Arama

Uzay Hakkında Araştırmalar, Makaleler - Sayfa 13

Güncelleme: 5 Ekim 2018 Gösterim: 152.496 Cevap: 146
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
23 Nisan 2014       Mesaj #121
Avatarı yok
Yasaklı
Gökyüzünün X-Işını Görüntüsü
Gece gökyüzüne bakıldığında sadece bir bölümü görülür. Evrendeki en güçlü ve enerjik olayların bir kısmı göze, hatta en güçlü optik teleskoplara bile kendini göstermez. Neyse ki bu olayları görecek farklı gözler mevcut. Örneğin ESA’nın XMM-Newton teleskobu gibi. Bu teleskop ile X-ışını dalga boyundaki yüksek enerjili cisimler görünür hale getirilir.COSMOS gökada gelişimlerini yer ve uzay merkezli teleskoplar yardımıyla görmeye çalışan bir projedir. Sadece bu görüntü bile iki bin dolayında süper kütleli karadelikler ve yüzden fazla gökada kümesini gösterir. Küçük noktasal kaynaklar çevresini iştahla temizleyen süper kütleli karadelikleri gösterir. Tüm gökadaların merkezlerindeki süper kütleli karadelikler, çevrelerini kuşatan maddeyi yutarken, yüksek enerjili ışıma ve güçlü jetlerin yayımına neden olurlar. Bu yüksek enerjili kalıntı disklerini görmenin en iyi yollarından biri X-ışını teleskobu kullanmaktır.
Sponsorlu Bağlantılar

Görüntüde ağırlıklı olarak kırmızı ve sarı renklere bürünmüş büyük lekeler ise büyük kozmik sınıfların yeni türlerini ortaya koymaktadır. Bu lekeler birkaç bin gökadanın birlikteliğiyle oluşan ve kütle çekimi etkisiyle bir arada duran gökada kümeleridir. Bu kümeler içindeki gökadaları saran sıcak gaz ancak X-ışını gözlemleriyle gözlenebilir.Görüntü kırmızı (0,5-2 keV), yeşil (2-4,5 keV) ve mavi (4,5-10 keV) filtreleriyle elde edilmiştir. 2003-2005 yılları arasında alınan verilere dayanan bu görüntünün gökyüzünde kapladığı alan dolunayın neredeyse üç katı (1,4 derece) kadardır.

Kaynak: ESA

Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:32
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
29 Nisan 2014       Mesaj #122
Avatarı yok
Yasaklı
NASA’nın Yeni Süpersonik Uzay Aracı
Düşük yoğunluklu süpersonik yavaşlatıcı (The LDSD) olarak isimlendirilen araçla NASA, ağır yüklerle birlikte diğer gezegenlere inişin sırrını çözdüklerini umuyor. Böylelikle astronotların da içinde olduğu bir araştırma ekibini, sahip oldukları bolca erzak ile birlikte Mars'a göndermek mümkün olabilecek. LDSD için şuan gözüken yoğun bir deneme programı var. 24 aylık bir periyoda yayılan bu zaman diliminde yedi büyük demo bulunuyor. Bunların sonucunda ise 2018’de, başarılı olunduğu takdirde, LDSD gerçek bir göreve hazır olacak.
Sponsorlu Bağlantılar

Önümüzdeki aylarda NASA’nın Jet Fırlatma Laboratuvarı'nın (JPL) planladığı, bir balon kullanarak test aracını Hawaii üzerinde 36,5 kilometre yüksekliğe çıkarmak. Test aracı daha sonra bir roket kullanarak süpersonik hıza ulaşıp yüksekliğini 548 km'ye çıkaracak ve sonra motorlar durunca Dünya'ya serbest düşüş başlayacak. Kapsül mach 3,5 hızını geçince, LDSD devreye girecek ve süpersonik şişirilebilir aerodinamik yavaşlatıcı (SIAD) basınçlı hava ile dolmaya başlayacak. SIAD tam anlamıyla dolunca, uzay aracı kötü bir benzetme olsa da uçan bir fincan altlığını andıracak. SIAD aracı mach 2 hızına düşürünce sonraki aşama olan 30 metre çapındaki ağır paraşüt açılıp hızı subsonik iniş hızlarına taşıyacak.

NASA, LDSD için iki farklı model geliştiriyor. Bunlardan ilki 6 metrelik SIAD, küçük robotik gezegen dışı inişler için ve 8 metrelik büyük olan ise insanlı inişler için. LDSD’nin temel hedefi NASA için yüksek ağırlıklarda Mars inişlerini mümkün kılabilmek. Curiosity‘de uygulanan teknik teknolojik olarak etkileyici olsa da bu teknik 1,5 ton üzerindeki ağırlıklarda inişe uygun değil. LDSD 3 tonluk iniş fırsatının yanı sıra, mümkün olan iniş alanlarını arttırıp , aynı zamanda iniş başarısı için gerekli 10 km'yi 3 km'ye indirebilecek.

Newton'cu fizikçiler uzay gemisini bir gezegenin yörüngesine koyabilmenin ne kadar zor olduğu üzerinde dursalar da, bir gezegene ya da Ay'a inişte halen zor bir olay. Güneş sistemimizdeki her gezegen ve Ay'ın farklı bir atmosferi, yerçekimi ve yüzey farklılıkları var; bu yüzden de her bir görevin titizlikle hazırlanmış bir iniş prosedürüne ihtiyacı var. Mars için bu zorluk hızlı bir giriş ve roket yavaşlaması için fazla atmosfere sahip olmasına rağmen, büyük objeleri yalnızca paraşüt kullanarak indirmek için yeterli atmosferi olmaması (Dünyada, sahip olduğumuz kalın atmosferle 32,5 tonluk kütleleri indirmek için sadece paraşütleri kullanabiliyoruz.)

Böylece şöyle bir sonuca geliyoruz; eğer Mars'a bir araştırma grubu yollamak istiyorsak ya da sonunda orada kolonileşmek istiyorsak, melez bir iniş tekniğine ihtiyacımız var. Gezegenler arası sert yavaşlamaya dayanıklı bir aşama ve ardından da büyük bir paraşütle yere yaklaşma hızına düşüş; sonra ise küçük roketlerle iniş manevraları ile inişe geçiş. Şu an kullanılan paraşüt modellerinin 1970’ler de Viking Lander'da kullanılan orijinal modellerin aynısı olduğunu hatırlatırsak sizler de bir gelişmeye ihtiyaç duyulduğunu anlayacaksınızdır.

NASA planlarına göre 2014 ve 2015 içerisinde bir seri LDSD fırlatılması gerçekleştirecek. Hawaii deki Pasifik Roket Fırlatma tesisinde gerçekleşecek fırlatmalar sonucunda LDSD'nin 2018 gibi bir tarihte göreve hazır olması bekleniyor. Buna karşın ufukta planlanmış ağır yüklü bir Mars görevi gözükmüyor. Şimdilik bir köşede oturup NASA’nın fincan altlığına benzer aracını Dünya etrafında uçurmasını izleyecekmişiz gibi gözüküyor.

Mach: Hareket halindeki bir kütlenin hızının, kütlenin bulunduğu şartlardaki ses hızına oranıdır. Örneğin, Stratosfer sınırında 11.000 metrede 1 Mach = 1062,2 km/saattir.

Kaynak: ExtremeTech (11 Nisan 2014)

Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:32
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
6 Mayıs 2014       Mesaj #123
Avatarı yok
Yasaklı
Satürn’den Uranüs Manzarası
Satürn çevresinde dolanan Cassini uzay aracı, Satürn halkalarının üzerinden soluk mavi renkteki gaz gezegen Uranüs’ü görüntüledi.Uzay aracı Güneş’ten uzaklığına göre 7. sırada bulunan gezegeni 11 Nisan 2014’te görüntülerken aynı zamanda Satürn halkasının güzelliğini de ortaya çıkardı.

Uranüs ve Neptün, büyük kardeşleri Jüpiter ve Satürn gibi her ne kadar gaz devleri olsalar da 'buz devleri' olarak da adlandırılırlar. Bu tanımlama Güneş sisteminin soğuk derinliklerinde yer alan gezegenlerin büyük bir ölçüde donmuş su, amonyak ve metandan oluşmasından kaynaklanır. Jüpiter ve Satürn’de de bu türden buzlar olmasına karşılık gezegenlerin tamamı hidrojen ve helyumdan oluşmuştur.

Bu görüntü sırasında Satürn ile Uranüs Güneş’e göre karşı konumlarda olup aralarında 28,6 astronomi birimi kadar uzaklık yer alıyordu. Bir astronomi biriminin Dünya ile Güneş arası uzaklığa yani 150 milyon kilometreye eşit olduğunu hatırlatmakta fayda var. İki gezegenin birbirine en yakın olduğu uzaklık ise, Satürn’ün bir yörünge dönemi yani 30 yılda bir, 10 astronomi birime kadar düşer.Cassini’nin bu güzel görüntüleri arka planda başka bir amaca daha hizmet eder. Bu tür görüntüler görüntülerin netliğinin sağlanması için aracın kamerasının kalibre edilmesi için bilim insanlarına olanak sağlar.

Kaynak: JPL (01 Mayıs 2014)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:33
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
20 Mayıs 2014       Mesaj #124
Avatarı yok
Yasaklı
Jüpiter’in Lekesi Küçülüyor
Jüpiter’in markası haline gelmiş Büyük Kırmızı Leke’nin küçülmeye başladığı belirlendi. Lekenin içindeki oval şeklin noktasal boyuta doğru küçüldüğü görüldü. Aslında 1930’lardan bu yana küçülme olduğu söyleniyordu ancak NASA/ESA Hubble Uzay Teleskobu bu küçülmenin her zamankinden daha farklı olduğunu gösterdi.

Jüpiter’deki Büyük Kırmızı Leke atmosferdeki bir çalkantıyla ya da yüksek basınç nedeniyle oluşmuş dev bir fırtınanın varlığını gösteriyor [1]. Sarı, turuncu ve beyaz katmanlarıyla dev gezegenin gözü gibi görünen lekede, saatte yüzlerce kilometre gibi muazzam hıza ulaşan rüzgârlar hâkimdir.1800’lerden [2] bu yana dikkatle izlenen leke o sıralarda üç Dünya’nın yan yana sıralanacağı kadar geniş olup 41.000 kilometre uzunluğa sahipti. 1979 ve 1980 yıllarında NASA’nın Gezgin (Voyager) görevleri lekenin 23.335 kilometreye kadar küçüldüğünü hesaplamıştı. Hubble yeni görüntüler eşliğinde lekenin küçülmeye devam ettiğini gösterdi.NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nden Amy Simon: “Yeni Hubble gözlemleri lekenin 16.500 kilometre çapına yani, şimdiye kadar ölçülen en küçük çapa ulaştığını gösteriyor” diyor.

2012 yılında başlayan amatör gözlemler lekenin küçülme hızında gözle görülür bir artış olduğunu ortaya koymuştu. Buna göre leke her yıl 1000 kilometre kadar küçülüyordu. Bu küçülmenin nedeni ise henüz bilinmiyor.

“Gözlemlerimize göre fırtınanın içerisindeki küçük girdapları beslediği açıktır. Biz Büyük Kırmızı Lekenin iç dinamiklerinin değişime uğradığını ve bunun da hızında değişime neden olduğunu sanıyoruz” diyor.Simon ve ekibi şimdi bu küçük girdapların dev fırtınanın momentumunu nasıl etkilediğini anlamaya çalışıyor.Jüpiter’in bu yeni görüntüsü Hubble’ın Geniş Alan Kamerası 3 ile 21 Nisan 2014 tarihinde alındı.

Notlar
[1]Büyük Kırımızı Leke bir yüksek basınç sonucunda oluşmuş dev bir fırtınadır. Bu leke Jüpiter’in Güney yarımküresinde olup saatin tersi yönde dönmektedir.
[2]Büyük Kırmızı Leke 1800’lerden önce de farkedilmiş ve kayda alınmış olabilir. Bazı gökbilimciler Büyük Kırmızı Leke’nin kalıcı olduğunu sanmıyor. Ancak bu lekenin 1600’lü yıllarda da görüldüğüne ilişkin çeşitli ipuçları bulunuyor.

Kaynak: Hubble / ESA (15 Mayıs 2014)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:33
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
29 Mayıs 2014       Mesaj #125
Avatarı yok
Yasaklı
Dünya’daki Mars
İnsanoğlu bir gün Mars’a gidecek mi? Giderse ne gibi zorluklara göğüs gerecek? Mars gibi zorlu koşullara sahip bir gezegende yaşamak için ne gibi psikolojik sorunlarla boğuşacak? Son yıllarda bilim insanları uzak gezegenlere olası yolculukların nasıl olacağını Dünya üzerindeki zorlu bölgelerde denemeler yaparak test ediyor. Bazen özel oluşturulmuş odalarda, bir uçakta ya da Antarktika’daki izole bir mağarada hayatta kalmanın insan üzerindeki etkisi, zorluk derecesi ölçülüyor.

Alman Havacılık ve Uzay Merkezi’nde görevli bilim insanlarından Lucie Poulet, Manoa’daki Hawaii Üniversitesi ile yürütülen Mars benzetim programında görev yapmakta. Altı kişilik mürettebat bu çalışma için evlerinden çok uzağa gittiler. Bu benzetimde Mars koşullarında yaşam oluşturulmaya çalışıldı. Örneğin haftada sadece 12 dakika banyo yapmalarına izin var. Taze yiyecek yok, arkadaşları ya da eşleriyle çok sınırlı bir şekilde ve 20 dakikalık zaman gecikmesiyle görüşebiliyorlar.Uzayda sosyal hayat sınırlı, güneş ışığı yetersiz, size yardım edebilecek kimse de yok. Böylesi önemli ve zor bir görevde neler yaşanabileceği ancak bunun gibi benzetimlerle görülebilir.

Mürettebat 28 Temmuz’da ‘Dünya’ya dönecek’. Tamamen soyutlanmış olan dünyalarında 4 ay boyunca kurdukları seralarda bitki yetiştirmeye çalışıp yeni aydınlatma sistemleri üzerinde çalışacaklar.Daha sonrasında ESA’dan astronot Thomas Pesquet ve Andreas Mogenson iki hafta süresince ABD’nin Florida kıyılarında kurulu bulunan benzetimlerle yeni uzay giysilerini sualtında deneyecekler.

Kaynak: ESA (13 Mayıs 2014)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:34
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
2 Haziran 2014       Mesaj #126
Avatarı yok
Yasaklı
Evrene Simülatörden Bakış
Bilim adamları ve araştırmacılar bilgisayar ortamında evrenin bir bölümünü simüle etmeyi başardılar. Sonuç olarak evrenin 41.416 gökada içeren 350 milyon kübik ışık yılı hacmi Illustris adlı simülasyon programında modellendi.Oldukça etkileyici, ancak büyük resmi tanımlamaya yakın bile değil. Gözlemleyebildiğimiz evrene ait gökada sayısına ilişkin en iyi tahminimiz 170 milyardır.

Yine de Illustris, bu yapay gökadaların 13 milyar yıllık gelişimini üç dakikalık bir simülasyonda göz önüne serebiliyor. Gökadaların şekillerini, boyutlarını ve element dağılımlarını gerçeğe uygun bir şekilde yansıtıyor. Projenin lideri MIT'de asistan profesörlük yapan Mark Vogelsberger sonuçları çığır açıcı buluyor ve "Kimi gökadalar daha eliptik kimileri ise daha çok Samanyolu'na (spiral) benziyorlar. Evrende buna ilişkin bir oran bulunuyor. Bu oranı simülasyonumuzda da yakaladık. Bu daha önce başarılamamıştı," diyor.

Illustris 1.000 ışık yılı genişliğinde bir alana yaklaşabiliyor – tek tek gökadaları incelemeyi sağlayacak kadar iyi. Bu iş için çok fazla veri kullanılıyor, o kadar çok ki birçok süper bilgisayarın birlikte bu veriyi işlemeleri aylar alıyor.Sonuçlar araştırmacılara evrenin nasıl evrim geçirdiğine yönelik en son bilgileri sunuyor. Araştırma ekibi şu anda ellerindeki verileri onlar arasında kaybolmadan iyileştirmenin bir yolunu arıyor.

Kaynak: Nature / Mashable
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:34
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
22 Haziran 2014       Mesaj #127
Avatarı yok
Yasaklı
NASA’nın 'Kıyamet' Senaryosu Hazır
Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) ise Dünya'yı bu cisimden kurtarma çalışmalarına başladı. Uzay dairesinin ‘’Asteroid Retrieval Mission’’ adı verdiği kurtarma çalışması 2020’li yılların ortalarında olması beklenen olayı önlemeyi planlamakla birlikte bilim insanlarının üzerinde deney yapabilecekleri bir sistem oluşturmayı da amaçlıyor.NASA’da Dünya yakınındaki gök cisimleriyle ilgili çalışmalar yapan Lindley Johnson NBC News’a konuşarak, planladıkları çalışmanın ayrıntıları hakkında bilgi verdi. ‘’Hollywood filmlerinde gördüklerimiz maalesef gerçeği pek yansıtmıyor’’ diyen Johnson ‘’Bir uzay aracıyla yıkıcı bir faciaya engel olmak için neler yapabileceğimize bakıyoruz ‘’ diye de ekledi.

Dünya çevresinde milyonlarca gök cismi bulunmakta. Uzmanlar bunların 20.000’e yakınının bir şehir büyüklüğünde yıkım potansiyeli olduğunu savunuyor. NASA astronotları ve birçok ilgili kurum Dünya’nın çevresindeki bu cisimleri büyüklüklerine göre gruplandırıp oluşturabilecekleri tehditleri inceliyor.NASA’nın 1.25 milyar dolarlık ‘’Asteroid Retrieval Mission’’ı Güneş enerjisiyle çalışan bir uzay gemisi aracılığıyla iri gök cisimlerini yakalayıp, bilim insanlarının araştırması için bu cisimleri Ay'ın yörüngesinde tutacak bir yol arıyor.

Planın A ve B seçenekleri var. A seçeneği 10 metreden küçük boyutlardaki cisimleri Ay'ın yörüngesine yönlendirmeden önce yakalamayı planlarken, B seçeneği 10 metreden daha büyük cisimleri yakalayıp geri göndermeyi amaçlıyor. Johnson’a göreyse gezegensel koruma için plan B daha elverişli.Uzay aracının ‘’yerçekimi traktörü’’ görevi görme ihtimali var. Johnson bunu şu cümlesiyle açıklıyor: ‘’Uzay aracı yerçekimi kuvvetini kullanarak zamanla büyük cisimlerin yörüngesini kaydırabilecek, eğer işe yararsa cisimler Dünya’nın yolundan uzaklaşmış olacak.’’

Araç aynı zamanda güneşsel elektrik iyonları sayesinde cisimleri uzaklaştırmak için ne kadar güç ve zaman gerektiğini de ölçebilecek.Lindley Johnson ‘’ARM’’ planını gözlem programlarıyla desteklediklerini böylece ‘’ARM’’nin de gezegensel savunmaya destek sağlayabileceğini düşünüyor.NASA’nın planı yalnızca Dünya’yı büyük bir felaketten kurtarmak değil. Plan aynı zamanda Güneş sisteminde yer alan cisimler hakkında bilgi edinilmesi için de yararlı olmayı amaçlıyor. Edinilen bilgilerin ileride Mars ve Mars’ın uydularının araştırılmasında da önemli katkı sağlayacağı düşünülmekte.

ARM program yöneticisi Michele Gates, NASA’nın bu yıl sonunda A ve B seçenekleri arasındaki tercihini kesinliştireceğini belirtti. Tercih edilen seçenek doğrultusundaysa 2019 yılında uzay aracının fırlatılması planlanıyor. Gök cisimlerinin Dünya’ya çarpmasının beklendiği aralık ise 2021-2024.NASA’nın şimdiden belirlediği 6 hedef cisim mevcut. Bunlardan 3 tanesi A seçeneğine 3 tanesiyse B seçeneğine ait cisimler. Listeye daha fazla cisim eklenmesi bekleniyor fakat belirtilene göre bu sayı 10 civarında kalacak.‘’ARM’’ şimdiden ABD kongresi ve çeşitli yerlerden eleştiriler almakta. Mars’ın ve Ay'ın keşif için daha uygun bir hedef olduğunu düşünenlereyse incelemenin 2030'lu yıllarda olacağı belirtildi.Yapılan eleştirilere rağmen, NASA gök cisimlerinin keşfi için gereken parayı çeşitli projelerle sağlamaya devam ediyor.

Kaynak: Ntvmsnbc / NBC News (20 Haziran 2014, 23:56)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:34
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
18 Ağustos 2014       Mesaj #128
Avatarı yok
Yasaklı
Gezegen Mars'a Ait En Detaylı Harita
"The US Geological Survey"in görevi, sadece A.B.D.'yi veya Dünya 'yı haritalamak ile bitmiyor. Ajansın elinden çıkan son harita, Mars'ın detaylı bir jeolojik haritası. Haritanın çizilmesi için ise, şu ana dek Mars üzerinde yapılan incelemelerin tamamı kullanılmış durumda. Bu yüzden de Kırmızı Gezegen'in sahip olduğumuz en detaylı haritası olarak biliniyor. Haritanın açıklama kısmında ise, bu haritanın Mars'ın jeolojik değerleri ve yeryüzü şekilleri hakkında, Viking Orbiters zamanından beri toplanmış olan veriler yardımı ile zaman içerisindeki değişimin gösterildiği söyleniyor.

Haritayı bedava bir şekilde internet üzerinden bilgisayarınıza yüklemeniz mümkün. İstediğiniz şekilde Mars'ın bütün çukurlarını, tepelerini görebiliyorsunuz. Hatta detaylara girerek (jeoloji ile bir miktar ilgiliyseniz) gezegenin yaşadığı değişimleri incelemeniz de mümkün.

Ayrıca, tepeleri ve çukurları ile "Late Amazonion" kutup birimi ve göreceli olarak düzgün çıkıntıları ile "Early Hesperian" dağlık birimi ile ilgili pek çok bilgiyi de bulabilmektesiniz. Bu harita ile, Mars'ı incelemekte olan NASA'nın Curiosity aracının karşısına çıkan bölgeler hakkında bilgi sahibi olmanız mümkün. Ayrıca, yine bu harita sayesinde, NASA'nın Mars hakkında verdiği bilgileri karşılaştırarak, daha geniş bir algı çerçevesine de sahip olabiliyorsunuz.

Başka bir deyiş ile, USGS'nin Mars jeolojik haritası, pek çok farklı gruba hitap eder konumda. Uzay hayranları, harita sevdalıları, uzaylıların nerelerde saklanıyor olabileceğini bulmaya çalışanlar için bu harita, elde bulunabilecek en iyi kaynaklardan biri. "Mars One" finalistleri için ise haritanın önemi biraz daha büyük olabilir. Bu harita sayesinde, Mars One finalistleri, gelecekteki potansiyel evlerine şimdiden bakma imkanını bulabiliyorlar. Ayrıca, Curiosity'nin iniş yaptığı bölge, gelecekte önemli bir turist merkezi olabilir gibi gözüküyor.

Kaynak: BBC / Radikal (24 Temmuz 2014)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:35
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
15 Ekim 2014       Mesaj #129
Avatarı yok
Yasaklı
Devlerin Mezesi Cüceler
Avustralyalı bilim insanları dev gökadaların yeni yıldız oluşturamadığı ancak yakınlarındaki küçük gökadaları meze gibi yediklerini belirledi. Gökbilimciler 22.000 gökadayı gözleyerek yıldız oluşumunun en az görüldüğü büyük gökadaların yakınlarındaki küçük ve gaz bakımından zengin gökadaları yiyerek büyüdüklerini farkettiler.
Gökbilimciler tarafından gözlenen 22.000 gökadanın gaz bakımından zengin gökadaları yiyerek büyüdükleri farkedildi (Prof. Simon Driver and Dr Aaron Robotham, ICRAR).
Uluslararası Radyo Astronomi Araştırma Merkezi’nden (ICRAR) Dr. Aaron Robotham: “Bütün gökadalar başta küçükken birleşerek, gaz toplayıp, yeni yıldızlar oluşturarak büyümüştür” diyor.[I] Araştırma ekibinin başkanı Dr. Robotham’a göre Samanyolu’da bir dönüm noktasında ve yakın zamanda çevresindeki küçük gökadaları çekip büyüyecek. Samanyolu geçmişte bazı gökadalarla birleşti, biz bunların kalıntılarını görüyoruz. Yaklaşık 4 milyar yıl içinde yakındaki iki cüce gökadayı, Büyük ve Küçük Macellan Bulutları’nı Samanyolu bünyesine katabilir.

Dr. Robotham aynı zamanda Samanyolu ile yakın gökada Andromeda’nın yaklaşık 5 milyar yıl içinde çarpışacağına da dikkat çekiyor ve “Bu daha büyük bir etkiye neden olacak, Andromeda yemeğimiz olacak” diyor.Gökada ağırlaştıkça çekim gücü de artar. Büyük gökadalarda yıldız oluşumunun az görülmesi çekirdeğinden yayılan güçlü ışımaya bağlanıyor. Bu ışıma gazın dağılarak soğumasına neden olmaktadır.Sonuçta kütle çekimi nedeniyle gökadaların çevrelerindeki kümeleri ve küçük gökadaları yutmaları birkaç milyar yıl alabilir. Dr. Robotham'a göre bazı küçük gökadalar ise daha uzun zaman bekleyebilir, belki de evrenin şimdiki yaşı kadar.

Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:35
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
25 Şubat 2015       Mesaj #130
Avatarı yok
Yasaklı
Yeni Uzay Yarışı: Ay ve Enerji
1969 yılının 20 Temmuz'unda, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Ay’a ilk ayak bastığında ilk uzay yarışının sonuydu. İnsanoğlu Ay’a ayak basarak coğrafi keşiflerden bu zamana dek gerçekleştiremediği büyük atılımı, kendisine yaklaşık 400.000 km uzaklıktaki en yakın gök cismine inerek başardı.

Ay’a giden bu yolda, uzay yarışı, 4 Ekim 1957 ‘de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin (Şimdi adı Rusya Federasyonu) Sputnik uydusunu yörüngeye yerleştirilmesi ile başladı. Sovyetler Birliği'nin bu atılımı Amerikalıların gözünde şaşkınlık oluşturdu. Bir patates üreticisi veya buzdolabı dahi üretemeyen bir ülke nasıl olur da uzaya çıkabilirdi? ABD hemen cevap vermek istedi ama bu cevap hemen mümkün olmadı. 6 Aralık 1957 günü Vanguard TV3 roketi, bir radyo alıcısını uzaya göndermek isterken fırlatma esnasında patladı.

Sovyetler Birliği uzay yarışını birçok ilke imza atarak önde götürdü. İlk yapay uydunun yörüngeye yerleştirilmesinden sonra ilk insanoğlunun uzaya çıkması arasında sadece 4 yıl vardı. Bu süre bugün bile uyduların üretim süresini düşündüğümüzde ciddi bir başarı hikayesidir. İnsanoğlunun uzaya çıkmasına dek geçen süredeki bu ilkleri şöyle sıralayabiliriz;
  • 4 Ekim 1957 Ruslar R-7 Roketi ilk yapay bir uyduyu Dünya yörüngesine yerleştirdi.
  • 3 Kasım 1957 Ruslar başka bir R-7 Roketi ile bir köpeği (Laika) uzaya gönderdi.
  • 31 Ocak 1958 ABD ilk uydusunu yörüngeye yerleştirdi ve bu uydu Van Allen kuşaklarının keşfini gerçekleştirdi.
  • 12 Eylül 1959 Ruslar Ay’a ilk insan yapımı uyduyu gönderdi. Uydu Aya çarptı.
  • 12 Nisan 1961 Ruslar ilk insanı uzaya çıkardı.
Aslında ilk uzay yarışının arkasındaki en temel neden tamamen askeri üstünlük kurmaktı. Nükleer bombaya sahip ve rakip iki ülke, sahip oldukları nükleer bombaları kıtlara arası göndermek ve birbirlerine karşı üstünlük kurmak üzere roket teknolojilerini geliştirdiler. Neyse ki geliştirilen roketler atom bombalarını atmak yerine uzaya ulaşmak için kullanıldı. Hala da kullanılmaya devam ediliyor.

16 Temmuz 1969 günü Satürn V roketi ile Dünya'dan gönderilen Apollo 11, 1969 yılının 20 Temmuz'unda Ay’a inmeyi başardı. Patlayan roketler, başarısız görevler, ölen astronotlar hepsi bir hırsın ve üstünlük yarışının kaybı gibi görünse de teknolojik alanda bir zaferin alın terini oluşturuyordu. Bu alın teriyle beraber Apollo 11 programı yaklaşık 25 Milyar Dolara (1961 kuru üzerinden) mal oldu.Yüksek maliyetinin yanısıra Apollo programlarının arkasında büyük bir kamuoyu desteği vardı. Bu destek sayesinde Apollo 11 ile birlikte toplam 6 insanlı Ay görevi gerçekleştirildi. Soğuk Savaş’ın silahsız süren mücadelesinde siyasi, askeri ve ideolojik rakip olan iki devletten, birbirlerine karşı uzay alanında yürüttükleri bilimsel ve teknolojik üstünlük yarışının ilk zaferini ABD kazandı. Sovyetler Birliğinin uzay yarışını kaybetmesinden sonra ABD’nin kamuoyu desteği başka bir alana kaydı. Amerikan halkının ekonomik ihtiyaçları uzaya olan ilgiliyi azalttı ve Ay’a gitmenin herhangi bir sebebi kalmadı. Böylece ilk uzay yarışı tamamlanmış oldu.

Geçtiğimiz 50 yılda uzaya erişim ve uzay program maliyetlerinin yüksek olması sebebiyle Ay’a tekrar gidilmesinin ekonomik bir nedeni bulunmadı. Şimdilerde ise yeni bir uzay yarışı başlıyor. Bu seferki yarışın sadece iki devlet arasında değil daha geniş kitlelerin katılımıyla süreceğini gözlemliyoruz. Askeri ya da siyasi üstünlük hedefiyle kullanılan uzay şimdilerde ekonomik ve ticari başarının kriter sayıldığı yeni bir yarışın başlayışını haber veriyor.

Ay ve Enerji
Geçtiğimiz aylarda Amerikan menşeili Lockheed Martin şirketi portatif füzyon reaktörü konusunda gelişmeler kaydettiğini ve önümüzdeki 5 yıl içerisinde geliştirilmekte olan reaktörün taşınabilir bir sistem olacağı için birçok alanda kullanılabileceğini duyurdu. Kompakt Füzyon reaktörünün temiz, güvenli ve kendisine göre çok büyük olan nükleer Fizyon sistemlerinden daha çok güç üretebileceği savunuldu.

Fizyon reaksiyonun aksine, Füzyon reaksiyonu hafif radyoaktif atom çekirdeklerinin birleşerek daha ağır atom çekirdeklerini meydana getirmesi olayına dayanıyor. Evrende Füzyon reaksiyonları yıldızlarda 10-15 milyon santigrat derecelerde meydana gelmektedir. Füzyon tepkimesinde ortaya çıkan sıcaklık Fizyon reaksiyonuna göre çok daha büyüktür. Füzyon konsepti ile enerji elde edilme fikri ilk olarak 1920 yılında ortaya atıldı. Bilim adamlarının o yıllarda bunun nasıl geliştirilebileceği konusunda bir fikirleri bulunmuyordu. Birçok araştırma enstitüsü, laboratuvar ve şirket füzyon enerjisi üzerinde çalışma yürüttü. Ancak bu çalışmaların deneysel olmanın ötesine geçebildiği pek söylenemedi. Bunun yanında geliştirilecek bu portatif füzyon reaktörün enerji sektöründe oyunun kuralını değiştirecek olan bir gelişme olduğunu ve önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde de enerji üstünlüğünün değişmesine neden olacak bir değişim olduğunu düşünebiliriz.

Bununla beraber yapılan analizlerine göre 2035 yılında dünya enerji ihtiyacının 2011 enerji ihtiyacının 3 katına çıkacağı tahmin ediliyor. Eğer verimli füzyon reaktörleri üretilebilirse dünyadaki enerji sorununa da önemli bir çözüm olacağı düşünülüyor. Örneğin, özel firmalar dışında devletlerin bir araya gelerek geliştirdiği ITER – Uluslararası Termonükleer Deneysel Reaktörü enerji soruna çözüm olarak gösterilebilir. 500 MW gücündeki Deneysel Füzyon reaktörü 7 ülkenin (ABD, Rusya, Çin, AB, Güney Kore, Hindistan, Japonya) ortak katkısıyla hayata geçirilecek. Şimdiden başlayan bu ve benzeri çalışmalar, 2035’lere gelindiğinde her katılımcı ülkenin kendi füzyon reaktörüne sahip olmasını sağlayacak.

Bilim adamları, füzyon çalışmalarında enerji kaynağı olarak döteryum (2H) ve trityum (3H) ile meydana gelen reaksiyonlar üzerinde çalışmaktalar. Dünyamız üzerinde döteryum bulunmasına karşın trityum doğada bulunmamaktadır. Trityum, Lityumun (3Li) nötron bombardımanına tutularak laboratuvar ortamında üretilmektedir. Füzyon reaksiyonlarında kullanılabilen başka bir enerji kaynağı da Helyum-3 dür. Helyum-3, trityum yerine füzyon enerji kaynağı olarak kullanılabilmektedir. Helyum-3 balonlarında kullanılan Helium-4 gazından daha hafif ve ikinci nesil füzyon enerji kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Helium-3'ün fizyon reaktörlerine göre daha verimli ve güvenli diğer bir ifade ile reaksiyondan sonra radyoaktif ve tehlikeli atık bırakmayan bir enerji kaynağı olduğu düşünülmektedir.

Dünyamızın aksine, Ay bize zengin Helyum-3 yatakları sunabilmektedir. Bunun en önemli sebebi dünyamız gibi manyetik bir alan ile korunmayan Ay’ın, Güneş rüzgarlarıyla yüksek miktarda Helium-3 bombardımanına maruz kalması. Yapılan hesaplamalarda Ay yüzeyinde 1.100.00 metrik ton Helyum-3 bulunduğu tahmin edilmekte. Ay’dan temiz ve verimli enerji elde etme fikri bilim kurgunun konusu olarak değerlendiriliyor ise de 2020’li yıllara yaklaştığımız bu günlerde durum biraz değişmek üzere. Hayata geçirildiğinde Füzyon reaktörlerindeki enerji ihtiyacı sayesinde önümüzdeki yıllarda Ay’ın, yeni uzay yarışının merkezi olacağını gösteriyor.

Ay yörüngesine yerleştirilen gözlem uyduları sayesinde, Ay yüzeyinin Dünya'daki kaynaklara oranla 20 kat daha fazla titanyum ve platin yataklarını barındırdığı hesaplanıyor. Şuana kadar birçok ülke Ay’ın yörüngesine uydu yerleştirmeyi başarmış olsa da sadece üç ülke ABD, Rusya ve Çin Ay yüzeyine inmeyi başarabildi. Bu ülkeler arasında Çin Ay’a yumuşak iniş gerçekleştirebilen en son ülke oldu. Çin’in Chang’e-3 adındaki Ay sondası 14 Aralık 2013’te Ay yüzeyine inmeyi başardı.Çin bilim adamlarının yaptığı açıklamalarda Ay’a gitme sebeplerinden bir tanesinin de Helium-3 olduğu vurgulanıyor.

Uzay ajanslarının yanı sıra uzay alanında girişimci olan şirketler de Ay’daki maden ve minerallere ulaşmak ve çıkarmak için çalışmalara başladılar. Moon Express bu şirketlerden bir tanesi. Avrupa da ise bir İngiliz şirketi Lunar Mission One tamamen gönüllülerden kurulu bir şirket ve halktan para toplayarak Ay’a gitmeyi planlıyor.

Uzay’ın Ticarileştirilmesi
Teknolojik gelişimimiz yeterli olmakla birlikte uzayın enerji ve maden kaynaklarından henüz yararlanmaya başlayamadık. Ay’dan enerji elde etme çalışmalarından başka Yeni Uzay Yarışındaki diğer bir uygulama alanı da Uzay’ın ticarileştirilme faaliyetleri olacak. Uzayın ticarileşmesi hemen olmasa da yakın zamanda özel şirketlerin omuzlarında gelişecek gibi duruyor. Örneğin NASA, Space Shuttle programını maliyetler ve uzayın ticarileştirilme amacıyla sonlandırdı. Bu kapsamda NASA Obital Science ile 8 kargo fırlatmasına karşılık 1.9 milyar dolar, Space-X firmasıyla da 12 kargo / robotik görev’e karşılık 1.6 milyar dolarlık bir antlaşma yaptı. Uzay araçlarından sağlanan servis gelirleri kendi başına uzaya erişim maliyetlerinin düşürülmesinde umut vadeden bir endüstri olma yolunda ilerliyor.

Ayrıca gelişmekte olan uzay turizmi (Ör.Virgin Galactic), asteroit maden şirketleri (Ör.Planetary Resources), küçük uydular kullanılarak gerçek zamanlı uydu görüntüler almayı hedefleyen başka şirketler (Planet Labs) diğer ticarileşme faaliyetlerinde verilebilecek örnekler arasında. Bu şirketlerin en somut adımları yine Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) geçtiğimiz kasım ayında iki özel şirket ile (Planetry Resources ve Deep Space Industries) Asteroit madenciliği için sözleşme imzalayarak başladı.

Bu çalışmalar ile birlikte NASA 2014 yılı içerisinde iki şirketten ayrıca Ay’a kargo taşımak ve maden araştırmaları için teklif aldı. Teklife göre direkt NASA’nın sadece teknik destek vermesi planlanıyor. (NASA/Catalyst)Bu şirketlerin çalışmaları bize her ne kadar bilim kurgu gibi gözükse de önümüzdeki 10-15 yılda önemli atılımların gerçekleştirilmesini sağlayacaktır. Bu kolektif girişimler yeni uzay yarışının başladığının habercisi. Belki başarılı olacaklar belki de ölü bir yatırım olarak kalacaklar. Ama başarılı olurlarsa oyunun kurallarını değiştirecekleri kesin.Bu şirketlerin kurulmasındaki diğer önemli sebep ise Türkiye’nin de taraf olduğu 1967 Uzay Antlaşması (Outer Space Treaty). Uzay hukukundaki bu antlaşmanın aşağıda geçen II. maddesiyle uzayın herkesin kullanıma açık olduğu vurgulanmaktadır.
  • “Ay ve Diğer gök cisimleri dahil uzay, egemenlik ilan, kullanma ve işgal suretiyle veya diğer herhangi bir surette milli iktisada konu olamaz.”
Bu hüküm uluslararası suların hukuksal statüsüne benzetilebilir. Nasıl uluslararası şirketler okyanuslarda petrol araştırması yapabiliyorsa isteyen şirketlerin de maden çıkarmak için Ay’a gidebileceği değerlendirilebilir.Ekonomik anlamda bu çalışmaların önündeki tek engel daha verimli ve maliyet etkin uzay sistemlerinin geliştirilmesi. Verimli ve maliyet etkin sistemlerin geliştirilmesi bu bağlamda geleceğin de şekillendirilmesini sağlayacaktır.

Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:35

Benzer Konular

5 Ağustos 2018 / nötrino Uzay Bilimleri
25 Kasım 2016 / Hi-LaL Çevre Bilimleri
21 Şubat 2015 / _PaPiLLoN_ Biyoloji
10 Nisan 2018 / Muhabbetci Müslümanlık/İslamiyet