Arama

Uzay Hakkında Araştırmalar, Makaleler - Sayfa 14

Güncelleme: 5 Ekim 2018 Gösterim: 152.594 Cevap: 146
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
1 Ekim 2015       Mesaj #131
Avatarı yok
Yasaklı
Mars'ta Akan Su Keşfi Neyi Değiştirebilir?
20 Temmuz 1969'da Ay'a ayak basan ilk insan olan Amerikalı Astronot Neil Armstrong yürüyüşüne başlarken, "Bir insan için küçük, insanlık için dev bir adım" demişti. Belki bir Astronotun Mars gezegenine ayak basmasına daha 15-20 yıl var ama açıklanan Mars'ta akan tuzlu su keşfi belki de ileride tarihe "insanlık için bir diğer dev adım" olarak geçecek.İyi ama bu açıklama neyi değiştiriyor? NASA'nın Gezegen Bilimi Dairesi Başkanı Jim Green, "Mars geçmişte düşündümüz gibi kurak bir gezegen değil" diyor. Bilim adamları 2008 yılında Mars'ta donmuş su olduğunu doğrulamıştı. Ancak gezegende akan su bulunması, Mars'la ilgili çalışmalarda yeni ve çok önemli bir aşama. Zira akan su yaşam için gerekli. Hele tuzlu su, daha da iyi bir ayrıntı. NASA'nın Bilim Misyonu Yöneticisi John Grunsfeld Washington'da düzenlediği basın toplantısında, "Son buluş, Mars'ta bugün yaşamın mümkün olduğunu gösteriyor" diye konuştu. Yine NASA'nın Mars projesinde görevli bilim adamlarından, Arizona Üniversitesi'nden Alfred McEwen'a göre ise Mars'ta yaşam olasılığı, "çok yüksek".
Sponsorlu Bağlantılar

Peki Kızıl Gezegen'de gerçekten hayat olup olmadığını nasıl, ne zaman anlayacağız? NASA'nın Mars keşif programını yöneten bilim adamı Michael Meyer, gezegende yaşam olup olmadığına karar vermenin en kesin yolunun, toplanacak kayaların ve toprak parçalarının Dünya'da incelenmesi olduğunu söylüyor. Zaten 2020 yılında da tam da bu amaçla gezegene bir uzay aracı gönderilecek. NASA'nın açıkladığı buluşun bir sonucu daha var, BBC Bilim Muhabiri Jonathan Amos, Mars yüzeyinde su bulunmasının astronotların gezegende yaşamalarını da kolaylaştıracağını söylüyor. Zira gezegendeki su işlenip içilebilir, oksijen ve roket yakıtı gibi ihtiyaçlar için kullanılabilir. NASA, 2030'larda Mars'a insanlı uzay aracı göndermeyi planlıyor. Ancak bu yeni buluş, yeni bir sorunu da beraberinde getiriyor, Bundan böyle Mars misyonları nereye inmeli? Uluslararası kabul gören bir kural gereği, Mars'ta akan su bulunabilecek yerlere insanlı ya da insansız araç gönderilemiyor. İngiltere'deki Mars uzmanlarından Doktor Peter Grindrod bunu şöyle açıklıyor: "Gezegenleri korumak istiyorsak, akan su bulunan yerlere gidemeyiz. Çünkü uzay araçlarımızı, bu yerleri yeni organizmalarla kirletmeyecek kadar sterilize etmemiz mümkün değil."

Keşfin Arkasında Bir Doktora Öğrencisi Bulunuyor

Mars'ın günümüzdeki hali, geçmiştekinden çok farklıydı. Gezegende 3 milyar yıl önce büyük bir okyanus vardı. Daha sonra gezegende neler olduğu ise hala gizemini koruyor.Bilim insanları bugüne dek Mars'ın yüzeyindeki şekillere bakarak akan su bulunduğunu tahmin ediyordu aslında. Ama bileşimi hakkında bir fikir veremiyorlardı. Bulguları Nature Geoscience dergisinin son sayısında yayımlanan keşfin arkasındaki isim, Georgia Teknoloji Enstitüsü'nde doktorasını sürdüren ve ilk kez 2010'da Mars'ta akan su olabileceğini söyleyen Lujendra Ojha. Ojha ve ekibine göre Mars'ta bulunan suyun üç tür tuz içerdiği sanılıyor: Magnezyum perklorat, magnezyum klorat ve sodyum perklorat. Kış aylarında karlı havalarda yolları açmak için kullanılan bu maddeler, ortalama sıcaklığın eksi 22 derece olduğu Mars'ta son derece düşük hava sıcaklığında dahi suyun donmasını önlüyor olabilir. Karanlık, dar bir damar boyunca akan suların Mars'ın en sıcak aylarında ortaya çıkıp, yılın geri kalanında kaybolduğu saptandı. Son keşfin zamanlaması ise en azından NASA için daha iyi olamazdı.

Kaynak: BBC / Nature Geoscience (29 Eylül 2015)

Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:36
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
25 Kasım 2015       Mesaj #132
Avatarı yok
Yasaklı
Mars'ın da Satürn Gibi Halkası Olabilir
Bilim adamları, Phobos uydusunun parçalanıp Mars’ın etrafında Satürn’ünkine benzer halka oluşturabileceğini belirtti.
Sponsorlu Bağlantılar
Bilim adamları, Mars'ın uydusunun parçalara ayrılıp etrafında Satürn’ünkine benzer bir halka şekline bürünebileceğini öngörüyor. "Nature Geosciences"ta yayınlanan makaleye göre, bilim adamları Mars'ın yer çekimi kuvvetinin uydusu Phobos’u yavaş yavaş parçaladığını bildirdi. Bilgisayar yardımıyla yapılan modellemeden yararlanan araştırmacılar, uydunun parçalarının uzayda yok olmayıp Mars’ın etrafında Satürn’ünkine benzer bir halka ortaya çıkarabileceğini belirtti. Bilim adamları, uydunun zayıf ve hasarlı materyal yapısı sebebiyle halka şekline 20 ila 40 milyon yılda dönüşebileceğini ifade etti.

Phobos’un yüzeyinde keşfettikleri yeni şekilleri inceleyen bilim adamları, gördükleri çukurların, Mars’a çarpıp ardından uydunun üstüne sıçrayan materyaller sonucunda oluştuğunu da bildirdi. Araştırmacılar, Phobos’un yüzeyindeki çukurların Mars’ın çekim kuvvetinden kaynaklandığını düşünüyor.Her yüzyılda bir Mars’a 2 metre daha yaklaşan Phobos, Güneş sisteminde, gezegenine en yakın konumunda bulunan uydu olma özelliğini taşıyor. Bilim adamları, Phobos’tan kopan büyük parçaların Mars yüzeyinde kraterler oluşturabileceği öngörüsünde bulunuyor.

Kaynak: AA / Nature Geosciences (24 Kasım 2015)

Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:36
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
19 Ocak 2016       Mesaj #133
Avatarı yok
Yasaklı
Samanyolu Galaksisi'nin Detaylı Yaş Haritası
Astronomlar Samanyolu'ndaki 70 bin yıldızın yaşını hesaplayarak galaksinin şu ana kadar oluşturulmuş en kapsamlı yaş haritasını çıkardı.Yıldızların kırmızıdan maviye doğru yaşlarına göre renklendirildiği haritada, Samanyolu'nun merkezinde çok sayıda kırmızı yani yaşlı yıldız bulunduğu görülüyor. En yaşlı yıldızların yaklaşık 12 milyar yaşında olduğu tahmin ediliyor.Yani yıldızların yaş haritası, Samanyolu sarmalının merkezden başlayarak çevreye doğru büyüdüğü tezini doğruluyor.
Haritada yaşlı yıldızlar için kırmızı, gençler için mavi renk kullanıldı. Ölçekteki sayılar "milyar yılı" ifade ediyor.
Samanyolu'nun şu ana kadar çıkarılan en büyük haritası olan çalışma, ABD'nin Florida eyaletindeki 227. Amerikan Astronomi Topluluğu toplantısında tanıtıldı.Araştırmacılardan Melissa Ness, harita ile 'galaksinin oluşumuna dair benzeri görülmemiş detaylar içeren bir bir çalışma yapmış olduklarını' söyledi. Gök bilimciler yıldızların yaşlarını hesaplayabilmek için iki teleskoptan gelen verileri kullandı. Sloan Dijital Gökyüzü Araştırması sayesinde yıldızların kimyasal yapıları araştırılırken, Kepler Uzay Teleskobu sayesinde de yıldızların ağırlıkları hesaplandı.Astronomlar bu verilerle yıldızların yaşını hesaplayan ve yaşına göre renklendiren bir model tasarlayarak Samanyolu'ndaki 70 bin yıldıza ilgili yöntemi uyguladı.

Kaynak: BBC (9 Ocak 2016)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:37
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
30 Ocak 2016       Mesaj #134
Avatarı yok
Yasaklı
Babillilerin Geometri ve Astronomi Çalışmaları
Milattan önce 1800'lü yıllarda ortaya çıkan Babil uygarlığının, yıldızları izlemek için karmaşık geometrik hesaplamalar yaptıkları ortaya çıktı. Science bilim dergisinde yer alan araştırmaya göre Babilliler gece gökyüzünde Jüpiter gezegeninin hareketlerini izlemek için geometriyi kullanıyorlardı. Bilim insanları Babillilerin bu tekniği Milattan Önce 350 yıllarında geliştirdiklerini düşünüyor.Babilliler bugünkü Irak ve Suriye topraklarında yaşayan bir uygarlıktı. Araştırmayı kaleme alan Berlin'deki Humboldt Üniversitesi profesörlerinden Mathieu Ossendrijver "Bunu beklemiyordum. Hesaplamaları fizik ve diğer tüm bilim dalları için bir temel oluşturuyor" dedi. Babillilerin hesaplamalarını kaydettikleri kil tabletlerde çivi yazısıyla işlenmiş metinler, Babillilerin astronomide çok ileride olduklarını gösteriyor. BBC'ye konuşan Prof. Ossendrijver "Gökyüzünde gördükleri şeylerin raporlarını yazmışlar ve bunu çok uzun bir süre, yüzyıllar boyunca yapmışlar" dedi. Son araştırmalar, Babillilerin matematikte de oldukça ileri olduklarını ve hareket eden nesnelerin konumu ile süratini bulmak için kavisler kullandıklarını gösteriyor.

Prof. Ossendrijver 19. yüzyılda çıkarılan British Museum arşivlerinde saklanan beş Babil tabletini inceledi.Babilliler, Jüpiter gece gökyüzünde belirince hızı ve mesafesini ölçmek için trapezoid olarak adlandırılan dört kenarlı şekiller kullanmış. Prof. Ossendrijver "Bu yana yatık dörtgen şekli, Jüpiter'in zaman içinde değişen hızının hesaplanmasını sağlıyor. Şeklin bir ekseni, yani yatay tarafı zamanı, diğer ekseni, dikey tarafı da hızı temsil ediyor" dedi. "Trapezoidin alanı da Jüpiter'in yörüngesinde yaptığı mesafeyi veriyor" diye ekledi. Ossendrijver "Eski zamanlarda olduğu bilinmeyen zamana karşı hareketin soyut hız alanının şeklini gösteren bu grafik, çok yeni bir şey" dedi.

Araştırmacı zaman ve hız kavramları yerine eski Yunanların Dünya ve gezegenlerle uzaysal ilişkileri inceleyen "daha düz" bir geometri kullandıkları yönünde kanıtlar olduğunu söyledi. Prof Ossendrijver bu tekniğin ne kadar yaygın olduğunu ise bilmiyor. "Bu daha önce astronomiye yeni bir yöntem getiren tek bir kişi, bir dahi tarafından yazılmış bir tablet olabilir. Ya da bu yöntem farklı alimler tarafından daha yaygın biçimde kullanılıyor olabilir" diyor.

Kaynak: BBC / Science (29 Ocak 2016)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:37
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
10 Şubat 2016       Mesaj #135
Avatarı yok
Yasaklı
Dokuzuncu Gezegen için Önemli Kanıt
Caltech araştırmacıları dış Güneş sisteminde tuhaf ve uzun yörüngeye sahip dev bir gezegenin kanıtlarını elde etti. Araştırmacıların Dokuzuncu Gezegen olarak adlandırdığı cisim yaklaşık 10 Dünya kütlesinde ve Neptün’ün Güneş’e uzaklığına göre Güneş’ten 20 kat daha uzakta (4,5 milyar km) bulunuyor. Güneş’in çevresindeki turunu 10.000 ile 20.000 yıl arasında tamamlıyor.

Dokuzuncu gezegen

Dokuzuncu gezegenden Güneş’e bakış. Resimde gezegenin gece tarafındaki parlama bir fırtınayı sembolize ediyor (Kredi: Caltech / R. Hurt (IPAC)).

Araştırmacılar, Konstantin Batygin ve Mike Brown, matematiksel modelleme ve bilgisayar benzetimi yoluyla gezegenin varlığını ortaya koydu ancak cisim henüz doğrudan gözlenmedi.“Bu gerçekten dokuzuncu gezegen. Geçmişte bu bölgede iki gezegen keşfi yapılmıştı, bu ise üçüncü. Güneş Sistemi’ndeki bu bölgede yığınla cisim var ve burada yapılan her keşif heyecan verici olmaktadır” diyor Brown ve Pluto’nun 5000 katı kütleli cismin gezegen olduğunu tartışmanın anlamsız olduğunu, cismin dokuzuncu gezegen olduğunu vurguluyor. Cüce gezegenlerin tersine Dokuzuncu Gezegen çevresine kütle çekimsel kuvvetle hakim.

“Başından beri bu gezegenin varlığından şüphe duyduk. Ancak eğer öyle bir gezegen varsa yörüngesi nasıl olurdu ve dış Güneş sistemini nasıl etkilerdi sorusunun yanıtlarını aradık. 150 yıldan bu yana sürdürülen gezegen sayımı çalışmalarıyla birlikte elimizde artık sağlam kanıtlar bulunuyor” diyor Batygin.Teorik olarak gezegeni keşfetmek kolay olmadı. 2014 yılında Brown’un içinde yer aldığı bir çalışmayla Kuiper Kuşağı’ndaki en uzak 13 cismin yörüngeleri belirlenmeye çalışıldı. Burada cisimlerin cüce gezegen olması üzerinde duruldu. Brown, daha sonra gezegen olasılığının ciddi bir şekilde ele alındığını belirtiyor. Araştırmacılar çalışmada çok farklı yöntem ve yaklaşım uyguladı. Farklı fikirler ve olasılıklar dikkate alınarak çeşitli argümanlar geliştirildi. “Şimdiye kadar çalıştığım en eğlenceli Güneş Sistemi problemiydi” diyor Brown.Uzaktaki altı cismin aynı yönlü eliptik yörünge izlediği farkedildi. Yörüngelerinde ise farklı hızlara sahiptiler. Bu keşif araştırmacıları şaşırttı.

p9 kbo extras orbits 2 smaller

Gezegenin varlığının en önemli kanıtını altı Kuiper Kuşağı cismin sıradışı yörüngesi oluşturdu (Caltech/R. Hurt (IPAC) [Diagram was created using WorldWide Telescope].

“Cisimler neredeyse aynı hızlara sahip. Benzer şekilde Güneş Sistemi’ndeki sekiz gezegenin düzlemine göre yaklaşık 30 derece açı yapacak şekilde yörüngeleri vardı. Bunun olasılığı yüzde 0,007 dolayındadır. Bu da cisimleri etkileyen başka bir şeyin olduğunu gösterir” diyor Brown. Böylece gezegen fikri ortaya atıldı. Buna göre gezegen kütle çekimsel etkiyle Kuiper Kuşağı’ndaki cisimleri etkiliyordu. Gözlenen altı cisimde bunlardandı. Bilgisayar benzetimleri de bu durumu onaylıyordu. Benzetimlerde Kuiper Kuşağı’na yerleştirilen gezegen bu durumla gerçek bir uyum gösteriyordu.

“Kuiper Kuşağı’ndaki gezegen rastgele yörüngede olamaz. Böyle bir durum gezegenle diğer cisimlerin çarpışmasına neden olur. Ancak gezegenle anti-hizalanmış yörüngeye sahip Kuiper Kuşağı cisimleri çarpışmayacaktır. Gezegen yakınına sokulan cisimleri iterek uzaklaştırır. Bu bir ebeveynin çocuğunu salıncakta sallaması gibidir. Öyle de olsa çok kuşkuluyum. Gök mekaniğinde şimdiye kadar böyle bir durum görülmemişti” diyor Batygin. Araştırmacılar modellerine ek özellikler koyarak sonuca baktı ve sonunda ikna oldular. “İyi bir kuram akla gelecek sorulara yanıt vermelidir. Umarım modelimiz bunları yanıtlayabilir ve çeşitli testleri başarıyla atlatır” diyor Batygin.

Dokuzuncu gezegenin varlığı gerçekten de Kuiper Kuşağı’ndaki cisimlerin hareketini açıklıyor. Üstelik yörüngelerine de kabul edilebilir yanıt veriyor. 2003 yılında Brown tarafından keşfedilmiş olan Sedna’nın Neptün tarafından yörüngesinden edilmediği de ortaya çıkmış oldu. Üstelik sadece Sedna’da değil. 2014’de keşfedilen VP113-2012’de Neptün’den oldukça uzakta olduğundan Dokuzuncu Gezegen tarafından yerinden edilmiş olması muhtemel.

Ancak araştırmacıların modelindeki varsayım Kuiper Kuşağı cisimlerinin gezegen düzlemine göre eğimli yörünge düzlemine sahip olmasıydı. Batygin bu benzetimi doğrulayan kanıtları aramaya başladı. Brown: “Aniden bu cisimleri fark ettik” diyor. Son üç yılda aranılan özelliklere sahip dört cisim belirlenmişti. “Bu cisimlerin yörünge konumları benzetimlerimizle uyumluydu. İşte o zaman adeta büyük bir coşku yaşadık” diyor Brown. “Benzetim Kuiper Kuşağı’ndaki Sedna gibi cisimlerin yörüngesini de açıklıyordu. Bir taşla iki kuş vurmuştuk. Ancak bu durum iki kuştan fazlasının vurulduğu anlamına geliyor. Çünkü bir de gezegenin varlığı ortaya çıkıyordu” diyor Batygin.

Peki bu Dokuzuncu Gezegen nereden geldi, dış Güneş Sistemi’nde nasıl oluştu? Bilim insanları Jüpiter, Satürn, Uranus ve Neptün gaz devlerinin Güneş Sistemi oluştuğu dönemde çekirdeklerinin çevrelerindeki gazı toplayarak oluştuğunu düşünür. Zaman içinde aralarındaki itme-çekme kuvvetleri, çeşitli çarpışmalarla şimdiki yörüngelerine kavuştular. “Dört çekirdek yerine beş çekirdek oluşmasının önünde hiçbir engel yok” diyor Brown. O halde Dokuzuncu Gezegen beşinci çekirdek olabilir. Bu cisim Jüpiter ve Satürn’ün etkisiyle daha uzak bir yörüngeye itilmiş olabilir.

Batygin ve Brown şimdi gezegeni gökyüzünde aramaya başladı. Bu çok kolay olacak gibi görünmüyor. Araştırılacak alan oldukça büyük. Yine de gezegenin kabaca yörüngesi belirlendi. Bölgenin önceki görüntüleri bu konuda kullanılabilir. Bu görüntülerde gezegen enberiye yakınsa görünebilir. Eğer değilse o zaman büyük teleskopların gözlemlerine ihtiyaç duyulacak: Hawaii’deki WM Keck Gözlemevi ve Subaru Teleskobu gibi. Bununla birlikte her türlü teleskop için Dokuzuncu Gezegen özel bir av olacaktır.

“Onu bulmak istiyorum. Başkası bulursa yine aynı sevinci yaşarım. Gezegenin varlığını hesaplayarak belirledik. Bu diğer insanlara ilham verecektir” diyor Brown.Evrenin farklı köşelerinde keşfedilen gezegen yöntemleri de kullanılabilir. Bilindiği üzere diğer gezegenler yıldızlarına ya çok yakın ya da çok uzak olabiliyor. Bu gezegenlerin kütleleri genel olarak 1 ile 10 Dünya kütlesi arasında değişiyor.“Ötegezenlerle ilgili en şaşırtıcı istatistik Dünya ile Neptün kütlesi arasında bolca gezegen olmasıdır. Şimdiye kadar bu istatistik Güneş Sistemi ile uyumlu değildi. Yeni gezegenle Güneş Sistemi’de diğerleriyle benzer istatistiğe kavuştu” diyor Batygin ve ekliyor: ''Pluton gezegenlikten çıkarıldığından bu yana insanlar dokuz gezegenin sekiz gezegene indiğini bir türlü kabullenemiyordu. Şimdi sayı yine dokuza çıktı. Ama bunun için gezegenin gözlenmesi şart.”

Kaynak: Caltech
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:37
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
4 Mart 2016       Mesaj #136
Avatarı yok
Yasaklı
Gökten Demir Yağan Gezegen
Gökbilimciler Hubble Uzay Teleskobu’nun yardımıyla bir ötegezegenin parlaklık değişimlerinden dönme hızını hesapladı. Böylece ilk kez bir ötegezegenin dönme hızı doğrudan görüntüleme yöntemiyle ölçülmüş oldu. Dönme hızı hesaplanan 2M1207b gezegeni en az dört Jüpiter kütleli bir “Süper Jüpiter”. Gezegen, yıldız olmayı başaramamış kahverengi cüceden 8 milyar kilometre uzaklıkta dolanıyor. Jüpiter ise Güneş’ten 800 milyon kilometre uzaktadır. Sistem Dünya’dan 170 ışık yılı uzaktadır. Tuscon Arizona Üniversitesi’nden Daniel Apai: “Sonuç oldukça mutlu edici. Bu teknikle ötegezegenlerin atmosferlerini keşfedip dönme hızlarını ölçebiliriz” diyor.

Hubble’ın yüksek çözünürlüklü ve yüksek kontrastlı görüntü alma yeteneği gökbilimcilere gezegenin parlaklık değişimlerini ölçmelerini sağladı. Gökbilimciler parlaklık değişimlerini gezegenin atmosferindeki kalın bulut kalıplarına bağlıyor. Yeni Hubble ölçümleri sadece bulutların varlığını onaylamadı, aynı zamanda bu bulut katmanlarının parçalı ve renksiz olduğunu da gösterdi. Gezegen ilk kez 10 yıl önce Hubble ile gözlenmişti. Gözlemler gezegen yüzeyinin soğuk, erimiş kaya ve atmosferinin silikat yoğunluklu yağmur bulutlarıyla kaplı sıcak bir gezegen olduğuna işaret ediyor. Atmosferden aşağı süzülen sıvı daha sonra demir damlacıklarına dönüşerek yağmur gibi yüzeye yağıyor olmalı.

Tuscon Arizona Üniversitesi’nden Yifan Zhou: “Kısaca yüksek rakımlarda cam, düşük irtifada demir yağıyor diyebiliriz. Gezegenin atmosfer sıcaklığı 800 0C ile 900 0C arasında değişmektedir” diyor. Süper Jüpiter'in kızılötesi ışık altında oldukça parlak görünmesinin nedeni ise sıcaklığı. Gökbilimciler atmosferdeki bulutlardan yansıyan kızılötesi ışığı görebilmek için Hubble’ın Geniş Alan Kamerası 3’den yararlandılar. Gezegenin yıldızdan oldukça uzak olmasına karşılık bu kadar sıcak olmasının nedeni ise sadece 10 milyon yıl yaşında olup soğuma sürecinde olmasıdır. Örneğin Güneş Sistemi’ndeki Jüpiter 4,5 milyar yıl yaşındadır.

hs 2016 05 g web

Gezegen atmosferinin parlaklık eğrisi (NASA, ESA, Y. Zhou (University of Arizona), and P. Jeffries (STScI)).

Gezegen önümüzdeki birkaç milyar yıl içinde oldukça soğuyacak ve atmosferdeki demir ve silikat kaybolacaktır. Zhou ve ekibi gezegenin Jüpiter ile aynı, 10 saatlik dönme süresine sahip olduğunu ölçtüler. Yani gezegenin bir günü sadece 10 saat. Bu Süper-Jüpiter, çevresinde dolandığı kahverengi cüceden sadece beş ile yedi kat az kütlelidir. Buna karşılık Güneş Jüpiter’den 1000 kat daha kütlelidir. 2M1207b bizim sistemimizden daha farklı bir sistemdir. Bizde gezegenler Güneş’in çevresindeki alanda oluşmuşken, burada Süper-Jüpiter ve olası diğer gezegenler kütle çekimsel çökme ile ayrı disklerde oluşmuş olabilir. Hubble ile yapılan bu çalışma, birkaç yıl sonra göreve başlayacak James Webb Uzay Teleskobu ile daha ayrıntılı çalışmalar yapılacağının da göstergesidir. 2018’de fırlatılması planlanan Hubble’ın yerini alacak James Webb ile daha fazla ışık toplanacağından ötegezegenlerin atmosferleri ve gazlarının içeriği daha kolay gözlenebilecek.

Kaynak: HubbleSite
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:38
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
2 Nisan 2016       Mesaj #137
Avatarı yok
Yasaklı
Satürn’ün Uyduları Dinozorlardan Daha Genç Olabilir!
Yeni araştırmalar Satürn’ün buzlu uydularının ve ünlü halkalarının yakın zamanda şekil aldığını gösteriyor. Bu yapılar dinozorların saltanatlarını sürdüğü dönemden daha sonra oluşmuş olabilir.

Ad:  Saturn-halkalari.jpg
Gösterim: 278
Boyut:  30.4 KB

Cassini gözüyle Satürn’ün halkaları. Yeni bir araştırma bu halkaların yoğunluğunun Dünya’da dinozorların yaşadığı dönemden sonra arttığını gösterdi. Üstelik bu kadar da değil: bazı küçük uydular sanılandan daha genç, birkaç yüz milyon yıl yaşında olabilir (Cassini).

Satürn’ün halkaları 1600’lerden bu yana bilinmektedir ve yaşları tartışma konusudur. En basit varsayım halkaların ve uyduların gezegenin 4,5 milyar yıllık yaşı kadar yaşlı olmalarıdır. 2012 yılında Fransız gökbilimciler Satürn ile içteki uyduların arasındaki etkileşim kuvvetinin, onları daha geniş eliptik yörüngelere ittiğini gösterdi. Bu da uydu ve halkaların günümüz konumlarını almalarına neden olmuştur. SETI Enstitüsü baş araştırmacısı Matija Cuk: “Uyduların yörüngeleri sürekli değişiyor ki bu kaçınılmaz. Biz de Satürn Sistemi’ndeki iç uyduların tarihlerini ortaya çıkarmak için bilgisayar benzetimlerine başvurduk” diyor.

Ad:  saturn_halkalari.jpg
Gösterim: 232
Boyut:  14.3 KB

Satürn iç sistemi ve halkaları. Titan ve Iapetus burada görülmemekte (NASA/JPL).

Araştırma ekibi Satürn’ün buzlu iç uydularının geçmişini anlamak için bilgisayar modellemesi kullandı. Ay’ın Dünya çevresindekine benzer bir yörüngeye sahip olan bir uydu, Satürn’ün birçok uydusu ile aynı alanı paylaşmak zorunda kalırdı. Zaman içinde gel-git kuvvetlerinin etkisiyle bu yörüngeleri farklı hızlarla büyüyecektir. Küçük uydular yörünge düzleminin dışına itilerek başkasının yörüngesinde tedirginlik oluşturabilir. Mevcut durumdaki yörünge eğilmeleri ve genişlemesi bilgisayar modeliyle öğrenilebilir. Örneğin Tethys, Dione ve Rhea gibi küçük uydular böylesi bir değişime uğramış olabilir. Bu da birçok uydunun yörüngesinin değişim içinde olduğu fikrini doğruluyor.

Ad:  ithaca_chasma_560px.jpg
Gösterim: 296
Boyut:  41.4 KB

Tethys uydusunun devasa Ithaca kanyonu bu çarpışmanın izini taşıyor olabilir (NASA).

Peki, bunlar nasıl oluştu? Cuk ve ekibi bu önemli soruyu yanıtlayabilmek için NASA’nın Cassini uzay aracının verilerini kullanıyor. Cassini uzay aracı Satürn’ün uydusu Enceladus üzerindeki buz gayzerlerini ortaya çıkarmıştı. Bu gayzerler uyduyu etkileyen gel-git kuvvetlerinin çok güçlü olduğunu gösterdi. Yüzeyi etkileyen kuvvetler Enceladus’un yüzeyi altındaki maddenin dışarı fışkırmasına neden olmaktadır. Son 100 milyon yıllık modelleme uydudan fışkıran maddenin küçük bir uydu oluşturacak kadar çok olduğunu gösterdi. Böylece Satürn’ün daha uzaktaki Titan ve Iapetus uyduları hariç tüm uyduların dinozorların yaşadığı dönemde önemli bir değişim içinde olduğu anlamına gelir.

“Ancak bu bilgi uyduların nasıl oluştuğu sorusunu yanıtlamıyor. Tahminimize göre Satürn’ün çevresinde dolanan uydular vardı ancak bunlar Satürn’ün Güneş çevresindeki yörüngesi nedeniyle oluşan farklı kuvvetlerin etkisinde kalarak yörüngelerini değiştirdi ve birbiriyle çarpıştılar. Bu çarpışmalar şu anki halkaları ve küçük uyduları oluşturdu” diyor Cuk. Eğer varılan bu sonuç doğru ise Satürn’ün parlak ve göz alıcı halkaları dinozorlardan daha genç olabilir. Aslında tüm bunları yaşamadığımız ve onları şu anki halleriyle gördüğümüz içinde şanslıyız.

Kaynak: SETI (24 Mart 2016)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:38
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
22 Kasım 2016       Mesaj #138
Avatarı yok
Yasaklı
ESA’nın Mars Robotuna Ne Oldu?
NASA’nın Mars Yörünge aracı (MRO) ile çekilen fotoğraflar ExoMars görevine ait Schiaparelli modülünün 19 Ekim’de yüzeye çarpmasının sonrasında bölgede görülen izleri ortaya koydu. MRO ile 25 Ekim’de alınan son görüntüler ise araçtan ayrılan parçalar ile aracın yüzeyde oluşturduğu izleri gösterdi.
Ad:  Mars-araci.jpg
Gösterim: 355
Boyut:  51.3 KB

Araca ait ilk parça görüntünün altında görülen paraşüte ait. Diğer parçası üstte siyah nokta olarak görülen arka-ısı kalkanıyla ilişkili. Ortadaki ise aracın kendisinin oluşturduğu koyu renkteki krater. Schiaparelli yüzeyde 15x40m’lik koyu bir alanın oluşmasına neden olmuş görünüyor. 300 kg kütleli aracın 50 cm derinliğinde bir krater oluşturduğu sanılıyor. Asimetrik olan koyu alanı yorumlamak ise oldukça zor. Normalde yüzeye saatte 40 ile 80 bin km hızla düşük bir açıyla yani eğik şekilde çarpan bir göktaşı bu şekilde asimetrik bir iz bırakır. Ancak Schiaparelli'nin atmosfere gezegenin batısından girdikten sonra yavaşlamış ve yüzeye neredeyse dik girmiş olması gerekmektedir. Bu anlamda aracın yüzeye yavaş bir hızla inmesi gerekir.
Ad:  Zooming_in_on_Schiaparelli_components_on_Mars_large.jpg
Gösterim: 211
Boyut:  42.3 KB
MRO ile 25 Ekim’de alınmış görüntü. Altta aracın paraşütü ile alt ısı kalkanı, üstte ise ön ısı kalkanının izi görülüyor. Araç görüntü merkezinde koyu renkte bir krater oluşturmuş. Bu kraterin hemen sağ üstündeki yay benzeri yapının ne olduğu anlaşılamadı (NASA/JPL-Caltech/University of Arizona).

Modülün yakıt tanklarının aldıkları bir darbe nedeniyle patlaması ise bu asimetriğin oluşmasına neden olmuş olabilir. Bu konudaki çalışma devam ediyor. Aracın çarpma noktasının hemen sağ üstündeki yay benzeri koyu çizginin nedeni ise bilinmiyor. Bunun darbe sonucu patlamayla ilişkisi olabilir. Son olarak, görüntüde çözülmesi gereken birkaç beyaz nokta yer alıyor. Bunların çarpmayla ilgisi olabilir. Ayrıntılı görüntüler bu noktaların kaynağı hakkında bilgi verebilir. MRO ile önümüzdeki günlerde ek görüntüler elde edilecek. Farklı açılardan alınacak görüntülerle özellikle gölgelerin açısı ne olup bittiğini ortaya koyabilir.ESA mühendisleri Schiaparelli’ye neler olduğunu anlamak için araştırmalarını sürdürüyor. Özellikle iniş anını sorguluyorlar. ExoMars projesine ait yörünge aracı gayet iyi durumda. Araç 20 Kasım’da ilk ölçüm verilerini yollayacak.

Kaynak: ESA (27 Ekim 2016)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:38
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
23 Kasım 2016       Mesaj #139
Avatarı yok
Yasaklı
Ceset Yıldızın Hayaleti!
İlgili görselde uzun zaman önce süpernova olarak patlayan bir yıldızın ortaya çıkardığı ürkütücü manzara görülüyor. Yengeç bulutsusu adı verilen yapı Hubble teleskobu ile görüntülendi. Cismin hareketsiz görünmesi aldatmasın bölge hâlâ hareketlidir. Bulutsunun merkezindeki yıldız ritmik hareketlerle bulutu beslemektedir.
Ad:  yengec-bul.jpg
Gösterim: 195
Boyut:  36.7 KB

Yıldızın çekirdeği patlama sonucunda kalan tek parçasıdır. Nötron yıldızı olarak sınıflandırılmış cisim Güneş kütlesinde olmasına karşılık birkaç kilometrelik çapa sıkışmış olduğundan çok daha yoğundur. Bu esrarengiz cisim görüntü merkezine yakın olup adeta bir yıldız gibi parlamaktadır.

Çevresinde saniyede 30 kez gibi muazzam hızla dönen cisim, yaklaşık 1 Trilyon Volt gibi ölümcül manyetik alan üretir. Bu enerjik aktivitenin sonucu ise en rahat şekilde pulsarın sağ üstünde genişleyen dalgalar halindeki gaz ile görülebilir. Hubble gözlemleri renksiz ve farklı poz süreleriyle alınmıştır. Daha sonra bulutsunun farklı bölgelerindeki yapıları net görebilmek için yeşil ile renklendirilmiştir.
Ad:  hs-2016-37-d-web.jpg
Gösterim: 290
Boyut:  15.3 KB

Görselde yıldızın yaydığı enerji dalgaları görülmektedir.Yengeç bulutsusu tarihte en yoğun çalışılan süpernovalardan biridir. İlk kez 1054’de Çinli gökbilimciler tarafından kayıtlara geçmiş ve parlaklığından dolayı gece-gündüz 23 gün boyunca izlenmiştir. Bu kayıtlara göre yıldızın parlaklığı Venüs’ün görünen parlaklığının altı katına kadar ulaşmıştır. Daha sonra bulutsuyu, 1758’de Charles Messier cismi gözleyerek hazırladığı kataloğa Messier 1 kod numarasıyla ekledi. Messier, cismi “kuyrukluyıldız benzeri” olarak tanımladı. Neredeyse yüzyıl sonra ise İngiliz gökbilimci William Parsons bulutsuyu çizmeyi başardı. Bu çizimde cisim bir yengeci andırdığından Yengeç bulutsusu adını aldı. 1928’de ise Edwin Hubble cismin Çinlilerin 1054’de gözledikleri cisim olduğunu fark etti. Amatör gökbilimcilerin görebileceği parlaklıkta olan bulutsu Boğa takımyıldızı yönünde olup 6500 ışık yılı uzaktadır.

Kaynak: Hubble / ESA (27 Ekim 2016)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:39
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
28 Kasım 2016       Mesaj #140
Avatarı yok
Yasaklı
Jüpiter’in Uydusu Europa’da Su İzi!
Hubble teleskobu, Jüpiter’in uydusu Europa’nın yüzeyindeki yarıklardan su buharı olduğu düşünülen fışkırmaları görüntüledi. Bu veriler daha önce çok daha yüksek noktalarda gözlenen izlerin su buharı olduğu fikrini güçlendirmektedir. Bulgular, Amerikan Jeofizik Birliği’nin San Fransisco’daki yıllık konferansına sunuldu. Bilim adamları, Güneş Sistemi’nde yaşam izi bulunma ihtimali en yüksek yer olması nedeniyle Europa’da keşif faaliyeti yürütmenin öncelikli olarak görülmesi gerektiği görüşünde. Buzlu yüzeyin su sızdırması, uydunun büyük yeraltı okyanuslarına yüzeyden erişimin mümkün olabileceği anlamına geliyor.
Ad:  europa-su.jpg
Gösterim: 162
Boyut:  11.6 KB


Europa’nın yüzeyinden yaklaşık 200 km kadar yükselen su buharı tanecikleri muhtemelen bir süre sonra uydunun yüzeyine düşecek. Europa’da Dünya’daki okyanusların içerdiği su miktarının iki katı kadar sıvı içeren dev okyanusun olduğu düşünülüyor (NASA’s Goddard Space Flight Center/Katrina Jackson).

Baltimore Uzay Teleskobu Bilim Enstitüsü'nden William Sparks başkanlığındaki ekip Europa Jüpiter’in önünden geçerken yüzeydeki bu çıkıntıları görmeyi başardı.Ekibin asıl amacı ise Europa’yı saran ince atmosfer ve buna bağlı ekzosfer katmanının olup olmadığının anlaşılması. Bu yöntemle Europa’yı saran atmosferdeki su buharı miktarı ölçülürse diğer yıldızların çevresinde dolanan gezegenler için de benzer çalışma yapılabilir.

“Bir ötegezegen atmosferinden süzülen yıldız ışığı beraberinde önemli bilgiler taşır. Eğer Europa’nın bir atmosferi varsa bu Jüpiter’den gelen ışıkta çeşitli etkilere neden olur. Böylece Jüpiter’in yolladığı ışığın ne kadarının emildiğini hesaplayarak atmosferi hakkında fikir edinebiliriz” diyor Sparks. Ekip 15 ay içinde Europa’yı Jüpiter’in önünden geçerken 10 kez gözledi. Bu sayede üç gözlemde fışkırmaları yakaladılar. Fışkırmalar Europa’nın yüzeyinden 60 km’den daha yükseğe çıkmaktadır. Bunun su buharı olduğu düşünülmektedir.

Europa’da gözlenen eğer su buharı ise bu Güneş sisteminde Dünya’dan başka bir yerde de su olduğunun göstergesi olacak. Bilindiği üzere Satürn’ün uydusu Enceladus’ta da benzer fışkırmalar Cassini uydusu ile gözlenmişti. Bunun su buharı olduğu tespit edilmişti. Aynı durum Europa için de geçerli olabilir. Buna göre Europa’nın yüzeyinin alında sıvı okyanusun olduğu yönündeki teori için sağlam bir kanıt elde edildi. NASA Genel Merkezi'nden Bilim Görevleri Birimi Müdür Yardımcısı Geoff Yoder: “Europa’nın yüzeyinin altı belki de Güneş sisteminin yaşamı destekleyen yerlerinden biridir. Europa’nın yüzeyinin altında ne olduğu bu örneklerle anlaşılabilir” diyor. Bu okyanus oldukça kalın ve soğuk bir buz katmanı tarafından korunmaktadır. Okyanusu saran bu buz katmanında zaman zaman kırılmalar oluşmakta ve bu çatlaklardan dışa doğru su fışkırmaları gerçekleştiği sanılmaktadır.

Kaynak: JPL
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:39

Benzer Konular

5 Ağustos 2018 / nötrino Uzay Bilimleri
25 Kasım 2016 / Hi-LaL Çevre Bilimleri
21 Şubat 2015 / _PaPiLLoN_ Biyoloji
10 Nisan 2018 / Muhabbetci Müslümanlık/İslamiyet