Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 137

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 500.439 Cevap: 1.997
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
18 Ağustos 2006       Mesaj #1361
kambis - avatarı
Ziyaretçi
Sanki sesin sesimde, nefesin nefesimde. Dün geceden hafızama derinden işlenen tek cümle. Dün bir adama eşlik ettim, saygı duyduğum adam gibi bir adama. İş çıkışı akşama doğru beni aradı sesinde bu hayattan bir bıkmışlık, bir hüzün vardı. Muzaffer bey bugün beni yalnız bırakma dedi. Ama bilmiyordu ki, bende yalnızdım, etrafımdaki kalabalıkta bile sesim duvarlara değip yankılanıyordu, sensiz zaten bu yaşam benim için boş ve yalnızdı, benden ne medet umuyordu ki. Akşam Adananın bütün köşelerini dolaştık, girmedik bar bırakmadık ben onun sarhoş olmasına ve sorunlarını düşünmesine mani olmaya çalışırken oda benim ciddiyetime mani olmaya çalışıyordu. Sabaha karşı saat 03 de Sevgi adasından gelen ışıkları Barış adasından izlerken bulduk kendimizi ve yanımıza gelen beş meyhane çalgıcısı bozuk akortlarıyla eşlik ettiler arkadaşımın şarkısına sanki sesin sesimde, nefesin nefesimde. Zannediyorki arkadaşım bu hayatta sevgiden aşktan yana tek kaybeden kendisi, ben susupda moral verdikçe coşuyor hayalleri. Ah bilmezmiyim ben yıllar geçer, yaşam biter her şey bir sebeb bekler ama aşk beklemez, beklerse o sihirli tılsımı bozulur, ama beklemek zorundayım. İnsan her şeyi inkar edebiliyor, beyaz veya pembe yalanlara başvurabiliyor ama aşkı inkar edemiyor, bir yerden belli edip bir açık veriyorsun, ama inkar etmek zorundayım. Ben hiç unuturmuyum aşkın çekiliciliğini hiç küçümsermiyim onun güzelliğini, susmak zorundayım susmak ve nefes almak benim görevim bu. Dün gece sen yanımdamıydın beni bir köşede izliyormuydun bilemiyorum ama gerçektende sanki sesin sesimde, nefesin nefesimdeydi, söyle güzelim peki sen, sen hangi yerdeydin, kiminleydin.

Sponsorlu Bağlantılar
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
18 Ağustos 2006       Mesaj #1362
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Kalbimin Sahibi

Sponsorlu Bağlantılar



Genç kız feci bir hastalığın pençesinde kıvranıyordu. Yaralı kalbi artık bu dünyaya daha fazla dayanamamaya başlamıştı. Çok zengin olan ailesi tüm gazetelere, kalp nakli için ilan vermişlerdi... Canını feda edecek birini arıyorlardı...Genç kız ise her gün hastane odasında biraz daha solmaktaydı.Yine yalnızdı odasında, gözü yaşlı, boynu bükük ölümü bekliyordu...Gözlerini kapadı, bu küçük odada gözyaşı dökmekten bıkmıştı... Yinede engel olamadı pınar gibi çağlayan gözyaşlarına. Sevdiği geldi aklına, fakir ama onu seven sevgilisi... Her gün aynı şeyleri düşünüyor, anıları bir film şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu... "Param yok ama sana verebileceğim sevgi dolu bir kalbim var" demişti delikanlı... Genç kızda zaten başka bir şey istemiyordu...Sevgiye muhtaç biri, sevdiğinin sevgisinden başka ne isteyebilirdi ki... Ama olmamıştı işte, dünyalar kadar olan sevgilerinin arasına, o lanet olasıca para girmeyi bilmiş, onları ayırmıştı... İşte paranın geçmediği zamanlara gelmişlerdi.. Ne önemi vardı artık? Şu son günlerinde, sevdiği yanında olsa yeterdi...
Ayrılıklarından bu yana 5 bitmeyen, çile dolu yıl geçmişti...Her günü zehir, her günü hüsran...Ama genç kız hep sevgisini yüreğinde taşımış,kalbini kimseyle paylaşmamıştı. Sevdiğini düşündü işte o an.. Acaba o neler yapmıştı bu kadar sene boyunca.. Kim bilir kiminle evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştı... Gözlerinden bir damla yaş daha damladı kurumuş, bitmiş ellerine. Ellerine baktı, bir zamanlar ellerinin, elerini tuttuğunu hayal edip, her gün saatlerce ellerini seyrederdi... En çokta saçlarının dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdiği öpmüş, koklamıştı onları. Her bir tanesi koptuğunda, kalbine bir ok daha saplanıyordu. Kalbi yine sızlamaya başlamıştı. Belki sevdiği yanında olsa, kalbi bu kadar yorulup, veda etmezdi yaşama... Zaten artık ölüm umrunda değildi genç kızın. Sevdiğinden ayrı yaşamanın ölümden ne farkı vardı ki.. Tekrar o geldi aklına... Keşke keşke yanımda olsa dedi. Son bir kez elini tutsa yeterdi. Gözlerini son bir kez öpse, rahatça ebediyen gözlerini kapatabilirdi artık...
Gözleri pınar gibi çağlamaya başladı. Sevdiğini son bir kez göremeden ölmek istemiyordu.. Ufakta olsa ondan bir hatırasını almadan bu dünyadan göçmek istemiyordu... Oysa sevdiği, kim bilir kiminle beraberdi. Kendi sevgi dolu kalbinin kimseyle paylaşmayı düşünmemişti bile, ama acaba o paylaşmış mıydı ? Onun sevgisini silmiş atmış mıydı acaba kalbinden ? İçi birden nefretle doldu. Üstüne büyük bir ağırlık çöktü. Onu düşündükçe her dakikasının zehir olması artık çok daha ağır geliyordu genç kıza... Ölmek istedi, artık yaşamak istemiyordu bu dünyada.. Ama sevdiğinden bir hatıra almadan ölmeyeceğine and içmişti. Tekrar gözlerini açtı. Kim bilir belki de sevdiği onu unutmuştu.. Bu düşünceler içinde derinliğe daldı...Birden babası girdi odaya, kızına kalp nakli için bir gönüllü bulduklarını müjdeleyecekti. Fakat genç kız çoktan uykuya dalmıştı.. Bir meleği andıran masum yüzü, sevdiğinin özleminden sırılsıklamdı...
O gece biri gözlerini dünyaya kapadı, genç kız ameliyata alındı. Tekleyen ve görevini yerine getirmeyen kalbi değiştirilmişti. 1 hafta sonra tekrar gözlerini açtı dünyaya genç kız. Ama dünya daha farklı geldi ona. Sanki bir şeyler ek*****... Aradan aylar geçmiş genç kız artık iyice iyileşmişti. Ama içindeki burukluğu bir türlü atamıyordu. Sevdiği aklına gelince kalbi eskisinden daha çok sızlıyordu.. Bir kere, bir kere görebilsem diye mırıldandı...Kalbi yine sızlamaya başlamıştı. Yeni kalbi onu iyileştirmişti ama nedense her gece aniden hızlanıyor, onu uykusundan uyandırıyor ve sanki yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlıyordu... Genç kız bir anlam veremediği bu durumu doktora anlatmış, ama ameliyat kolay değil, bir aydan geçer demişti doktor.
Aylar geçmişti ama hala aynıydı durum. Çiçeklerinin yanına gitti. Her gün onlarla saatlerce dertleşiyor, zaman zaman ağlıyordu onlarla.. En çokta kan kırmızısı gülünü seviyordu. Çünkü kırmızı gülün onun için yeri apayrı idi.
Oda genç kızla beraber gülüyor, onunla beraber ağlıyordu. Onu sevdiği gibi görüyordu genç kız. Ve gülünü sevdiğini ilk gördüğünde ona hediye edeceğine dair yemin etmişti. Başka türlü paylaşamazdı gülünü kimseyle...
Kapı çaldı aniden. Kapıyı açtı ama kimse yoktu. Gözü yerdeki beyaz zarfa ilişti. Yavaşça eğilip zarfı yerden aldı. Birden kalbi deli gibi atmaya başladı. Ne olduğunu anlayamıyordu. Zarfın üzerinde ne bir isim, ne bir adres vardı. Zarfı açtı, içinden beyaz bir kağıda yazılmış bir mektup çıktı. Kalbi daha hızlı atmaya başladı. Onun kokusu vardı kağıtta. Evet, onun kokusu vardı. Yıllar yılı özlemini çektiği, yanında olabilmek için canını bile verebileceği sevdiğinin kokusu vardı mektupta.. Başı dönmeye başladı. Koltuğuna geçip oturdu yavaşça...Kağıdı açtı. Ve elleri titreyerek okumaya başladı. "Sevgilim, senden ayrıldıktan sonra, bir kalbe 2 sevginin sığmayacağını bildiğimden dolayı, ne bir kimseyi sevebildim, nede kimseye bakabildim... Her günüm diğerinden daha zor geçti, çünkü her gün özlemin daha da artıyordu.. Sana kitapları dolduracak kadar şiirler yazdım. Her biri diğerinden daha da hüzünlüydü. Yazdım, okudum, ağladım... Her gün yazdım, her gün okudum, senelerce ağladım... Her gece seni düşündüm sabahlara kadar, her gece senin yanında olmayı istedim. Ve her gece sensizliğe lanet ettim, uykuları haram ettim kendime, sensiz olmanın acısını gözlerimden çıkardım... Ve bir gün her şeyi değiştirecek bir fırsat çıktı önüme. Bunu fırsatı değerlendirmeyip, kendime haksızlık edemezdim...Ve değerlendirdim... Senden çok uzaklara gittim, belki seni unuturum diye..Ama tam tersi oldu. Seni daha çok özlüyorum artık... Senden çok uzaklardayım belki, ama yinede seni görmek için uzaklardan gelebiliyorum. Hem de her gece...Seni seviyor, seyrediyor ve eğilip sen uyurken yanağına bir öpücük konduruyorum.. Bazen gözlerini açıp bakıyorsun, geldiğimi bildiğimi sanıyorum ama yine o tatlı uykuna geri dönüyorsun. Yarın birbirimizi sevmemizin 6. senesi... Hep ben geldim şimdiye kadar senin yanına, yarında sen gel olur mu sevgilim.. Ha, unutmadan, sana hep sözünü ettiğim, kalbime iyi bak olur mu ? Çünkü göz yaşlarımla, adını yazdım ona...Seni senden bile çok seven bir sevgi var kalbinin içinde... Unutma, kırmızı gülü de unutma olur mu ??...

Seni seviyorum, yanıma gelinceye kadar da seveceğim..

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
18 Ağustos 2006       Mesaj #1363
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
SİGARAYI BIRAKTIM
Hafif sisli bir havada ve günesin apartmanlarin arasindan yeni yeni güne merhaba dedigi bir saatte, vapura dogru ilerleyen genç adam; jeton gisesinde, yaklasik iki ay önce ayrildigi kiz arkadasini görür ve titrek bir"merhaba" ile konusmaya baslar. Bu konusmalar vapurda da devam eder. Adamin; "Hava o kadar da soguk degil, disarida oturalim mi?" sorusuna, kizin "Olur" cevabi vermesiyle birlikte vapurun en üst katina dogru yol alirlar. Birkaç dakika havadan sudan
muhabbetlerle geçtikten sonra, adam kiza bir sigara uzatir ve kendisine de bir tane alir. Daha sonra, genç adam birden lafa girer: * Biliyorum, bu konulari daha önce hiç konusmadik ya da konusamadik diyeyim. Merak etme ama, "Neden ayrildik biz" sorusunu sormayacagim.
Sadece sana söylemek istedigim birkaç sey var, onlari konusmak istiyorum. Genç kiz; adama bakarak, "Evet seni dinliyorum, devam et" dedikten sonra adam, konusmasina kaldigi yerden devam eder: ! Biliyor musun? Ayrildiktan sonra, seni sigaraya benzetmeye basladim. Kiz, hiç tahmin etmedigi, alakasiz bir konuyla lafa girmesinin verdigi saskinlikla, "Ne?
Nasil yani?" der. Adam, önce kiza uzattigi sigarayi ve sonra kendi sigarasini, çantasindan çikardigi çakmak ile yaktiktan sonra: Mesela bir tane sigara yakiyorum ve kül tablasina koyup izlemeye basliyorum. Kül tablasina dökülen külleri gördükçe; anilarimiz aklima, her biri kül olup acilarima dönüsüyor sonra.Arada bir elime aliyorum sigarayi ve içime çekiyorum seni. Kendimi zehirlemek için; daha çok, daha çok çekiyorum. Bazen de anilari silkiyorum kül tablasina.
"Sen zehiri" hosuma gidiyor, içimi acitiyor, vazgeçemiyorum; içime çekmeye devam ediyorum. Agzimdan çikan her dumanda, ayrilirken bana biraktigin; son bakisinin silueti beliriyor. Her sigaranin oldugu gibi, senin de sonun yaklasiyor. Ve ben yavas hareketlerle; ne zaman seni söndürmek için, elimi götürsem kül tablasina, aptalca bir umutla "N'olur yapma!! " diyecegin zamani bekliyorum. Ama hiçbir zaman duyamiyorum sesini. "Ve iste bitirdim seni"
diyorum. Hayir hayir kendimi kandiriyorum galiba, "Seni böyle bitiremem" diyorum sonra. Ama bakiyorum kül tablasina; evet! Sen oradasin, evet! Anilar orada. Ancak, elimde hala kokun var. Yikasam da, hiç çikmayacak bir koku. Anliyorum ki; bu sigarada, senin çok az bir kismini bitirmisim. Senden bagimsiz bir sen, hep içimde yasiyormus. Ve anliyorum ki, sadece
sönüyorsun. Seni atesleyecek bir "Ben" bekliyorsun sabirla. O "Ben", çok da bekletmiyor seni. Bir daha yanmaya basliyorsun. Anilar acilar derken yine bitiyorsun. Yeniden yaniyor ve bitiyorsun. Bu hep böyle devam ediyor; sonunda aliskanlik oluyorsun. Genç kiz anlatilanlari dinlerken; tarif edilmeyecek bir duygu yogunlugu içindeydi. Bir yandan, birisinin bu kadar aci çekmesine üzüntü duyarken; diger yandan da, kendisinin hala unutulmamis olmasindan, haz aliyordu. Aslinda kendisi de unutamamisti genç adami. Kendi istegiyle ayrilmisti ama; sevmedigi ya da artik bir seyler hissetmedigi için degil, en yakin kiz arkadasinin da, o insana karsi bir takim duygular besledigi için gerçeklesmisti bu ayrilik. Bunu; ne erkek arkadasi, ne de en yakin arkadasi biliyordu. Erkek arkadasina, "Bu iliskide bir seyler eksik, ben daha fazla sürdüremeyecegim, ayrilmaliyiz." diye bir mesaj atarken; kiza, "Ilgisiz bir sevgili olmaya
baslamisti günler geçtikçe; çok bunalmistim. Ve bir gün onu, baska biriyle sarmas dolas gördüm. Bu yüzden ayrildim." demisti. Böylece, hem erkek arkadasindan, kendine göre, makul bir sebeple ayrilmis; hem de arkadasina, erkek arkadasini kötüleyerek, ondan sogumasini saglamisti. Kendisinin çok aci çekecegini bile bile, arkadasini kaybetmemek için, böyle bir
yalanlar zincirine basvurmustu. Artik hayatini, bu yalanlara göre düzenlemeliydi. Bu yüzden; bu
karsilasmalarinda duygularini bir tarafa birakip, mantigi ile karar vermek zorundaydi. Geri dönüsü yoktu ve kiz da bunun farkindaydi. Bütün ayrintilari, olasi bir karsilasma için düsünmüstü daha önceden. Adamin anlattiklarini dikkatlice dinliyor ve sözünü bitirmesini bekliyordu. Ve adamla göz göze gelip, "Bitti, bu kadardi!" dermisçesine bakmasindan sonra, kiz konusmaya basladi: * Açikçasi bu söylediklerin, hiç beklemedigim seylerdi. Benim, bu açiklamalarina bir yorum yapmami bekleme. Çünkü bunlar; senin kendi düsüncelerin. Her biten iliskiden sonra, yasanabilecek duygulardan bu anlattiklarin. Sunu söyleyebilirim ama; yasadigimiz iliskide, elimden gelen fedakarligi gösterdigime inaniyorum. Seni hiçbir zaman suçlu görmedim, her sey benden kaynakliyordu. Sonuç olarak, bir sekilde bu iliski yürümedi ve bitti. Bu kadar basit. * Bu kadar mi yani? * Evet... Genç adam sok olmustu. Belki, daha ilimli bir yaklasim bekliyordu kizdan. Ancak, kesin ve kararli konusmustu kiz. Hiçbir umudun kalmadigina, kendini inandirmaya çalisiyordu. Vapur yanasmisti iskeleye. Tek bir kelime bile konusmadan vapurdan indiler. Iskelenin sonunda; genç kiz, adama sarilarak "Hosçakal" dedi. Ancak adam, ayrilirken ne sarilmisti kiza, ne de bir kelime çikmisti agzindan. Bir heykel gibi duruyordu kizin karsisinda. Kiz da, bir tepki gelmeyince; hizla oradan uzaklasmayi tercih etti. Arkalarina bile bakmadan
ayrildilar. Kiz, isyerine ulasti. Yerine oturduktan hemen sonra, cep telefonuna bir mesaj geldi. Mesaj, eski sevgilisindendi ve söyle yaziyordu: "Hep bu karsilasmayi ve sana sigara hikayesini anlatacagim günü beklemistim. Ve o gün, gözlerimin içine bakip; söyleyeceklerine göre, hayatima bir yön çizecegime..." Genç kiz, bu mesajdan hiçbir anlam çikaramamisti. Bu
mesaji düsünürken; bir mesaj daha geldi: "... kendi kendime söz vermistim. Bugün duyduklarim; beni hayal kirikligina ugratti ve ben kararimi verdim:"
"Sigarayi biraktim..."
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
18 Ağustos 2006       Mesaj #1364
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Kalp Tutsağı



Elimi uzatıp dokunacağım kadar yakınsın bana, sesimi duyamayacak kadar uzak.. Ne seni görmeden geçiyor zaman ne de zaman seni görmeye yetiyor.. Bir zaman geliyor, görüyorum, bakıyorum.. Tam geleceğim an yanına yok oluyorsun.. Ya ben görmüyorum seni, ya sen bana gözükmüyorsun. Bir zaman geliyor yanımdasın. Uzatsam elimi dokunabileceğim kadar yakın. Bakıyorum gözlerine. Anlatmak istiyorum sevgimi, bakıyorsun bakıyorsun ve gelip geçiyorsun. Ya anlamıyorsun sana olan sevgimi ya da sevgiden kaçıyorsun. Ama sevgiden kaçılmaz ki. Aşk yakaladığı zaman, bütün bedenini sarar. Hapseder seni adeta. Hiçbir şey güzel gelmez! Ondan başka hiçbir şey mutlu etmez seni. Bir tek kelime duysan ondan sana ait, bulutun üstünde hissedersin kendini. Kilitler seni kalp tutsağında, imkansız artık kaçamazsın. Sevdiğinden kaçabilirsin ama onu sevmeden edemezsin. Bir kere kalp tutsak etmiş seni, çıkmak için çaba harcama çıkamazsın. Eğer bir gün gelip çıkmak istersen, kalp tutsağından o zaman ruhun da bedenden çıkar unutma! Çünkü sevgi o kadar büyüktür ki unutamazsın.. Unutmak için harcanan çabalar boşadır. Seviyorsan inkar etmeyeceksin. Üstüne üstüne gideceksin ki sevginin sen ondan kaçacağına o senden kaçsın bu kadar büyük bir aşk görmediği için, korktuğu için kaçsın. Bu kadar büyük bir aşkı ilk sen yaşadığın için mutlu olacaksın. Sevdiğinle olduğun için mutlu olacaksın. Seni sen yapan değerleri bulduğun için mutlu olacaksın
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
18 Ağustos 2006       Mesaj #1365
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Kanayan Yara




Ve sen gelmiştin. İlk defa birisi düşlerime ortak olmuştu. Küçük bir bebeğin
kalbi gibi hızlı hızlı atıyordu kalbim. Her atışında sen vardın, ismini her
andığımda yüzümde bir tebessüm beliriyordu. Yarınlarımdan endişe
duymuyordum, korkmuyordum artık. Çünkü bu günümde sen vardın yarınımdan emin
olmadığım için seninle sadece bugünü yaşıyordum.
Aşk ansızın girmişti hayatıma ve her şey öyle değişmişti ki şaşırdım tüm bu
olanlara. İçimdeki tüm karamsarlıkları alıp o hiç kimsenin başaramadığı umut
tohumlarını ekmiştin yüreğime. Hoş geldin sevgilim hoş geldin. Aşka dair ne
varsa yaşanması gereken hepsini yaşatıyordun bana. Senden başka herkes öyle
yabancılaşıyordu ki bende her yerde, her şeyde sen oluyordun.
Umut tohumları büyüyordu yüreğimde. Günler ise akıp gidiyordu. Tüm yaşanalar
hayel gibiydi öyle çok seviyordum ki seni korkuyordum bu sevdadan. Yavaş
yavaş yayılıyordu düşüncelerime korkular. Ve tüm korkulara, endişelere
teslim olmuştu aklım. Söylediğin her kelime yüreğimde binlerce kez
yankılanıyor ve ardından bugüne kadar hiç yaşamadığım o tarifsiz acıyı
yaşatıyordu. Nasıl bir acıydı ki bu tüm bedenimde hissediyordum. Canım
öylesine yanıyor yine de bir damla yaş akmıyordu gözlerimden. Aşk alıp
başını gitmişti. Gözlerim açıldı gördüm tüm gerçekleri. Meğer sen hiç
gelmemişsin bana. Hiç olmamışım gözlerinde, yüreğinde, hayatında. Öylesine
birisiymişim hayatında, bir veda bile etmeden çekip gittin.
Ve sen gitmiştin. Ardında canlı bir enkaz bırakarak. Attığın umut tohumları
yeşermekteyken soldular. Bugünler yarınım oldu. Yine karamsar yine umutsuz.
İşte o korktuğum yarınlarımdayım şimdi sensiz. Tüm umutlarımı dönüşüne
bağladım, olurda pişman olup dönersin diye. Gidişinin üzerinden yıllar
geçti ama acılarım hala ilk günkü gibi canımı acıtıyor. Her şey bitmedi daha
yüreğimde, söküp atamadım hayatımdan gözlerini. Kalbimin kapılarını çaldılar
girmek için. Öyle bir çarpıp çıkmıştın ki kalbimden kapılar ebediyen
kilitlenmişti. Kimseler açamadı bu gönül sarayımın kapılarını, kimseler
alamadı yerini. Öyle çok sevmişim ki seni tüm yaptıklarına rağmen sevdiğimi
söylüyorum tüm dünyaya. Evet seni seviyorum değerini bilmesen de bu koca
sevdanın yine seni seviyorum.
Her an sevdim seni, bir saniyeyi bile sensiz geçirmedim. Öyle bir yaraydın
ki yüreğimde her gün kanadın, her gün canımı yaktın ama ben yine de
vazgeçmedim senden, sevgimden, umutlarımdan.
Oysa şimdi kimselerin bilmediği saklı bir yarasın gönlümde.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
18 Ağustos 2006       Mesaj #1366
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
GÜL BAHÇESİ

Delikanli yillar sonra dogdugu kasabaya döner.Sabah uyandiginda aklina yillar önce evlenmek istedigi,kasabanin güzel kizi gelir.Kizin güzelligi cevre kasaba ve sehirlerde bile dillerdedir ve kimler istediyse kiz bir türlü olumlu yanit vermemistir.Otelden cikar ve gördügü yasli adama kizi sorar.Yasli adam az ilerde güzel bahce icinde bir ev gösterir, kizin orada oturdugunu söyler.Delikanli merak eder,kizin nasil biriyle evlendigini.Bir kösede beklemeye baslar,bir müddet sonra yaslica kel pek te hos görünmeyen bir adami yolcu eder kiz kapidan...Üstelik zengin bir adam da degildir....

Adam gittikten sonra delikanli calar kapiyi,kendini tanitir.Sorar niye bu adamla evlendigini kiza...

Kiz söylerim der ama bir kosulla....

Evin arkasinda büyük bir gül bahcesine götürür delikanliyi ve der ki:

Bu bahcenin en güzel gülünü bana getirirsen söyleyecegim sana niye bu adamla evlendigimi...Ama asla geri yürümek yok bahcede,arkana bakmak yok en güzel gülü istiyorum sadece...

Memnuniyetle der delikanli ve girer bahceye....

Cok güzel sari bir gül durmaktadir karsisinda tam elini güle uzatmisken pembe bir gonca görür az ötede,ilerler...

Ona uzanirken kadife kirmizi bir gül ilisir gözüne ilerde...

Derken.....Birde bakar bahcenin sonuna gelmis...

Kiza verdigi söz gelir aklina..Geri dönmek yok...

Ne yapsin..Mecburen buldugu alelade,hatta solmaya yüz tutmus bir gülü mahcup bir sekilde götürür kiza....

Kiz gülümser gülü görünce..

''Bilmem aldin mi cevabini''der delikanliya.....

Hayat bu bahcede yürümeye benzer....
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
18 Ağustos 2006       Mesaj #1367
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Kanlı Bir Saatin Hüznü




Heyecanla sahibi olan ufak çocuğa doğru koştu Pufy. Onun kendisini her çağırışına büyük bir heyecanla gitmek, göreviydi sanki. Annesi, babası, kardeşi, arkadaşı... her şeyiydi ufak çocuk onun için. Bir kerecik sevse, sevinçten çıldırır, sırf kendini bir kez daha sevdirebilmek adına, her türlü cambazlığı yapmaya çalışırdı. Yeter ki, sevsin...

Ölmüş annesini hala emmeye çalışırken tanışmıştı sahibi olan ufak çocukla. Süt gelmeyen memeleri zorlarken, arkasından yumuşacık iki minik el sarılmış, onun "annemden ayrılmam" diye feryatlarına kulak asmadan kucağına almıştı. Gözlerine bakıp, "bundan sonra birlikteyiz ufaklık, isminde 'Pufy' olsun olur mu ?" demişti. Minicik bir köpek, minicik bir çocuk... Sevgi ve dostluğun başlangıcının adıydı Pufy... Böyle başlamıştı yaşamın yeni tadı.

Tombiş vücudunu minik ayakları zor taşır, ufak çocuğun arkasından koşarken çoğu zaman hemen yorulur, beni de bekle anlamında "Hev Hev" diye kendini ifade ederdi. Ufaklıkta geri döner, Pufy'nin yanına oturur ve Pufy dinleninceye kadar onunla sohbet ederdi. Birbirlerini hiç gözden kaybetmemeye çalışırlardı. Pufy bir an onu gözden kaybetse bu korkunç dünyada kaybolacak zannederdi. Henüz 2 aylıktı, yaşama dair her şeyi çocuktan öğreniyordu. Oyun oynayalım diye attığı ufak ısırıklardan birinde, çocuğun ayağı kanayınca, çok utanmış, üzüntüsünden köşe bir yere gidip ağlamıştı. Onlar iki kardeş gibiydiler. Çimlerde alt alta, üst üste yuvarlanmaları, yemek yemek için olan yarışları, çeşmeye kim önce gidecek müsabakaları. Hepsi hayatın öğrenimiydi Pufy için.

Geceleri hava biraz serin olurdu. Büyük büyük köpekler gelir, etrafta sinirli sinirli gezerlerdi. Pufy her akşam ker*** bir duvarın arkasında uykuya dalar, sabaha kadar uyanmazdı. Kim bilir belki uyanırsa büyük köpeklerden biri onu yerdi ? Ya da karanlık onu boğardı. Üstelik ufak çocukta yoktu. Onu kim korurdu ?

Günler hızla geçiyor, her gün Pufy yeni bir şeyler öğreniyor, her gün ufak çocuğa daha çok bağlanıyordu. Doğum tüyleri dökülmeye başlamış, kısa ve gri yeni tüyleri onu daha tombul ve güzel göstermeye başlamıştı. Evet, yakışıklı bir delikanlı olacaktı. Hatta kocaman olup, ufak çocuğu hep koruyacak, ona kimsenin zarar vermesine izin vermeyecekti. Hele çimlere bastıkları için çocuğa bağıran kapıcıyı çoktan gözüne kestirmişti. Büyüyünce ufak bir paça alacak, çocuğa bir daha bağırmaması gerektiğini anlatacaktı. Sanırım insanlar iyi canlılardı. Ufakları bile böylesine sevgi dolu ise, büyükler daha anlayışlı, daha koruyucu olmalıydı. Evet, evet.. Yaşam çok güzeldi...

"Haydi Pufy, saatimi getir" yine büyük bir heyecanla koştu. Saati çimlerin içinden alıp, hızla geri çocuğa döndü. Saati bırakınca, sevgi dolu ufak eller boynuna dolandı. Ah, hep sevseydi keşke. Yumuşacık ellerin ilettiği sevginin karşılığını o minik elleri yalamakla verdi. Tekrar ayağa kalktı çocuk ve saati fırlattı. "Haydi pufy, getir bebeğim". İşte yine saati getirecek ve yine sevilecekti. Heyecanla koştu, saati ağzına aldı. Kalbi küt küt çarpıyordu. Dönmek için hamle yaptığında arkasında biri engel oldu. Bacağıyla onu itelemişti. Minicik başını kaldırıp, gözlerini yukarıya dikti. Kocaman bir insan duruyordu. "Acaba saati bu amcaya versem, oda beni sever mi" diye düşündü. Adam elindeki küreği havaya kaldırdı, sanırım atıp getirmesini isteyecekti. Ama o kürek çok büyüktü, getiremez di ki... Beklediği olmadı. Kürek büyük bir hızla başına indi...

"Demek bahçeme pislersin ha!!!" acıdan ne söylediğini anlayamamıştı bu büyük insanın. Öyle çok canı yanmıştı ki, avazı çıktığı kadar bağırmak istemiş, fakat ağzına dolan kırmızı sıvı sesinin çıkmasını engelleyerek, ufak bir mırıltı halini almıştı. Kulakları duymaz oldu, gözleri kararmıştı. Neden vurmuştu o amca ona ? Ufak çocuk nerdeydi ? Neden korumamıştı Pufy'sini. Kürek bir kez daha kalkıp vücuduna indi. Yine tarifsiz bir acı kapladı vücudunu. Bir hüzün perdesi kapatmıştı gözlerini. Artık hareket edemiyordu, küt küt atan kalbinden başka hiç bir yerini hissetmiyordu çünkü. Minicik gözlerini kaldırıp ufaklığı aradı. İlerde belli belirsiz bir gölge. Evet oydu, kokusunu buradan bile almıştı. Tıpkı oda kendisi gibi hareketsiz, korku dolu gözlerle bakıyordu. Acaba ona da mı vurmuşlardı ? Neden donup kalmıştı ? Neden gelip kendisini bu canını yakan adamdan hala kurtarmıyordu... Nedenler ile doldu beyni. Saati hızlıca alıp gelemediği için mi böylesine acı bir ceza verilmişti ona !
?

Kürek bir kez daha kalktı... Pufy her şeyi anlamıştı. Bir kaç saniye sonra, annesi gibi hareketsiz olacaktı. Annesi gibi toprak olacak, gözleri güneşin doğuşunu hiç göremeyecek, yeni bir gün başlıyor sevincini, yüreğinde hiç hissedemeyecekti. Bir daha kalkıp oynamayacak, kafasını küçük çocuğun kollarının arasına sokamayacaktı. Her şeyden önemlisi, büyüyüp onu koruyamayacaktı. Kılıçların kınına girerken çıkardıkları ses gibi bir ses çıktı boğazından. Yaşamasına niçin izin verilmiyordu ? Soru işaretleriyle dolu minik gözlerini, ufaklığın gözlerine dikti. Son yargılamasını yapmıştı, insanlar ufaldıkça sevgi doluyor, büyüdükçe kin ve nefrete dönüşüyorlardı.

Kürek indi...

Yaşam bitti...

Pufy' den arda kalan, minicik ağzından bırakmadığı kanlı bir saatti...
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
19 Ağustos 2006       Mesaj #1368
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
Yaşanmış Bir Sevda Masalı

Dünyada iki gül olsun, biri kırmızı biri beyaz, sen beni unutursan kırmızı gül solsun, ben seni unutursam beyaz gül kefenim olsun”.

“Bir sÖylenceye gÖre düşman iki ailenin çocukları olan Ali ile Zehra biribirine Ölesiye sevdalıymışlar. İki genç daha çocukken ailelerinin düşmanlığına rağmen, gÖnül verip sevmişler biribirilerini. Aşkları, gÖkle- yerin aşkı kadar büyük, çiçekle suyun-aşkı gibi temizmişÂ…

Günler gecelere, geceler günlere akıp giderken, herkes aşkına gÖre almış hisesini hayatın pınarından.. Yıllar su gibi akıp gitmiş, Ve yÖre de herkesin dilinde Zehra kızın güzelliği sÖylenir, Zehra kızın güzelliği konuşulur olmuş. Taa.. topuğuna kadar inen saçları, simsiyah gÖzleri, inci dişleri, kıpkızıl dudakları, pembe yanakları ve tanrı heykelleri gibi kusursuz bedeni ile perileri kıskandıracak kadar güzel ve alımlıymışÂ…

Derken Ali ile Zehra büyüyüp evlenme çağına erişmişler ama evlenmelerine her iki tarafta bir türlü razı olmamış. İki düşman aile arasında kavgalar başlamış, günlerce silahlar patlamışÂ…

Zehra ile Ali de çevrelerine aşklarını, biribirine bağlılıklarını kanıtlamak için evlerini terkedip iyi yürekli bir çobanın yardımıyla uzak bir vadideki mağaraya gizlenip yıllarca orada barınmışlar.

Zehranın kardeşleri her yeri aramış taramışlarsa da hiç bir yerde izine rastlamamışlar. Epey bir zaman yabani meyveler, bitkiler, kÖkler yiyerek ve geceleri çobanın kÖyden taşıdığı yiyeceklerle yaşamını sürdürmüşlerÂ…

Dolunaylı gecelerde iki derin vadi arasındaki mağaranın Önünde oturup, alt tarafından çağıl çağıl akan sulara bakarak dağlara, taşlara türküler yakmışlar.br>
Zehra kızın saçları gece, gÖzleri yıldız, bakışları gÖkkuşağını andırırmış. Baktıkça rengarenk bir ahenk sararmış vadinin içiniÂ… Her sabah gün burada aşkla başlayıp, aşkla bitermişÂ… Kuşların inceden soluyuşu, ağacların nazlı nazlı sallanışı, yaprakların hışırtısı bir başka güzelleştirirmiş çevreyiÂ… Renk renk, desen desen çicekler içinde, pınarların da akışıyla bu renk ve ahenk harmonisi, iki gÖnül coğrafyasının ve iki yurek ikliminin mutluluğuyla uzayıp gitmiş günlerÂ…

Genç adam sevdiği kıza her gün hayran hayran bakarak sazına sarılıp türküler dizermiş ırmaklaraÂ… Dağ, taş dillenirmiş sesindeÂ… Sevdiğinin gÖzleri denizin incileri, dişleri mercan, saçları gecenin karanlığı, gülüşü bahar gülü kadar güzelmiş, güldükçe cangülleri saçılırmış dağa, taşaÂ…

Sonra Zehra kızın kardeşleri iz sürüp yatmışlar pusuya. Herşeyden habersiz dağlara, kayalara saz çalıp sevdiğinin ceylan gÖzlerine türküler sÖyleyen Ali tek kurşunla kayadan aşağı yuvarlamışlar.

Ağıt yakıp saçlarını yolan Zehra kız Ali nin acısına dayanamayıp ümitsizliğe kapılarak oda kendini aynı uçurumdan aşağı bırakır.

İkisi yan yana gÖmülür. Sonraları kızın baş ucuna ak, erkeğin başucunda al bir gül fidanı çıkar ve her bahar yeşerip biri ak biri kırmızı gül açarak biribirine sarılarak tekrar kavuşurlar hiç ayrılmamak üzere....

Yelpınarın suyu gÖvdelerine değdikçe ağlamışlar, iri iri yaşlar süzülmüş yapraklarındanÂ… Beyaz duvağını takıp tomurcuğuna, ağıtlar yakmışlar kayalara dÖnüp sırtını munzur dağına. Ne zamanki acısı, ne zamanki hasreti işlemiş kayalara bu iki çiçeğin, paramparça olmuş kayalar, her parça kızıl bir ağgül olmuş kanamış. Yıllarca pınarlar kan akmışÂ… Tarifsiz bir acı çÖkmüş her yanaÂ…

İşte o gün bu gündür her bahar biribirine kenetlenen bu iki çiçeğin olduğu yerde ağlama ve inilti sesleri duyulur geceleriÂ… Halk arasında mağaranın Önünde gÖmülü olduğuna inanılan bu iki sevgilinin aslında Ölmediklerinin, onların değişik zamanlarda değişik şekillerde gÖründüğüne dair rivayet edilir.

Halk arasında hala iki sevgilinin, iki çiçeğe dÖnüşerek yaşadıklarına inanan yÖrenin gençleri. Bu sÖylentilerin de etkisiyle olacak ki, her bahar mağarayı ziyaret ederek dilek tutup kısmet ve murat duası ederlerÂ…

Rüzgarın sesi bu yÖrelerde her gece yaşanmış efsaneleri fısıldar. Bazen yaşlı bir ninenin anlattığı masalda dillenir, bazen de bir sazın tellerindeki ezgide...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Ağustos 2006       Mesaj #1369
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir zamanlar birbirlerine asik iki genc vardi.

Kizin adi Tispe delikanlininki ise Piremus idi. Bunlar yanyana evlerde otururlardi.Birlikte büyüdüler ve çocukluklarindan beri birbirlerine karsi ask beslerlerdi.

Fakat aileleri görüşmelerini istemez birbirlerine uygun olmadiklarini düşünülerdi.

Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlardi. İki evin arasinda gizli bir catlak vardi aileleri bunu bilmezler onlarda geceleri burda bulusur o aradan
birbirlerine seslerini duyurur asklarini dile getirirlerdi.

Bir gece ormandaki agacin altinda bulusmaya karar verdiler.
Tispe agaca Piremus dan önce varmisti.
Gittiginde avini yeni yemis, agzindan kanlar akan kocaman bir aslanla
karsi karsiya geldi.

Korkarak bi magaraya dogru koşmaya basladi. Farkında olmadan yolda boynundaki esarpini düşürmüştü.

O sirada Piremus geldi.

Gördükleri karsisinda donup kalmisti. Kocaman aslan agzinda
kanlarla birlikte biricik sevgilisi Tispe nin esarpini parcaliyordu..

O an aklina gelen ilk ve tek sey aslani Tispe yi oldurerek yedigiydi.
Tispesiz yasayamazdi. Aklindan gecen sadece aski ugruna canina kiymakti.Belinden hançerini çikardi ve gögsüne sapladi.

Kanlar icinde cansiz bedeni yere dustu.

Tispe ise korkusunu bi kenara atip bir an once askini gormek icin magaradan cikmaya karar vermisti.

Agacin altina geldiginde o korkunc sahneyle yuzlesti.

Piremus un cansiz vucudu yerdeydi ve elinde Tispenin dusurdugu esarpini tutuyordu.

Ilk once genc kiz olanlar karsisinda aglamaktan hicbir seyi anlayamamisti. Ama esarpi ve uzaklasan aslani gorunce anladi. Bi an magarada dusundugu o korkunc sey basina gelmisti. Ve onun öldügünü dusunen Piremus aski ugruna canina kiymisti.

Tispe bir an bile dusunnmeden hanceri aldi ve gogsune geçirdi..

Onlarin aski ölesiye bir askti ve ölüm bile onlari ayiramazdi.

Eger Piremus aski ugruna ölümü göze aldiysa o da hic cekinmeden canina kiyabilirdi ve hanceri sapladi.

Birden vucudu Piremusun bendeninin ustune yigildi.

O anda tanrilar bu yuce aski ölümsüzlestirmek istediler ve bu çiftin üstünde duran agaci onlarin aşkına adadilar.

Piremusun kanini bu agacin meyvelerine,
Tispenin gözyaslarini ise agacin yapraklarina verdiler.

O günden beri kara dut agacinin meyvesinin çıkmayan lekesini,(Piremusun kan lekesini), dut agacinin yapraklari,(Tispenin gözyaslari) temizler..

Bilirmisiniz; dut agacinin meyvesinin lekesi cikmaz ama elinize agacin yapragini alir avusturursaniz lekenin gittigini goreceksiniz !
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
19 Ağustos 2006       Mesaj #1370
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Öyle birini sevin ki , gün onunla başlasın. Gözleriniz uykudan uyandığında aklınıza ilk gelen, "sevgili, ey sevgili, canım sevgili" derken; yüreğiniz, şiiriniz dudağınızdaki terennümünüz o olsun. Ağaçlar, yaseminler, yediverenler, günebakanlar onun kokusunu sunsun benliğinize. Gün yine onunla bitsin. Güneş guruba yürürken, uyurken ve de "seni seviyorum" derken alternatifsiz o olsun. Öyle birini sevin ki , çünkü süz, fakatsız, maalesef siz olsun. Yağmurda gökkuşağınız, baharda sevdanız, yokluğunda varlığınız, gözyaşınızda inciniz olsun. Öyle birine tutulun ki, aramak için uzaklara gitmeyeceğiniz kadar sizin olsun. Ne zaman aşktan, yardan yana söz duyarsınız kalbiniz çıldırmışçasına onun için gümbürdesin. Onun estirdiği karayel samyeline, şekva şükrana, karanlıklar aydınlığa dönüşsün. O varken "ümitsizlik" pılını pırtısını toplayıp gitsin. Onunla zorluklar kolay olsun. Ve de o varsa her şey var olsun.
Öyle birine yürekten sarılın ki, aranızdan rüzgar dahi geçemesin, kıyametin ayak seslerini duysanız bile o varsa yanınızda umurunuzda olmasın.
Öyle birine müptela olun ki, o kalbinizden çıkarsa şayet ruhunuz bedeninizden sökülecekmişçesine olsun. " Seni seviyorum" diyemediğiniz zamanda gözleriniz, ciğeriniz, ruhunuz sevginizi söyleyip dursun.
Öyle birine bağlanın ki, yüreğinizin adımları onun adına yürüsün. İçinizden geçen şarkı o olsun ve de "İçimden geçen şarkı gittiğinde ne yaparım ben!" diyebilirsiniz.
Öyle birine gönül verin ki, gönlünüz onun ardından koşsun, önünde hiçbir mani olmasın.
Öyle birine meftun olun ki, şiirinizin ilhamı, duanızın kaynağı "seviyor sevmiyor lara" gerek kalmasın onun da sizi sevdiği biri olsun .
Öyle birine vurulun ki, "ben seni fakatsız,nedensiz,çünkü süz seviyorum." Bakma sen şimdiki zaman eki kullandığıma. En geniş zaman olan sonsuz geniş zamanla diyorum ki "seni seviyorum". Adının geçmediği sözü sükut sayıyorum. Seni ölesiye ve öylesine çok seviyorum ki birbirimizi bağlayan ipler görülmeyecek kadar seninim ben. Canımı da ,yolumu da ,gönlümü de yoluna döşedim. Bittiğim gün kalbimden çıktığın gündür. Canım benim, ben senin bana zor gelen taraflarını da seviyorum, her şeyinle; bilmediğim bilsen ürkeceğim, anlamadığım, anlayamayacağım yanlarınla seviyorum. Seni ismin ne "de" haliyle ne de "e" haliyle seviyorum. Seni yalın halinle seviyorum. Ben seni sevdiğim yerdeyim, her yerdeyim haykırabilirsiniz.
İşte böyle birini sevin...

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar