Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 149

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 590.053 Cevap: 1.812
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
13 Ocak 2008       Mesaj #1481
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Çarpık Kişilik

Sponsorlu Bağlantılar
Çeşitli renkteki ışıklar yanıp sönerek etrafı bir renk cümbüşüne dönüştürüyorlardı. Müzik çalıyor, insanlar durup dinlenmeksizin dans ediyordu. Verilen baloya birçok insan katılmıştı. Müzik bitince insanlar masalarına çekildiler ve rahat bir nefes aldılar.

Bir süre hiç müzik çalınmadı. Sadece çevreden gelen konuşmalar duyuluyordu.

İki kişi bir masaya çekilmiş konuşuyorlardı. İkisi de daha 25 civarında gösteriyordu. Şık elbiseleri gözden kaçmıyordu.

" 'Bazı günler olur, günün yarısını nasıl geçirdiğimi hatırlayamıyorum' diyordun dedi Nejla hanım. Doktora gittin mi?”

"Gittim" dedi Vedat bey. "Saçma sapan bazı şeyler söylemekten başka bir şey yapmadı." Biraz gülümsedikten sonra: "Dediğine göre iki kişilikli bir insanmışım. Aslına bakarsan buna pek inanmadım. Bu nedenle başka doktorlara da gideceğim."

Biraz sonra Nejla hanım ve Vedat beyin oturdukları masaya bir adam yanaştı.

"Oturabilir miyim?" diye sordu.

Vedat bey ayağa kalkarak: "Hoşgeldiniz doktor bey" dedi. Doktor sandalyeye oturdu. Vedat bey, doktoru göstererek Nejla hanıma döndü:

"Bu beyefendi, biraz önce sana anlattığım doktor." Vadat bey doktora dönerek, Nejla hanımı gösterdi:

"Doktor bey, bu hanım da benim nişanlım Nejla."

"Memnun oldum hanımefendi."

"Ben de memnun oldum."

Meyve sularını içtikten sonra Nejla Hanım:

"Doktor bey! Nişanlımın nesi var?"

"Aslında kesin bir teşhise varamadık daha. Ama anlattıklarına bakılırsa bu hastalık çok büyük bir ihtimalle çift kişilikli olma halidir."

Nejla hanım içinden "başka doktor mu bulamadı sanki" diye geçirdi. Daha sonra da "Çift kişilikli olmak ne demektir doktor bey?" diye sordu.

"Nişanlınızın dediğine göre bazı günler ne yaptığını hatırlayamıyormuş. İşte bu durumun sebebi, diğer kişiliğin devreye girmesidir. Bir bedende iki insan gibi. Ama şöyle bir durum da varki, bu iki kişilik birbirinden tamamen bağımsızdır, birbirlerinden haberleri yoktur."

"Anlattıklarınız çok ilginç" dedi Vedat bey. "Peki nasıl tedavi olacağım?"

"Şu sıralar diğer doktor arkadaşlarımla birlikte sizi incelemeye alacağız. Gerek geçmiş yaşantınızı, gerekse ruhsal durumunuzu değerlendirerek bu hastalığın sebebini bulmaya çalışacağız. Sebebi bulunduktan sonra tedaviye başlayacağız."

Vedat bey biraz sıkılmıştı.

"Nedir başıma gelenler. Allahım. Bir keresinde hatırlıyorum, evde kitap okurken, nasıl oldu anlayamadım, kendimi bir kavganın ortasında bulmuştum. Kavgadan zar zor paçayı sıyırdıktan sonra eve döndüm. Bir de ne göreyim: Kitap ikiye yırtılmış, birkaç sayfası yolunmuş."

"Evet" diye karşılık verdi doktor bey. Bu lafı söylerken heyecanlanmıştı. "İşin kötü tarafı, diğer kişiliğin ne zaman faaliyete geçeceği belli olmaz. Siz kitap okurken diğer kişilik ortaya çıktı. Dışarı çıkıp bir kavgaya karıştı. Merak etmeyin Vedat bey, bu işi çözeceğiz. Yarın gelin, ilk olarak hayat hikayenizi öğreneceğim. Birkaç mürekkep testinden geçirileceksiniz."

"Sağolun doktor bey. Yarın geleceğim."

"Ayrıca geçen defa geldiğinizde ücretimi ödememiştiniz. Biliyorsunuz ki biz peşin çalışırız."

"Pardon doktor bey. Hemen vereyim." Vedat bey cebinden çıkardığı parayı doktora uzattı. "Pis herif, yarın verseydim ne farkederdi sanki." diye söylendi içinden.

Balo gece yarısı sona erdi. Davetliler yavaş yavaş salonu boşaltmaya başladılar. Nejla hanım ile Vedat bey, son model Mercedes markalı arabalarına atladılar. Doktor bey bu sırada aracın yan camına yaklaştı.

"Aman Vedat bey gözünü seveyim. Bu hastalık psikolojik bir hastalıktır, vakit kaybetmeye gelmez."

"Merak etmeyin doktor bey. Yarın size mutlaka geleceğim."

Mercedes hareket etti. Vedat beyin sinirleri gergin olduğundan arabayı Nejla hanım kullanıyordu. Yolun sağ tarafı uçurumdu.

"Bu kadar sinirli olma Vedat. Herşey düzelecek."

"Nasıl olmam Nejla. Şu bedeni iki farklı kişilik paylaşıyor. Hayatım altüst oldu."

"Sen bu doktora aldırma. Palavra atıyordur. Parayı bile yarını beklemeden alıyor. Hem de balonun tam ortasında. Bence bu adam para sızdırmaya çalışıyor. Yarın başka bir doktora gidelim.

"Haklısın. Yarın iyi bir doktora gideceğim."

Nejla hanımın kafasına bir düşünce takılmıştı: Yarın öbürgün bu adamla evlenecekti. Peki bu adamın ruhsal durumu ne olacak. Sürekli korku içinde yaşayamazdı. En iyisi evliliği tekrar düşünmekti.

Nejla hanımı bu düşüncesinden motorsiklet sesleri uyandırmıştı. Motorsikletler iki taneydi ve yavaş yavaş yaklaşıyordu.

Bir motorsiklet sol kapıya diğeri ise sağ kapıya yanaşmıştı. Adamların uzun sakalları, gece olduğu halde güneş gözlükleri vardı. Başlarını bir bez parçasıyla bağlamışlar, pis pis gülüyorlardı.

Soldaki motorsiklet iyice arabaya yaklaştı ve hafifçe kapıya çarptı. Nejla hanım ve Vedat bey telaşa kapıldılar.

Nejla hanım: "Ne istiyorsunuz be, gidin başımızdan" diye bağırdı. Birden bire sol camın açık olduğunu farketti ve telaşla camı kapadı. Vedat beyin alnında boncuk boncuk terler birikmişti.

"Daha çabuk sevgilim. Daha hızlı sür şu arabayı." diye bağırıyordu Vedat bey. İki motorsiklet de öndeki kapılara yakın bir şekilde, hizada gidiyordu. Sol taraftaki motorsikletli:

"Hey bebek. Durdur şu arabayı da biraz eğlenelim, ne dersin. Hah Hah Hah."

"Canınız cehenneme köpekler." Nejla hanımın da sinirleri iyice bozulmuştu. Gaza ne kada bassa nafile, motorsikletliler sürekli onların yanında seyrediyorlardı.

Vedat bey birdenbire kendini kaybetmeye başladı. Başı dönüyordu. Şuurunu yitirdi ve karanlıklara gömüldü. Bir kişilik değişimi geçiriyordu. Ve nihayet arabanın içindeki Vedat bey değildi artık.

Adam birdenbire şaşkına dönmüştü. Kendini aniden arabanın içinde buluşu, şaşkına çevirmişti onu. Cebinden selpak mendilini çıkardı ve alnındaki, neden biriktiğini anlayamadığı terleri sildi. Yüzünde ciddi bir hal vardı. Yanındaki kadına döndü. Peki yanındaki bu kadın kimdi. Bu araba neyin nesiydi. Herşeyden önemlisi neredeydi. Bu motorsikletliler ne yapıyordu." Motorsikletlilerin amacını anlamakta gecikmedi; çünkü pis küfürler ediyorlardı.

"Bayan" diye seslendi adam. Sesi Vedat'ın sesinden biraz daha kısıktı.

"Ne bayanı Vedat, neler diyorsun."

"Bakın bayan. Buraya nasıl geldim bilmiyorum ama, direksiyonu bana verin. Siz sürmeye devam ederseniz bu adamlar peşimizi bırakmaz."

Nejla hanım Vedat'ın hastalığını hatırladı. "Demek ki doktorun söyledikleri doğruymuş" diye düşündü. Nejla hanımla adam yer değiştirdiler. Direksiyona kurulur kurulmaz vitesi beşe aldı ve gaza bastı.

Fakat motorsikletler muhteşemdi. Yeni çıkan motorlar olduğundan geride kalmıyorlardı. Sağ taraftaki motorsikletli bağırmaya başladı:

"Korkak köpek, durdur şu arabayı."

Nejla hanım titriyordu. Korkarak yanındaki adama bakıyordu. Adam kendi kendine mırıldanmaya başladı. "Peki bunu siz istediniz."

Yolun sağ tarafı uçurumdu. Üç araç da o kadar süratliydilerki kaza yapmaları an meselesiydi.

Direksiyondaki adam müsait bir yer bekliyordu. Gözlerini biraz ileriye dikince yolun biraz genişlediğini gördü. Bir dakika sonra genişliğe gelmişlerdi.

Şoför, direksiyonu aniden sağa kırdı ve tekrar sola kırarak yolun normal seyrine geçti. Eğer dar yolda bu işi yapsaydı, aşağıya uçma ihtimali vardı. Direksiyonu sağa kırdığı anda motorsiklete çarptı. Motorsikletteki adam dengesini kaybetti ve motorsikletle birlikte sonu görülmeyen uçurumdan aşağıya uçtu. Nejla hanım korkmuş, bir çığlık atmıştı. Uçurum tarafında gittikçe kaybolan sesler duyuldu.

Sol taraftaki motorsikletli "Hüseyin..." diye yanık yanık bağırdı fakat bu bağırış boşunaydı. Çünkü Hüseyin parçalanmış halde uçurumun dibinde yatıyordu. Hayvanlar kanın kokusunu almışlardı bile.

Son kalan motorsikletli "bunun hesabını soracağım." diyerek hızını yavaşlattı ve mercedesi geriden takip etmeye başladı.

Kadın yanındaki adama dönerek: "Bakın bayım. Kim olduğunuzu bilmiyorum ama Vedat olmadığınız kesin. Kimbilir aracın kapısı ne kadar hasar görmüştür. Bu arabanın ne kadar olduğunu biliyor musun?"

"Başka çarem yoktu." Sesi gittikçe kısılmaya başlıyordu. Ayrıca sesin kesik kesik gelmesi de artıyordu. Nejla hanım bu durumdan korkarak olduğu yerde kalakaldı.

Adam, dikiz aynasından, arkadan gelen motorsikletliye bakarak: “Şimdi sıra onda..." dedi.

Mersedes hızını iyice arttırdı. Arkadaki motorsikletli de hızını aynı oranda arttırıyordu. Aniden büyük bir ses duyuldu. Bu ses, Mercedesin el fenerinin çekilmesiyle, lastiklerin asfaltta uyguladığı sürtünme sonucu çıkan sesti. Bu ani duruş, gerideki motorsikletin arabaya çarpmasıyla sonuçlandı ve motorsikleti kullanan adam fırlayarak mersedesin önüne düştü. Adam yerde yatıyordu, yarı baygın haldeydi. Burnu kanamaya başlamıştı. Şimdi sadece arabadan gelen donuk motor sesi duyuluyordu.

Adam vitesi geri aldı. Mersedes yaklaşık yirmi metre geri geri gitti ve durdu. Kız, adama bakıyordu. Korkusu iyice artmıştı. Yapacağını sezmiş gibi bir hali vardı.

Aracın arka tekerleri dönerek olduğu yerde hız kazanmaya başladı. Mercedes müthiş bir süratle yerinden fırladı. Yerde yatan adam kendine geldi fakat ayağı sakatlandığından yerden kalkamadı. Sadece korkudan attığı çığlıklar duyuluyordu. Mercedes adamın üzerinden geçtikten on metre sonra durdu. Şoför, dikiz aynasından geriye baktı. Yerde yatanın kafası hafif yassılaşmış, kulaklarından kan geliyordu. Nejla hanım "Aman Allahım..." diyerek ağlamaya başladı. Mersedes tekrar yoluna devam etti. Araç giderken, şoför kendini kaybetmeye başladı. Beden, yeni bir kimlik arayışına girmişti. Bir müddet sonra, arabayı kullanan Vedat beydi. "Benim direksiyonda ne işim var Nejla! Neden ağlıyorsun?"

Nejla hanım "Vedat" diyerek sarıldı. Vedat bey şaşırmıştı: "Bizi takip eden motorsikletlilere ne oldu. Nasıl aniden kayboldular."

"Kaybolmadılar. Onları öldürdün. Yarın beraber doktora gideceğiz tamam mı?

"Yine hatırlamıyorum ne olduğunu. Tamam yarın doktora gidiyoruz." Vedat'ın yüzünü bir korku almıştı. Nejla hanım yaşadığı olayların etkisinden kurtulamamış, ağlamaya devam ediyordu.

Doktora gittiklerinde, Vedat beyin geçmiş hayatı incelenirken bir olay doktorların dikkatlerini çekmişti. Bu olayı Vedat bey şöyle anlattı:

"Babam her zaman sert bir insan olmamı isterdi. Her zaman şu lafı tekrarlayıp beni üzerdi: 'Zayıf olup da çevrene yem olacağına, sert olup karşındakileri yen. Kendini böylelikle zalimlerden her zaman koruyabilir, onlara karşı koyabilirsin. Yoksa böyle pısırık olursan, çok dayak yersin.' derdi herzaman. Ölürken bile son cümleleri bu olmuştu. Ama ne yapayım benim kişiliğim bu. Zorla değiştiremezdim ki."

Doktor bey Vedat beyin rahatlamasını sağladıktan sonra:

"Peki, geçenlerde bana kitap okurken kendinizi birden kavgada bulduğunuzu söylediniz. Kimlerle kavga ediyordunuz."

"Bir gün yolumu kesip benden zorla paramı alan insanlarla. Nasıl oldu anlayamadım ama onları dövdükten sonra kendime geldim ve oradan kaçtım."

"Kitap okurken de paramı kaptırmanın huzursuzluğu sürekli içimdeydi. Babamın sözleri aklıma gelince kendimi kaybetmişim."

"Kurtulacağım değil mi doktor bey. Buna care bulacaksınız değilmi."

"Merak etmeyin Vedat bey, sorunu halledilmiş sayın."

Vedat bey kendini iyi hissetmemeye başladı. Hemen lavaboya koştu. Elini yüzünü yıkadı. Yüzünü kuruladıktan sonra aynaya baktı. Bir gözü korkudan parlarken, diğer gözü kendinden emin bir şekilde rahattı.

miss_didem - avatarı
miss_didem
Ziyaretçi
15 Ocak 2008       Mesaj #1482
miss_didem - avatarı
Ziyaretçi
NEYE ÖNEM VERİRSEN ONU DUYARSIN

Sponsorlu Bağlantılar
Kalabalık bir şehirde yaşayan genç,bir gezi esnasında tanıştığı köylü arkadaşını yanına şehir'e çağırır.
Şehir'in en güzel yerlerini arkadaşına gezdirirken,çok kalabalık bir cadde de köylü genç aniden durur.
"Cırcır böceğinin sesini duyuyor musun?"deyince,şehir'li çocuk hem güler hem de,"Şehir'in en kalabalık caddesindeyiz.Bu gürültünün ortasında cırcır böceğinin sesi duyulmaz ki!Korna sesleri,araba sesleri,insan gürültüleri var buralarda .Sen galiba köyünü özledin?"der.
Köylü genç "bir dakika! diyerek yolun karşısına geçer.Dev binaların arasındaki çalılığa elini uzatır.Avucuna aldığı cırcır böceğini arkadaşına gösterir.
Arkadaşı iyice şaşırır.
"Bu kalabalığın ve gürültünün ortasında cırcır böceğinin sesini nasıl duydun? Sen de de amma kulak varmış!"deyince köylü genç arkadaşına "İnsan önem verdiği herşeyin sesini kalabalıklar arasında bile duyar"dedikten sonra arkadaşından biraz demir para ister.
"Bak şimdi bunu sana ispat edeceğim" dedikten sonra avucundaki demir paraları,yürüyen insanların bulunduğu tarafa doğru atar.Paralar yere düşünce şangır şungur ses çıkartır.İnsanların büyük bir kısmı ellerini ceplerine atarak arkaya doğru dönerler.
Köylü genç arkadaşına dönerek;"Gördün mü? İnsan önem verdiği herşeyin sesini,kalabalıklar arasında bile duyar"der.

Alıntıdır

DreamLiKe - avatarı
DreamLiKe
Ziyaretçi
15 Ocak 2008       Mesaj #1483
DreamLiKe - avatarı
Ziyaretçi
BİR NEVİ KELEBEK ETKİSİ‏

Ailenizle kahvalti yapiyorsunuz. Kiziniz, kahve fincanina carpiyor
ve bir fincan kahve gomleginizin uzerine dokuluyor.
Biraz once olan olay uzerinde hic bir kontrolunuz yok. Sonradan
olacaklar ise sizin davranisiniza gore belirlenecek.

Lanet ediyorsunuz. Kahveyi uzerinize doktugu icin kaba bir sekilde
kizinizi azarliyorsunuz. Kiziniz uzuluyor ve aglamaya basliyor.
Kizinizi
azarladiktan sonra esinize donuyor ve kahve fincanini masanin kenarina
cok
yakin koydugu icin elestiriyorsunuz. Bunu kisa bir sozlu tartisma takip
ediyor. Ofkeyle ust kata cikiyor ve gomleginizi degistiriyorsunuz.
Asagiya
indiginizde kizinizi, aglamaktan dolayi kahvaltisini bitirememis ve
okul
icin hazırlanamamıs bir halde buluyorsunuz. Kızınız otobusu kacırıyor.
Esinizin ise gitmek icin hemen cıkması gerekiyor. Hemen aceleyle
arabanıza
kosuyorsunuz ve kızınızı okula bırakmak uzere hareket ediyorsunuz. Gec
kaldıgınız icin, saatte 50 kml hız sınırlaması olmasina ragmen saatte
80 km
hizla gidiyorsunuz.15 dakikalik gecikmeden ve hiz limitini astiginiz
icin
odediginiz 120 YTL trafik cezasindan sonra okula ulasiyorsunuz. Kiziniz
size
"Hoscakal" demeden binaya kosuyor. Ofise 20 dakika gecikmeyle
geliyorsunuz
ve evrak cantasini evde unuttugunuzu anliyorsunuz. Gununuz korkunc bir
sekilde basladi!
Devam ettikce, kotulesiyor, daha da kotulesiyor saniyorsunuz Eve
gitmeyi dort gozle bekliyorsunuz. Eve ulastıgınızda esiniz ve kızınızla
olan
iliskilerinizde araya sıkıstıgınızı saniyorsunuz. Neden?
Sabahleyin nasil tepki verdiginize baglı olarak!
Neden kotu bir gun gecirdiniz?
A) Kahve sebep oldu
B) Kiziniz sebep oldu
C) Polis sebep oldu
D) Siz sebep oldunuz
Cevap "D" şıkkı.
Kahvenin dokulmesinde sizin bir kontrolunuz yoktu. Sizin gununuzun
kotu gecmesine o 5 saniye icindeki davranıslarınız sebep oldu.
Olabilecek ve olmasi gereken ise soyleydi.
Uzerinize kahve sıcradı.Kızınız aglamak uzere. Siz nazikce "Tamam
tatlım,bir dahaki sefere biraz daha dikkatli olman gerek"diyorsunuz.
Havluyu
kaptiginiz gibi ust kata cikiyorsunuz. Gomleginizi degistirip,evrak
cantasini aldiktan sonra asagiya iniyorsunuz ve ayni anda pencereden
kizinizin otobuse bindigini goruyorsunuz. Kiziniz geri donup el
salliyor.
Siz ve esiniz ise gitmek icin birlikte cikmadan önce öpusuyorsunuz. 5
dakika
once ise geliyorsunuz ve calisma arkadaslariniza neseli bir sekilde
selam
veriyorsunuz. Patronunuz ne kadar guzel bir gunde oldugunuz hakkinda
konusuyor.
Farka bakin! Iki farkli senaryo. Ikisi de ayni basladi. Ikisi de
farkli bitti.
Neden?
90/10 sirri inanilmazdir! Cok azimiz bunun farkindadir.
Sonuc?
Pek cok insan gereksiz yere stresten, dertlerden, problemlerden ve
basagrisindan aci cekmektedir.
Bu sir nedir?
Hayatin 10'u, sizin basiniza gelenlerden olusur.
Hayatin diger 90'ina ise sizin bu basiniza gelenlere nasil
davrandiginizla karar verilir. Insanlar anlamsiz seyler soyler ve
yaparlar.
İnsanlar hasta olurlar. Arabalar bozulurlar. Ucaklar gec kalir ve
butun
planlarimizi alt ust ederler. Trafikte bir surucu canimizi sIkabilir
v.s. Bu
10'luk kisim tamamen bizim kontrolumuz disinda gerceklesir Diger 90'lik
kisim farklidir. Diger 90'lik kisimi siz belirlersiniz. Nasil?
Olaylara yaklasiminizla!
Nasil tepki verdiginize bagli olarak .
Gercekten olanlarin 10'unda hic bir kontrolunuz yok.
Diger 90'i ise sizin tepkinizle belirlenir.
Bir nevi kelebek etkisi..!
miss_didem - avatarı
miss_didem
Ziyaretçi
16 Ocak 2008       Mesaj #1484
miss_didem - avatarı
Ziyaretçi
AFFETMENİN HAFİFLİĞİ

Bir lise öğretmeni birgün derste öğrencilerinebir teklifte bulunur:"Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?"Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler."O zaman"der öğretmen."Bundan sonra ne dersem yapacağınıza söz verin"Öğrenciler bunu da yaparlar.
"Şimdi yarınki ödevinize hazır olun"Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!"Öğrenciler bu işten pek birşey anlamamışlardı.Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdı.Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen:"Şimdi bugüne dek affetmeyi red ettiğiniz her kişi için bir patates alın o kişinin adını patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun."Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken,bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur."Öğretmen,kendisine"Peki şimdi ne olacak?"der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar:"Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin,bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız.Yattığınız yatakta,bindiğiniz otobüste,okuldayken sıranızın üstünde hep yanınızda olacaklar."Aradan bir hafta geçmiştir.
Hocaları sınıfa girer girmez,denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar:"Hocam bu kadar ağır torbayı her yere taşımak zor.""Hocam patatesler kokmaya başladı.Vallahi insanlar tuhaf bakıyor bana artık.""Hem sıkıldık hem yorulduk."Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir:
"Görüyorsunuz ki,affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz.Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz.Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz,halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir."
Alıntı
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
18 Ocak 2008       Mesaj #1485
nünü - avatarı
Ziyaretçi
MURATHAN MUNGAN'DAN BİR MASAL . .

Yuzyillar once yuzyil uyuyan bir prenses varmis ,bir buyucunun zulmunun esaretinde kimbilir belki olabilecek bir uyanisi beklemis yuzyil boyunca.

Iste o masal;

Her masalin ,her soylencenin uzun uykusunda bir uyanma vakti vardir.Ve o gelmeden girisilen her eylem bir seruven yalnizligi olarak kalir.Oyle anilir.

Ve yuzyil sonra vadesi erisip bir prens cikmis ortaya.Masalin ve yuzyilin kendisine verdigi bu gorevi seve seve ustlenmis; zaten uyuyan guzel hakkinda yuzyildir soylenegelenlerin etkisinde daha onu gormeden deliler gibi tutulmus ona.Kendisine verilmis misyona mi,uyuyan guzele mi asik oldugunu ayiredemeyecek kadar toymus o zamanlar. Boylelikle ayranligin ,sevginin,sevdanin,askin,cinselligin ve beraberligin bir kulak dolgunlugu oldugunu birkez daha goruyoruz "Bizim"sandigimiz bircok duygunun,dusuncenin,degerin ve dogrunun icimize usul usul islenmis bir kulak dolgunlugu oldugunu...
Ve prens dudaklarinda yuzyildir beklettigi opucuguyle birlikte saraya dogru yollandi.

Masalina kahraman olma zamani gelmisti.

Prensesin odasina geldi.Prenses uykusunun icersinde batik bir gemi gibi gizemliydi.Uykusuyla butunlenmis guzelligine,efsanesinin guzellestirdigi yuzune uzun uzun bakti Prens.Cok uzaktan ,cok uzaklardan,tam yuzyil sonrasindan bakti.
Sonra kararini verdi:

Aradan yuzyil gecse de uyandirmayacakti onu.

O gun gelse de.

Uyandirdiginda bu sevdanin,bu buyunun,bu tilsimin bozulacagini biliyordu cunku; bir bakis,birkac soz,bir dokunus herseyi bozacakti.Sevmek suskunluktu, sevmek kesin sessizlikti,sevmek uzaklikti,sevmek dokunamamak,erisememek, sevisememekti.
Ya da yuzyildir boyle ogretilmisti sevmek.

Gozlerini acar acmaz ,yuzyildir gordugu duslerin animsayamadiklarindan ve o duslerin tumunden,siziya benzer bir duygu olacakti kalakalmis olan. Biliyordu bu sizi hep olacakti.Kaldi ki,o duslerin tumune egemen olan ortak motifler,zaman zaman,yani yasadikca;yasamini,iliskilerini yoklayacakti elbet. O duslerin tumu animsanmak icindi.Sonsuz bir animsayisti hersey;animsayis ve unutus.Omrunun bundan sonrasi duslerinde gorduklerini yasamakla gececekti.Insan uzun uykulardan sonra yalvac bir yalnizliga uyaniyor.

Aradan yuzyil gectikten sonra hicbir uyanis mutlu olamaz.

Benim icin artik cok gec kalmis bir sevgi bu,ben seversem yuzyil oncesinin sevgisiyle sevecegim,o severse, beni uzerinden yuzyil gecmis bir sevgiyle sevecek.Aramizda kac takvimin uzakligi duruyor.Bir opucuk,yalnizca bir opucuk bu uzakligi kapatmaya yeter mi?

Sevgi,
Zehirli bir dusun,buyulu sozcugu...
Ote yandan sevmek goze almakti,sonuna dek gitmekti,gidebilmek yurekliligiydi. Biliyordu prenses uykusundan uyandiginda,ya da uyanir uyanmaz onu eskisi kadar sevmeyecekti.Cunku sevmek sessiz ve tek basina birseydi.Sevmek yalnizliktir.Onu eskisi kadar sevemeyeceginden korkuyordu.Onu uyandirmaktan korkuyordu.
Eskisi kadar sevemeyecekti,belki de hic sevemeyecekti.Cunku arada o orman, o karanlik,o gecit vermez,o giz olmayacakti artik.Iste odasinda duruyordu.

Duman inceliginde bir bosluk dolaniyordu yuregini.

Arada ne ormanin, ne de yuzyilin karanligi olmadan onu nasil sevebilirdi?Bu kadar buyuk sorumlulugu yuklenebilirmiydi?Sevmenin zahmetini,birlikte omuzlanacak olan zahmeti yuklenebilirmiydi?
Paylasmaya,tartismaya,ozveriye,anlayisa gereksinen iki kisilik iliskiyi
gogusleyebilir,goturebilirmiydi?
Sevmek imkansizlikti.

Kendimizde besledigimiz,kendimizde buyuttugumuz,kendimizde sakli duran bir seydir sevmek.O hep bizdedir,bizledir,usul usul biriktiririz onu,icimizde yigili durur.Ve gunun birinde ansizin karsimiza biri ciktiginda saniriz ki icimizden bosaliveren butun bu duygulari o tasimistir bize.

Sevmek,kendi kendimizi buyulemektir; kendi kendimize yaptigimiz buyu.
Oysa yeniden baslayacaktir arayislar,pismanliklar,yanilgilar.Hersey "tamamlanmak" icindir.Cogu kez olumun tamamlayici ellerine dek ayni umut, ayni arayis,ayni cirpinis ve ayni perisanlikla surukleniriz.
Gozumuz arkada kalmistir.

Ansizin anladi ki uyuyan guzelin kendisini degil,masalini seviyordu Prens.
Masalin bittigi yerde hayat baslar.

Murathan Mungan
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
19 Ocak 2008       Mesaj #1486
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Öpücükler

Çoğu zaman pek çok şeyi çocuklardan öğreniriz.

Bir sure önce, bir arkadaşım, 3 yasındaki kızını, bir rulo altın renkli kaplama kağıdını ziyan ettiği için cezalandırmıştı. Durumları iyi değildi ve kızının kağıtları, ağacın altına koyacağı bir kutuyu süslemeye harcaması onu çok sinirlendirmişti.

Buna rağmen, küçük kız, ertesi sabah hediyeyi babasına getirdi ve "Bu senin için babacığım" dedi. Arkadaşım, gösterdiği tepki için kendini suçlu hissetti, ama kutunun bos olduğunu görünce için için sinirlenmekten de kendini alamadı.

Kızına bağırdı:
"Birine bir hediye verdiğin zaman içinin dolu olması gerektiğini bilmiyor musun?"

Küçük kız babasına yaşlı gözlerle baktı ve şöyle dedi:
"Ama babacığım, kutu bos değil ki. Ben kutunun içine öpücüklerimi üflemiştim. Hepsi senin için babacığım."

Babanın içi paramparça olmuştu. Kızını kucakladı ve onu affetmesi için yalvardı.

Arkadaşım bu altın renkli kutuyu yatağının bas ucunda yıllarca sakladığını anlattı bana. Ne zaman cesaretini kaybetse, kutunun içinden hayali bir öpücük çıkarıyor ve onu oraya koyan çocuğunun sevgisini hatırlıyordu.

Gerçek anlamda bakmak gerekirse, her birimiz arkadaşlarımız ve ailelerimiz tarafından bize sunulan karşılıksız sevgi ve öpücüklerle dolu altın renkli kutulara sahibiz. Dünyada sahip olabileceğimiz daha değerli bir şey olamaz


Kimliksiz Yazar
miss_didem - avatarı
miss_didem
Ziyaretçi
20 Ocak 2008       Mesaj #1487
miss_didem - avatarı
Ziyaretçi
AĞLAMA PALYAÇO MAKYAJIN AKAR
20070528191109palyaconj8
Yalnızlıgımı dügümlüyorum şimdi ayagıma.. Çözülmemecesine baglıyorum.. Sıkıyorum.. Ayaklarım acıyor. Yüregime benzetiyorum sonra.. Sıktıkça acıyor!
Birbirine dolaşıyor ayaklarım. Düşe kalka yürümeye çalışıyorum.Olmuyor! Düşüyorum da, düştügüm yerden kalkamıyorum aslında.. Gittikçe batıyorum..Canım acıyor..Ayaklarım dolanıyor..Yüregim susuyor..
Biliyorum.. Hoşuna gidiyor canımı acıtmak.
Biliyorum.. Büyük haz duyuyorsun.
Biliyorum.. Sen duygusuzsun!
Görmüyorum! Duymuyorum! Lanet olasıca.. YOKSUN!!
İsyan etmek istemiyorum artık. Ben böylede yaşayabilirim aslında. Neden olmasınki?!.. Diye düşünüyorum ama..Sadece düşünmekle yetiniyorum aslında...
Biliyorum.. Yaşamalıyım herşeye inat.
Biliyorum.. Hayat ben varsam var.

Kukla gibi oynatıyo beni hayat. Sürükleniyorum ordan oraya.. Dolanıyorum etrafında. Farkında bile degilsin! Umrunda degilmişim oysa.. Diyorumki artık; sende umrumda degilsin aslında...
Oynatıyorlar beni!! Karşı gelemiyorum oyunlara!
Yoruldum artık... Bitsin savaşlar.. BİT artık!! Lanet olasıca...
Ters düz olmuşsun umrumda degil. Beni bilen bilir zaten. Dert etmiyorum kendime beni anlamamanızı.. Ben kendime yeterim. Ben, kendim için varım zaten..
Oysaki düşüncelerim farklıydı benim.. Ne kadar degişiyormuş insan.. Yaş ilerledikçe düşüncelerde degişiyormuş.. Büyüdükçe anlıyor insan..
Böylesi en güzeli belkide..Ters düz yaşıyorum hayatı...Kaybettigim zamanı...
Aglıyorum.. Eskiden senin için aglamış olmama
Aglıyorum.. Hiçbir şeyi haketmedigin halde, sana deger vermeme
Aglıyorum.. Hayatımı yaşamak varken, sessizlige çekilmeme....
Hiçbirşey için degmezmiş oysaki.. Aglarken anlıyorum. Sen degmezsin..Yaşlarım degmez..Hayatımı senin yüzünden zehir etmeme degmez.. Artık eski ben'le karşı karşıyasın.. Üzülsemmi, sevinsemmi bilemiyorum.. Ama bence en mantıklısı bu...
Ellerimle tutuyorum artık hayatı...
Yakalamaya çalışıyorum, zindan ettigim zamanı..
Artık herşey farklı olucak.. Eski ben'le karşı karşıyasın.. İster agla, ister sevin; Sana inat yaşayacagım bu hayatı.....

Ne sanıyosun sen hayatı pembe bi eLbise mi ?
Bıkmadın mı etrafa
Pembe gözLükLerLe bakmaktan
Ya da poLyannacıLık oynamaktan?
Geçmiyo işte acıLar
Kaç kez anLatıcam sana
Bu işLer internet bagLantına benzer
Bi koparsa kaLırsın ortada
Ne o küçük bey niçin bu yaşLar?
AgLama PaLyaço Makyajın Akar!...

Alıntı
DreamLiKe - avatarı
DreamLiKe
Ziyaretçi
22 Ocak 2008       Mesaj #1488
DreamLiKe - avatarı
Ziyaretçi
GERÇEK DOSTLUK BÖYLE OLUR

Çok samimi iki dost ve arkadaşlardı. Fakat bir tanesi çok kurnaz atılgan ve hareketli, diğeri ise çok saf, dürüst ve sessizdi. Bir gün kurnaz olan arkadaş , diğer arkadaşın yanına giderek işlerinin bozulduğunu söyler ve kendisinden para ister. Samimi dostu onu hiç kırmaz ve elindeki bütün parayı arkadaşına verir. Arkadaşı bu parayla işlerini düzeltir. Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok
beğendiğini ve kendisine vermesini ister. Arkadaşı çok şaşırır, ne diyeceğini bilemez.Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır diyemez, nişanlısını arkadaşına verir.

Zaman içinde Saf olanın işleri bozulur ve birden arkadaşı aklına gelir
ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım diyerek arkadaşının iş yerine gider
ve kendisine çalışması için iş vermesini ister. Arkadaşı ona iş vermez. Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri döner ama yinede arkadaşına kızamaz. Bir gün sokakta dolaşırken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaşır. Fakir olduğu için ilaç alamadığını söyler. Bizimki yaşlı adamcağıza acır, istediği ilaçları alır ve adamcağıza verir. Kısa bir süre sonra yaşlı adamın öldüğünü duyar. Yaşlı adam çok zengindir ve bütün mirasını kendisine bırakmıştır.

Saf adam artık zengindir. Biraz da sevdiği dostuna olan kırgınlığıyla dostunun iş yerinin karşısında bir ev alır ve oraya yerleşir. Bir gün evinin kapısını dilenci bir kadın çalar. Yaşlı kadın çok aç olduğunu, kendisine yemek vermesini ister. Bizim saf hiç düşünmeden kadını içeri alır karnını doyurur, Kimsesi olmadığını
öğrendiği kadına; Kendisinin de yanlız olduğunu söyler ve bu evde birlikte
yaşıyalım sen evin işlerini ve yemekleri yaparsın der, yaşlı kadın hiç
düşünmeden kabul eder. Bir süre sonra yaşlı kadın bizimkine, kendine
uygun bir kız bulup evlenmesini söyler. Bizimki böyle bir kızı nasıl
bulacağını, kendisinin tanıdığı olmadığını söyler.Yaşlı kadın ona uygun bir
kız tanıdığını ve kendisiyle görüştürebileceğini söyler. Görüşmeler
sonucunda evlenmeye karar verilir ve düğün davetiyeleri basılır. Bizimkisi
kırgın olduğu halde çok samimi dostunu yinede unutamamıştır. Biraz da
geldiği konumu görmesi açısından samimi arkadaşına da davetiye gönderir .
Düğün günü gelir çatar. Saf adam düğün salonunda bir şeyler söylemek
isteğiyle mikrafonu alır ve başlar yaşadıklarını anlatmaya; Eskiden çok
sevdiğim bir dostum vardı. Bir gün işleri bozulunca benden borç para istedi elimdeki bütün parayı verdim. Evlenmek üzere olduğum nişanlımı çok beğendiğini söyleyerek benden istedi. Çok üzülerek onu da kendisine verdim . Çünkü biz gerçek dosttuk onun üzülmesini istemedim. işlerim bozulduğunda onun fabrikasına gittim ve çalışmak için kendisinden iş istedim. Bana iş vermedi. çok üzüldüm, ama yinede arkadaşıma kızmıyorum .çünkü biz gerçek dosttuk. Bu konuşma üzerine kurnaz olan arkadaşı daha
fazla dayanamaz mikrofonu eline alır ve başlar konuşmaya;
Benim de bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı.
İşlerim bozulduğunda kendisinden para istedim, bütün parasını bana verdi.
Sonra ondan nişanlısını istedim, üzülerek nişanlısını da verdi. Nişanlısını
istememin nedeni o kadının arkadaşıma layık olmamasıydı (Hayat kadınıydı)
Kendisi çok saf olduğu için arkadaşımı o kadından bu
şekilde kurtardım.İşleri bozulduğunda gelip benden iş
istedi, Arkadaşımı kendi emrimde çalıştıramazdım, o yüzden iş vermedim.
Günün birinde karşılaştığı yaşlı adam benim babamdı. Babam ölmek
üzereydi, onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım. Evine gelen dilenci kadın benim annemdi.Ona bakıp iyi yaşamasını sağlamak için gönderdim. Şu anda evlenmekte olduğu kız de benim kız kardeşim. Onu arkadaşımla evlenmesine ben ikna ettim. Değerli misafirler, işte biz böyle dostuz...
DreamLiKe - avatarı
DreamLiKe
Ziyaretçi
22 Ocak 2008       Mesaj #1489
DreamLiKe - avatarı
Ziyaretçi
Amerikalı Bilim Adamları

Amerikalı bilim adamları bir deney yapmak isterler ama bu deney tehlikeli olduğu için yapmazlar.İdam edilecek bir mahkuma sorarlar nasıl olsa öleceksin son anlarında insanlara faydalı birşey yap.Fakat adama ne yapacaklarını söylemezler.İdam günü gelir adama bileklerini keserek idam edeceklerini söylerler adamın gözlerini bağlarlar sonrada keskin olmayan fakat deriye sürüldüğünde etinin kesiliyormuş gibi acı veren birşeyi adamın bileklerine sürerler.Adamın bilekleri acımıştır fakat kesilmemişdir.Yavaş yavaş bileklerine ılık su dökerler adamın bileklerinin kesildigine inanması için, adamda o suların kesildiğini sandığı bileklerinden akan kan zanneder.Bilim adamları bakarlarki bir süre sonra adamın öldüğünü görürler.Bunun sebebini ise bileklerinin kesildiğine inandığından dolayı olduğunu kanıtlamışlardır.Yani sonuç olarak insan kendinin o an öleceğine inandırırsa hiç birşey olmadan bile ölebileceğini kanıtlamışlardır.
DreamLiKe - avatarı
DreamLiKe
Ziyaretçi
22 Ocak 2008       Mesaj #1490
DreamLiKe - avatarı
Ziyaretçi
DELİRTEN OLAY

Köyün birinde genç bir kadın yalnız başına mısır tarlasında çalışırken, kolunu bir mısır kabuğu kesmiş. Kesik bayağı derinmiş. Kolunda şiddetli bir kanama başlamış. Kadıncağız da kan görmeye dayanamazmış. Hemen oracıkta, olduğu yere bayılı vermiş. Bir süre sonra ayılmış ve evine dönmüş.

Aradan epey bir zaman geçmiş. Kadının yarası kapanmış ama kolu şişmeye başlamış. Sürekli bir karıncalanma hissi varmış kesiğin olduğu yerde. Durum böyle olunca, kadını doktora götürmüşler. Doktor muayene etmiş ama bir şey bulamamış. Kesiğin mikrop kaptığını, bunun sonucunda da deri altında iltihap oluştuğunu düşünerek, şiş bölgeyi kesip içindeki iltihabı akıtmaya karar vermiş. Şişkin yere neşteri vurmasıyla kadının kolundan binlerce minik akrep dışarı fırlamış. Tabii kadın oracıkta kafayı yemiş.
Meselenin aslı sonradan anlaşılmış. Meğer mısır tarlasında kadın baygınken bir akrep kadınının kesik koluna yumurtalarını bırakmış. Minik akrep yavruları da yumurtalarından çıkmış ve kadının kolunda gelişmeye başlamış.Kadıncağız hala akıl hastanesinde, "Kolum şişti, kolum şişti" diye dolaşıyormuş.

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat