Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 146

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 567.193 Cevap: 1.997
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Eylül 2006       Mesaj #1451
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti. işveren
müteahhidine, çalıştığı konut yapım işimden ayrılmak ve
Sponsorlu Bağlantılar
eşi, büyüyen ailesi ile birlikte daha özgür bir yasam
sürmek tasarısından söz etti. Çekle aldığı ücretini elbette
özleyecekti. Emekli olmak ihtiyacındaydı, ne var ki.
Müteahhit iyi isçisinin ayrılmasına üzüldü. Ve ondan, kendine
bir iyilik olarak, son bir ev daha yapmasını rica etti.
Marangoz kabul etti ve ise girişti, ne var ki gönlünün
yaptığı iste olmadığını görmek pek kolaydı. Bastan savma
bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzeme kullandı. Kendini
adamış olduğu mesleğine böyle son vermek ne talihsizlikti!..
işini bitirdiğinde, işveren, evi gözden geçirmek için geldi.
Dış kapının anahtarını marangoza uzattı. "Bu ev senin" dedi,
"sana benden hediye". Marangoz soka girdi. Ne kadar utanmıştı!

Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi! O zaman onu
böyle yapar miydi! Bizim için de bu böyledir. Gün be gün kendi
hayatimizi kurarız. Çoğu zamanda, yaptığımız ise elimizden
gelenden daha azını koyarız. Sonra da, soka girerek, kendi
kurduğumuz evde yasayacağımızı anlarız. Eğer tekrar yapabilsek,
çok daha farklı yaparız. Ne var ki, geriye dönemeyiz.

Marangoz sizsiniz. Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar
ya da bir duvar dikersiniz. "Hayat bir kendin yap tasarımıdır"
demiştir biri. Bugün yaptığınız davranış ve secimler, yarin
yasayacağınız evi kurar. Öyle ise onu akıllıca kurun.,
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Eylül 2006       Mesaj #1452
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
VE İNCE BİR nimettir! Ve dahi hikmetle anlaşılmaya, şefkatle sevilmeye lâyıktır.
İbrahimî "Lâ uhibbu'l-âfilîn" feryadının üç harf ve altı noktaya dökülmüş halidir aşk.
Sponsorlu Bağlantılar
Güzelliğe iştiyaktır ve hakikî güzeli gösteren bir pusuladır.
Batıp yitenin sevgili olamayacağını haykıran bir dellâldır.
Kalbimin ebedî aşk için yaratıldığını ve sadece ama sadece Ona ayna kılınan o kalbe, kaybolup giden zeval mahkûmlarının giremeyeceğini anlatan bir işarettir.
Aşk ile ebede yönelirim ve aşk gözyaşlarıyla Ebedî Sevgili'yi ararım.
Mecazî sevmelerin ve sevgililerin elemini aşk ile hissederim; onları hakikî sevmeye ve Sevgiliye aşk ile köprü eylerim.
Ve o zaman, işte o zaman Mevlâna Cami gibi aşk ile yüzümü çokluktan birliğe çeviririm.
Sadece biri ister, biri çağırır, biri talep eder, biri görür, sadece biri bilir ve biri söylerim. Başkalarının istemeye, çağırmaya, görmeye ve bilmeye lâyık olmadığını bilirim.
Ki, aklım yorulsa da, bakmayı ihmal etse de vicdanım Onu unutamaz.
Ben vicdanımı inkâr etsem de, vicdanım Onu görür, Onu düşünür, Ona yönelir.
Hads denilen yıldırım gibi intikal [geçiş, ulaşma] melekem hep vicdanımı tahrik eder.
Hadsin şiddetli hali olan ilham, vicdanımı nurlandırır.
Meyilin şiddetlisi olan arzu ve arzunun şiddetlisi iştiyak ve onun şiddetlisi ilâhî aşk, vicdanımı hep Onun marifetine sevkeder.
Fıtratımdaki bu incizab (çekilme) ve cezbe, cazibedar bir hakikatın cezbiyle olabilir ancak.
Ve vicdanım bu cezbesi ile tanır Allah'ı.
O cemal Sahibi tecelli ettiğinde, perdesiz şâşaayla daim tecelli ettiğinde cezbeye düşer vicdanım.
Vicdanımın bu cezbesi ve incizabı hem Onun Vacibü'l-Vücud oluşuna, hem de Celâl ve Cemal Sahibi oluşuna kesin bir delil olur.
Sadece benim değil, bütün varoluşun kalbindedir aşk ve yok olmayan bir Mâşuk'u gösterir.
Ben ki insanım, varoluş ağacının meyvesiyim. Nasıl ki ağaçta olmayan meyvede görünmez; o halde, benim sinemdeki ilâhî aşk gibi, kâinatın sinesindeki hakikî aşk da Ezelî bir Sevgiliyi gösterir.
Zira, kâinattaki bütün çekimler, çekilmeler, çekiciliklerin cazibedar bir hakikatın çekimiyle olduğunu gösterir aşk uyanık kalbime.
Yeryüzü meczub bir mevlevi gibi o aşkla döner güneşin etrafında.
Elektronlar aynı Sevgilinin cezbesiyle döner çekirdeğin etrafında.
Oksijen ve hidrojen o aşk ile birleşirler ve su gibi rahmetin cisimleşmiş halini meyve verirler.
Bülbül aşkın cezbesiyle güle nağmeler dile getirir.
Varlıkların bütün dönüşleri, bütün hareketleri, bütün çekim kanunları aşktandır.
Bütün kâinatın mayası aşktır.
İlâhî aşkın şarabıyla zerrelerden yıldızlara kadar herşey istidadına göre kendinden geçmiştir.
Aşkın ateşiyledir ki, Ezelî Güneş'e doğrudan aynalık yapan, Ona her hal ve şartta yönelebilen "reşha"nın içindeki katılıklar yanar, ziya ile nura döner.
Aşığım ben; varlığa... hayata... bekaya... kemale... cemale... aşığım.
Benliğimden soyunduğumda, imanın şuurunu giyindiğimde anlarım ki, aşkım aslında Onun isimlerinedir, Onadır.
Onun bekasına, Onun kemaline ve cemalinedir.
Zira hakikî beka Onundur; eksiksiz kemal Onundur ve kusursuz ebedî cemal Onundur.
Aşkım Onun cemaline, kemaline bir delildir.
Aşkım ve muhabbetim marifetimdir, kulluğumdur...
Aşkı hikmetle anlamayanlara, şefkatle sevmeyenlere aşkolsun!
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
10 Eylül 2006       Mesaj #1453
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Kırmzı Gül




Bir ülke varmış eskiden ve bu ülkede hiç ama hiç kırmızı gül yokmuş.

Bütün güller beyaz renkteymiş. Bir de birbirini çok seven bir kız ve bir delikanlı varmış... Birbirlerine çok yakışıyorlarmış. Kız çok güzel delikanlı ise çok yakışıklıymış. Delikanlı bu kız için herşeyi yaparmış. Kız ise bir şart koymuş ortaya. 'Bana kırmızı renkte bir gül getirirsen seninle evlenirim.' Delikanlı çok üzülmüş bu şarta. Çünkü hiç kırmızı gül yokmuş bu ülkede. Beyaz güllerle dolu bir bahçeye gitmiş, aramış ama yok. Sonra oradaki bir bülbüle derdini yanmış. Bülbül dinlemiş genci ve en sonunda; 'Üzülme delikanlı, yarın buraya aynı saatte gel, kırmızı bir gül göreceksin. Onu al kıza götür, evlenin mutlu olun. Sen onu çok seviyorsun mutluluk hakkın' demiş. Çocuk buruk halde ayrılmış oradan.

Ertesi gün bahçeye gitmiş koskaca bahçe beyaz güllerle dolu yalnızca en ortada kıpkırmızı bir gül!! Delikanlı biraz şaşkın, biraz heyecanlı, biraz mutlu koşup gitmiş gülün yanına... Ama gördüğüne gerçekten çok üzülmüş.. Bülbül yerde, kendini dikeniyle öldürmüş olduğu gülün hemen dibinde, cansız yatıyormuş. Delikanlı, kendisinin mutluluğu için, bülbülün kanıyla boyadığı gülü alıp kızın yanına gitmiş. Kız, arzusu gerçekleştiği için çok sevinmiş ve kendisine kırmızı gül getiren delikanlıyla evlenmeyi kabul etmiş. Ama delikanlı; 'Benimle evlenebilmen için bülbülün ölmesi mi gerekiyordu?' diyerek ayrılmış ve bir daha da hiç dönmemiş...

BİRİLERİNİN MUTLULUĞU ASLA BAŞKALARININ MUTSUZLUĞU OLMAMALI!
mydarling24 - avatarı
mydarling24
Ziyaretçi
10 Eylül 2006       Mesaj #1454
mydarling24 - avatarı
Ziyaretçi
Sevgiliye Açılmamış Mektup
Varlığın, yokluğuna özdeş şimdi
Yazıyorum birkaç dakika ağlamışlığın ve gözyaşının üstüne

Sen bulanıklaşsan da, gözüm hep ufuktaki yalnız haberciyi gördü.Buğulanmış
cama çarparken yağmur damlaları, ben çizdim bir kâlp içine iki bedeni
Zamanın bilmem hangi köşesindeydik hatırlamıyorum. İşime gelmeyen
buluşmalardan kaçmadım sen varsın diye. Çam diplerinde petunyaları
kuruturken ellerimizde, sen bana SENİ SEVİYORUM derken bile bakamıyordum
gözlerine. Utancımdan alışık olmadığımdan belki belki de o öpülesi
dudaklarından ayıramam dudaklarımı diye, korkumdan.. Farkına varamadım
gerçeklerin.. Gözlerine saklanmış hainliği sezseydim eğer; eğer,
denizlerden çaldığın dalganın, bir mühür gibi yüreğime leke yapacağını
çözebilseydim, mayasız öperdim seni.. Özümsüz

Güzel kelimeler istiyordum senden. Ay ışıklarıyla yıkanmış, okuyunca en
çirkin anlarımın anlamlaştığı, okuyunca dokunduğun gözlerimin mızmızlaştığı


Kulağımın arkasına fısıldanmış güzel kelimeler biriktirmiştim ben sana oysa
terk edip gitmeseydin ansızın; duyacaktın Ben çırpınırken bir kaşık suyun
derinliğinde boğulmamak için, sen görünce beni böyle çaresiz, beni böyle
çırılçıplak; tutup çıkarırsın diye uzatmıştım ellerimi..Sen, biraz yukardan
ifrit dolu yüreğinle bakıp gülmüştün hâlime.Oysa ben susmanı bekliyordum..
birde ıslak bedenimi sarmanı… bir “NEYİN VAR SENİN” e öyle ihtiyaç duymuştum
ki o an; anlatmak istedim, ama sen yoktun..!

Yıllar geçti aradan.. ve farkında olmadan
Adımlarım daha büyük, daha hızlı ve daha sağlam
Yokluğunda büyüttüğüm acılarımı her gün tazelemek zoruma gitmeye başladı. Ve
hasretinin bitime uğraması gerekti. Eylüldü.. hüzün mevsimiydi.. Nasıl
unuturdum seni? Yaprakların salına salına karıştığı toprağı öpüyordum,
Vatanım diye değil! Sen dön diye

-Köylü kız- büyüsü bozulduğunda ben öğretmen olmuştum.. Hani rüyalarımın en
güzel sahnesinde seyrederken, göz yaşlarımı tutamadığım hani en mateminde
gecenin; üzerimde bir hamal gibi taşıdığım sensizlik yükünü atmak
istediğimde, düşünüp de derinlere daldığım.
Hatırladın mı?
Saçlarım; senin bildiğin kadar sıradan değil artık..
Gözlerime durulmayı öğrettim..
Dudaklarıma kilit vurdum konuşmasın diye..
Yüreğimdeki seni her gece zindana attım bensizliğin acısını, sensizliğin
acısını çektiğim gibi çek diye! !

Gitme Sevgili!
Sokak aralarında yitirdiğim aklımı geri ver bana.yüreğim yüreğinde.. Böyle
kuru bir beden ne işe yarar sensiz.. Ya dünümü ver, yada hakkımı! Çok mu
arzu ettiklerim?
Hayatının kısa film akropollerinde hiç mi karem yok? Senaryoda figüran
olarak ölmek istemiyorum.. al beni de gözlerine

Gözünle gördüğün her seksiyonda bir sahtekârlık, her parselinde acı ve göz
yaşı.Güzel kelimelerinden duymak istiyordum bir ikindi çayı ertesinde..
Dudaklarından dökülmedikten sonra, adıma yazılan mektupların ne albenisi var
ki?

Evlendim.Soğuk duvarlarında, gece lâmbasının aydınlattığı kadar görebildiğim
dünyanın eşiğinde, bedenimi saran başka kolları sen zannedip doyasıya,
hissedilmeyen kokunu sineye çektiğim günler aklıma geldi..

Evlendin…İkinci sayfa haber bültenlerinden öğrenmek istemezdim. Bilmek
isterdim yerime koyduğun biblonu. Kim bilir hangi Can sırada bekliyordu
Yanmak için Farkında olmadan işlediğin günahın bedelini ödeyeceksin
demiştim Yüreğimi yüreğine koymuş olsaydın farkına varırdın süzülmemiş
gerçeklerin Arsız gönül kuşun konmuştu bir başka evin bir başka
penceresine.Açar mıydı?

Yıllar geçti aradan farkında olmadan.
Cebimde kimsenin göremediği bir öfke saklı sevdiğim. Çıkardığımda dağ
dayanmaz ki gönlün dayansın? Ben, kaybolmuşluğun sefasını sürerken, sen,
bensizliğin nedametini çekiyorsun.Hissediyorum bunu.Ne ektin ki biçesin?

Beni arıyorsan;
Yokum! !
Sisle çevirdiğin bu evren, artık benim olmadığı kadar, seninde değil! !
Zaman hızla akıp gidiyor..
Yıllar sonra bugün, bakıp da halime gülmeyeceğim. Gözlerime durulmayı
öğrettim.
Dudaklarım, dudaklarında güneşe selam çakmayacak artık..
Erkekçe, namusluca çekip gideceğim gözlerinin önünden;
Arkasına bile bakmadan.

Dur! !
Yaklaşma
Yollarına toz olduğum sevgili! !
Dudak büktüğüm gidişine
Yüz eskittiğim zamanla..
Ey Yüreğimi yüreğine bir kez olsun konuk edemediğim sevgili! ! !
Dokunma ellerime..
O eller ki, zamanın bir köşesinde, okul kaçışlarının heyecanıyla atan
kâlpleri bir bedene dolduran; sonra Tek can ile kenetlenip kaderin
vahametini inadıyla kıran eller.

Git..

Varlığın, yokluğuna özdeş şimdi
Yazıyorum birkaç dakika ağlamışlığın ve gözyaşının üstüne.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Eylül 2006       Mesaj #1455
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
700 YILLIK ALTIN ÖĞÜT

Aşağıda Osman Bey'e ünlü İslam Alimi, Şeyh Edeb-Ali'nin verdiği öğütleri
anlatan bir yazı. Çok hoşuma gitti. Neredeyse 700 yıl önce
söylenmiş ama hiç mi hiç eskimemiş. Tüm zamanlar için geçerli.

"Oğul insanlar vardır şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler.
Avun oğlum avun. Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın,
ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilemezsen sabah
rüzgarında savrulur gidersin...
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener. Daima sabırlı, sebatlı ve
iradene sahip olasın. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük
değildir. Bütün fethedilmemiş gizemler, bilinmeyenler,
görülmeyenler ancak senin fazilet erdemlerinle gün ışığına
çıkacaktır. *****, atanı say, bereket büyüklerle beraberdir.
Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere
dönersin. Açık sözlü ol, her sözü üstüne alma. Gördün söyleme,
bildin bilme.

Sevildiğin yere sık gidip gelme, kalkar muhabbetin itibar olmaz.

Üç kişiye acı:
* Cahiller arasındaki alime,
* Zenginken fakir düşene,
* Hatırlı iken itibarını kaybedene.

Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklı olduğunda mücadeleden korkma.

"Bilesin ki atın iyisine DORU,"
"Yiğidin iyisine DELİ derler."
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
10 Eylül 2006       Mesaj #1456
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Kız Kulesi




Herkes için sıradan akşamlardan biri yine… Ben ise nihayet Kız Kulesi’nin tam karşısında, ayağımın altındaki taş parçalarının gıcırtısı ile o muhteşem güzelliği seyretmekteyim…Ne insanların gürültüsünü duyuyorum ne de vapurların acı çığlıklarını. Ne zaman acı çeksem kendimi burada buldum hep. Kederime ortak oldu Kız Kulesi.. Belki onun da içinde taşıdığı kederi anlıyor beni….O; denizin ortasında yapayalnız; bense koca dünyada bir başıma.

Oracıktan nasıl da gülümser gibi bakıyor bana; sanki sabret der gibi. Sabret bir gün bitecek bu yaşadıkların.

Gün batımı ile birlikte etrafımda uçuşan martılar da kayboluyor birer birer. Hep öyle değilmidir sanki; gündüz bir kovalamaca, insanlar hep bir tarafa koşturur durur, akşam olduğunda ise herkes çekilir köşesine. İşte; tabiat bile bu ritime ayak uydurmuş durumda. Bir tek, bir tek Kız Kulesi bırakıp gitmiyor beni, eşlik ediyor bana ve yalnızlığıma…

Nedense geceleri bir başka sevmişimdir Kız Kulesi’ni. Çevresini aydınlatan ışıltısı ile kim bilir kaç kişiye
umut olmuştur. Tıpkı şu an bana olduğu gibi…Hatırlıyorum da, eskiden daha mı az gelirdim buraya ben. Şimdi ise hemen hemen her gün burada buluyorum kendimi. Herkesin huzuru bulduğu bir yer olsa gerek. İşte benim de denizin kokusunda huzuru bulduğum, ruhumu dinlendiren o eşsiz güzellik.

Kaçınız kimbilir kaç kez geçip gittiniz karşısından; sadece bir göz aşinalığı ile bakıp, başınızı çevirdiniz ve O’nun “bende buradayım” diyen sesini duymadınız. Hiç O’nu dinlemeyi denediniz mi? Sesini duydunuz mu? O zaman bir gün O’na kulak verin, göreceksiniz içinizden bir şeyler kopup gidecek…

İster sevincinizi paylaşın, ister kederinizi. O, size her duygunuzla kapılarını ardına kadar açacaktır çünkü. .Denizin kızı, tekrar denizine dönse bile ruhunuzun bir yerlerin de varlığını hissettirecektir…
<A href="http://www.siirkolik.com/hikaye/yazarlar.asp?id=180">
mydarling24 - avatarı
mydarling24
Ziyaretçi
10 Eylül 2006       Mesaj #1457
mydarling24 - avatarı
Ziyaretçi
Tıkanıp Kaldığında Hayat

Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde,
Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,
Dağlara dönmeli yüzünü insan.
Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak;
Yeni insanlarla 'tanışmalı, yeni keşifler yapacak....
Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, Gerçekleştirmeyi denemeli!
Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir,
Kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı.
Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler,
Her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa,
Değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri;
Küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip
Servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini;
Gördüğünü hissedebilmeli!
Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,
Değerli olabilmeli hayat!
İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için!
Başkasının yerine koyabilmeli kendini;
Ağlayan birine "gül", inleyen birine "sus" dememeli!
Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli!
Şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı; Sevgisiz, soysuz kalarak!
Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,
Derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine...
Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını...
Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; fırtınada boranda; Öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın!
Bir çocuğun ilk adımlarında umudu; bir gencin düşlerinde geleceği;
Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli! Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu Olmayı beklememeli!
Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı; Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için; kaçırmamalı!
Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için, hiç Çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin; ağlamayı bilmiyorsan, Neşesizdir kahkahaların;
Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların...
Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne; kendini düşünmekten herkesi unutmamalı!
Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için...
Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil,
Söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli!
Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere...
Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları, aynı bahanelerle tekrarlamaması için!
Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak! Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak!
Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi;
Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, hakkını verebilsin sevdiklerinin;
Zaman bulabilsin; Bir teşekkür, bir elveda için...
Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer; Asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten;
Ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan!
Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi...
Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı...!
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
10 Eylül 2006       Mesaj #1458
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
Bağışlamanın Yüceliği Ve Güzelliği



Yalnızca birkaç kez konuştuğunuz birisinin adını kırk üç yıl sonra anımsamanız hiç de kolay değildir.Oniki yaşlarında bir çocukken okul harçlığımı çıkartmak için evlere gazete dağıtıyordum ve adını şimdi anımsayamadığım o yaşlı bayan da benim müşterimdi. Bana "bağışlama" konusunda öyle güzel ve unutulmaz bir ders verdi ki umarım, bir gün ben de birisine aynı duyguları, aynı güzellikte verebilirim.Sıkıntıdan patlamak üzere olduğumuz bir cumartesi günüydü. Arkadaşımla birlikte yaşlı bayanın arka bahçesinde bir köşeye gizlenerek, yerden aldığımız taşları evin çatısına atıyorduk.Attığımız taşların çatının üzerinden yuvarlanarak, köşelerden aşağıya düşmesini kuyruklu yıldızların süzülerek gökyüzünden aşağıya doğru düşmesine benzeterek eğleniyorduk.Kendime yerden çok düzgün bir taş bulmuştum. Elime alıp tüm gücümle fırlattım. Ama taş bu kez çatıya değil dış kapının penceresine gelmişti. Kırılan cam sesini duyunca, gizlendiğimiz yerden fırlayıp ardımıza bakmadan soluk soluğa kaçmıştık oradan. Yaşlı bayanın bizi görmüş olması olanaksızdı.Tüm gece yaşlı bayanın beni yakalayabileceğini düşünerek, korkudan uyuyamadım. Ertesi gün gazetesini vermek üzere kapısını çaldığım zaman her zamanki gibi içtenlikle gülümseyerek hatırımı sordu.Ama ben suçluluk duygusuyla yüzüne bakamıyordum. Sonunda gazete dağıtımından kazandığım parayı biriktirmeye karar verdim. Üç hafta sonra tam yedi dolarım olmuştu. Bir kağıda "Camınızı istemeden kırdığım için çok üzgünüm, umarım koyduğum para onarımı için yeterlidir" yazarak parayla birlikte zarfın içine koydum. Gece havanın kararmasını bekleyerek, zarfı usulca yaşlı bayanın posta kutusuna attım.Ruhum bir anda özgürlüğe kavuşmuştu sanki. Artık eskisi gibi yaşlı bayanın gözlerinin içine bakabileceğimi düşünerek mutluluk duyuyordum.Ertesi gün kapısını çalıp gazetesini uzattığım zaman her zamanki gibi içtenlikle gülümsedi gözlerime. Bu kez ben de karşılık vererek, gözlerinin içine baktım. Tam arkamı dönüp gideceğim anda, "Ah, bir dakika, neredeyse unutuyordum, al bakalım bu kurabiyeler senin için" diyerek elindeki paketi uzattı.Evden uzaklaşırken neşe içinde kurabiyeleri yemeye başladım. Birkaç kurabiye yedikten sonra pakette bir zarf olduğunu gördüm. Zarfı açtığım zaman içinde yedi dolar ve kısa bir not vardı:• "Seninle gurur duyuyorum!"
mydarling24 - avatarı
mydarling24
Ziyaretçi
10 Eylül 2006       Mesaj #1459
mydarling24 - avatarı
Ziyaretçi
Bir Gülün Hikayesi Yazdır
Onlarla yıllar önce tanıştım. Bir cafede yani yemekten sonra müzik dinlemeye gidilebilen bir yerde... Ben masalardan birinde, tek başıma vazonun içinde duruyordum. Canım sıkılıyordu aslında. Özel olarak bu iş için, evleri, cafeleri, restorantları ve iş yerlerini süslemek, insanlar tarafından sevdiklerine hediye edilmek üzere yetiştiriliyordum. Benim kaderimde de buraya satılmada vardı, sevdiklerimden ayrılmış, bu vazoya yerleştirilmiştim. Can sıkıntısı içinde akibetimi bekliyordum daha ne kadar yaşayacağımı bilmeden. Kimse benimle ilgilenmiyordu. O gelene kadar...

Çok güzel bir kadındı. Simsiyah saçları, düzgün vücudu, sade elbisesi ve narinliğiyle bir yıldız gibi parlıyordu. Kapıdan içeri girer girmez gözüm takıldı. Onun elinde, saçında veya yakasında olmak isteğiyle dolup taştım birden. Boş masama otursunlar diye dua ettim. Yanında birileri vardı, etrafa bakıyorlardı. Bende bakındım ve kalbim çarpmaya başladı, benden başka boş masa yoktu, demek ki bana geleceklerdi...

Yanılmamıştım. Oturur oturmaz beni fark etti. ALLAH'ım ne güzel bir kırmızı gül diyerek önce beni seyretti, sonra yapraklarıma yumuşak elleriyle dokundu, daha sonra burnuna götürdü beni. Ben onun dokunuşları ve kokusuyla ürperirken oda benim kokuma bayılmıştı. Eline alıp,uzunca bir süre tuttu beni. Arada bir kokladı,kokumu içine çekti.

Derken...

Derken o çıkageldi. Hiç beklemediğim, ummadığım bir anda masaya geldi. Kadınla ilk kez tanışıyorlardı. Küçük bir merasimden sonra kadının yanına oturdu. Ben yine onun ellerindeydim... Birden kadının kulağına eğilip, "kırmızının sana çok yakıştığını biliyor musun?" dedi. Sesi çok kibardı... Doğrusunu isterseniz, ben bile etkilenmiştim. Gözlerini kaldırıp ona gülümsediği an bakışlarının son derece çarpıcı olduğunu gördüm. Benim ki daha etkilenmişti. İkimizde dikkatlice incelemeye başladık adamı. Kendini beğenmiş bir havası vardı. Yakışıklıydı Allah için, şık ve iyi giyimli, ağzı laf yapan biriydi. Sık sık kulağına bir şeyler söylüyor, oda çapkına gülümsüyordu. Meğer oda benim gibi kapıdan içeri girdiği andan itibaren güzel kadını izlemiş...

Birkaç dakika sonra iş işten geçmişti. Tahmin ettiğim şey gerçekleşti. O andan itibaren yalnızca ikisi vardı orada. Birlikte sohbet ettiler, konuştular... Bende mutluydum ama birazdan onların gideceğini düşünmek acı veriyordu. Daha goncaydım, en azından bir haftalık ömrüm vardı, ama bundan sonraki günlerimi burada, bu karanlık yerde geçirmek istemiyordum. Beni alırmıydı giderken? Yanında götürürmüydü?

Ben bu duygularla doluyken kalkmakta olduklarını fark ettim. Aman Allah'ım gidiyordu! Gidiyorlardı. Adam geldikten sonra benimle hiç ilgilenmemişti. Beni unutmuştu. Ayağa kalktı, çantasını aldı, ceketini omuzlarına attı ve yavaş yavaş uzaklaştı masadan. Beni bırakarak... Kahrolmuştum. Bütün ümitlerim sona ermişti. Ona son bir kez veda etmek üzereyken, genç adamın masaya döndüğünü gördüm. Bir şey unutmuştu herhalde. Geldi bana uzandı...

Yoksa...

Beni aldı, önce kokladı, kokumu onun yaptığı gibi içine çekti ve onun yanına gitti... Gözlerinin içine bakarak "Bütün bir gece çok hoş bir ikiliydiniz, onu yalnız mı bırakacaksın" diyerek beni uzattı. Daha önce biraz kıskanmıştım, ama o anda çok sevdim bu adamı. Sarılıp öpmek geldi içimden. O gece ve sonrası onlarla birlikte aşkı, mutluluğu, tutkuyu, ihtirası yaşadım. Çok büyük bir aşka tanık oldum. Ama korkuyordum. Hislerim bu aşkın uzun sürmeyeceğini söylüyordu. Evet çok seviyorlardı birbirlerini ama başka dünyaların insanıydılar...

Her şeyleri farklıydı. Bu ilişki onları tüketecekti... Beni bir hafta boyunca vazoda baktı. Her gün suyumu değiştirdi, uzun yaşamam için vitaminlerle besledi beni. Her sabah yataktan kalkınca okşadı, sevdi, kokladı. Her akşam eve geldiğinde benimle ilgilendi. Yapraklarımın dökülmekte olduğunu fark edince kurumamamı, yapraklarımın dökülmemesini sağladı. Ömrümü uzattı. Aradan yıllar geçmesine rağmen hala yaşıyordum. Hala onunla beraberim. Onun yatağının başucundayım. Ben onunlayım ama buluşmamızı sağlayan bizimle değil artık. Korktuğum başıma geldi. Bir yıl sürdü ilişkileri. Aşk dolu geceler yerini kavgalara bıraktı. Hiç istememe rağmen birbirlerini kırmalarına şahit oldum. Onunla birlikte bende ağladım. Her kavga, daha tutkulu bir barışmayla sonuçlanıyordu. Ama sonra bir gün gitti ve bir daha hiç aramadı...

Ama o günden sonra her gün bir arkadaşım geldi evimize. Her gün kırmızı bir gül getirdi çiçekçiler. Kimden geldiğine dair hiçbir not olmadı güllerin üzerinde. Ama oda bende kimin gönderdiğini biliyorduk.

Aradan yıllar geçti, başkaları geldi gitti eve. Ama o hiç gelmedi. Gülü hep geldi. O da güllerin hiçbirini atmaya kıyamadı. Hepsini yaprakları dökülmeye başladıktan sonra kuruttu, yaprakları ufaladı, banyoda, odalarda sakladı. Saklamaya devam ediyor...

Bu güzel kokulu evde ben öldüm bir gün ve... benimle birlikte o güzel kadın da öldü. Ama ev hala onun kokusuyla doluydu..


TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
10 Eylül 2006       Mesaj #1460
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi

Hikaye'nin Adı
:
Bir Dostla Aşk



Fırtınalı bir hayatın ortasında birleştik. Sen, kendine yakın bulduğun insanların sana yaptığı hatalardan şikayet ediyordun., bense uzun yıllar acısını çektiğim bir aşkın yaralarını sarmaya çalışıyordum.

İyi birer dosttuk, her şeyi paylaşır olmuştuk. Bu yakınlaşmamızın kısa bir sürede olmasına rağmen zamanım öyle tatlı, öyle güzle geçiyordu ki ben içimdeki kıpırdanmalardan habersizdim.

Sanki rüyadaydım, gözlerimi açtığımda dostluğun yerini aşk almıştı. Kendimi tutamamıştım işte. Duygularıma hakim olamamıştım. Sen benim aşkım, bense senin dostundum artık. Sana aşık olduğumdan habersizdin. İçimdeki volkan öyle taşmıştı ki patlamak için sabırsızlanıyordu.

Sonunda o gün gelip çatmıştı. Bütün duygularımı bütün hislerimi açıklamıştım ben sana. Sense bana sadece şaşkın bir ifadeyle bunların yalan ve şakadan ibaret olması için yalvarmıştın.

Bende sana bunların ne şaka ne de yalan olduğunu üstüne basa basa vurgulamıştım. İçim rahatlamıştı. Çünkü bir insana ‘’ seni seviyorum ‘’ demek kolay bir iş değildi. Yürek isterdi. Ben bu işi becerememiştim ama sonucuna da katlanmak elimde değildi. Çünkü asıl olan benim için bugündü ve ben bugün sana söylemem gereken şeyleri yarına bırakmamıştım. Yarın böyle bir fırsatın elime geçeceğini düşünerek bütün her şeyi açıklamıştım.

Dünya fani her an her şey olabilir bizim dünyamızda... Şimdi içim çok rahat ama bir o kadar da huzursuzum. Çünkü bunları sana anlatınca suçlu ben oldum. Şimdi o eski günleri arıyorum, hiç sebepsiz, ani ayrılışın şokunu üzerimden atamamamın sonucundandır. Ve zaman eskiden öyle güzel öyle tatlı geçerken şimdilerde, bin bir azap bin bir acıyla geçiyor.

O günün üstünden çok zaman geçti. Şimdi ben senden benim olmanı değil bana biraz hak vermeni istiyorum. Bana duyduğun nefreti duygularımın üstünden çekmen için yalvarıyorum. Bana ne kadar kızsan ne kadar nefret etsen de ben seni yine de seviyorum. Duydun değil mi? Seni seviyorum.

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar