Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 17

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 567.244 Cevap: 1.997
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Ocak 2006       Mesaj #161
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
FEDAKARLIK


Sponsorlu Bağlantılar

Yıllar önce Stanford Hastanesi'nde gönüllü olarak çalıştığım zaman,çok ciddi ve az rastlanan bir hastalığa yakalanmış Liza adında bir kız tanıdım.İyileşmesi için bir tek yol vardı, beş yasındaki erkek kardeşinden kan nakli yapılması gerekiyordu.

Erkek kardeşi ayni hastalığın üstesinden gelmişti ve vücudunda hastalığı yenebilecek antikorlar oluşmuştu. Doktor bu durumu Liza'nin erkek kardeşine açıkladı ve ona ablasına kan vermeyi isteyip istemediğini sordu.

Küçük çocuk bir an tereddüt etti ve derin bir nefes aldıktan sonra,

"Evet, eğer Liza kurtulacaksa veririm" dedi.

Kan nakli yapılırken,kucuk çocuk ablasının yanındaki yatakta yatıyor ve ablasının yanaklarına renk geldikçe bizimle birlikte gülümsüyordu.Sonra yüzü sarardı ve yüzündeki gülümseme kayboldu. Başını kaldırıp doktora baktıktan sonra titreyen bir sesle,"Hemen mi öleceğim?" diye sordu.

Sonradan anladık ki yaşı cok küçük olduğu icin,doktorun sözlerini yanlış anlamış ve kanının tümünü ablasına vermesi gerektiğini düşünüp onu kabul etmişti.
YaKaMoZcuk - avatarı
YaKaMoZcuk
Ziyaretçi
19 Ocak 2006       Mesaj #162
YaKaMoZcuk - avatarı
Ziyaretçi
***Ince kalpli dondurmaci***
Arkadaşım Gayle dört yıldan bu yana kansere karşı yaşam mücadelesi veriyordu.
Sponsorlu Bağlantılar

Diğer arkadaşlarımla birlikte onu ziyarete gittiğim bir gün çocukluk düşlerimizden söz ediyorduk. Gayle başını pencereye doğru çevirdi. Gözleri çok uzaklarda, sesi sitem dolu
“Ben, kumandalı, kırmızı bir oyuncak arabamın olmasını isterdim hep, ama doğum günümde ne istediğimi söylersem; dileğimin gerçekleşmeyeceği korkusuyla hiç kimseye söyleyememiştim bunu. Bu nedenle de asla radyolu, kırmızı bir oyuncak arabam olmadı.” dedi.

Gayle’i ziyaretimden bir kaç gün sonraydı. Çok sevdiğim dondurmayı almak için sırada beklerken birden dondurmacının vitrinindeki kırmızı oyuncak arabayı gördüm.

Yanına da bir not iliştirilmişti:
"Dondurmanızı alırken vereceğimiz kuponu doldurmayı unutmayın, belki de çekiliş sonunda bu kumandalı araba sizin olabilir."

Hemen Gayle’in sözleri geldi aklıma. Bir kaç hafta boyunca sürekli dondurma alıp, verdikleri kuponları doldurdum. Hiç bir çekilişte de kazanamadım. Bu kırmızı arabayı mutlaka Gayle’e almalıydım.

Dördüncü haftanın sonunda artık çekilişte kazanmaktan ümidimi yitirmiştim.

Dükkan sahibi ile konuşarak bana bu arabalardan bir tanesini satmalarını rica ettim.

Dükkan sahibi dört haftadır hergün dondurma alıp, kuponları doldurduktan sonra büyük bir heyecanla çekiliş sonuçlarına baktığımın gözünden kaçmadığını söyledi.

Ardından da gözlerimin içine bakarak:
"Söyler misiniz, neden bu kadar çok istiyorsunuz bu arabayı ?" diye sordu.

Gözlerimden süzülen yaşlara aldırmadan ona arkadaşımdan söz ettim. Çok etkilenmişti.
"İstediğiniz oyuncak arabayı verdiğiniz adrese göndereceğim" dedi.
Yazdığım çeki masanın üstüne bırakarak , büyük bir mutlulukla evime geldim.

Ertesi günü Gayle’i ziyarete gittiğimde gözleri ışı ışıldı. Elindeki kırmızı oyuncak arabayı göstererek küçük bir çocuk heyecanıyla:
"Bak" dedi. "Bunca yıl bekledim ama nihayet dileğim gerçekleşti, hem de tam istediğim gibi !"
Ertesi günü postacı bir zarf uzattı elime. Açıp okumaya başladım:
"Sevgili Bonnie, annem ve babam da kanserdi ve ikisinide, altı ay gibi kısa bir sürede kaybettim. İkisi içinde çok çabaladım ama doğrusu dostlarımın sevgisi ve cömertliği olmasaydı hiç bir şey yapamazdım. Gerçek dostlarım olduğu için kendimi hep şanslı hissettim. Gayle’de senin gibi bir dostu olduğu için çok şanslı. En iyi dileklerimle. Norma"

Dondurma dükkanının sahibiydi mektubu yazan. Benim masasına bıraktığım çek de zarfın içindeydi.


Bonita L. ANTICOLA

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Ocak 2006       Mesaj #163
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
misc34div


... Mavi Kurdele ...
New York'ta yasayan bir öğretmen, Lise son sınıfındaki öğrencilerinin "diğer insanlardan farklı özelliklerini" vurgulayarak onurlandırmaya karar vermiştir.
California Del Mar'dan Helice Bridges
tarafından geliştirilmiş süreci kullanarak, her bir öğrencisini teker teker tahtaya kaldırdı.Ilk önce öğrencilere sınıf ve kendisi için ne kadar özel olduklarını belirtti. Sonra her birine üzerinde altın harflerle
"Siz çok önemlisiniz"
yazılı birer mavi kurdele verdi. Daha sonra kabul görmenin toplum üzerinde ne gibi etkileri olacağını anlayabilmek amacıyla sınıfına bir proje yaptırmaya karar verdi. Her bir öğrencisine üçer tane daha kurdele verip, onlardan bu töreni gerçek dünyada devam ettirmelerini istedi. Öğrenciler, daha sonra sonuçları takip edecek, kimin kimi onurlandırdığını tespit edecek ve bir hafta boyunca sınıfa bilgi vereceklerdi.
Çocuklardan biri, gelecekteki kariyer çalışmaları içi kendisine yardımcı olan yakınlarındaki bir şirketin üst düzey görevlisini onurlandırmış, adamın yakasına mavi kurdeleyi iliştirmişti. Ardından, iki tane daha kurdele vermiş ve;
"Sınıfça bu konuda bir projemiz var. Sizden onurlandırmanız için birini bulmanızı istiyoruz. Onurlandırdığınız insanlara ekstra kurdele de verin. Böylece onlarda bu projenin devam etmesi için başkalarını bulabilirler. Daha sonra, lütfen bana ne olduğu konusunda bilgi verin" diye rica etti. O gün üst yönetici, suratsız biri olarak bilinen patronunun yanına gitmeye karar verdi. Patronun odasına girdi ve onun
" is dünyasında bir deha olduğundan ötürü" onu takdir edip örnek aldığını söyledi.
Bu mavi kurdele'yi yakasına takması için izin verip vermeyeceğini sordu? Şaşkına dönen patron;
"Tabi ki" şeklinde cevap verdi.
Yönetici de mavi kurdele'yi, patronun tam kalbinin üstüne, ceketine iliştirdi. Ekstra kurdeleyi verirken de;
"Bana bir iyilik yapar misiniz?...
Siz de bu kurdeleyi onurlandırmak istediğiniz birine verir misiniz?... Bunu bana veren çocuk, okulda bir proje yaptıklarını söyledi. Bu kabul görme töreninin devam etmesi gerekiyormuş. Böylece
"bunun, insanları nasıl etkilediğini belirleyeceklermiş..." Dedi...
O gece patron evine geldiğinde, on dört yaşındaki oğlunun yanına oturdu.
"Bugün inanılmaz bir şey oldu" dedi.
"Ofisteydim. Üst düzey yöneticilerimden biri içeri geldi, bana hayran olduğunu söyleyip, "iş dünyasında bu kadar basarili olduğum için göğsüme bu kurdeleyi iliştirdi... Bir hayal etmeğe çalış... Benim bir dahi olduğumu düşünüyor..
"Siz çok önemlisiniz" yazılı bu kurdeleyi tam göğsümün üstüne takti. Bana ekstra bir kurdele verdi ve onurlandıracak başka birini bulmamı istedi. Arabayla eve gelirken, bu mavi kurdeleyle kimi onurlandırabileceğimi düşündüm ve aklıma sen geldin... Ben
"seni" onurlandırmak istiyorum. Günlerim aşırı yorucu geçiyor. Eve gelince sana pek ilgi gösteremiyorum. Bazen derslerden aldığın notları beğenmeyince veya odanı toparlamayınca sana bağırıp çağırıyorum... Oysa bu gece bir şekilde buraya oturup, sana benim için ne kadar farklı ve özel olduğunu söylemek istedim. Annen gibi sen de benim hayatımdaki en önemli insansın. Sen mükemmel bir çocuksun."Seni seviyorum" diye devam etti...
Şaşkına dönen çocuk simdi ağlamaya başlamıştı... Bütün vücudu titriyordu... Başını kaldırdı, gözleri yas içinde olarak babasına baktı, ve:
"Yarin intihar edecektim" baba, dedi...
"Baba, ben senin...çünkü ben senin... beni hiç sevmediğini... beni hiç önemsemediğini düşünüyordum... Ama artık her şey çok farklı. Sen baba, su an... oğlunun hayatini kurtardın!..."

Sizin de sevginizi duymak, hissetmek isteyen insanların var olduğunu sakın unutmayın...
YaKaMoZcuk - avatarı
YaKaMoZcuk
Ziyaretçi
20 Ocak 2006       Mesaj #164
YaKaMoZcuk - avatarı
Ziyaretçi
Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi?
Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?
Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?
Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?
Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?
Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?
Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?
Ve siz onu hiç kokladınız mı?
Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı?
Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?
Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?
Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl?
Çimlere uzandığınız oldu mu?
Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?
Hiç suda taş kaydırdınız mı bu yıl?
Kaç kez kuşlara yem attınız?
Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?
Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz?
Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?
Kaç kez mektup aldınız bu yıl?
Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç?
Kimseyle barıştınız mı bu yıl?
Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez farkettiniz bu yıl?
İyi bir yılın, bunlar gibi birçok "küçük şeye"e
bağlı olduğunu hiç düşündünüz mü bu yıl?
Yayılın çimenlerin üzerine..... Acele edin....
Er veya geç... Çimenler yayılacak üzerinize...

CAN DÜNDAR
YaKaMoZcuk - avatarı
YaKaMoZcuk
Ziyaretçi
20 Ocak 2006       Mesaj #165
YaKaMoZcuk - avatarı
Ziyaretçi
Merhaba gülen gözlü arkadaşım!

Dudağındaki tebessümü kaybetmemişsin daha. Ne güzel dünyaya gülen gözlerle bakabilmek ve insanlara tebessümler saçabilmek senin gibi.

Biliyorum, üzülüyorsun donuk gözlerle karşılaşınca... Ne yapalım arkadaşım! Herkes senin gibi olamaz... Aslında bütün insanlar senin gibi olmalı. Bilseler bir tebessümle neler yapabileceklerini. Bir çocuğun gözlerindeki ışıltıyı, bir tebessümle nasıl görebileceklerini, sıkıntılarla dolu bir insana nasıl dünyaları verebileceklerini bilseler... Gülen gözlerin buzları nasıl erittiğini, kalpleri nasıl birleştirdiğini bilseler, eminim onlar da senin gibi olmak isterlerdi Ve sevgi saçıyorsun gülen gözlerinle arkadaşım sıkıntılarla dolu bir insana, nasıl dünyaları verebileceklerini bilseler ve gülen gözlerin buzları nasıl erittiğini, kalpleri nasıl birleştirdiğini bilseler, eminim onlar da senin gibi olmak isterlerdi. Sevgi saçıyorsun gülen gözlerinle arkadaşım. Saf ve hiç beklentisi olmayan bir çocuk gibi...

Hayır arkadaşım! Sevgi,sadece sevgiliye duyulmaz. Sevgi evrenseldir Hiç kimse altın yığınları gibi kasasına kilitleyemez onu, Onun yeri kalplerdedir Onun yeri bir bahçıvanın ellerindedir, sevgi tohumları saçabilmek için... Evet,sevgi her yerdedir Yeter ki sen onu bulmak iste. Sevgiyi bulmak kolay, zor olan onu elinde tutabilmekte.

Unutma arkadaşım! Sevgiyi duyabilmekle de is bitmiyor. Sevgiyi göstermek de gerekiyor. Hayat kısa arkadaşım, bugün olan yarin yok! Sevgiyi göstermek beklemeye gelmez, yarin çok geç olabilir. Elindekini kaybetmeden kıymetini bilmeli. Simdi koş sevdiğinin yanına.. Önce ona gülen gözlerle sımsıcak bir gülümse ve "seni seviyorum" deyiver, içinden gelen en sıcak sesinle Bu senin gibi bütün canlılara karşı sonsuz bir sevgi duyan bir insan için hiç de zor değil.. Bu yalnızca, yüreğinin buz kapladığını zanneden insanlara biraz zor gelecekte. Ama onlar da senin gösterdiğin cesareti gösterdiklerinde, kalplerinde sevgi kıpırtılarını hissettiklerinde ve ağlamayı öğrendiklerinde, inan her şey onlar için ve bütün insanlar için daha güzel olacak.

Hayat çok kısa arkadaşım ve bu dünyadaki hiç bir şey kırılan kalplere değmez
YaKaMoZcuk - avatarı
YaKaMoZcuk
Ziyaretçi
20 Ocak 2006       Mesaj #166
YaKaMoZcuk - avatarı
Ziyaretçi
Sevmek...Tanrının bize bağışladığı en yüce duygulardan bir tanesi... Yaşamımıza renk katan yegane şey. Sevmek ve sevildiğini hissetmek, hissettirmek. Sevmek... her şeyi, dünyayı, yaşamayı, insanları, kuşları, çiçekleri, denizi, suyu, herşeyi, kendimizi bir de. Biz ulus olarak sevgi dolu insanlarız aslında, yüreğimiz hep bu ışıltılarla dolu. Ama sevgimizi dile getiremiyoruz yeterince. Hep içimizde, yüreğimizde saklı tutuyoruz, nedense kullanmayıp saklıyoruz. Halbuki ne güzel iki kelimedir “ seni seviyorum ” diyebilmek. Bu gizemli kelimeyi kullanmaktan korkmasak, içimizden geldiği gibi ve hissettiğimiz anda söyleyebilsek keşke sevdiklerimize.

Dünün , sabahın ilk ışıklarında yeni açmış bir çiçeğin yaprağındaki çiğ tanesi ile size gülümsemesini bir kez. içimizi mutlulukla dolduran bu sıcak tablo karısında “ seni seviyorum güzel çiçek” demek, ne hoş bir karşılamadır onu. ( aptalca mı geliyor size, gelmesin lütfen) Yada aynada yüzünüze bakarken içten gelen bir gülümseme ile kendi kendimize “ seni seviyorum ” desek, diyebilsek keşke.

seni seviyorum ” öyle sihirli ve güçlü iki sözcüktür ki aslında; söylendiği anda karşımızda akan suları bile durdurur anında. Eşimize, kızımıza, sevgilimize, emektar köpeğimize, yetiştirdiğimiz çiçeklere, büyüklerimize , tüm sevdiklerimize söyleyelim her an içimizden geldiğinde; duraksamadan,” acaba tepkileri ne olur, yada çok söylemeyeyim etkisi azalır ” diye düşünmeden. Olabilir mi hiç böyle bir şey, etkisi azalabilir mi hiç. Bu iki sözcük ne kadar sık kullanılırsa insanın içini o kadar okşar, o kadar sevgi ile doldurur, ilişkileri düzene sokar, uzaklar hemen yakınlaştırır, mesafeleri yok eder. Ne güzel bir şeydir bunu sıkça kullanabilmek, alışkanlık haline getirip söyleyebilmek.

Hayatın ne kadar acımasız, ne kadar kısa olduğunu, belki yarın sevdiğimiz ve değer verdiğimiz kişileri bir daha bulamayacaımızı düşünecek olursanız; bence şu anda, şu saniyeden itibaren, daha fazla geç kalmadan söyleyelim, haykıralım sevgimizi; “ seni seviyorum ” diyelim.

Eşimizi yada sevdiklerimizi yolculuğa uğurlarken hazırladımız bavulun içine, giyisilerin arasına “ seni seviyorum ” yazan minicik notlar iliştirelim. Bizden önce eve geleceğini bildiğimiz anlarda yine onlar için evin çeşitli yerlerine “ seni seviyorum ” mesajları bırakalım. İnanın o mesajları gördüklerinde yaşayacakları mutluluğu kelimelerle anlatmak mümkün olmaz. Bu öylesine güzel bir sıcaklık, öylesine güzel bir yakınlaşmadır, sözcüklere sığdıramazsınız gücünü.

İçimizde tutup, saklayıp, ayda yılda bir kez söylediğimizde; hayatımızdaki “keşkelerin” sayısı hızla artacaktır inanın buna. Oysaki “keşkelerin “geri dönüşleri yoktur; giden yıllarla birlikte onlarda gider, yakalayamazsınız.

O halde gelin kullanmaktan çekinmeyelim, “ seni seviyorum ” demeyi de sevelim, tüketelim bolca. Bilin ki siz kullandıkça tükenmeyecek, size geri dönüşleri katlanarak artacaktır.
Son düzenleyen YaKaMoZcuk; 20 Ocak 2006 17:34
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Ocak 2006       Mesaj #167
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Papatya Tarlası

Bir papatya tarlası düşün... İlkbahar ayı. Ve sen onun yanından geçen yolda yürüyorsun. Ve o papatya tarlasında bir papatya dikkatini çeker. Binlercesinden birisidir, ama sen onu yanına gidersin. Onda seni çeken bir şeyler vardır. O papatyayı olduğu yerden koparırsın. Sadece senin olsun istersin. Sadece senin... Öleceğini düşünmeden ve gidersin o tarladan.
İçindeki şiddetin durduramadığı bir bencillik ama bir o kadar güzel ve hapsedici. TUTKU bu olsa gerek...Yine o tarlanın kenarındaki yolda yürüyorsundur. Yine milyonlarcası arasında bir tanesi seni çeker. Yaklaşırsın yanına. Gözlerin başkasını görmez olur o an. Onun için herşeyi yapmak istersin. Dokunmak istersin. Dokunamazsın, orda onunla ölmek istersin. Ama birden hafif bir rüzgar eser ve bir başka güzel çiçek kokusu gelir burnuna. Dayanamazsın onun kokusuna. Unutturur herşeyi bir anda ve o kokunun geldiği yöne gidersin. Diğer papatya orda kalmıştır. Yüreğinin bir kenarında. Paylaşılmamıştır birçok şey. Unutulmaz belki ama geri de dönülmez ona. AŞK bu olsa gerek... Yine o yoldasın. Papatya tarlasının yanından geçen...
Ve yine bir papatya milyonlarcasının içinden seni çeker. Gidersin yanına. Orda
kalakalırsın. O hiç ölmesin diye her şeyi yaparsın. Tüm gücünle onunla olmak istersin. Oradan seni koparacak hiç bir güç olmadığına inanırsın. Ve orda onunla ölene kadar birlikte kalırsın.
SEVGİ bu olsa gerek..
YaKaMoZcuk - avatarı
YaKaMoZcuk
Ziyaretçi
21 Ocak 2006       Mesaj #168
YaKaMoZcuk - avatarı
Ziyaretçi
ask0218uj
Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır. Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar. Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular yoktur. Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur...Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında. Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya... İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır. Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır...Bazen denizler, kıyılar çeker insanı. İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu. Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara... Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi...İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler, kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu...Birazdan sabah olacak...Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular başlayacak... Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım...Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış. Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını, cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek...

Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak...
Aşkta yarın yoktur sevgili...

Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose Msn Rose
YaKaMoZcuk - avatarı
YaKaMoZcuk
Ziyaretçi
21 Ocak 2006       Mesaj #169
YaKaMoZcuk - avatarı
Ziyaretçi
Kaybetme Korkusu Aşk bir yumak haline gelip boğazına sarılıverir insanın bazen. İşler çözülmez haldedir ve bu kördüğüm insanı istemediği şeyler yapmaya zorlar çaresiz. Birbiri ardına yapılan yanlışların en büyük nedeni ise kaybetme korkusudur. Bu korku bir kez girdi mi insanın yüreğine o andan sonra akıl ve mantık sürgüne gönderilmiş iki mahkuma dönüşüverir birden.

Siz aşkınıza sahip çıkmaya çalıştıkça o kördüğüm giderek büyür ve bir süre sonra yumağın ipleri boğmaya başlar. Kurtulabilmek için çırpındıkça bir başka canavarın, kıskançlığın ellerine teslim olursunuz.

Öyle bir canavardır ki kıskançlık, beraberinde tedirginliği, endişeyi ve huzursuzluğu da getirir. Beyni böcek gibi kemiren soruların başlıca kaynağı da kıskançlıktır. Terk edilme ihtimaliniz çoğaldıkça sorular artar. Kesin ve net yanıtı yoktur hiçbir sorunun. Onun bir başkasıyla olabilme ihtimalini, bir başkasıyla sevişebilme ihtimalini düşünmek, uykusuz gecelerin, verimsiz günlerin habercisidir.

Mantık ve akıl sürgündeyken sizi terk etme ihtimali olan sevgilinin her davranışı, her sözü sadece ve sadece kıskançlık süzgecinden geçirilecektir.

Bir zamanlar minik oyunların, aşka katılan tadın sebebi olan kıskançlık, sevgiliye düşmanlık duymanıza neden olacaktır artık. Ve düşmanlık insanın içindeki şiddeti körükleyecektir elbette.

Kıskançlık ateşini bastırmaya kalkmak, başka şeylerle ilgilenir gibi görünmek bataklıktan çıkmaya çalışan insanın hareket ettikçe çamura daha da gömülmesine benzer. Yanlış, yanlış üstüne eklenir.Mantık ve aklın ardından benlik ve kişilik de çıkar sürgüne. Siz sevgiliyi kaybetmeme uğruna değişmeye çalıştıkça yüreğinizdeki huzursuzluk sizi yerinizde bir dakika bile oturamaz hale getirir. Üstelik değişmek uğruna yapılan hatalar sevgiliyi kaybetme ihtimalini daha da güçlendirir.

Kıskançlığa tamamen teslim olmuşsunuzdur artık. Bu noktaya nasıl geldiğinizi hatırlamazsınız bile. Hangi olay, hangi kişi neden olmuştur bir önemi de yoktur artık. Şiddet yavaş yavaş kendini göstermeye başlar.

Kendinize ya da ona zarar verme duygusunun kıyısında dolaşıp durursunuz.

Bu duygudan kurtulmanın tek yolu, bütün bunlara konu olan sevgiliden kurtulmaktır. O sevgilinin diktiği ama üzerinize tam oturmadığını bildiğiniz halde giymekte ısrar ettiğiniz aşk giysisini çıkarmanın zamanı gelmiştir. Bu tutsaklığı yaşamaktansa kar altında çıplak kalmak çok daha iyidir. Ve elbette, üzerinize tam oturan bir giysi, bir yerlerde sizi beklemektedir...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Ocak 2006       Mesaj #170
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
SİZE VE SEVGILINIZE...

Sabah uyandiginda midesinde bir yanma hissetti. Yanmanin
nedeni aksam yedikleri degil, uyanir uyanmaz bugün
yapacaklarinin aklina gelmesiydi.
Bugün 2 yildir götürmeye çalistigi bir birlikteligi
bitirecekti. Aslinda bunu yapmakta geç bile kalmisti. 'Bitmeli
dedi içinden, her gün bu tatsiz uyanis bitmeli.' Genç adam
bunlari düsünürken surati sekilden sekile giriyordu.

Süratle giyinerek disari çikti. Bugüne kadar hiç bekletmemisti
onu, simdi de bekletmemeliydi.
Istanbul, soguk ve yagmurlu bir Nisan ayi yasiyordu. Genç adam
gökyüzüne bakarak iç geçirdi; 'Bulutlar bizim
yasayacaklarimizi biliyor. Onlar bile agliyor halimize...'


BULUSMA VAKTI...


Artik Kadiköy iskelesindeydi. Birkaç dakikalik beklemeden
sonra karsidan kiz arkadasinin geldigini gördü. Simdi
midesindeki agri daha da artmisti.

Besiktas'a geçtiler. Yolculuk sirasinda hiç konusmadilar. Genç
kiz, sevgilisinin bu durgunluguna anlam verememisti. Nereden
bilecekti bugün ayrilik çanlarinin çalacagini...
Besiktas'a geldiklerinde bir cafede oturdular. Genç kiz
anlamisti sevgilisinin kendisine bir sey söylemek istedigini.
'Bana birsey mi söylemek istiyorsun' diye sordu. Genç adam,
gözlerini kaçirarak
'Evet' dedi. Genç kiz heyecanlanmisti, biraz da sinirlenerek
'Söylesene, ne diye bekliyorsun' dedi. Genç adam içini
çektikten sonra 'Sence biz nereye kadar gidecegiz?' diye
sordu. Genç kiz, 'Bunu sorma geregini
niye duydun?' diye yanit verdi. Genç adam söze basladi...
''Birkaçay önce aksam 23:00 civarinda sana telefon açip senin
için yazdigim siiri okumak istemistim. Sen bana 'Sirasi mi
simdi canim yaa, isin gücün yok mu?' demistin. Biliyormusun o
an nakavt olan bir
boksör gibi hissettim kendimi. Özür dileyip telefonu
kapatmistim. Daha sonra da bu siiri benden hiç istememistin.
Geçenlerde hasta olup yataklara düstügümde arkadaslarimla
birlikte sen de gelmis, Meral'in 'Sen sanslisin, sevgilin sana
bakar' sözüne 'Isim yok da sana mi bakacagim, annen baksin'
demistin. Hatirladin mi?''


DUYGUSALLIGI SEVMEM...


Genç kiz, 'Biliyorsun ben duygusalligi sevmiyorum. Hem hasta
bakici gibi göründügümü de kimse söyleyemez' diye yanitladi.
Genç adamgüldü,


'Evet canim haklisin. Zaten olmak istesen de bu kalbi
tasidigin sürece hasta bakici, hemsire falan olamazsin.' Genç
adam devam etti...
'Bana simdiye kadar kaç kere sabahin erken saatlerinde güzel
sözcüklerden olusan bir mesaj çektin? Hiç... Hatta günün
hiçbir saatinde çekmedin. Duygusalligi sevmeyebilirsin. Ama
sen seni seven insanlari da mutlu etmeyi sevmiyorsun. Halbuki
ben senin tam tersine kendimden çok insanlari mutlu etmeyi
seviyorum. Seni tanidigimdan beri her sabah, her aksam, her
gece yani seni andigim her saat tatli bir mesajim vardi senin
için biliyor musun? Seninle ben AKLA KARA gibiyiz.'
Genç kiz anlamisti, 'Yani ne istiyorsun benden sair olmami
mi?' Genç adam tekrar gülümsedi içinden. Dün gece verdigi
ayrilik kararinin ne kadar dogru oldugunu düsündü. 'Hayir'
dedi, 'Sair olmani
istemiyorum. Olamazsin da... BIZ AYRILMALIYIZ. Ayrilirsak
ikimiz için de
en hayirlisi olacak.'

Genç kiz sasirmisti, 'Neden ama? Ben seni seviyorum. Senin de
beni sevdigini saniyordum.' Genç adam iç çekerek 'Hayir canim,
sen beni sevdigini saniyorsun. Eger beni sevseydin simdi baska
seyler konusuyor olurduk' dedi. Genç kizin gözleri yasarmisti.
Genç adam cebinden çikarttigi mendili uzatti, genç kiz
gözyaslarini silerek 'Sen bilirsin, umarim beni bir baskasi
için birakmiyorsundur...' dedi.

Genç adam 'Nasil böyle bir sey düsünürsün, senden baska kimse
olmadi ve uzun zaman da olacagini sanmiyorum' yanitini verdi.

Genç adam ve genç kiz iki sevgili olarak oturduklari masada
artik iki yabanciydilar. Birkaç dakika sessizce oturduktan
sonra Genç kiz,
'Kalkalim istersen' dedi. Genç adam 'Ben biraz daha burada
kalmak istiyorum, istersen sen kalkabilirsin' diye yanitladi.

Genç kiz 'Tamam o zaman sana mutluluklar dilerim' diyerek
elini uzatti. Genç kizin sesi ve eli titriyordu. Genç adam,
'Istersen arkadas kalabiliriz' dedi ve birbirlerine son kez
sarildilar.

"BEN DOGRU YAPTIM..."

Genç adam dogru yaptigina inaniyordu. Eve döndügünde
yürümekten bitap bir haldeydi. Odasina girdi. Gece bitmek
bilmiyordu. Sabah erken kalkip ise gidecekti, uyumaliydi.
Birkaç saat sonra uykuya dalmayi basardi.

Sabah 7'de saatin ziliyle uyandi. Evden çikacagi zaman cep
telefonuna bakti, mesaj ve 10 cevapsiz arama vardi. Yorgun
oldugu için duymamisti telefonun sesini. Aramalar ve mesaj
sevgilisindendi. Heyecanla mesaji
açti, sunlar yaziyordu:
SADECE ONLARI SEVMEYI SEVDIM,

HEPSINI ONLARSIZ YASADIM DA,

BIR SENI SENSIZ YASAYAMIYORUM,

BU ASKI TEK KALPTE TASIYAMIYORUM,

SANA YEMIN GÜZEL GÖZLÜM, BIR TEK SENI SEVDIM,

VE SENI SEVEREK ÖLECEGIM, ELVEDA BIRTANEM...


Genç adam sasirmisti. Onu tanidigi günden beri ilk defa siir
aliyordu ve üstelik sabahin besinde yazmisti. Heyecanla onu
aradi, telefonu yabanci bir ses açti. Genç adam ''Nalan'la
görüsebilir miyim?'' dedi.

Ama karsisindaki agliyordu, hiçkira hiçkira hemde... 'Ben onun
annesiyim yavrum, kizim bu sabah intihar etti. Gece sabaha
kadar birilerini arayip durdu. Sabah odasinin isigini sönmemis
görünce girdim. Yavrum kendini asmisti....'


YIGILIP KALDI...


Genç adam beyninden vurulmusa döndü. Bir gün önceki mide
agrisinin iki katini çekiyordu simdi. Oldugu yerde yigilip
kaldi...

Birkaç ay sonra iki doktor konusuyordu hastanede. Doktarlardan
biri digerine karsidaki hastanin durumunu soruyordu. Doktor
yanit verdi...

'Haaa o mu? Üç ay önce getirdiler. Kendisi yüzünden bir kiz
intihar etmis. O günden sonra cep telefonunu elinden hiç
birakmamis. Devamli bir seyler yazip birine yolluyor.
Geçenlerde merak ettim. O uyurken gönderdigi numarayi aradim.
Numara 3 ay önce iptal edilmis. Gelen mesajlarda bir siir var.
Bu adam duygusal mi bilmem ama benim anladigim kadariyla siiri
yazan çok duygusal biriymis...


"ÇEVRENIZDEKI INSANLARIN NE HISSETTIGI YA DA NE
DÜSÜNDÜGÜNDEN O KADAR EMIN OLMAYIN, BAZEN
BIR KALBIN, IÇINDE NELER SAKLADIGINI ÖGRENDIGINIZDE
HERSEY IÇIN ÇOK GEÇ OLABILIR..."
AMA YINEDE SEVGINIZI GOSTERMEKTE GEC KALMAYIN ÇUNKU ;
KARSINIZDAKI INSAN SIZDEN DUYABILECEGI EN UFAK BIR TATLI SOZ
ONU YENI BIR GUNE MUTLU BASLAMASINA veya SIZE KARSI OLAN
SEVGISINI BIR KAT DAHA ARTTIRIR.......

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar