Arama

Çocuk Sağlığı - Sayfa 14

Güncelleme: 13 Haziran 2013 Gösterim: 199.265 Cevap: 162
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
11 Ocak 2010       Mesaj #131
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Çocukluklarda alerji ve astim

Sponsorlu Bağlantılar
Çevremizde var olan her tür maddeye karşı allerjik reaksiyon gelişebilir

Alerji nedir? Nasıl ortaya çıkar?

Alerji, çoğu bireyin temas ettiğinde sorun yaşamadığı bir maddeye karşı vücudun anormal duyarlılık göstermesi olarak tanımlanabilir. Allerji çoğu zaman aile bireyleri arasında genetik (ırsi) bir geçiş göstermektedir. Anne ya da babadan birinin allerjik vücut yapısına sahip olması durumunda çocukta allerji gelişme riski % 25 iken, hem annenin hem babanın allerjik olması durumunda bu oran % 50'ye çıkmaktadır. Hem anne, hem babada aynı allerjik hastalığın bulunması durumunda ise çocukta aynı hastalık görülme riski % 70 olarak bildirilmektedir. Ancak ailesinde hiç allerji ya da astım öyküsü olmayan astımlı çocuklar da vardır.

Çocuklarda en sık neye karşı alerji gelişir?

Çevremizde var olan her tür maddeye karşı allerjik reaksiyon gelişebilir. Alerji yapıcı maddeler gıdalarla, hava yolu ile, vücuda dışarıdan enjekte edilmek yoluyla veya deri yolu ile alınabilir. İlk 3 yaşta gıdalara karşı (en sık inek sütü ve yumurta) allerji gelişimi ön planda iken, 3 yaştan sonra solunan hava ile alınan maddelere karşı olan alerjiler ön plana geçer. Hava yolu ile allerji yapabilen maddeler içinde ev tozu akarları, küf, hayvan cilt döküntüleri, salgı ve tüyleri, yabani ot, çimen ve ağaç polenleri sayılabilir.

Çocuklarda astım neden olur?

Çocukluk çağında astım % 90 oranında allerjik kökenlidir. Ev içi alerji yapıcı maddelerin bronşlarda yarattığı hassasiyet; soğuk hava, egzersiz, solunum yolu enfeksiyonları, kimyasal kokular, hava kirliliği ve sigara dumanı gibi uyaranlarla temas sonucu astım belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olur. Bunun yanında alerjik olunan maddeye bir anda aşırı maruz kalmak da öksürük, hırıltı, nefes darlığı belirtilerine yol açabilir.

Çocuklarda astım nasıl seyreder?

Astım tanısı alan çocukların çoğunun hayatın ilk 2 yılında belirti verdiği bilinmektedir. İlk yıllarda öksürük ve hırıltı daha çok virüslerle olan solunum yolu enfeksiyonları sonucu ortaya çıkar. Bu yaşlarda akciğerlerin gelişiminin henüz tamamlanmamış olması, küçük hava yolu çaplarının dar, kıkırdak dokunun az olması, tekrarlayıcı bronş daralmasına katkıda bulunur. Dört beş yaşlarında akciğerlerin gelişiminin tamamlanması ile erken yaşlarda astım belirtileri gösteren birçok çocukta hastalık düzelmektedir. Düzelmeyen bir grup hasta ve daha geç astım tanısı almış çocukların bir kısmı da ergenlik çağında klinik bir iyilik dönemine girerler. Genel olarak çocukluk çağında astım tanısı almış hastaların yaklaşık %50-60'ı ergenlik döneminde iyileşirler. İyileşen olguların bir bölümü orta yaş döneminde tekrar hastalık belirtileri göstermeye başlayabilmektedirler. Alerjisi olan astımlı çocuklarda yaş ilerledikçe hastalığın kaybolması olasılığı daha düşüktür.

Çocuklarda astım nasıl teşhis edilir?

Astım tanısı koymada en değerli tanı aracı şikayetlerin hikayesidir. Öksürük, hırıltı, hışıltı ve/veya nefes darlığı belirtilerinin varlığı ve bu belirtilerin bronş acıcı tedaviyle veya kendiliğinden kaybolması, ancak bir süre sonra tekrar ortaya çıkması ön planda astımı düşündürür. Yattıktan sonra veya sabaha karşı yaklaşık 30 dakika süreyle devam eden ve bronş genişletici ilaçlara olumlu yanıt veren öksürük atakları da aksi ispat edilene kadar astım kabul edilmelidir. Doktor muayenesinde akciğerlerde bronş daralmasına ait bulgular gözlenmesi de tanıyı destekler.

Çocuklarda astım nasıl tedavi edilir?

Tüm alerjik hastalıklarda olduğu gibi astımda da birinci basamak tedavi alerjik olunan maddeden uzak durmaktır. Uygun öneriler doğrultusunda alınacak çevre önlemleri ile hastalık belirtilerinin ve bronşlardaki aşırı duyarlılığın belirgin derecede azalması mümkündür.
Çevre önlemlerinin yeterli olmadığı, ilaç tedavisinin uygun görüldüğü hastalarda havayolu ile akciğerlere çekilip bronşları tedavi eden sprey şeklindeki ilaçlar kullanılmaktadır. Bunlar, alerjinin yarattığı bronş hassasiyetini azaltarak atakları önleyici ilaçlar ve sadece hastalık alevlenmeleri sırasında kullanılan bronş gevşetici ilaçlar olarak ikiye ayrılabilir. Son yıllarda astım tedavisinde devrim niteliği taşıyan atakları önleyici ilaçların bir çoğunda düşük dozlu kortizon bulunmaktadır. Ancak bu kortizonlar kana karışma oranı çok çok düşük, uygun dozda kullanıldıklarında kortizona ait yan etkilere yol açmayan ilaçlardır. Alerjinin bronşlarda yapabileceği kalıcı hasarı önlemede tek seçenek olarak sunulan bu ilaçlarla astım belirtileri en aza indirilmektedir. Ancak bilinmelidir ki, bu ilaçlarla tedavi hastalığı kökten yok edememektedir. Çoğu çocukta spreyler verildiği sürece etkili olmakta, kesildiğinde ise yeniden belirtiler ortaya çıkmaktadır. Alerjik astımda hastalığı kökten tedavi edecek ve doğal seyrini değiştirebilecek tek tedavi yöntemi allerji aşı tedavisidir.

Aşı tedavisi nedir? Kimlere ve nasıl uygulanır?

Aşı tedavisi sadece alierjisi deri testinde veya kanda spesifik IgE yoluyla tespit edilmiş, 3 yaşın üzerindeki çocuklara uygulanır. Allerjik olunan maddenin artan dozlarda vücuda verilip, çocuğun o maddeye alıştırılması sağlanır. Uzun yıllar aşı tedavisi iğne şeklinde uygulanmıştır. Ancak, bu tedavi şeklinde görülebilecek alerjik yan etkilerin çok fazla olması ve çocuklarda iğneye bağlı yarattığı rahatsızlık nedeniyle; son yıllarda dil altı aşı tedavileri geliştirilmiştir. Bu tedavi yöntemi yaklaşık 10 yıldır uygulanmakta olup, yan etkilerinin azlığı ve hastanın kendi evinde tedavi olabilmesinin yarattığı rahatlık nedeniyle gün geçtikçe daha fazla tercih edilmektedir.


volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
11 Ocak 2010       Mesaj #132
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Çocuklarda Tip 1 diyabet artıyor

Sponsorlu Bağlantılar
Pankreas yeteri kadar insülin üretmediği için ya da vücut insülini iyi kullanamadığı için ortaya çıkıyor

Bilim adamları Tip 1 diyabetin Avrupa'da beş yaşın altındaki çocuklarda 2005-2020 döneminde ikiye katlanacağı tahmininde bulundu.

Doktorlar artışın sebebini tam olarak bilemediklerini söylüyor

İrlandalı ve Macar araştırmacılar, beş yaşın üstündeki çocuklarda da vakaların ciddi oranda artacağını söylüyor.

Lancet dergisinde yayımlanan araştırmada yükselişin hızına bakılarak, sebebin yalnızca kalıtsal olamayacağı, yaşam tarzının da önemli olduğu vurgulandı.

Doktorlara göre en büyük artışın, yaşam tarzının Batı Avrupa'ya göre daha hızlı değiştiği Doğu Avrupa'da olması da bunun bir kanıtı.

Araştırmacılardan Doktor Chris Patterson, "İleri yaşlardaki annelerin bebeklerinde Tip 1 diyabet riski az da olsa artış gösteriyor. Aynı şey sezeryanla doğan çocuklar ve küçük yaşlarda hızla kilo alan çocuklar için de geçerli." diyor.

"Annelerinin emzirdiği bebeklerde ise bu risk biraz azalıyor."

Doktor Patterson'a göre enfeksiyon ve virüsler de önemli bir rol oynuyor.

Ancak bunlardan hiçbirinin tek başına bu hızlı artışı açıklamaya yetmediğini belirten doktor, artışın sebebini şu aşamada tam olarak bilemediklerini kaydediyor.

Araştırmada 1989 ile 2003 yılları arasında, 20 ülkeden 29.311 Tip 1 diyabet hastası incelendi.

Ve Tip 1 vakalarının her yıl %3,9 arttığı saptandı.

Ancak bu oran, beş yaşın altındaki çocuklarda %5,4.

5-9 yaş grubunda ise %4,3.

Araştırmacılar, Lancet dergisindeki makalede Avrupa sağlık sisteminin artan hastalara gereken bakımı sağlayacak önlemleri de alması gerektiği uyarısında bulunuyor.

Tip 1 - Tip 2

İnsülin eksikliğinden kaynaklanan Tip 1 diyabette hastalar, sürekli olarak insülin enjekte etmek zorunda kalıyor.

Vücudun bağışıklık sistemi pankreastaki beta hücrelere saldırıp onları yok ettiği için, vücut insülin hormonunu üretemiyor.

Şeker hastalarının yalnızca %10'u Tip 1 diyabetli. Ancak çocuklarda görülen vakaların çoğunluğu Tip 1.

Tip 2 diyabet ise genelde ilerleyen yaşlarda ortaya çıkıyor ve aşırı kilo gibi yaşam tarzından kaynaklanan sebeplere bağlanıyor.

Pankreas yeteri kadar insülin üretmediği için ya da vücut insülini iyi kullanamadığı için ortaya çıkıyor.

Genelde rejim ve egzersiz ile tedavi edilebiliyor.

volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
11 Ocak 2010       Mesaj #133
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Çocuklarda ağız ve diş sağlığı

Süt dişleri daimi dişlere oranla daha çok organik madde içerirler, bu nedenle çürüğe daha yatkınlardır, daha kolay ve hızlı çürürler.

Çocuklarda ağız ve diş hastalıklarının tedavileri koruyucu diş hekimliğinin temelini oluşturmaktadır. Süt dişi dizisi ( 6 ay-3 yaş ) ve bunu izleyen karma diş dizisi ( 6-12 yaş ), gelişimin en aktif olduğu döneme rastlar. Bundan dolayı, kısa süreli dişler olmaları nedeniyle süt dişi hastalıklarının önemsenmemesini büyük bir yanılgı olarak düşünmek gerekir.

İlk diş hekimi ziyareti hangi yaşta olmalı?

Anne babalara çocuklarını bütün süt dişleri ağızda görülünce diş hekimine getirmeleri gerektiğini söylemekteyiz.

Neden bu kadar erken?

Çünkü çocuğunuzun hayatı boyunca devam edecek olan diş hekimliği uygulamaları bu yaşlarda başlamaktadır.

Çocukların dişleri niye çürüyor?

•Süt dişleri daimi dişlere oranla daha çok organik madde içerirler, bu nedenle çürüğe daha yatkınlardır, daha kolay ve hızlı çürürler.

•Çocuklar, çürüğün erken döneminde görülebilen soğuk sıcak hassasiyeti ve hafif ağrı gibi sinyalleri zamanında yorumlayamazlar. Olayı ancak dayanılamayacak kadar ağrı olduğunda fark ederler ki bu durumda çok geç kalınmış olabilir.

•Çocuklar ağız bakımına yetişkinler kadar dikkat edemezler. Çocuğun el becerisi, merakı ve ebeveynlerinin tutumu diş fırçalama alışkanlığını belirler.

•Beslenme düzensizliğinden dolayı dişler çürümeye yatkın hale gelir.

Çürük oluşumu engellenebilir mi?

Çürüğü tamamen engelleyebilecek bir aşı ya da ilaç henüz geliştirilemedi, ancak çürük sayısını azaltmaya yönelik malzemeler günümüzde kullanılmaktadır.

Fissür örtücüler: Azı dişlerinin çiğnemeye yüzeyinde fissür denilen küçük çukurcuklar vardır. Fissür örtücü malzemeyle çukurcukların üzeri kapatılıp; o bölgeye mikrop, yemek artığı vs. nin sızması engellenerek çürüğün başlaması önlenir. Bu işlem 6 yaşından itibaren kalıcı azı ve küçük azı dişlerine uygulanabilir.

Fluor uygulaması: Çürüğü engellemenin başka bir yolu da çürüğe karşı direnci arttırmaktır. Dişlere yüzeysel fluor uygulanması suretiyle bu direnç kazandırılır.

Diş fırçalama: Anne ve babalardan en sıklıkla duyduğumuz yakınma çocuklarının diş fırçalamadığıdır. Çocukların ileriki yaşlarda bu alışkanlığı sürdürmesinin en kolay ve etkili yöntemi erken yaşlarda diş fırçalamaya başlanmasıdır.

Çocuklar için nasıl bir diş fırçası ve diş macunu seçilmeli?

Çocuğun ağız büyüklüğüne uygun, yumuşak ve naylon kıllardan üretilmiş diş fırçaları kullanılmalıdır. Şu an piyasada çocuklar için özel hazırlanmış fırça ve macunlar bulunmaktadır. Çocuklar diş macununun tadını çok severler ve fırçalama esnasında yutarlar. Bu nedenle 3 yaşından küçük çocuklarda diş macunu kullanılmaması daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Miktarını ise bir nohut büyüklüğü kadar diyerek tarif edebiliriz.

Çocuklarınıza diş fırçalama alışkanlığının kazandırılması için işte size birkaç öneri:

•Dişlerini fırçalarken ayrı bir diş fırçası ile siz de kendi dişlerinizi fırçalayın. Ona birkaç tane diş fırçası ve diş macunu alın. Bu fırça ve macunlar farklı renkte ve değişik çizgi roman kahramanlarının olduğu fırça ve macun olsun. Her seferinde başka bir ikili seçmesini sağlayın. Bu seçim onun diş fırçalama isteğini ve motivasyonunu artıracaktır.
• Önce kendisinin dişlerini fırçalamasını bekleyin, sonra siz onun oda sizin dişlerinizi fırçalasın.
• Evde mutlaka diş fırçalama panosu oluşturun ve her fırçalamadan sonra pano üzerinde işaretleme yapın.
• Banyoya bir kum saati yerleştirin ve her fırçalamada kum saatini ters çevirerek zaman tutun yaklaşık 2 dakikalık diş fırçalama yeterli olacaktır.

Unutmayın ki çocuğunuzun diş çürüğü hakkında hiçbir bilgisi yoktur.Ona yapışkan özelliği olan şeker, çikolata, bisküvi yedirin ve aynada dişlerinin üzerine nasıl yapıştığını gösterin. Daha sonra dişlerini fırçalatın ve dişlerinin ne kadar güzel, temiz ve beyaz olduğunu ona aynada gösterin.

Düzenli diş fırçalama ve diş hekimi tarafından uygulanan koruyucu yaklaşımlar ileride oluşabilecek diş problemlerinin önlenmesinde büyük rol oynayacaktır.
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
11 Ocak 2010       Mesaj #134
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Çocukta gece işemesi varsa...

"İdrarı idrar torbasında tutabilmenin birinci şartı, normal yapıda bir idrar torbası, normal bir Beyin-Sinir sistemine sahip olmaktır."

Yenidoğan bir bebekte vücudun tüm organları tamamlanmış, göreve hazır görünse de birçok organ, görevlerini bebek büyüdükçe öğrenecek ve bebeklikten çocukluğa, çocukluktan gençlik çağına kadar adım adım olgunluğa erişilecektir.

Kendi kendine beslenmeyi, oturmayı, yürümeyi konuşmayı, daha sonra okuma yazmayı öğrenme yolunda bu bebek; çocuk-genç ve erişkin tanımlarını birer birer geçirecek ve toplumda "Adam" olarak yerini alacaktır.

Organların "görevlerini öğrenme" süreci, aslında beyin ve sinir sisteminin olgunlaşarak bu organ veya organ sistemlerini kumanda altına alması ile bağlantılıdır.

Konumuz olan "Çocukların gece işemeleri" de Beyin-Sinir sistemi ile idrar torbası arasındaki iletişim, yani beynin idrar torbasına kumanda etme yeteneği ile ilgilidir. İdrarı idrar torbasında tutabilmenin birinci şartı, normal yapıda bir idrar torbası, normal bir Beyin-Sinir sistemine sahip olmaktır.

Doğumsal olarak bu yapıları bozuk olan insanların, bu yazı başlığı altında incelenmesi kuşkusuz olanaksızdır. Bu kişilerin tanımlanması, tedavisi başka bir yazı konusu olmalıdır.

Yapısal (Anatomik) bozukluğu olmayan bir çocuk ortalama 2,5 yaşında çişini tutmayı, haber vermeyi ve yardımlı ya da yardımsız tuvalete çiş yapmayı öğrenir. Bu çocukların büyük bir kısmı gece de çişlerini tutmayı ve sabahleyin uykudan altları kuru olarak uyanmayı becerirler.

Çocuğun idrar kontrolünü öğrenmesi demek, böbreklerin sürekli olarak ürettiği idrarın elastik bir yapısı olan idrar torbasında birikmesi ve mesanenin çıkış kapısını büzerek kapalı tutan kas yapısı sayesinde altının kuru kalması demektir. Mesane dolup gerildiği zaman, sinir sistemi beyine idrar yapma gerektiğini haber verir ve mesanenin dışa açılan kapı sistemi istemli olarak gevşetilerek idrarın dışarı atılmasına izin verilir.Yani idrar kontrolünü kazanmış bir çocukta mesanenin büyüklüğü yaşa uygunsa, mesane duvar yapısı elastikse çişini ancak idrar torbası dolup gerildiğinde, "Çiş yapma" işlemi, sinir sisteminin bu cocuğun beynine "idrar torban doldu,çiş yapman lazım!" uyarısını vermesi ve beynin de mesane çıkış kapısını kapayan kas yapısına gevşeme emri vermesi sonucunda oluşur.

Gündüz saatlerinde çişini kontrol etmeyi öğrenen ve alt bezinden kurtulan çocukların bir kısmı gece uyku sırasında çiş yapmaya devam ederler. Bu alt ıslatma olayı çişini tutamayıp küçük miktarda kaçırmanın ötesinde idrarın tümünü boşaltmak biçimindedir.

Anneleri ertesi sabah iç çamaşırı, pijama ve çarşaflarını hatta şiltelerini ıslak bulurlar. İlkokul çağına kadar kısmen hoşgörülen bu durum, ailenin olduğu kadar çocuğun kendisi için de önemli bir sorun halini alır.

Bilimsel açıdan bakıldığı zaman, 7 yaşına gelmiş çocukların % 5-10'unda görülen bu durum, haftanın üç veya daha fazla gecesinde ortaya çıkar. Erkek çocuklarda daha sık görülür .Gece işemelerinin bilinen sebepleri arasında şunlar sayılabilir:

- Aile fertlerinde daha önce benzer duruma rastlanmış olması,

- İdrar torbasının yeterince büyümemiş olması, (Bu çocukların gündüz saatlerinde de sık idrara çıktıkları dikkati çeker)

- İdrar torbasında normalde olmaması gereken, istemsiz gelişen kasılmalar,

- Uykunun derin olması ve çocuğun mesanesinin dolması nedeniyle beyne giden habere rağmen uyanamaması,

- Gelişmiş insanda gece-gündüz farkının algılanmasıyla oluşan ve otomatik olarak gece böbreklerin idrar oluşturmasını azaltan "Vazopressin" isimli hormonun bu çocuklarda yeterince ve zamanında salgılanmaması.

Gece işeme sorunu olan bir çocuğun "tedavi" edilmesi 5 yaşından önce düşünülmemelidir. Tedavi planlanan bir çocukta bu problemin gerçek sebebinin doğumsal bir yapı bozukluğu olmadığından emin olmak gerekir. Genellikle bir idrar tahlili ve ultrasonografik inceleme ile idrar iltihabı ve böbrek-idrar torbası yapılarında anatomik bozukluk olmadığı tespit edildikten sonra "Gece işeme" sorunu tedavi edilmeye çalışılır.

Tedaviden söz ederken, altını ıslatan çocuğu, yaşı kaç olursa olsun cezalandırarak veya korkutarak vazgeçirmek mümkün değildir. Gece alt ıslatmanın tek bir psikolojik sebebe bağlı olduğunu düşünmek de yanlıştır. Kıskançlık (yeni bir kardeşin gelmesi), veya çocuğun iç dünyasına etki eden ailesel nedenlerin gece işemelerine yol açtığı fikrinin ne kadar doğru olduğu da belli değildir. Gece işemelerinin tüm sebeplerinin hala tam açıklığa kavuşmamış olduğunu bilerek, günümüzde kullanılan tedavi yollarına bir göz atalım:

1.Çocuğun tedaviye hazırlanması: Genellikle ailenin bu konuda şikayete başladığı 5-6 yaş döneminde, çocuk henüz durumunun bir sorun olduğunun farkında değildir. Doktorun bu konuda hem çocuğu bilinçlendirmesi hem de ailenin konuya bakış açısını yönlendirmesi gerekir. Tedavi hangi türde olursa olsun sonuca varmanın uzun sürebileceği, moral bozukluğuna yer olmadığı vurgulanmalıdır.

2.Alışkanlıkların gözden geçirilmesi: Gece yatmadan önce sıvı alımının azaltılması ve yatmadan önce idrara çıkılması hep ilk akla gelen tavsiyedir. Ancak bunun dışında, gündüz saatlerinde okul tuvaletlerinin temiz olmaması ve benzer sebeplerle uzun süreler idrarını tutan çocukların bu alışkanlıklarından vazgeçirilmesi de önemlidir.

3.Çiş yapma çizelgesi: Daha çok küçük çocukları motive etmek ve alt ıslatma istatistiği elde etmek için kullanılır. Ailenin tutacağı bu çizelgede alt ıslatma olmadığı günler çizelge üzerinde birer sembolle (yıldız veya çiçek resmi gibi) canlandırılarak çocuğun da bu günlerde mükafatlandırılması fayda sağlayacaktır. Aynı çizelge gün içi işemelerde de işlenirse hekimin de çocuğun işeme ritmi hakkında fikir sahibi olmasına yarar sağlar.

4.Alarm sistemleri: İç çamaşırına veya yatak çarşafı üzerine konan, ıslanmaya duyarlı bir parçası olan ve idrar yapılmaya başladığı an ses uyarısıyla çocuğu uyandıran bu sistemler gece işemelerinde başarıyla kullanılan tedavi yöntemlerinden biridir. İlk günlerde çok yararlı gibi görünmese de 6-8 haftalık tedavi ile sonuç alınabilmektedir. Tesir mekanizması muhtemelen, mesane tam boşaltılmadan çocuğun günler içinde mesanesinin dolması ile uykunun bölünmesi arasında beyinsel bir ilişki kurmasına yaramakta, bir taraftan da günler içinde mesane gece kapasitesinin artması mümkün olmaktadır.

5.İlaç tedavileri: Gece boyunca böbreklerin idrar oluşturma hızını azaltacak ilaçlar bu amaçla kullanılmaktadır. Ana maddesi Desmopressin olan ve buruna sıkılarak veya ağızdan alınarak kullanılan bu ilaç gece boyunca idrarın daha az salgılanarak mesanenin dolma zamanını uzatır. Çocukların en az %70'inde iyi sonuç verir. İlaç kesildikten sonra gece işemelerinin tekrarlama olasılığı da az değildir. Tekrar kullanılabilir, ancak doktor kontrol altında olmak zorundadır.

Bir başka ilaç grubu da mesanenin gevşek kalmasını sağlayan Desmopressin maddesini içeren ilaçlardır. Gündüz zamanı da sık idrara çıktığı belirlenen çocuklarda gece işemelerini büyük oranda düzeltebilir. Bu ilaç da doktor kontrolü altında kullanılır, ilaca başlamak için mesanenin çalışma özelliklerini saptayan araştırmalar gerekebilir.

Kullanılması özel durumlar dışında sakıncalı olabilecek, İmipramin içeren ilaçların da bu tedavi için tavsiye edildiği bilinmektedir. Çocuk Psikiyatri uzmanları dışında kimsenin bu ilacı yazmaması gerektiği unutulmamalıdır.

Tedavi yöntemlerinin tek tek uygulama dışında, zor cevap alınan çocuklarda kombine edilerek kullanılması veya yöntem değiştirerek her aşamada bir tanesinin kullanılması gibi yaklaşımlar bazen daha çabuk sonuç verir. Gece işemeleri tedaviye rağmen tekrarlayabilir, sabırla yeniden ele alınır ve her çocuk sonunda sabah altı ıslak kalkma derdinden kurtulur. Erişkin yaşta gece işemeleri devam eden insan yok denecek kadar azdır.
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
11 Ocak 2010       Mesaj #135
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Romatizma çocuğu sakat bırakabilir

Çocukluk çağındaki romatizmal hastalıklar düzenli tedavi edilmediğinde ise kalıcı sakatlıklara neden olabiliyor.

Kalıcı sakatlığa neden olabilir

Genellikle yaşlılık hastalığı olarak bilinen romatizma, çocuklarda da görülüyor. Çocukluk çağındaki romatizmal hastalıklar düzenli tedavi edilmediğinde ise kalıcı sakatlıklara neden olabiliyor.

Hareket sistemindeki bir çok bozukluk romatizma başlığı altında inceleniyor ve terim, yaklaşık 200 hastalığı kapsıyor.

Türkiye'de çocuklarda en çok görülen romatizmal hastalıkların romatoid artrit, ailesel Akdeniz ateşi ve eklem romatizması olduğunu söyleyen ve "Zamanında tedavi edilmeyen romatizma çocuğu sakat bırakabilir" uyarısında bulunan Prof. Dr. Özgür Kasapçopur, çocuklardaki romatizmal hastalıkları ntvmsnbc'ye anlattı.

İlk üçte

Romatizmal hastalıkların görülme sıklığı ile ilgili net bir istatistiksel veri bulunmadığını belirten Prof. Kasapçopur, "Fakat kronik romatizmal hastalıklar çocuklardaki kronik hastalıklar içinde ilk 3 sıra içinde yer alır.

Çocuk polikliniklerine başvuran hastaların yaklaşık yüzde 20’sinde eklem ağrısı, eklem şişliği gibi romatizmal yakınmalar bulunur" dedi.
"Çocuklarda romatizma oluşmasının tek bir nedeni yoktur, genetik faktörler, enfeksiyonlar ve bilinmeyen etkenler hastalıkta rol oynayabilir" diyen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Kasapçopur, hastalığın belirtilerini şöyle sıraladı:
Kalıcı sakatlığa neden olabilir

Genellikle yaşlılık hastalığı olarak bilinen romatizma, çocuklarda da görülüyor. Çocukluk çağındaki romatizmal hastalıklar düzenli tedavi edilmediğinde ise kalıcı sakatlıklara neden olabiliyor.

Hareket sistemindeki bir çok bozukluk romatizma başlığı altında inceleniyor ve terim, yaklaşık 200 hastalığı kapsıyor.

Türkiye'de çocuklarda en çok görülen romatizmal hastalıkların romatoid artrit, ailesel Akdeniz ateşi ve eklem romatizması olduğunu söyleyen ve "Zamanında tedavi edilmeyen romatizma çocuğu sakat bırakabilir" uyarısında bulunan Prof. Dr. Özgür Kasapçopur, çocuklardaki romatizmal hastalıkları ntvmsnbc'ye anlattı.

Romatizmal hastalıklar çok farklı ve değişken bulgular ile ortaya çıkabilir. Öncelikli bulgular arasında kol ve bacak ağrıları, yürüyememe ve aksama yer alır. Kol ve bacak ağrıları ise çoğunlukla eklem ağrısı, eklem şişliği, kas ağrısı ve kas güçsüzlüğünden kaynaklanabilir.

Eklem şişlikleri çocuklarda artrit adı ile anılmaktadır. Eklem şişliğine eşlik eden eklemdeki hareket kısıtlılığı, kızarıklık ve yerel ısı artışı da hastalığın önemli bulgularından olabilir.

Bulgular farklı da olabilir

Hareket sistemi ile ilgili yakınmalar oluştuğunda mutlaka çocuk hekimine başvurulmalı. Romatizmal hastalıklar hareket sistemi dışında bazen gözde kızarıklık, karın ağrısı, ateş ve göğüs ağrısı gibi farklı bulgular ile de ortaya çıkabilir.

Büyüme ağrısı romatizma ile karıştırılmasın
Büyüme ağrıları ile romatizmal hastalıkların zaman zaman karıştırıldığını söyleyen Prof. Kasapçopur, daha çok dizlerde görülen büyüme ağrıları ile romatizmal hastalıkları ayırt edecek noktaların altını çizdi:

Büyüme ağrısı özellikle büyümenin hızlı olduğu 6–10 yaşları arasında ortaya çıkar. Bu ağrılara hiç bir zaman eklemlerdeki şişlik ve kızarıklık eşlik etmez. Ağrı en çok büyüme plağının bulunduğu diz bölgesine yerleşir. Ağrılar çoğunlukla geceleri yorulmanın ardından belirginleşir.
Sabah ağrısı ile akşam ağrısı farklı

Sabahları oluşan bacak ağrıları daha ciddi romatizmal nedenlerden kaynaklansa da geceleri oluşan ağrılar çoğunlukla mekanik nedenlerden kaynaklanır. Her ağrılı durumda olduğu gibi büyüme ağrısı tanısı da hekim tarafından diğer olasılıkların dışlanması ile konulmalıdır.

Büyüme ağrısı bir çok farklı hastalıkla da karıştırılabilir. Bu nedenle ayırıcı tanıyı mutlaka doktorun yapması gerekir. Zaten bu tür ağrılar, büyümenin sonlanmasıyla kaybolur.

Kaplıca tedavisi çocuklara örenilmiyor
Oluşabilecek sakatlıkların önlenmesi açısından tedaviye erken başlamanın çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Kasapçopur, bu tür hastalıklarda sıkça başvurulan kaplıca tedavisine ise özellikle dikkati çekti:

Tedavi tanıya göre farklılaşır

Çocuklardaki romatizmal hastalıklarda tedavinin nasıl yapılacağı, tanıya göre farklılık gösterir. Etkinliği kanıtlanmış ilaç tedavileri günümüzde yaygın olarak kullanılıyor ama bir çok hastada ilaç tedavileri yeterli olmuyor. Bu noktada devreye fizyoterapi giriyor.

Fizyoterapide kullanılan egzersiz ve atel yöntemleriyle eklemlerin normal sağlıklı fonksiyonlarına dönmeleri sağlanıyor. Yapılan çalışmalar, çocuk romatizmalarında kaplıca tedavisinin yarardan çok zarar getirdiğini gösteriyor. O yüzden doktora danışmadan çocuğu kaplıcaya götürmemeleri konusunda anne babaları uyarmak gerekiyor.
Kalıcı sakatlık riski

Çocuklarda romatizmal hastalıklardan kaynaklanan ölüm oranları çok düşüktür, hatta binde birin bile altındadır. Buradaki en önemli tehlike ise sakatlıklardır. Düzenli ve vaktinde tedavi edilmeyen romatizmal hastalıklar çocuklarda kalıcı sakatlıklara neden olabiliyor. Bu nedenle her hastalıkta olduğu gibi romatizmal hastalıklarda da tedaviye erken başlamak, kötü sonuçları önlemek açısından büyük önem
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
11 Ocak 2010       Mesaj #136
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
4 damla topuk kanı hayat kurtarıyor

Sağlık Bakanlığının yaklaşık 1.5 yıl önce başlattığı fenilketonüri ve doğumsal hipotiroidi taramasıyla yüzlerce bebeğin fiziksel ve zihinsel engelli olması önlendi.

1 milyon 300 bebeğe bakıldı

Geçen yıl topuk kanıyla taraması yapılan 1 milyon 300 bebekten 246’sına fenilketonüri, 706’sına ise doğumsal hipotiroidi tanısı konularak, uygun tedaviye başlandı.

“Fenilalanin” isimli aminoasitin enzim eksikliği nedeniyle sindirilememesi ile ortaya çıkan ve zeka geriliğine yol açan fenilketonürinin erken tanısı için taramalar uzun yıllardır Sağlık Bakanlığının sorumluluğunda bazı üniversitelerce yürütülüyordu.

Fenilketonüri taraması, 2006 yılının Aralık ayından bu yana Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı (RSHM) tarafından Türkiye genelinde yapılıyor.

Hipotiroidi taraması da yürütülüyor

Aynı program kapsamında, tiroid bezinin bulunmaması veya bu bezin hormon üretmemesi ya da yetersiz hormon üretmesinden dolayı ortaya çıkan, yenidoğanlarda bedensel ve zihinsel gelişim bozukluğuna neden olan hipotiroidi taraması da yürütülüyor.

RSHM Başkanlığı Yenidoğan Tarama Merkezi Sorumlusu Dr. Gülsüm Apak Özdemir, fenilketonüri için doğumdan sonraki 3-5. günlerde bebekten topuk kanı alınmasının gerekli olduğunu belirterek, “Hastalığın bulunup bulunmadığının tespiti için bebeğin birkaç gün anne sütüyle beslenmesi lazım” dedi.

"Hastalık hemen tespit edilebilir"

Fenilketonürinin doğumdan sonraki 6-12. aylarda belirti verdiğini, bu hastalığa sahip bebeklerin oturamadığını, başlarını tutamadığını ve yürüyemediğini anlatan Özdemir, “Eğer uygun sürede gerekli taramalar yapılırsa, hastalık hemen tespit edilebilir. Böylece, Özel mamalarla beslenen bu bebeklerde hastalığın ortaya çıkması önlenir” dedi.

Fenilketonürinin Türkiye’de her 5 bin bebekten birinde görüldüğünü, bu oranın dünya genelinden yüksek olduğunu belirten Özdemir, akraba evliliklerinin bu oranın yüksekliğinde rol oynadığını söyledi.

Doğumsal hipotiroidi

Doğumsal hipotiroidinin, fenilketonüriden daha erken belirti vermekle birlikte, yine doğum sonrasında alınan topuk kanıyla tespit edilebildiğine dikkati çeken Özdemir, bu hastalığın dünya genelinde görülme sıklığı 4 binde 1 iken, Türkiye’de 2 binde bir olduğunu bildirdi.

Özdemir, ağır sonuçlar doğuran hipotiroidinin tedavisinin çok kolay olduğunu, bu hastalığın tespit edildiği bebeklerin tiroid ilacı verilerek hayatlarının kurtulduğunu söyledi.

Geçen yıl topuktan alınan 4 damla kanla 1 milyon 300 bin bebeğin fenilketonüri ve doğumsal hipotiroidi taramasından geçirildiğini belirten Özdemir, bu bebeklerden 246’sında fenilketonüri, 706’sında ise doğumsal hipotiroidi tespit edildiğini bildirdi.

Özdemir, sonuçların ilgili il sağlık müdürlüğüne iletilerek hemen uygun tedaviye başlanmasının sağlandığını belirtti.

Biyotinidaz eksikliği

Özdemir, yenidoğan tarama programına, bu yıl içinde biyotinidaz eksikliği taramasının da ekleneceğini bildirdi.

Biyotin vitamininin işlenmesindeki bir bozukluk sonucunda ortaya çıkan biyotinidaz eksikliğinde, duyma ve görme problemleri, gelişme geriliği, egzama benzeri deri döküntüsü, saçlarda dökülme, epilepsi şeklinde nöbetler görüldüğünü ifade eden Özdemir, bu bebeklerin ilk 1 yıl içinde hayatını kaybetme riskiyle karşı karşıya olduklarını anlattı.

Hastalığa dünyada 100-200 binde bir, Türkiye’de ise 11-13 binde bir rastlandığını belirten Özdemir, “Bunun tedavisi de çok kolay. Tanı konulan bebeğe biyotin vitamini verilerek bir hayat kurtarılabiliyor” dedi.
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
14 Ocak 2010       Mesaj #137
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Küçük bebeğiniz varsa dikkat

Bebeklerinin rahat nefes alıp verememesi aileleri sürekli endişelendiren ve sürekli bebeklerini gözetim altında tutmalarına neden olan bir sorun.

Acıbadem Maslak Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ömer Faruk Ünal, bebeklerde rahat nefes alıp vermeyi etkileyen başlıca üç önemli sorun olduğunu belirtiyor: Laringomalazi, doğuştan burun deliğinin kapalı olması ve doğuştan nefes borusu darlıkları.

Bebekler rahat nefes alıp verdiklerinde mışıl mışıl uyuyor. Ancak bebeğin nefes alma sorunu varsa rahat nefes alacağı bir pozisyon alarak uyuyor. Ya başını geriye doğru atıyor, ya da kaburgalarının içeri çökmesine neden olan bir durumda uyuyor. Bu durumda nefes alıp verirken bir ötme sesi, ıslık sesi geliyor. Morarıyor.

Bebeklerdeki nefes alma sıkıntılarının değişkenlik gösterdiğini ifade eden Prof. Dr. Ömer Faruk Ünal, bebek yemek yerken de sorun olabileceğini, yemeğin gırtlağına kaçarak nefesini tıkayabileceğini, bebeğin efor sarf etmesi halinde de solunum sıkıntısının ortaya çıkabileceğini söylüyor.

Prof. Dr. Ömer Faruk Ünal, bebeklerde soluk alma sorunlarını şöyle sıralıyor:

• Laringomalazi: Nefes yolunun başındaki gırtlak denilen bölgenin gelişmemesi sonucunda oluşuyor. Morarmalar, nefes darlıkları görülebiliyor ve bebeklerde sık rastlanıyor. Çoğu zaman büyüyünce geçer deniliyor ağır formlarında çocuğun ölümüne neden olabiliyor.

• Doğuştan burun deliğinin kapalı olması: 24-25 bin canlı doğundan birinde görülüyor. Türkiye'de yılda 15-20 tane böyle çocuk doğuyor. İki burun deliği de tıkalı olabiliyor.

• Doğuştan nefes borusunun darlıkları: Sıkça görülebiliyor. Doğar doğmaz ameliyat edilmesi gerekenleri de var, bu sorun çok kolay atlanabiliyor. Çocuk nezle veya grip olduysa, hava yolunda ödem geliştiyse, ciddi solunum sıkıntısı varsa, nefes borusu darsa altta sorun olup olmadığına bakmak gerekiyor.

Geniz eti nefes almayı zorlaştırıyor

Çocuklarda en sık solunum sıkıntısına yol açan sorunlardan biri de geniz eti. Bu durumda geniz etinin alınarak kulağa tüp takıldığını belirten Prof. Dr. Ömer Faruk Ünal, “Tüm dünyada en sık yapılan ameliyattır, geniz eti alınır, kulağa tüp konulur. Bazen de hastalar burun tıkanıklığı diye doktora gelirler, sinüzit diye gereksiz yere tedavi edilirler. Boşuna ilaç kullanmak zorunda kalırlar, hastaneye yatarlar” diye konuştu.

Uzun süre solunum cihazına bağlanmak sıkıntı yaratıyor

Eskiden başarılı bir şekilde tedavi edilemeyen “doğumsal kalp anomalileri”, artık çok başarılı bir şekilde tedavi ediliyor ve bu sorunla doğan bebekler hayata döndürülebiliyor. Uzun süre yoğun bakımda yatıp solunum cihazına bağlı olması gereken bu bebeklerin solunum cihazına bağlı şekilde ağızdan tüp konularak solutulması sonucunda hava yolu darlıkları gelişebiliyor. Yoğun bakımın yaygınlaştığı yerlerde sık görülüyor. Nefes yolları tıkanıyor, nefes yollarında delik açılarak evlerine yollanıyorlar, ancak durumlarının sıkı bir şekilde takip edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde hayat boyu boyunlarına açılan delikten nefes almak zorunda kalabiliyorlar. Bu hastalar yoğun bakımda bir KBB uzmanı tarafından da izlenirse nefe

volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
14 Ocak 2010       Mesaj #138
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Çocuğunuz sürekli öksürüyor mu?

Çocuklarda öksürük kışın en sık görülen şikayetlerden biri. Peki öksürükle başa çıkmak için ne yapmak gerekiyor?

Çocuğunuzun öksürük nöbetleri ne sizi uyutuyor ne de onu, anne baba olarak içiniz sızlıyor. Ne vermediğiniz ilaç kalıyor ne de kaynatıp içirmediğiniz bitki çayı. Çocuklarda öksürük kışın en sık görülen şikayetlerden biri. Peki öksürükle başa çıkmak için ne yapmak gerekiyor?
Memorial Ataşehir Tıp Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Özlen Kaya Çardak, çocuklarda öksürük hakkında bilgi verdi.

Kış aylarında en sık rastlanan şikâyetlerin başında öksürük gelir. Öksürük 3–4 gün gibi kısa süreli olabildiği gibi, 1 aydan daha fazla da devam edebilir. 3–4 haftadan uzun süren öksürükler “kronik öksürük” olarak değerlendirilir ve mutlaka ileri tetkik edilmesi gereklidir.

Çocuğunuza öksürük kesici ilaç vermeyin

Öksürük gerçekte vücudun bir savunma mekanizmasıdır ve solunum yollarının en üstünden (burun içi bir sorundan) en altına kadar herhangi bir noktadan kaynaklanabilir. Kişi öksürerek üst veya alt solunum yollarındaki enfeksiyon etkeni ve alerjik madde gibi yabancı cisimleri vücudundan atmaya çalışır. Bu refleks mekanizmanın baskılanması çocuklarda tehlikeli sonuçlar doğurabileceği için öksürük kesici ilaçlar çocuk yaş grubunda kullanılmamalıdır.

Çocuklarda tedavi uygularken amaç öksürüğü kesmek değil, öksürüğe neden olan sorunu oradan kaldırmak olmalıdır.

Öksürüğe;
- Burun akıntısı
- Boğaz ağrısı
- Baş ağrısı
- Ateş
- Kusma
- Hırıltı, hışıltı
- Sık nefes alma
- Zor nefes alma eşlik edebilir.

Öksürük yüksek ateş ile seyrediyorsa dikkat

Öksürüğe eşlik eden bulgular arasında yüksek ateş (39 ve üzeri) zor ve sık nefes alma, morarma gibi sorunlar varsa acil doktora başvurmak gerekir. Özellikle yemek esnasında ani başlayan öksürük zor ve sık nefes alma eşlik ediyorsa yabancı cisim yutulması düşünülür, çok acil tanı konup tedavi edilmesi hayati önem taşır. Çok yüksek ateş (39 ve üzeri) ile birlikte görülen öksürüklerde alt solunum yolu enfeksiyonu (zatürree) riski olduğundan, acil tanı ve tedavi şarttır.

3 haftadan kısa süren akut öksürük nedenleri arasında kış aylarında başta üst solunum yolu enfeksiyonları gelir.(Farenjit, tonsilit, otit, sinüzit, krup-larenjit vs…)

3 haftadan uzun süren kronik öksürüklerde ise enfeksiyonlarla birlikte alerjik hastalıklar (alerjik bronşit, astım) ön planda düşünülür. Ülkemizdeki sıklığı göz önüne alındığında kronik öksürüklerde tüberküloz-verem hastalığı da unutulmamalıdır.

Çouğunuz sigara nedeni ile de öksürüyor olabilir

Pasif sigara dumanına maruz kalma, özellikle hem anne hem babanın sigara içiyor olması çocuklarda başka hiçbir sorun olmaksızın öksürüğe neden olabilir. Çocukların yanında içilmiyor olması bile çocukları bu zararlı etkilerden korumak için yeterli değildir.

Evdeki eşyalara (perdelere, halıya, döşemelere…) sinen duman bile pasif içiciliğe neden olur.

İdeal olan çocukların yaşadığı bir evde, evin kapalı hiçbir odasında sigara içmemektir (çocuklar o anda odada olmasa bile).

Yapılan tıbbi çalışmalarda pasif sigara dumanına maruz kalan çocuklarda kış aylarında daha sık üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları görüldüğü kanıtlanmıştır. Ayrıca bu çocuklarda astım gibi alerjik hastalıklarda diğerlerinden daha sık görülür.

Vücut direncini artırın

Özellikle yuva veya kreşe giden çocuklarda kış aylarında her ay hafif üst solunum yolu enfeksiyonları geçirilebilir. Öksürük kısa süreli ise, ateş ve solunum sıkıntısı eşlik etmiyorsa bu yaş grubundaki çocuklarda öksürük ilaçları kullanmaya gerek yoktur.

Vücut direncini artırmak, dengeli bir beslenme düzeni sağlamak gibi önlemlerle kısa süreli öksürüklerde iyileşme sağlamak mümkündür.

Tedavide izlenecek yol

Kısa süreli ve ateşsiz öksürük olan kişilere tetkik yapılması gereksizdir. Yüksek ateşin eşlik ettiği öksürüklerde ve 3 haftadan uzun süren kronik öksürüklerde ileri tetkik yapılır.

- Akciğer filmi, sinüs filmi
- Kan tetkikleri (Tam kan sayımı, CRP, sedmentasyon)

İlk planda yapılması gerekli tetkiklerdir.

- “Ter testi” adlı tetkik özellikle akraba evliliğinin yoğun olduğu bölgelerde “kistik fibroz” adlı hastalığın tanısı amacıyla yapılmalıdır.

- Alerjik kaynaklı olduğu düşünülen kronik öksürüklerde ise “alerjik deri testleri” yapılmalıdır.

- Ülkemizde sık görülen bir kronik öksürük nedeni olan tüberküloz tanısı için “PPD testi” adı verilen bir test yapılır.

Öksürük almaması için hangi aşılar koruyucudur?

Bu 3 aşı her doğan bebeğe rutin olarak yapılmalıdır.

- Boğmaca aşısı
- Menenjit aşısı
- Zatürree aşısı

Boğmaca ve menenjit aşıları “karma aşı” adı altında 2 – 4 – 6 ve 18 aylık her bebeğe uygulanır.

Zatürree aşısı (pnömokok aşısı) son 2 yıldır ülkemizde rutin olarak uygulanmakta olduğu için, daha büyük yaştaki çocuklarda bu aşının unutulmaması önemlidir.

2 yaşından büyük çocuklarda tek doz olarak uygulanan pnömokok (zatürree) aşısının 10 yıl koruyucu etkisi devam etmektedir.

10 yaşın altındaki her çocuğun aşı karnesi dikkatle incelenmeli eğer zatürree aşısı eksikse kış sezonu başlamadan bu aşı uygulanmalıdır.

volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
1 Nisan 2010       Mesaj #139
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Biberonlardaki büyük tehlike!

biberon 4140 ic 3245 334


Türkiye’de de satılan biberonlarda birçok hastalığa neden olabilen madde kullandığı ortaya çıktı.

İngiliz şirketlerinin Türkiye’de de satılan biberonlarında bebeklerde kısırlık, diyabet ve kalp hastalığı gibi birçok hastalığa neden olabilen BPA adlı kimyasal madde kullandığı ortaya çıktı.

İngiltere’nin saygın gazetelerinden The Independent’ın, dün manşetten verdiği “Biberonlarda sağlık tehlikesi” başlıklı haberi, başta bu ülkede olmak üzere dünyanın dört bir yanında büyük panik yarattı. Gazete, İngiliz bebek ürünleri şirketleri Boots ve Mothercare’in, biberonlarında Kanada ve Amerika’da bebeklerde birçok hastalığa neden olabilen Bisfenol A maddesi kullandığını ortaya çıkardı. Kısaca BPA olarak bilinen bu kimyasal maddenin, meme kanseri, kalp hastalıkları, obezite ve hiperaktivite ve diğer birçok hastalıklara neden olduğu öne sürülüyor.

ABD’de yasak
Kanada ile ABD’nin Connecticut, Minnesota ve Wisconsin eyaletleri, BPA maddesinin bulunduğu biberonların satışını yasaklamıştı. Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi (FDA) bu maddenin bebek ve çocuklar üzerinde kullanımından endişe duyduğunu, bebek ürünlerinde kullanılmasına karşı olduğunu açıklamıştı. Üreticiler, BPA’yı, plastikleri daha dayanıklı hale getirmek için kullanıyor. BPA üzerine yürütülen yüzlerce araştırma maddenin laboratuvar fareleri ve maymunlarına hasar verdiğini ortaya koydu. Türkiye’de satılan biberonlarla ilgili VATAN’a açıklamala yapan Mothercare Türkiye Kategori Müdürü Müge Özkan, kendi ürünlerini Türkiye’ye getirmediklerini Chicco ve Avent markalarını sattıklarını söyle.

Türkiye’de yasak yok
Özkan şöyle konuştu, “Biberonlarda BPA maddesinin zararlı olduğu bilgisi iki sene önce Kanada’da ortaya çıktı. Şu anda ABD ve Kanada’da yasak sözkonusu ama Avrupa’da herhangi bir yasak yok. Şu anda Türkiye’de bu maddeyi içeren ürünler satılıyor. Ama bir yandan da bunu içermeyen ürünler de üretilmeye başlandı. Chicco bir süredir satışa başladı. Avent ürünleri de önümüzdeki günlerde Türkiye’de çıkacak. Araştırmalara bakıldığında BPA içeren biberonların zararları üzerine araştırmalar devam ediyor. Bu konuda yapılan araştırmalara bakıldığında gün içerisinde 50’den fazla kullanılan ve sıcağa aşırı maruz kalan biberonlarda zarar söz konusu. Avrupa’da şu anda bir yasaklama sözkonusu değil o yüzden Türkiye’de de satışı yapılıyor” dedi.

Chicco: Zararlı değil
Chicco Türkiye yetkilileri de polikarbonattan üretilen biberonların, bebek sağlığını etkilediğine dair risk olasıklarının ortaya konulduğunda, bir bebeğin normal biberon kullanma sıklığının en az beş katı kadar kullanıldığı zaman riskin ortaya çıkma ihtimalinin olduğunu belirttiler. Chicco yetkilileri, “Biz bu biberonları satmaya devam edeceğiz çünkü bebek sağlığına zararlı olmadığı fikrinin arkasındayız. Ama buna alternatif olarak polikarbonat içermeyen biberonlarımızı da piyasaya sunduk” dediler.

900 gramlık bebeğe kalp ameliyatı
Prematüre olarak 900 gram ağırlığında dünyaya gelen bebeğin kalbindeki açık damar, Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Tıp Fakültesinde yapılan ameliyatla onarıldı. Suzan (43) ve Selami (50) Akkaya çiftinin, Aydın Doğumevinde prematüre olarak 900 gram ağırlığında dünyaya gelen Arif isimli bebeği ADÜ Kalp Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Berent Dişçigil başkanlığındaki ekip tarafından ameliyata alınan Arif bebek, 2 saat süren müdahalenin ardından sağlığına kavuştu.

(ekolay)
RuffRyders - avatarı
RuffRyders
Kayıtlı Üye
4 Şubat 2011       Mesaj #140
RuffRyders - avatarı
Kayıtlı Üye
'Benim çocuğum içmez' demeyin!

Çocuk zehirlenmelerinde ilk sırayı evde bulundurulan temizlik maddeleri alıyor. Bunu ilaçlar takip ediyor... Örneğin; Samsun'da 2010 yılında evde bulundurulan kimyasal maddeleri içen 793 çocuk zehirlendi.
childrenmedicinewidec75
SAMSUN - Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Sağlık Yüksekokulu Öğretim Üyesi Doç. Dr. İlknur Aydın Avcı, çocukları merak duygularının kimyasalları içmeye ittiğini belirtti.

''Evdeki kimyasallar, özellikle merak duygusunun yoğun olarak yaşandığı 6 yaş altı çocuklar için ciddi tehlike olarak karşımıza çıkmaktadır'' diyen Avcı, şunları kaydetti:

''Evlerde özellikle temizlik için kullanılan kimyasal maddeler gün geçtikçe artıyor. Tıp dilinde 'korozif madde' adıyla bilinen maddeler kezzap, çamaşır ve bulaşık makinesi deterjanları, çamaşır suyu, lavabo açıcıları, yağ çözücü gibi temizlik amacıyla kullanılan güçlü asit veya alkali karakterde toz veya sıvı yakıcı maddelerdir. Özellikle son yıllarda hem türleri hem de sayıları oldukça fazla artan bu maddeler, çoğunlukla küçük çocuklar tarafından yanlışlıkla su zannedilerek içilebilmektedir.''

''KİMYASAL İÇEN ÇOCUK KUSTURULMAMALI''
Yanlışlıkla kimyasal içen çocuğun kesinlikle kusturulmaması gerektiğini söyleyen Avcı, ''Bu yakıcı maddeler yemek borusundan geçerken çok kısa sürede dokulara zarar verir. Kusturma sırasında tekrar yemek borusu ile temas eden yakıcı madde tahribatı artırır. Bu maddelerin solunum yolları ve akciğerlere kaçması da ciddi riskler oluşturur'' dedi.

Kimyasal madde içen çocuğun bekletilmeden tam teşekküllü bir hastaneye kaldırılması gerektiğini söyleyen Avcı, çocuğa fazla su içirilmesinin kusmaya neden olacağı için dikkatli olunması gerektiğini de ifade etti.

Çocuklarda kimyasalların yanlışlıkla alımının ve ailelerin bu konuda izleyeceği yanlış tutumların ölümle sonuçlanabilecek ağır sonuçlara neden olabileceğini belirten Avcı, şunları söyledi:

''Sıvı veya toz halindeki bu maddeler ağız yoluyla alındıklarında ağız içi, yemek borusu ve mide üzerine yakıcı etki yapabilir. Ayrıca solunum yollarına, göze ve deriye de zarar verebilirler. Erken dönemde yemek borusu veya midede delinme ortaya çıkabilir ve bu durum şok tablosu ile ölüme yol açabilir. Bazen haftalar sonra yemek borusu veya mide çıkışında darlık gelişip yutmada zorluk ve bunun sonucunda beslenme bozukluğu ortaya çıkabilir. Bu durumda darlığı ortadan kaldırmaya yönelik uzun süreli cerrahi girişimler gerekebilir. Bazen başarısız kalınabilen bu girişimler sonrasında ya mideye delik açarak beslenme sağlanabilir ya da zor bazı ameliyatlar gerekir. Basit bir dikkatsizlik sonrasında hem çocuk hem de aile günlerce hastanede acı dolu günler geçirmek zorunda kalabilirler. Bu sıkıntılı günlerde çocuk açısından acı verici zamanlar yaşanabilmesiyle birlikte hem çocuk, hem de aile için çok sıkıntılı psikolojik sorunlarda ortaya çıkabilir.''

EBEVEYNLER TEDBİR ALMAK ZORUNDA
Küçük tedbirlerle ortaya çıkacak büyük zararların önüne geçilebildiğine işaret eden Doç. Dr. Avcı, ebeveynlerin, çok çeşitli ve oldukça renkli, genellikle temizlik için kullanılan bu malzemeleri ihtiyacı kadar alması ve çocuğun ulaşamayacağı yerlerde ve mümkünse göz önünde olmayan yerlerde muhafaza etmesi gerektiğini vurguladı.

''Benim çocuğum içmez'' düşüncesinin yanlış olduğunun altını çizen Avcı, ''Merak duygusu çocuğu kimyasalları içtirir. Ebeveynler bunu bilerek gerekli tedbirleri almak zorundalar. Çocuklar bizim sorumluluğumuzdadır. Bu nedenle bizim koruyucu davranışlarımız onların zararlılardan en az etkilenmesini sağlayacaktır'' diye konuştu.

Avcı, evde emniyet tedbirleri oluşturulurken, kimyasal maddeler alınırken zor açılan kapaklı olanların tercih edilmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.


Benzer Konular

12 Haziran 2016 / A.Arda Moda
1 Ekim 2012 / Misafir Cevaplanmış
19 Şubat 2013 / Demir YumruK Taslak Konular
5 Aralık 2013 / Misafir Cevaplanmış
22 Kasım 2006 / Mystic@L Taslak Konular