Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 16

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 589.729 Cevap: 1.812
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Şubat 2007       Mesaj #151
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gölgeler ve Ölümler

Sponsorlu Bağlantılar
-kar, yağmur, sis, soğuk ve ölüm...-



Soğuk bir gülüşü andırıyor sabah. Bâd-ı Sâba esiyor gözlerimizden içeri. Herşeyin durduğu bir anda yağmurla başlayan sohbet derinlemesine açılıyordu ruhumuza...


Ben rüyâmı açtım sevenlere...

Sessizlikle başladı konuşmalar...

Kızıl saçlı kız: Ellerim üşüyor sevgilim!.

kıvırcık saçlı genç: Yüreğime salıver, bahar menekşem!

Kızıl saçlı kız: Öyle derin ki, süzüleceğim bakışlarından, kışın ayazında kalbime düşürdüğüm cemrem! Düşlerim yıllardır sahibini arayan bir mektup gibi diyâr diyâr dolaşıverdi gökyüzünün engin şafağına yakın ufuklarında. Sen hep içimde bir neyin sazlıklar ve kamışlar arasından rüzgârla senkronize olan seslenişiydin ruhuma. Arayışım kurak bir çöl yangınını aştı tarihin meczûb sahifelerinde...dedi usûlce..

saatler zamanın eskimeye en yakın durduğu esnada...bir genç öldü gölgesinin kucağında..

Bir sefil çocuk geldi, saçlarında binyılın ağırlığıyla ezilmiş karbeyaz yalnızlıklar, gözleri bir yurdun uyumamış nehri gibi akıntıda, ağlayan gözbebeklerinin zirvesinde ak ateşten zemherî ayazlara mahkûm bir sızı, dudağında acının esâretiyle ısırdığı renklerden izler, sâil bir duygunun verdiği yıkımlarla kurtulamadığı enkâzın altında yıllara âşina bir çocukluğuyla istedi iki dudak arasındaki lisânını zorlayarak...Bir yudum sevgi, dedi, benim için var mı acaba?

Ben ki, hayatımın gök/yüzünde zamanın kovulmuş anlarında keşmekeş dururken, ansızın kırk haramîler çaldı her an yolumu bulduğum yıldızlarımı gecelerimden. Bir yarım kayıp, yarımın diğer yarısı gibi kalbimin iki parçasından bir diğeri eksik. N'olur bir yabancının esirgemediği şefkâti siz de esirgemeyin. Duyduğum kelimeler harflerle karamsar bir dünya oluşturdu her yanımda...dedi ve ağladı, zümrüt gözyaşlarını döktü ayaklarındaki parmak uçlarının az ötesine...


sesler durdu...zaman durdu.. ve karanlığı yırtan sessizlik çığlığı koptu bakışlardan. Ardarda dizilen yavru harflerin inleyişi çınlamakta kulakların zarında...

saatler acıya yakın durduğu bir lahzâdan...bir çocuk öldü anne gölgesinin yuvasında...

Biraz sonra orada koydaki karanlığı yırtan ince bıyıklı ve siyâh, simsiyâh gözlü birinci adam çıkageldi. Adımları yeryüzüne zelzele yaşatan tiran gibi ağırdı, ama bütün vücûdundan bir şelalenin akışı misâli bir çağıldama ağıyordu. Sonra ellerini yokladı kızıl ayazın verdiği soğuk esintiyle. Ve birini diğerinin üzerinde gezdirerek ovaladı, sanki parmak uçları bir güneşin kızıl yanlarını andırıyordu..

adam kısık bir sesle: burada kan kırmızı renginde bir gökkuşağı var mı?...dedi.

Kıvırcık saçlı genç- gözlerini sevgilisinin ruhundan alıp çektikten sonra adama yöneldi hafif bir ruhun alınışına benzeyen bir edâyla..sonra da dudakları açıldı: Şu köşesi yıkık sokağın başından sağa dönerek 100 adım ileride bir ahşap evin üstünde gezinen yedi renkli yedi ışıl gözlü bir gök/kuşağı var. Belki yüreğinizi ısıtacak bir şey bulabilirsiniz... dedi.

Adam: küçük bir teşekkürle cevap verdikten sonra yüzünü murâdına döndü...

Bir anlık bir şimşek çaktı bir-az sonra. Kızıl saçlı kız biraz daha sevgilisinin gözlerine daldı ve üşüyorum dedi titreyen bir bedenin inlemesi gibi...

Saatler zamanın ölümden arta kalanını gösterirken, kıyı cihetinden bir ikinci adam geldi. Yüzünde eskimişliğin verdiği acıdan bir tatlı tebessüm. Yabancı olduğu yüzünde çöl arması kum taneciklerinin refik bir kesretiyle büyüyen ışıldamasından biliniyordu. Aradığı yoktu ikinci adam'ın...

Artık saatler bir anıya işaret etmekte...yolculuğun dert yığını zamanları başımıza yağacak yine darmadağın köleliğimizde...

saatimi çıkartacağım dedi kıvırcık saçlı genç...gölgeme sarılacağım bu andan sonra...ölüme tanıtacağım ruhumu.

gölgelerden müteşekkil ruh izlerimiz var benliğimizde...

saatler bana beni işaret ettiğinde...bir ben öldü kendi gölgemin avuçlarında!..

iblis1907 - avatarı
iblis1907
Ziyaretçi
9 Şubat 2007       Mesaj #152
iblis1907 - avatarı
Ziyaretçi
minik bir aşk hikayesi...

Sponsorlu Bağlantılar

Kadın her sabah olduğu gibi o günde beyaz degneği ve el yordami ile otobüse binmişti.
Şöför : Soldan üçüncü sira bos hanimefendi, dedi.
Kadin 32 yasinda güzel bir bayandi ve esi oldukça yakisikli bir hava subayi idi. Bundan birkaç ay önce yanlis bir teshis sonucu gerçeklestirilen ameliyatla gözlerini kaybetmisti genç kadin ve asla göremeyecekti.
Kocasi ameliyattan sonra aci gerçegi ögrenince yikilmis ve kendi kendine bir söz vermisti. Asla karisini yalniz birakmayacak, ona sonuna kadar destek olacak, kendi ayaklari üzerinde durana kadar cesaret verecekti.
Günler geçiyordu. Kadin her geçen gün kendini daha kötü hissediyor, çok sevdigi kocasina yük oldugunu düsünüyordu. Esinin bu içine kapanik,karamsar hali kocayi çok üzüyordu. Bir an önce bir seyler yapmasi gerekiyordu, karisi günden güne kendi içine kapanik dünyasinda kayboluyordu.
Bütün gün düsündü koca nasil yardim edebilirim güzeller güzeli esime. Birden aklina esinin eski isi geldi. Geri dönmesini isteyecekti. Ama bunu ona nasil söyleyecekti, çünkü artik çok kirilgan ve nesesizdi. Bütün cesaretini toplayarak aksam karisina konuyu acti.
Karisi dehsetle gözlerini acti.Ben bunu nasil yaparim ben körüm, diye bagirdi.
Kocasi ona destek olacagini her sabah ise onu kendisinin birakacagini ve aksam alacagini ve ona çok güvendigini söyledi. Çünkü esini taniyordu ve bunu basarabilecegini biliyordu.
Kadin büyük bir umutsuzlukla kabul etti çünkü esini çok seviyordu ve onu kirmak istemiyordu.
Her sabah esini isine birakiyor ve aksamlari aliyordu fedakar koca. Günler böyle ilerledi karisi eskisinden biraz daha iyiydi. Fakat kocasi daha fazlasini istiyordu , kendisine söz vermisti sonuna kadar gidecekti.
Aksam karisina: Artik ise kendin gidip gelmelisin, dedi,. Kadin sasirmisti. Bunu asla yapamayacagini söyledi. Kocasi israr edince onu yine kiramadi ve bütün cesaretini topladi bunu kendisi de istiyordu ama o kadar güveni yoktu.
Sabahlari kadin artik otobüs duragina kendisi gidiyor, otobüsüne biniyor ve otobüsten inerek isine gidebiliyordu ..
Günler günleri kovaladi hiçbir problem yoktu. Yine bir gün otobüse binerken, soför :
- Sizi kiskaniyorum, hanimefendi dedi.
Kadin kendisine söylenip söylenmedigini anlayamadan, neden , diye sordu.
Soför, - Çünkü her sabah sizin arkanizdan bir hava subayi genç adam otobüse biniyor ve bütün yol boyunca sevgi ile size bakiyor, otobüsten indikten sonra yesil isikta yolun karsisina geçmenizi bekliyor siz binaya girdikten sonra arkanizdan öpücük yollayip size her gün sevgiyle el salliyor , dedi."
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Şubat 2007       Mesaj #153
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Düşlerin gerçeğe, gerçeklerinse düşe dönüştüğü bir yaşam özlüyorum. Yaşamaktan bunalmıyorum, bunalımı yaşayıp, bunu kendime ait bir yaşam biçimine dönüştürüyorum.
Sanırım bütün sorunum özlemekle ilgili. Keşke “yaşlanmaya başladım, o yüzden geçmişi özlüyorum” diyebilseydim. Zerre kadar özlemiyorum geçmişi. Geçmişe dair ne varsa silindi hafızamdan. Ben geleceği özlüyorum. Belki de hiç yaşayamayacağım geleceğime dair özlemlerim. Asıl sorunda burdan başlıyor zaten. Geleceğin olmayacağını biliyorum. Olmayanı, olma ihtimali bulunmayanı özlüyorum. İşte bu özlem koyuyor insana…
Beni koyup gitme
Ne olursun
Durduğun yerde dur..
Kendini martılarla bir tutma
Senin kanatların yok
Düşersin, yorulursun
Beni koyup gitme
Ne olursun…
Duvarda gölgeler ve o görüntülerle çarpışmak yoruyor. İnsanlar gerçek değil artık, mekanlar gerçek değil. Belki de o yüzden sevmiyorum ana caddeleri, ışıltılı alışveriş merkezlerini, konforlu mini sinama salonlarını. Flimlerin değeri düşüyor oralarda, filmler hırpalanyor. Ruhumuz bütün “sakıncalı” kareleri sansürlüyor, makaslıyor, yalnızlaştırıyor. Sansürlü, makaslı, yalnız bir yaşam bu benim yaşadığım ve yalnızım işte yine…
Şaşırmıyorum aslında, böyle olacağını çok öncesinden biliyordum. “Boş durmadım, savaştım. Savaştım ama yenildim. Yenildim ama ezilmedim” diye kandırmayacağım kendimi. İşte itiraf ediyorum; ezile ezile, hırpalana hırpalana yenildim. Yenildim işte ötesi yok..
Bir deniz kıyısında otur
Gemiler sensiz gitsin bırak
Herkes gibi yaşasana sen
İşine gücüne baksana
Evlenirsin çocuğun olur
Sonun kötüye varacak
Beni koyup koyup gitme
Ne olursun…
İşte bu yüzden korkuyorum ana caddelerden. Deniz kenarlarını seviyorum, salaş meyhaneleri seviyorum. Issız ve bana ait olan yerleri seviyorum. Televizyonu değil ama o televizyonun altındaki dolapta bulunan anılarımı seviyorum. Her açtığımda o dolapta bulunan anılarımın anlatacakları var bana çünkü. O salaş dediğim meyhanenin de öyle, kayalara vuran dalgalarında ne çok anlatacağı şey var. Bunlar dışında herşeyin sadece görüntüsü var oysa.
Elimi tutuyorlar ayağımı
Yetişemiyorum ardından
Hevesim olsa param olmuyor
Param olsa hevesim…
Yaptıklarini affettim
Seninle gelemiyeceğim yine de
Beni koyup koyup gitme
Ne olursun…
Bunun için ve sadece yalnızca kendimi korumak için kaçıyorum herşeyden. Kaçarak yaşıyorum. İçime kapanmıyorum, düpedüz içime kapaklanıyorum. Böylece korunuyorum hayattan. Bedenimse ruhumun zırhı sadece…
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Şubat 2007       Mesaj #154
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mucize
Sally, küçük kardeşi George hakkında anne ve babasının konuşmalarını duyduğu zaman yalnızca sekiz yaşındaydı. Kardeşi çok hastaydı ve onu kurtarabilmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı. Georgi'nin yalnızca çok pahalıya mal olacak bir ameliyatla kurtulma şansı vardı. Fakat bunun için yeterli paraları yoktu. Babasının, umutsuz bir biçimde annesine söyle fısıldadığını duymuştu Sally:

"Yalnızca bir mucize onu kurtarabilir."

Bu sözleri duyar duymaz, usulca kendi odasına yürüdü Sally. Domuz biçimindeki kumbarasını gizlediği yerden çıkartarak içindeki paraları yavaşça yere dökerek saymaya başladı. Yanılgıya düşmemek için tam üç kez saydı kumbaradan çıkardığı bozuk paraları. Sonra hepsini cebine koyarak aceleyle evden çıkıp, köşedeki eczaneye gitti. Eczacının dikkatini çekebilmek için büyük bir sabırla bekledi. Eczacı çok yoğundu ve bir adama ilaçlarını nasıl kullanacağını anlatıyordu. Bu yoğun çalışmanın arasında sekiz yaşındaki bir çocukla ilgilenmeye hiç niyeti yoktu ama Sally'nin beklediğini görünce

"Evet, ne istiyorsun söyle bakalım" dedi.

"Biraz acele et, gördüğün gibi beyefendiyle ilgileniyorum" diyerek yanındaki şık giyimli adamı gösterdi.

Sally "Kardeşim" dedi. Sessizce yutkunduktan sonra devam etti:

"Kardeşim çok hasta, bir mucize almak istiyorum."

Eczacı Sally'e bakarak "Anlayamadım" dedi.

"Şey, babam "Onu ancak bir mucize kurtarabilir" dedi, bir mucize kaç paradır, bayım?"

Eczacı Sally'e sevgi ve acımayla baktı bu kez:

"Üzgünüm küçük kız, biz burada mucize satmıyoruz, sana yardımcı olamayacağım" dedi.

Sally o kadar kolay vazgeçmek istemedi. Eczacının gözlerinin içine bakarak

"Karşılığını ödemek için param var benim, bana yalnızca fiyatını söylemeniz yeterli" dedi.

Bu arada Sally ve eczacının yanında bekleyen iyi giyimli bey Sally'e dönerek

"Ne tür bir mucize gerekiyor kardeşin için küçük hanım ?" diye sordu.

"Bilmiyorum" dedi Sally.

Sonra gözlerinden aşağı süzülen yaşlara aldırmaksızın devam etti:

"Tek bildiğim, o çok hasta ve annem ameliyat olmazsa kurtulamayacağını söyledi ve ailemin de ameliyat için ödeyebilecekleri paraları yok. Ama babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' deyince ben de paramı alıp buraya geldim."

"Ne kadar paran var?" diye sordu iyi giyimli adam.

"Bir dolar ve on bir sent" dedi Sally.

"Ve dünyadaki tüm param bu!"

"Bu iyi bir şans, küçük kardeşini kurtarmak için gerekli olan mucize için yeterli bu para" dedi, iyi giyimli adam.

Adam bir eline parayı aldı, öteki eliyle de Sally'nin elini tutarak

"Beni yaşadığın yere götürür müsün lütfen ?" diye sordu.

"Küçük kardeşini ve aileni tanımak istiyorum" dedi.



İyi giyimli adam Dr. Carlton Armstrong'du ve George için gerekli olan ameliyatı yapabilecek tanınmış bir cerrahtı. Ameliyat başarıyla sonuçlanmış ve aile hiçbir ödeme yapmamıştı. Hep birlikte mutluluk içinde evlerine döndükleri zaman hâlâ yaşadıkları olayların etkisinden kurtulamamışlardı.

Anne "Hâlâ inanamıyorum. Bu ameliyat bir mucize! Doğrusu maliyeti ne kadardır merak ediyorum" dedi.

Sally kendi kendine gülümsedi. O bir mucizenin kaça mal olduğunu çok iyi biliyordu. Tam tamına bir dolar ve on bir sent!..
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Şubat 2007       Mesaj #155
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kendini bildi bileli mor menekşeyi çok severdi. Çocukluğunun geçtiği iki katlı evin bahçesinde bahar geldiğinde mor mor açar, mis gibi kokarlardı. Annesi mor menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi. Gölgeyi sever menekşeler derdi. Oysa; öğretmeni bitkilerin güneş ışınları ile fotosentez yapığını anlatmıştı onlara. Bitkiler güneş ışığına muhtaçtı. Mor menekşeler ne tuhaf bitkilerdi... "Her bitki güneşi severken, onlar neden gölgeyi tercih ediyorlar?" diye düşündü, durdu Hande...

Küçük, ufacık aklı ile aslında menekşelerin diğer çiçeklerden farklı olduğunu keşfetmişti, işte belki de menekşeler bu yüzden bu kadar güzeldi. Küçücük kafası o gün herkesten farklı olursan, bu hayatta değerli olursun yargısına varmıştı. Daha o yıllarda farklı olmak için uğraş vermeye başladı.

İlk, kimsenin yanına oturmak istemediği, "Hacer'in yanına oturmak istiyorum öğretmenim." diyerek başladı farklılıklarla süren hayatı. Hacer bile şaşırmış, şaşkın şaşkın bakıyordu onun yüzüne. Hacer, çok dağınık, biraz anlama zorlukları olan problemli bir ailenin kızı idi. Hande ise; mühendis Kamil Beyin biricik kızı...
Öğretmen, pek oturtmak istemedi önce Hacer'in yanına Hande'yi... Hande, ısrar ediyordu Hacer'in yanına oturmak istiyordu. Daha sonra bir tatsızlık çıkmasın diye öğretmem Hande'nin annesini çağırdı. Annesi eve geldiklerinde Hande'ye sordu: "Neden yavrum Hacer'in yanına oturmak istiyorsun?"

Hande cevap verdi: "Geçen baharda menekşeler ekiyorduk hani anne, o gün sen bana menekşeler güneşi sevmez demiştin. Oysa, her bitki güneşi sever. Menekşeler farklı... Belki de bu yüzden bu kadar güzeller... Hacer'in yanına kimse oturmak istemiyor. Ben farklı olmak istiyorum. Belki, Hacer de güzeldir, onu fark etmek istiyorum." dedi. Hande'nin annesinin ağzı açık kalmıştı. İlkokul 4 .sınıf öğrencisi kızının olgunluğuna hayran kalarak "Peki kızım, kimin yanında istersen oturabilirsin." dedi.

Pazartesi, Hande Hacer'in yanında oturmaya başladı. Hem Hande tedirgindi, hem Hacer... Birbirleri ile hiç konuşmuyorlardı. Diğer kızlar da soğumuştu Hande'den.
Nasıl Hacer gibi dağınık, bir şeyi iki kere anlatma ile anlayan fakir bir kızın yanına oturmayı istemişti?

Doktor Cemal Bey’in kızı Esin idi en çok alınan... Anne babaları her hafta sonu görüşüyorlar, Hande ve Esin birlikte oynuyorlardı her Pazar... Nasıl olur da kendi yerine Hacer'i seçerdi? Çok gururu kırılmıştı Esin'in... Hande ile konuşmuyordu.

Bir gün, Hande ve ailesi, Esinler'le dağ köylerinden birinde gerçekleştirilecek bir panayıra katılmak için sözleştiler.. Hande, gene Esin'in somurtacağını bildiği için gitmek istemiyordu. İçin için de Hacer'e kızmaya başlamıştı, arkadaşları ile arasının bozulmasına sebep olmuştu. Neden sanki bu kadar dağınıktı, neden her şeyi iki kerede anlıyordu, yoksa aptal mıydı?

Sonra menekşeleri hatırladı. Hemen düşüncelerinden utandı. Hacer, farklı diye yargılamamaları gerekiyordu. Hacer'in kimsenin bilmediği güzelliklerini keşfedecekti. Buna tüm gücü ile inandı.

Tam umduğu gibi olmuştu. Esin, somurtarak karşısında oturuyordu. Hande ile konuşmuyordu. Hande, canını sıkkınlığından biraz dolaşmak için annesinden izin aldı. Köy yolunda yürümeye başladı. Hava iyice soğumuş ve ayaz iyice artmıştı. Kar atıştırmaya başlamıştı. Hande karı çok seviyordu. Yürüdü, yürüdü... Köye gelmişti.

Bir evin önünde durdu. Evin penceresindeki saksıya gözü ilişti. Gözlerine inanamıyordu, bunlar mor menekşelerdi... Ama kıştı ve menekşeler soğuğu hiç sevmezlerdi, eve doğru bir adım attı, kapıda beliren gölgeyi çok sonra fark etti. Bu Hacer idi. Hande'ye gülümsüyordu... "Hoşgeldin Hande" dedi Hacer, biraz ürkek "Buyurmaz mısın?"

Şaşkınlıkla kapıya doğru ilerledi Hande ve içeri girdi. Oda, sıcacıktı. Odun sobası her yeri ısıtmıştı. "menekşeler" diyebildi sadece Hande, "bu soğukta???" Hacer gülümsedi: "Onlar annem için, annem onları çok sever." Sonra yatakta yatan kadını fark etti Hande. "Annen hasta mı?" dedi. Hacer: "Evet, 2 sene önce felç oldu, ona ben bakıyorum. Bizim kimsemiz yok. Bir tek ineğimiz var, onunla geçiniyoruz ama tüm işler bana baktığı için derslere çalışacak pek vaktim olmuyor." dedi Hacer utanarak... Bir de dedi: "Bizim köyden şehre araç yok, bu yolu her gün yürüyorum o yüzden de çok yorgun okula geliyorum dersleri anlamakta güçlük çekiyorum." Hande'nin gözleri dolmuştu...

Dışarıdan gelen ses ile kendine geldi. Annesi onu arıyordu. Çok merak etmiş olmalıydı... Dışarıya koştu ve annesine sarıldı, ağlıyordu... Bir müddet sonra "Anne, bu Hacer!" diye tanıştırdı sıra arkadaşını.

Hacerler'e gidip Hacer'in yaptığı sıcak çorbadan içtiler birlikte. Hande, annesine anlattı Hacer'in hayatını, ağlayarak. "Bir şeyler yapalım anne"dedi.

O hafta, annesi ve Hande, Hacerler'e gidip annesi ve Hacer'i kendi evlerine taşıdılar... Hacer, artık Handeler'den okula gidip geliyordu. Ne dağınıktı, ne de aptal... Sınıfın en iyi öğrencisi olmuştu.

Seneler geçti... Hacer ve Hande bir arkadaş değil, bir kız kardeşlerdi artık... Mor menekşeler Hande’ye Hacer'i armağan etmişti... Hacer'e ise; hem Hande'yi, hem hayatı...

Seneler sonra ikisi de evlendi... Hacer şimdi bir doktor... Hande'den vicdanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi. Hastalarına vicdanı ile birlikte şifa dağıtıyor... Hande ise; bir öğretmen... Çocuklara farklı olan şeyleri sevmeyi de öğretiyor... Bir kızı var. Adı: HACER MENEKŞE... Hayatta en çok sevdiği iki şeye birini daha ekledi Hande.

Hacer Menekşe, teyzesi Hacer'i çok seviyor ve annesine teyzesi için her gün teşekkür ediyor...
LÜTFEN SEVGİNİZE ÖNYARGI SOKMAYIN. DİNLEYİN VE YORUMLAYIN.

HERŞEY, SEVİNCEYE KADAR FARKLIDIR. SEVDİKTEN SONRA İSE; SEVGİNİN DİLİ HEP AYNIDIR...
Özen KIRAÇ
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Şubat 2007       Mesaj #156
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Geceler ve biz...

Savaşıyorduk.

Gecelere yenik düşmemek için yaralarımızı sarıp güç toplayabilmek, birbirimizin yüreğinde daha derin yaralar açmak için uğraşıyoruz.
Fark etmiyorduk, gece olunca sık ağaçların bulunduğu ormana saklanıyorduk, aynı ağaca sırtımızı verdiğimizi bilmiyorduk. Aynı yıldızın ışığı altında birbirimizi düşündüğümüzü inkâr ediyorduk.

Biz biliyorduk gecelerin ne denli ağır olduğunu. Kaçamıyordum senden, seni gündüz güneşin ateşine attığım gibi gecenin karanlığına ve yalnızlığına atamıyordum.

Ay ışıldıyordu ağacın tepesinde gölgelerimizin dans edişini fark edemiyorduk, ardımıza bakmadan kaçıyorduk.

Korkuyorduk.

Birbirimize dokunmaktan sevgimizi itiraf etmekten korkuyorduk. Bu korkudandı birbirimizin yüreğinde derin yaralar açmamız.
Senden aldığım her parçayı yaralarımın üzerine kapatıyordum. Benden eksilenleri seninle dolduruyordum.

Seni unutmamak için yoksun diyememek, seni hissetmek için…

Benden aldığın parçaları saklıyorsun biliyorum. Bendeki senleri almak, sendeki benleri vermek ve yoluna devam etmeyi diliyorsun.

Giderken ardından ‘’gitme’’ dememi istiyorsun.

‘’Gitmeliyim’’ derken bile ısrar etmemi istiyorsun.

Beklediğime deydi demek için seni ne kadar sevdiğimi görmek için istiyorsun bunu.

Geceler ve biz barışmalıyız artık.

Savaşı bırakmalı, birbirimizi sevdiğimizi itiraf etmeliyiz. Yaralamadan, azalmadan çoğalmayı aşk, ı öğrenmeliyiz.

Geceler ve biz birbirimizin olmalıyız artık, bitmeli bu hasret, bitmeli bu savaş gidenler gelmeli, sevgi kaldığı yerden başlamalı, tükenmemeli

Geceler ve biz…
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
13 Şubat 2007       Mesaj #157
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Şimdiye kadar kazanmış olduklarını, bundan sonra kazanabileceklerini, vazgeçemeyeceklerini, yıllarca koruduklarını, daha yıllarca muhafaza etmek istediklerini...
Arkada bıraktığın şeyleri düşünme!
Herkesin yaşamak istediği bir kişisel hayatı vardır ve onu yaşayabilmesi için arkada bıraktığı şeyleri düşünmemesi gerekir. Bilmelidir ki o birçok şeyi istediği zaman bütün evren ona yardımcı olur. Herkes yüreğinin sesini dinlemeyi ve yüreğinin diliyle konuşmasını öğrenmek zorundadır.
Arkada bıraktığın şeyleri düşünme!
Bulduğun ve arkada bıraktığın için seni tedirgin eden aşk önünü kesmesin. Kişisel hayatını gerçekleştirmeni engellemesin. Yeter ki bulduğun ve arkada bıraktığın aşk ''saf madde''den yapılmış olsun. Üzerinden bin yıl geçmiş bile olsa, orada, o biçimde, senin bıraktığın haliyle duruyor olacaktır. Çürümeden, bozulmadan... Ve sen, nasılsa günün birinde oraya döneceksin.
Arkada bıraktığın şeyleri düşünme!
Korkularını, tedirginliklerini, kafa karışıklıklarını, beni seviyorumlarını, ben onu seviyorumlarını, onunla yaşayabilir miyimlerini...
Arkada bıraktığın şeyleri düşünme!
İhanet senin beklemediğin bir darbedir. Ama sen, yüreğini tanıyacak olursan, sana baskın yapmayı hiçbir zaman başaramayacaktır. Çünkü onun düşlerini ve arzularını tanıyacaksın ve onları hesaba katacaksın. Hiç kimse kendi yüreğinden kaçamaz. Bu nedenle, en iyisi onun söylediklerini dinlemek. Böylece kendisinden beklemediğin bir darbe indiremeyecektir kesinlikle, sana.
Arkada bıraktığın şeyleri düşünme!
Kendi yolunda yürü. Başını dik tut. Kendini yenilmiş hissetme. Kişisel hayatını yaşa. Kahramanı, baş rol oyuncusu sensin. Bu senin öykün. sen sadece yaşa. Yüreğinin sesini dinleyerek, yüreğinin diliyle konuşarak yaşa!


buse özyılmaz
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Şubat 2007       Mesaj #158
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
neden aramadan hiçbir yazdığıma ve sebepsiz kalmışken bütün

hatalarım,belki biraz kırılarak,tabi ki birçok kere de kırarak her gece her

sessizlikte şiir denen fahişenin koynunda yatarak,çogu gün aç kalarak -

ödenmemiş birçok fatura,açılmamış birçok kitap- bir derinlik arayarak

sıradanlığıma işte sırf bu sebeplerden zehrimi karıştırıyorum hayatın kanına.

kimilerine saçma gelecek,belkide gelen benim bin düş yılıdır yaşadığım;çöl

akşamları kadar bakir ,şehirlerin o makyajlı kalabalıkları kadar yorgun garip bir

tanıma sığmıştı yalnızlık...

peki ya neden? diye bir soru atıldı sonra ortaya.acıtan bunca şeye rağmen

kayıp bir deniz gibi karayı arayıp durmak neden?sonra birçok cevap bulundu elbette bu sırrı derinliğinde gizli soruya.birçok tanıdık yüzden birçok tanımadık cevap...fakat herkes unuttu bunca zamandır bu soruya verilmesi gereken asıl cevabın bana ait olduğunu.herkes benim varolduğumu bile unuttu.bense küçük bir deftere;her an her gün her gece zamanı vareden her aralıkta acı çekerek(yada haritanın herhangi bir yerinde parmağımızı bastığımızda denk gelecek olası bir savaştan "arta kalan"çocuk cestlerini düşünürsek) acı çektiğimi sanarak durmadan hayatı yazıyordum.birde kızımı... bilmem kaçbin düş yılıdır kalbimin bir yerlerinde uyuyan herkesten sakladığım kızımı....

tabi birde seni sevdiğim....esir ruhlar gibi bir öykünün içinde hapsolmuşsak da ve çoğu zaman o ağır yenilgilerimizi bu aşka saklasak da yine de yazdım seni....

yazdım bana ait herşeyi;hüznü ,acıyı,kaderi,birçok kere aşkı,kaybetmişliği,ençok da

seni...
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
13 Şubat 2007       Mesaj #159
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Aylar sonra bugün yine tıpkı beni bıraktığın günkü gibi aynı şarkıyı koyup teybe bir sigara yaktım.Bu kez yağmur yağıyordu dışarıda ve ben yine camın kenarında aylar sonra bugün beni bırakıp gittiğin günkü acıyı duyumsadım içimde.Yağmur vardı dışarıda bu kez açık bıraktım pencereyi,bıraktım damlalar dilediğince ıslatsın beni ve kalemimden aylar sonra bugün yine senin için dökülen sözcükleri...Sigaramdan derin bir nefes çektim içime sen burada olsaydın kızardın bana 'içme şu zıkkımı' derdin.Dışarının soğuğu buğulandırırdı arabanın camlarını.Ben kucağına uzanırdım,sen saçlarımı okşardın.Bak aylar geçti bebeğim hani o hiç ayrılmayacağımız günler vardı ya işte onlar hiç gelmedi!Günlerce,gecelerce bekledim,ne yağmurlar ne baharlar eskitip bekledim ama gelmedi!Aylar sonra bugün yine senin için bu satırları yazarken güneş açıverdi kapkaranlık gökyüzüne.O bizim aşkımızın üzerine hiç doğmayan güneş aylar sonra bugün yağmurların ortasına doğuverdi işte.Birazdan gökkuşağı da çıkar belki o benim sensizliğimin karanlığını aylardır aydınlatamayan gökkuşağı bu yağmurlu kış gününün karanlığını aydınlatabilir belki.Neden beni bırakıp gitmiştin sanki?Oysa daha söyleyecek öyle çok şeyim vardı ki sana içimdeki sonsuz aşkıma dair...

Hiç görmedin senin için akan göz yaşlarımı,hiç bilmedin seni düşünürken nasıl dalıp gittiğimi!Hiç hissetmedin çöl ortasında vadiyi özler gibi seni özlediğimi.Unutmaya çalıştım unutmadım SEN,UNUTAMADIĞIMSIN...


erol anar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Şubat 2007       Mesaj #160
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mumun Pervane ile Konuşması

Çok iyi hatırlıyorum. Bir gece uyuyamadım. Gözüme uyku girmedi. Pervanenin, muma şu sözleri söylediğini işittim.

Ey sevgilim! Hadi ben aşığım, yansam da yeridir. Peki ya sen neden yanıyor, niçin ağlıyorsun?

Ey benim biçare aşığım! Benim yanmama, ağlamama sebep nedir bilir misin?

Benim tatlı balım vardı. Beni ondan ayırdılar. Şirin’im haksızlıkla elimden alindi. İste Ferhad gibi tepemden ateş çıkıyor. Gece meclisi aydınlatan ışığıma bakma. İçimi yakan ateşe bak.

Mum, hem bu sözleri söylüyor, hem de sararmış yanağından sel gibi gözyaşı dökülüyordu.

Mum, sözüne devamla pervaneye dedi ki:

Ey pervane! Ey aşk iddiacısı! Aşk, senin için değil. Seninki bir kuru iddiadan ibaret. Sende ne sabır var, ne metanet ve tahammül.

Sen azıcık bir ışık ve ateş gördün mü, hemen yanıyorsun. Ben ise tamamıyla yanıncaya kadar dikilip duruyor, dayanıyorum. Aşk ateşi senin yalnız kanadını, benim ise vücudumu, baştan aşağı yakar.

Sadi de mum gibidir. Dışı parlaktır, ama içi yanmıştır.

Artık gece bitiyor, sabah oluyordu. Peri yüzlü bir hizmetçi gelip mumu söndürdü.

Zavallı mum, dumanı tepesinden çıkarken:

Aşkın sonu budur işte, dedi ve can verdi.

Aşıklığın ne demek olmak istersen anlatayım: Ölmek suretiyle yanmaktan kurtulmak…

Sevgilisi eliyle öldürülen aşığın mezarına gidip de ağlama, bilakis sevinerek şöyle de:

Ne mutlu ona! Sevgilisinin makbulü olduğu için sevgili onu öldürmüştür.

Aşık isen bu dertten kurtulmaya çalışma: yalnız Sadi gibi garazsız, ivazsız aşık ol.

Aşık bir fedai demektir. Nasıl ki, bir fedai gayesine varmadıkça emeline erişmedikçe başına taş ve ok yağsa meydandan çekilmezse, aşık da öyledir.

Ben sana denize açılma demiyorum. Açılacak olursan tufana bile katlan, diyorum.



Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat