Arama

Hayata Dair - Sayfa 21

Güncelleme: 2 Ekim 2013 Gösterim: 267.910 Cevap: 1.657
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Temmuz 2006       Mesaj #201
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hayata Dair

Sponsorlu Bağlantılar



HER ANIN GÜZELLİĞİNİ YAŞAYANLAR İÇİN
"Farz edin ki her sabah hesabiniza 86400 Amerikan Dolari kredi veren bir bankaniz var, ama bir günden digerine hiç bakiye devretmiyor.Tutari ne olursa olsun, kullanmadiginiz bakiye miktari her aksam iptal ediliyor. Böyle bir durumda ne yapardiniz? Tabii ki son kurusuna kadar çekerdiniz!!!! Aslinda, hepimizin böyle bir bankasi var. Adı ZAMAN...
Her sabah ise, iyi seylere yatirim yapmadiginiz kismini silip, hesabiniza zarar kaydediyor. Hiç devretmiyor. Kredi miktarindan bir kurus fazla kullandirmiyor. Hergün size yeni bir hesap açiyor. Heraksam günün bakiyesini yakiyor. Eger günlük depozitolarinizi kullanmadiysaniz, bu zarar sizindir. Geriye dönüs yok. Yarindan avans çekmek yok. Bugünü, bugünkü depozitonuzla yasamalisiniz. Ona yatirim yapin ki, size saglik, mutluluk ve basari olarak geri dönsün. Zaman akip gidiyor gününüzü gün etmeye bakin!
BIR SENE' nin degerini anlayabilmek için sinifta kalan bir ögrenciye sorun. BIR AY' in degerini anlayabilmek için, premature bir bebegi dünyaya getiren anneye sorun. BIR HAFTA' nin degerini anlayabilmek için, haftalik derginin editörüne sorun. BIR DAKIKA' nin degerini anlayabilmek için, treni henüz kaçirmis bir kisiye sorun. BIR SANIYE' nin degerini anlayabilmek için, bir kazayi kil payi atlatmis bir kisiye sorun. BIR MILISANIYE' nin degerini anlayabilmek için, olimpiyatlarda gümüs madalya kazanan kisiye sorun. Sahip oldugunuz her ani degerlendirin. Daha fazla deger verin, çünkü onu çok özel biriyle, zamanini harcamaya degecek kadar özel biriyle paylastiniz. Sunu untumayin ki zaman hiç kiseyi beklemez.
Dün artik mazi oldu. Yarin ise muamma. Bugün ise avuçlarimizin içinde bize sunulmus bir armagandır. Dostlar nadide mücevherlerdir, süphesiz. Sizi güldürür, basari için cesaretlendirirler. Size kulak verir, sizinle övgü sözlerini paylasir ve her zaman kalplerini size açmaya hazirdirlar.
Dostlariniza ne kadar deger verdiginizi gösterin..."

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
13 Temmuz 2006       Mesaj #202
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Hayata Dair

Sponsorlu Bağlantılar

insan doğar ilk ağlayarak merhaba der hayata
belki yaşamda mutlu olacağının ağlayışıdır bu
belki de acıları için döktüğü ilk gözyaşı
ama doğdun bebek başka çaresi yok yaşayacaksın bu hayatı

büyür yavaş yavaş dur diyemediği yıllara karşı
nede çabuk geçer zaman o farkına varmadan
ne yazık gider habersiz son denilen yollara doğru
her girdiği yaşı terkeder hızlıca ona sormadan

çocukların olur boy boy artık babasın
anana babana çektirdiklerin gelsin aklına
baba olunca düşün yatıklarını için kanasın
iş işten geçtiğini anlarsın ve dönersin şaşkına

kendine gel silkin uyan artık olma derbeder
dost diye sarıldıkların bir gün terkeder gider
söyle bana malın olmasa varlığın kaç para eder
kürkün yediği eşeğe adam dediği bir rezil hayat

ettiğini çeker insan derdi rahmetli babam
şimdi daha iyi anlıyorum bu sözün yüceliğini
her şey çok tuhaf gelir karışır kafan
işte sonunda yıllar bitiriverdi o zalım güzelliğini

yüzün kırışmış ellerin titremiş maskaraya dönmüşsün
alev alevdin gençken şimdi kül misali sönmüşsün
aşık olmuş acı çekmiş mutlu olmuş herbişeyi görmüşsün
yaşadığını zannediyorsun ihtiyar ama artık sende ölmüşsün

aşk meşk iş güç çoluk çocuk
ağarı vermiş saçların nede çabuk
üstü çivili omuzlarda bir tabut
götürüvermiş seni sonsuzluğa doğru

ramsstein - avatarı
ramsstein
Ziyaretçi
14 Temmuz 2006       Mesaj #203
ramsstein - avatarı
Ziyaretçi
Affet Beni Dünya

Bugün bütün iyi kalpliliğim üzerimde
Cümle düşmanlarımı affettim
Yediğim meyvalardan
Kokladığım çiçeklerden af diliyorum
Yerde yürürken gördüğüm
Sebepsiz kanına girdiğim
Zevk için öldürdüğüm
Böceklerden af diliyorum
Dağdan, topraktan, taştan
Evlattan, akrabadan, arkadaştan
Yağan yağmurdan, doğan güneşten
Denizlerden, göklerden af diliyorum
Yıllardır kahrımı çeken kadından
Ondaki yaşamak ümidinden
Baba evinden, ana sütünden
Yediğim ekmeklerden af diliyorum
Kadrini, kıymetini bilmediğim
Hayali ile bahtiyar olmadığım
Otuz yıl arayıp bulmadığım
Geleceklerden af diliyorum

Ümit Yaşar Oğuzcan
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Temmuz 2006       Mesaj #204
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hayat Defteri



Artık sayfalardan toplanmış bir hayat defteri
Benim hayatım bu işte
Bilmiyorum neden böyle
Ama mecburiyetten yaşıyorum
Bir gün sonra karşıma ne çıkar bilmiyorum
Hayatımdaki en zor günler bu günler olsa gerek
Acılar, haksızlıklar, kısa süren mutluluklar, telaşlar, karmaşık duygular
Bunların hepsi vardiyeli çalışıyorlar ruhumda
Sıra hangisine geldiyse
Bedenim bir boşlukta
Ruhum ise onun esiri oluyor
Hayat böyle devam edip gidiyor
Upuzun bir yol devam edip gidiyor
Yolda giderken kıyıda köşede kalmış
Yeni bir hayat bulsam diyorum kendi kendime
Hem de en acele şekilde
Ne kimsenin beni tanıyacağı
Ne de benim kimseyi tanıyacağım bir hayat mümkünse

Her gün ayrı bir hüzün tadı yüreğimde
Acılarımı yakardım gecelerde
Yenilerinin çıkacağını bile bile
Yaşıyorum yarın ne olacak bilmeden
Ne olabilir ki en kötü ihtimalle
Elbet bir gün bitecek hayat defterim

Tıpkı bir ölü gibi yaşadım
Yüzümde içimdeki acıların resmi
Etrafımda sevmek zorunda olduğu için seven insanlar
Yolumu karanlığa iten zorluklar var
Başı olmayan sonlar
Yalnız bırakan kalabalıklar
İçimde sönmeyen yangınlar
Ömrümdeki başlıca hatıralar bunlar
Geride kalanlar ise koca bir hiç

Hayat defteri ne zaman biter bilmiyorum
Belli ki dert ne zaman biterse o zaman
Kendimi bir yalnızlık şarkısı gibi hissediyorum
Hayatında hiç yalnız kalmayanların anlamadan sözlerini dinlediği bir şarkı
Kim bilir yalnızlık belki benim suçum
Ama sanki sonu olmayan bir uçurum

Hayat defterinin her sayfasına
Son sayfammış gibi imza atıp ismimi yazacağım
Hayatın kendisinin her gününü de
Son günümmüş gibi yaşayıp mutluluğu kalbime kazıyacağım...
Ne olursa olsun mutlu olmaya çalışacağım...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Temmuz 2006       Mesaj #205
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AĞIR GEÇEN BİR GÜNÜN ARDINDAN...

Kimliği açığa çıkmış bir cellat gibi insanların arasında geziyorum.
Gözler hayal kırıklığıyla bakıyor.
Lanetlerin, kınamaların rehiniyim...

Avının üzerinden iştahla kalkan bir aslandım. Dudağımdaki kanla gururlanırdım. Karasinekler uçuşuyor şimdi yüzümdeki pıhtıya.
Kelebeğin kanat vuruşundaki ses korkutuyor beni.
Üzerime konsa öleceğim.
Yorgun, bitkin, mecalsizim…

Tekrarlara bulanmış sesimi artık ben bile duymak istemiyorum. Yarım kalmış şiirlerime sığınıyorum.
Karanlık kelimeler tutuşturuyor elime birileri.
Bir mum yaksam, yakalayıp ensemden aleve doğru yaklaştırıyorlar. Bir çiviye eğilir gibi eğiliyorum alevin ucuna. Gözümün kaynamasına bile aldırmıyorum.
Uzandığım kalem “cüzzam!” diye haykırıyor. Parmaklarım masanın üzerine dökülüyor.
Susuyorum…

Kime baksam arkasını dönmüş.
Aynaya koşuyorum.
Yüzüm yok.
Şimdi dilinmiş bir sırtla yüz yüzeyim.

Kimse yok mu dediğimde bir yankı gelmişti.
Yine o sesle başbaşayım;

"Çölde
Bir yaratık gördüm, çıplak, vahşi.
Çömelmiş oturuyor
Yüreğini ellerinde tutuyor
Yiyordu.
Dedim ki: "Tadı güzel mi dostum?"
"Acı, acı" diye karşılık verdi,
"Ama seviyorum
Çünkü acı
Ve benim kalbim".(H. Grane)

Biraz ağır olacak bugün anlaşılan.

Bugün bir geçse...

Yarın yine perdeyi açarım.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
14 Temmuz 2006       Mesaj #206
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Hangimiz Melek

Hüzne boğmuş yine bütün treni adam
El sallamaya gelmiyor sevdiğim diye
Niye herkes ona bakıyor koca trende?
Basit bir veda düşlüyor belkıde yazık,
Adam kızıyor yine kendi kendine
Vefasız sevdiğine kızacağı yerde...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Temmuz 2006       Mesaj #207
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İnsan neden utanır? Neden hoşlandığına sevdiğini bir türlü söyleyemez? Seviyorsun, her zaman onu düşünüyorsun, rüyalarının baş rolünde oynuyor ve rüyanın sende bıraktığı o derin yara içinde günlerce unutamıyorsun. Neden kendini ona açamıyorsun? Korkuyor musun bir şeylerden yoksa? Yoksa nedir bunun sebebi? Belki o da sana karşı birazcık da olsa bir şeyler hissediyorsa. Bu korku o uzun zamandır tanıdığın, en azından gördüğünde bir kaç kelime laflayabildiğin kişiyi kaybedebilme korkusudur. Çünkü, en azından görüyorsun, bir çok şeyini anlatabiliyorsun, dertlerini dinleyebiliyorsun. Duygularını ona açtığında hepten elinden çıkıp gittiği, seni görmemezlikten gelmesi ne büyük bir acı ve utançtır. İnsanın doğasında olduğu gibi insanoğlu rizikoyu sever. Bazı şeylerini riske atmak, bazı alternatifleri denemek çok da kötü olamasa gerek. Onun o güzel saçlarının sende yarattığı o tebessüm aklından çıkmaz. Uzun zaman önce bu duyguyu onda tatmışsındır. Lakin bir vakit sonra bu iletişim kaybolmuştur. Ve de sen onu unutmuşsundur. Ama bir gün hiç ummadığın anda senin bir arkadaşının akrabası olarak karşına çıktığında ne yaparsın? Yeniden başlar mısın onun üzerinde hayaller kurmaya? Onun o güzel saçlarının büyüsü yeniden mi başlar? Hep bunu düşünürken aklına çok uzun zaman önce öğrendiğin bir cümle gelir. O altın cümle. Daha önceden yaşlı bir insandan duymuşsundur bu cümleyi. O çok anlamlı bulduğun ve de bu cümleye her zaman uyacağına söz vermiştin. "İnsanlar yaptıklarına değil, yapmadıklarına pişman olurlar." Hiç aklından geçirmez misin? "Biraz da sen ağla" diye. Düşün bu sözleri ve de kendini ona uygun bir anda, uygun bir yerde aç. Kendini ona aç ki bitsin bu senin ruhunun derinliklerindeki ızdırap. Sonucun negatif ya da pozitif olmasından hiçbir zaman çekinme ve hiçbir farklılık hissetme. Sadece onun senin ona karşı hissettiklerini öğrenmesi bile büyük bir mutluluk olamaz mı? İçinde büyük bir sancıyla ortalıkta dolaşmak hoş bir olay mı sence? İçindekileri boşalt da biraz nefes al. Çünkü o sevdiğin kişiyi yarın buralarda bulamayabilirsin.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
15 Temmuz 2006       Mesaj #208
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Hayata Dair
Çok gidişler gördüm hayatımda. Ne dostlar terketti, ne sevgililer ummadığım anda... Aslında her gidişin arkasından ağlanmaz, ağlarsak da ne olur halimiz bilinmez. Düşünüyorum da hayatımda değerleri olan bu insanlar nasıl da oynayabilmişlerdi bana karşı hiç adil olmayacak şekilde.. Kendimi unutup bazen onlara acıyorum. Demek ki bu kadar değersizlerdi kendilerince. Değişen toplum bize çok şey kazandırıyor ve beraberinde de çok şey kaybettiriyor.
Hayatı tanımlayabilir miyiz acaba? Mutluluk karşısında üzüntü, tam seviliyorum derken ardından gelen ihaneti ve göz yaşının hiç tükenmediği sözde sevgilileri... Yine de hayata inat seveceğim seni, sana inat olsun diye seveceğim seni. Sen bile şaşıracaksın kaldıramayacaksın bu sevgiyi. Hep ilk günün heyecanı ile seveceğim. İşl öpüşümdeki titremeyle öpeceğim seni ve elini sımsıkı tutacağım.
Yani ben yaşlanacağım, evim yaşlanacak, dünya yaşlanacak ama sana olan aşkım hiç yaşlanmayacak!!! Hep umutlarla başlarsın bazı şeylere ya da güvenle... Ben de seni güvenle düşündüm, gördükçe değil, konuştukça hiç değil, içimde seni yaşayarak sevdim seni.. Mesela beni terkedeceğini hiç düşünmedim. Bana seni seviyorum dememene rağmen beni sevdiğini düşündüm.. Yanımdayken bile özledim seni... Aşığım saa, gitsen de unutamam asla!!
Son düzenleyen GusinapsE; 15 Temmuz 2006 21:24
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Temmuz 2006       Mesaj #209
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bu kent bir Akdeniz kenti değildir... bir Mezopotamya, Makedonya, Flander veya Germen kentleri gibi de değildir...


Bu kent bir bozkır ülkesinin kervansaray başkentidir... ne yöne gidilirse gidilsin, yolcunun mutlaka uğradığı,
yolunun düştüğü bir kavşak... kültür, bilgi, ticaret ve insan değiş tokuşuna tanık olan ama kendi müzmin bozkır
ikliminden ödün vermeyen bir kent... bekleyen, sabırla yazgıyla bekleyen hep bekleyen... Beklemeyi uğraş ve huy
edinmiş insanların yurdu... toprak ve düş adamlarının... gölgeleri ne uzun ne kısa ancak kendi kadar olan adamların
diyarı... aynasına ve gölgesine baktığında yüzünde yazılı hikmetler ve illetleri okuyabilen insanların...
Güneş en çok akşama düşende hayata renk katar bu kentte... bir de doğan günü erken karşılayanlar bilir güneşin duru,
soluk ama taptaze lezzetini... bir de yağmur tutkunları... onlar ki, başıboş, hudutsuz ve alabildiğince hür olan
bozkırda bulutlara tutunmak için at koştururlar bıkmadan,tükenmeden... hayatları böyledir...Bir renge tutunmak, bir
sevince çengel atmak veya bir işe bel bağlamak...naif ama sağlam tutumlar, tutamaklar... sanırsınız ki, konuşmaya
başladıklarında tüm bir dünya kapıların hemen ardındadır... ama ne dense çoğu açıp çıkmaz o kapıdan... kendilerini
hanelerine, iç alemlerine saklarlar... hanelerini sırtlarında taşırlar... kimlikleri ceplerinde ve dillerindedir...
başka yörelerde, illerde, kentlerde onlara rastlarsanız hemen bilirsiniz sırtlarındaki hanelerden... tutunmak,
bağlanmak ve kökleşmek... Ankara adının Ankyra'dan geldiğine rivayet edilir... Galatça "çapa" demekmiş... adını
koyan ne güzel koymuş... sanki bilerek koymuş...toprağa çapa atanların kenti... hayata çapa atarak tutunanların...
çapasından güç bularak dört yöne yöne salınanların... bu kentte "tutunmak" fiili o denli ruhumuzun iklimlerine
işlemiştir ki... bizim için önümüze çıkan her şey kalıcı sayılarak kabul görür... her ses, her insan, her sevda,
her mekan, her şey her şey kalıcı olduğunu düşünülerek kıymetlendirilir... kahvelere, hanelere, işliklere gidin,
kulak verin seslere söylenenlere... bugün var, yarın yok geçiciliklerden ziyade kadim nirengilerin dilerde
dolaştığını işiteceksiniz...dinleyin hele... dinleyin...


Toprağa çapa atan insanların ülkesinde, yüzyıllardır kasvet ve ağırlık hükümranlığı sürdürmektedir... yabancılar
ruhlarının karardığına dertlenmektedir, zaman zaman... bizleri taşralı sayarak küçümsemekte ve yok saymaktadırlar...
ama hallerimizin, mevcutluklarımızın, adetlerimizin hızla değişmekte olduğunu gözden kaçırmaktadır, böyle ifadelerin
sahipleri... doğanın kentimizden esirgediği elle tutulur güzelliklerin, aslında bozkırda da filizlenebildiğini ve
ruhlarımızda yeşerdiğini anlamamaktadırlar...hürriyetin ciğerlerini rüzgarla doldurmak yeteneği olduğunu... ve dahi,
çapalarımızın rüzgarı solurken bizlere asla engel olmadığını bilmemektedirler... uzak denizlerdeki boralardan,
tayfunlardan,kasırgalardan öyküler anlattıklarında ve toprağa çakılı bizlerin bunları asla bilemeyeceğimizi ima
ettiklerinde, belki haklıdırlar sözlerinde ama bir noktada sağırdır söyledikleri:
çünkü hangi rüzgarı solursan solu, içine doldurabildiğin hava ancak senin ciğerin kadardır... daha çok havayı içine
doldurmak istiyorsan ciğerinin oylumunu büyütmelisin... biz rüzgarların kıymetini herkeslerden daha çok biliriz ve
ciğerlerimizi çatlayana kadar havayla doldurmayı... havayla büyütmeyi... kanımızı hava ile beslemeyi... hava ile
canlanmayı... biliriz ve ustalıkla beceririz, değil mi ki, her iklimde yaşayabiliyoruz...

dikkat ediyor musun, son fasıllarda neşemize de, şenliklerimize de aksediyor, bu becerimiz... olanca agırnaslığımızı
ve saplanmışlıklarımızı bilerek, rüzgarlara doğru boynumuzu uzatıyoruz... İkindiler, akşam üstleri ve geceler
rengahenk, capcanlı... kent kendini canlandıracak havayı ve esintileri buluyor... yeni sokaklara geçit veriyor...
yeni kent nehirlerine... yeni mekanlara ve hayat stillerine... kentin köşe bucağı, ucu kıyısı sesleniyor... bir
güz şehri olarak nam salmış olan Ankara, güzün güzelliğini bahardan-yazdan çaldığı vakitlere bulaştırıyor... Ankara
canlanıyor... Ankara, çehresine kocaman bir gülümsemeyi yerleştirip iyimserlik, kalenderlik meşreplerine yaslanıyor...
bendeniz gibi ruhu en koyu kasvetlerde gezenlerinizin bile içi ısınıyor kentin bu canlı ritmine kapıldığında...
griliği ile adamı boğan bu kent artık bizlere hayat öpücükleri veriyor... Ankara bizi baştan çıkarıyor...


Mehmet Nadir ERHAN
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
15 Temmuz 2006       Mesaj #210
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Hayata Bakış Açısı


Bir gün Avrupa'nın ünlü sanat merkezi kentlerinden birinde gezen çocuğun biri bir vitrinde çok hoş bir tablo görür. Tablo belliki oldukça pahalıdır. Çocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin doğum gününe almayı ister ve bir iş bulup kıt kanaat geçinerek biriktirdiği tüm para ile o mağazaya gider.

Şanslıdır tablo hala satılmamıştır. içeri girer ve tabloyu bir süre yakından izledikten sonra resmi yapan sanatçıyı bulur ve:

"Abimin doğum günü için bu resmi satın almak istiyorum, tüm paramda bu kadar" der.
Ressam bir süre düşündükten sonra. Resmi paketler ve satar. Çocuk paketini alır ve teşekkür ederek çıkar. Mağazada adamın arkadaşlarıda vardır ve şaşkın şaşkın sorarlar:

Sen ne yaptın o resmin değeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar cüzi bir fiyata sattın?
Adam cevap verir:

Evet ben bu resme milyonlarını verecek bir sürü insan bulabilirdim ancak tüm servetini bu resme verecek kaç kişi bulabilirdim...

Benzer Konular

27 Kasım 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri