Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 92

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 566.514 Cevap: 1.997
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
10 Haziran 2006       Mesaj #911
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
ladyofmysterysmallbar
ladyofmysterylady
Sponsorlu Bağlantılar
Caddelerde sisli, puslu bir kış ikindisi. Ağaçlarda salkım salkım eski zamanlardan kalma anılar...Yapraklarda yere düşmeye hazırlanan yağmur damlaları... Bir yaprak kıpırdıyor işte, gümüşi bir damla usulca yere düşüyor. Sen sanki, yaprakların arasından bana müzipçe gülüyorsun. Beni her zaman şaşırtırsın zaten. Beni her zaman güldürmeyi bilirsin. Farkına bile varmadan bir şarkı dökülüyor dudaklarımdan "Caddelerde rüzgar, aklımda aşk var." Rüzgar keskin ıslığı ile şarkıma eşlik ediyor. İstasyon Caddesi'nin tenhalığı nedense ilk defa içime dokunuyor. Arabaya binsem ve birlikte gezdiğimiz yerlere gitsem,evimde şiirler okuyarak telefonunu beklesem, telefonunun gelmediği zaman seni başka yerlerde arasam. Sonra sen gelsen yanima, yine "......" desen, ben yine senin gözlerinde sorsuzluğa mahkum edilen aşkımı görsem.Ayrıca şarkılar gerçek oldu bu kez.Caddelerde rüzgar,aklımda aşk var. Yalnızım, üşüyorum, özlediğimse çok uzaklarda. Bahçeme melekler yağıyor, hepsi de tanıdık. Senden doğan, gözlerinde hayat bulan, bizi koruyan, kollayan ve en önemlisi ikimizi bir araya getiren melekler... Son kez yine seninle gezmiştik
oraları. Sen kimbilir belki de, uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi.
Benimse herşeyim aynı. Geceleri bodrum katlarına yağmur daha çok yağıyormuş, bugünlerde bir tek bunu ögrendim. Birde geceleri daha uzun sanki, bitmek bilmiyor. Bana anlatmak için neler biriktirdin içinde? Benim sana anlatacağım yeni birseyler yok. Dedim ya her şey aynı. Ama sanki biraz mahsunluk çöktü üzerime, bir de gülüşlerim sanki biraz azaldı. Sen olsaydın hemen anlardın.Sen benim herşeyimdin. Arkadaşım, dostum, öğretmenim, talebem, sevdiğim. Koşulsuz bir sevgiyle sevdim seni,bağlandım. Sen kimbilir belki de,uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi. Benimse içimde kocaman bir boşluk var. Hayır,üzülmüyorum, içimdeki boşlukta birtek özlemin yankılanıyor. Hayır, sana anlatmak için yeni şeyler biriktirmiyorum içimde, çok istesen hikayeler uydururum. Ama hikayelerimden önce itiraflarım olacak. Kendimden bile gizlediğim duygularımın itirafları. Sana aşık olmaktan delice korktuğumu, sana bakarken içimin titrediğini.Daha pek çok, sırrımı anlatacağım sana.
Gerçi anlatmama gerek yok,sen zaten hepsinin çoktan farkındasın... Sen kimbilir, belki de uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin simdi. Bense odamda senden uzak. Hayır beni merak etme, üzülmüyorum. Biliyorum, ikimizde yoktuk bu
aşk basladığında ve çok iyi biliyorum,sonsuzluğa mahkum edildi bizim aşkımız.
Dedim ya, beni merak etme. Üzülmüyorum, yalnızca biraz, biraz üşüyorum.......................................

JENNIS - avatarı
JENNIS
Ziyaretçi
10 Haziran 2006       Mesaj #912
JENNIS - avatarı
Ziyaretçi
logo

Sponsorlu Bağlantılar

Genc adam ellerinde bir buket cicek, sahile kosarak geldi... Gözleri söyle bir sahilde gezindi, aradigini göremeyince ilk gördugu banka oturup sevdigini beklemeye basladi. Ellerinde yine her zamanki ciceklerden vardi.
Sevgilisinin en sevdigi cicekler bunlardi. Kirmizi, kipkirmizi, kan kirmizisi guller... Sanki dalindan yeni koparilmis gibi tazeydiler, buram buram kokuyorlardi, sevgi kokuyor, ask kokuyor en önemliside özlem ve hasret kokuyordu guller... Hepsinin uzerinde damlalar vardi. Sanki agliyor gibiydiler. Genc adam gullere bakti, sanki onlarla konusuyormus gibi, " Neden agliyorsunuz, bakin ben ne kadar mutluyum " dedi. Az sonra sevdigini görecegi icin kalbi yine deli gibi atmaya baslamisti. Ne zaman onu dusunse, onunla bulusacagini hayal etse kalbi yine böyle yerinden cikacakmis gibi oluyordu. Senelerdir birbirlerini sevmelerine ragmen ikiside sevgisinden hic birsey kaybetmemisti..
Onlari hic birsey ayiramazdi... Ne hasret, ne ayrilik, nede ölum... Genc adam telasla saatine bakti. Sevdigi yine gec kalmisti, 1 dakika gec kalmisti. Ustelik o, sevdigini bekletmemek icin dakikalarca önce kosarak geliyor, onu beklemeyi bile seviyordu. Oysa o her zaman bunu yapiyordu. Devamli kendisini bekletiyordu. Herkesin bir kusuru olurmus diye dusundu... Ve gözlerini önundeki ucsuz bucaksiz denize dikti.. Denizin sonu yok gibiydi, tipki sevdigi kiza olan aski gibi denizinde sonu yoktu. Sonsuzluga uzaniyordu...Aslinda bugun onlar icin cok özel bir gundu. Kendi aralarinda sözleneceklerdi. Delikanli önce bunu sevdigine acmis, sonrada gidip 2 tane yuzuk almisti. Bu kadar önemli bir gunde bari, onu bekletmemeliydi.. Ama alismisti artik beklemeye, zarari yok biraz daha beklerim diye dusundu. Gullerin yapraklari nedense hala yasli idi. Bir turlu anlamiyordu onlari. Hersey bu kadar guzelken neden agliyorlardi ki ? İste az sonra sevdigi gelecek, ona sarilacak, kucaklasacaklardi...Sonra söz yuzuklerini takip, evliige ilk adimlarini atacaklardi. Genc adam öyle heyecanliydi ki sevdigine kavusmak icin can atiyordu...
Martilara bakti,birbirleriyle oynasip, ucusan martilara... Ne kadar guzel dansediyorlardi Tekrar saatine bakti genc adam.Endiselenmeye baslamisti. Sevgilisi yine gec kalmisti, hemde cok... Bu kadar gec kalmamasi gerekiyordu. İste hergun burada bulusmak icin sözlesmiyorlar miydi? Her gun sahilde, martilara bakarak, denizin onlara anlattigi masallari dinleyerek birbirlerine sarilip hasret gidereceklerine söz vermiyorlar miydi ? O zaman neden gelmemisti yine ??... Aklina kötu dusunceler gelmeye basladi. Hayir.. hayir..olamazdi. Sevdigine birsey olamazdi. Onsuz hayat yasanmazdi ki... O ölse bile devamli benimle yasar diye dusundu genc adam. Bunun dusuncesi bile hos degildi. Gözlerini yere indirdi. Gözyaslarini kimsenin görmesini istemiyordu. Zaten nedense etrafindaki insanlar ona sanki kacik gibi bakiyorlardi. Rahatsiz olmaya basladi bakislardan. Artik bikmisti... Yine sevgilisi geldi aklina.. Neden gelmedi acaba diye dusunmeye basladi. Gözlerini kapatti. 7 sene oldu dedi. 7 senedir hergun bu sahildeydi, sevdigini bekliyordu. Daha fazla dayanamadi. Kalbi parcalanacak gibi oluyordu. Gözlerinden 1 damla daha yas gullerin uzerine damladi...
Yine gelmeyecek galiba, en iyisi ben onun evine gidiyim diye mirildandi...Hic olmazsa gulleri her zamanki gibi yanina koyar, ona vermis olurdu... Genc adam ayaga kalkti.
Sevdigiyle bulusmak uzere, yesil tepenin ardindaki kabristana dogru yurumeye basladi...
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
11 Haziran 2006       Mesaj #913
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi

GERÇEKTEN DOĞRUYA,
DENİZ KABUKLARININ YOLCULUĞU...

Uzun uzun yıllar evveldi....
Uzak sahillerin, nemi yaprağı üzerinde, yemyeşil ormanlarında
güzeller güzeli bir kız yaşarmış.......
Adı yokmuş..
Bir isme de, ihtiyacı yokmuş zaten.
Duyamaz ve konuşamazmış, O......
Tüm gün topladığı deniz kabuklarıyla uğraşırmış sadece.....
Her sabah uyandığında,
“acaba bugün, hangi deniz kabukları bulma şansına sahibim” diye merak duyarmış.....
Kime sorsanız, tüm deniz kabuklarının birbirine benzediği o uzun sahillerde, o aylardır yıllardır hep mutlu ve
her günü ayrı bir umut ve güzellik içinde, heyecanla yaşamaktaymış.....
Çünkü O
zamanın,
sevenler için sonsuz olduğuna inanırmış......
Çünkü O,
zamanın,
sevinenler için kısa
üzülenler için çok uzun,
korkanlar için çok hızlı ,
bekleyenler içinse çok yavaş olduğunu, bilirmiş......
O, sonsuzu seçen, seven , ama çok seven bir yüreğe sahipmiş......
Topladığı ve dokunduğu her deniz kabuğu ile, yüreğine bir parça daha sevgi biriktirmekteymiş......
O, deniz kabuklarında, kulaklarıyla duyamadığı, bilinmez nice sesleri dinlemekteymiş aslında......
Yüreğinin kumsalları ve suları, ona hiç gitmediği, hiç görmediği kıyıların, nice hikayelerini anlatır durularmış......
Dünya, onun yüreğinde atarmış...
Dünya, onun yüreğinde ses verirmiş evrene......
O, dünyayı yüreğinden işitir, bilir ve yaşarmış......

Bazen işittiklerimiz, yeter sanırız...bildiklerimiz gerçek sanırız.......
Ve bunlar mutlu etmez bizi.....
Çünkü mutluluk;
duyamadıklarımızda, gidemediklerimizde,
fark edemediklerimizdedir....
Oysa, görebildiklerimizden, daha fazlasıdır gerçekler........
Günlük döngüler içinde, Sevdiklerimizle ve kendimizle paylaşabileceğimiz şeylerden uzak kalarak yaşıyoruz hayatlarımızı maalesef.....
Hayat bu olmamalı.. Işler hiç bir zaman durulmayacaktır ki, hep yoğun, hep çok olacaktır......
Ama sular bile durulur.
Durulur ve durulanır o zaman su; sedeflenir, sakinliğin, dinginliğin tatlı huzuru , derinliği aks olur kumsallarda.....
Bu hayattır işte.. Hayat oradadır...
Dinlerken, beklerken, izlerken, durulanırken..
Hayat orada yaşanır gerçel anlamda..
Oysa bizler mekanik ve elektronik bir dünyaya hapis vaziyette şuursuz yaşıyoruz, “hayat, bu” diye.....
Yaşamımızı, hayata ve kendimize endeksleyebilmeliyiz...
Ggerçekle, doğru arasındaki farkı görebilmeliyiz......
Hepimiz ....
Gerçekten mutlu olmak,
sadece yüreğin işidir...
Yüreklerimize fırsat vermeliyiz.....
Her yeni güne başlarken,
hangi deniz kabuğuna dokunarak,
bilinmedik hangi yaşama katılacağımız şansına gülümseyerek,
umutla uyanmalıyız......
Var olmanın güzelliği bu olsa gerek...
Acaba, bugüne kadar,
yüreğinizde kaç deniz kabuğu biriktirmişsinizdir ?
Sen...,
bugün hangi deniz kabuğunu dinledin,
ve bugün kaç deniz kabuğu topladın?
Insanın yüreği, belki de, deniz kabuklarından örülü olmalı.
Her yürek, bir kumsal olmalı belki de......
Kumsal gibi sonsuz olmalı.....
Kum tanelerinin kristallerinde, nice deniz çiçekleri, sedefleri açtırmalı her gün için..
Ve, her mevsimde ebruli olmalı o kumsal,
her koşulda kumsalda olmalı varlığımız.
Mesela, yazı, kumsal mevsimi biliriz sadece. Fakat, kışın da, oradayızdır.. Insanlar nedense, kumsalları, sadece yazın fark ederler......
Ne talihsizlik.!
Tıpkı, yüreklerimizi de, aynı talihsizliklerle fark edemediğimiz gibi
Belki de, maviyi görmek değildir önemli olan..
Belki, bakışlarımız gökyüzüne yöneldiğinde,
Önce, uçurtmayı görebilmeli gözlerimiz..
Önce uçurtmayı görebilirsek, mavileri de yakalarız zaten......
Uçurtma, mavidedir nihayetinde....
Eğer her gün, yeni bir var olma çiçeği açıyorsa gözlerimizde ve
Yüreğimizin ebruli kumsallarından, yepyeni deniz kabukları, sedefler toplayabiliyorsak,
Yokluk yok demektir, değil mi?

VE, her sabah ya da akşam üstleri,
Sulanmalı mutlak o var oluş çiçeklerimiz.......
Güne ya da akşama başlarken
Yürek su ister......Çiy ister... Şebnem ister......
Insanın en yalnız olduğu zaman dilimlerdir, sabahın eri ve akşamüstleri.......
Insanın en çok kendi olduğu, kendinde ve kendiyle olduğu vakitlerdir onlar.
Doğrularımızdan, gerçeğe yönelik yolculuğun başladığı vakitlerdir.
Sonsuza uzanan, uzanması gereken yürekler yollarını çiçeklendirme ve deniz kabuklarını sevgilendirme vakitleridir.
Doğrularınıza sahip çıkın. Kendinizi yakalayın.
Sonsuzluğu, kendinizden esirgemeyin.
Bakın, dinleyin, dokunun, deniz kabuklarının size söyleyecekleri var..
Yüreğinizin, ebruli kumsalından ayrılmayın.
Son düzenleyen GusinapsE; 15 Haziran 2006 00:46
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Haziran 2006       Mesaj #914
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
..İçi sıkılıyordu. Anlayamadığı bir duygu içini burkuyordu.En iyisi ona
gitmekti. O yardımcı olabilirdi.
Telefon açtı kahine imkansız, tam çıkmak üzereydim.""lütfen" dedi,kadın,
kendisini kıramayacağını düşünerek....
Çok zengindi kadın, ülkenin en zenginlerinden. Doğaüstü güçlere inanırdı ve
kahinin müdavimlerindendi...
Tabii ki kahin böyle iyi bir müşterisini kıramamıştı.Karşılıklı
oturuyorlardı.Önlerindeki suya baktı kahin,
Kaşları çatıldı, gözbebekleri büyüdü, alt dudağı düştü, kafasını kaldırıp
ona baktı "çok üzgünüm" dedi, durakladı,
belli ki söylemek istemiyordu."ne?" dedi kadın ısrarla ve kahin söyledi :
"su'da yarını göremiyorum..."yıkılmıştı kadın.
Medyum bugüne kadar hiç yanılmamıştı.yarın olmadığına göre bu gece
ölecektı.ne yapmalıydı?evine gitti,vasiyetini yazdı, biraz televizyon
izledi.Uykusu gelmişti. Son gecesiydi ve ne yapacağını bilmiyordu.en iyisi
uyumaktı.Böylece ölürken ; Hiç bir şey hissetmezdi.Yatağına uzandı, gözlerini
kapattı ve...derin bir uykuya daldı.Uyandığında güneş yeni doğmuştu,Kuş
sesleri geliyordu."cennette miyim?" diye düşündü.Herşey gece bıraktığı
gibiydi.Kalktı, sabahlığını giydi, salona indi,Herşey normal gözüküyordu
kahin bu kez yanılmış mıydı acaba?Masanın üstündeki gazeteye gözü
ilişti..
Manşette şöyle yazıyordu :
"ünlü kahin öldü"

Hayatlarını kendi kararları ile yaşamak yerine
başkalarının kararları ile yaşamayı seçenlere ...

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
11 Haziran 2006       Mesaj #915
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
thevalleylady

Derin düşüncelere dalmış yine o güzel mavi gözlerin...Düşündüğün nedir bu kadar?Neden benden saklıyorsun ki...Biz iyi günde ve kötü günde birlikte olmayacakmıydık..Her engeli birlikte aşmayacakmıydık..Sorun ne birtanem anlat bana...Bana bak uzaklara değil...Güzel yüzlüm günden güne soluyorsun ellerimin arasında...Dayanamıyorum inan.Bu kadarmıydı sevgimiz,aşkımız...Bu kadarmıydı sözlerin...Sevdiğim bana bak beni dinle...Sen konuşmuyorsan ben konuşurum..."Seni ilk gördüğüm an sevdim,saydım ve benim geleceğim dedim...Her sözün,her hareketin beni sana daha çok bağladı birtanem...Maviş gözlerin eskiden daha güzel parlıyorlardı...Şimdi ise sadece boş bakan iki göz görüyorum...Bir tanem SENİ SEVİYORUM...Ölesiye birtanem..Eğer senin sorunun ben isem çeker giderim seni rahatsız etmem...Sonsuza dek sana bir daha görünmem..Asla karşına çıkmam..Eğer ben isem söyle birtanem...Bu boş gözler ben gidince tekrar gülecek ise söyle birtanem hemen giderim..."
Son düzenleyen GusinapsE; 15 Haziran 2006 00:46
zeyno19 - avatarı
zeyno19
Ziyaretçi
12 Haziran 2006       Mesaj #916
zeyno19 - avatarı
Ziyaretçi
SENİN YAPTIĞINI ÇORUM'LU YAPMAZ
İsmet İnönü zamanında büyükbaş hayvanlardan hayvan başına vergi alıyorlarmış.Vergileri toplayanlar Çorum'lunun yanına gitmişler ve hayvanlarının vergisini ödemesini istemişler.Çorum'luda vergi ödeyeceğini bildiği için önceden koyununu babasıymış gibi yatağına yatırmış ve benim hayvanım yok demiş.Vergiciler tam gidecekleri sırada koyunun sesini duymuşlar ve gerçeği anlamışlar.Sonra vergi almak için Kayseri'linin yanına gitmişler.Tabi bunu bilen Kayseri'lide önceden eşşeğini babasıymış gibi yatağına yatırıp saklamış.O da vergicilere benim hayvanım yok demiş.Vergicilerde tam gidecekleri sırada bir ses duymuşlar ve oradan bir ses geliyor kimdir o demişler.Kayseri'lide o benim hasta yatan babam demişki tam o sırada eşşek ortaya çıkmış.Vergicilerde Kayseri'liye "Senin yaptığını Çorum'lu bile yapmadı."demiş.
(Anlatılanlardan hatırladığımız kadarıyla)
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
12 Haziran 2006       Mesaj #917
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Bir Aşk Mektubu


Şu an 1 şubat akşamı ve rüyamda yine sen vardın. Saat olmuş gecenin 3’ü, herkes uyumuş, annem, babam, kardeşim, bende uyumuşum ama gönlüm hep ayakta, aşkım hep ayakta, onlar hiç uyumadı ki. Seni tanıdığımdan, sana tapalıdan beri gözüme uyku girmedi aşkımın, sevdamın da. Ne tedaviler aradım, ne ilaçlar kullandım. Çaresi bir mucize bu hastalığın o da sensin.
Ağlıyorum şu saat, unutma beni ağlatan sensin. Uyutmayan, hayatı zindan eden sensin. Ne hayat tat veriyor, ne o olmazsa olmaz dediğim bilgisayar, ne hava, ne ekmek, ne su,….. sadece ama sadece sensin o tat. Sensin benim hayatım, sensin.
Benden vazgeçmemi mi istiyorsun? Tamam kabul. Çıksın birisi güneşe yazsın adını (benim yazdığımın yanına) vazgeçerim senden. Ya da sağır bir ressam, toprağa düşen gülün sesini çizsin bir kağıda o zaman vazgeçerim senden. O zaman vazgeçerim anlıyor musun? VAZGEÇMEM SENDEN.
Benden kalan birkaç gözyaşı var bu kağıtta, sana olan aşkım var. Eğer bir gün ağlarsın olur ya! Bu kağıda ağla. Göz yaşlarımız mutlu olsun sonunda. Onlar kavuşsunlar aşklarına. Biz kavuşamasak da.
Hem ben seni kime vazgeçerim? Kimse senin dudaklarındaki sıcaklığı vermiyor, kimse vermiyor sendeki o güzel kokuyu, kimse hissettirmiyor senin tenindeki buğuyu, hayali, kimse bakamıyor senin baktığın gözlerle bana, kimse senin dokunduğun hatta vurdun gibi vurmuyor bana, kimse tutmuyor senin ellerinle, kimse sarmıyor senin gibi kollarıyla, kimse ama kimse sendeki aşkı bana vermiyor. Ben sana mecburum, sonu olmasa dahi.
Kalbim uçarsa o kelimelerin arasına okurken yakala onu, iyi bak incitme olur mu? Arkadaş et kendi kalbinle, dost olsunlar, aşık olsunlar birbirlerine, ölesiye hem de, sımsıkı sarılsınlar hiç bırakmasınlar birbirlerini, varsın ben onsuzda yaşarım, yeter ki onlar mutlu olsunlar.
Sana soruyorum? Yakışıklı değilim, çok zeki değilim ama aşkım yetmez mi sana? Neden ben değil de seni sevmeyen bir başkası ya da benim kadar değer veremeyen birisi. Neden? Şunu unutma; Kırmızı güllere ulaşmak isteyenler ayakları altında ezilen papatyaların farkına varamazlar.
Senin uğruna vazgeçmeyeceğim şey yok. Gururum hariç. O zaman neden ben değilim, neden başkası, sana başkasının ellerinin dokunmasına dayanamam. Buna dayanamam anlıyor musun beni? Neden ben değilim Allah'ım? Sebebi ne? Neden Allah'ım neden?
Sana tapıyorum anlıyor musun? Sana tapıyorum? Neden sanıyorsun sizin sınıfa her teneffüs gelişim? Neden sanıyorsun hep başka konular arayışım.
Çok merak etmiştin ya Metin ile benim bildiğim o olayı. Söyleyeyim. Metin bunu Rıza’dan duymuş. Rıza ona ikinizin beraber olduğunuzu söylemiş. Ben bunu duyunca içimdeki tüm gözyaşlarını o an çıkarmak istedim. Sağır olmayı istediğim bunu duymayayım diye, bugün olmasın istedim bu olayı yaşamayım diye, Kör olmak istedim seni hiç görmeyeyim diye, kalbim olmasın istedim sana hiç aşık olmayayım diye, hislerim olmasın istedim senin kokuna, sıcak tenine alışmayaydım diye. Senin olmamak istedim, sana hasret kalmayayım diye. Gözlerim karardı hiç abartısız o an? Metin bıraksa sonsuza dek öyle kalırdım. Rüyayı hep seninle kurardım. Hep ikimiz olurduk, hep seninle olurduk, kötü kalpliler aramıza girmeye çalışır ama ben hep mani olur buna izin vermezdim. Her şey senin istediğin gibi olurdu. Bir tek aşkımız ortak. Sana adardım her şeyimi. Seninle senin kadar güzel, senin kadar iyi, senin kadar güzel gözlü, senin kadar …. Bir bebeğimiz olurdu. Ama neyse ki, hatta maalesef Metin beni rüyamdan erken uyandırdı. VE GENE SANA KAVUŞAMADIM.
Hem sana kıyarım hem kendime? Ölümü dahi göze alırım sensin hayat zaten ölüm bana? Bunlar şaka gibi geliyor ama ben sana kıyamam …. Kıyamam sana biliyorsun. Aşkım beni dağlasa da, aşkın beni mecnun yapsa da, sana kıyamam. Son söylemek istediğim seninle son defa konuşmak istiyorum ve diyorum ki seni çok seviyorum.
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
12 Haziran 2006       Mesaj #918
kambis - avatarı
Ziyaretçi
Fırtına
apansız bastırınca, koca gemi bir anda
denizin dibini boyladı.
Adam, issiz bir adanın sahilinde gözlerini açtı.
Ne gelen vardı ne giden...
Ne araç vardı ne gereç...
İstersen muz ve hindistan cevizi, istemezsen muz ve
hindistancevizi...

Hayati boyunca evi dışında beş yıldızlı otellerden
başka yere adımını atmadığından, bir sure ne yapacağını bilemedi...

Sonra dört ay boyunca muz yeyip, hindistan cevizi
suyu içti.
Geçmişte kalan o güzel günleri düşünerek gözlerini
denize dikip, kendisini kurtaracak gemiyi beklemeye
koyuldu...
Bir gün sahilde uzanmış yatarken, gözünün ucunda bir
hareket hissetti.
O da ne ?
Bir sandal ve kürekte o güne dek gördüğü en müthiş kadın...
Son surat geliyor...
İnanamadı... "Nereden geliyorsun ?" diye haykırdı ve
ekledi "Buraya nasıl geldin?"
"Adanın öteki tarafından..." dedi kadın, "gemi
batınca oraya cıktım."
"Ne şans, benden başka kimsenin kurtulduğunu
sanmıyordum. Kaç kişisiniz ?"
"Başka kimse yok, sadece benim. Sandal da gemiden
değil. Gemiden cop yok...
"Adamın akli karıştı... "O halde sandalı nereden buldun?"
"Basit" dedi kadın.
"Adada bulduğum malzemeyle yaptım...
Kürekler sakız ağacı...
Zemini palmiye dallarından ordum, yanlar okaliptüs..."
"Ama, ama bu imkansız, aletlerin yok nasıl becerdin
?" dedi adam.
"Pek de sorun olmadı. Öteki tarafta sıra bir alüvyon
kaya oluşumu var.
Fırında
belli dereceye ısıtılınca islenebilir yumuşaklıkta
demir
elde ediliyor. Alet yapmak için kolayca kullandım...
Bosveer bunları. hadi göster, nerede yasıyorsun ?"
Bon bir ifadeyle orada yasadığını itiraf etti adam...
Aylardır oracıkta sahilde yatıp kalktığını...
"Öyleyse bana gel benim yerime..." diyerek kadın
küreklere
asıldı.
Birkaç dakika sonra küçücük bir iskeleye yanaştılar...
Adam sahile göz atınca az daha sandaldan düşüyordu.
Mavi beyaz boyalı
kulübeyle, iskele arasına tas döşeli yürüme yolu bile
yapılmıştı !
Eve girerlerken kadın omuzlarını silkti, "Pek rahat sayılmaz ama ben yine
de ev diyorum iste...
Otur lütfen, bir şey içer misin ?"
"Hayır, hayır teşekkürler..." dedi adam.
Şaşkınlığını hala üzerinden atamamıştı.
"Daha fazla hindistan cevizi suyu içemeyeceğim
artik... Tahammülüm kalmadı..."

"Hindistan cevizi suyu değil ki... İmbiğim var, Pink
Colado'ya ne dersin?"
Adam hayretini gizlemeye çalışarak ikramı kabul etti.
Kanepeye oturarak sohbete daldılar.
İkisi de birbirlerinin hayat hikayesini dinledikten
sonra kadın, "üzerime
rahat bir şey giyeceğim" diyerek ayağa kalktı.
"Duş yapıp tras olmak ister misin ? Üst kattaki banyo
dolabında jilet var."
Adam artik olayı sorgulamaktan tamamen vazgeçmişti...
Banyoya girdi, dolapta kemik bir sapın içine sıkıştırılmış oynak
mekanizmalı iki deniz kabuğundan yapılma ustura onu bekliyordu...
"Bu kadın inanılmaz" diye mırıldandı...
"Bakalım bundan sonra ne var

Döndüğünde kadın onu gardenya kokuları içinde,
stratejik bölgeleri uzum yapraklarıyla örtülü olarak karşıladı...
Sadece uzum yaprakları...
Yanına oturmasını istedi.
Sonra yavaşça sokularak fısıldadı...
"Söyle bana yakışıklı, ikimiz de uzun suredir bu
adadayız... Çok yalnız olmalısın, eminim su anda
yapmak için kıvrandığın bir şey var...
Hani burada tek basına geçirdiğin aylar boyunca en
çok yapmak istediğin...
Anlıyorsun değil mi ? Ne istersen yapabilirsin....
Gözlerinin içine bakıyordu...
Adam duyduklarına inanamadı...
"Yani..." dedi... "Buradan e-mailimi kontrol edebilir miyimmm?"




HEPİMİZİN SONU BÖYLE OLACAK ..............Msn Wink)))
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
12 Haziran 2006       Mesaj #919
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Bir Bardak Limonata ve Bir Aşk Öyküsü


Aşk minnet duyarak yaşamanızı sağlar. Indiana'nın ıssız yollarından birinde ilerlerken, ''Taze Limonata'' levhasını görünce direksiyonu o yöne kırdım. Benzin istasyonu ve bir market beklerken karşıma bir ev çıktı. Ve randada yaşlı bir adam oturuyordu. Arabamdan indim. Etrafta başka kimse yoktu.Bana bir bardak limonata ve bir sandalye uzattı. Etrafta huzur vardı. Gökyüzü, mısır tarlaları ve güneş. Havalardan ve yolculuğumdan söz ettik. Ailem olup olmadığını sordu. Daha yeni evlendiğimi ve çocuklarımın olmasını çok istediğimi söyledim. Aile kavramının hala önemini koruduğunu görmek onu sevindirdi. Sonra bana kendi hayatını anlatmaya başladı. Bunu sizinle paylaşmak istiyorum, çünkü anlattıklarını bende asla unutmayacağım. ''Aile çok özel bir kurumdur. Karın, çocukların ve kendine ait bir ev. Doğru şeyi yapmanın huzurunu duyarsın içinde. Senin yaşındaki halimi hatırlıyorum.'' diye başladı sözlerine. ''Evlenmek gibi bir şansım olabileceğini düşünmemiştim. Öyle mükemmel bir ailem yoktu. Ama azimliydim. Annesi ve babası beni çok sevdiler ve bana karşı çok iyi niyetli davandılar. Yinede zor geliyordu. Geceleri yatağa uzanır ve düşünürdüm: Boşanma riskini göze alabilecek miydim? Bir karım, bir ailem mi olacak? Neden? Çocuklarımı boşanma riskiyle karşı karlıya bırakamayacağımdan emindim. ''Gençliğe adım atınca yeni duygular deneyimlemeye başladım. Aşka filanda inanmazdım. Delice sevdaya tutulmaktan öte bir şey olmadığını düşünürdüm. Bir arkadaşım vardı. Beni çarptığında orta sondaydım. Birbirimize karşı neler hissettiğimizi söylemekten kaçınıyorduk. Sadece sohbet ediyorduk. Benim en yakın arkadaşım olmuştu. Lisede birbirimizden ayrılmaz olmuştuk. Ailesiyle sorunları vardı. Ona yardımcı olmaya çalışıyordum. Ona göz kulak olmak için elimden ne geliyorsa yaptım. Akıllı ve güzel bir kızdı. Bütün erkekler onunla olmak istiyordu. Madem bu seninle benim aramızda'' diye ekledi,'' Ben onunla olmak istemiştim.'' ''Bir kere çıkmayı denedik, her şey çığırından çıktı ve dokuz ay konuşmadık. Derken bir gün okulda cesaretimi topladım ve ona mesaj yolladım. O da yanıt verdi ve yeniden başladık. Sonra o üniversiteye gitti.'' Yaşlı adam kalktı ve bir bardak limonata daha getirdi. ''Babası Minnesota'da yaşıyordu. Okumaya onun yanına gitti. Benim hedefim beysbol oynamaktı. Okuldan okula geziyordum. S onunda ben de Minnesota'da bir okula kabul edildim. Son derece ironikti. Ona müjdeyi verdiğimde ağlamıştı. ''Çıkmaya başladık. Onu ilk defa benim odamda öptüğüm günü hatırlıyorum. Kalbi hızla çarpıyordu. Reddedileceğim korkusuna kapılmıştım. İlişkimiz gittikçe gelişti. Üniversiteden sonra beysbol oynamaya devam ettim. Ve hayatımın kadınıyla evlendim. Kilisede mihraba doğru ilerleyeceğim hiç aklıma gelmemişti.'' ''Çocuklarınız oldu mu?'' diye sordum. ''Dört tane dedi gülerek. ''Onları okuttuk ve ve elimizden geldiğince hayatı öğrenmelerine yardımcı olduk. Şimdi hepsinin kendi çocukları oldu. Kucaklarında çocuklarını görmek bana gurur veriyor. Hayatın her şeye rağmen yaşamaya dediğini düşünüyorum. ''Çocuklar evden çıktıktan sonra karımla birlikte seyahatlere çıkmaya başladık. Elele tutuşup her yeri geziyorduk . İşin güzelliği burada zaten. Yıllar geçtikçe ona karşı sevgim iyice büyümüştü. Kavga etmediğimizi söyleyemem, ama aşkımız gittikçe derinleşiyordu. ''Karıma olan sevgimi kelimelerle ifade etmem çok zor''dedi başını sallayarak. ''Bu sevgi bizi hiç yalnız bırakmadı. Hiç ölmedi. Gittikçe kuvvetlendi. Yaşamım boyunca çok hata yaptım, ama onunla evlendiğim için asla pişman olmadım.'' ''Tanrı hayatın zaman zaman ne kadar zor olduğunu biliyor'' dedi gözlerime bakarak. ''Bugünün dünyasını anlayamayacak kadar yaşlı olabilirim. Ama geçmişe baktığımda emin olduğum bir şey var: Bu dünyada sevgi kadar güçlü bir duygu yok. Ne para, ne hırs, ne nefret, ne de şehvet. de edemez. Şairler ve yazarlar deniyorlar. Onlar da ifade edemezler, çünkü herkese göre değişir. Ben karımı çok seviyorum. Görüyorsun. Ölünce yan yana mezarlara yatacağız, ama bu sevgi dünya yok olana kadar devam edecek. Boş gözlerime baktı. ''Seni çok tuttum, evlat''^dedi ve özür diledi. ''Umarım limonatayı beğendin. Yolda giderken, karına ve çocuklarına ve sahip olduğun her şeyi çok sevmen gerektiğini düşün. Sevmelisin, çünkü bunları ne zaman kaybedeceğini bilemez misin.'' Arabama doğru yürürken söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu önemli düşündüm. Karısını yıllar önce kaybettiğini ve onu hala aynı şehvetle sevdiğini düşündüğüm bu yaşlı adam beni çok etkilemişti. Onun ne kadar yalnız olduğunu düşündükçe içimi bir acı kapladı. Limonata ve ara sıra gelen ziyaretçiler dışında kimsesi yoktu. Yola yeniden koyuldum, ama yaşlı adamı aklımdan çıkaramıyordum. Birden limonata parasını vermediğim aklıma geldi. Geri döndüm. eve yaklaşınca uzaktan bir araba gördüm. Birinin daha orda durması ben şaşırttı. Verandaya doğru ilerledim. Yaşlı adam ortalıkta görünmüyordu. Tam parayı sandalyenin üzerine koymak üzereyken gözüm pencereden içeriye ilişti.Yaşlı adam odanın tam ortasında karısıyla dans ediyordu. Sonunda anlamıştım. Karısını kaybetmemişti. Sadece öğleden sonrayı yalnız geçirmişlerdi. Bu olayın üzerine yıllar geçti. Ben hala o yaşlı adamı ve karısın düşünürüm. Onlar gibi bir yaşantım olsun isterim. Bende onun gibi çocuklarıma ve torunlarıma sevgi bırakmak isterim. Bende karımla dans eden bir büyükbaba olmak isterim. Hiç bir şeyin sevgiden daha yüce olmadığına inanmak isterim.
KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
12 Haziran 2006       Mesaj #920
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi
Acele Karar Vermeyin

Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış...Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.. "Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı" dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki,at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: "Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi.Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın.Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler...İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin" demiş."Sadece at kayıp" deyin, "Çünkü gerçek bu.Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar.Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç.Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez." Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş...Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.Bunu gören köylüler toplanıp ithiyardan özür dilemişler."Babalık" demişler, "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.." "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin.Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?" Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler...Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeyeçalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara."Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler. İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş."O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı.Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez." Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler... "Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..." "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şnssızlık olduğunu sadece Allah biliyor." Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış: "Acele karar vermeyin.Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir.Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur.Buna rağmen akıl,insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar.Bir kapı kapanırken, başkası açılır.Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar