Sevmek...
Dile kolay, kalbe ağır duygu. Hatırlıyor musun ansızın çıkıp gelerek nasıl da yüreğime taht kurduğunu.
Ayrılıklar...
Hüzünler... Gözyaşları... Hepsi zalimce birer birer gelip yüreğimin
başköşesine oturmuşlardı. Hayat, simsiyah bir tüle sarılmış açılmayı
bekleyen bir hediye paketi gibi önümde durmaktaydı.
Hüzün yüklü karabulutların hızla yüreğimi kaplamaya çalıştığı bir zamanda, inatla girdin kararmaya yüz tutmuş dünyama...
Kilometrelerce
uzaktan, bambaşka bir şehrin, değişik havasıyla, taşıyla, toprağıyla...
Umutlarıyla Şiirleriyle Farklı yaşamı ve sevdalarıyla her şeyden
önemlisi sevgi yüklü, sıcacık yüreğiyle geldin.
Karanlık bir
girdabın içinde sürüklenmekteyken, tüm sevginle ve gücünle çekip
çıkardın. Yaşamı yeniden sevmeme, hayata yeniden bağlanmama sebep
oldun. Bu yüzden sevdim seni.
Öyle
farklıydın ki, yüzyıllardır kapağının aralanmasını, içindeki gizemin
keşfedilmesini bekleyen kara kaplı bir defter gibi görmekteydim seni.
Ben bu
defterin kapağını ilk açtığımda, dokunmakta olduğum simsiyah ve sert
yüzünün aksine, bembeyaz sayfalara yumuşacık bir yazıyla yazılmaya
çalışılmış kocaman bir ömür gördüm.
Neler
yoktu ki içinde, ayrılıklar, ümitsiz bekleyişler, kederler Mutluluk
getiren sevinçler, gözyaşları Yarınlara gülümseyerek bakan sevmeler...
Daha neler... Neler...
Kara kaplı deftere yazılmış, her bir cümle, yüreğime gemici düğümleri misali açılmamacasına, düğümlüyordu seni.
Günüm
seninle başlıyor, gecem seninle bitiyordu... Sesini duyduğum zaman
yüzümdeki goncalar gül misali açılıyor, dünyam seninle dönmeye
başlıyordu...
Yolda
yürürken, arabayla giderken, yemek yerken, insanlarla konuşurken,
kısacası nefes aldığım her an, konuştuğumuz her cümle, anlattığın her
şey, söylediğin her güzel söz beynimde yankılanıyordu.
Ben sensizliği bile seninle yaşıyordum Bu yüzden seviyordum seni.
Hatırlar
mısın? Gökyüzünden aynı beyazlığın yeryüzünde iki farklı şehre yağdığı
bir sonbahar günü, Kadir Gecesinde aramıştın beni... Nöbetteydim, bu
soğuk havada sesin içimi ısıtmıştı, bu yola baş koyalım dedik. Biz
birbirinden kilometrelerce uzakta, iki candık...
Konuşmaya
başladık, konuşma uzadıkça, dışarıda olanca hızıyla esen rüzgâra
aldırmadan, park ettiğim arabanın içinde, ayaklarımı hissetmekte
zorlanana dek, sense soba yanmayan buz gibi bir odada soğuktan
parmakların buz tutana kadar konuşmuştuk. Yaşamın her hali gelip
geçmişti telefon tellerinden...
Hiç kimse, yağan yağmur altında kulağıma senin gibi sözler söylemedi.
Hiç kimse bana senin baktığın gibi bakmadı
Hiç kimse beni, senin sevdiğin gibi sevmedi
Ve hiç kimse ama hiç kimse yüreğinin sıcaklığını bana senin kadar hissettiremedi.
İşte,
o gecede, ne dışarıda yağan yağmur, ne de aradaki mesafeler bana tamam
demene, beni sevebileceğini söylemene engel olamamış, o ana kadar hiç
kimse beni senin kadar mutlu edememişti.
Sevdan bana yakıştığı için, sevdam sana yaraştığı için seviyordum seni...
Sana kavuşmak, seni sevmek kadar yasak ve imkânsızdı Ben sadece olabilme ihtimallerini sevdim.
Ben kara kaplı bir defterin, bembeyaz sayfalarını sevdim Beyaz sayfalarsa kendisine dokunan her eli
Ben sana âşıktım Sense aşka Ben seni seviyordum Sense mevsimleri
Gelen her mevsimin kendine özgü bir güzelliği vardı, bu yüzden sen, sevemedin sadece beni...
Sen, baharda açan her bir gül tanesini sever gibi sevdin, yeni gelen her sevgiliyi...
Baharla her gelen sevgili için, unutup, sildin beni...
Bil ki! bir ben silemedim yüreğimden seni...
UNUTMAK İÇİN SEVMEDİM Kİ