Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 32

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 589.542 Cevap: 1.812
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mart 2007       Mesaj #311
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Râm

Sponsorlu Bağlantılar

Bendim dedi dilimdeki yara,RuhU eski bir kanla kirLenmiş kenDi soyuNun Kabil'i...


Nicedir pencere pervazlarından uzak durmaya çalışıyorum hele ki kaldırımları gören pervazlardan daha bir uzak duruyorum.Mihmandarım rüzgardan öğrenmiştim,kaldırımların ölmek için değil, mekanik bir ölümden sakınan yürüngeçlerin ömürlerini biraz daha uzatmak için sığındıkları bir yol kamburu olduğunu.

Nerdedir bilmiyorum ama trenlerin içinden geçerken yavaşlamadığı bir kasaba düşlüyorum bir kaç gündür. Belki diyorum hani oraya yerleşsem şu balkondaki asmada migren ağrılarından kurtulur bende köklerini gıdıklasın diye toprağına solucan taşımaktan kurtulurum. Görsen nasıl bir müstevli az biraz kendimi uyandığım yerde bulmasam hemen cumhuriyetini ilan edecek balkonda hele bu ay verdiği salkıma baksan sanırsın ki bir kökü taa munzurda...

Hani diyorum belki oraya yerleşsem gözlerindeki o münasebetsiz çocuğun uzağı gösteren işaret parmağı biraz daha kısalacak sanki.Ama biliyorum işte parmaklarını beyaz bir tavşana benzettiğim vakitler anlamıştım alnına bir serüven yazıldığını.

Belki yine bozulur tren ve ben bağdan topladığı üzümleri, çukurovaya çalışmaya giden Kürt işçilere ikram eden o cılız çocuk olurum yine...Sonra yol alır tren son vagonun penceresindeki o ilk günahım bir çift kara göz yıllar sonra çıkar bulur beni, içinde okyanus öpmemiş teknelerle dolu vebalı bir denizin öykülerini anlatır, yeni bir kıta olurum...

"yakınıyorum
uzak ülkeleri çünkü
gözlerinden biliyorum
gideceğin yerleri"

Bildim, Elçinin, Ebu Turab'a verdiği sırrın bir kamışta gizli olduğunu ve üflemesini bilenin değil susmasını bilenin bu sırrı duyacağını...Taşların susmayı bilen sabrıyla emzirdim dilimi, sustum sustum da kar etmedi. Asma kurudu, artık kaldırımlar da bir iltihap gibi duruyor yollarda
senden sonra
senden sonra...

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mart 2007       Mesaj #312
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sen Git Aşk Bana Kalsın

Sponsorlu Bağlantılar
Her gidişine ayrı anlam yüklüyorum. Yapma Allah aşkına; ya hep kal benimle söz etme gidişlerden ya da silinsin isminde cisminde. Oynama benimle dengemi bozuyorsun. Aşkı yaşayacak yürek bırakmıyorsun insanda. Böyle değildin sen ne oldu sana. Bittiyse heyecanın bileyim bende. seni çok seviyorum diye başlayan ve ama ile devam eden cümleleri duymaktan bıktım. Seviyorsan seviyorsundur aması olmaz bu işin. Üstelik. bir cümlede ama varsa bir önceki yargının bir hükmü yoktur artık.
Seni çok seviyorum ama birlikte olmamız imkansız. Ya ya imkansız diyebiliyorsan eğer sevmiyorsun demektir. bahanelerin arkasına sığınma. İnsanların hayatına sorgusuz sualsiz girip darma dağan eden sonrada hiçbir şey söylemeden gitmeye çalışanlardan nefret ediyorum. Böyle misin sende, gerçekten gitmek mi istiyorsun? Yürekli ol biraz hadi konuş söylemek istediğini söyle iki çift sözü hak etmedi mi bu aşk? yaşanılan bunca şeye hiç mi saygın yok.
Ah ben niye yanılıyorum hep, niye tam işte bu dediklerim sömürüyor aşkımı? biraz daha mı katı olmalıyım, biraz daha mı kapalı tutmalıyım kapılarımı? bazen bu dünyadan olmadığımı düşünüyorum. Bu devrin kadinı değilim. Oyun çeviremiyorum, hesap yapamıyorum, bana ait olmayan kişiliklere bürünüp bir plan dahilinde hareket edemiyorum. İnsanız biliyorum hepimizin zaafları var hepimiz egolarımıza boyun eğebiliyoruz. İyi de hep beni mi bulacak bunlar.
Hiçbir kaygıya yer vermeden hiçbir hesabı düşünmeden açsaydın eğer bana yüreğini, o zaman görürdün bir aşkın nasıl bir efsaneye dönüşülebileceğini. Sen gözlerini kapıyorsun bir sen varsın başka hiç kimseye bakmıyorsun. Her şey senin çevrende şekillenmeli her şey sana göre düzenlenmeli. Beceremiyorum kusura bakma. Şimdi gidiyorum.
Aşk tam teslimiyet ister. Kendini aşkın kollarına ya bırakırsın ya da bırakmazsın. Bir yanım dışarıda kalsın dediğin nokta da aşkı boğarsın, yok edersin o güzelim duyguyu. Bu yüzden hep cesurların işidir aşk.
Kaçışları, yalanları, aptalca oyunları kabul etmez. Aşk saf duru insanları sever. Kafasında bin bir tilki dönenler aşkı yaşayamaz, isteseler de yaşayamaz. Arınmalısın. En saf en duru haline dönmelisin ki yaşayabilesin aşkı. Kısacası sevgilim sana göre değil bu iş. Senin yolun açık olsun. Hadi hadi git şimdi, git ki ben yaşayayım seni, ben seveyim seni. Yokluğun beni boğuyor ama olsun bunu bilmek bile bana huzur veriyor.

Bırak sevgilim bırak, bırak ki aşk yakışanda, aşk bende kalsın…
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mart 2007       Mesaj #313
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Senitanımadan Önce

DEĞME BANA EVLAT
Bak oğul! Tam bu mevsimlerdi ,”başakların ermeye başladığı sıcaklar “derdi annem doğduğum günleri…
Bu sıcaklarla birlikte girdim, seksen beş yaşıma.
Şu yüzümde gördüğün çizgilerin,elimde tutan nasırların,her birinin derin anlamları var.
“ Kalbin var, uğraşma şu tarlayla, toprakla ,ihtiyacın mı var, doymuyor musun?” Diyorsun.
Biliyorum hastalandığımda da sana da yük oluyor, eziyet veriyorum. Ama bilir misin evlat, her toprağa bastığımda, onu avuçladığımda içimin yangınını söndürüyor, öfkemi dindirmeye çalışıyorum.
“Tarlaya niye sabah ezanla gidiyorsun, üşütüyorsun, bari günün ağarmasını bekle” diye kızıyorsun;
E kara gözlü oğul, ne olduysa bize, bu seher vakitleri oldu...
O anlar, içimin kanadığı, yüreğimin parçalandığı demlerdir. Beşikte yetimlerin feryatla ağladığı, aksakallı kocaların ah’larla inlediği demlerdir o zamanlar. Şu masmavi göklerin kızıla büründüğü, havanın barut koktuğu, gökten yağmur yerine ateş kıvılcımları yağdığı anlardır.
Eğer bir gün gafletim kuşatır da, bu vakitlerde yatacak olursam, o gün kıyametim kopmuş demektir oğul! Bilmiş ol!...
Yanıyorum oğul! yanıyorum! İçimden “hay” diye her inleyişimde kıvılcımlar saçıyorum haberin var mı?
Bu millet, zilleti bu kadar hak etmedi.
Bu millet, hiçbir zaman gaflete bu kadar esir olmadı, bu kadar şahsiyetsiz,kişiliksiz kalmadı.
Yalanlara hiç bu kadar inanmadı.
Bu adetler, bu hayat bizim değil evlat.
Bizi doğuranlar, bu günler için!
On beşinde can verip, kara toprağa girenler, bu günler için ölmedi!.
Bak evlat! başımıza ne geldi ise; bu gafletimiz yüzünden geldi.
Ne zaman ki;,küçücük bir zafer kazandık, nefsimiz azıcık dinlen dedi ; düşman bir delik açtı. Nefsimiz ne zaman ki azıcık galip geldi; büyüklendi, ardından tembellikler, tavizler girdi yuvalarımıza.
Sonra mı?
Sonrası…
İşte ahvalimiz…
Gece yarılarına kadar oturup televizyonlara hapis,sabahları öğleye kadar gaflet,…
Bereketsizlik, tembellik…
Ruhsuz,idealsiz toplum,her şeyden bir haber hasta gençlik…
Bizim adetlerimiz bize yabancılaştı. Biz kendimizi tanıyamaz olduk. Yahudi’nin huylarını huy edindik.
Peki olanlar kime oldu. Olanlar körpecik yavrularımıza oldu. Daha doğarken binbir dertle doğdular. Boyunlarında ağır borçlar, hayatın tadından, tuzundan uzak parçalanmış sevgisiz yuvalara yük hissettiler kendilerini.
Eğitimleri mi; hele onları hiç sorma! Adı eğitim diye oyalandı durdular yıllarca. Ha ,bazıları elbette okudu doktor, mühendis oldu;amma… insan olamadı evlat!
Ama mevlama şükürler olsun ki;yine de okuyup Allah diyen bebeler hürmetine,seherlerde dualar eden ak saçlı kocalar hürmetine, başımıza taş yağdırmıyor, hala mühlet veriyor
Rabbim…
Ben de o yüzden bu saatlerde kendimi dışarılara atıp, dualar ediyorum. Elimi en vefalı dost olan toprakla oyalıyom,meşgale en iyi ilaçtır diye.
Hatta bir çok zaman şu basıp geçtiğimiz toprakla söyleşiyom, dertlerimi paylaşıyom.
Bazen de altındaki tahtadan evime hazırlık yapıyom.
No’lur değme bana evlat!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mart 2007       Mesaj #314
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İmtihana Muhtaçtı...

İmtihana muhtaçtı karşımdaki biliyordum... Cevapsız soruların sonundaki yol ayrımına gelmeden verilmiş kararlarıyla... İşini çok iyi yapan bir kütüphaneci edasıyla, sınıflandırıp etiketlediği hayatlarla... Anlamını bilmeden ve hatta hiç düşünmeden yaşadığını sandığı duygu taşıyan kelimeleriyle... özellikle de mutluluğuyla...

Gülümsedim... Kendi haline bırakmam gerektiğine karar verince... Ben dedim... Senin yaşadıklarını yaşadım... ama sen... sen benim ve bana benzeyenlerin yaşadıklarını yaşamadın henüz... Yaşayacaksın ve anlayacaksın... bundan on iki yıl sonra otuz beşine gelince... ben o zaman da sana yine aynı şeyleri söyleyeceğim... inadın tersinden işliyorsa yapacak bir şeyim yok senin için...

Anadolu’nun küçük şehirlerinde geceler bambaşkadır... Huzurlu ve güven veren bir sessizlik dolaşır, geniş bulvarların bol ışıkları altında... Herkes bilerek gittiği için, farkedilmeden geçilir mahallelerin çarşılı caddelerine.. tüm dükkanlar kapalı olsa da gündüzden kalma bir uğultu vardır, ince ve küçük hesaplı cümlelerden kalan... oradan da sadece başında ve sonunda sisli ışıkları olan sokaklara... düzenli ve birbirini rahatsız etmeyecek geniş bahçeli evler arasından... sadece yatsı namazından dönen yaşlılar ve fazla mesai yapmış işçiler vardır sisli gölgeleriyle o sessizliğin güven veren huzurlu kaldırımlarında...

Kendine imtihan aradığının farkında olmadan, anlamını düşünmediği kelimelerle kurduğu mutluluk cümlelerini yazarken, aynı saatlerde büyük büyük şehirlerin, yaşıma sadece soluk alıp vermek olarak bilen geniş kalabalıklarının, eve gitme mücadelesi verdiği trafik keşmekeşi ve gürültü tellaları arasında soluk alıp vermeyi bile bezginlikle yapabilen insanlarını düşündüğünü de hiç sanmıyordum...

Onu kendi haline bırakmaya karar vermemiş olsaydım, masamın üzerinde duran ve miktarı bölümünde bol sıfırlı rakamların yazılı olduğu imtihanlardan birini salıverirdim üzerine ama... Mutluyum dedi ya! Anlamını bilmese de... Sevindim aslında... soluk alıp vermeyi bile yük sayacak kadar anlamsız bir enkara dönüşmesine yüreğim el vermedi...
Sustum ve gülümsedim sadece...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mart 2007       Mesaj #315
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kadın her sabah olduğu gibi o günde beyaz degneği ve el yordami ile otobüse binmişti.
Şöför : Soldan üçüncü sira bos hanimefendi, dedi.
Kadin 32 yasinda güzel bir bayandi ve esi oldukça yakisikli bir hava subayi idi. Bundan birkaç ay önce yanlis bir teshis sonucu gerçeklestirilen ameliyatla gözlerini kaybetmisti genç kadin ve asla göremeyecekti.
Kocasi ameliyattan sonra aci gerçegi ögrenince yikilmis ve kendi kendine bir söz vermisti. Asla karisini yalniz birakmayacak, ona sonuna kadar destek olacak, kendi ayaklari üzerinde durana kadar cesaret verecekti.
Günler geçiyordu. Kadin her geçen gün kendini daha kötü hissediyor, çok sevdigi kocasina yük oldugunu düsünüyordu. Esinin bu içine kapanik,karamsar hali kocayi çok üzüyordu. Bir an önce bir seyler yapmasi gerekiyordu, karisi günden güne kendi içine kapanik dünyasinda kayboluyordu.
Bütün gün düsündü koca nasil yardim edebilirim güzeller güzeli esime. Birden aklina esinin eski isi geldi. Geri dönmesini isteyecekti. Ama bunu ona nasil söyleyecekti, çünkü artik çok kirilgan ve nesesizdi. Bütün cesaretini toplayarak aksam karisina konuyu acti.
Karisi dehsetle gözlerini acti.Ben bunu nasil yaparim ben körüm, diye bagirdi.
Kocasi ona destek olacagini her sabah ise onu kendisinin birakacagini ve aksam alacagini ve ona çok güvendigini söyledi. Çünkü esini taniyordu ve bunu basarabilecegini biliyordu.
Kadin büyük bir umutsuzlukla kabul etti çünkü esini çok seviyordu ve onu kirmak istemiyordu.
Her sabah esini isine birakiyor ve aksamlari aliyordu fedakar koca. Günler böyle ilerledi karisi eskisinden biraz daha iyiydi. Fakat kocasi daha fazlasini istiyordu , kendisine söz vermisti sonuna kadar gidecekti.
Aksam karisina: Artik ise kendin gidip gelmelisin, dedi,. Kadin sasirmisti. Bunu asla yapamayacagini söyledi. Kocasi israr edince onu yine kiramadi ve bütün cesaretini topladi bunu kendisi de istiyordu ama o kadar güveni yoktu.
Sabahlari kadin artik otobüs duragina kendisi gidiyor, otobüsüne biniyor ve otobüsten inerek isine gidebiliyordu ..
Günler günleri kovaladi hiçbir problem yoktu. Yine bir gün otobüse binerken, soför :
- Sizi kiskaniyorum, hanimefendi dedi.
Kadin kendisine söylenip söylenmedigini anlayamadan, neden , diye sordu.
Soför, - Çünkü her sabah sizin arkanizdan bir hava subayi genç adam otobüse biniyor ve bütün yol boyunca sevgi ile size bakiyor, otobüsten indikten sonra yesil isikta yolun karsisina geçmenizi bekliyor siz binaya girdikten sonra arkanizdan öpücük yollayip size her gün sevgiyle el salliyor , dedi."
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mart 2007       Mesaj #316
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Dalgalar




_______'...yitip giden iki isimsiz gencin kayıp ruhlarına ithaf olunur..'



önce azgın dalgalarla boğuştular, sonra derin sulara gömüldü cansız bedenleri..

sevgiye aç'tılar onlar, su ise karın doyurmuyordu.. soğuk kol geziyordu çıplak ayaklarında.. günlerdir midelerine tek bir lokma girmemişti.. ekmeğin kokusunu, etin tadını unutmuşlardı çoktan.. sıcak bir yuva ise sadece hayallerde kalmıştı..
kader onaltı yaşındaydı hasret oniki..

birkaç yıl olmuştu ailelerini kaybedeli.. ninesini *******, babasını her şeylerini
evleri yanmıştı tek odalı bir virane.. onlar kurtulmuştu geriye.. ocakları sönmüştü yakınları yoktu.. ya da vardılar sonra onlarda gittiler
kader onaltı yaşındaydı hasret oniki..

aç kaldılar, susuz kaldılar sevgisiz kaldılar.. yuvaları oldu köprü altları
kötü giden bir şeyler vardı.. gitmeyen ise çok şey.. minik yürekleri taşıyamadı bu yükü.. ağır gelmişti bu yük.. her geçen gün her geçen saat.. biraz daha eziliyordu omuzları.. aç kaldılar susuz kaldılar, ama sevgisiz kalamazlardı..

bir gün annesini rüyasında gördü, kader.. kardeşine; 'annem bizi yanına çağırıyor' dedi.. o gün hiç düşünmediler bile.. belki içleri ürperdi o kadar..
karar verdi iki kardeş, kavuşacaklardı artık.. bitecekti bu hasret
hayatı tanımadan görmeden, okula bile gidemeyeceklerdi.. belki hiç sevemeyecek, hiç âşık olamayacaklardı.. sevmeden sevilmeden
ama tek bir vücut.. yürekli ve mert.. son bir defa ağladılar..

dalgalar onları çağırıyordu.. bir dalga annesi oluyordu
bir dalga babası.. el ele tutuştular..

önce azgın dalgalarla boğuştular.. sonra derin sulara gömüldü cansız bedenleri.. kader onaltı yaşındaydı hasret oniki...
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
6 Mart 2007       Mesaj #317
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Genç adam ellerinde bir buket çiçek, sahile kosarak geldi... Gözleri söyle
bir sahilde gezindi, aradigini göremeyince ilk gördügü banka oturup
sevdigini beklemeye basladi. Ellerinde yine her zamanki çiçeklerden vardi.
Sevgilisinin en sevdigi çiçekler bunlardi. Kirmizi, kipkirmizi, kan
kirmizisi güller... Sanki dalindan yeni koparilmis gibi tazeydiler, buram
buram kokuyorlardi, sevgi kokuyor, ask kokuyor en önemliside özlem ve hasret
kokuyordu güller... Hepsinin üzerinde damlalar vardi. Sanki agliyor
gibiydiler. Genç adam güllere bakti, sanki onlarla konusuyormus gibi, "
Neden agliyorsunuz, bakin ben ne kadar mutluyum " dedi. Az sonra sevdigini
görecegi için kalbi yine deli gibi atmaya baslamisti. Ne zaman onu düsünse,
onunla bulusacagini hayal etse kalbi yine böyle yerinden çikacakmis gibi
oluyordu. Senelerdir birbirlerini sevmelerine ragmen ikiside sevgisinden hiç
birsey kaybetmemisti.. Onlari hiç birsey ayiramazdi... Ne hasret, ne
ayrilik, nede ölüm... Genç adam telasla saatine bakti. Sevdigi yine geç
kalmisti, 1 dakika geç kalmisti. Üstelik o, sevdigini bekletmemek için
dakikalarca önce kosarak geliyor, onu beklemeyi bile seviyordu. Ama sevdigi
her zaman bunu yapiyordu. Devamli kendisini bekletiyordu. Herkesin bir
kusuru olurmus diye düsündü... Ve gözlerini önündeki uçsuz bucaksiz denize
dikti.. Denizin sonu yok gibiydi, tipki sevdigi kiza olan aski gibi
denizinde sonu yoktu. Sonsuzluga uzaniyordu...Aslinda bugün onlar için çok
özel bir gündü. Kendi aralarinda sözleneceklerdi. Delikanli önce bunu
sevdigine açmis, sonrada gidip 2 tane yüzük almisti. Bu kadar önemli bir
günde bari onu bekletmemeliydi.. Ama alismisti artik beklemeye, zarari yok
biraz daha beklerim diye düsündü. Güllerin yapraklari nedense hala yasli
idi. Bir türlü anlamiyordu onlari. Hersey bu kadar güzelken neden
agliyorlardi ki? Iste az sonra sevdigi gelecek, ona sarilacak,
kucaklasacaklardi...Sonra söz yüzüklerini takip, evlilige ilk adimlarini
atacaklardi. Genç adam öyle heyecanliydi ki sevdigine kavusmak için can
atiyordu... Martilara bakti, birbirleriyle oynasip, uçusan martilara... Ne
kadar güzel dansediyorlardi havada. Tekrar saatine bakti genç adam.
Endiselenmeye baslamisti. Sevgilisi yine geç kalmisti, hemde çok... Bu kadar
geç kalmamasi gerekiyordu. Iste hergün burada bulusmak için sözlesmiyorlar
miydi? Her gün sahilde, martilara bakarak, denizin onlara anlattigi
masallari dinleyerek birbirlerine sarilip hasret gidereceklerine söz
vermiyorlar miydi? O zaman neden gelmemisti yine??... Aklina kötü düsünceler
gelmeye basladi. Hayir.. hayir..olamazdi. Sevdigine birsey olamazdi. Onsuz
hayat yasanmazdi ki... O ölse bile devamli benimle yasar diye düsündü genç
adam. Bunun düsüncesi bile hos degildi. Gözlerini yere indirdi. Gözyaslarini
kimsenin görmesini istemiyordu. Zaten nedense etrafindaki insanlar ona sanki
kaçik gibi bakiyorlardi. Rahatsiz olmaya basladi bakislardan. Artik
bikmisti... Yine sevgilisi geldi aklina.. Neden gelmedi acaba diye düsünmeye
basladi. Gözlerini kapatti. 7 sene oldu dedi. 7 senedir hergün bu
sahildeydi, sevdigini bekliyordu. Daha fazla dayanamadi. Kalbi parçalanacak
gibi oluyordu. Gözlerinden 1 damla daha yas güllerin üzerine damladi... Yine
gelmeyecek galiba, en iyisi ben onun evine gideyim diye mirildandi...Hiç
olmazsa gülleri her zamanki gibi yanina koyar, ona vermis olurdu... Genç
adam ayaga kalkti. Sevdigiyle bulusmak üzere, yesil tepenin ardindaki
kabristana dogru yürümeye basladi..
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Mart 2007       Mesaj #318
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Taşıyamadıklarım taşınca...




En çok kahır rengini sevdim ben, vakit bir ikindiye yüz sürerken.

Yerden kalkan toprağın dolanıp yine toprağa dönüşü gibidir sana yolculuklarım.Giderim, ama gittiğim yerde kalamam.Sana dönüş yoludur hep aradığım.Kandırılmışlığın büyük harflerle ömre yazılmasıdır anlatamadığım.

Kim bilir; belki de anlatamadığım içindir hiçbir zaman anlayamamışlığın.

Güneş bile bir ‘Elveda’ demedi beni terk ederken.İşte bu nedenledir üşümüşlüğümü naftalinleyip sandığıma yerleştirmem.Güneş ve gözlerin, el ele vermişti o uzun ve dönüşsüz sefere çıkarken.

Zindandan bozma ümitler parlattım, küçük kalan hayallerin boşluğunu doldurmaya uğraşırken.

Kalbim; yalnızlıklarımı gömdüğüm, kendimi hapsettiğim mabedim.Gökyüzüne dön çehreni ve bir bulut seç, hiç görmediğin kadar iri bir bulut olsun.Yıkasın oluk oluk kanayan yaraları.Ey bulut! Bir tek onun bahçesine düşme.Benden çaldığı tüm hayalleri solsun.

Şimdi ben de terk etsem seni, neye yarar ki, bende hiç yeşermeyen, varlığıma şükretmeyen, sadece kendi gökyüzünde kendi seçtiği yıldızların peşinden giden.Güvendiklerinden hep hançerlenmiş gibi oynama hayata.Avuçlarına bulaşan kan, hançerlediklerinden hediye şimdi sana.İsimlerini bir bir getir aklına.

Kalk! Uyku haram merhamet karışmamış ruhuna.Soluğunda ısındığın onca nefese öde borcunu.Ya da boyun eğ, sana gönderilen binlerce ah’a.


Düştü göndere çektiğim bayrak, soldu hiç gün yüzü görmemiş bir sevda.
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
6 Mart 2007       Mesaj #319
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Romantik Sevgili




Günlerce, gecelerce hep onu düşünmüştüm. O ise beni sadece bir iş arkadaşı olarak görüyordu. Hatta bir seferinde, kız arkadaşıyla kavga etmiş ve bana cep telefonunu uzatarak, onu aramamı ve ikna etmemi rica etti. Göz yaşlarımı içime akıtarak, kıza telefon açıp barğıması için ikna etmeye çalıştım. Sanki tanrı dualarımı duymuştu. Kız hiçbir şekilde barışmaya yanaşmıyordu. Ben üstüme düşeni fazlasıyla yapmıştım.
Aradan birkaç hafta geçmişti. Haldun olanları unutup, eski neşesine kavuşmuştu. Bir akşam saat 22:00 sularında cep telefonuma bir mesaj geldi. Mesajın sahibi Haldun’du. Mesaj şöyleydi.
-Yarın bana son kez yardım etmeni istiyorum. Hayatımın aşkını buldum. Ne olur benimle evlenmesi için onu ikna et.
Bu mesaj beni beynimden vurmuştu. Gün ışıyana kadar yanağımdan süzülen yaşlar yastığımda acı ve unutulması mümkün olmayan bir iz bırakmıştı.
İşe giderken ayaklarım beni geri geri götürüyor, yol bitmesin diye sürekli dua ediyordum. Hayatımda ilk ve son kez aşık olmuştum ve bu aşkı ben kendi ellerimle yok edecektim. Mesaime yarım saat geç gittim. İçeri girer girmez Haldun, bu günün hayatındaki en mutlu gün olduğunu ispatlar gibi neşeli ve bir çocuk gibi heyecanlı yanıma geldi. Ben ise yenilgiyi çoktan kabullenmiştim. Ama sevdiğimin mutluluğu beni teselli ediyordu. Haldun, iyi günler dedikten sonra hemen konuya girdi.
-Yeşim, senin hakkını nasıl ödeyeceğim bilmiyorum. Ama inan çok yüce bir olaya vesile oluyorsun.
Elindeki telefon numarasını bana uzattı. Bu numarayı arayıp, karşı tarafa;
-Haldun seni hayatını paylaşacak kadar çok seviyor. Lütfen onu kırma ve evlilik teklifini kabul et. İnan seni şimdiye kadar kimseyi sevmediği kadar çok seviyor.
Dememi istedi. Masama;
-Bu emeğinin karşılığı değil ama,
diyerek küçük bir hediye paketi bıraktı. Elimdeki telefon numarasını çevirmeye başladığımda parmaklarımdaki titremeyi görecek diye çok endişelendim. Telefon çalmaya başlamıştı. Birden masamdaki kutudan love story müziğini duydum. Telefon halen kulağımdaydı. Bir yandan da kutuyu açmaya çalışıyordum. Kutuyu açtığımda bir cep telefonu gördüm. Telefonu aldım ve açtım. Haldun bir hamle ile masamdaki iş telefonunu kulağımdan aldı. Ben ise gayri ihtiyari cep telefonunu kulağıma götürmüştüm. Haldun şimdiye kadar duymayı her şeyden çok istediğim, bir kerecik duyduğumda ölmeyi bile kabul edeceğim o cümleleri söylemeye başladı. Ben ise göz yaşlarımı tutamadım ve boynuna sarıldım.


Genç kiz feci bir hastaligin penceçsinde kivraniyordu. Yarali kalbi artik bu dünyaya daha fazla dayanamamaya baslamisti. Çok zengin olan ailesim tüm gazetelere, kalp nakli için ilan vermislerdi... Canini feda edecek birini ariyorlardi... Genç kiz ise hergün hastahane odasinda biraz daha solmaktaydi. Yine yalnizdi odasinda, gözü yasli, boynu bükük ölümü bekliyordu... Gözlerini kapadi, bu küçük odada gözyasi dökmekten bikmisti... Yinede engel olamadi pinar gibi çaglayan gözyaslarina. Sevdigi geldi aklina, fakir ama onu seven sevgilisi... Hergün ayni seyleri düsünüyor, anilari bir film seridi gibi gözünün önünden geçiyordu... " Param yok ama sana verebilecegim sevgi dolu bir kalbim var" demisti delikanli... Genç kizda zaten baska birsey istemiyordu...Sevgiye muhtaç biri, sevdiginin sevgisinden baska ne isteyebilirdiki... Ama olmamisti iste, dünyalar kadar olan sevgilerinin arasina, o lanet olasica para girmeyi bilmis, onlari ayirmisti... Iste paranin geçmedigi zamanlara gelmislerdi.. Ne önemi vardi artik ? Su son günlerinde, sevdigi yaninda olsa yeterdi...Ayriliklarindan bu yana 5 bitmeyen, çile dolu yil geçmisti...Her günü zehir, her günü hüsran...Ama genç kiz hep sevgisini > yüreginde tasimis, kalbini kimseyle paylasmamisti. Sevdigini düsündü iste o an.. Acaba o neler yapmisti bu kadar sene boyunca.. Kimbilir kiminle evlenmis, çoluk çocuga karismisti... Gözlerinden bir damla yas daha damladi kurumus, bitmis ellerine. Ellerine bakti, bir zamanlar ellerinin, elerini tuttugunu hayal edip, her gün saatlerce ellerini seyrederdi... En çokta saçlarinin dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdigi öpmüs, koklamisti onlari. Her bir tanesi koptugunda, kalbine bir ok daha saplaniyordu. Kalbi yine sizlamaya baslamisti.. Belki sevdigi yaninda olsa, kalbi bu kadar yorulup, veda etmezdi yasama... Zaten artik ölüm umrunda degildi genç kizin. Sevdiginden ayri yasamanin ölümden ne farki vardi ki.. Tekrar o geldi aklina... Keske keske yanimda olsa dedi. Son bir kez elini tutsa yeterdi. Gözlerini son bir kez öpse, rahatça ebediyen gözlerini kapatabilirdi artik... Gözleri pinar gibi çaglamaya basladi. Sevdigini son bir kez göremeden ölmek istemiyordu.. Ufakta olsa ondan bi hatirasini almadan bu dünyadan göçmek istemiyordu... Oysa sevdigi, kimbilir kiminle beraberdi...Kendi sevgi dolu kalbinin kimseyle paylasmayi düsünmemisti bile, ama acaba o paylasmis miydi ? Onun sevgisini silmis atmis miydi acaba kalbinden ? Içi birden nefretle doldu. Üstüne büyük bir agirlik çöktü. Onu düsündükçe her dakikasinin zehir olmasi artik çok daha agir geliyordu genç kiza... Ölmek istedi, artik yasamak istemiyordu bu dünyada.. Ama sevdiginden bi hatira almadan ölmeyecegine and içmisti. Tekrar gözlerini açti. Kimbilir belkide sevdigi onu unutmustu.. Bu düsünceler içinde derinlige daldi... Birden babasi girdi odaya, kizina kalp nakli için bir gönüllü bulduklarini müjdeleyecekti. Fakat genç kiz çoktan uykuya dalmisti.. Bir melegi andiran masum yüzü, sevdiginin özleminden sirilsiklamdi... O gece biri gözlerini dünyaya kapadi, genç kiz ameliyata alindi. Tekleyen ve görevini yerine getirmeyen kalbi degistirilmisti. 1 hafta sonra tekrar gözlerini açti dünyaya genç kiz. Ama dünya daha farkli geldi ona. Sanki birseyler eksikti... Aradan aylar geçmis genç kiz artik iyice iyilesmisti. Ama içindeki buruklugu bir türlü atamiyordu. Sevdigi aklina gelince kalbi eskisinden daha çok sizliyordu.. Bir kere, bir kere görebilsem diye mirildandi... Kalbi yine sizlamaya baslamisti. Yeni kalbi onu iyilestirmisti ama nedense her gece aniden hizlaniyor, onu uykusundan uyandiriyor ve sanki yerinden çikacakmis gibi atmaya basliyordu... Genç kiz bir anlam veremedigi bu durumu doktora anlamis, ama ameliyat kolay degil, bir aydan geçer demisti doktor. Aylar geçmisti ama hala ayniydi durum. Çiçeklerinin yanina gitti. Hergün onlarla saatlerce dertlesiyor, zaman zaman agliyordu onlarla.. En çokta kan kirmizisi gülünü seviyordu. Çünkü kirmizi gülün onun için yeri apayri idi. Oda genç kizla beraber gülüyor, onunla beraber agliyordu. Onu sevdigi gibi görüyordu genç kiz. Ve gülünü sevdigini ilk gördügünde ona hediye edecegine dair yemin etmisti. Baska türlü paylasamazdi gülünü kimseyle... Kapi çaldi aniden. Kapiyi açti ama kimse yoktu. Gözü yerdeki beyaz zarfa ilisti. Yavasça egilip zarfi yerden aldi. Birden kalbi deli gibi atmaya basladi. Ne oldugunu anlayamiyordu. Zarfin üzerinde ne bir isim, ne bir adres vardi. Zarfi açti, içinden beyaz bir kagida yazilmis bir mektup çikti. Kalbi daha hizli atmaya basladi. Onun kokusu vardi kagitta. Evet, onun kokusu vardi. Yilar yili özlemini çektigi, yaninda olabilmek için canini bile verebilecegi sevdiginin kokusu vardi mektupta.. Basi dönmeye basladi. Koltuguna geçip oturdu yavasça...Kagidi açti. Ve elleri titreyerek okumaya basladi." Sevgilim, senden ayrildiktan sonra, bir kalbe 2 sevginin sigmayacagini bildigimden dolayi, ne bir kimseyi sevebildim, nede kimseye bakabildim... Her günüm digerinden daha zor geçti, çünkü her gün özlemin dahada artiyordu.. Sana kitaplari dolduracak kadar siirler yazdim. Her biri digerinden dahada hüzünlüydü. Yazdim, okudum, agladim... Hergün yazdim, her gün okudum, senelerce agladim... Her gece seni düsündüm sabahlara kadar, her gece senin yaninda olmayi istedim. Ve her gece sensizlige lanet ettim, uykulari haram ettim kendime, sensiz olmanin acisini gözlerimden çikardim... Ve bir gün herseyi degistirecek bir firsat çikti önüme. Bunu firsati degerlendirmeyip, kendime haksizlik edemezdim... Ve degerlendirdim... Senden çok uzaklara gittim, belki seni unuturum diye..Ama tam tersi oldu. Seni daha çok özlüyorum artik... Senden çok uzaklardayim belki, ama yinede seni görmek için uzaklardan gelebiliyorum. Hemde her gece... Seni seviyor, seyrediyor ve egilip sen uyurken yanagina bir öpücük konduruyorum.. Bazen gözlerini açip bakiyorsun, geldigimi bildigimi saniyorum ama yine o tatli uykuna geri dönüyorsun. Yarin birbirimizi sevmemizin 6. senesi... Hep ben geldim simdiye kadar senin yanina, yarinda sen gel olur mu sevgilim.. Ha, unutmadan, sana hep sözünü ettigim, kalbime iyi bak olur mu ? Çünkü gözyaslarimla, adini yazdim ona...Seni senden bile çok seven bir sevgi var kalbinin içinde... Unutma, kirmizi gülüde unutma olur mu ??... Seni Seviyorum, Yanima Gelinceye Kadarda
Sevecegim... Sevgilin...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Mart 2007       Mesaj #320
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aşkımı Kabul Buyur...


Bunları yazarken ağlamıyorum... Ama eğer olurda bir gün ağlayacak olursam bilki sadece senin için ağlayacağım.... Kıyamıyorum sana anlıyor musun... Öylesine narinsin ki, sana bakarken bile sen incinme diye gözlerimi kısıyorum... Kocaman gözlerimin dik bakışları bile sana zarar verebilir diye korkuyorum...
Seni herşeyinle seviyorum ben... Uzun uzun kirpiklerinin her bir tanesini seviyorum...
Kalem kaşlarının tüm kıvrımlarını, kahverengi göz bebeklerini saran o berrak beyazlığı, gözlüğünün burnunun üzerinde bıraktığı izi seviyorum...
Yanaklarından elmacık kemiğine doğru, zamansız çıkıp sonra yok olan irili ufaklı tüm sivilcelerini seviyorum...
Saçlarını boyadığın tüm renkleri, her bir telini ve onlara verdiğin şekilleri seviyorum...
Parmaklarının saçlarınla oynayışını, başını hafifçe sallamanı, kaküllerinin seni rahatsız etmeden alnına dökülüşlerini ve senin onları kenara doğru çekişini seviyorum...
Nasıl yaptığını senin bile hatırlayamayacağın o doğal hareketinle faullerini kulağının üzerine koyuşunu, onların önce güzelce durup, sonra sen yine dokun diye tek tek oradan çıkışlarını seviyorum...
Kulağında tebessüm ederek kibarca duran her bir kıvrımı, neşeden parıldayan küpelerini seviyorum...
Boynunun zerafetini ve sadece sana ait teninin kokusunu seviyorum...
Omuzlarının kibarlığını, bir kuğu gibi süzülen kollarını, uyurken sol kolunu başının üzerine koyuşunu seviyorum...

Ve ellerin Miniciğim!...
Evet ellerin geliyor hep gözümün önüne... Kalem gibi incecik dizilişleri, sanki her biri ayrı bir kişilikmiş gibi hareket etmeleri, üşümeleri, titreyişleri, şeffaf denecek kadar neredeyse beyazlıkları... Avucunun içi sonra... Mümbit bir ova gibi duruşu... Pamuksu ve şefkat dolu dokunuşu...

Ellerini her düşündüğümde kızma ama ağlamamak için zor tutuyorum kendimi... Öyle üzülüyorum ki onların haline... O kadar çok ısınmaya, sarıp sarmalanmaya, öpüp koklanmaya ihtiyaçları var ki... Tüm bunları bilip dururken hiç yapamamak ve belki de bir ömür boyu yapamayacak olmak üzüyor en çok da... Sanki boğazıma bir şeyler düğümleniyor... Ahh keşke bıraksalar, yada ben imkansızı yaratabilsem ve sonsuza kadar koynumda saklasam onları... Arada bir çıkarıp tek tek öpsem... incitmeden dokunsam... yüzüme gözüme sürsem hatta...

Miniciğim!...
Minik minik girdin hayatıma hep...
Ama tüm dünyamı kapladın...
Öylesine büyüdün büyüdün ki ben yok oldum sende...
Sevmekten daha öte bir şey bu...
Aşktan daha kutsal...
Ve bir bebekten daha masum...
Yaratılmış bir insana hissedilenden daha öte bir yoğunluk bu sanki...
Sanki santim santim ilahi kudretin tecellisini görüyorum sende...
Bu dünyadaki varlığın bile ayrı bir anlam katıyor
tüm mahlukata mutluluk oluyor...
Eşya hikmetini gizlemiyor sen varken...
Ölüm sonsuzluk girdabından çıkış yolu buluyor kendine senin bakışlarınla...
Melekler gıpta ile secde ediyor güven veren sukunetine...
Güneş, niye yandığını geçde olsa anlıyor
ve kıyamet hiç gelmese diye gözyaşları döküp
büyük meleklerden yardım istiyor...
Dünya, seni tüm alem görsün diye döndüğünü fark ediyor...
Güneş, ay ve yıldızlar da dönüp dönüp seni bir daha görmek istiyor...
Ve Ay Gel-Gitlerinin sırrını çözüyor,
bu güzelliğe yakın olmak için pervane oluyor artık...
Miniciğim!..
Dünyayı döndüren sensin evreni sevindiren güzelliğin...
Tüm canlılara hayat veren varlık anlamı sensin...
Ölüleri diriltip, canlıları ölüme yollayan da sen...
Ben ise, senin farkında olan evrenin içinde bir hiçim...
Ama
Senin için
Tüm evreni
Kana boğabilecek bir kalbim var...
Lütfen
Kabul buyur...

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat