Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 169

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 589.716 Cevap: 1.812
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
12 Ekim 2008       Mesaj #1681
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Bir zamanlar bir yerlerde kör bir genç yaşıyordu ve bu kör genç kendisinden nefret ediyordu çünkü kör bir yaşamı vardı.

Sponsorlu Bağlantılar


Göremediği için hiç birşeyi ve hiç bir kimseyi sevemiyordu herkesten ve her şeyden nefret ediyordu ama kız arkadaşı hariç.



Kör yaşamında sevdiği tek şey kız arkadaşıydı.



Bir gün kız arkadaşına, eğer dünyayı görebilseydi onunla evlenmeyi kabul edebileceğini söyledi. Kız arkadaşıda onu çok mutlu ettiğini söyledi..




Günlerden bir gün şans gencin yüzüne güldü ve birisi ona bir çift gözünü bağışladı.




Sonra genç her şeyi görmeye başladı ağaçları çiçekleri kısaca artık dünyayı görüyordu, hatta kız arkadaşını bile.



Kız arkadaşı ona sordu şimdi artık her şeyi görüyorsun. Söylediğin gibi benimle evlenecekmisin? dedi.



Genc şoktaydı kız arkadaşını gördüğünde dona kalmıştı. Çünkü kız arkadaşı kördü!...



Çok özür dilerim dedi genç, seninle evlenemem çünkü sen körsün dedi.



Kız çok üzüldü ve ağlayarak ordan uzaklaşmaya başladı biraz ileri gidince durdu ve geriye dönüp gence şunu söyledi :

40299183qy5

" LÜTFEN SADECE GÖZLERİME İYİ BAK "

€c€m - avatarı
€c€m
Ziyaretçi
12 Ekim 2008       Mesaj #1682
€c€m - avatarı
Ziyaretçi
Hiç olmadıgımdan cok mutsuzum buaralar..
Canımı sıkan benı uzen ağlatan cok sey var .hayat bu işte hepsı ustuste geldı hangısını sölesemkı .
Sponsorlu Bağlantılar
pişmanlk dolu gecmısimmı sıze anlatmam gerek
anlamsız bır gecmıs kaybolmaya yuz tutmus gelcegımı dınlemenız gerek ..

Geriye donup bakmakdan cok sıkılmıstım oysa . gecmıse actıgım her kapı benı aglata aglta canımı acıta acıta
Kapanıordu suratıma aslnda... Zor zamnlar gecrıyıorm( evet ).. uzuluyormuyum( evet ).. agladım mı ( evet )...
Ben fazla deger vermekden gozumde buyutmekden sevmekden
En onemlısıde bu lanet hayattan ne zman dersımı alıcam derken
ALdm dersımı sustum ve oturdum sırama ..
beklıorum smdı ..bılıyorum banada sıra gelıcek kalkıcam. gelecegıme actıgım kapıda ılerlıycem..
yüzümde buruk bır tebessum ıle gıdıcem ben oralaraa ..gıtmek ıstedıgımm bıyerler yok. uzaklasmak ıstedıgım yer cok .
Kımse anlamazkı anlıyamazkı ..Ben uzgunm dıe uzuldum derler. ve gecerler sözde hepsi uzulduler ?
bılıyomusn aslnda benı cok uzduler..

Ama oLmaskı herkes mutluluğun olmusken . bensızlıge alısa bılmısken. bense mutlulugun pesınden dur duraksız kosarken .. Neden Canımı daha cok sıkıyım kıı ?
hoş ben mutsuz olmsken . sız olmadn yasamaya alısmısken. neden onume baqmıuım kı . neden canım sıkılsın kı ..
Bi kac damla gozyası dökerım sonra arkasından guler gecerım ..
guler gcerım dedım ama yapmacık kahkalarlada hayat surmezkı en sonunda butun duygularım ısyna baslar...

Kalbım dayanamaz. yorgun duser..
aklım şaşar butun fıkırlerım mantıgıma sıgınır
en sonunda gozlerımde dayanamaz aglamaya yeltenır..akan her yaş gecmısımdekı pısmanlıgımın eserıdır..gelecegımı dusndukce sustum kaldım suclu bı cock gıbı ..
Inan bu kdar uzmek deıldı amacm kendımı .. kendımleydı sorunum. bıtırmem gerekrdı ııcmdekı sen sevgısınıı.. ve biiti..
Artk hıseetmıorm verdıgın acıları ,yada artk sen acıtamıosn ıcımdekını..
Pes etmezdım aslnda sen dusurdun benı son anda..
Kalkmak ıcın ugrasmadm, kendımi yanına gelmek ıcın yormadım.
Bugun yenı bı dunyaya uyndım..
Dostlarımı yanıma aldmm ve orda kaldm ..
Smdı sen uzaklardasınn.. kım bılır kımlesınn ..umrmdamı dersınn ? Çok beklersn (:
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
20 Ekim 2008       Mesaj #1683
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Dünya yaratılmadan önce, iyi ve kötü huylar ne yapacaklarını bilmez vaziyette dolanıyorlarmış. Bir gün toplanmışlar ve her zamankinden daha fazla canları sıkkın oturuyorlarken; Saflık ortaya bir fikir atmış: "Neden saklambaç oynamıyoruz?"..
Hepsi bu fikri beğenmiş. Çılgınlık bağırmış."Ben ebe olmak ve saymak istiyorum"...Baska hiç kimse çılgınlığı arayacak kadar çıldırmadığı için, Çılgınlık bir ağaca yaslanmış ve saymaya başlamış.1,2,3,..

O saydıkça iyi huylarla kötü huylar saklanacak yer aramışlar. Şefkat Ay'ın boynuzuna asılmış; İhanet çöp yığınının içine girmiş; Sevgi bulutların arasına kıvrılmış; Yalan bir taşın altına saklanacağını söylemiş ama yalan söylemiş çünkü gölün dibine saklanmış; Tutku dünyanın merkeizne gitmiş; Para Hırsı bir çuvalın içine girerken çuvalı yırtmış.Aşk; kararsız olduğu gibi, nereye saklanacağını da bilmiyormuş.(Aşkı saklamak zordur )Ve çılgınlık 100'ü saydığı anda; Aşk sıçrayıp güllerin arasına girmiş ve saklanmış..

Ve Çılgınlık bağırmış.. "Önüm, arkam, sağım, solum sobe,geliyorum!" İlk önce Tembelliği görmüş, çünkü saklanacak enerjisi yokmuş.Sonra Şefkati ayın boynuzunda, İhaneti çöplerin arasında, Sevgiyi bulutların arasında, Yalanı gölün dibinde ve Tutkuyu dünyanın merkezinde birer birer bulmuş.Sadece biri hariç. Umutsuzluğa kapılan Çılgınlığın kulağına Haset fısıldamış: "Aşkı bulamıyorsun, çünkü o güllerin arasında saklanıyor."

Çılgınlık çatal şeklinde bir sopa almış ve güllerin arasına saklamış, ta ki yürek burkan bir haykırış onu durdurana kadar. Ve haykırıştan sonra, Aşk elleriyle yüzünü kapayarak ortaya çıkmış. Parmaklarıyla kapadığı yüzünden sicim gibi kan akıyormuş. Çılgınlık, Aşkı bulayım derken, heyacandan Aşkın gözlerini kör etmiş.. "Ne yaptım ben?!!" diye bağırmış."Seni kör ettim. nasıl onarabilirim? Aşk cevap vermiş: "Gözlerimi geri veremezsin. Ama benim için bir şey yapmak istersen, benim klavuzum olabilirsin"..

İşte o günden beri Aşkın gözü kördür ve Çılgınlık da her zaman onun yanındadır..
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
3 Kasım 2008       Mesaj #1684
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
Her Sinirlendiğinizde Bunu Okuyun!

Adam yeni kamyonuna bakmak için evinden çıktığında, üç yaşındaki oğlunun gayet mutlu bir biçimde elindeki çekiçle kamyonunun kaportasını mahvettiğini görmüş. Hemen oğlunun yanına koşmuş ve çocuğun eline çekiçle vurmaya başlamış. Biraz sakinleşince oğlunu hemen hastaneye götürmüş. Doktor, çocuğun kırılan kemiklerini kurtarmaya çalıştıysa da elinden bir şey gelmemiş ve çocuğun iki elinin parmaklarını kesmek zorunda kalmış. Çocuk ameliyattan çıkıp gözlerini açtığında, bandajlı ellerini fark etmiş ve gayet masum bir ifadeyle, “Babacığım, kamyonuna zarar verdiğim için çok üzgünüm.” demiş ve sonra babasına şu soruyu sormuş: “Parmaklarım ne zaman yeniden çıkacak?” Babası eve dönmüş ve hayatına son vermiş...

Birisi masaya süt döktüğünde ya da bir bebeğin ağladığını işittiğinizde bu öyküyü hatırlayın. Çok sevdiğiniz birine karşı sabrınızı yitirdiğinizi anladığınızda, önce biraz düşünün. Kamyonlar onarılabilir, ama kırılan kemikler ve incinen duygular hiçbir zaman onarılamaz; genellikle kişiyle performansı arasındaki farkı göremeyiz. İnsan hata yapar. Hepimiz hata yaparız. Fakat öfkeyle ve düşünmeden yapılan şeyler, insanı sonsuza kadar rahatsız eder. Harekete geçmeden önce durun ve düşünün. Sabırlı olun. Anlayış gösterin ve sevin...
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
5 Kasım 2008       Mesaj #1685
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
Küçük Kızın Armağanı


Adam 3 yaşındaki kızını, pahalı bir hediyelik kaplama kağıdını ziyan ettiği için azarlamıştı. Küçük kız, koskoca bir paket altın yaldızlı kağıdı bir kutuyu eğri büğrü sarmak için kullanmıştı…

Bayram sabahı küçük kız paketi getirip "Bu senin babacığım" dediğinde üzüldü, acaba gereğinden fazla mi tepki göstermişti kızına… Bir gece önce yaptığından utandı…

Ne var ki paketi açınca yeniden öfkelendi. Kutunun içi boştu… Kızına gene bağırdı:
- Birisine bir hediye verdiğinde, kutunun içinde bir şey olması lazım. Bunu da mı bilmiyorsun?!
Küçük kız gözlerinde yaşlarla babasına baktı:
- O kutu boş değil ki baba, dedi."İçini öpücüklerimle doldurmuştum"

Adam öyle fena oldu ki… Koştu… Kızına sarıldı… Beraberce ağladılar.

Adam o altın kutuyu ömrünün sonuna kadar yatağının baş ucunda sakladı. Ne zaman keyfi kaçsa, ne zaman morali bozulsa, ne zaman kendini kötü hissetse, kutuya koşar, içinden minik kızının sevgi ile doldurduğu hayali öpücüklerinden birini çıkarırdı.
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
5 Kasım 2008       Mesaj #1686
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İçimde bir sıkıntı, kalbimde hüzün... Pencereme vuran yağmur damlacıklarını izliyorum, dalıp gitmişim uzaklara, derinliklere doğru bir rüzgarın seline kapılıp... Çok eski bir aşk hikayesi geldi aklıma, rüzgar ile yağmurun aşkı...

Dillere destanmış Kaf Dağının ardında rüzgarla yağmurun aşkı. Rüzgar deli gibi esermiş bulutlar biraz üşüsün ve yağmur gelsin banan diye. Yağmurun gözlerine vurgunmuş, masumiyetine ve saflığına vurgunmuş.

Yağmur her sabah dua edermiş. "Tanrım lütfen rüzgar essin bugün, ruhunu kalbimde hissedeyim, ellerini gözlerimde."

Tutkunlarmış birbirlerine ama ne rüzgar yağmura dokunabilirmiş ne de yağmur rüzgara. Ne zaman rüzgar ile yağmur biraraya gelseler sevdanın ateşi fırtınalar estirmiş onlara ve fırtınanın sonunda birbirlerine hiç dokunamayacaklarını düşünüp üzülürmüş yağmur, ağlarmış. İşte o zaman aşıkların yağmuru yağarmış ve sevdalılar el ele dolaşırmış yağmurun kalbinden gelen damlacıkların altında. Yağmurun hüzünlendiğini gören rüzgar kendini dalların arasında gizlemeye çalışırmış üzüntüsünü haykırmak için...

Ne zaman hafif hafif damlacıklar gökyüzünden düşmeye başlarsa, rüzgarın ellerini hissetmek isteyen yağmur gözyaşlarını akıtır yeryüzüne ve damlaların altında el ele dolaşan sevgilileri izler, kendini ve rüzgarı hayal eder onlara bakarak.

Ne zaman Ağaçların arasında ıslık çalarak esmeye başlasa rüzgar, yağmurun üzüntüsüne kahrolur ve dalların arasında gizlenip çığlıklar atar. O çığlıkları duyan sevgililer daha da sıkı sarılırlar birbirlerine ve sarmaş dolaş sevgilileri izler buruk bir halde kendini ve yağmuru hayal eder onlara bakarak.

İşte böyle dillere destan yağmur ve rüzgarın aşkı. Ne zaman yağmur yağsa, ne zaman rüzgar esse kalpleri birbirleri ile kavuşur yağmur ile rüzgarın
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
7 Kasım 2008       Mesaj #1687
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
Eşek ve köylü


Bir köylünün eşeği büyük ve derin kuyuya düşmüş. Sahibi ne yapacağını düşünedursun zavallı eşek korku ile anırmaktaymış kuyunun içinden. Sonunda sahibi karar vermiş; düşünmüş ki eşek çok yaşlı ve bu büyük derin kuyunun kapatılması gerektiğini. Sonuçta yaşlı eşeği çıkarmak için uğraşmaya değmez diye karar vermiş. Diğer köylüleri çağırmış ve hep birlikte kuyuyu toprak ile doldldurmaya başlamışlar.

Eşek işin nereye varacağını anlamış ve daha yüksek ses ile anırmaya başlamış. Sonra sesi birden kesilivermiş. Birkaç kürek toprak attıktan sonra köylü merak
edip kuyuya bakmak istemiş. Gördüklerine şaşırmış; eşek sırtına düşen toprağı silkeleyip üstüne basıyormuş. Köylüler toprak attıkça hayvan aynı şeyi yapmaya devam etmiş. Bir müddet sonra eşeğin kulakları görünmüş ve köylüler şaşkınlıkla geriye çekilmişler. Eşek bütün gücüyle atlamış ve hızla uzaklaşmış oradan.


Hayatta her türlü çirkinlikler ile karşılaşabilir insan ve bu sonu olmayan bir tekerrürdür. Üstüne düşen her çamur parçasını silkeleyip devam et, ancak böyle kurtulursun kuyulardan. Sorun diye adlandırdığımız her neyse kaya gibidir, dereyi onun üstüne basıp geçebiliriz.İnsan çıkmaza girdiği zaman umudunu kaybetmemeli, mutlaka feraha çıkacaktır!..
ÖmÜrCeK - avatarı
ÖmÜrCeK
Ziyaretçi
9 Kasım 2008       Mesaj #1688
ÖmÜrCeK - avatarı
Ziyaretçi
GÜL KIZ
Genç adam, işe giderken hergün yolunun
üzerindeki güllerle dolu bahçeye bakmadan
geçemezdi. Her sabah o rengarenk güller içini
neşeyle, sevinçle dolduruyordu. Günler geçtikçe
güllere bakan gözleri, bahçedeki eve takılmaya
başladı . Çünkü, son günlerde o evde, tül perdenin
gerisinde bir genç kızın silüetini görüyordu. Her
geçişinde güllere ve pencerede belli-belirsiz görünüp
kaybolan genç kıza bakmadan edemiyordu.
* * * *
Bir sabah her zamankinden daha erken yola çıktı.
Bahçenin önüne geldiğinde yüreğinin titrediğini,
içinin ürperdiğini hissetti; her gün tül perdenin
arkasında gördüğü kız, bahçede gülleri suluyordu.
Güzel kız, genç adamı görünce yüzü kızararak içeri
kaçtı. Genç kızın hayali gözlerinden kaybolmasın
diye gayret eder gibi gözlerini sabit bir halde bir
güle dikerek öylece kalakaldı. Gördüğü güzelliğin
etkisinde kalmış, sevdalandığını düşünüyordu.
Genç adam, artık hergün bir öncesine göre
biraz daha erken geçiyordu, kızı tekrar görürüm
umuduyla. Fakat tüllerin gerisinde görünüp kaçan
bir silüetten başka şey göremiyor, kahroluyordu.
Genç kız da her sabah heyacanla tüller arkasına
geçiyor, genç adamın gelmesini bekliyordu.
* * * *
Bir gün, genç adam bahçenin önünden geçmedi.
Genç kız gün boyunca boşuna bekledi. Ertesi gün,
daha ertesi gün yine boşuna bekledi, genç adam
gelmedi. Genç kızın yüreğine hüzün doluyordu.
* * * *
Başka bir gün, yine umutsuz gözlerle yola
bakarken, bir grup insanın omuzlarında tabutla
geçtiklerini gördü genç kız. Aklından geçen
korkunç düşünceden tüm vücudunun titrediğini
hissetti, yüreği sıkıştı; yoksa genç adam ölmüş
müydü !.. Genç kız yine hergün tüllerin arkasına
geçiyor, boş gözlerle dışarı bakıyordu. Yüzü de,
artık bakmadığı, sulamadığı gülleri gibi soluyordu.
* * * *
Genç adam bir gün yine geçti bahçenin önünden.
Bir aydır yattığı hastaneden sonunda çıkmış,
ilk iş olarakta güllü bahçenin önüne gelmişti.
Ama ümit içinde geldiği bahçenin önünde, gülen
yüzü asıldı; bahçedeki güller solmuş, pencere kara
perdelerle sımsıkı kapatılmıştı. Genç adam yolda
oynayan çocuklara sordu; "Bu evde kimse
yaşamıyor mu?" Bir çocuk; "İhtiyar bir kadın
yaşıyor." dedi. Genç adam cevabını duymaktan
korkarcasına, başka bir soru sordu ;
" Burda yaşayan genç kız ne oldu ?"
Çocuklardan biri atıldı; "O öldü."dedi, genç adamın
yana düşen kollarını, yaşaran gözlerini görmeden
başka bir çocuk atıldı; "Verem olmuş, dün öldü."
* * * *
Yıllar sonraydı, küçük bir çocuk heyacanla
annesiyle babasının yanına koştu,
güller arasında, sallanan sandalyede
oturan ihtiyar adamı göstererek bağırdı;
"Dedem gülüyor, dedem gülüyor baba !.."
Koşarak ihtiyarın yanına gittiler, gülerken hiç
görmedikleri yüzüne baktılar. Elinde bir gül olan
ihtiyar adamın yüzüne, gerçekten bir gülümseme
yayılmıştı; biten bir hasrete seviniyormuş gibi,
yıllardır görmediği birine kavuşuyormuş gibi mutlu
bir gülümseyişti bu. Fakat gözleri kapalıydı...
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
12 Kasım 2008       Mesaj #1689
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
Büyüklere Bir Masal

Bir zamanlar bir tepenin üzerindeki villada bir oğlan çocuğu yaşarmış. İyi de yaşarmış. Köpekleri ve atları, otomobilleri ve müziği severmiş. Yüzmeye gider, futbol oynar, güzel kızlara bayılırmış... Bir gün Tanrı'ya
"Büyüdüğüm zaman neler istediğimi buldum, uzun uzun düşünüp" demiş...
"Neler"... Demiş Tanrı...
"Bir büyük evde yaşamak isterim. Ön kapısında heykeller olsun. Arka kapıda iki St.
Bernard köpeği... Uçsuz bucaksız bir bahçe içinde... Uzun, çok güzel ve çok müşfik bir kadınla evlenmek isterim. Siyah saçlı, mavi gözlü, gitar çalan ve tatlı tatlı şarkılar
söyleyen... Üç güçlü oğlum olsun isterim ki, onlarla futbol oynayabileyim. Büyüdüklerinde birisi büyük bir bilim adamı, öteki senatör, üçüncüsü de milli santrafor olsun. Ben bir seyyah olayım... Okyanuslara yelken açayım, dağların zirvelerine tırmanayım, insanları kurtarayım. Bir Ferrari kullanayım, yollarda..."
"Ne güzel bir hayal bu" demiş, Tanrı... "Mutlu olmanı dilerim..."

Bir gün oğlan futbol oynarken ayağını incitmiş. Ondan sonra değil dağlara, ağaçlara bile tırmanamaz olmuş. Okyanuslara yelken açmak da hayal olmuş tabii... Bunun üzerine pazarlama okuyup, tıbbi malzemeler dağıtan bir şirket kurmuş. Bir kızla evlenmiş, çok güzel ve çok müşfik. Ama uzun değil kısaymış. Saçları siyahmış ama gözleri mavi değil, ela imiş. Gitar çalamaz, şarkı söyleyemezmiş ama harika yemek pişirir, olağanüstü güzel kuş resimleri yaparmış. İşi dolayısı ile kent dışında bir villada değil, kentte bir apartmanın teras katında oturmak zorunda kalmış, ama evinin deniz manzarası gene harikaymış. İki St. Bernard besleyecek bahçesi yokmuş ama evinde harika tüylü bir Ankara kedisi varmış.

Üç kızı olmuş. En küçükleri tekerlekli sandalyede yaşamak zorundaymış, ama en
güzelleriymiş. Üç kız da babalarını çok severlermiş. Onunla futbol oynayamazlarmış ama birlikte denize, parklara giderlermiş. Uçurtma uçurdukları da olurmuş, bazen. En küçükleri hariç tabii. O gölgede bir ağacın altında oturur, gitarı ile şarkılar söylermiş.
İyi para kazanmış ama öyle kırmızı bir Ferrari’si olmamış. Bir sabah uykudan üzüntü içindeuyanmış ve en iyi arkadaşına koşmuş...
"Ben" demiş "Hiç mutlu değilim..."
"Neden"... Demiş, arkadaşı...
"Çocukken siyah saçlı, uzun boylu, mavi gözlü, gitar çalıp şarkı söyleyen bir kızla evlenmek isterdim. Oysa karım uzun değil, ela gözlü, gitar da çalamıyor."
"Karın çok güzel" demiş, arkadaşı... "Harika resimler yapıyor, enfes yemekler pişiriyor üstelik."

Adam dinlememiş bile onu... Bir gün karısına
"Hiç mutlu değilim" diye dökmüş içini...
"Neden" demiş, karısı...
"Çünkü büyük bir bahçe içinde bir villada yaşamayı düşlerdim, iki St. Bernard'ın yaşayacağı bir bahçem olsun isterdim, hani nerede..."
"Konforlu bir apartmanda yaşıyoruz" demiş, karısı...
"Oturduğumuz yerden okyanus görünüyor. Gülüyor,
eğleniyor, birbirimizi seviyoruz. Kedimizi okşuyor, güzel kuşların resimlerini yapıyoruz. Üçde harika çocuğumuz var."

Adam dinlemiyormuş bile...

Ruh doktoruna koşmuş bir gün... "Ben mutlu değilim" diye...
"Niye" demiş, doktor...
"Çünkü ben bir gezginci olmak, okyanuslara açılmak, dağlara tırmanmak, insanları kurtarmak isterdim. Oysa masa başı işim ve sakat bir dizim var şimdi..."
"Ama sattığın tıbbi malzemeler yığınla hayat kurtarıyor" demiş, doktor...

Adam dinlememiş bile. Doktor da ona 100 $ vizite yazıp yollamış.

Bir gün muhasebecisine "Ben çok mutsuzum" demiş...
"Neden" demiş, muhasebeci...
"Bir kırmızı Ferrari’m olsun isterdim hep... Ve dünya umurumda olmasın. Oysa işe metro ile gidip geliyorum. Bir yığın da sorunlarım var."
"İyi giyiniyor, en iyi restoranlara gidiyorsun. Bütün Avrupa ve Amerika'yı gezdin" demiş, muhasebeci.

Ama adam dinlemiyormuş bile. Muhasebeci adama 100 $ danışma ücreti fatura edip yollamış. Onun da hayalinde kırmızı Ferrari varmış çünkü. Adam, rahibe
"Çok mutsuzum" demiş...
"Neden" demiş, rahip...
"Üç oğlum olsun isterdim. Biri politikacı, biri bilim adamı, biri sporcu. Oysa üç kızım oldu. Birisi yürüyemiyor bile..."
"Ama çok güzel ve çok zeki üç kızın var" demiş, rahip...
"Seni çok seviyorlar. Başarılı da oldular. Biri hemşire, biri sanatçı, biri de müzik hocası..."

Ama adam dinlemiyormuş bile...

Öyle mutsuzmuş ki hasta olmuş sonunda. Bir beyaz hastane odasında, etrafı beyaz giyinmiş hemşirelerle dolu yatıyormuş. Vücuduna bağlı teller hastaneye kendi sattığı kalp cihazına gidiyor, kollarına bağlı serumlarla besleniyormuş. Fena halde mutsuzmuş adam şimdi. Ailesi, dostları ve rahibi yatağının başına toplanmışlar. Onlar da üzüntü içindeymiş. Mutlu olanlar sadece ruh doktoru ile muhasebecisi imiş.

Bir gece adam hastane odasında Tanrı ile yalnız kaldığında
"Tanrım" demiş...
"Hatırlar mısın,çocukken sana yalvarmış ve istediklerimi sıralamıştım."
"Hatırladım" demiş, Tanrı...
"Güzel bir hayaldi."
"Peki, niye onların hiçbirini vermedin bana" demiş, adam...
"Verebilirdim" demiş, Tanrı...
"Ama sana istemediğin şeyleri vererek bir sürpriz yapmak istedim. Bak neler verdim sana... Bir güzel, sevecen eş; iyi bir iş, yaşanacak güzel bir ev. Üç tatlı kız evlat... Bir araya getirdiğim en güzel yaşam paketlerinden biriydi bu."
"Evet" demiş, adam...
"Ama bana benim gerçekten istediklerimi vereceksin sandım."
"Ben de senin, benim gerçekten istediğimi vereceğini sandım" demiş, Tanrı...
"Sen ne istedin ki" demiş, adam hayretle... Tanrı'nın da bazı şeyler isteyeceğini hiç düşünmemişmiş hayatında.
"Sana verdiklerimle mutlu olmanı istemiştim" demiş, Tanrı...

Adam karanlık odasında sabaha kadar düşünmüş. Sonunda yeni bir hayal kurmaya karar vermiş. Yıllar önce kurduğu hayalin yerine
"Keşke bunu hayal etseydim" dediği bir hayal...

Bu defaki hayalinde, zaten sahip olduğu şeyler varmış hep. Adam kısa zamanda iyileşmiş, 47. kattaki dairesinde çok mutlu yaşamış. Kızların şen şakrak sesleri, eşinin derin ela gözleri ve harika kuş resimleri arasında mutlu olduğunu hissedermiş bütün gün...

Geceleri de okyanusa yansıyan kentin ışıklarının dalgalar üzerinde oynaşmasına bakar,
gülümsermiş...

Sınır tanımadan büyük düşünmek... Hayal gücünü sonuna kadar zorlamak...

Ama elde ettikleriyle de mutlu olmayı bilebilmek...

Tanrı'nın insana verebileceği en büyük iki nimet bu olmalı!

Bakın bakalım, size neler vermiş Tanrı?

Lauren Seibold
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
25 Kasım 2008       Mesaj #1690
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Kelebek ile Papatyanın Hikayesi

Günlerden bir gün, evrenin bir noktasında, küçük bir tırtıl gözlerini
hayata açmış. Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış.
Ne bulursa yemiş. Bir süre sonra, yeterince büyüdüğünde,
kendine güvenli bir yer bulup, bir koza örmeye başlamış.
Bu kozanın içinde geçirdiği uzunca bir sürenin sonunda da,
rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış.
minik kelebek, uçabiliyor olmanın da verdiği mutlulukla uçmaya
başlamış. Dağlar tepeler aşmış, ormanın her yerini dolaşmış.
Derken bir vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye.
Etrafına şaşkın şaşkın bakarken, vadinin öbür ucunda bir papatya
görmüş. Bir anda afallamış. Ne düşüneceğini, ne yapacağını
bilememiş. içinden “Ne muhteşem bir çiçek” diye geçirmiş.
Ve vakit kaybetmeden yüzlerce renkli, hoş kokulu çiçeğin
üzerinden geçip doğruca onun yanında almış soluğu.
“Merhaba” demiş papatyaya, “sizi uzaktan gördüm ve yanınıza
gelmek istedim.”. Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna ve
“Merhaba” demiş, “ben de yalnızlıktan sıkılmıştım zaten.”
Ve konuşmaya başlamışlar. Kelebek ona hayat hikayesini,
nerede dünyaya geldiğini, geçtiği ormanı, tepeleri anlatmış.
Papatya da ona kendinden bahsetmiş. Birbirlerinden gerçekten
hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla geçirmiş.
Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını
seyretmişler. Gündüz olunca kelebek, kanatlarıyla papatyayı
güneşin yakıcı ışınlarından korumuş. Minik kelebek papatyayı çok
sevmiş. O kadar çok sevmiş ki, bir türlü onun yanından ayrılamamış.
Papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş. Ama cesaret
edip de bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü. Onu kırmaktan,
incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmuş. Papatya da
kelebeği çok sevmiş ama o da bir türlü söyleyememiş sevgisini.
Duygularının karşılığının olmayacağından, bu yüzden kelebeği
kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana
ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler.
Böylece saatler saatleri kovalamış. Günler geçip de, kelebek
artık zamanı kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca, papatyaya
dönmüş ve; “Üzgünüm ama senden ayrılmam gerekecek” demiş.
Papatya buna bir anlam verememiş. “Neden” demiş. “Yoksa
benim yanımda mutsuz musun?”. “Hayır” demiş kelebek. “Bilakis,
sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü
sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladım. Artık
kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim.”
Papatya bu duruma çok üzülmüş ama yapacak bir şey yokmuş zaten.
Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını
fark ettiğinde, son bir gayretle papatyaya “Sevi seviyorum”
diyebilmiş ancak. Papatya donakalmış. Sadece “Bende…”
diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş.
İçinden “Keşke onun da beni sevdiğini bilseydim.
Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim.” diye geçirmiş.
Papatya, sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin
acısına dayanamamış. Bir süre sonra yaprakları önce solmuş,
sonra da dökülmeye başlamış.
Her düşen yaprakta papatya, “seviyormuş” diye geçirmiş içinden.

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat