Arama

Hayvanlar Hakkında Detaylı Bilgi Merkezi - Sayfa 15

Güncelleme: 4 Aralık 2016 Gösterim: 226.960 Cevap: 177
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
23 Eylül 2013       Mesaj #141
Avatarı yok
Yasaklı
Kendi Antibiyotiğini Üreten Karınca

Sponsorlu Bağlantılar

İstilacı karıncalar dünyanın birçok bölgesinde insanlara büyük sorunlar çıkarabiliyor. Araştırmalar, böcek ilaçlarına karşı kendi antibiyotiğini geliştiren beyaz karıncaların ortaya koyduğu tehdidi artıracağını gösteriyor.

Beyaz karıncalar, her yıl dünya genelinde 40 milyar dolar zarara neden oluyor. Bilim insanları, dışkılarından kendi antibiyotiklerini üretmeyi başaran beyaz karıncaların, böcek ilaçlarına karşı dirençlerini artırdığı uyarısında bulundu. Proceedings of The Royal Society B dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, beyaz karıncalar doğal antibiyotik üretmek için kendi dışkılarından yararlanacak şekilde bir gelişim süreci geçirdi. Dışkılarını temel yapı taşlarıyla entegre eden beyaz karıncalar, kolonilerini antibiyotiklere dirençli kaleler haline getirirken, taşıdıkları hastalıkları da daha fazla yayma riskini taşıyor. Ortalama boyu sadece 0.9 cm olan beyaz karıncalar, yüzyıllardır insanları rahatsız eden bir canlı olmayı başarıyor.

Yer Altında Saklı Tehlike

Discovery News'e konuşan araştırmanın baş yazarı Thomas Chouvenc, “Tek bir beyaz karıncayı öldürmek sorun değil... Tüm koloniyi ortadan kaldırmak bir sorun” yorumunu yaptı. ABD’nin Florida Üniversitesi’nde araştırmacı olan Chouvenc, “Formozo yeraltı termitlerinin (Coptotermes formosanus) kolonileri, yeraltında birçok kanala uzanan 150 metre derinliğe ulaşabilir... Bu kolonileri tespit etmek çok zor. Birçok insan evlerini kurduktan sonra oluşan hasar nedeniyle yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalıyor” dedi.

Beyaz karıncaların tespit edilmiş yaklaşık 3000 türü var. Ancak sadece 80 tanesinin böcek ilaçlarından etkilendiği biliniyor. Chouvenc, tropik ve sıcak bölgelerin yanı sıra, ABD’ye özgü olan Reticulitermes flavipes türünün de sayısız ev için tehdit oluşturan karıncalar arasında yer aldığını belirtti. Karınca kolonilerinde dışkı katkılı materyalin Streptomyces adı verilen bir bakterinin çoğalmasını sağladığı ifade edildi. Karşılığında, bakteri diğer mikropların gelişmesini önlüyor.


Kaynak: Ntvmsnbc / Proceedings of The Royal Society B (18 Eylül 2013, 11:40)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:28
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
9 Ekim 2013       Mesaj #142
Avatarı yok
Yasaklı
'Stres, Arı Kolonilerini Tek Başına Yok Edebilir'

Sponsorlu Bağlantılar


Dünya genelindeki arı kolonilerini etkileyen esrarengiz bir hastalık, doğadaki dengelerin korunması için çok büyük önem taşıyan arıları tehdit ediyor. Bilim insanları, tek bir arıyı bile etkileyen stres kaynaklı hastalığın zamanla tüm koloniyi ele geçirebileceğini belirtiyor.

Arı kolonilerindeki on binlerce işçi arıyı sessiz sedasız ölüme sürükleyen bir hastalık, bilim insanlarının çözmeye çalıştığı ana sorunlardan biri haline geldi. Deneyler, arıları strese boğan hastalığın birçok nedeni olabileceğini gösterdi.Koloni Çöküş Hastalığı (CCD) olarak adlandırılan sendrom, arı kolonilerindeki 50-80 bin işçi arının koloniyi terk edip ölmesine neden olurken, kraliçe arıyı bal peteklerinde bekleyen larvalarla yapayalnız bırakıyor.

Küresel alanda koloniler üzerinde etkili olan CCD’nin kesin nedeni bilinmiyor. Bilim insanları tarım ilaçlarından habitat alanının azalmasına ve parazitlerden dizel yakıtların neden olduğu dumanlara kadar birçok faktörün sorumlu olabileceğini düşünüyor.Söz konusu faktörlerin ortak özelliği, tümünün arıları strese sürükleyebilmesi. Tek bir faktör arıları öldürmeye yetmese de, arılar bireysel olarak davranışlarında değişim gösterebiliyor ve kolonilerinden uzaklaşabiliyor, saldırgan veya savunmacı pozisyona girebiliyor.


İşçi Arıların Azalması Çöküşü Hızlandırıyor

Ecology dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, tek bir arıyı etkileyen stres, zamanla koloniye yayılabiliyor. Bir noktadan sonra, önüne geçilemeyen stres koloninin çökmesine neden olabiliyor.Londra’nın Royak Holloway Üniversitesi’nde biyolog olan John Bryden, arıların yaşadığı stresi çok ağır bir çanta taşımaya benzetti. Araştırmaya imzası bulunan Bryden, “Eğer ağırlık sürekli artarsa bir süre sonra taşıyamaz hale geliriz... Benzer olarak arı kolonileri stres altında büyümeye devam edemez. Aşırı stres, nihayetinde çöküşe neden olur” dedi.Sayıları azalan işçi arıların yerini alan yeni doğan ve stresten etkilenen arılar ve koloninin etkinliği giderek azalıyor. Larvalarla ve kraliçe arıyla ilgilenen işçi arıların ciddi şekilde azalması, sonunda koloninin ayakta kalmasını imkansız hale getiriyor.

Stres Faktörü Artarsa Çöküş Hızlanıyor

Yaptıkları deneyde yaban arılarını inceleyen Bryan ve meslektaşları, kolonileri 42 gün boyunca öldürücü olmayan seviyede haşere ilacına maruz bıraktı ve ölen-hayatta kalan arıların sayısını gözlemledi. Ardından, hem işçi hem de stresli arıların beraber yer aldığı kuramsal bir koloniyi taklit eden bir simülasyon oluşturuldu. Simülasyona gerçek hayattaki deneyin verileri eklendiğinde, mükemmel bir uyum ortaya çıktı.Sonuçlar, deneyde sadece haşere ilacı kullanılmış olsa da, stresi tetikleyebilecek hastalık, hava, habitat kaybı ve kirlilik gibi diğer sebeplerin de CCD’yi tetikleyebileceğini gösterdi. Bu faktörlerin toplu halde ortaya çıkmasının da çöküşü hızlandırdığı anlaşıldı.Bryan, tek bir stres etkeniyle kolonilerin çöküşü arasında kurulan bağın bu şekilde ifade edilebileceğini belirtti.


Kaynak: BBC / Ecology (07 Ekim 2013, 16:24)

Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:28
cHAKİ - avatarı
cHAKİ
Ziyaretçi
9 Ekim 2013       Mesaj #143
cHAKİ - avatarı
Ziyaretçi
DİNOZORLARIN YOK OLUŞU


20 YILLIK ARAŞTIRMA
Dinozorların 65 milyon yıl önce yeryüzünden silinmesinin nedenlerini araştıran 41 bilim adamından oluşan ekip, bu canavarların dev bir meteorun dünyaya çarpması sonucu ortadan kalktığı tezini kesinleştirdi.
Bilim adamları 20 yıldır yapılan tüm araştırmaları değerlendirerek bu sonuca ulaştı. Amerika’da düzenlenen 41’inci Ay ve Gezegen Bilimi Konferansı’nda açıklanan analize göre 65 milyon yıl önce dünyaya 15 kilometre büyüklüğünde meteor düştü.
KITALARIN ŞEKLİ DEĞİŞTİ
Meksika’nın Yukatan Yarımadası’ndaki Chicxulub’a düşen meteor nedeniyle atom bombasından 1 milyar kat daha büyük bir patlama meydana geldi. Bu patlama yüzünden dinozorlar ve suda yaşayan dev sürüngenler de dahil olmak üzere dünyadaki tüm canlıların yarısından fazlası yok oldu.
Çarpmanın hemen ardından dünyada geniş çaplı yangınlar, kıtaların şeklini değiştirecek büyüklükte depremler ve toprak kaymaları oldu. Sonra da tsunamiler meydana geldi. Bu da çarpışmanın ardından hayatta kalan dinozorların çoğunun sonunu getirdi.
BUZ DEVRİ BAŞLADI
Meteor, bir mermiden 20 kat daha büyük hızla dünyaya çarptı. Tıpkı atom bombası gibi ufukta dev ateş topu oluştu ve atmosfere büyük bir hızla moloz ile duman yığını karıştı. Bu yığın kısa sürede tüm atmosferi kapladı.
Güneş ışınları bu moloz ve duman yığınından geçip dünyaya ulaşamadı. Bu nedenle de küresel kış ve buz devri başladı. Hayatta kalan son dinozorlar da hava koşullarına ayak uyduramayıp hayatını kaybetti.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
3 Kasım 2013       Mesaj #144
Avatarı yok
Yasaklı
Kambur Yunus Keşfi


Yeni keşfedilen türe ait bir fotoğraf.

Bilim insanları, Avustralya’nın kuzeyinde bugüne kadar görülmemiş kambur yunus türü görüldüğünü açıkladı. ABD’nin Vahşi Doğa Koruma Derneği (WSC), Amerikan Doğal Tarih Müzesi ve uluslararası diğer grupların yaptığı çalışma, bugüne kadar bilimin karşısına çıkmayan yeni bir yunus türünün keşfedilmesini sağladı. Sırt yüzgeçlerinin altında kamburluk olan yunus türlerini birbirinden ayırt etmek için balıkların fiziksel ve genetik farklılıklarını mercek altına yatıran araştırmacılar, Hint Pasifiği’nde bir tanesi yeni tanımlanan üç kambur yunus yaşadığını belirledi.

Araştırmada yer alan WSC Latin Amerika ve Karayip Programı üyesi Dr. Martin Mendez, “Morfolojik ve genetik analizlere dayanan çalışma sonucunda, kambur yunus sınıfının en az dört tür içerdiğini belirledik... Bu çalışma kambur yunusların Gelişim tarihini anlamamız ve bu türleri korumak için belirlenen politikayı belirlememizde bize yardımcı olacak” dedi.

Bilim insanlarının bugüne dek belirlediği dört kambur yunus türü ise şöyle: Atlantik’in doğusu ve Afrika’nın batı açıklarında görülen Atlantik kambur yunusu (Sousa teuszii); Hint Okyanusu’nun merkezinde görülen Hint Pasifiği kambur yunusu (Sousa plumbea); Hint Okyanusu’nun ve Pasifik’in batısında görülen bir diğer Hint Pasifiği kambur yunusu (Sousa chinensis) ve Avustralya’nın kuzeyinde yaşayan ve henüz adı belirlenmemiş olan yeni tür.

Kapsamlı Doku Çalışması Yapıldı

Araştırmada yer alan bir diğer isim, WCS Okyanus Devleri Programı üyesi Dr. Howard Rosenbaum, “Yeni bilgiler kambur yunus türlerinin yaşam alanlarıyla bağlantılı olan kendilerine has genetik çeşitliliğinin korunması adına bizleri yönlendirecek” ifadesini kullandı. Bilim insanları, az bilinen yunuslar hakkında taksonomik bilgi toplamak adına, kumsala vuran ve müzelerde saklanan yunus türlerine ait bulguları kullandı. Araştırmada morfolojik karakterlerin karşılaştırılması için 180 kafatası incelendi.

Science Daily'nin verdiği bilgiye göre, Atlantik ve Pasifik’in birçok bölgesi dahil, yunusların yaşadığı alanlardan 235 doku örneği toplandı ve mitokondriyal veya çekirdek DNA’sı analiz edildi. Boyları 2,5 metreye kadar çıkan ve koyu gri, beyaz ve pembe arasında değişen renkleri olan kambur yunuslar, kıyı açıklarında, deltalarda ve haliçlerde görülüyor. Atlantik ve Hint-Pasifik bölgesinde yaşayan yunusların neslinin tehlike altında olduğu belirtiliyor.


Kaynak: Ntvmsnbc / Science Daily (30 Ekim 2013, 15:56)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:28
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
28 Kasım 2013       Mesaj #145
Avatarı yok
Yasaklı
Parlayan Solucanın Sırrı B Vitamini


Fotoğraftaki görüntü radyoaktif bir deney veya parlayan boyayla görünür kılınan biyolojik numune değil. Okyanuslarda yaygın olarak yaşayan canlının bir kesiti. Tüp solucanının floresan gibi parlamasını sağlayan faktör ise B vitamini.

Sualtında yaşayan tuhaf ama göze çarpmayan canlılardan bir tanesi, omurgasız tüp solucanları. Belli dalgaboylarında yeşil floresan gibi aydınlık saçan tüp solucanları, görünümlerinden daha ‘renkli’ bir canlı. Kendi üretimi olan mineral tüpleri ev olarak seçen ve adını solucan benzeri uzantılarından alan canlı, dürtüldüğü zaman parlak mavi renkte mukus salgılıyor. Mukus, solucan tarafından ‘U’ şekline getiriliyor ve evi haline geliyor. Tüp solucanı, ihtiyacı olan korunağı ve avlarını yakalamak için gereken kamuflajı bu sayede elde ediyor.


California merkezli Scripps Okyanusya Enstitüsü tarafından yapılan yeni bir araştırma, tüp solucana yeşil parlaklığı veren etkenin B vitamini (riboflavin) olduğunu tespit etti. Ancak mukusa mavi parlak rengi kazandıran faktör hala bilinmiyor. Araştırmanın başında yer alan Dimitri Deheyn, tüp solucanın sahip olduğu kimyasal reaksiyonlar sayesinde avlarını tuzağa düşürdüğünü, avcıların da dikkatini dağıttığını düşünüyor.


Kaynak: BBC / Ntvmsnbc (19 Kasım 2013, 12:56)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:28
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
9 Aralık 2013       Mesaj #146
Avatarı yok
Yasaklı
Kediler Sahibinin Sesini Tanıyor



Kedilerin sahiplerinin seslerini tanıdığı ancak "bazen umursamamayı seçtiği" belirlendi.

Tokyo Üniversitesinden bilim insanlarının kediler hakkında yaptığı araştırma, bu hayvanların sahiplerine "bilinçli olarak kulak asmadığını" ortaya koydu.Araştırmada, önce kedilerin tanımadığı 3 kişi, daha sonra da sahipleri hayvanları adlarıyla çağırdı. Bu sırada kedilerin baş, kulak, pati, kuyruk ve göz hareketleri kaydedildi. Araştırma sonunda kedilerin sahiplerinin sesini tanıdığı ancak onlara yönelmemeyi, hatta yerinden kalkmamayı bile seçtiği görüldü.

Kedi ve sahibi arasındaki ilişkinin köpek ve sahibi arasındakinden farklı olduğunu belirten araştırmacılar bunun, köpeklerin binlerce yıl önce emirlere itaat etmeyi öğrenerek evcilleştirilmesinden, kedilerin ise insanların hayatında fareleri avlayarak yer almasından kaynaklanıyor olabileceğini vurguladı. Bilim insanları, insanlara hiçbir zaman itaat etmeyen kedilerin "kendi kendilerine evcilleştiğini" söylemenin daha doğru olabileceğini ifade etti.



Kaynak: AA / Animal Cognition (29 Kasım 2013, 08:24)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:28
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
12 Ocak 2014       Mesaj #147
Avatarı yok
Yasaklı
'Büyük Beyaz, İnsan Kadar Uzun Yaşıyor'



Yeni bir araştırma, beyaz köpekbalıklarının sanılandan daha uzun ömürlü olduğunu, hatta en uzun süre hayatta kalan köpekbalığı türü olabileceğini ortaya koydu. Araştırma, büyük beyazların 70 yaşı geride bırakabileceğini gösterdi.

Büyük beyaz köpekbalıkları, sanıldığından en az 50 yıl daha fazla yaşıyor olabilir. 20’li yaşlarında yaşlılıktan öldüğü düşünülen yırtıcı balığın, insanlar kadar uzun ömürlü olabildiği, hatta 70’li yaşları gördüğü belirtildi. PLoS ONE dergisinde yayımlanan araştırmada yer alan Li Ling Hamady, “Geçmişteki çalışmalara kıyasla, elde ettiğimiz yeni bilgiler büyük beyazların yaşam ömrünün çok daha uzun olduğunu gösterdi” ifadesini kullandı.

ABD’nin Massachusetts eyaletinde bulunan Woods Hole Denizbilimi Enstitüsü’nde görevli olan Hamady, “Türlerin yaşam süreleri, büyüme oranları, cinsel olgunluğa yetiştikleri yaş ve erkek ile dişi arasındaki farklılıkları anlamak, korunmalarına yönelik çalışmalar için çok önemli” yorumunda bulundu. Balıklarda, yaşın belirlenmesi için kulak kemiği, omurga veya yüzgeç çizgileri gibi mineralleşmiş dokudaki artışa bakılıyor. Mineralleşmiş dokular, tıpkı ağaçlardaki halkalar gibi balık yaşlandıkça artıyor ve yaşı ortaya koyuyor. Büyük beyazköpekbalıklarında, yaş ilerledikçe omurgada katmanlar halinde doku oluşumu yaşansa da, diğer balık türlerine kıyasla bu izleri belirlemek çok daha zor. Ayrıca, omurgadaki dokular doğrudan 1 yıllık süreyi temsil etmiyor.

Radyasyon Faydalı Oldu!

Araştırma makalesinin yazarlarından, ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’nden (NOAA) Lisa Natanson, “Genel olarak omurgalarda oluşan şerit benzeri çiftlerin yıllık büyümeyi temsil ettiğini düşünüyoruz... Ancak daha fazla gözlem yaptıkça bu düşüncesinin doğru olmadığını gördük” ifadesini kullandı. Bilim insanları, bu karmaşadan kurtulabilmek için 1950 ve 60’lı yıllarda yapılan termonükleer cihaz testlerinin ürettiği radyokarbondan yararlandı.

Söz konusu yıllarda atmosferden okyanuslara karışan radyakorbon, deniz canlılarının da dokusuna işledi ve o yıllarda yaşamış olan büyük beyazların yaşının belirlenmesi için kesin bilgi sunacak izler bıraktı. Woods Hole araştırmacılarından Simon Thorrold, ‘köpekbalıklarında bulunan radyakarbon zaman damgası sayesinde, canlıların yaşam ömrü hakkında tersine çevrilemez delile ulaştıklarını’ belirtti. Bilim insanları, yaşam süreleri hakkında çok önemli bir sonuca ulaştıkları büyük beyazların, yavaş büyüdükleri ve geç olgunluğa ulaştıkları için balıkçılığa karşı daha hassas kalacağına dikkat çekti.



Kaynak: Ntvmsnbc / PLoS ONE (09 Ocak 2014, 16:38)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:29
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
18 Ocak 2014       Mesaj #148
Avatarı yok
Yasaklı
'Kediler İnsanları Büyük Bir Kedi Zannediyor'



İngiliz bir bilim insanı, kedilerin sahiplerini ‘daha büyük bir kedi olarak gördüğünü’ öne sürdü. Yıllar süren araştırmalarını bir kitapta toplayan biyolog, köpeklerin aksine kedilerin aslında fazlasıyla vahşi olduğunu savundu.

İngiliz biyolog Dr. John Bradshaw, kedilerin sahiplerini bizim sandığımızdan farklı gördüğünü öne sürdü. Bradshaw’a göre, kediler insanları ‘daha büyük bir kedi olarak’ algılıyor. Evcilleşmiş kedilerin davranışlarını 30 yıldan uzun bir süredir inceleyen Bradshaw, kedilerin insanların yanında sergiledikleri davranışlar için alışagelmişin dışında açıklamalar sundu. Çalışmalarını ‘Cat Sense’ adlı kitapta toplayan Bradshaw, şirin görünmenin dışında neredeyse bir fonksiyonları bulunmadığı sanılan kedilerin köpeklere nazaran çok daha az evcilleştiğini söyledi.

İngiliz araştırmacı, kedilerin yüzde 85’inin evcil olmayan kedilerle çiftleştiğine dikkat çekerek, kedilerin insan yanında sergiledikleri davranışların öğrenilmiş olmaktan çok, içgüdüden geldiğini belirtti. Bradshaw’a göre, kediler bir yorganı, kanepeyi veya sahibinin el ile kollarını sıkarmış gibi yoğurmaya başladığı zaman, aslında annesinden daha fazla süt istediğini belirtiyor. Kedilerin bacak veya kollarımıza sürtünmesi ise aslında insanlara bir diğer kediye gösterecekleri davranışla yaklaşmalarını temsil ediyor.

Kedilerin öldürdükleri fareleri ortalıkta bırakması da marifetlerini göstermeyi amaçlamıyor. Avlarını yemek için güvenli bir ortam isteyen kediler, aslında fareyi ısırdıklarında, büyük kedilerin, yani insanların verdiği yemeğin daha iyi olduğunu fark ediyor. Nankörlükleriyle ünlü kedilerin umursamaz tavırları göz önüne alındığında, Bradshaw’ın düşünceleri destek buluyor gibi.



Kaynak: Ntvmsnbc / BBC (13 Ocak 2014, 14:18)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:29
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
19 Ocak 2014       Mesaj #149
Avatarı yok
Yasaklı
Örümcek Ağının ‘Şifresi’ Çözüldü



Hindistan'ın Odisha eyaletinde ağını ören bir örümcek. (Reuters)

Bilim insanlarının uzun yıllar süren çalışmaları sonucunda, elektrostatik özelliği sayesinde örümcek ağında Dünya'nın elektromanyetik alanının değiştiği ve bu nedenle ağı fark edemeyen uçan böceklerin yakalandıkları tespit edildi. Buluşun, örümcek ağlarındaki bu özellik taklit edilerek, çevre ve hava kirliliği ile uçak kazalarına çözüm bulunmasına katkı sağlayabileceği belirtildi.

Doğa Bilimleri Derneği Genel Sekreteri Biyoteknolog Kanay, günümüz teknolojisinin bile çözemediği örümcek ağının özelliklerinin nihayet ortaya çıkarıldığını söyledi. Oxford Üniversitesi öğretim üyelerinin yaptıkları son keşfe göre, örümcek ağının sisteminin bilinenden çok daha kompleks ve sıra dışı olduğunu belirten Kanay, araştırmalara göre, uçan böceklerin üzerinin polenler, kirleticiler ve hava yoluyla taşınabilecek maddelerle kaplı olduğunu anlattı.

Havada uçuşan her şeyin elektrikle yüklü olduğunu vurgulayan Kanay, fizik kurallarına göre, bir maddenin diğer maddeye yapışabilmesi için zıt kutuplar olması gerektiğini, dolayısıyla da polenin böceğin üzerine yapışabilmesi için, birinin artı, diğerinin eksi yüklü olmasının şart olduğunu aktardı.
Bir böceğin örümcek ağına yapışabilmesi için de yine birinin artı, diğerinin eksi yüklü olması gerektiğinin altını çizen Kanay, şu bilgileri verdi:

"Aynı kutuplar birbirlerini iter. Bu durumda örümcek ağının polenleri yakalayamaması gerekir. Üzeri polenle kaplı bir böceğin ağa yapışmaması demek, böceğin kolaylıkla kaçabilmesi anlamına gelir. İşte tam bu aşamada hiç beklenmedik bir şey gerçekleşir. Örümcek ağı, hem böceğe hem de polene yapışır. İyi ama fizik kurallarına göre imkansız olan bu durum, nasıl olur da gerçekleşir Nasıl olur da örümcek ağlarını inceleyince üzeri polen kaplı böceklerle karşılaşabiliriz.Örümcek ağlarının elektriksel güçle avını yakaladığını öne süren bilim insanları, bal arılarının kanat çırparken 200 volta kadar çıkabilen elektrik oluşturabildiklerini belirtmişti."

Böcek Ağı Nasıl Fark Edemez?

Oxford Üniversitesi’nden bilim insanlarının yaptığı araştırmanın, örümcek ağının fizik kurallarını alt üst eden çok kompleks bir özelliğe sahip olduğunu ortaya koyduğunu vurgulayan Kanay, şunları anlattı:

"Örümcek ağının tüm yüzeyini kaplayan elektrostatik özelliğe sahip madde, ağın hem uçan böcekleri hem de böceklerce taşınan kir ve polenler ile benzer tüm parçacıkları yakalamasını sağlar. Ancak bu kadarla kalmaz. Bu madde, örümcek ağı üzerinde sadece birkaç milimetrelik çok ufak bir alanda, Dünya'nın elektromanyetik alanını bozar ve böylece artı ya da eksi yüklü olup olmadığı fark etmeksizin her cismin üzerine yapışabilir.

Bilim adamlarının aklını yıllardır kurcalayan bir diğer soru, nasıl olup da böceklerin örümcek ağını fark etmediğidir. Birçok böcek, bulundukları bölgede en ufak bir elektriksel değişiklik olsa bunu hissedebilecek kadar hassas sensörlere sahiptir. Antenleri adeta bir elektronik sensör gibi çalışır. Antenin ucu, böceğin vücudunun geri kalanından farklı bir elektrik yükü ile yüklüdür.Böylece böcek, elektrik yüklü bir nesneye yaklaştığında, antenin ucu bu küçücük değişikliği dahi hisseder. Böceğin, bu kadar hassas sensörlere rağmen, ağı tespit edemeyip, yakalanmasının sebebi, ağın milimetrelik bir bölgesinde Dünya'nın elektriksel alanını bozmasıdır."



Kaynak: AA / BBC (16 Ocak 2014, 12:30)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:29
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
22 Ocak 2014       Mesaj #150
Avatarı yok
Yasaklı
Araştırma için Binlerce Arı Tıraş Edildi



Münih'in güneyindeki Ammersee Nehri yakınlarındaki bir koloniye girmeye hazırlanan bal arısı. (Reuters)

Avustralyalı bilim insanları, kuzey yarımkürede milyonlarca arıyı öldüren gizemli hastalığın nedenini ortaya çıkarabilmek için binlerce arıya mikroçip yerleştirdi. Arılardan bazılarının diğerlerine göre daha tüylü oldukları için tıraş edilmeleri gerekti. Bal arılarını tehdit eden gizemli bir hastalığın sırrını ortaya çıkarmak isteyen bilim insanları, Avustralya’da 5000 arıya mikroçip yerleştirerek hareketlerini takibe aldı. 5 miligram ağırlığındaki, 2.5 milimetrekare genişliğindeki çipler, Tazmanya’da başlatılan çalışmada arılar 5 derece sıcaklıkta uyutulduktan sonra üzerlerine yapıştırıldı.

Araştırmacılar, bazı arıların diğerlerine kıyasla daha tüylü olması nedeniyle binlercesini tıraşlamak zorunda kaldı. Yerleştirilen mikroçipler sayesinde, bal arı kolonilerinin yok olmasına neden olan hastalığın nedeni ortaya çıkarılmaya çalışılacak. Hastalık tespit edilemezse, ikinci şüpheli olan varroa parazitine odaklanılacak.


3D Harita Çıkarılacak

ABD Tarım Bakanlığı tarafından hazırlanan rapora göre, kuzey yarımkürede 2006’dan bu yana 10 milyondan fazla arı kovanı ağırlıklı olarak böcek ilaçları nedeniyle yok oldu. Her bir kovanın maliyeti ise 200 dolar olarak belirtiliyor. Bilim insanları, mikroçiplerin sağlayacağı radyo frekans tanımlama sayesinde arıların belli noktalardan geçtiklerini tespit edebilecek, böylece hareketlerine ait 3D harita çıkarılabilecek.

Guardian’a konuşan araştırmacı Paulo de Souza, ‘araştırma sayesinde bal arılarıyla çevreleri arasındaki bağı çözmeye çalışacaklarını, elde edecekleri bilgilerin çiftçiler ve meyve yetişricilerin de işine yarayacağını’ belirtti. Araştırmacılar, gelecekte 1 milimetrekarelik çipler geliştirerek daha küçük canlılar üzerinde de araştırma yapmayı amaçlıyor.


Kaynak: Ntvmsnbc / Guardian (17 Ocak 2014, 17:16)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:29

Benzer Konular

9 Aralık 2016 / ipek kılıç Cevaplanmış
28 Kasım 2012 / STeFLo Soru-Cevap
10 Nisan 2015 / Misafir Cevaplanmış