Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 95

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 566.539 Cevap: 1.997
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
13 Haziran 2006       Mesaj #941
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Birleşmek Ayrılmaktan İyidir

Sponsorlu Bağlantılar

Zamanın birinde ülkenin kralı sürekli dövüşen, geçinemeyen üç oğlunu, ülkenin üç yanına yollamış ve bana en değerli armağanı getiren kim olursa onu kral yapacağım demiş.
Kardeşlerin biri gizemli Doğunun halı tüccarları arasında bulmuş kendini. Gücünü göstermiş.. Bileğinin hakkıyla uçan bir halı sahibi olmuş.
Öbür kardeş ise düelloyla kılıcını konuşturmuş ve gizemli bir dürbün almış babasına. Bu öyle bir dürbünmüş ki istediğin yeri, kişiyi görebiliyormuşsun bakınca.
En küçük kardeş de usta bir ok atıcısıymış.
Göster bakalım becerini demişler, gittiği yerde ona. Bir çocuğun başının üzerine koydukları elmayı
vurmasını istemişler. Sonuçta ''hayat elması'' nı kazanacakmış.
Bu elma, her derde devaymış, her hastalığı iyileştirirmiş. Kan ter içinde kalsa da küçük kardeş, çocuğun başı üzerine konulan elmayı tam ortasından vurmuş.
Bu sefer gözlerini kapatmışlar küçük kardeşin. - ''O kadar ustaysan gözlerin kapalıyken vur çocuğun başı üzerindeki elmayı'' demişler.
Çok düşünmüş usta okçu, ama karşısında bir çocuğun yaşamı varmış. Son anda vazgeçmiş oku atmaktan.
Yitirdiğini düşünmüş yaşam elmasını.
Oysa çevresindekiler ona, -"Tam kaybettiğini sanırken kazandın, her ne pahasına olursa olsun kazanmak istemedin, yaşam elması artık senin'' demişler. Küçük kardeş de yaşam elmasını almış babasına.
Üç kardeş önceden konuşup sözleştikleri yerde buluşmuşlar, ülkelerine dönmek için. Bir araya geldiklerinde babalarına aldıklarını göstermişler.
Kardeşlerden biri övünerek dürbünü göstermiş. Hepsi merakla dürbüne bakıp ülkelerini görmek istemişler.
Bir de bakmışlar ki ülke yasta, babaları ölüm döşeğinde. Hemen nasıl gideceklerini düşünmüşler.
Kardeşlerinin uçan halısıyla ülkelerine gidivermişler ve hasta babalarına küçük kardeşin armağanı olan yaşam elmasını vererek iyileştirmişler.
Sonunda kardeşler yalın bir gerçeği görmüşler. Birleşmek, ayrılmaktan iyidir.

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
13 Haziran 2006       Mesaj #942
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Gül Soylu Aşk

Enez’ in güzel yaz günlerinden biriydi. Her sabah ki gibi ormana koşmaya gittim. En yakın arkadaşımda yanımda denize girdik eğlendik. Akşamüzeri can sıkıntısı 3 kişi bulduk. Okeye dördüncü aranıyor. Ya ben yanlış görüyorum yada karşıdan maviş gözlü, kumral, şirin mi şirin güler yüzlü bir masal perisi geliyor. O an sanki büyülenmiştim. Okey oynamayı bir yana bir yana bırakın iki de bir taşları düşürür, ıstakayı devirir olmuştum. Ama galiba ben onun pek ilgisini çekememiştim. Okey bitti arkasına bakmadan gitti.
Sonradan öğrendim ki arkadaşımın yeğeniymiş ve uzun süreli bir beraberliği varmış .
Sponsorlu Bağlantılar
" E be kardeşim dedim içimden...
Yine bir yaz akşamı top oynamaktan geliyoruz. Kan ter içinde kalmışız, saç baş toz toprak içinde... Az ileriden birisi seslenir gibi oldu. Baktım aman Allahım yine o güzel gözlü kız. Tabii hemen havaya girdim bana "iyi aksamlar" dedi. Arkadaşım mavi gözü periye nasıl baktığımı görmüştü.
Yaz bitiyordu ve biz İstanbul'a dönnüyorduk. Mavi gözlü perim aklımdan çıkmıyordu. Fakat sonunda kafamdan atmayı zor da olsa başarmıştım.
Bir gün arkadaşımın ablası bizim bir yeğen var birbirinize çok yakışırsınız diye öyle bir söyledi. Ben pek önemsemedim meğerse abla arada aracılık ediyormuş. Tabiki bunlar sonradan su yüzüne çıktı. Bu arada bir detayı atladım. Uzun süre beraber olduğu gençten problemler dolayısıyla ayrılmış.
Arkadaşımda oturduğum günlerden birinde aablası "Haydi gel kahve içmeye misafirliğe gidiyoruz dedi." Bende "Gidelim bakalım dedim" Aslında biz ne bilelim her şey daha önceden planlanmış. Maviş gözlü perimin evine gittik. Ben onu görünce elim ayağım dolaşmaya başladı. Hatta kahve fincanını elimde unuttu benim güzelim. Gece eve gelince bu konuyu ayrıntılarıyla düşündüm. Sanki içime doğdu. İlk başından beri tahmin ediyordum uzun bir beraberliğe, hatta ölümüne beraberliğe adım atacağımı. İçimden bir ses "Neden olmasın be Serhat diyordu." Ertesi gün yine onlarınn evinde bir tesadüf yapıldı. Beraberliğimizin ilk cümlelerini kurdum sonunda. Eh zor da olsa, kan ter içinde kalsam bile şu an üç yıllık güzel bir beraberliğim var. Dile kolay üç uzun yıl. Aman Allah bozmasın tahtaya vuralım. Biz yıldızlara astık yüreğimizi... Bizim aşkımız gül soylu bir aşk. Allah' tan herkesin kaderine benimki gibi güzel, temiz ve gül kokan bir aşk yazmasını dilerim.
ikikalp
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
13 Haziran 2006       Mesaj #943
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Bitirdin Bütün Aşkları


Güvenmeli miyim sana bana bu kadar acı çektirdikten sonra yoksa terk mi etmeliyim büsbütün bütün hayallerimi...
gelmek miydi, seni görmek miydi bütün özlemlerin sonu... hani uzaklar büyük aşkları daha da güçlendirirdi, yoksa bizim aşkımız senin gözünde boş muydu...
acımadı mı kalbin bırakıp giderken zavallı yüreğimi, hayallerimi umutsuz ve çaresiz...
kalbin öyle taş ki sevgili ezmişti beni. dayanamıyorum artık ne olur çektirme bana bu eziyeti...
ya konuş yada tamamen bırak git..
"beni anla diyemiyorum sana. bana ne olduğunu bende bilmiyorum ama sen üzülme seni seviyorum" deyip 1 hafta aramayan sen...ne demek ben çözemedim bu sözlerin anlamını yoksa benim anlamadığım anlamlar mı gizli altında (var mı anlayan söyleyin lütfen)...
kalbim sıkıntıdan durmuyor artık sessizce bekliyor dönüşünü...
ama biliyorum ki eskisi gibi olmayacak hiçbir şey (döneceğinden emin de değilim ama)
sevmeyeceğim eskisi gibi...
aşkım demeyeceğim tutkuyla...
sarılmayacağım içten...
öpmeyeceğim dudaklarını...
üşüdüm dediğinde tutmayacağım ellerini...
gözlerine bakarak ilk aşkım demeyeceğim artık...
her gün aramayacağım ve merak etmeyeceğim nerde diye...
sabahları güneşin doğuşunu izlemeyeceğim artık senle...
ve güneşin batışını...

kaybettin sen, belki de kazandın sanıyorsun ama KAYBETTİN...
ve asla kazanamayacaksın...
çünkü sende yürek yok seni sevmiyorum artık diyebilecek yürek...
Ama ben her mesajımda tekrarlıyorum sana sevgimi çekinmeden ve artık senin b aşkı bitirdiğini bile bile...
Ve kalp kırdın sen. kırdın kelebeğin kanadını ve öldürdün uğur böceğini.
canlanmaz artık onlar bittiler ...
İŞTE ARTIK BENİ DE CANLANDIRAMAZSIN...
BENDE BİTTİM ...
SEVGİMDE BİTTİ...
VE SEN ; SENDE BİTTİN......
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Haziran 2006       Mesaj #944
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
DEĞERİNİZİ BİLİN!!!!!!!

Kırlangıç, bir adama aşık olmuş.
Penceresinin önüne konmuş, tüm cesaretini toplamış, tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra....
Küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş.
Tık...tık...tık...
Adam cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle ugraşıyormuş. Bir meşgulmüş, bir meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan?
Minik bir kırlangıç!
Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, deriiin bir nefes almış, şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış:
- Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sorma. Uzun zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret buldum konuşmaya. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım.
Adam birden parlamış.
- Yok daha neler?
- Durduk yerde sen de nereden çıktın şimdi? Olmaz alamam! demiş.
Gerekçesi de sersemceymiş:
- Sen kuşsun! Hiç kuş insana aşık olur mu?
Kırlangıç mahçup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş:
- Adam, adam! Hadi aç artık şu pencereni. Al beni içeri! Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam.
Adam kararlı, adam ısrarlı:
- Yok, yok ben seni içeri alamam demiş. Biraz da kabaymış, lafı kısa kesmiş:
- İşim gücüm var, git başımdan!
Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine gelmiş:
- Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın! Yalnızlığını paylaşırım... demiş.
Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam bu yalnızlık meselesine içerlemiş. Pek bir sinirlenmış.
- Ben yalnızlığımdan memnunum demiş.. Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç, son denemesinden de basarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş.
Yine aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra kendi kendine itiraf etmiş:
- Hay benim akılsız başım demiş.
- Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle kös kös oturacağıma, keyifli vakit geçirirdik birlikte.
Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş:
- Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu içeri alır, mutlu bir hayat sürerim.
Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama... Onun ki hiç görünmemış!
Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş!
Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.
Olanları anlatmış. Bilge kışi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:
- Kırlangıçların ömrü altı aydır...
* * * * *
Hayatta bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez elinize geçer ve değerlendiremezseniz uçup gider.
Hayatta bazı insanlar vardır, sadece bir kez karşınıza çıkar, değerini bilemezseniz kaçıp giderler. Ve asla geri gelmezler.
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
13 Haziran 2006       Mesaj #945
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Bitiş Ya Da Başlangıç

1983 den 1986’ya.üç yıldır yazmamışım.yazamıyorum da.benim için şiir
yazmak bir uğraş,bir heves değildi...olmadı da.konuşamıyordum
yazıyordum,üzülemiyordum yazıyordum,sevinemiyordum yazıyordum.yazıyor ve
rahatlıyordum.
yazarken bir iddiam olmadı.sadece duygu ve düşüncelerimi yansıtmaya
çalıştım.çoğu arkadaşım,beni ancak yazdıklarımı okuduktan sonra daha iyi
tanıyabildiklerini söylemişlerdir.
mutlaka doğrudur.çok kısa bir süre çıktığım bir kız,ilk çıkma girişiminde
bulunduğumda şiirlerini ve yazılarını okuduğunda seni sevmeyecek bir kız
düşünemiyorum demişti.iltifat mı etti bilemiyorum.şiir defterlerim kız
yurdunda aylarca elden ele gezdiği halde kimse bana gelip seni seviyorum
demedi çünkü.

insanlarla ilişkilerimde hep korkmuşumdur öteden beri.bunda yaşadıklarımın
büyük bir rolü var elbette.hiç şanslı olamadım insanlardan yana.
buna rağmen kimseye kızamadım.kin denilen şey benim dünyama giremedi
hiç.belki bu yüzden kaybettim.aradan yüz ömür bile geçse dostlarımı
unutmamaya çalıştım..uzaksa aradım,yakınsa aradım,sordum,yazdım.bir
bayramını,bir doğum gününü kutladım en azından.karşılığında ne gördüm?
kocaman bir hiç. ne iki satır mektup,ne ufacık bir bayram kartı ne de kısa
bir telefon sesi.

hep sordum kendi kendime.sen ne yaptın ki?bir kötülük yaptın mı? hayır.
kötü bir söz hayır.
dostça sevgiler sundum.bazen bu dostluğu aştı..duygusal bir sevgiye
dönüştü...sevdim.karşılık bile beklemedim.sadece dürüst yanıtlar
bekledim.sevmek dostluğun bir uzantısıydı,uzamasa dostluk kalırdı yine.ama
öyle olmuyordu işte.dostluğu vererek dostluğu,sevgiyi vererek sevgiyi,değer
vererek değerimi yitiriyordum.
bu yüzdendir işte şiirlere sarılışım.olayların bilançosunu çıkardım
şiirde.bir dostla kırgınlığımız mı oldu.aldım kalemi elime :

“şiir de yazılmıyor gece boyu düşünmekle
gel de kavga et garip şiir yazamaz oldu” diye yazdım.

sevdim karşılık mı göremedim:
“sensiz kalmak bir şey mi ki gülüm” diye avuttum kendimi.

başlık parası uğruna sönen umutlar gördüm:
“yarın ,pek yakın bir yarın
evinizin önünde gördüğüm o küçük kız
ve diğerleri
babalarının cebinde eritmeyecek sevdalarını” diye umutlandım.

“sakın doğma bebek “diye acılandığım da oldu

“ve nenem bana
sokaklar boyu taşları tekmeletip
ağzımı da bozdurtmayacaktın” diye çaresiz kaldığım da.

şöyle coşkulu,yaşam dolu bir şiirim olmadı.olmayacak ta .dedim ya
çaresizliklerimi,umutsuzluklarımı şiirlerle paylaştım.coşku ve sevinçleri
ise dostlarımla.

dostlar güzel şeylere layıktır.ne olursa olsun.kağıtların ise nasılsa
gözyaşları yoktur.benim göz yaşlarım mı?bu kağıtlar neden sarardı
sanıyorsunuz.
görüyorsunuz değil mi kağıtların benden çektiğini.siz olsaydınız çeker
miydiniz? söyleyin bana.
hiç bir zaman çok şey beklemedim.”dost uğruna ölünür”istemedim.”dostluk
fedakarlıktır” beklemedim. borç para bile istemedim.
sıcak bir merhaba yeter ve artar bile.artık dostluğu yazmak,okumak değil
görmek ve duymak istiyorum.

üç yıldır ben yorgun,kağıtlar yorgun,kalemler yorgun.görmüyor musunuz?

kağıtları sarartmayın ne olur.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Haziran 2006       Mesaj #946
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ACI DA OLSA DOĞRUYU SÖYLEYİNİZ

Gencin birisi Kâbe'de hep, "Ey doğruların yardımcısı olan Allah'ım,ey haramdan sakınanların yardımcısı olan Allah'ım, sana hamdü sena ederim" diye dua eder. Bu durum herkesin dikkatini çeker. Birisi, (Neden hep ayni duayı yapıyorsun, başka bir şey bilmiyor musun?) der. Oda anlatır:

-7-8 sene önce yine Kâbe'de iken içi altın dolu bir torba buldum.Tam 1000 altın vardı. İçimden bir ses (Bu altınlarla, şunları şunları yaparsın) diyordu. Hayır dedim kendi kendime, bu benim değil, başkasının mali, kullanmam haram olur dedim. Bu sırada birisi, "söyle bir torba bulan var mi?" diye bağırıyordu. Çağırdım onu, nasıl bir torbaydı, içinde ne vardı diye sordum. Torbayı tarif etti ve içinde 1000 altın vardı dedi. Al öyleyse torbanı

diyerek verdim. Adam torbayı açıp içinden bana 30
altın verdi. Pazara gittim. Temiz yüzlü genç bir esiri överek satıyorlardı.Gencin temizliği dikkatimi çekti. Yanlarına gittim, bu köle için ne istiyorsunuz dedim. 30 altın dediler. Adamdan aldığım 30 altını verip genci satın aldım.Bir iki yıl geçti. Genç çok çalışkan, çok edepli idi. Onu aldığıma çok memnun olmuştum. Bir gün onunla giderken karsıdan iki üç kişi geliyordu. Genç bana dedi ki,

-Efendim, ben Fas emirinin oğluyum. Bu gelenler babamın adamları. Beni buldular. Senden beni satın almak isterler. Sen iyi bir insansın, 30 bin altından aşağıya satma) dedi.O kişiler yanıma geldi, bu esiri bize satar misin dediler. Satarım dedim. 60 altın verelim dediler. Olmaz dedim. İyi ama sen bunu 30 altına almadın mi? Biz sana iki mislini

dedim. Artıra artıra 20 bin altına kadar çıktılar. 30 binden aşağı olmaz dedim. Çaresiz kabul ettiler. Altınları verip, genci alıp gittiler. Ben o 30 bin altınla işyerleri açtım, ticaret yaptım, daha çok zengin oldum. Bir gün bana arkadaşlar, "çok zengin bir ailenin iyi bir kızı var.Babası yeni vefat etti. Onunla seni evlendirelim" dediler. Ben de "olur" dedim.

Nikah kıyıldı. Deve yükleri çeyizini getirdiler.Çeyiz arasında bir torba dikkatimi çekti. Kıza, "bu nedir" dedim. "İçinde 970 altın var, babam Kâbe'de bunu kaybetmiş, bulan gence 30 unu vermiş. Kalanını da bana hediye etti, çeyizine koyarsın dedi".

Demek ki bulduğum altınlar benim rızkım imiş,vermese idim haram yoldan gelecekti, simdi helal yoldan yine bana geldi.

Bana
yardim edip haramlardan koruyan, nice nimetler ihsan eden yüce Rabbime hamd ederim. Acı da olsa, doğruları söyleyiniz. ( hadis i şerif ) Takdirden ötesi yok... Nasipten ötesi yok...
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
13 Haziran 2006       Mesaj #947
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Bitmez Sorunların İçinde Cevapsız Bırakırsın Beni



Yasadıklarım nedir? Kendi gönül sarayında saklı tuttuğun hislerin nedir? Nedir benden böylesine sakladığın, kaçırdığın? Yasayıp da yaşatmak istemediğin? Acıların, tecrübelerin, geçmişin mi seni mahzun bırakan?
Aşk mı yoksa sevda mı, sevgi (?) mı? Seni benden alıp götüren benim dışıma bırakan nedir? Nedendir sana ulaşamayışım? Seni yasarken seni yaşatamayışım nedendir? Niçin askımı paylaşamıyorum seninle? Beni, bizi böylesine paylaşmazlıklara götüren, nedir? Birbirini tamamlayacak ama birbirinden kopuk duran ikimizin suskunluğuna sebep nedir?
Susmalarında mı bulmamı istiyorsun seni? Kendini bunca kaçırışın neden? Korkuyor musun benden? Yasadıkların mi beni sana yakın etmeyen? Ya ben o yasadıklarından farklıysam? Ya ben zaten seninsem? Sevemez miyim gönlümce seni? Senin kendini bana bunca hapsedişin neden?
Yasamamı istemezken, yasadıklarımı onaylamazken neden olumu istemezsin benden, bilmem? Neden sevmeme izin vermiyorsun? Sevilmekten, almaktan bunca kaçısın neden? Niçin ben senken bensiz kalmak istersin? Niçin "sevdim", "seviyorum", "seveceğim" derken susturuşun beni?
Askımı, sevdamı neden anlamazsın? Yoksa sen inanmaz misin aşka? Yoksa seven olmadı mı seni hiç? Yoksa sen sevmek nedir bilmiyor musun? Sen yıllarca koşup da yetişemediğim bir meltem misin? Islanmak, yıkanıp arınmak icin yetişmeye çalışıp da kaçırdığım bir sonbahar yağmuru musun? Sen O musun? Ben Sen miyim? Ben sensem neden sen ben değilsin? Neden ben olmaktan kaçıveriyorsun? Bir şeyleri almak, vermek değil midir? Almalarımızla kurtarıyorsak karsımızdakini bu vermek değil midir özde?
Yoksa sen kor musun? Aşkın gözünü kor ettiği asığı bile görmeyen misin? Çölde rastladığım bir serap mısın sen, ardından koşup da ulaşamadığım? Sen aşk mısın? Aşksan, neden yoksun? Elimden tutup da beni yürümeye çağıran sen...Simdi hiç kimselerin olmadığı kurak ve ıpıssız bir yerde beni oksuz bir çocuk gibi bırakmıyor musun? Ağlıyorsan gözyaşlarını silmeme neden engel oluyorsun?Nedendir böyle sonsuz susuşun?
Her şeyi içine gömmene sebep nedir? Niçin yasamayı bırakıp da anlamaya çalışırsın beni? Niçin bir kez olsun "GEL" demezsin? Niçin tek bir kez bile olsun "NİÇİN" demezsin? NİÇİN?"
Ölümü Özlemeyen Aşkı Anlayamaz!
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
14 Haziran 2006       Mesaj #948
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Her şey Telefonla Başladı

Onunla 1999 haziran ayında tanıştım. Ve tanıştığım o ilk anda ona aşık oldum. Tanışmadan önce çalıştığımız firmalar dolayısıyla sürekli telefonla görüşüyorduk. Bu arada onun evli ve bir kızı olduğunu öğrendim. Zamanla aramızda çok iyi bir arkadaşlık başlamıştı ve birbirimizi merak ediyorduk.

Haziran ayında firmamız bir davet verdi. Tanışmaya karar verdik. Ne de olsa sadece arkadaşdık. Tanışmamız davet gibi kalabalık bir ortamda olmayacağı için dışarıda buluşmaya karar verdik. Onu beklerken bir yandan da cep telefonlarımızla konuşuyor. Birbirimizi bulmaya çalışıyorduk. En sonunda karşı karşıya geldik ve ben ona o ilk and aşık oldum. Gülüşü, konuşmaları, bakışları…

Başbaşa çok güzle bir yemek yedik. Gülüşmeler, konuşmalar… derken ayrılık vakti geldi ve hiç bu kadar üzülmemiştim. Daha yeni tanışmamıza rağmen sanki ben ona yıllardan beri tanıyormuşum, hep yanındaymışımda ayrılmışız gibi hissettim.

Sonra altı ay kadar hiç yüz yüze görüşmedik. Artık telefonda da nadir konuşuyorduk. Hayal kırıklığına uğradığını düşünmeye başlamıştım ki eşindne ayrıldığını öğrendim. Sonra bir telefon konusşması tüm geleceğimi dğeiştirdi. O da beni beğenmiş fakat evli olduğu için hiç bir şey söyleyememiş. Zamanla eşi ile arasındaki problemler daha da büyüdüğü için ve birbirlerini daha fazla yıpratmamak için ayrılmaya karar vermişler.

İki seneye yakın görüşmeye devam ettik çok zor günleri birlikte atlattık. Ama çok gzüel günleride birlikte yaşadık. Çünkü biz her şeyden önce arkadaştık. Şu an nişanlıyız ve çok kısa bir zaman sonra evleniyoruz. Isterim ki her kez benim kadar mutlu olsun, herkez sevdiğinin elini istediği zaman tutabilsin ve onu her an yanında bulabilsin…
ikikalpE.
KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
14 Haziran 2006       Mesaj #949
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi
AYAKKABI

Sanki gelecek ay gökten para yağacak. Hem ev sahibim de zengin biri sayılmaz ki. Kimseden borç istemeye de yüzüm kalmadı. 20 milyon da kiraya verince elde 10 kalacak, bakkal artık beklemez, 5 de ona. Kalan 5 de bir hafta yeter ya sonra”.
Adam evine geldiğini farketti. İçeri girdi, sıkıntılarını olabildiğince ailesine yansıtmayan biriydi. Yüzündeki sıkıntılı ifadeyi zorla da olsa değiştirdi, güler yüzle içeri seslendi;
--Alo !. . . kimse yok mu? Bu yorgun ve yaşlı adamı karşılayacak kimse yok mu?
Hanımı koşarak geldi, ceketini aldı;
-Kusura bakma bey, geldiğini duymadım.
-Eh elimiz boş olunca yüzümüze bakılmıyor, ne yapalım.
-Öyle deme bey.
-Şaka yaptım canım şaka yaptım, hemen darılmaaa. . . elim dolu olsa da yüzüme bakılmıyor, diyecektim !. .
Onun şakalarına alışmış olan karısı bu kez ses çıkarmadı, sadece gülümsedi.
-Yorgun görünüyorsun.
-Biraz yorgunun hanım.
-Acıkmışsındır, hemen yemeğini getireyim.
-Hanım acıktım acıkmasına da, zahmet olmazsa başka bir şey rica edecem.
-Estağfurullah bey, buyur !. . .
-Ya sen de yorgunsundur ama ayaklarım çok ağrımış, bir leğene az bir su koysan, sana zahmet.
-Tabi hemen getiriyorum.
Adam eşofmanını giyip oturmuştu ki, hanımı bir legen suyla girdi. Adam yorgun ayaklarını suya daldırmadan merakla sordu;
- Benim tatlı kızım nerde bakayım, saklandı mı yaramaz?
Anne başını önüne eğdi,
-Ne oldu, bir şey mi var? …Söylesene canım.
-İçerde…ağlıyor.
-Ağlıyor mu !. . . Niye?
-Ayakkabı istiyor.
-Daha önce konuşmuştuk, alamayacağımı söylemiştim. Hem ayakkabısı eski değil ki?
-Eskidiği için değil, arkadaşlarında gördüğü, yeni çıkan bir ayakkabıdan istiyor.
-Hanım biliyorsun para durumunu…
-Ben biliyorum da…
-Bir daha konuşayım bakalım, benim kızım anlayışlıdır. Çağır gelsin.
Kadın kızını çağırdı, kalkmak istemeyen kızını, zor da olsa ikna ikna etti, babasının yanına getirdi. Babası yanına oturttu. Olabildiğince kırmamaya çalışarak konuştu;
-Kızım, seninle daha geçen akşam konuşmuştum. Ayakkabı alacak kadar paramız yok, hem ayağındakiler de eski değil.
-Başkası nasıl alıyor?
-Yavrum onların durumu daha iyiyse alabilirler. Bizim şimdi iyi değil. Bekle belki bir kaç ay sonra alabiliriz.
-Banane arkadaşlarım aldı, ben de alacam.
Yine ağlamaya başlamıştı.
-Ne kadarmış o ayakkabı fiyatını biliyor musun?
-4 milyon.
-Kızım sana o ayakkabıyı alırsak elimizde para kalmıyor. Getir bakayım sen şimdi giydiğin ayakkabılarını.
Kız hışımla getirdi, yere attı. Adam çocuğun saygısızlığını görmemezlikten geldi. Küçük çocuklar için böyle heveslerin ne derece önemli olduğunu biliyordu. Hele arkadaşlarından biri onu kıskandırdıysa, o küçük dünyasında tüm hayali o ayakkabı olmuştur, başka birşey düşünemez bile, diye aklından geçirdi. Fakat adamın da yapacak birşeyi yoktu. Çok uzun bir sessizlik oldu, adam kızını kırmadan nasıl çözüm bulacağını düşünüyordu. Hanımı ise kocasının, ayakkabıların yere atılışına sinirlendiğini düşünüp endişe ile bekliyordu. Adam umutsuzca kızına bir daha sordu;
-Kızım, bu ayakkabılar hiç de eski görünmüyor, bir kaç ay daha giysen.
-Eski işte eski, giymem. Bunlar eski !. .
Adam’ın içi içini yiyordu. Bir medet arar gibi hanımına baktı. Yıllardır sıkıntı içinde yaşayan ama eve her gelişinde güler yüzünü eksiltmeyen vefakar karısı, yapacak birşeyi olmadığını göstermek için, ellerini iki yana açtı. Adam birden ayağa kalktı, giyinmeye başladı.
-Kızım madem benim, “Ayakkabın eski değil” sözüme bakmıyorsun, giy ayakkabılarını dışarda az öne gördüğüm bir çocuğa soracağız, sen soracaksın. Eğer sorduğun çocuk, bu ayakkabılar için, eski derse veya beğenmezse söz istediğin o ayakkabıları alacağım.
Ayakkabı alınmasından tamamen ümitsiz olan kız bunu duyunca heyacanlandı. Hemen hazırlandı. Baba kız el-ele sokağa çıktılar. Hiç konuşmadan bir kaç sokak geçmişlerdi ki, babası az ilerdeki köşeyi gösterdi;
-Bak şu köşede oturan bir çocuk var, hemen hemen senin yaşlarında. Sor bakalım ayakkabıların güzel mi değil mi !. . .
Kız hevesle çocuğun yanına koştu ama durdu kaldı. Çocuğun şaşkın bakışları arasında birkaç saniye orda kaldıktan sonra ağlayarak babasına doğru koştu. Soramamıştı.
Babası ağlayan kızını bırakıp, köşedeki çocuğun yanına gitti. Cebindeki bozuk paraları, çocuğun önündeki mendile bırakıp döndü. Çocuk hâlâ, ağlayarak uzaklaşan kıza bakıyordu, duvara yasladığı koltuk değneklerinin arasından.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
14 Haziran 2006       Mesaj #950
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Tabular Yıkılamaz

Eğer aşkımız yasak bir aşk olmasaydı, tabuları yıkmak çok kolay olacaktı. Ama her iki tarafta evliyse bu gerçekten çok zor. Biz böyle olacağını bilmedik belki de...
İkimizde evli aklı başında, aynı iş yerinde çalışan önceleri iki yabancı sonradan aşık olan insanlardık. Ne olduğunu anlamadan bir sevdanın içinde bulduk kendimizi. Önce bakışmalar, ardından kuvvetli bir elektrik hissettik bir birimize karşı. Ne o engel olabiliyordu bu elektriği ne de ben. Ben evleneli henüz 1 yıl olmuştu. Onun evliliği ise 21 yıllıktı. Görüşmeye başladığımızda onu bu kadar seveceğimi tahmin edemezdim. Artık iş çıkışı dışarıda görüşüyor, birbirimizi görmediğimiz zamanlarda saatlerce telefonda konuşuyorduk.
Sevgilim yaz başında emekli olmuştu. Artık onu işyerinde görmüyordum.
Buluştuğumuz koridorlar, göz göze geldiğimiz onsuz hiçbir anlam ifade etmiyordu.
Ekim ayından sonra telefon konuşmalarımız azalmış, bir soğukluk girmişti aramıza.Adeta telefon açmaktan korkuyordu. Belki de her şeyi bu kadar hızlı ve çabuk gelişeceğini o da anlayamamıştı.
En son 12 Aralık gecesi görüştük. Bu son görüşmemiz oldu. Sevgili, “tabular yıkılamaz” diyordu. Ve daha benimle görüşmek istemediğini anlatıyordu. Ellerimi tutup öptü ve “Hoşça kal sevgilim” dedi.
Haklıydı belki, ne de olsa yıllardır alıştığı bir eşi vardı. Ve bir de çocuğu... “bütün suç bende” diyordu, beni kendine bağladığını , baştan çıkardığını söylüyordu.5 Aydır ayrıyız. O günden sonra onu ne gördüm ne de konuştum. Yalnız bir şeyi unutmuştu. Beni parçalara böldüğünü .... O günden sonra çok mutsuz günler geçirdi. Fakat biran olsun onu aşkını kalbimden, kafamdan söküp atamadım.
Şimdi her akşam yüce Allah’a dua ediyorum. Arayıp sormasa da, sağ olduğunu biliyorum.Artık bensiz de olduğunu biliyorum, bunlar bile bana yetiyor. Her şeye rağmen sevgilim seni gerçekten çok seviyor ve çok özlüyorum...

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar