Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 49

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 547.678 Cevap: 1.812
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
25 Mart 2007       Mesaj #481
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Bir kar tanesinin hikayesi

Sponsorlu Bağlantılar
Gökte bir kar tanesi esen rüzgarlara çıkan fırtınaya karşı bulut öyle sıkı sarılmıştı ki sanki tanrının dileğiydi bu. Oysa onu korkutan düşmek erimek yok olmak değildi ; tek korkusu sevdiğinden ayrılmaktı. Bundan öyle çok korkuyordu ki böyle tutunabilmesini sağlayan buydu işte. Ve artık gücünün son haddine gelmişti artık dayanamam diye düşünmeye başlamıştı ki sevdiğine şöyle bir göz ucuyla bakınca içinden ‘’beni ondan ayırmak için bundan fazlası gerek’’ diye haykırmak geldi biranda. Ve öyle sıkı tutundu ki sanki hiçbir şeyden etkilenmiyordu. Ve fırtına dinmeye rüzgar kesilmeye başladı. Küçük kar tanesi rahat bir nefes aldı , şöyle çevresine bakınca da ondan başka kimsenin kalmadığını gördü. Ve içinden sevdiğine seslenmek haykırmak geldi:’’Bak görüyor musun kimse kalmadı bir tek ben seni bırakmadım’’. Sevdiğine bunları söylemek için kendisinin onu ne kadar çok sevdiğini göstermek için içi yanıp tutuşuyordu. Ve kendisiyle gurur duyuyordu bu kadar zorluğun ardından yarışı o kazanmıştı ödülü ve her şeyi yapmak için güç aldığı sevgilisine şöyle bir baktı.öyle güzel öyle eşsizdi ki…

Daha ona ilk rastladığı gün ona aşık olmuştu o zamanlar daha küçük bir su damlacığıydı ve onu bırakmamaya yemin etmişti. Bu gün kadar onunla gezmişti bazen uçsuz bucaksız kırların üzerinde dolaşmışlardı kimselerin olmadığı insanların mahvetmediği bazen küçük köylerin , kasabaların üzerinde bazen de şehirlerin üzerinde. Şehirler bir başkaydı içinde mahvolmuşluk unutulmuşluk ve yalnızlık barındırıyordu evet beklide çok kalabalık olabilirdi yada aklına gele hemen her şey olabilirdi fakat bazı şeyler yok olmuştu şehirde arkadaşlık gibi dostluk gibi insanlık gibi aşk gibi… ama yinede ayrı bir güzelliği vardı şehirlerin eğer bulabilirsen aşk çok güzel oluyordu şehirde. Ama bunu gerçekleştirmek çok zordu şehirde. Aslında şehrin kalabalığında büyük bir yalnızlık gizliydi ; her kez tek başınaydı şehirde.

Ve kar tanesi bu kadar şey paylaştığı sevgilisini bırakmamıştı o diğerleri gibi değildi her kez onu bırakıp giderken o hala buradaydı onu asla bırakmayacaktı.ve sevgilisi artık onun kin olduğunu onu ne kadar sevdiğini anlayacaktı ve kendini ona göstermek için biraz geriledi tam ona seslenecekken sert bir rüzgar esti ve onu sevdiğinden kopardı bu kadar zamandır hiç kimsenin yapamadığını o yapmıştı artık onu sevdiğinden ayırmıştı.ilk başta ne yapacağını bilememişti ama sonra karşısında duran o mükemmel güzelliğe baktı ve sadece ‘’hoşça kal’’ diye fısıldadı. Aslında sesi öyle duygular barındırıyordu ki duyanlar kar tanesinin sevgilisine ne kadar bağlandığını anlamıştı.

Ve kar tanesi düşmeye başladı , yine bir şehir üzerindelerdi beklide gerçekten ayrılıklarla doluydu şehir. Ve belkide onu da basardı kucağına; kaldırımlarından sevdiğini izleyerek yok olmasına izin verirdi nasılsa daha ne isteye bilirdi ki ? Ve usulca aşağıya doğru bıraktı kendini gözünü sevdiğinden ayırmadan. Artık havadaki tek kar tanesi oydu diğerleri çoktan düşmüş şehrin üzerini çoktan doldurmuşlardı. Sessizliğe bıraktı kendisini yalnızlığına sarındı bitmişlikte bütünleşti nasılsa artık bir ölüydü ancak sevildiğin kadar ve sevdiğinle varsın derlerdi .artık onun sevdiği yoktu kopartılmıştı ondan ve bir daha asla onun yanında olamayacaktı. Usul usul rüzgar onu nereye sürüklerse gitti şehrin üzeründe binaraın arasından boşalan sokaklara doğru süzüldü ve bir kadının buram buram yalnızlık kokan bir kadının omuzlarına kondu ve onu söylediği sözler son duydukları oldu:’’Her sevgide saklıdır ayrılık.''


Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
25 Mart 2007       Mesaj #482
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
Bütün kargaşasıyla devam ederken yaşam, biraz daha ağırlaşacak yüklerimiz yarın... Ve biraz daha yavaşlayınca adımlarımız, artık gitmek istemediğimizi farkedeceğiz o hep “ilerisi” dediğimiz yere... Durmak isteyeceğiz bir an’da, bir yer’de, biri’nde... Kendimizde kalmak isteyeceğiz belki bu sefer, kendimiz olarak... Yalnızca değişimlerle değişen “ben” olmaktansa, değiştiren “ben” olmayı da deneyeceğiz ve bunda ısrar edeceğiz, kim bilir herşeye rağmen...
Güler geçeriz pek çok şeye, oysa gülemediğimiz tarafında yaşarız hayatı. Seyrederken anlayamadığımız herşey, kendi başımıza yaşarken “zor” olur ve bunu ilk yaşayan kişi bizmişiz gibi davranırız. Yaşam bizi oradan oraya sürüklerken aklımıza getirmediğimiz nelerle karşılaşırız.. Kimimiz yenik düştüğünü düşünür olup bitenlere, kimimiz hala savaştığını zanneder… Oysa sonuç hep aynıdır! Galip gelen, akıp giden zamandır, evrenin bütün değişimlerini içine katarak, çoğalarak… Evet, çoğalır zaman, çoğalarak artar. Azalan olmamıştır hiç. Ömürlerimizi de çoğaltmış, bizi büyütmüştür. “Azalan ömrümüz” derken, yine bardağın boş kısmına bakmış olmaz mıyız? Yine olumsuz bir cümle kurmuş, yine hayatı daraltmış olmaz mıyız? (Soru cümleleri bazen cevap verilmek için kurulmazlar, hatta çoğu zaman cevapları kendi içlerindedir!)
Sponsorlu Bağlantılar
“Kurduğumuz cümlelerin içinde yaşamak için mi geldik dünyaya? ” diyebilir, kelimeleri ve ait oldukları anlamları o kadar da önemsemek istemeyebiliriz. Belki de olması gereken buydu… Hayatı bütün etkilerden bağımsız anlamayı başarabilseydik, yazılan ve söylenenler yanıltamayacaktı hiçbirimizi ve yönlendiremeyecekti. Biz kendi doğrumuzu yaratıp yaşarken, yalnızca değişen değil, değiştiren olmayı başaracaktık.
Şimdi geldiğimiz noktada geriye bakmak, belki ömrümüzü nelerle çoğalttığımız konusunda fikirler verecek bize, ama o kadar. Sanırım durduğumuz an, durduğumuz yer böylece anlamlı kılacak değişimi… Ne kadarını, daha ne kadar sürükleyebilirdik, arkamızda kalanların/bıraktıklarımızın? Ne kadarını yarına taşıyabileceğiz ki, şu an bizde/bizimle olanların? Bir tek bugün burada “değiştirme” yetimiz var, tıpkı emin olduğumuz tek şeyin “bu an” olması gibi…
Lütfen bir kez daha düşünün....

*ALINTIDIR*

Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
25 Mart 2007       Mesaj #483
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
BIR KUTU YASAM

Bir kutu dolusu yasam gonderiyorum sana, sade bir kurdeleyle suslenmis. Coz kurdeleyi ve kaldir yavasca kutunun kapagini...

Kocaman bir firca ve bin renk koydum kutuya, bir cennet resmi yapip icine gir diye..

Dusler serpistirdim gizlice, dus kurmayi unutma diye..Bir tanede elma sekeri yerlestirdim, icindeki cocugu eniden tadabil diye..

Gunesin batisini, billur suyun sicakligini da sigdirdim. Ruhlarimiz ac kalmasin diye...

Kutuya biraz da sevecenlik koydum, guclu ol diye, cunku acimasiz olan gucsuzdur...

Bir beyaz guvercin ucup kendi kondu kutuya,barisi ve ozgurlugu sunmak icin..

Bir buket sevgi, bir yudum ask ve yarim bir elma da koymadan edemedim. Paylasmayi animsayalim diye...

Ictenligi, umudu, neseyi, bagislayiciligi, ozguveni ve acik yurekliligi unutmadim,Ben'in disina cikip bize ulasalim diye..

Son olarak da bir kart ilistirdim kutuya, bak bu kartta neler yaziyor...

Bu kutunun kapagini herkaldirisinda yasamla ilgili yepyeni seyler kesfedeceksin. Yasamak icin yarini bekleme, al yasami kollarinin arasina ve simsiki saril...

Yasamdan yalnizca almak yerine ona bir seyler ver. Kisacasi butunuyle "Insan" ol...

Unutma ! Yasam dokumasi henuz tamamlanmamis olaganustu guzellikte bir duvar halisidir ve sana ait olan boslugu yalniz sen doldurabilirsin...

Kimseyi kirmamak ve uzmemek sartiyla istedigin herseyi dene...

Bir gun sonsuzlugun bulutlarina oturdugunda ne aklin kalsin
ne de kirik bir yurek...

ALINTIDIR
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
26 Mart 2007       Mesaj #484
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Daha henüz 18 yaşındaydı,ama hayatının sonundaydı. Tedavisi mümkün olmayan kanser hastalığına yakalanmıştı. Kahır içinde kendini eve kapatmıştı. Sokağa bile çıkmıyordu. Annesi,birde kendisi. Bunlardan ibaretti hayat onun için. Bir gün çok sıkıldı. Sokaklara attı kendini.. Bir yığın vitrinin önünden geçti. CD satan bir dükkanı geçerken aniden durdu, geriye dönüp kapıdan içeri bakarak hayal meyal gördüğü tezgahtar kıza bir kez daha baktı. Kendi yaşlarında harika bir genç kızdı. Gözleri ve yüreği takılı kalmıştı. Bir süre düşündükten sonra CD dükkanına girdi. Kız gülümseyerek koştu ona doğru "Size nasıl yardımcı olabilirim" diye... Öyle bir gülümseyişti ki genç şaşırdı, geveledi, bocaladı sonra "Evet" diyebildi.. Rasgele bir plağı işaret ederek "Evet,bu CD yi almak istiyorum" dedi. Genç kız plağı aldı, içeri gitti. Az sonra paketlemiş bir şekilde geri geldi. Genç paketi aldı evine geldi ve hiç açmadan paketi dolabına attı... Ertesi sabah yine aynı dükkana gitti. Yine bir CD sardırdı kıza, yine eve gelip açmadan paketi dolaba attı. Günler hep sardırılıp açılmayan CD alımları ile geçti gitti. Bir türlü genç kıza açılmaya cesaret edemiyordu. Annesine açıldı sonunda... Annesi "Git konuş oğlum, ne var bunda" dedi.Ertesi sabah cesaretini toplayıp aynı dükkana gitti, ve yine bir plak seçti. Kız plağı sarmak üzere arka kısma gidince genç "sizinle bir gece çıkabilir miyiz ?" diye yazarak altında telefonunu ekleyip gizlice kasanın üstüne koydu.Sonra genç kızdan plağı alarak kaçarcasına uzaklaştı dükkandan. İki gün sonra evin telefonu çaldı. Anne açtı telefonu. CD dükkanındaki tezgahtar kızdı arayan. Delikanlıyı istedi. Gizlenen notu daha yeni bulmuş, ve görür görmez aramıştı. Ama delikanlının annesi ağlıyordu... "Duymadınız mı ? " dedi, "Dün kaybettik oğlumu" Cenazeden birkaç gün sonra anne oğlunun odasındaki eşyaları düzenlerken gözüne dolabındaki paketler ilişti. Paketleri aldı oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı. İçinde bir CD ve birde not vardı. " Merhaba, sizi öyle tatlı buldum ki, bir akşam birlikte çıkalım mı ? Jacelyn !... Bir başka paketi açtı. Yine başka bir not vardı. "Siz gerçekten çok tatlı birisiniz, hadi beni bu gece için davet edin artık... Sevgiler...
Jacelyn !...

Sevdiğinizi Söylemek İçin Geç Kalmayın...

anonim
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Mart 2007       Mesaj #485
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Milat


Girdin içeri, kopkoyu bir karanlıktan; hani beni ilk öptüğündeki gibi.Onca yıl bir tek şiiri biriktirmişsin de onu fısıldamışsın gibi, bi tırtıl kozasından çıkmış da sanki onun sesini duyar gibi, bir kelebek bir çiçeğe konmuş da biz o sese şahit olmuşuz gibi...

Dünler de; avuçların karanlıkları topladı, dehlizlerin kesif koyuluklarında, kokusu kırık bir karanfili kokladılar senden, bir gülü hep içinde sakladın...Suskun bir çığlık gibi dönedurdu içinde yalnızlığın burgusu.

Gündür biter, yıldır geçer, kayıp gider ellerinden mahrem geceler kalbinden bir çıtırtı bile duyulmaz, sesler haramdır, kışlar helal... Zamanla anlamışsındır; ömür: kötü bir alışkanlıktır ve ıssızlığa da alışılır


Sessizce çıkılır merdivenlerden karanlıktır, sessizce açılır kapı, içerde uzun bir fısıltı, gün boyu seni beklemiştir yalnızlığın; çıkarır bütün giysilerini, karaladığın kireç duvarlar bıraktığın gibidir yaralı, odalar bir gün önceden daha dardır, sığamazsın, büzülürsün yalnızlığınla koyun koyuna. Ahh bir gece çekse kollarını; sırtından bıçaklayacağım dersin kimbilir kaç yemin ve kaç öfkeyle ama zamanla anlamışsındır; ömür: kötü bir alışkanlıktır, kanından çıt çıkmaz.

*Sokaklar uzar, kent uzar, yürü yürü bitmez habire kendine dolanan yollar, sana yanmamış seni yakmamıştır bir kez daha ışıklar, sadece ayakların yanar, ruh biraz daha düşerken uçurumdan, dilinde gerisini hatırlayamadığın dizelerde ki koca bir çiviye takılmıştır hayat ; sökülür ilmeğinden, zamanla anlamışsındır; ömür: aşk diye bir düğümü yoksa eğer çeksen kopar bir iptir örgüsünden...

Sonra cevabını bilemezsin, işkencedir hep aynı soru;

–beni aşk diye kim bekler..?

*Oysa bugün; Koşarak çıktım merdivenlerden, yoksa kaderimi değişti bu evin, kapıyı hiç bilmediğim bir sevinçle; açıl susam açıl bir sihirle açtım, işin aslı sen bu gün bütün kilitlerimi hani o çocukluğumuzdaki evcilik oyunlarındaki gibi şıngır mıngır diye açtın.

Burda olsaydın eğer ya da bir gün ille de burada ol(-ursan) eğer sana; bahardan, renklerden, çocukluktan ve aşktan yapılmış en az sen kadar parlak ki şimdi sen süreyya ya da belkız hangi yıldızsın seçemiyorum ama en az onlar kadar ışıl; sulardan ve o suların çağlayanlardan dökülen köpükleri kadar pırıl ve sarıl sarıl bitmez bir hoş geldin demek isterdim.

Ey aşk hoş geldin, sen bana en aşk geldin...Artık coğrafya kitaplarına da yazılmalı, çöller işte böyle de yeşerir, buzullar işte böyle de erir.

*Seninle daha iyi anladım zaman hızlıymış ne çıkar; ömür: eninde sonunda sadece aşka çıkar... Şimdi kanımda gürül gürül bir çıtırtı...

Hadi gir içeri, yeni bir milattır bu ; ‘adın aşk senin’

kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
26 Mart 2007       Mesaj #486
kambis - avatarı
Ziyaretçi
gizemlicicek@


O gece mail kutusuna gelen bir notun tüm geleceğini etkileyeceğini nasıl
bilebilirdi kahramanımız. Gönderilen dosyayı açtığında ekranı binlerce gül
kaplamıştı. Her tıklamada yeni bir sayfa açılıyor ve her açılan sayfada
değişik renklerde güller tüm ihtişamıyla gözler önüne seriliyordu. Son
tıkladığında ise ekranda şöyle yazıyordu; "Hiçbirisi senin gibi olamaz.
Seni seviyorum..."
Fulya çok şaşırmıştı. Maili gönderene baktı ama bu isim onda hiç bir
çağrışım yapmamıştı. Sonraki günlerde benzer mesajlar gelmeye devam
etmişti. Her defasında farklı çiçekler kaplıyordu ekranını ve son sayfada
yine aynı şeyler yazıyordu."Hiçbirisi senin gibi olamaz.Seni seviyorum..."
Fulya bu esrarengiz kişiyi merak etmeye başlamıştı. 10.gece gelen mesajı
yanıtlamayı düşündü. İster istemez etkilenmişti. O günlerde kendini çok
yalnız hissediyordu... Kim acaba diye kendi kendine sorarken birden
parmaklarının klavyeye uzandığını farketti.
"Bu çiçekleri bana neden gönderiyorsunuz? Lütfen kimliğiniz hakkında bana
bilgi verirmisiniz?..." Yazdıkları sadece bu kadardı. Ardından iletisini
göndermek için "Gönder" tuşuna bastığında hayatının ne hale geleceğini asla
bilemezdi... Ertesi gece heyecanla mail kutusuna baktı. Yine aynı kişiden
bir mail daha gelmişti.
Yüreği dalgalı denizlere dönmüştü.Aceleci tavırlarla maili açtı. Bu defa
tek sayfalık bir ekran vardı karşısında ve şunlar yazıyordu; "Beni
gerçekten merak ediyorsan yarın öğleden sonra saat 2'de bilgisayarının
başında ol ve msn'in açık olsun..." Fulya o geceyi biraz heyecanlı birazda
huzursuz geçirdi...
Gece boyunca hep bu konuyu düşündü. Kimdi, neyin nesiydi, neden her gün bu
mailleri ona gönderiyordu...Bu soruların cevabını bulamamıştı.
Ertesi gün saat 14.00'te ekranın başındaki yerini aldı ve msn'ide açtı.
Bir süre sonra ilk mesajı almıştı."Merhaba çiçeğim..."
Fulya kalbinin deli gibi atmaya başladığını
hissetti..."Merhaba...Kimsiniz?"

- Sizi tesadüfen buldum.
Bana gelen maillerden birinde sizin de adresiniz vardı.
gizemlicicek@... çok dikkatimi çekmişti. O yüzden size her gece
birbirinden güzel çiçekleri maillemeye başladım.
-Peki ama "hiçbirisi senin gibi olamaz. Seni seviyorum" ne demek oluyor?
-İkimiz de çiçekleri çok seviyoruz değil mi? O zaman birbirimizi de çok
seveceğiz desem herhalde yanlış olmaz.
Fulya ne diyeceğini bilemiyordu.Uzunca bir süre cevap yazamadı.
Sonra;
-Bakalım zaman ne gösterecek. Bu arada kendini biraz tanıtırsan memnun
olacağım.
-Hiç gerek yok...Çünkü sen beni çok iyi tanıyorsun.
Fulya iyice afallamıştı. Cevap yazmak için ekrana baktığında karşı tarafın
çıkmış olduğunu gördü. Bir süre bekledi ama geri dönüş olmadı. Herhalde
elektrikleri kesildi ya da başka bir sorun çıktı"
diye düşündü...
O gece ve sonraki geceler meçhul kişiden hiç mail gelmedi.
Her gün msn'i açıyordu ama orayada gelen giden yoktu. Fulya'nın içi içini
yiyordu. Neler oluyordu? Hiç bir sorunun cevabını bulamamak git gide
sinirlerini germeye başlamıştı. Aradan bir aydan fazla bir zaman geçmişti
ve Fulya bu esrarengiz kişiyi unutmaya başlamıştı.
Bir gün çalıştığı iş yerine sivil polisler geldiler .
Fulyayı arıyorlardı. "Benimle ne işleri olabilir" diye düşünürken odasına
giren polislerden biri kollarına kelepçeyi takı vermişti. "Hey neler
oluyor, ben ne yaptım ki" diye avaz avaz bağırmaya başlamıştı. Polisler
bilgi vermiyordu.Sadece "Bizimle emniyete geleceksiniz"
diyorlardı. Özellikle kollarına vurulan kelepçeler moralini çok bozmuştu.
Neler olup bittiğini çözmesi olanaksızdı. Emniyet Müdürlüğüne gidene
kadar polisler tek kelime bile etmemişlerdi.
Kapısında "Dolandırıcılık Masası" yazan bir odaya girdiğinde hepten
şaşkına dönmüştü. Masadaki görevli polis "Buyrun Fulya hanım oturun"
diyince ilk sandalyeye kendini atıverdi.
-Söyler misiniz neler oluyor? Bu bir şakaysa çok ağır bir şaka oldu.Derhal
bu oyunu kesin ..." Daha lafını bitirmemişti ki kendisine oturmasını rica
eden polisin sert bir ifadeyle "Hep böyledir.Yaparlar ama kabul
etmezler..."
sözleri başını döndürmeye yetmişti. Birden fenalaştı ve olduğu yere
yığılıp kaldı.Gözlerini açtığında bir sedyede olduğunu farketmişti.Boş
gözlerle etrafına bakıyordu.
Biraz sonra kendisini iş yerinden alan polislerden biri yanına geldi.
-İyi misiniz Fulya hanım? Kendinize geldiyseniz artık işimize bakalım.
Güçlükle doğrulmuştu.
Sonra polisinde desteğiyle tekrar o odaya girdiler. Aynı sandalyeye
oturmuştu.
-Fulya hanım, dolandırıcılıkla suçlanıyorsunuz. Banka hesabınızda son 15
gün içinde tam 28 işlem yapılmış. Bu süre zarfında yaklaşık 4 trilyon lira
hesabınıza yatmış ve oradan da başka bir hesaba havale edilmiş.
-Olamaz...Benim böyle şeylerden haberim yok.Bankada 350 milyon liram
var.Bunun dışında da neler olup bittiğini bilemiyorum.
-Fulya hanım,şimdi bize işbirliği içinde olduğunuz kişilerin adlarını
vermenizi istiyoruz.
-Siz neler diyorsunuz? Ne işbirliğinden bahsediyorsunuz?.
-Dolandırıcılık bayan...
Genelde tek başına yapılmaz bu işler.
Ayrıca bu kadar parayı ne yaptığınızı da bize derhal açıklayın.
Fulya hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı.
Hiçbir şeye anlam veremiyordu. Artık ifade verebilecek durumda değildi.
Sinir krizleri geçirmeye başlamıştı.
Birden kendini parmaklıklı bir odada bulmuştu. Dışardan ölü bir ışığın
içeri süzüldüğü rutubetli küçük bir odaydı. O geceyi sabaha kadar ağlayarak
geçirmişti. Sabahın ilk ışıkları küçük pencereden içeri süzüldüğünde gün
ağlıyordu gözlerinde ve üşüyordu... Bir süre sonra kapı açıldı ve bir kadın
polis kolundan tutup kendisini takip etmesini söyledi. 2-3 dakikalık bir
yürüyüş sonrasında tekrar ilk geldiği odaya varmışlardı.

Fulya'nın yüzü solmuştu ve tir tir titriyordu.Polisler ona sıcak bir
fincan çay verdiler.
Önce fincanın sıcaklığıyla ellerini ısıttı sonrada yudum yudum içmeye
başladı.

-Başınız iyice dertte bayan...28 kişinin banka hesabından kendi
hesabınıza havaleler yapmış ve ardındanda 4 trilyonu 3 ayrı hesaba
aktarmışsınız ve bu paralar ertesi gün ilgi hesaplardan çekilmiş.
-Benim hiçbir bilgim yok, ben bir şey bilmiyorum diyebildi..Ardından
sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. -Bugün savcılığa çıkaracağız
sizi ve tutuklanacaksınız.İyisi mi bize yardımcı olun da şu işi çözelim.
Fulya darmadağınık olmuştu.Hiçbir şeye anlam veremiyordu.
Sonra "tutuklanacaksınız"
sözünü hatırlayıp daha da büyük bir korkuya kapıldı.O andan itibaren hiç
konuşmadı. Fulya'yı bir başka odaya aldılar.Yaklaşık 2 saat kadar orda tek
başına kalmıştı. Bu süre zarfında neler olup bittiğini asla anlayamadı.
Sonra bir bayan polis geldi ve kendisini takip etmesini söyledi.
Bu defa bir arabaya binmişlerdi. 10-15 dakika sonrada savcının karşısına
çıkarılmıştı.
Savcı 55-60 yaşlarında babacan tavırlı biriydi. (Nubar Terziyan'ın
gençliği!!!)
-Otur kızım deyişi Fulyanın içini birazcık da olsa rahatlatmıştı.
-Anlat bakalım kızım. Nasıl başladın bu işe? (Nasıl düştün bu yollara?
Nubar Terziyan soruyor))
-Benim bahsettiğiniz işlerle hiç ilgim yok savcı bey dedi.
Banka hesabınız öyle demiyor...
Ne vardı banka hesabında. Neler olmuştu?
-Bakın ayın 13 ünde sarıgül notuyla 750 milyar, 17'sinde beyaz zambak
notuyla 2 trilyon ve 19'unda da siyah lale notuyla kalanını havale
etmişsiniz.SARI GÜL, BEYAZ ZAMBAK,SİYAH LALE... Allahım neler oluyor diye
beynini iyice zorluyordu.
Sarıgül...Beyaz zambak...Siyah lale...Birden irkildi. Bu olamazdı!!! Ona
ilk gelen mesajda hep sarı güller vardı. Sonraki maillerde beyaz zambaklar,
siyah laleler ekranı dolduruyordu.
Ama bu nasıl olabilirdi? Savcıya doğru döndü ve kendisine gönderilen
maillerden bahsetti. Savcı şaşkınlıkla onu dinliyordu.
Maillerin bu işle ne alakası olabilirdi? Savcı ber bir yere telefon açıp
birisinin odasına gelmesini istedi. Bir süre sonra odaya genç bir kız geldi
ve
-Fulya hanım.Siz bu hikayeyinizi baştan sona kadar hiçbir şeyi atlamadan
bana tekrar anlatırmısınız ? dedi.
-Tabi dedi ağlamaklı sesiyle...Sonra olanı biteni anlatmaya başladı. Her
gece gelen maillerden bahsetti. Sarı güllerden ,siyah lalelerden ...
bahsetti.
-Bunların dışında bir şey daha olmalı dedi kız. Fulya herşeyi en ince
ayrıntısına kadar anlattığını sanıyordu.
-Peki. Siz hiç cevap yazdınız mı?
-Evet bir kez yazdım Kim olduğunu merak ettiğimi sormuştum. O da bana bir
sonraki gün msn degörüşelim demişti.
-Yani siz onunla msn'de görüştünüz öyle mi?
-Evet diye cevap verdi Fulya...
Sonra kız savcının yanına gitti ve Fulya'nın duyamayacağı şekilde bir
şeyler anlattı. Sonrada aceleci adımlarla odadan çıktı. Savcı yanına
gelmişti.
-Bak kızım.Eğer anlattıkların doğruysa senin için bir ümit doğabilir.
Yoksa gençliğine yazık olacak...
Fulya hüngür hüngür ağlamaya başladı Savcı başını okşadı ve;
-Koyverme kendini hemen. Dur bakalım bir şeyler bulabilecek miyiz...
Sonra Fulyayı bir başka odaya aldılar.Aradan ne kadar zaman
geçmişti.Dışarda neler olup bitiyordu. Daha ne kadar burada kalacaktı?
Kapı açıldı ve savcı beyle diğer genç kız içeriye girdiler. Yüzlerindeki
ifade Fulya'yı biraz olsun rahatlatmıştı. Gözü ağlamaktan kan çanağına
dönmüştü.
-Hadi bakalım kızım evine gidiyorsun. Fulya ne diyeceğini şaşırmıştı. Yine
ağlamaya başladı.Diğer kız yanına yaklaştı.
-Benim adım Ayşe. Bilgisayar uzmanıyım.İfadeniz üzerine yaptığımız
araştırma sonucu asıl dolandırıcıları tesbit ettik.
-Peki ama bunun benimle ne ilgisi var?. Benim banka hesaplarımın bu işle
ne alakası var? Ayşe gülmeye başlamıştı. -Bakın Fulya hanım sizi msn'de
konuşmaya çağırmasının tek nedeni vardı. O da bilgisayarınızn IP numarasını
öğrenmek... Sonrası onlar için çok kolay oldu.
Bilgisayarınıza girdiler be sizinle ilgili tüm bilgileri ele geçirdiler.
Sonra da başka hesaplardan sizin hesabınıza para aktardılar ve ardından da
sahte isimlerle açtıkları kendi hesaplarına aktarıp buradan paraları
çektiler.
Fulya öylesine şaşkın öylesine çaresizdiki...
-Hadi şimdi evinize gidin ve iyice dinlenin. Yarın sabah sağlıklı bir
şekilde yeniden ifadenizi alacağız.
Ayşenin de yardımıyla dışarı çıktılar. Güneş ışınları gözünü kör etmişti
sanki...Hemen bir taksi çevirip evine gitti. Alelacele kendini banyoya
attı.
Sonra bir fincan kahve hazırladı kendisine.Biraz rahatlamıştı. Sonra
yatağına uzanıp derin bir uykuya daldı. Gece boyunca rüyalarında hep
çiçekler gördü. Çiçekler ona saldırıyor, her içinde bırakıyorlardı.
Uyandığında ter içinde kalmıştı. Hemen kalktı ve ilk iş olarak
bilgisayarın elektrik bağlantısını kopardı.
Perdeyi açıp dışarı baktığında ise hala Gün ağlıyordu gözlerinde.
Üşüyordu...

Hidayet çimen
tikkymelike - avatarı
tikkymelike
Ziyaretçi
26 Mart 2007       Mesaj #487
tikkymelike - avatarı
Ziyaretçi
cicek1fj8
YOLDAN EN GÜZEL GEÇEN KİŞİ HİKAYESİ

Bir kral halkı için geniş bir yol yaptırmaya karar verdi.Yapımı tamamlanan yolu halka açmadan önce,bir yarışma düzenlemeye karar verdi.
İsteyenin bu yarışmaya katılabileceğini ilan ettiren kral,yoldan en güzel geçecek kişiyi belirleyeceğini söyledi.
Yarışma günü insanlae akın ettiler.Bazıları en güzel arabalarını,bazıları en güzel elbiselerini getirmişti;kadınlardan kimileri saçlarını en güzel biçimde yaptırmıştı,kimileri de yanlarında en güzzel yiyecekleri getirmişti.
Gençlerden bazıları spor kıyafetler içinde yol boyunca koşmaya hazırlanıyordu.
Nihayet,tüm gün yoldan insanlar geçtiler,fakat yolu kat edip tekrar kralın yanına döndüklerinde hepsi aynı şikayette bulundu.
Yolun bir yerinde büyükçe bir taş ve moloz yığını vardı ve bu moloz yığını yolculuğu zorlaştırıyordu.
Günün sonunda yalnız bir yolcu da bitiş çizgisine yorgun argın ulaştı.Üstü başı toz toprak içindeydi,ama krala büyük bir saygıyla yönelerek elindeki altın kesesini uzattı.
"Yolculuğum sırasında,yolu tıkayan taş ve moloz yığınını kaldırmak için durmuştum.Bu altın kesesini onun altında buldum.Bu altınlar size ait olmalı."
Kral gülümseyerek cevap verdi:
"O altınlar sana ait delikanlı."
"Hayır, benim değil.Benim hiçbir zaman okadar çok param olmadı."
"Evet" dedi kral
"Bu altınları sen kazandın,zira yarışmanın galibi sensin.Yoldan en güzel geçen kişi sensin.Çünki,yoldan en güzel geçen kişi,ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldıran kişidir !"
.......................................
Alıntıdır
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
26 Mart 2007       Mesaj #488
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Okuyun lütfen Çok ilginç bir öykü

Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eşeği, kuyunun birine düşmüş.
Niye düşer, nasıl düşer sormayın. Eşek bu. Düşmüş işte.
Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmıştı belki, üzerine de toprak dökülmüştü.
Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm.
Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi dilinde. Ayıptır söylemesi, anırdı yani.
Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü.
Zavallı eşeği kuyunun dibinde melul mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış.
Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırdı.
Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kaldı.
Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez.
Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek.
Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attılar.
Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe döktü.
Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi .
Ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu. Köylüler ağzı açık bakakaldı.

Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır. Ne bazeni, çoğu zaman.

Toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur.

Bunlarla başetmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır.

Kör kuyuda olsak bile...

Sevgiyle...
.
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
27 Mart 2007       Mesaj #489
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Bir gariptir benim hikayem herkes gibi yasadım herkes gibi nefes
aldım; aslında kimse gibi yasamadım çünkü ben farklı sevdim ...
Beynimin her karesine kalbimin her noktasına seni
yerleştirdim ağzımdan çıkan her sözde, gözlerimden akan her damla yasta
sen vardın. Saniyeler seninle geçti... Yüzünü aklıma öyle kazıdım ki
her kime baktıysam senden bir şeyler aradım.. Aradım ya kimse senin
gibi değildi. Senden başka herkse yabancı geldi bana kimseyle senin
gibi konuşamadım. Bir anda kalbimden ve aklımdan herkesi sildin...
Sadece sen vardı yalnızca sen... Hayattan yorulan kalbim seninle
tekrar atmaya başladı dünyada ki en farklı ve en güzel duyguyu seninle
yasadı belki de... Ve ben her güne seni görme umuduyla başladım aklıma
her gelişinde hayattan biraz daha zevk aldım... Ve düşündüm ki hayat
aslında seninle daha güzel, seninle yaşamam gereken her şeye razıyım
acıysa acı, hüzünse hüzün ama tek isteğim her ne olursa olsun hep
senin yanında olayım... Öyle bağlandım ki sana öyle sevdim ki seni...
Akmasına korktuğum bir damla gözyaşı, vermeye korktuğum bir damla
sevgi ve asla kopamayacağım bir sevgili oldun benim için... Seni
seviyorum askım yaşattığın her şey için tsk ler...

engin çakırka
tikkymelike - avatarı
tikkymelike
Ziyaretçi
27 Mart 2007       Mesaj #490
tikkymelike - avatarı
Ziyaretçi
724muschelnbc7af9
GERÇEKTEN DOĞRUYA,
DENİZ KABUKLARININ YOLCULUĞU...
Uzun uzun yıllar evveldi...
Uzak sahillerin,nemi yaprağı üzerinde,yemyeşil ormanlarında
güzüeller güzeli bir kız yaşarmış.......
Adı yokmuş.....
Bir isme de,ihitiyacı yokmuş zaten.
Duyamaz ve konuşamazmış,O.....
Tüm gün topladığı deniz kabuklarıyla uğraşırmış sadece....
Her sabah uyanduğında,
"acababugün,hangi deniz kabukları bulma şansına sahibim"diye merak duyarmış.
Kime sorsanız tüm deniz kabuklarının birbirne benzediği o uzun sahillerde,o aylardır,yıllardır hep mutlu ve her günü ayrı bir umut ve güzellik içinde,
heyecanla yaşamaktaymış..
Çünki,o zamanın,sevenler için sonsuz olduğuna inanırmış...
Çünki,o,sevenler için zamanın,sevilenler için kısa,
üzülenler için çok uzun,
korkanlar için çok hızlı,
bekleyenler içinse,çok yavaş olduğunu bilirmiş.....
O sonsuzu seçen,seven,ama çok seven bir yüreğe sahipmiş.....
Topladığı ve her dokunduğu deniz kabuğu ile,yüreğine bir parça daha sevgi biriktirmekteymiş......
O,deniz kabuklarında,kulaklarıyla duyamadığı,bilinmez nice sesleri dinlemekteymiş aslında.....
Yüreğinin kumsalları ve suları,ona hiç gitmediği,hiç görmediği kıyıların,nice hikayelerini anlatır dururlarmış.....
Dünya,onun yüreğinde atarmış...
Dünya,onun yüreğinde ses verirmiş evrene....
O,dünyayı yüreğinden işitir,bilir ve yaşarmış....
Bazen işittiklerimiz,yeter sanırız...bildiklerimiz gerçek sanırız...
Ve bunlar mutlu etmez bizi...
Çünki mutluluk;duyamadıklarımızda,gidemediklerimizde,farkedemediklerimizdedir.
Oysa görebildiklerimizden,daha fazlasıdır gerçekler...
Günlük döngüler içinde,sevdiklerimizle ve kendimizle paylaşabileceğimiz şeylerden uzak kalarak yaşıyoruz hayatlarımızı malesef...
Hayat bu olmamalı...İşler hiç bir zaman durulmayacaktır ki,hep yoğun,hep çok olacaktır......
Ama sular bile durulur.
Durulur ve durulanır o zaman su;sedeflenir,sakinliğin,dinginliğin,tatlı huzuru derinliği aks olur kumsallarda....
Bu hayattır işte..Hayat oradadır...
Dinlerken,beklerken,izlerken,durulanırken...
Hayat orada yaşanır gerçek anlamda...
Oysa bizler mekanik ve elektronik bir dünyaya hapis vaziyette şuursuz yaşıyoruz,"hayat bu"diye....
Yaşamımızı,hayata ve kendimize endeksleyebilmeliyiz...
Hepimiz.....
Gerçekten mutlu olmak,
sadece yüreğin işidir...
Yüreklerimize fırsat vermeliyiz....
Her yeni güne başlarken,
hangi deniz kabuğuna dokunarak,
bilinmedik hangi yaşama katılacağımız şansına gülümseyerek,
umutla uyanmalıyız...
Vr olmanın güzelliği bu olsa gerek..
Acaba bu güne kadar,
yüreğinizde kaç deniz kabuğu biriktirmişsinizdir?
Sen....,
bugün hangi deniz kabuğunu dinledin,
ve bugün kaç deniz kabuğu topladın?
İnsanın yüreği,belki de,deniz kabuklarından örülü olmalı.
Her yürek,bir kumsal olmalı belki de...
Kumsal gibi sonsuz olmalı....
Kum tanelerinin kristallerinde,nice deniz çiçekleri,sedefleri açtırmalı her gün için,Ve her mevsimde ebruli olmalı o kumsal,
her koşulda kumsalda olmalı varlığımız...
Mesela,yazı,kumsal mevsimi biliriz sadece.Fakat kışın da ordayızdır...İnsanlar nedense,kumsalları sadece yazın fark ederler....
Ne talihsizlik..!
Tıpkı yüreklerimizi de,aynı talihsizliklerle fark edemediğimiz gibi..
Belki de,maviyi görmek değildir önemli olan...
Belki bakışlarımız gökyüzüne yöneldiğinde,
önce,uçurtmayı görebilmeli gözlerimiz....
Önce uçurtmayı görebilirsek,mavileri de yakalarız zaten....
Uçurtma,mavidedir nihayetinde....
Eğer her gün yeni var olma çiçeği açıyorsa gözlerimizde ve yüreğimizin ebruli kumsallarından,yepyeni deniz kabukları,sedefler toplayabiliyorsak,
yokluk yok demektir,değil mi?

Ve her sabah ya da akşam üstleri,
sulanmalı mutlak o var oluş çiçeklerimiz...
Güne ya da akşama başlarken
Yürek su ister...Çiy ister...Şebnem ister...
İnsanın en yalnız olduğu dilimlerdir,sabahın eri ve akşamüstleri...
İnsanın en çok kendi olduğu,kendinde ve kendiyle olduğu vakitlerdir onlar..
Doğrularımızda,gerçeğe yönelik yolculuğu başaldığı vakitlerdir.
Sonsuza uzanan,uzanması gereken yürekler yollarını çiçeklendirme ve deniz kabuklarını sevgilendirme vakitleridir..
Doğrularınıza sahip çıkın.Kendinizi yakalayın.
Sonsuzluğu kendinizden esirgemeyin.
Bakın,dinleyin,dokunun deniz kabuklarının size söyleyecekleri var...
Yüreğinizin,ebruli kumsalından ayrılmayın......
............................................
İpek Çıtak Aytekin

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat