Modern obstetrideki en önemli anne ölüm nedeni amniyon mayii embolisidir.

Enfeksiyon
Lohusalık humması olarak adlandırılan durum doğumdan sonraki ilk 24 saatten sonra ortaya çıkan ve aynı gün içinde olmamak kaydı ile 2 ya da daha fazla sefer ateşin 38 oC ya da daha fazla olması durumudur. En sık nedeni üreme, boşaltım ve memelerin enfeksiyonudur. Doğum eyleminin uzaması, zarların erken açılması gibi durumlar enfeksiyon riskini arttırır. En sık görülen enfeksiyon rahim içinin iltihaplanmasıdır. Buna endometrit adı verilir. Genelde 3. gün ortaya çıkar ve ateş 40 dereceye kadar yükselebilir. Löşi oldukça kötü kokuludur. Olay karın boşluğuna kadar yayılabilir.

Muayenede rahim oldukça hassas ve ağrılıdır. Enfeksiyonun kan yolu ile yayılması meydana gelir ise hayatı tehdit eder.

Tedavide yatak istirahati, sıvı desteği ve uygun antibiyotik kullanımı önerilir %5 vakada ise idrar yolu enfeksiyonu ortaya çıkar. Genelde 2. veya 3. günde belirti verir.

Vajinada olan yaralanmalar iYE riskini arttırır. Tedavide uygun antibiyotikler önerilir.

Gebelik öncesi var olan her türlü sistemik hastalık lohusalık döneminden olumsuz yönde etkilenebilir. Bu nedenle lohusalıkda son derece dikkatli olunmalıdır.

Dikkat edilmesi gereken noktalar
Gebelikte olduğu gibi lohusalıkda da bazı konulara dikkat edilmelidir. Günümüzde normal doğumdan sonra 1 gün sezaryenden sonra ise 2 gün hastanede kalmak yeterlidir. Doğum sonrası eve giden anne doğum şekli ne olursa olsun mümkün olduğunca dinlenmelidir. Ancak bu dinlenme yatak istirahati şeklinde olmamalıdır. Sürekli yatmak yarardan çok zarar getirir.

Ev içerisinde dolaşmak, basit ev işleri yapmak hem kişinin kendine olan güvenini arttırır hem de kan dolaşımını destekler.

Doğum sonrası eve çıkan anne dilediği ve kendisine dokunmadığını bildiği herşeyi yiyip içebilir.Protein içerikli gıdalar ile taze meyve ve sebzeler özellikle önerilir. Süt veren annelerin günde 2600-2800 kalori almaları önerilir.

Bebek dünyaya geldikten sonra barsak hareketlerinde yavaşlama ve kabızlık olabilir. Bu nedenle dışkıyı yumuşatan lifli gıdalar ve bol sıvı alınması kabızlığı önlemek açısından yararlıdır.

Normal doğumdan sonra hemen sezaryen sonrası ise 2. günden itibaren ayakta duş şeklinde banyo yapılabilir. Banyo esnasında zorlanmadıkça vajinaya su kaçmaz. Vajinanın yıkanması ise sakıncalıdır.

Normal doğum sırasında açılıp dikilen epizyotomi genelde doktor solak olmadığı sürece sağ tarafta olur.Otururken ve yatarken sağ tarafa ağırlık vermemek gereklidir. Epizyo ağrısını gidermek için ılık oturma banyoları önerilebilir. Tuvaletten sonra da epizyo bölgesi ılık temiz su ile tercihan içine antiseptik katılmış bir su ile yıkanmalıdır.

Doğum sonrası karın kaslarını güçlendirmek için egzersiz önerilirancak egzersizlere 6 hafta sonra başlanmalı ve kasları çok zorlayan egzersizlerden kaçınılmalıdır.

Doğum sonrası cinsel arzularda bir süre azalma olur. Genelde istek 12. haftadan sonra eski haline döner. Doğumdan sonraki 3. haftadan itibaren cinsel ilişkiye izin verilir.

Doktor anneyi doğumdan 6 hafta sonra kontrole çağracaktır.Bu kontrolde yukarıda anlatılan değişikliklerin gerçekleşip gerşekleşmediği incelenir. Hiçbir yakınmanız olmasa bile bu kontrolü ihmal etmeyiniz

şu ana kadar aldığı Puan 0 'dır. Oy Ver 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

Lohusalık dönemi çok erken, erken ve geç lohusalık olarak 3 döneme ayrılır.

çok erken lohusalık doğumdan sonraki ilk 24 saati, erken lohusalık ilk 1 haftayı, geç lohusalık da geri kalan süreyi temsil eder. üreme orgaları 6 haftada normal haline döner ve emzirmeyen annelerin büyük bir kısmı bu dönem sonunda adet görmeye başlar.

Doğum sonrası beligin olarak fark edilebilen ilk değişiklik rahim boyutlarında olur. Bu küçülmeye involüsyon adı verilir.

Uterin involüsyon
Gebelik süresince rahim yaklaşık 11 kat büyür, ancak doğumdan sonra süratle küçülmeye başlar. Bebek doğdukan hemen sonra yaklaşık 20. gebelik haftasında olduğu boyuta iner. Bu evrede ağırlığı yaklaşık 1 kg kadardır. Birinci haftanın sonunda 12. gebelik haftasındaki büyüklüğüne dönen uterus, 6 hafta sonunda gebelik öncesi boyutuna iner.

Doğumdan hemen sonra rahim kasılmalarının gücü doğum sırasındaki güçlerden çok daha fazladır. Bunlara takip eden ağrılar (afterpains) adı verilir. Bu ağrılar 2-3 gün kadar devam edebilir. Daha önce doğum yapmışlarda daha fazla hissedilir. ilk 12 saatte sıklıkları daha fazladır, bu saatten sonra gerek sıklığı gerekse şiddeti giderek azalır.

Doğumda plasentanın ayrılmasından hemen sonra, plasentanın uterusa yapıştığı alan yarı yarıya küçülür. Bu küçülme sayesinde açıkda olan damar uçlrı kapanır ve kanama azalır.Rahimin içini döşeyen ve endometrium adı verilen zar tabakasının normale dönmesi 3 hafta alırken plasentanın yerleştiği aşan 6 haftada iyileşir. iyileşmenin tam olamadığı durumlarda şiddetli kanamalar görülebilir.

Doğumdan sonra rahim içinden gelen sıvıya Löşi (lochia) adı verilir.ilk gelen taze kırmızı kan löşi rubra olarak adlandırılır.Bu sıvının içinde kan ve doku parçacıkları bulunur.Birkaç gün içinde miktarı azalır ve rengi açılır. Artık bu sıvı löşi seroza olarak isimlendirilir. 2. haftadan sonra daha koyu kıvamlı ve açık renkli löşi alba gelmeye başlar. Doğumdan yaklaşık 4 hafta sonra bu akıntılar kesilir.

Löşi içeriği açısından enfeksiyona çok müsait bir ortamdır.Bu nedenle hijyene çok dikkat edilmelidir.

Doğum esnasında 10 cm açılan ve tamamen incelip kağıt gibi olan serviks (rahim ağzı) açıklığı 1 hafta sonunda yaklaşık 1 santimetreye iner. Rahim ağzı normal doğum yapmışlarda artık yuvarlak değil yassı bir görünüm alır. Rahim ağzının görünümü kişinin doğum yapıp yapmadığını belli eder. Serviksin tamamen iyileşmesi yine 6 hafta kadar bir zaman alır.

Doğum sırasında çok fazla zorlanan ve esneyen vajinna dokusu yavaş yavaş iyileşmeye başlar ve 3 hafta sonunda nihai halini alır ancak asla doğum yapmadan önceki gerginliğine gelemez.

Gebelik boyunca genişleyen ve esneyen karın kasları ve pelvik kaslar 6 hafta sonra toparlanır ve bu dönemden sonra egzersiz önerilir. Dolaşım, boşaltım, endokrin gibi diğer sistemlerde olan değişiklikler de 6 hafta sonunda normal haline döner.

Lohusalığın komplikasyonları
Doğumdan hemen sonra ciddi ve ani komplikasyonlar görülebilir. Bu nedenle lohusa en az 24 saat gözlem altında tutulmalıdır. sık aralıklarla tansiyon ölçümleri yapılmalı, kanama kontrol edilmelidir.

Doğum esnasında verilen ve sancıları destekleyen ilaçlar tansiyonda ani artışlara neden olabilir.Bu dönemde bulantı ve kusmalar görülebilir. Kusulan materyalin solunum yollarına kaçması zaatürreden ani ölüme kadar pekçok soruna yol açabilir.

Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte doğumda plasentanın çıkmasından hemen sonra annede titreme nöbeti görülür. Bu ciddi bir durum değildir ve bir süre sonra kendiliğinden geçer.

Kanama
Erken lohusalığın en önemli komplikasyonu kanamadır. Normal doğumdan sonra 500 mililitreden fazla kanama olması anormal olarak kabul edilir. En önemli ve ciddi nedeni atonidir. Atoni doğumdan sonra rahmin kasılmaması ve dolayısı ile açıkta olan damarların kapanamamasıdır.Son derece acil ve hayatı tehdit eden bir durumdur. çok kısa zamanda çok fazla miktarda kanama olur. Uygun ortamlarda yapılmayan doğumlarda acil ameliyat şartları yok ise anne kaybedilebilir. Bu nedenle evde yapılan doğumlar son derece risklidir.

Tedavide önce elle rahim masajı yapılır ve damar yolu ile rahim kasılmasını sağlayan ilaçlar verilir. Eğer tedavi sonuç vermez ise acil bir operasyon ile rahmin alınması dahi gerekebilir. Bu ameliyat atonide hayat kurtarıcıdır.

Emboli
Anne hayatını tehdit eden başka bir durumda amniyon mayii embolisidir. Burada bebeğin amniyon sıvısı annenin kan dolaşımına geçer ve akciğerler, beyin vb. gibi organlara giden damarlarda tıkanıklığa yol açar. Anne çok kısa bir sürede hayatını yitirir. Tedavisi ne yazik ki çok güçtür ve yüz güldürücü değildir. Modern obstetrideki en önemli anne ölüm nedeni amniyon mayii embolisidir.

Enfeksiyon
Lohusalık humması olarak adlandırılan durum doğumdan sonraki ilk 24 saatten sonra ortaya çıkan ve aynı gün içinde olmamak kaydı ile 2 ya da daha fazla sefer ateşin 38 oC ya da daha fazla olması durumudur. En sık nedeni üreme, boşaltım ve memelerin enfeksiyonudur. Doğum eyleminin uzaması, zarların erken açılması gibi durumlar enfeksiyon riskini arttırır. En sık görülen enfeksiyon rahim içinin iltihaplanmasıdır. Buna endometrit adı verilir. Genelde 3. gün ortaya çıkar ve ateş 40 dereceye kadar yükselebilir. Löşi oldukça kötü kokuludur. Olay karın boşluğuna kadar yayılabilir.

Muayenede rahim oldukça hassas ve ağrılıdır. Enfeksiyonun kan yolu ile yayılması meydana gelir ise hayatı tehdit eder.

Tedavide yatak istirahati, sıvı desteği ve uygun antibiyotik kullanımı önerilir %5 vakada ise idrar yolu enfeksiyonu ortaya çıkar. Genelde 2. veya 3. günde belirti verir.

Vajinada olan yaralanmalar iYE riskini arttırır. Tedavide uygun antibiyotikler önerilir.

Gebelik öncesi var olan her türlü sistemik hastalık lohusalık döneminden olumsuz yönde etkilenebilir. Bu nedenle lohusalıkda son derece dikkatli olunmalıdır.

Dikkat edilmesi gereken noktalar
Gebelikte olduğu gibi lohusalıkda da bazı konulara dikkat edilmelidir. Günümüzde normal doğumdan sonra 1 gün sezaryenden sonra ise 2 gün hastanede kalmak yeterlidir. Doğum sonrası eve giden anne doğum şekli ne olursa olsun mümkün olduğunca dinlenmelidir. Ancak bu dinlenme yatak istirahati şeklinde olmamalıdır. Sürekli yatmak yarardan çok zarar getirir.

Ev içerisinde dolaşmak, basit ev işleri yapmak hem kişinin kendine olan güvenini arttırır hem de kan dolaşımını destekler.

Doğum sonrası eve çıkan anne dilediği ve kendisine dokunmadığını bildiği herşeyi yiyip içebilir.Protein içerikli gıdalar ile taze meyve ve sebzeler özellikle önerilir. Süt veren annelerin günde 2600-2800 kalori almaları önerilir.

Bebek dünyaya geldikten sonra barsak hareketlerinde yavaşlama ve kabızlık olabilir. Bu nedenle dışkıyı yumuşatan lifli gıdalar ve bol sıvı alınması kabızlığı önlemek açısından yararlıdır.

Normal doğumdan sonra hemen sezaryen sonrası ise 2. günden itibaren ayakta duş şeklinde banyo yapılabilir. Banyo esnasında zorlanmadıkça vajinaya su kaçmaz. Vajinanın yıkanması ise sakıncalıdır.

Normal doğum sırasında açılıp dikilen epizyotomi genelde doktor solak olmadığı sürece sağ tarafta olur.Otururken ve yatarken sağ tarafa ağırlık vermemek gereklidir. Epizyo ağrısını gidermek için ılık oturma banyoları önerilebilir. Tuvaletten sonra da epizyo bölgesi ılık temiz su ile tercihan içine antiseptik katılmış bir su ile yıkanmalıdır. Doğum sonrası karın kaslarını güçlendirmek için egzersiz önerilirancak egzersizlere 6 hafta sonra başlanmalı ve kasları çok zorlayan egzersizlerden kaçınılmalıdır.

Doğum sonrası cinsel arzularda bir süre azalma olur. Genelde istek 12. haftadan sonra eski haline döner. Doğumdan sonraki 3. haftadan itibaren cinsel ilişkiye izin verilir.

Doktor anneyi doğumdan 6 hafta sonra kontrole çağracaktır.Bu kontrolde yukarıda anlatılan değişikliklerin gerçekleşip gerşekleşmediği incelenir. Hiçbir yakınmanız olmasa bile bu kontrolü ihmal etmeyiniz

GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
20 Mart 2006       Mesaj #49
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Güzellik Sütleri :
Eğer biraz vaktiniz varsa, güzellik sütlerini kendiniz hazırlayabilirsiniz. Fakat, birkaç gün önceden eczacınızdan karışımlarınız için gerekli olan bazı maddeleri hazırlamasını isteyiniz, çünkü bazıları hemen temin edilemez, ısmarlanmaları gereklidir.

Kuru Ciltler İçin Güzellik Sütü :
60gr. tatlı badem, 15gr. acı badem. Bunları kaynatın, kabuklarını soyun. Daha sonra kurutun ve bir havanda ezerek toz haline getirin. Ardından 2gr. sodyum borat, 25gr. saf gliserin, 300gr. gülsuyu ilave edin ve 8 gün boyunca dinlenmeye bırakın. Daha sonra bir tülbentten süzün.

Yağlı Ciltler İçin Güzellik Sütü:
10gr. astearin, 6gr. gliserin, 1gr. potasyum karbonat, 500gr. saf su, 0.7gr. boraks. Bunların hepsini birden karıştırıp, tülbentten süzün.

Her Cins İçin Güzellik Sütü :
10gr sodyum borat, 40gr. gülsuyu, 100gr. saf su, 5gr. aselbent tentürü. Hepsini karıştırın.

Evde Hazırlayabileceğiniz Kremler :

Kuru Ciltler İçin Kremler ;
  • 10gr. İspermeçet, 5gr. beyaz balmumu, 40gr. tatlı badem yağını hafifçe ıslatarak karıştırın.
  • 10gr. beyaz balmumu, 5gr. katı parafin' i bir kaba koyarak hafifçe ısıtın. Karıştırmayı ara vermeksizin bu ürüne 35gr. tatlı badem yağı, 5gr. gliserin birkaç damlada parfüm ekleyin.
Yağlı Ciltler İçin Kremler ;
38gr stearin i emaye bir kapta eritin. Başka bir kaba;
  • 1gr potasyum karbonat
  • 70gr gliserin
  • 200gr saf su koyun ve 90° kadar ısıtın. Bu karışıma azar azar stearin' i eklerken, bir yandan da ısıtmaya devam edin. Daha sonra soğumaya bırakın. Hızlı hızlı karıştırarak ikinci ve üçüncü kez ısıtın.
Bütün Ciltler İçin Kremler ;
  • 10gr balmumu
  • 40gr tatlı badem yağı
  • 0.5gr sodyum borat' ı iyice karıştırıp kullanın. Bu karışıma "Gallien Merhemi" denir.
  • 10gr lanolin
  • 10gr tatlı badem yağı
  • 10gr maynezi karbonatı
  • 25gr gül suyu
  • 25gr portakal çiçeği suyu' nu karıştırıp kullanın Bu karışıma da "Köpüklü Gougerot" denir.
Kremler ve Cilt Kuruması :
Kremler cildin kurumasına karşı köklü bir çözüm getiremezler ama,bazı özel kremler cildi çok etkili olarak koruyabilirler. Cildin kuruması hepimizin bildiği bir terimdir. Rüzgara, kuruluğa, güneşe, pisliğe karşı korunmasız bir cilt, hızla sağlığını bozan bu doğal sonuca uğrar. Saydam tabaka hücreleri sularını kaybederek kurur.

Kremlerin Görevleri :
Dikkat ! Hiçbir krem cildi derinlemesine nemlendiremez. Kremler saydam tabakanın sadece yüzeydeki kısımlarında etkin bir rol oynayabilirler. Cildin korunması iki aşamada gerçekleşir;
  • Hafif terlemelerin yaratacağı su kayıplarının engellenmesi gerekir. Bu üst deriyi dış etkenlere karşı tecrit eden korumayı önleyen kremlerin görevidir. Söz konusu kremler hava saldırılarına karşı bir engel oluşturur ve terlemenin yarattığı su kaybını yavaşlatır. Günümüzde higroskopik element olarak sütten elde edilen amino asitler cildin nemliliğinde önemli rol oynayan tabakanın asitlik oranını dengeleme gücüne sahiptir.
  • Aynı zamanda deriye nemlendirici elementler sağlamak gerekir. Bu da higroskopik element esaslı nemlendirici kremlerin görevidir.
Killi Maskeler :
Kil, birçok özelliği sayesinde deri için çok yararlı bir maddedir. Güzellik maskelerinin bir çoğunda kullanılır. Sebum fazlalığını emerek, yağlı ciltleri temizler. Çıbanları kurutur ve bunların yayılmalarını engeller.
Evde Yapabileceğiniz Maske : Toz kili alın, yarım ölçü su, yarım ölçü domates, salatalık veya üzüm suyu ile hamur yapın. (Bütün yüze ve boyuna ince bir tabaka halinde sürün, yalnız gözlerinizin çevresine sürmemeye dikkat edin). 15-30 dakika bekletin, yani hamur nemliliğini kaybedene kadar bekletin. Ilık su ile çıkarın. Bu maskeyi haftada bir kez tekrarlayın. Bu maske ergenlikler, sivilceler, derideki döküntü ve kırışıklıklar için çok etkilidir. Temizleyici ve canlandırıcıdır.

hikaye1001724cb
Son düzenleyen GusinapsE; 24 Mart 2006 02:02
venüsün_kızı - avatarı
venüsün_kızı
Ziyaretçi
20 Mart 2006       Mesaj #50
venüsün_kızı - avatarı
Ziyaretçi
spimage219Hangi yüze hangi saç modeli yapılmalı?

Saçımızı kestirmeye karar vermeden önce ne istediğimize karar vermeliyiz. Saçımız mı ön planda olsun ,yoksa yüzümüz mü? İşte yüz şekillerine göre ideal saç kesimleri..

1-Yuvarlak Yüz: Dengeli yumuşak bir yüz yapısıdır.Suratta değişiklik yapmaz. Ama yüzünüzün yuvarlaklığından şikayetçi iseniz ve bunu biraz olsun inceltmek istiyorsanız saçınızın volümünü yüksek tutacak modelleri tercih etmelisiniz. Böylece saçınız ön planda olup,yüzünüzün yuvarlaklığı biraz olsun azalacaktır.Yüzünüzün hatlarına göre öne doğru kesilmiş tutamlarda yüzünüzü biraz olsun inceltecektir.

2-Kare Yüz: Kare yüz yapısıda yuvarlak yüz gibi dengelidir. Sertlik ön plandadır. Kare bir yüze saç kesimi yaparken eğer yüz şeklinizi değiştirmek istemiyorsanız size en uygun olanı yine kare bir kesimdir. Fakat yüzünüzdeki ifadeyi yumuşatmak, dengelemek istiyorsanız saçınıza yuvarlak modeller kestirmelisiniz.Bunu yaparken saçınıza yuvarlak bir kesimli kahkül ve şakaklarınıza inen saç tutamları yaptırabilirsiniz.

3-Diktörtgen Yüz: Suratta değişiklik yapan ama fazla değiştirmiyen bir yüz şeklidir. Eğer yüzünüzü biraz kısalmak amacı ile kesim düşünüyorsanız çene kemiğini geçmeyecek şekilde kesim yaptırabilsiniz. Şakak kemiğini örtecek şekilde kesilen kesimler ile dengeli,uyumlu saç modellerine sahip olabilirsiniz.

4-Enine Diktörtgen Yüz: Bu yüz şeklinde yüzünüzü biraz uzatmak ver şakak kemiklerinizin ön plana çıkmasını istemiyorsanız uzun saç modelleri ya da saçınızda yukarlara verilecek volümlerle saçınızın biçimini dikdörtgen şeklinde kesimler vasıtası ile yüzünüzü inceltebilir ve yüz yapınızda birazda olsun değişiklikler yapabilirsiniz.

5-Ters Üçgen Yüz: Surat yapısını tamamen değiştirebilen yüz şeklidir.Bu tip yüz şekillerinde daha modern kesimler yapmak mümkündür. Makyaj için ise en elverişli yüz biçimidir. Kişileri çok enerji dolu gösteren bu yüz şekline eğer yüz biçimini değiştirmeden daha bir güçlülük katmak istiyorsanız, saçınızın yanlarını ve enselerini kısa kestirerek ,saç tepesine volüm vererek kesilen saç modellerini tercih etmelisiniz. Ama kendinize biraz dengeli,uyumlu ve yumuşak bir yüz ifadesi vermek istiyorsanız tam tersi enselerde daha çok volümü olan ve saçın tepesine doğru volümü azaltılmış saç modellerini tercih etmelisiniz.

6-Üçgen Yüz: Saç şeklinde daha negatif olan bir yüz biçimidir. Kişileri enerjisi zayıflamış ve yorgun gösterir. Bu tip yüz şekillerinde negatif olan yüz biçimini saçınıza verilecek pozitif enerji ile dengelemelisiniz. Bunu enselerde saçı azaltarak şakak kemiğindeki bölgeden saç tepesine doğru volümü arttırarak yaptırabilirsiniz. Küçük kare kesimler yaptırabilirsiniz.

7-Baklava Yüz: Bu yüz biçiminde saçınıza uzun, kısa, düz, dalgalı, kahküllü modelleri uygulayabilirsiniz. Sadece bunları uygularken kuaförünüz ile diyalog kurarak boyunuza,kilonuza ya da yüzünüzde nerenin ön planda, nereniz arka planda kalmasına karar vererek saç modelinizi bulmalısınız.

Dikkat Edilmesi Gerekenler:

Yüz şekline göre saç kesilirken kuaförünüzle uzun uzun bir diyalog yapmalı, yüzünüzü mü, saçınızı mı ön plana çıkarmak istediğinizi belirtmeli, kilo, boy, giyim tarzınız ve hatta kişiliğinizi bile konuşmalı ve ona göre saç kesimi yaptırmalısınız.




Benzer Konular

11 Aralık 2014 / ThinkerBeLL Sağlıklı Yaşam
19 Şubat 2013 / Demir YumruK Taslak Konular