Arama

Sağlık Sektöründe Yeni Teknolojiler, Gelişmeler ve Son Haberler - Sayfa 24

Güncelleme: 28 Kasım 2016 Gösterim: 237.515 Cevap: 327
RuffRyders - avatarı
RuffRyders
Kayıtlı Üye
18 Şubat 2011       Mesaj #231
RuffRyders - avatarı
Kayıtlı Üye
Strese niyet kelliğe kısmet
Strese karşı bir maddeyi fareler üzerinde test eden bilim adamları, tesadüfen bu maddenin kılları uzattığını gördü.
Sponsorlu Bağlantılar

10217deneyfarewidec8400

Bilim adamları kronik strese girmesi için farelerin genlerini değiştirdi. Stres hormonu kortikotrobun fazla salgılanmasını sağlayan bilim adamları stresin mide ve bağırsaklara etkisini araştırdıkları sırada, yaşlandıkça farelerin sırtındaki kılların döküldüğünü ve ''kelleştiğini'' belirledi.

California'daki Salk Enstitüsü'nden araştırmacılar, stres hormonunun salgılanmasını durduran "astressin-B" adı verilen bir kimyasal madde geliştirdi ve bu maddeyi ''kel farelere'' enjekte etti. Kel fareleri, kontrol grubundaki sağlıklı farelerle aynı kafese koyan bilim adamları, 3 ay sonra kimyasal maddenin mide ve bağırsaklara etkisini araştırmak için kafese baktıklarında, kılları yeniden çıkan ''kel fareleri'' diğerlerinden ayırmakta zorlandı.


Araştırma sonuçlarının insanların stres ve yaşlılık nedeniyle saç kaybetmesini ya da saçın ağarmasını engellemek için yeni ''tedavilerin'' uygulanmasının yolunu açabileceğini belirten bilim adamlarının çalışması Amerikan ''Plos'' dergisinde yayımlandı.
Kaynak: ntvmsnbc ve Ajanslar


Diyabete genetik müdahale başarılı
Tip 1 ve 2 diyabetli farelerin karaciğerlerinde 'xbp1' geni genetik bir yöntemle artırıldığında kan şekerlerinin normale döndüğü görüldü.

10217deneyfarewidec8400

Harvard Üniversitesinde 10 kişilik ekibiyle kendi laboratuvarında şişmanlık ve diyabetin moleküler ve genetik mekanizmaları üzerinde çalışan 33 yaşındaki Asistan Prof. Dr. Umut Özcan, dünyanın en önemli bilim dergilerinden Nature Medicine'de yayımlanan yeni çalışmalarında, hem obez ve tip 2 diyabetli, hem de tip 1 diyabetli farelerin karaciğerlerinde 'XBP1' genini genetik bir yöntem ile artırdıklarında, kan şekerlerinin normale döndüğünü gördüklerini belirtti.

Özcan, dünyanın en önemli bilim dergilerinden Nature Medicine'de 13 Şubatta yayımlanan çalışması hakkında bilgi vererek, önceden yaptığı çalışmalarda şişmanlıkta artan endoplazmik retikulum stresinin diyabete (şeker hastalığı) neden olduğunu gösterdiğini anımsattı.

Geçen yıl yine Nature Medicine dergisinde yayımladıkları bir başka çalışmada, ''X-Box binding protein 1 (XBP1)'' diye adlandırılan bir proteinin işlevinin bozulmasının ve fonksiyonunun kaybolmasının şişmanlıkta endoplazmik retikulum stres ve diyabet gelişmesinde önemli bir rol oynadığını gösterdiklerini dile getiren Özcan, şunları kaydetti:

''Yeni çalışmamızda, hem obez ve tip 2 diyabetli, hem de tip 1 diyabetli farelerin karaciğerlerinde 'XBP1' genini genetik bir yöntem ile artırdığımızda her 2 diyabet modelinde de kan şekerlerinin normale döndüğünü gördük. Aslında bu tip 2 diyabetli şişman farelerde beklediğimiz bir sonuçtu ama tip 1 diyabetli farelerde bu sonucu almak bizim için çok heyecan verici oldu.

Bilim dünyasında önceden var olan kanı; XBP1'in tüm etkisini hücre içerisinde bazı genleri artırarak gerçekleştirdiği yönündeydi. Önceden var olan düşünce; XBP1'in 'caperon' diye adlandırılan bazı genleri artırmasına bağlı olarak şişman ve diyabetik farelerde endoplazmik retikulum stresinin azalacağı ve sonuç olarak vücutta bulunan insülinin etkisini artıracağı ve kan şekerini bu yöntemle düşüreceği yönündeydi. Bu çalışmamızda, hem diyabet alanında, hem de genel olarak endoplazmik retikulum stresi ve sonuçlarını çalışan bilim adamları arasında var olan bir dogmayı yıktık.

Bizim çalışmamız, XBP1'in kan şekerini, insülin direncini azaltmaktan bağımsız olarak da düşürebileceğini gösterdi. XBP1'in hem şişman ve tip 2 diyabetli, hem de tip 1 diyabetli farelerde, ''FoxO1'' adı verilen ve kan şekerinin yükselmesine neden olan bir proteinin miktarını azaltmayı başardığını gösterdik.''

Çok uzun yıllardır ''FoxO1'' proteininin etkisini azaltmaya yönelik araştırmaların sürdüğünü de ifade eden Özcan, ''Bizim çalışmamız 'FoxO1' proteinin etkisini azaltabilecek yeni bir yöntem olabileceğini gösterdi. Aynı zamanda 'XBP1' proteininin bilinen mekanizmalarından çok daha değişik etkilere sahip olduğunu göstermiş olduk ki, bu bulgular sadece diyabet ve obezite alanında değil, diğer bir çok bilim alanında 'XBP1' ile ilgili var olan kanıları yıkacak nitelikte'' diye konuştu.

Çalışmanın gelecekte 'XBP1'in karaciğerde seviyesini artıracak yöntemlerin hem tip 1, hem de tip 2 diyabet için faydalı olabileceğini gösterdiğini de vurgulayan Özcan, bu çalışmanın sonuçlarının insanlara nasıl yararlı olacağı konusunda da şunları dile getirdi.

''Öncelikle ilaç geliştirebilmek için hastalıklarda neyin yanlış gittiğini ve hangi mekanizmaların düzeltilmesinin hastalığın iyileşmesine fayda sunabileceğini bulmak gerekiyor. Çalışmamızda 'XBP1'i karaciğerde artıracak yöntemlerin sadece tip 2 diyabet için değil, tip 1 diyabet için de çok önemli olduğunu gösterdik. Yaptığımız ilaç çalışmaları içerisinde bu proteini artıracak ilaçları da bulmaya çalışıyoruz.''

Kaynak: ntvmsnbc - AA

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
23 Şubat 2011       Mesaj #232
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
İngiltere'deki Kanser Araştırmaları Enstitüsünden bilimciler, farelerdeki kanserli hücrelerin yayılmasını bir enzimi bloke ederek durdurdu.

Sponsorlu Bağlantılar
110222 kanserenzimwidec


Yapılan deneylerde LOXL2 adlı enzimin bloke edilmesi, kanserin vücutta metastazını engelledi.

Cancer Research dergisinde yayımlanan bulgular, bilim çevreleri ve araştırma vakıflarınca olumlu bir gelişme olarak yorumlandı.

Raporun yazarları, kanserden ölümlerin yüzde 90'ının, tümörün vücuda yayılmasından kaynaklandığına dikkat çekiyor.

Araştırma kapsamında ise uzmanlar, meme kanseri bulunan hastaları incelediklerinde, kanserin yayılması ve hayatta kalma oranlarının düşmesiyle LOXL2 enzimine bu kişilerde yüksek oranlarda rastlanması arasında bir bağ bulunduğunu ortaya koydu. Bulgular ayrıca LOXL2'nin kanserin ilk yayılmaya başladığı evrelerde önem taşıdığını gösterdi. Bu enzim, kanserli hücrelerin, meme dokusundan ayrılıp kana karışmasında da rol oynuyor.
Bilimadamları fareler üzerinde yaptıkları deneylerde işte bu enzimin faaliyetini engelleyecek kimyasal maddeler ve antikorlar kullandı. Bu uygulama sayesinde kanserli hücrelerin diğer dokulara yayılması engellendi.

Araştırmacılar, yeni üretilecek ilaçlarla bu enzimin hedef alınabileceğini, ayrıca kanserin yayılmaya başladığının erken aşamada tespit edilmesini sağlayacak testler geliştirebileceğini, bu sayede çok sayıda hayatın kurtarılabileceğini söylüyor.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
RuffRyders - avatarı
RuffRyders
Kayıtlı Üye
26 Şubat 2011       Mesaj #233
RuffRyders - avatarı
Kayıtlı Üye
ODTÜ vücut için 'yedek parça' üretecek
Yerli teknolojilerle biyomalzeme üretimi yapacak olan BIOMATEN hizmete açıldı.

110223dokumuhendisgiris
ODTÜ'de hasar gören organların tedavisinde kullanılan ve büyük çoğunluğu yurt dışından temin edilen biyomalzemelerin yerli teknolojilerle üretimini yapacak ''Biyomalzeme ve Doku Mühendisliği Mükemmeliyet Merkezi-BIOMATEN'' açıldı.

ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezinde düzenlenen açılış töreninde konuşan ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi ve ''Biyomalzeme ve Doku Mühendisliği Mükemmeliyet Merkezi'' Başkanı Prof. Dr. Vasıf Hasırcı, işlevini kaybeden organlara destek veren kalp kapakçığı, kontak lens, kalça protezi gibi pek çok farklı özellikteki ürünün biyomalzemelerden yapıldığını anlattı.


Bu malzemelerden kemik ve deride kullanılanların vücutta eriyerek yerini gelişmekte olan yeni dokuya bıraktığını kaydeden Hasırcı, böylece iyileşmenin hızlandırıldığını belirtti.


Hasırcı, bugün dünyada 75 milyon kişinin kontakt lens taktığını, ortopedide yılda 200 binden fazla kalça ve diz protezi ya da polietilenin kullanıldığını, bu gelişmelere karşın binlerce hastanın halen organ beklediğini ve her yarım saatte yeni bir kişinin bekleyenler listesine eklendiğini kaydetti.


ULUSAL VE ULUSLARARASI PAYDAŞLAR

Biyomalzemelerin tamamen yerli teknolojilerle geliştirilmesi için kurulan mükemmeliyet merkezine, GATA, Hacettepe, İTÜ, Yeditepe, Kocaeli, İTÜ, Çukurova ve Acıbadem Üniversitelerinden araştırmacıların da destek vereceğini bildiren Hasırcı, ayrıca Sağlık Endüstrisi İşverenler Sendikası (SEİS), OSTİM Medikal Kümelenmesi ve ODTÜ Teknokent'in Ulusal Danışma Kurulu olarak görev yapacağını anlattı.

Hasırcı, merkeze ayrıca, eğitim ve araştırma kurumlarından üniversitelerden Harvard, MIT, MGH, Drexel ve Tufts Üniversiteleri (ABD), Londra Üniversitesinden (İngiltere) ve Minho Üniversitesinden (Portekiz) öğretim üyelerinin de çalışmalarda Uluslararası Danışma Grubu olarak destek verme rolünü üstlendiklerini kaydetti.


''SAVUNMADAKİ DESTEK SAĞLIK SEKTÖRÜNE DE VERİLSİN''

Açılışta konuşan ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar da ODTÜ'nün toplam harcamalarının üçte birinin araştırmaya ayrıldığını ifade etti.

ODTÜ'nün araştırmadaki başarısının ''tartışılmaz'' olduğunu vurgulayan Acar, ''Türkiye ucuz hammadde ve işçilikle rekabet eden bir ülke resminden sanayi ve verimlilik için mücadele eden bir ülke haline geldi. Ama önümüzdeki esas görev, inovasyon düzleminde rekabet ve kendi teknolojisi ve ürünlerini yaratır bir ülke haline gelmek'' dedi.


Rektör Acar, Türkiye'nin savunma sanayine ciddi destekler verdiğinin altını çizerek, aynı politikaların sağlık ve tıp alanında da uygulanması gerektiğini belirtti.


OSTİM Başkanı Orhan Aydın da OSTİM'de 50'ye yakın firmanın sağlık sektörü alanında faaliyet gösterdiğini, ancak dağınık halde bulunan bu firmaları bir platform altında toplamaya çalıştıklarını anlattı.


Türkiye'nin bu alanda ihtiyaç duyduğu malzemelerin büyük çoğunluğunu yurt dışından temin ettiğine işaret eden Aydın, ''Türkiye'de yabancı ürüne odaklı mantalite değişmeli. Bunu sürdürmek ve bundan refah elde etmek mümkün görünmüyor. bu nedenle açılan bu merkez bizler için büyük önem taşıyor'' diye konuştu. ODTÜ Teknokent Müdürü Mustafa Kızıltaş da kurulan merkeze destek vermek için hazır olduklarını söyledi.


Merkezde yapılacak çalışmaların tıp alanında uygulamaları konusunda destek verecek olan GATA Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tuğamiral Hayati Bilgiç ise GATA ile ODTÜ'nün tıp ve teknoloji konusundaki işbirliğinin 2004'de başladığını ve uyum içinde sürdüğünü kaydetti.


İki kurumun işbirliği ile 2010'da 13 proje, bu yıl da 11 proje üzerinde çalışıldığını anlatan Bilgiç, yeni kurulan merkezle de bu projelerin sayısının artacağına işaret etti.


Merkezin uluslararası danışma kurulu üyelerinden Drexel Üniversitesi Yaşam Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Banu Onaral da Türkiye'nin yurt dışındaki beyin gücünün Türkiye'de kurulan mükemmeliyet merkezlerinde yürütülecek araştırmalar için hazır beklediğini söyledi.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
28 Şubat 2011       Mesaj #234
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Meme kanserinde kemoterapiye gerek olup olmadığını belirleyen test artık kalın bağırsak kanserinde de kullanılacak. Prof. Demir, “Genetik-moleküler onkolojiyle cephaneliğimize yeni silahlar girdi, stratejilerimiz pekişti. Bunlar, onkolojide yeni bir çağın göstergesi” dedi.

Untitled 2hlarge


İSTANBUL - Kanserle savaşta yüz güldüren son gelişme; tümörün gen haritasını çıkaran ve bu haritaya göre en etkili tedaviyi seçme imkânı sunan oncotype DX testiyle ilgili. Bir süredir meme kanserinde kemoterapiye gerek olup olmadığını belirleyen ve doğru hastaya doğru ilacın verilmesini sağlayan test artık kalın bağırsak kanserinde de kullanılacak. Bir diğer önemli gelişme ise kanserli hücreleri öldürmede çok daha etkili olan yeni ilaçlar.
Geçtiğimiz hafta İsrail’de kanser tedavisindeki son gelişmelerin anlatıldığı kongreye katılan İstanbul Bilim Üniversitesi Onkoloji Bilim Dalı başkanı Prof. Dr. Gökhan Demir, ‘Onkolojide yeni bir çağın habercisi’ diye nitelendirdiği kişiye özel kanser tedavisi ile ilgili gelişmeleri Ntvmsnbc’ye anlattı.

Oncotype DX ile tümör dokusundaki 21 gene bakılıyor. Bu 21 genin varlığına göre hastalığın tedaviye cevap ve nüks skorunun belirlendiğini vurgulayan Prof. Demir, yöntemle ilgili şunları söyledi:


KİŞİYE ÖZEL KANSER TEDAVİSİNDE ÖNEMLİ ADIM

“Oncotype-DX, önceden sadece meme kanserinde koltuk altı lenf bezine metastaz yapmamış, hormon reseptörleri pozitif olan grupta, tedaviye yanıtın ne düzeyde olacağını öngörüyordu. Bize bir risk skalası çıkarıyor, hastalığın nüks etme olasılığını ve kemoterapiye cevabını öngörüyordu. Kudüs’teki toplantıda yöntemin, sadece koltuk altında metastazı olmayan hastalarda değil, aynı zamanda koltuk altında metastazı olan hastalarda da yani, hastalığın daha ileriki dönemlerinde de kullanılacağı gösterildi. Önemli bir diğer gelişme ise meme kanserinin lokal ileri olduğu, tedaviye önce cerrahi ile değil, kemoterapi ile başlanacağı durumlarda yine bu testin kullanılması. Test, kemoterapide hangi ilaçları seçeceğimiz konusunda da bize bilgi veriyor. Bu da çok önemli bir avantaj.”


TEDAVİ BAŞARISINI ARTIRIYOR, NÜKS RİSKİNİ DÜŞÜRÜYOR
Adeta kanser hücresinin gen resmini çeken oncotype-DX, hastalıkla mücadelede önemli bir rol üstleniyor. Geçmişi 2004 yılına dayanan yöntem, Amerika’da erken evre meme kanseri hastalarının parafin dokularının çıkarılması ve bu dokularda 250 genin taranmasıyla bulundu. 250 genden 21’inin hastalığın tekrarlaması açısından önem taşıdığı görüldü. Böylece 21 genlik bir resim çekildi. Ve bu resim onkologlara önemli bilgiler verdi.

Prof. Demir, meme kanseri tedavisinde büyük avantaj sağlayan testin kalın bağırsak kanserinde de kullanılmasını çok önemli bir adım olarak nitelendirdi.

KANSER ARAC59ETIRMA 7

“Bizim tedavi konusunda yüzde yüz net olmadığımız bir kanser türü var; erken dönemde ameliyat edilmiş kalın bağırsak kanserleri. Kalın bağırsak kanserlerinin ikinci evresinde, koruyucu tedavi yapılıp yapılmaması konusunda dünyada bir fikir birliği yok. İşte bu test, kolon kanserindeki bu belirsizliğin giderilmesi açısından çok anlamlı oldu.”


YENİ AKILLI MOLEKÜLLERLE DAHA ETKİN TEDAVİ
Oncotype DX yönteminde kolon kanserine ilişkin bir başka gen profili kullanıldığını ve hastalığın nasıl seyredeceğinin netleştiğini söyleyen Demir, kanserle mücadele eden akıllı moleküllere bir yenisinin eklendiği müjdesini de verdi.


“Amerika’da yapılan yıllık meme kanseri konferansında yeni bir kavram ortaya çıktı, o da 'total HER 2’nin bloke edilmesi’ kavramı. HER 2, kanser hücresinin üzerindeki bir molekül. Biz bugüne kadar HER 2 pozitif olan hastalarımıza tek ajanlı tedaviler yapardık. Yani tek başına ‘herceptin’ veya ‘lapatinib’ verirdik. Şimdi moleküle karşı bu ilaçların dışında yeni hedefli tedaviler geliştirildi. Bunların içinde en fazla umut vaat edeni ise ‘pertuzumab’ denilen tedavi. Son çalışmalar, HER 2’ye karşı birden fazla akıllı molekülün birlikte kullanılmasının etkiyi çok artırdığını ortaya koydu. Yeni bulunan ilacın eski ilaçlarla kombine edilmesi, etkiyi ve tedaviye yanıt oranını çok büyük ölçüde artırıyor, nüks ihtimalini ise azaltıyor.”

“KANSER ARTIYOR AMA CEPHANELİĞİMİZ DE GÜÇLENİYOR”
Prof. Demir, bu gelişmelerin yeni bir onkolojik çağın habercisi olduğu görüşünde. Demir, “Kanser giderek artıyor ama ona karşı cephaneliğimiz güçleniyor ve stratejilerimiz de pekişiyor. Artık nerede, hangi silahı kullanacağımızı önceden biliyoruz” dedi ve şöyle devam etti:


"Bu başarılar, onkolojide yeni bir çağ açıldığının göstergesi. Bu silahları doğru kullanmak için kişiye özel tedavi geliştirdik, onu yapıyoruz. Biz eskiden hastaya bir tedaviye başladığımız zaman, ‘Bu tedavi size yüzde 35 oranında etki eder’ diyorduk. Bu, tedaviyi 100 hastaya uyguladığımızda 35’inde yanıt alacağımızı, 65’inde ise yanıt alamayacağımızı gösteriyordu. Şimdi kanser hücresinin genetik-moleküler özelliklerine bakarak o 35 kişiyi bulmaya çalışıyoruz.

KANSER ARAC59ETIRMA 8standard
Yine önceden hastayla ilgili klinik kararlarımızı verirken fizik muayene bulguları, radyolojik tetkikler ve hücrenin patolojik bulgularına dayanıyorduk. Bugün bu üçlüye bir dördüncü üye eklendi. O da moleküler onkoloji ve genetik ayağı. Biz artık kanser hücresinin genetik ve moleküler özelliklerine bakarak da karar veriyoruz. Genetik moleküler özellikler, kişiye özel tedavi yaklaşımını ortaya koyuyor.”

AYNI TEDAVİ, AYRI SONUÇ
Peki, bu ne anlama geliyor? Demir’e göre, aynı kanser türündeki iki hastanın tedaviden neden farklı sonuç aldıklarının anlamak artık zor değil.

“Mesela aynı boyutta, aynı lokalizasyonda iki tümör düşünelim. Normal şartlarda biz eskiden bu iki hastaya aynı tedaviyi uyguluyorduk. Ama bunların genetik yapılarına baktığımız zaman iki tümörün birbirinden çok farklı olabileceğini görüyoruz. Genetik resimlerini çektiğimiz zaman birinin çok yavaş ilerleyecek bir tümör olduğunu, diğerinin ise çok agresif bir yayılma gösterdiğini görüyoruz. O zaman da bu iki hastaya iki farklı tedavi uygulamak gerektiğini anlıyoruz. Sadece tümör büyüklüğüne ve patolojiye bakarak karar verdiğimiz zaman iki hastaya da aynı tedaviyi yapıyorduk; birinde çok işe yarıyordu, birinde hastalık çok kısa sürede nüks ediyordu. Bunun neden olduğunu biz de bilmiyorduk ama şimdi genetik-moleküler onkoloji sayesinde, hangi hastaların daha kötü gidebileceğini öngörüyoruz. Böylece o hastalarımıza daha güçlü koruyucu tedaviler yapabiliyoruz.”

DÜNYADA TEK MERKEZDE YAPILIYOR, MALİYETİ YÜKSEK
Oncotype DX, tümörle mücadelede net bir strateji oluşturulmasını sağladığı için hastanın gereksiz yere kemoterapi almasının önüne geçiliyor. Bu da hem hastaya gereksiz tedavi toksitesi yaşatmıyor hem de ekonomik yarar maliyetini doğru bir noktaya çekiyor.


Untitled 1

Test, hastadan çıkarılan tümör dokusuyla yapılıyor. Testi ABD’de tek bir laboratuar yapıyor. Tümörden alınan kesitler oraya gönderiliyor ve gen haritası çıkarılıyor. Testin şu anda 3-4 bin dolar civarında yüksek bir maliyeti var. Ancak testin başka merkezlerde yapılması için çalışmaların sürdüğü, bunun da maliyeti önemli ölçüde düşüreceği belirtiliyor.



BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
2 Mart 2011       Mesaj #235
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
AIDS tedavisinde önemli gelişme

ABD’de bilim insanları, hastalığa yol açan HIV’i yok etmeden, bağışıklık sistemini virüse karşı korunaklı hale getirecek bir model üzerinde duruyor.

AIDS20C39CZEL20GC396RSEL202hmedium

İSTANBUL - AIDS’e karşı devrim niteliğinde bir tedavi yöntemi için ilk adım atıldı
Hürriyet'te yer alan habere göre umut veren çalışma, genetik mühendisliği sayesinde, bağışıklık sistemini güçlendirecek bir kan hücresini, hastaya enjekte etmeyi kapsıyor.

KORUYUCU JEL FORMÜLÜ
Bu arada, özellikle kondom kullanmadan cinsel ilişkiye girildiğinde yayılması kolaylaşan AIDS’e karşı jel formülü geliştirildi.


AIDS’e neden olan HIV’in, hastalıklı kişinin partnerine geçmesinin önlenmesi amacıyla üretilen jel, AIDS kapma oranını, korunmasız sekse göre yirmi kat oranında düşürüyor.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
RuffRyders - avatarı
RuffRyders
Kayıtlı Üye
7 Mart 2011       Mesaj #236
RuffRyders - avatarı
Kayıtlı Üye
Hafıza hücresini ürettiler
ABD'li bilimadamları, laboratuvar ortamında ''nöron'' adı verilen hafıza hücrelerini üretmeyi başardı. Alzeimer için umut olacak çalışma sayesinde hafıza kaybı olan kişiler yeniden hafızalarına kavuşacak.
CHICAGO - ABD'nin Chicago kentindeki ''Northwestern University Feinberg School of Medicine'' adlı tıp okulundan Dr. Jack Kessler ile Kessler'in laboratuvarındaki eski bir doktora öğrencisi olan Christopher Bissonnette tarafından yapılan bilimsel araştırma '' Stem Cell'' adlı dergide yayımlandı.

Kessler, dergide, yeni ürettikleri nöronları farelere naklettiklerinde bu hücrelerin normal şekilde fonksiyon gösterdiklerini gözlemlediklerini ifade etti.


Kessler, nöronların nakledildiği farelerde, sinir uyarmalarını sinir hücresinden ileriye uzatmaya yarayan, en önemli ve uzun sinir hücresi uzantısı olan akson ile asetilkolin adı verilen, beynin diğer kesimlerindeki hatıraları geri çağırmaya yarayan kimyasal bir ileticiyi ürettiğini belirlediklerini kaydetti.


Araştırmalarında, sıradan deri hücrelerinin yeniden programlanarak embriyonik kök hücreye benzer hale getirildiği, kısaca ''iPS'' adı verilen pluripotent kök hücrelerinin elde edilmesine benzer bir yaklaşım kullandıklarını belirten Kessler, ürettikleri iPS hücrelerini, Bissonette tarafından geliştirilen bir teknikle beyin hücreleri ve nöronlara dönüştürdüklerini ifade etti.


Kessler, ''iPS'' hücrelerinin, Azheimer hastalığına yakalanmış kişilerden alınabiliyor olmasının araştırmacılara, sağlıklı hücrelerle, hastalıklı hücreler arasındaki farkı daha iyi etüd etme imkanı verdiğini vurguladı.


Kessler, ürettikleri nöronların, Alzheimer hastalarından, Alzheimer hastalığıyla bağlantısı bulunmayan sağlıklı kişilerden ve sağlıklı olmalarına karşın bu hastalığa genetik yatkınlıkları bulunan kişilerden alınarak üretilen iPS hücrelerinden elde edilmiş olmasının bu bakımdan önem taşıdığına dikkati çekti.


Kullandıkları teknikle neredeyse sınırsız sayıda nöron hücresi elde etmenin mümkün olduğunu anlatan Kessler, kullanılan teknolojinin henüz tam anlamıyla kullanıma hazır olmadığını, ancak eninde sonunda Alzheimer hastalarına, kendi hafıza hücrelerinin yerini alacak hafıza hücrelerinin nakledilmesinin mümkün olabileceğine işaret etti.


Alzheimer's Association adlı örgütün baş tıp ve bilim yetkilisi William Thies, bilimsel araştırmanın dergide yayımlanmasının ardından elektronik postayla yaptığı açıklamada araştırmanın Alzheimer hastalığıyla mücadele açısından büyük önem taşıdığını belirtti.


Thies yaptığı açıklamada, ''Bu, kesinlikle bizim en çok ihtiyaç duyduğumu birinci derecede öneme sahip bir araştırma. Süphesiz ki Alzheimer hastalarında görülen beyin hücresi ölümlerine neyin neden olduğunu ve neyin önlediğini bilmek gelecekte geliştirilecek Azheimer tedavileri açısından büyük bir öneme sahip'' ifadelerini kullandı.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
30 Mart 2011       Mesaj #237
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Gırtlak naklinin de önü açıldı

Türkiye'de ilk çift kol naklini Doç. Dr. Ömer Özkan, ‘Kompozit Doku Nakli Yönergesi’ nin onaylanmasıyla, sesini kullanamayan hastalara gırtlak naklinin de yapılabileceğini söyledi.

gC4B1rtlakkkxhlarge

ANTALYA - Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ömer Özkan, Sağlık Bakanı Recep Akdağ tarafından onaylanan Kompozit Doku Nakli Yönergesi'nin kol, yüz, saçlı deri, üst solunum, üst sindirim yolu nakliyle, bağırsak naklini kapsadığını kaydetti.

Kanser nedeniyle gırtlağını kullanamaz hale gelen, ateşli silahla yaralananlar, gaziler gibi gırtlağını bir şekilde kaybeden, konuşamayan insanlar bulunduğunu vurgulayan Doç. Dr. Özkan, ''Bu insanlara gırtlak nakli yapılabilir, hasta başkasının ses telleriyle konuşabilir. Soluk borusu ve gırtlağı alınanlara gırtlak nakli yapılabilecek. Mevzuatın en önemli özelliği bu. Bununla ilgili birimi kulak burun boğaz bilim dalıyla burada kuruyoruz'' diye konuştu.

''BACAK NAKLİ YOK''
Böyle bir mevzuatı çıkarmanın büyük bir başarı olduğunu belirten, bu nedenle Sağlık Bakanlığı yetkililerine teşekkür eden Özkan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bu sayılı mevzuatlardan biri... Bizim çok işimizi görecek ve birçok ülkeye örnek olacak. Mevzuatta bacak yok ama bacağın olmaması büyük eksiklik değil. Bacağın yerini gören çok iyi protezler var, bu büyük ameliyatı yapmaya değmez.''

BAŞVURU SAYISI ARTTI
Özel izinle çift kol naklini yaptıktan sonra çok sayıda hastanın nakil için kendilerine başvuruda bulunduğunu bildiren Özkan, şu bilgileri verdi: ''Mevzuat olmadığı için insanlara olumlu yanıt veremiyorduk. Şahsım dışında sadece Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'ne başvuran 200 kadar hasta var. Bunların 130'u nakle uygun görüldü. Başvuranlardan 50'sinin iki taraf kolu yok. Bacakları olmayanlar var, mayına basanlar, doğuştan kolları olmayanlar var. Mevzuata göre nakillerde iki taraflı dirsek altından itibaren kolu olmayanlara öncelik verilecek.''


Verici bulunması halinde iki kolu dirsekten itibaren olmayan 50 hastaya ameliyat yapabilecek durumda olduklarını anlatan Özkan, ''Mevzuat yeni çıktı, bundan sonra bu nakilleri yapabilecek kurum ve kuruluşların Sağlık Bakanlığı'na başvurarak (nakil yapabilir) iznini alması gerekiyor. Biz de başvuruda bulunacağız. Eğer uygun görülürse bu ameliyatları yapmaya başlayacağız. Bunun süreci 1-2 ay.''

YÜK NAKLİ İÇİN UYGUN HASTA VAR

Yüz, kol, gırtlak ve bağırsak nakli için vericilere ihtiyaç bulunduğunu vurgulayan Özkan, ''Verici için iyi bir kampanya lazım. Aslında vericiler uzuv nakline organ naklinden daha olumlu bakabilir çünkü kendi yakınının parçasını nakil olanda görüyor'' dedi.

Yüz nakli için, biri gazi, diğeri Zonguldak'ta ateşli silahla yüzü deformasyona uğramış bir kadının nakil yapılabilir durumda olduğunu kaydeden Özkan, ''Yüz nakli için çok sayıda başvuru var ama hepsi gerçekçi değil. İki hasta var onlara bugün nakil yapabilecek durumdayız'' diye konuştu.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
1 Nisan 2011       Mesaj #238
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Böbrek hastalarına evde diyaliz

Gerekli izne sahip diyaliz merkezleri tarafından, eğitim verilen ve bunu uygulayabileceği belgelenen hastaların evinde hemodiyaliz yapılabilecek.

hemodiyalizhmedium

ANKARA - Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Nihat Tosun tarafından yayınlanan genelgeyle evde diyaliz hizmetleri ile ilgili yeni bir düzenleme yapıldı.

Genelgede, ev hemodiyalizi uygulamasının, buna izin verilen diyaliz merkezleri tarafından, eğitim verilmiş ve ev hemodiyalizini uygulayabileceği belgelenmiş hasta ve/veya yardımcısı tarafından, hastanın evinde gerçekleştirilebilecek. Genelgeye göre, ev hemodiyalizi şu esaslara göre yapılacak:

''Merkezler, hastanın talebi üzerine ve tıbbi kontrollerini de yapmak kaydıyla hastanın evinde diyaliz uygulaması yapabilecek. Merkezler, ev hemodiyalizi uygulanacak her hasta için Diyaliz Merkezleri Başvuru Değerlendirme Komisyonundan uygunluk onayı alacak. Uygunluk onayı için hastalar eğitildikten sonra yeterlilik belgesi verilecek. Bu belge ile birlikte teknik altyapı hazır edilerek başvuru yapılacak. Başvuru, Diyaliz Merkezleri Başvuru Değerlendirme Komisyonuna sunularak değerlendirilecek. Başvurusu uygun görülen merkeze ''Ev hemodiyalizi yapma izni'' verilecek.

Ev hemodiyalizi yapacak kişi, diyaliz merkezinde yetkili personel (sertifikalı diyaliz hekimi, diyaliz hemşiresi ve diyaliz teknisyeni) tarafından en az bir ay süreyle eğitime tabi tutulacak. Eğitim dönemi bitiminde, uygulamayı yapacak kişiye iki hafta süreyle diyaliz merkezinde diyaliz yaptırılacak. Her iki eğitim tamamlandıktan sonra bu ekip tarafından değerlendirme yapılarak; hasta ve/veya yardımcısına, ekibin tamamının onayının olduğu ''Ev hemodiyalizi uygulayabilir'' yeterlik belgesi düzenlenecek.

SAĞLIK KURULU RAPORU GEREKECEK
Uygulamayı yapacak kişiden ''Ev Hemodiyalizi Bilgilendirilmiş Hasta Onay Formu'' alınacak. Ev hemodiyalizi gündüz veya gece yapılabilecek. Haftalık sıklığı ve uygulama süresi, içinde en az bir nefroloji uzmanının da bulunduğu sağlık kurulu raporu ile belirlenecek. Ev hemodiyalizi uygulaması için her hastaya bir cihaz tahsis edilecek. Hemodiyaliz cihazı ve gerekli araç gereçler diyaliz merkezi tarafından sağlanacak. Ev hemodiyalizi için kullanılacak cihazlar, diyaliz merkezindeki ruhsata esas cihaz sayısına dahil edilemeyecek. Cihaz, üretici firmanın yetkili servisi ve/ veya diyaliz merkezinin teknisyenlerince ilgili mevzuata uygun olarak elektrik ve su sisteminde gerekli düzenlemeler yapılarak, hastanın evine kurulacak, test edilecek ve bu kişiler tarafından düzenlenecek bir raporla kullanımına izin verilecek.


Ev hemodiyalizi yapma izni alan merkezler, ruhsata esas cihaz sayısından ayrı olarak, ev hemodiyalizi uygulanacak hastalara eğitim amaçlı kullanılmak üzere en fazla iki hemodiyaliz cihazını merkezde bulundurabilecek. Bu cihazlar eğitim alan hastalar dışında kesinlikle kullanılamayacak. Ev hemodiyalizi için şehir suyu kullanılacak. 6 ayda bir bakteriyolojik, 12 ayda bir de kimyasal su analizleri yaptırılacak.

Merkez, ev hemodiyalizi sarf malzemelerinin hastanın evine ulaştırılması ve mevzuata uygun olarak atıkların toplanmasını koordine edecek. Hastaların takibinde ve acil durumlar için 24 saat hasta ve/veya yakınlarınca telefonla ulaşılabilecek nefroloji uzmanı, diyaliz hemşiresi ve teknik servis ekip hizmeti sağlanacak. Hastalar ve bunların laboratuar tetkikleri ayda bir kez diyaliz merkezindeki hastaların aylık muayenelerini de yapan nefroloji uzmanı tarafından değerlendirilecek ve diyaliz tedavisi ilaçları düzenlenecek. Hasta, her üç ayda bir merkezin görevlendireceği bir sertifikalı diyaliz hemşiresi ve diyaliz teknisyeni tarafından evinde ziyaret edilerek hijyen ve kullandığı malzemeler açısından değerlendirilecek.''



BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
RuffRyders - avatarı
RuffRyders
Kayıtlı Üye
4 Nisan 2011       Mesaj #239
RuffRyders - avatarı
Kayıtlı Üye
Bir saat nargile = 200 adet sigara
Ülkemizde sayısı hızla artan nargile cafeler şimdi de İngiltere'de popüler oldu ancak 1 saat nargile içmenin 200 adet sigara tüketmeye eşdeğer olduğunu söyleyen uzmanlar bu yaygınlıktan endişeli...

110331nargilesigarawide
İSTANBUL - İngiltere'nin Leicester kentinde, gençler arasında nargileyle tütün tüketiminden kaynaklanan hastalıkların artması doktorları şaşırttı.

Leicester Sağlık Hizmetleri biriminden sigara bıraktırma uzmanı Kasim Çovdari, nargilenin özellikle 15-24 yaş grubunda giderek yaygınlaştığını belirtti.


Çovdari, araştırmaların nargileyle tütün içmenin sigara içmekten daha az zararlı olduğu inanışıyla çeliştiğini söyledi, "Dünya Sağlık Örgütü'nün araştırmasına göre, bir saat nargile tüttürmek, 200 adet sigara tüketmeye eşdeğer" dedi.


Kasim Çovdari birkaç yıl öncesine kadar neredeyse kimsenin bilmediği nargilenin, her kültür ve etnik gruptan gençler arasında inanılmaz bir hızla yayıldığını, ancak bu alışkanlığın solunum ve kalp rahatsızlıklarına neden olduğunu vurguladı.


Sigaranın bilinen zararlarına ek olarak nargile kullanımı uçuk ve verem gibi virüsleri kapma riskini de artırıyor.


Leicester Belediyesi'nden Govind Mandora kentte dört yıl önce sadece bir nargile cafesi varken bugün bu sayının 10'dan fazla olduğunu, gençlerin buralarda yer bulabilmek için bazen yarım saat beklediğini söyledi.


Mandora, sürekli nargile cafe açılması için yeni izin başvuruları aldıklarını belirterek, "Nargilenin sigara gibi kabul görmesini istemiyoruz" diye konuştu.
Kaynak: BBC Türkiye
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
12 Mayıs 2011       Mesaj #240
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
AIDS'in ölümü yakın!

Vücutta ömür boyu kalabilen CMV virüsü maymunlar üzerinde denendi ve HIV'i ilk girdiği evrede öldürme aşamasında bu yöntem başarılı oldu.

110512 aidsasC4B1widec

CHICAGO / LONDRA - ABD'de Oregon Primat Araştırma Merkezi'nde maymunlar üzerinde yapılan tıbbi deneyde, üç yıl içinde insanlara uygulanabilecek AIDS aşısı geliştirildi.
Ölümcül AIDS hastalığına 25 yıldır çare arayan bilimadamları, AIDS'e yol açan açan HIV virüsünün vücuda girdiği ilk anlarda en kırılgan olduğu hali aşıda kullandı.

Bilim dergisi Nature'de yayımlanan Dr. Louis Picker'ın araştırmasına göre, deneylere alınan maymunların yarısı, HIV ve AIDS'e benzeyen, ''Simian İmmunodeficiency Virüs (maymun bağışıklık yetersizliği virüsü)'' ile bir yıl yaşayarak hiç belirti göstermez duruma geldi.

Dr. Picker, insanlar üzerinde de denenebilecek AIDS aşısının üç yıl içinde hayata geçirilebileceğini bildirdi.
Dr. Picker'la ekibi, AIDS aşısı deneyinde, uçuk (herpes) virüsüyle bağlantılı bir virüs olan cytomegalovirus'ü (CMV) maymunlar üzerinde kullandı.

Quote1 Tayland'da iki yıl önce 16 bin gönüllü üzerinde yapılan AIDS aşısı deneyi umut vermiş ancak çok küçük grup dışında kalıcı sonuç sağlamamıştı.
Quote2

Vücutta ömür boyu kalabilen CMV virüsü sayesinde HIV'i ilk girdiği evrede öldürme aşaması denendi ve bu yöntem başarılı oldu.

HIV virüsünün zayıf olduğu ilk aşamada durdurulduğunu belirten Dr Picker, AIDS virüsünün vücuda girdiği ilk aşamada öldürülmesinin önemli olduğunu belirtti. Birçok insanda yaşayan CMV virüsünün maymunlarda AİDS'le savaşta önemli araç olduğu görüldü.

Deneye yardım eden ve sonuç hakkında bilgi veren Uluslararası AIDS Aşısı Girişimi Örgütü'nün uzmanı Dr. Wayne Koff, ''Burada heyecanlı olan, ilk kez AIDS aşısının hayvan üzerinde başarılı sonuç vermesidir. İnsan üzerinde aşının nasıl uygulanabileceği üzerine önemli işaret alınmıştır'' dedi.

İngiltere Kraliyet Üniversitesinden Prof. Dr. Robin Shattock, ''Hastalık bulaştırıcı virüsün aşı deneyinde kullanılmasının büyük bir aşama'' olduğunu belirtti.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.

Benzer Konular

4 Aralık 2016 / gokhan404 Akademik
12 Ekim 2014 / Misafir Sanat
2 Şubat 2016 / byseus Sosyal Ağlar
27 Ekim 2015 / _EKSELANS_ Sosyal Ağlar
12 Haziran 2015 / _EKSELANS_ Arşive Kaldırılan Konular