Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 176

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 548.447 Cevap: 1.812
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
5 Eylül 2009       Mesaj #1751
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Geç Kalan Sevgi
Bundan iki yıl önceydi ve bir telefonla başlamıştı herşey; merhaba diyen bir
Sponsorlu Bağlantılar
ses ve ben türkiyedeyim karşı cevap bende kuşadasındayım olmuştu bana bir
saatlik bile olsa seni görmeye geleceğim demişti.
Çok mutluydum hiç beklemediğim bir anda gelen bir telefondu nedenini
bilmediğim bir mutluluk sarmıştı içimi ve pgün geçmek bilmiyordu derken
meraklanmaya ve heyecanlanmaya başlamıştım ve dayanamayıp aradım manisada
olduğunu aracın arıza yaptığını ve ne olursa olsun saat kaç olursa olsun
geleceğim demişti geçmek bilmeyen saatler başlamıştı ve derken geldiğini
bildiren bir telefon aldım...

Oturup kahve içtik epeyce sohbet ettik derken ada'nın içine indik ve bir
kadeh şarap herşey okadar doğal ve güzeldiki derken bir beyaz gül; saat
okadar çabuk geçmiştiki ne olduğunu anlayamadan senin arkandan el salladım.
Sonrasında birkaç telefon görüşmesi ve çok uzun süren bir sessizlik neden
niye anlayamamıştım ne olmuştu bildiğim tek şey vardı böyle olmamalıydı.

Aradan çok uzun bir süre geçti ve bir gün sana süprizim olduğunu söyledim
ciddi bir olay olduğunu evlenmeyi düşündüğümüzü bana birşey demedin ve çok
uzun süren bir bekleyiş daha derken hiç beklemediğim bir anda telefonum
çaldı adını ekranda görünce şaşırmıştım heyecanlanmıştım sendin ve
davetiyemi alamadığını merak ettiğini söyledin bende merak edilecek bir olay
olmadığını 22 kasıma gün aldığımızı söyledim.

Ne kadar garipti anlatmasıda anlamasıda zordu seninle konuştuktan sonra
kendime gelmem zaman alıyordu nedendi neydi bunun adı ne birtürlü
anlayamıyordum. haklı çıkmıştım seninle görüşmemizin hemen ardından bana
yazdığın bir gerçek vardı beni anlamadın anlasaydın şimdi yanimda olacaktın
evlenmiş olacaktık...... Nedennn neden neden neden bu kadar geç
kalmıştık kendime soruyordum sana soruyordum içim acıyordu çokkkk ben ne
yapmıştım sen ne yapmıştın şimdimi söylenirdi bu geç kalmıştık çok geç
kalmıştık ve ben kendimde değildim ağlıyordum gülüyordum şaşırıyordum ne
yapacağımı bilmiyordum duygularım karışıktı kendimde değildim ve neler
oluyordu böyle seni bulduğum anda kaybetmiştim içim gerçekten acıyordu.....

9 Kasım akşamı hiç beklemediğim bir anda telim çaldı arayan sendin sesini
duymak ve yine dalıp gitmek çok acıydı acı olduğu kadarda güzeldi mutluydum
ve telefonu açtım yine merhaba diyen sesini duydum bana türkiyede olduğunu
ve yarın halkalıda işin olduğunu ve daha sonrasında bir kahve içebilirmiyiz
diyen sesini şimdi bile duyuyorum sendinnnnn sana nasıl vaktim yok yada
hayır diyebilirdimki konuşmamızda işin bitince arayacaktın öyle kapatmıştık
o gece zaman geçmek bilmiyordu sabah olmuyordu derken uyuya kalmışım seni
düşünürken sabah kalktım kızımla oynuyorduk sohbet ediyorduk ve sen vardın
biryerlerde derken telefon çaldı ve bana işinin bittiğini söyledin okadar
şaşkındımki ben yeni kalktım diyebildim bukadar çabukmu işin bitti diye
sordum, bana ne kadar zamanda hazırlanacağımı sordun ve adresi istedin bende
söyledim 20 dk. sürer dedim nasıl can atıyordum seni görmek içi sanırım
okadar zaman almadı hazırlanmam ve aşağıya indim sen gelmiştin ve burdaydın
beni görünce arabadan indin ve hoşgeldin dedim öpüştük arabaya bindik ve
kahve içmek için epeyce yer aradık derken sarayburnuna gittik.

Arabada oturuyorduk sen kahveni bende çayımı içiyorduk denizi seyrediyor
genel konuları konuşuyorduk herçey çok güzeldi beni konuşuyorduk seni
konuşuyorduk ama biz yoktu bizimle konuşaulacak birşey yoktu derken bana
kahvaltı yapıp yapmadığımı sordun yapmamıştım birlikte balık yemeye gittik
galata ya beraber yürüyorduk bana okadar yakındınki uzansam tutacaktım
dokunacaktım; bana uzaktın seni kaybetmiştim nasıl dokunabilirdimki ama
gözlerin herşeyi söylüyordu bakarken bakışlarımı kaçırıyordum dalıyordum
seni görüyordum baktığım heryerde sen vardın.
Mutluydum seninle olmak güzeldi seninle aynı havayı solumak karşında olmak
seni görmek seninle olmak güzeldi kalktık otoparka yürüdük eve geliyorduk
senden ayrılacaktım ve belkide uzun süre birdaha görmeyecektim ben bunları
düşünürken sen kahve içmeye vaktin varmı diye sordun hayır demem mümkünmüydü
kafeye gittik bakışların okadar derindiki biraz cesaretim olsa herşeyi siler
yeniden başlardım sen mutluydun ben mutluydum ama biz yoktu.

Kalkmıştık eve bırakacaktın beni trafik okadar yoğunduki açılmasın diyordun
sen dile getiriyor bense içimden dualar ediyordum senden ayrılacaktım sen
olmayacaktın gitme kal diyemiyordum sende birşey söylemiyordun gözlerin
anlatıyordu sadece içimden haykırmak geliyordu sesim çıkmıyordu evin önüne
gelmiştik arabadan indiğimde elini tutarak sana iyi yolculuklar diledim ve
öptüm sende bana 22 kasımda süpriz yapabilirim dedin elim elinden ayrılırken
arkamı dönerek kaldırıma doğru yürümeye başladım ve sakın öyle birşey yapma
yoksa herşeyi silerim dedim....

Kaldırımda durdum ve sen döndün camdan bana kızını benim için öp dedin ben
el salldım ve seni kaybettim....

Seni içime hapsetmiştim sen içimdeydin seni seviyorum......

Geç kalan sevgilereeeeeeeee

Nurdan Ozan
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
5 Eylül 2009       Mesaj #1752
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
BİR PORSİYON AŞK ALABİLİR MİYİM?
Naif KARABATAK

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, ülkeler arasındaki sınırlar da kalktı. Değer verdiğimiz bir çok şey gibi aşk ta dejenere oldu. Mevsimlik aşklarımız revaçta şimdi. Hazirandayız. Yaz aşkları başladı. Bu yaz kimi sevelim. Onda, bunda, şundadır mı oynasak? Nedir bu aşk bir oyun mu, ne oynuyoruz.? Çelik çomak gibi bir şey mi?
Sponsorlu Bağlantılar
Maalesef aşkın o derin anlamını yitirdik. Ferhatların, Şirinlerin yaşadığı aşkı, aşktaki o varılmaz yüceliği kaybettik. Aşkı; o kadar basite indirgedik ki, sadece güzellik ve sadece cinsellik olarak kabullenmeye başladık ve sonuçta basitçe, kabaca, hoyratça bir kelime olan sıvı aktarımı olarak algıladık ya… Ekstra olarak gördük ya…. Aşk sonunda bir porsiyonluk bir yiyecek halini aldı.
Ama öyle mi? Aşk bir porsiyonluk, bir gecelik, tadımlık bir şey mi? Aşk; var olmamızın sebebi. Aşk; dünyanın oluşumunun nedeni, aşk; yaşamamızın sebebi değil mi?
En ulvi, en kutsal, en kavuşulmaz ve aynı zamanda yanı başımızdadır da aşk. Aşk her an, her zaman, her yerde karşımıza çıkabilir. Önemli olan aşkı kalbimizle, beynimizle birleştirerek, ona içten, samimi bir hoş geldin diyebilmektir.
Aşkı cinsellikten, cinsi duygulardan arındırmamız lazım. Aşkı layık olduğu yere oturtmamız lazım. Aşkı öldürmeye, süründürmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Aşkı dejenere etmeye neden kalkışıyorsunuz? Aradaki gerçek aşkları nasıl arayıp, bulacağız? Aşkı gösterin bana. Ben aşkı arıyorum.
Aşkları mecnunlaştırmalı, Leylalaştırmalı, Ferhatlaştırmalı, Şirinleştirmeliyiz artık. Aşkı yaşamalıyız. Aşkı yaşatmalıyız. Geleceğimiz buna bağlı çünkü. Her güzel şeyin arkasında sevgi vardır. Her kötülüğün arkasında şeytan olduğu gibi.
Hiç sevgilinizle el ele tutuşurken, kırlarda dans ederken, kelebeklerin kıpırtısı gibi heyecan yaşadınız mı? Yada kalbiniz yerinden fırlayacak hal aldı mı, ya o tatlı o anlatılmaz duygularla yoğunlaştınız mı? Alt tarafı bir el tutuşmak değil mi sonuçta. Ama basit değil o kadar. Aşkın elini tutmak, sevginin elini tutmak, yaşamın elini tutmak, dünyanın elini tutmak gibi bir şey, kavurucu bir kor gibi.
Yeni Mecnunlar, Leylalar mı arayalım, yoksa onlar yanı başımızda da bizler mi görmüyoruz. Bakmayı bilmiyoruz aslında. Herkesin bir mecnunu ve bir Leyla’sı vardır. Kalbimize sormasını, kalbimizle konuşmasını öğrendiğimiz zaman Mecnunu ve Leyla’yı bulacağız. O zaman aşkın o anlatılmaz anlamına biz de bir anlam katacağız.
Hiç aşkınızla göz göze geldiniz mi? Bakmaktan korktuğunuz an oldu mu?, Peki o tatlı mahcubiyeti yaşadınız mı? Aşk ile göz, göz ile kalp, kalp ile beyin, beyin ile tüm vücudun bir ilişkisi vardır. Tümünün uyumuyla o aradığımız aşk doğmaktadır.
Ama bir porsiyonluk aşkların yaşandığı, sonucunun bir sıvı aktarımı olarak algılandığı bir dünyada aşk mı arıyoruz. Boşuna bir çabamı benimki? Ne dersiniz? gerçek Mecnunları, Leylaları bulabilecek miyiz? Neredesiniz Mecnunlar, neredesiniz Leylalar? elma dersem çıkın diye mi bağırsak yoksa.
Aşkı; çıkarsız, sebepsiz, nedensiz, amaçsız yaşamaya başladığımızda, kimliğini onunla özdeşleştirdiğinde, tamamen onu yaşamaya başladığında, her anında, her yanında, her nefesinde o olduğunda aradığım Mecnun ve Leyla sensin... Yanıma kadar gelebilir misin?... Aşkı, gerçek aşkı görmek istiyorum. Bıktım artık bir porsiyonluk aşklardan.! Verin bana aşkları!. Ben aşklarımı arıyorum..! Bir porsiyonluk aşkları alın benden, alın bizden, çıkarın dünyamızdan…
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
7 Eylül 2009       Mesaj #1753
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Buz gibi bir günde hızlı hızlı yürürken, birden ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm…

Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım.. Üç dolar çıktı.. Bir de buruşmuş, sararmış, eskimiş mektup…

Belli ki yıllardır, o cüzdanın içinde duruyordu. Zarf öylesine harap olmuştu ki. Sadece tepedeki “İade” adresi okunabiliyordu. Mektuba bir göz attım. Bir ipucu bulma ümidi ile.. Birden tarihi gördüm.. 1924… Mektup nerdeyse 60 yıl önce yazılmış. El yazısı belli, bir kadına ait.. Sol köşeye bir çiçek resmi çizilmiş.

“Sevgili Michael” diye başlıyor mektup… ve “Annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini” anlatarak devam ediyor..

- “Ama sakın unutma, seni daima seveceğim” diye bitiyor.. İmza.. Hannah!..

İçimden bir ses “Bul” dedi bana.. “Mektubun sahibini bul..” Milyonla Michael var. Hangi birini bulacaksın ki.. Ama tepedeki “İade” . adresi ipucu olabilir. Telefon İstihbarati aradım. Anlattım…

- “Bu adrese bağlı bir telefon varsa, bana verebilir misiniz” diye.. Sustu.. Gidip müdürüne sordu…

- “Var ama, size vermem yasak.. Ama sizin adınıza bu numarayı arar, sorarım. İsterlerse size bağlarım.. Lütfen bekleyin..”

Bekledim.. İki üç dakika sonra kızın sesi geldi.. “Bağlıyorum efendim..”

Karşıdaki hanıma “Hannah diye birini tanıyor musunuz ? ” diye sordum.

- “Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden aldık.” dedi.

- “Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?..”

- “Hannah annesini bir huzurevine yatıracakti. Oradan takip ederseniz,belki adresi bulursunuz..”

Ve huzurevinin adını verdiler.. Hemen aradım.. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş… Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki oradan bilirlermiş…

- “Bunların hepsi aptalca aslında” dedim kendi kendime.. İçinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak için bunca zahmete ne gerek var ki.. Aradım numarayı..

Bir kadın “Şimdi Hannah’ın kendisi bir huzurevinde” dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim… Bingo..

Ses “Evet, Hannah burda yaşıyor” dedi..

Gecenin saat onu, ama hemen yola çıktım, Hannah’ı görmek için..

Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda.. Gümüş saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın.. Gözlerinin içi ışıl ışıl ama..

Anlattım olanları.. Cüzdanı ve mektubu gösterip.. . Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve :

“Genç adam” dedi, “Bu mektup, Michael ile son kontağımdı.. Onu öyle seviyorum ki.. Sean Connery gibi yakışıklıydı.. Hani şu meşhur aktör.. Ama ben 16 yaşındaydım.. Çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi..”

Derin bir nefes daha..

- “Michael Goldstein harika bir insandı. Eger bulabilirseniz ona söyleyin lütfen.. Onu hep düşündüm.. Hep..”

Bir ufak sessizlik.. Bir derin nefes daha.. “Ve onu hep sevdim..”

İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden.. “..Ve hiç evlenmedim… Michael gibi birisini bulamadım ki..”

Hannah’a teşekkür edip odadan çıktım. Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız :

- “Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size?” dedi..

- “Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim” dedim..Cüzdanı elimde sallayarak..

O sırada yanımda dikilip duran hademe bağırdı..

- “Hey baksana.. Bu Bay Michael’in cüzdanı.. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım.. Cüzdanını hep kaybederdi zaten.. Üç kere ben buldum, koridorlarda..”

Michael sekizinci katta yaşıyordu.. Ok gibi fırladım tekrar asansöre.. Michael yatmamıştı.. Okuma odasında kitap okuyordu.. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi.. Michael elini arka cebine attı, hızla.. Sonra sevinçle :

- “Evet bu benim cüzdanım” dedi…

- “Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım.. Size teşekkür borçluyum..”

- “Hiçbirsey borçlu değilsiniz” dedim..

- “Ama özür dilerim.. İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum…”

- “Mektubu mu okudun?..”

- “Sadece okumakla kalmadım.. Hannah’ı da buldum..”

- “Buldun mu?.. Nerde?.. İyi mi?.. Hala eskisi gibi güzel mi.. Söyle, lütfen söyle..”

- “Çok iyi.. Hem de harika” dedim, yavaşça..

- “Bana onun telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım..” Elime sımsıkı sarıldı..

- “O benim tek aşkımdı.. Onu öyle sevdim ki, asla evlenmedim.. Çünkü bu mektup geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti.”

. - “Bay Goldstein” dedim.. “Gelin benimle..”

Asansörle üçüncü kata indik… Odanın kapısı açıktı. Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu… Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu…

- “Hannah” dedi.. “Bu bayı tanıyor musun?..”

Gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden..

- “Michael” dedi, Michael, kapıda, kısık sesle..

- “Hannah.. Ben Michael.. Beni tanıdın mı?..”

- “Michael” diye yutkundu : Hannah.. “İnanmıyorum.. Bu sensin.. Benim Michael’im..”

Michael Hannah’a doğru yürüdü yavaşça.. Sarıldılar. Hemşire hıçkırıklar içinde koridora attı kendini…

- “İşte Tanrının sevgisi de bu” dedim.. “Olacaksa.. Olur..”

Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar. Pazar günü bir nikah vardı.. Gelebilir miydim?..

Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık bej elbisesi içinde çok güzeldi.. Michael de lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı… Huzurevi onlara, bir minik daire tahsis etti…

Eğer 76 yaşında bir gelinle 79 yaşındaki bir damadı, 16 yaşında bir kız, 19 yaşında bir delikanlı havasında görmek isterseniz, orayı ziyaret etmeniz gerek..

Nerdeyse 60 yıl süren bir aşk hikayesi için, ne güzel bir son değil mi?…
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
8 Eylül 2009       Mesaj #1754
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Selam bir tanem..!
Bir tanem dedim ama kızmamışsındır umarım…
Bu son mektup beLki de sana yazacağım
Sonbahar akşamı, kor bir ışkla pencerenin önündeyim
Yağmur yağıyor dışarıda
Biliyorsun severim yağmur sesini
HeLe o sararmış ğüz yaprakLarını
Ben gibi aynı…
ßuğulanmış cama ismimizi yazdım yan yana
İçim yandı yine, yoksun çünkü yanımda
Niye ayrıLdık niye bıraktın ki beni
Yok, yok sen Layık değiLsin seviLmeye!
Layık oLsaydın bu kaLp senin için çok şey yaptı
Onu görürdün en azından, bırakmazdın eLimi
Duydum ki sadece ismim kaLmış sende
Neden? YaLan mıydı beni sevdiğin ?
GüLüyorum ama içim kan ağLıyor !
Neyse…
Dün doktor’a qittim
HastaLiğim git gide ilerLemişti
Bana güzeL şeyLer söyLediLer inan çok sevindim
2 ay kaLmış ömrüm
Dayan diyorum az kaLdı şafağa gönLüm!
İpLe çekiyorum biLiyor musun?
Nerden biLeceksin ki!
Çünkü sen sevemezsin
Sevenin haLinden anLayamazsın!
Eğer mektup eLine geçerse ve pişman oLup geri dönersen
Gel evet geL ! Hiç durma
Bedenime faydan dokunmadı, bari geL de ‘’RUHUMA FAYDAN OLSUN’’!
Dua et ruhum için ve bir avuç toprak da sen at üstüme!
Çünkü bu mektubu ben 2 ay önce yazmış oLacaqım…
Sakın ama sakın ağLama
Beni kandırdığın gibi o güzel gözLerini kandırma!
Alıntı
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
9 Eylül 2009       Mesaj #1755
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Kocam bir muhendisti. Onunla sâkin tabiatini sevdigim icin evlenmistim. Bu sâkin adamin gogsune basimi koymak icimi nasil da ısıtırdı.

Gel gor ki iki yil nisanlilik ve bes yil evlilikten sonra bu sâkinlik beni yormaya baslamisti. Esimin -bir zamanlar cok sevdigim bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu.

Is iliskiye gelince oldukca icli, hattâ asiri hassas bir kadinim. Romantik anlara, kucuk bir cocugun sekere duskunlugu gibi can atıyorum.
Oysa kocamin sakinligi, baska bir deyisle vurdum duymazligi, evliligimize romantizm katmamasi Beni aşktan almis, uzaklastirmisti.
Sonunda kararimi ona da acikladim: bosanmak istiyordum. Saskinliktan gozleri acilarak 'niye?' diye sordu.
'Gercekten belli bir sebebi yok' dedim, 'sadece yoruldum.' Butun gece agzini bicak acmadi. Dusunuyordu. Bu hâli ise hayal
kirikligimi daha da artirmaktan baska bir ise yaramiyordu: iste, sıkıntisini disari vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim.
Ondan ne bekleyebilirdim ki!
Sonunda sordu: 'seni caydirmak icin ne yapabilirim?' Demek ki soyledikleri dogruydu: insanlarin mizaci asla
degistirilemiyordu. Son inanc kirintilarim da kaybolmustu. 'Iste mesele tam da bu' dedim. 'Sorunun cevabini kendin bulup kalbimi ikna edebilirsen kararimdan vazgecebilirim.' 'Diyelim dagin tepesinde bir ucurum kenarinda bir cicek var.
O cicegi benim icin koparmak, dusup vucudunun butun kemiklerinin kirilmasina, hattâ olumune mâl'olacak. Bunu benim icin yapar misin?'
Yuzumu dikkatle inceledi ve 'Sana bunun cevabini yarin verecegim' dedi. Bu cevapla son umidim de yok olmustu.
Ertesi sabah uyandigimda evde yoktu. Bos bir sut sisesini mutfak masasinin uzerine koymus, altina da bir not birakmisti.
'Sevgilim' diye basliyordu, 'O cicegi senin icin koparmazdim' Kalbim yine kirilmisti. Okumaya devam ettim.
'Cunku her zaman yaptigin gibi bilgisayarin altini ustune getirip cokerttikten sonra monitorun onunde agladiginda, onu tekrar duzeltebilmem icin ellerime ihtiyacim var.'
'Anahtarlari her zaman evde unuttugunu bildigimden, senden once eve varabilmem uzere kosmam gerektiginden bacaklarima ihtiyacim var.'
'Arabayi kullanmayi cok sevdigin halde sehirde hep yolu kaybettiginden, yolu gosterebilmem icin gozlerime ihtiyacim var.'
'in her ayki ziyaretinde sebep oldugu, karnindaki kramplari rahatlatabilmem icin avuclarima ihtiyacim var.'

'Evde oturmayi sevdiginden, ice kapanikligini dagitmak, can sıkıntini hafifletmek uzere sana sakalar yapabilmem, hikâyeler anlatabilmem icin agzima ihtiyacim var.'

'Sabahtan aksama kadar bilgisayara bakmaktan gozlerinin bozulmasi kacinilmaz oldugundan, yaslandigimizda tirnaklarini kesebilmem, saclarinda -gorulmesini istemedigin- beyaz telleri ayiklayabilme merdivenlerden asagi inerken elini tutabilmem, ciceklerin renginin -
gencliginde senin yuzunun rengi gibi oldugunu soyleyebilmem icin gozlerime ihtiyacim var.'

'Ama seni benden daha fazla seven biri varsa, evet o ucuruma gidip, o cicegi senin icin koparirim bir tanem.'

Baktim, mektuptaki yazinin murekkepleri yer yer dagiliyordu. Goz yaslarim mektuba dusuyordu. 'Mektubu okuduysan ve kalbin ikna olduysa luften kapiyi ac canim. Cok sevdigin susamli ekmek ve taze sutle kapida bekliyorum.' Kosarak kapiyi actim. Endiseli bir yuzle ve ellerinde sıkıca tuttugu susamli ekmek ve sutle kapinin onundeydi.

Artik cok iyi biliyordum: beni ondan daha cok kimse sevemezdi. O cicegi ucurumun kenarinda birakmaya karar verdim.
Bu gercek askti.

Ilk yillardaki heyecanlar icinde gormeye alistigimiz askin, seneler sonra o heyecanlar kaybolup gittiginde, huzur ve durgunluk icinde dehep var olmaya devam ettigini goremeyebiliyoruz.
Oysa ask hep vardir. Belki artik heyecansiz, belki artik romantic degil... Belki sıkıcı, tekduze, hatta belki yuzsuz... Ama hep oralarda bir yerdedir.
Cicekler ve romantik dakikalar iliskinin baslamasi icin elbette gereklidir. Bir zaman sonra bunlar gitse de gercek askin sutunu ebedi kalir.

Hayat tam da boyle bir seydir.
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
9 Eylül 2009       Mesaj #1756
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Mevsim kış, bugün güneş altın sarısı saçlarını nasılda savuruyordu yeryüzüne. Camın önüne oturmuş bu muhteşem doğuma tanıklık ediyordu Fatma. Hayat serüveninin son mevsimini yaşarken sevdiğiyle...


Karşısında altmışbeş yıldır aşkla baktığı gözler, yarı açık, hasta yatağında onu seyrediyordu.


-Yıllar seninle nasılda çabuk geçti


dedi Fatma, vedanın yakınlığını bilmenin acısıyla.


Artık birlikteliklerinin vazgeçilmezi yürüyüşler yoktu, en büyük zevklerinden biriydi, her akşam ve sabah el ele atılan ağır adımlar. Damat gibi süslenirdi yürüyüş öncesi Ensar, sevgilisinin elinden tutup yürürken bilindik sokaklarda, bilindik insanların hayran bakışları arasında. Dünyada sadece o ve Fatma varmış gibi hisseder, mutlu olurdu yüreği.


Tek bir özlem yaşadılar, onlara bahşedilen muhteşem yılların arasında. Hiç anne-baba olamadılar, oysa nasıl da mutlu olurdu bir çocuk bu aşk yuvasında. Olmadı... vardı ya her faninin bir derdi, onların payına düşende bu idi. İki kişilik hayatlarına gölge düşüremedi hiçbir şey, onlar her halûkârda mutluydu ve her sabah birlikte uyanmanın şükrünü eda ediyorlardı bıkmadan usanmadan.


Bunları düşünürken Fatma, cama yansıyan renklerin ışığında, Ensar'ın zar zor çıkan sesiyle geldi kendine


-Fatmam bugün de birlikteyiz, sabah oldu değil mi?


-Evet


dedi Fatma pil takılı kalbinin yorgun teklemeleri arasında.


-Evet sevdiğim...sensiz hiç doğmasın güneş benim üzerime.


Tüm gün geçmişi yad ettiler birlikte. Zaman aşklarının rüzgarıyla nasılda akmıştı su gibi ellerinden. Teşekkürler yağdı birbirlerine, verilen her mutlu an adına gülen gözleriyle. Akşam olmuştu yine hiç anlamadan, gökyüzünü hüzün kaplamıştı. Gün veda ederken, gözyaşlarını döküyordu ani çıkan siyahi bulutlar.


-Yemek hazır bitanem, sevdiğin çorbayı yaptım


dedi Fatma.


Ensar kısık gözlerin arasından bakıyordu sevgilisine fakat hiç tepki vermiyordu. Uzun uzun baktı sadece -Hoşça kal- dercesine.


Ve çok geçmedi aradan yaşlı kalbi son tik tak la durdu, vakti dolan saat gibi. Fatma suskun ve Ensar'dan sonra tek kelime çıkmadı dudaklarından. Ensar'ın cenazesi için gelen araç Fatma'yı da aynı hastanenin yoğun bakım ünitesine taşımıştı.


Ertesi gün güneş yine cılız haliyle merhaba dedi fakat ne Ensar vardı artık ne de Fatma duyabildi sesini. Fatma son bir dilekte bulunmuştu saatler önce


'Sensiz hiç güneş doğmasın benim üzerime'


Akrep ve yelkovan Ensar'ın gidiş saatini vururken Fatma da çıktı yola, birlikte başlayan yolu birlikte tamamlamak adına.


Ertesi sabah güneş burukda olsa doğdu yine, topraklarına ekilen sarı güller üzerine...
BiRuMuT - avatarı
BiRuMuT
Ziyaretçi
13 Eylül 2009       Mesaj #1757
BiRuMuT - avatarı
Ziyaretçi
Her günü son günün bil
Adam, telaşlı, öfkeli bir halde hanımına bağırıp, çağırıyordu. Babalarının sesini duyan iki çocuk ise yataklarından kalkıp salona gelmişti. Babalarının öfkesini görünce, korkmuş, sinmiş halde birer koltukta sessizce oturup kalmıştı.

Adam, çocuklara, hanımın üzüntüsüne aldırmadan söylenip duruyordu:

-Söyledim değil mi, söyledim. Bu gün toplantı olduğunu, açık mavi gömleği ütülemeni söyledim. “Kahverengi gömlekle gidiversen nolur!”muş. Bugün sunum yapacağım, karamsar bir görüntü mü vereyim, dinleyenlerin içi kararsın, bu da projeye verecekleri oyu etkilesin! Bunu mu istiyorsun?

-Tamam bey, bitti işte.

Adam açık mavi göleği hışımla aldı;

-Bitti, tabi bitti ama ben geç kaldıktan sonra bitmiş neye yarar.

Hanımı çocukların korkmuş yüzlerine baktıktan sonra, yine eşini sakinleştirmeye çabaladı;

-Dün bundan da geç çıkmıştın, vakit var, yetişirsin.

-Anlamıyor ki, anlamıyor ki. Bu gün sunumu ben yapacağım.
Herkesten önce gitmeliyim ki, gelecek önemli konuklara ‘Hoş geldi’ demeliyim.

Adam bir sürü söz daha söylenerek, bağırarak çıktı, arabasını çalıştırıp uzaklaştı.
Hanımı, direksiyon başında da öfke saçan eşinin halinden endişelendi, “Bir kaza yapmasa bari…”

Eşi uzaklaşınca, çocuklarının yanına gidip sarıldı, rahatlatmaya çalıştı.

-Madem erkenden kalktınız, hemen size sultanlara layık bir kahvaltı hazırlayıp getireceğim.

Mutfağa geçti, zihnindeki huzursuzluğu dağıtmak için hemen neşeli müzikler çalan bir radyoyu açtı. Ocağa haşlamak için yumurta koydu, cezvede süt ısıtmaya başladı. Masaya zeytin, peynir, reçel koymayı da ihmal etmedi.

Biraz sonra çocuklarına seslendi

-Kahvaltınız hazııır!

Çocuklar kahvaltıya otururken, radyoda müziğin birden kesilmesi dikkatini çekti. Son dakika haberi anonsuyla, radyonun sesini biraz daha açtı. Radyo’da zincirleme bir kaza haberi vardı. Ayrıntılarla biraz sonra birlikte olacağız demişti spiker ama kazanın yerini söylediği andan itibaren o sandalyesine yığılıp kalmıştı. Spikerin bahsettiği kaza yeri, kocasının her gün işe giderken geçtiği dörtlü kavşaktı.

Eşinin bu kavşaktaki trafikten şikayetçi olduğunu, her sabah yoğun bir trafik olduğunu söyleyişi aklına geldi. “Geç kaldım diye acele edip acaba o da…” Aklına gelen düşünce içini daha da yaktı, hemen ayağa kalktı.

-Çocuklar, unutmayın ocağa yaklaşmak yasak. Kahvaltınızı yapıp salona geçin, oynayın. Benim acil bir yere uğramam gerek, kapıyı da kimseye açmayın tamam mı?

Çocukları uslu, söz dinler olduğu halde, çok kısa süreli de olsa evde yalnız bırakmak zorunda kalsa tekrar tekrar tembihte bulunurdu.

Sokağa çıkmak için üzerine bir şeyler aldı, cebine de bir taksi parası aldı. Kapıya yöneldiğinde kocasının bu kazada ölmüş olabileceği endişesiyle kabaran yüreğine daha fazla dayanamayıp, ağlamaya başlamıştı. Göz yaşlarını çocukları görmesin diye, açık olan mutfak kapısına sırtını dönmeye özen gösteriyordu. İçindeki acının kocasının ölmüş olma ihtimali kadar, giderken kendisini kırması ve çocuklarının önünde bağırıp çağırmasından da kaynaklandığını anladı. Oysa her zaman böyle öfkeli değildi.

-Eğer ölürse, çocuklarım babalarını, son gördükleri haliyle mi hatırlayacak? Kalp kıran, öfkeli bir baba olarak mı kalacak akıllarında?

Kapıdan çıkarken, çocuklarına bir kez daha seslenecekti ama artık akan gözyaşları saklanamayacak haldeydi. Hemen kapıyı açıp dışarı çıkmak için hamle yaptı ama karşısında kapıya doğru adım atmakta olan kocası vardı.

Adam, bir an karısının ıslak yanaklarına baktı; “Haberleri mi dinledin?” diye sordu. Hanımı, konuşamadan sadece başıyla onayladı. Adam, önce sarıldı, sonra eşinin yanaklarını sildi.Hanımı zorlukla sordu;

-Hani önemli bir toplantına geç kalmıştın, niye döndün?

-Kaza benim hemen yakınımda oldu. O anda toplantıdan daha önemli bir şeyi unuttuğumu hatırladım. Eğer o kazada ölseydim…

O anda çocuklar da yanlarına gelmiş, babalarının yine öfkeli olabileceğini düşünerek, annelerinin yanında durmuştu. Adam, bütün içten, samimi gülümsemesiyle çocuklarını yanına çağırdı, boyunlarına sarıldı, yanaklarından öptü.

-Ben bu gün büyük bir hata yaptım ve evden çıkarken, sizleri ne kadar sevdiğimi söylemeyi unuttum. Böyle önemli bir şey unutulur mu hiç. Ne yapalım, ben de geri döndüm.

Her günü son günün bil.

pınar01 - avatarı
pınar01
Ziyaretçi
13 Eylül 2009       Mesaj #1758
pınar01 - avatarı
Ziyaretçi
elinize yüreğinize sağlık .teşekkürler.
tuğsemmm - avatarı
tuğsemmm
Ziyaretçi
24 Eylül 2009       Mesaj #1759
tuğsemmm - avatarı
Ziyaretçi
yitik öyküdür tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan iki yürekte durmadan kanayan

seyduna ile şahrud

yüreklerinin akarken bıraktığı izi birbirlerinin gözlerinde aradılar yoktu

iki iklim farkıydılar...

ne zaman gözgöze gelseler yangın çıkmayacak denli uzaktılar

yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı üçüncü bir kente düşmüş suretleri.

şahrud gökyüzü geliniydi yüzüne bulut inse donardı masal gözleri

bir solukluk rüzgarda bile kanardı usul usul gelincik bedeli

seyduna yeryüzü cehennemi ölüm çağırır uçurumlarda sınardı sevdasını

mağma yüreği

yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı.. onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi...

iki iklim ayrıldılar

"ya şahrud" dedi seyduna
"gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm ardına bakma gözyaşımla vurulursun su gibi git"

şahrud'un yüzüne keder mayın gibi durdu

ve zaman gözlerinin su yeşiline kuruldu

hüzün bir buda heykeli gibi çırılçıplak yüzlerine oturdu..

rivayet odur ki şahrud vardığı denizlerde hala seyduna türküleriyle uyanmakta

seyduna şahrud'un gözlerinden kalan masalla yaşlanmakta...
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
27 Eylül 2009       Mesaj #1760
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Küçük bir kasabada annesiyle birlikte yasayan Murat adında genç bir çocuk varmış.Murat ,fazlasıyla içine kapanık , sessiz ve sakin bir delikanlıymış.tüm arkadaşlarının birer sevdiği varmış fakat Murat'ın çok içine kapanık ,duygularını ifade edemeyen bir kişiliği olduğu için Murat'ın bir kız arkadaşı bile yokmuş. Arkadaşları bu yüzden Murat'la dalga bile geçerlermiş ara sıra.

Bir gün genç çocuk yine elleri cebinde ,kafası öne eğik bir şekilde ilerlerken birden cdci de ki bir kız dikkatini çeker kız çok güzel ve masum görünüşte bir kızdır Murat durur ve kızla öylece birbirlerine baka kalırlar ve kız gözlerini ayırır ve müşterileriyle ilgilenmeye devam eder.Genç çocukta yoluna devam ederken kalbi çok hızlı şekilde çarpmaya başlar.
Herhalde aşk dedikleri bu olsa gerek diye düşünür.Genç çocuk yolda gördüğü her kızı o kıza benzetmeye ,gözlerini her kapattığında o kızı görmeye başlamıştır.Genç çocuk artık tamamen aşık olduğunu hissetmiş.Her gün cd dükkanına gidip bir cd paketletip alıyormuş ve cdci kızda gence gülümseyip gözlerinin içine içine bakıyormuş.Bu böyle haftalarca devam etmiş gencç çocuk artık kıza açılmanın zamanının geldiğini düşünüyormuş ama içinde bazı tereddütler varmış ya beni terslerse, ya benden hoşlanmayıp gülümsemeleri sadece müşterisi olduğum içinse ,diye düşünür.

Genç çocuk bir gün tüm cesaretini toplayıp yine cd alma bahanesiyle cd dükkanına gider cd ci kızdan bu sefer dükkanın en ücra köşesinde ki cd yi ister kız o cd yi getirirken oda yazar kasanın kenarına bir not iliştirir.Notta:^^ Senden çok hoşlanıyorum ve sana telefon numaramı bırakıyorum ararsan sevinirim aramazsan bir daha gelmeyeceğim^^diye yazar.
Daha sonra çocuk günlerce telefon bekler fakat cd ci kız aramamıştır.

Aradan haftalar geçer ve cd ci kız dükkanı temizlerken Murat'ın bıraktığı o notu görür ve çok telaşlı bir şekilde numarayı çevirir.telefona gencin annesi çıkar.

Cdci kız :
-- Murat'la görüşebilirmiyim der.
Murat'ın annesi ağlamaklı bir sesle :
--oğlumu üç gün evvel trafik kazasında kaybettim der ve hıçkırıklara boğularak telefonu kapatır

Kız yavaşça başını öne eğer sessiz sessiz ağlamaya başlar.

Çocuğun annesi çocuğun odasına girer gardolabın kapısını açar onlarca paketli cd yere düşer annesi paketin birini açtığında
ee yakışıklı bana ne zaman çıkma teklif edeceksin
diye yazar...............

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat