Arama

Hayata Dair - Sayfa 32

Güncelleme: 2 Ekim 2013 Gösterim: 267.982 Cevap: 1.657
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Eylül 2006       Mesaj #311
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kartanesinin Düşü Ney çalar rüzgara nazire edercesine
Vurur ağacın gövdesine gövdesine
Sponsorlu Bağlantılar
Dallar eğilir,hüzün basar
Yaprakların yüzüne.
Tek tek başlarlar,dallarından düşmeye

Ağaç ağlayarak..
Nicedir düşüşün? der yaprağa

Yaprak:
İçimde segah eşlik ediyor yarama

Ağaç boyun büker
Ey yaprak bilmezmisin ki
Canıma can veren o dur
Birgün yokluğunu düşünmek beni vurur

Yaprak:
Ağacın alasısın neden ağlarsın
Gözyaşın bilmezmisin beni ezer
Tutunamam sana kollarımın çektiği yeter

Ağaç içlenir daha bir yanarak;
Belleğim kanar saklarım
Değmesin rüzgar sakınırım
Daha bir sıkı sarılmıştım toprağa
Bilirim ki toprak
Ayaklarımın altından kaymakta...

Yaprak:
Tutun ey ala ağaç
Güneşi hep hissedersin
Kışın sonu bahardır dersin
Avuçlarında yakarsın ateşi
Közünü savurursun deli deli
Külünden doğarsın belli
Umut ekmeğin değil miydi?

Ağaç..
Yere serer yüreğini
Bakta gör der çektiğimi
Oturtmuşum içine bir kara
Bakma sen dik durmama
Gün gelecek..
Karışacağım lodosla poyrazlara
Çürüyüp gideceğim yalnızlığımla
Gün gelecek tutunacağım
Birikecek dermanım
Yeniden kartanesi olacağım..
Dağların doruklarında donacağım..

Kartanesinden ağaç gördün mü?

Uzaktan bir ses araya girer:

Kar tanesine benzetirmiş kendini ürkek,korkak
der ve devam eder..
Yere düşünce birleşmesi imkansızdır tanelerle
Yerin,tenine dokunana kadar umutları bitmezmiş
Değdiğindeyse elveda dermiş..
Birgün yine böyle
Korkak ve ürkek tek başınayken
Yüksek bir dağ tepesi gözüne ilişmiş
Burası karlı ya tutar beni demiş.
Sevinmiş..
Dağ kucak açmış,sarmış sarmalamış.
Sevmiş..
Arada kükrermiş dağ isyan edermiş
Güneşi görünce yüzünü dönermiş
Kar tanesi hüzünlenir,başını eğer beklermiş.
Dağ karalığının ardından
Apak elleriyle dayanamaz karlanır kartanesini beslermiş.
Kartanesi dağı canı bellemiş,
Yüreğini dağın doruklarına sermiş.

An gelir,
Çınar ağacına da benzetirmiş kendini,
Maziyi andıkça ayakta ölmek yakışır bana dermiş.
Dallar vermiş uzanmış,
Çınar ağacı verdikçe yaprak döker olmuş.
Tek yaprağı kalmış dalında sımsıkı tutunmuş,
Birden bahar gelmiş,
Çiğdem,menekşe kıskanır olmuş yaprağın güzelliğini,
Heybesinde saklar olmuş düşlerini,
Düşleriyle yaşamaya başladıkça çınarda dirilmiş.
Yeni yeni dallar yapraklar vermeye başlamış.
İşte!
Sen de böyle doğmuşsun yaprak der.

Zaten kartanesiydi,kartanesinden ağaç gördünmü?

Ağaç susmuş.
Gözlerinden kara baldıranlar boşalmış.
Yer gök pusmuş..kızıl şimşekler kopmuş
Koca çınar ufalmış ufalmış,
Son bir umutla ardına bakmış
Yaprak ayaklar altında kalmış.
Ağaç feryat etmiş acılarım ayak altı değill!
Uzatmak istemiş ellerini nafile
Bedeni çekmiş geriye
Ecel gülümsemiş tenine.




^^Bir gönül severde bir gönül sevmezse ızdırap olur.iki gönül
birden severse mutluluk olur.Mutluluğun önünde engel var ise
ulaşılması zor olur.Engeller aşılırda,mutluluğa ulaşılırsa
işte o mutluluk KUTSAL OLUR.^^
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Eylül 2006       Mesaj #312
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KARINCA İLE DEV

Sponsorlu Bağlantılar
Dün yine dağa gittim . Çok özlemiştim . Öyle hasrettim ki , Kaçkarlar yine beni çağırıyordu . Yola koyuldum sabah erken . Tek başıma yürüyordum yükseklere doğru . Birden karşıma bir dev çıktı . İrkildim birden , kocamandı , karşımda duruyordu .
Sonra seslendi ;

_ " Hey ! sen , ne arıyorsun burada ? "
Ben ürkmüştüm , sesizce dedim :
_ " Ben dağa geldim ." Dev biraz düşündü ve sordu :
_ " Ne yapacaksın dağda ? "
_ " Ben dağı severim , dağ da beni sever . Biz tanışırız da dağla , ben çiçek toplayacaktım , çiçekleri çok severim de . Bir de ben , su icmeye geldim . Çok susadım , içim yanıyor . " Dev birden güldü . Sonra bana :
_ " Senin adın ne ? Nerden gelir nereye gidersin " diye sordu . "

Ben anlattım ona :

_ " Benim adım Erdem , ben dağları severim . Dağcıyım , aslında ben bir karıncayım . Küçüçük bir dünyam var . Dünyamı sırtıma aldım taşıyorum . Avcıları hiç sevmiyorum . Ceylanları öldürüyorlar , onların öldürülmelerine tahammül edemiyorum . Gözleri çok güzel , kömür gibi . Vuruldum ben o ceylanların gözlerine . Onlarla karşılaştım geçen gün , onlar bana baktı ben onlara baktım , öyle bakıştık . Sonra bir el silah sesi duymuştum . Koştum gittim hemen sesin geldiği yere . Baktım bir ceylan yatıyordu yerde , ağacın dibinde . Etrafta cıvıl cıvıl kuşlar uçuşuyordu . Çiçekler açmış mis gibi kokuyordu orman . Durdum baktım , ceylan yaralıydı . Az sonra soluk soluğa avcı geldi . Ben ceylanın yarasına bakıyordum ki. Avcı bana :

_" Hey sen kimsin ?, çekil , bırak , onu ben vurdum . "
_" Ver onu , " dedi . Durdum önüne , ve dedim :
_" Hayır vermem onu , ben onun yarasını iyileştireceğim " ve devam ettim konuşmama... kızgın bir sesle :
_" Ona nasıl kıydın ? senin hiç vicdanın yok mu ? Sen , hey avcı , sen , ne kötü bir insansın . " dedim .

Sonra avcı silahını bana doğrulttu ve dedi :
_" Ver onu , yoksa seni vururum . " Ben durdum karşısına dikildim :
_" Bak avcı kardeş , sen aslında kötü bir insan değilsin , bırak onu , git , yoksa beni öldürmen gerek , onu vermem sana , istersen vur beni ama bu ceylanı bırak ... Görmüyor musun gözlerinden akan yaşları hayvancağızın ?...

İşte o zaman avcı insafa geldi . Ben işime bakıyordum , ceylanın yarası bir sıyrıktı ama derindi . Kan akıyordu , çıkardım gömleğimi yırttım , sardım yarasını . Ceylanın başını okşadım , sevdim onu , o da bana bakıyordu , gözleri öyle güzeldi ki , baktım , o benim vurulduğum güzel kara gözlerinden yaşlar süzülüyordu .

Başladım ben de ağlamaya dayanamadım . Sonra bir ara başımı kaldırıp avcıya baktım . Avcı da ağlıyordu . Kalktım ayağa , avcı sonra bana dedi ; Sen kimsin ? sen nasıl güzel bir insansın , ben seni çok sevdim . Gel otur yanıma dedi . Birlikte oturduk ve ben ona anlatmaya başladım ;

_ " Ben aslında bir karıncayım , ismim E r d e m , dağlarda gezerim . Pınarlarından su içerim , çiçek toplarım , gezer dolanırım . Özgürüm bu dağlarda , ne riya ne yalan yoktur onlarda ... itmezlerde ... sarar dağlar insanı .
Gece Ay 'ı seyrederim , beklerim o hep bana yansın gökte , baksın ... O , galaksimin en güzel kızı . O , dünya´ya yanıyor , ben ona yanıyorum . O , benim sevgilim . Ona aşkımı anlattım . Anlattım ama duymadı beni . Sonra bir gün dağa söyledim . Dağ da meleklere söylemiş . Ay da bana aşıkmış meğer . O , melekler geldiler , anlattılar bana herşeyi . Ay 'ın beni nasil sevdiğini .

O , uzaklarda , ben uzaklarda bakışır dururuz .

Platonik bir aşk bu bizimkisi aslında . Ben onu her haliyle severim . O , şekilden şekile girer ama en güzel olduğu gece ayın on dördündedir . Yusyuvarlak çıkar geceyi aydınlatır . Yükseklere çıkarım , ona en yakın olmak istediğim zaman ayın ondördü olsun isterim hep . Her sene Ağustos ayında o yaz gecelerinde dağın en yükseklerine çıkıp ona giderim . Ona şarkılar söylerim , aşkımı anlatırım o şarkılarda . Pırıl pırıl gece yarısına doğru dağların aralarından çıkar, dorukların üzerinden ilk göründüğü an içimi nasıl sevinç kaplar . Adeta bana :

" Ben geldim , bak sana geldim . " der . Doya doya , hiç uyumam o geceleri ben , onu seyrederim . O bana yanar , ben ona yanarım . O gökte , ben yerde yanar dururuz .

Sonra , vakit geç olmuştu , sohbete doyum olmaz da avcının gitmesi gerekiyordu . Avcı bana avcılığı bırakacağını söyledi . Bana teşekkür ederek elimi sıktı . Ben de buna çok sevindiğimi söyledim . Onunla sarılarak vedalaştık . Avcı son kez ceylana baktı . Ceylan ağlamıyordu artık . O da ona baktı , ve avcı hadi hoşca kalın dedi uzaklaştı . Tam tepeden kaybolmadan son kez bağırdı :

_" Erdem , küçük karınca , ben seni çok sevdim , seni hiç unutmuyacağım . " dedi ve el salladı . Öyle gözden kayboldu . Sonra hava karardı , gece bastırdı . Ben uyku tulumumun içine girdim ceylanın yanında uyuya kalmışım . Birden bir sesle irkildim , ceylan ayağa kalkmış geziniyordu . Bana baktı , anladım gidecekti karanlıktı ama gördüm gözlerini . Sanki :

_" Beni annem bekler , beni arıyordur . Ben anneme gidiyorum . Erdem amca , çok sağ ol . Sen benim hayatımı kurtardın . Seni hiç unutmuyacağım " diyordu . Son kez okşadım başını ... Yavaş , yavaş gidiyordu , geri bakıp , bakıp sanki bana bir şeyler anlatıyordu . Son kez , tam o tepeden bana baktı , baktı . Sonra ceylan koşmaya başladı , ayağı biraz sekiyor olsa da ormanın derinliklerinde kaybolup gitti .

Gözlerine vurulduğum ceylanım , koştu gitti . Kara gözlü ceylanıma vuruldum .... Gitti , ben ağlıyordum ...

Ben anlatırken farketmemişim , baktım , dev de ağlıyordu . Dev bana dedi ki : " Erdem , küçük karınca ; Bu dağlar senin , çık , git , gez dedi . Son kez o koca eliyle başımı okşadı . Ben küçüçük bir karıncaydım , o kocaman bir devdi .

Baktım tepeden kaybolmadan , dev bana el sallıyordu , ben de ona el salladım . Bağırdı bana son : " Karınca , beni sakın unutma ."

" Karınca , cesur ve korkusuz , yürüdü dağlara ."

.....

ERDEM , durdu dağın karşısında .
Dağ ona baktı , o dağa baktı
ve sordular ikisi de :
“ O R D A İ N S A N V A R M I ? “

_________________

( * )
" Bir gün inandığınız bütün değerler tersyüz olabilir ve doğanın derin sırlarını aramaya karar verebilirsiniz .
O gün bir karınca kadar cesur olmalısınız ."

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
28 Eylül 2006       Mesaj #313
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
O Belde
Denizlerden
Esen bu ince hava saçlarınla eğlensin.
Bilsen
Melal-i hasret gurbetle ufku şama bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
Ne sen,
Ne ben,
Ne de hüsnünde toplanan bu mesa,
Ne de alam-ı fikre bir mersa
Olan bu mavi deniz,
Melali anlamayan nesle aşina değiliz.
Sana yalnız bir ince taze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefil iştaha, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma'na:,
Ne bu akşamda bir gam-ı nermin
Ne de durgun denizde bir muğber
Lerze-i istitar istiğna:
Sen ve ben
Ve deniz
Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz
Topluyor buyi ruhunu güya.
Uzak
Ve mavi gölgeli bir beldeden cüda kalarak
Bu nefi hicre müebbed bu yerde mahkümuz...
O belde?
Durur menatık-ı duşize-yi tahayyülde;
Mavi bir akşam
Eder üstünde daima aram;
Eteklerinde deniz
Döker ervaha bir sükun-ı menam.
Kadınlar orda güzel, ince, saf, leylidir,
Hepsinin gzlerinde hüznün var
Hepsi hemşiredir veyahud yar;
Dilde tenvim-i ıstırab bilir
Dudaklarındaki giryende buseler, yahud,
O gözlerindeki nili sükut-u istifham
Onlarun ruhu, şam-ı muğberden
Mutekasif menekşelerdir ki
Mutemadi sükun u samtı arar.
şu'le-i bi ziya-yı hüzn-i kamer
Mülteci sanki sade ellerine
O kadar natı’uvan ki, ah, onlar,
Onların hüzn-i lal müştereki,
Sonra dalgın mesa, o hasta deniz
Hepsi benzer o yerde birbirine...
O belde
Hangi bir kıt'a-i muhayyelde?
Hangi bir nehr-i dur ile mahdud?
Bir yalan yer midir veya mevcud
Fakat bulunmayacak bir melaz-ı hulya mI?
Bilmem... Yalnız
Bildiğim, sen ve ben ve mavi deniz
Ve bu akşam ki eyliyor tehziz
Bende evtar-I hüznü ilhamı
Uzak
Ve mavi gölgeli bir beldeden cüda kalarak
Bu nefi hicre müebbed bu yerde mahkümuz.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Eylül 2006       Mesaj #314
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AKŞAM SEFASI

susuştu gözyaşımız.
elimizden akan – akmayan ne varsa bitti her şey.
mahkum edilen bir sevdanın hatırına
öyle dağınık
öyle sefil ki şimdi yalnızlık.
savaşmayı bile yaşayamamıştık oysa.

yitip giden birileriydi hep.
ardında kalan ayrılık bestesi.
kimseye çare değil sessiz bırakılan akşamlar.

avucumdaki terlerdi hicranı anlatan.
gerisingeri yaklaşıyordu yine kavuşmak.
hiç kimse
evet ama hiç kimse bilmiyordu acıyan hüzünleri.

ayrılık ilaç gibi geliyordu geceleri.
uykusuz öksüz kalan geceler birikiyordu koynumda.
serin sularda batıyordu nuh’un gemisi.
içinde ben
içinde karartı
içimde okyanus.

yaralar sarılıyordu sabahın en erken vakti.
geç kalıyordu bir tren geç kalktığı için.
seferleri iptaldi tüm aşkların.
ve yine
kimseye çare değil aşksız bırakılan akşamlar.

öyle masum
öyle kırmızıydı yaşanmışlıklar.
henüz başlıyordu kirletilmiş kanın damar servisi.
kanayan pansuman sancısıydı neşter darbesiyle
(sevda yorgunu kürtajlardı dolabımda sakladığım)
üç saniyeye bedeldi hayatım
herhangi bir sokak çıkmazında.

ölümüne terleyen ben
suni teneffüslerde açıyordum kalbimi.
yaralarım delik deşik.
ağrısı sızısına denk bir hayat
ama yine de kimseye çare değildi akşamlar.

mavigemi…!
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
29 Eylül 2006       Mesaj #315
kambis - avatarı
Ziyaretçi
Duyulmuyorsan,
Sesini yüksek çıkarmanın yollarını aramalısın.
Sevilmiyorsan,
İnsanların kalp kapılarının anahtarı olmalısın.
Fark edilmiyorsan,
İnciler arasından bir inci olabilmenin ayrıcalığına kavuşmalısın.
Gülmüyorsan,
Tebessümdeki gamzenin manasını çözmelisin.
Tatmıyorsan,
Hayatın enfes lezzetlerini denemelisin.
Görmüyorsan,
Yüzündeki göz yuvalarının yerlerini değiştirmelisin.
Başaramıyorsan,
Şimdiye kadar başarılı olmuşların yollarından gitmelisin.
Düşünmüyorsan,
Zihnindeki önyargı duvarlarını yıkmalısın
Yaşamıyorsan,
Hayatın tadına varamadan gitmiş, ölüleri ziyaret etmelisin.
Paylaşamıyorsan,
En yalnız andaki halini hayal etmelisin.
*
alıntı
mydarling24 - avatarı
mydarling24
Ziyaretçi
29 Eylül 2006       Mesaj #316
mydarling24 - avatarı
Ziyaretçi
Yaşamak Lazım

Bilirsin en büyük acılar
ayrılıklarla başlar,
Bir onulmaz acıdır
her ayrılık.
Nasıl anlatsam?
anlatamam!
Önce hüzün tuttu
ufuklarımı.
Yüreğimin içine
karlar yağdı.
Sonra
ağlayarak geçti zaman.
Nasıl koştursam,
yakalayamam...
Belki bir gün
yaralar kapanır.
Acılar
dinmeye başlar,
Yalnızca
içli şiirler kalır
geriye...
Birde,
sesini yitirmiş
anılar.
Nasıl açıklasam?
açıklayamam!
Yaşamak lazım.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
29 Eylül 2006       Mesaj #317
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Hangi yüze bakarsam, sensin karşımda sanki;
Bütün tebessümlerde seni görür gibiyim...
Takıldım peşlerine, gölge oldum inan ki;
Her biri bir kılavuz, sana yürür gibiyim...

Biliyorum, sen yoksun varacağım yerlerde;
Benimkisi aslında, boşa çekilen kürek...
Ne var ki; arıyorum, soruyorum her yerde;
Avunmuyor be gülüm başka türlü bu yürek...

Sen dolmuşsun içime, kıskıvrak çemberleyip;
Özüme işlemişsin, kuşatarak sarmışsın
Hûri gelse; bağrıma basamam ki, yâr deyip! ..
Anladım ki; Dünyâ'da, bana tek sen yârmışsın...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Eylül 2006       Mesaj #318
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
morriejd8

BUGÜN MÜ KÜÇÜK KUŞ, BUGÜN MÜ ?..






Morrie Schwartz, hayat dolu bir üniversite profesörü... 1994'te vücudunda bir gariplik hissetmiş. 70'lık vücudu artık dans derslerini kaldıramayacak kadar bitkinleşmiş. Doktora gittiğinde yakında öleceği haberini almış: Hastalık Morrie'yi tekerlekli sandalyeye bağlamış. Dersleri bırakmış, evdeki bakıcının kollarında bebekliğe yeniden dönmüş. Kucaklanıp kaldırılır, başkası tarafından yıkanır, poposu pudralanır olmuş. Düşünmüş o zaman:




"Kendimi bırakıp yok olmayı mı bekleyeyim, yoksa kalan zamanımı en iyi şekilde değerlendireyim mi?"


Sonunda ölümünden utanmamaya ve yaşamla ölüm arasındaki son köprünün bütün ayrıntılarını anlatmaya karar vermiş. Hayattaki son dersi, "kendi ölümü" olacakmış.


Önce sevdiklerini toplayıp, onlara bir "canlı cenaze töreni" düzenlemiş. Bizim ancak ölenlerin ardından yaptığımız sevgi konuşmalarını hayattayken dinleme ve gönlünce cevap verme şansını yaratmış. ABC televizyonunun ünlü haber sunucusu Ted Koppel'ın programına konuk olunca üne kavuşmuş. Dünyanın dört bir yanından mektup yazan, röportaja gelen insanlar ona "son yolculuk"u sormaya başlamışlar. Morrie'nin bu sorulara verdiği yanıtlar Türkçede de yayımlandı. (Mitch Albom, "Öğretmenim Morrie'yle Salı Buluşmaları", Boyner Y. 1997)


Birbirinden ilginç o yanıtlardan benim aklımda kalan ders şu oldu:


"Herkes öleceğini bilir, ama kimse buna inanmak istemez. Oysa öleceğimize inansak, bazı şeyleri farklı yapardık. İnsan ölmeyi öğrenince yaşamayı da öğrenmiş oluyor. Budistlerin yaptığını yap ve her sabah omuzundaki küçük kuşa sor:


- O gün, bugün mü?


Hazır mıyım? Olmak istediğim insan mıyım? Kariyer, iyi maaş, araba ve ev taksitleri... Hayattan istediğim şey bu mu?"


"Şuraya uzanmış yavaş yavaş ölürken rahatlıkla söyleyebilirim ki, istediğin kadar güce ya da paraya sahip ol, yaşamı satın alamazsın." diyor Morrie... "


- Son bir 24 saatin olsa ne yapmak isterdin?" sorusuna ise herkesi şaşırtacak kadar sade bir cevap veriyor:


"- Sabah kalkar, jimnastiğimi yapar, ardından çörek ve çayla kahvaltı eder, yüzmeye giderdim. Sonra arkadaşlarımı evde güzel bir öğle yemeğine davet eder, onlara ne kadar değer verdiğimi anlatırdım. Ardından ağaçlıklı bir bahçede yürüyüp renkleri, kuşları seyreder, doğayı içime çekerdim. Akşam sevdiklerimle bir restorana gidip yemek yer ve en güzel kızlarla tükeninceye dek dans ederdim. Ardından eve gelir mükemmel bir uyku çekerdim."


Sizin bunları yapacak vaktiniz var. Bütün yapmanız gereken arada bir omuzunuza bir bakış atıp sormak: "Bugün mü küçük kuş, bugün mü?"



CAN DÜNDAR
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
5 Ekim 2006       Mesaj #319
kambis - avatarı
Ziyaretçi
Bilmelisin ki ...
Duvarda asılı diplomalar
insanı insan yapmaya yetmez.


Bilmelisin ki ...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa,
anlam yükü o kadar azalır.


Bilmelisin ki ...
Karşındakini kırmamak ve inançlarını
savunmak arasında,
çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.


Bilmelisin ki ...
Gerçek arkadaşlar arasına
mesafe girmez.
Gerçek aşkların da!

Bilmelisin ki ...
Tecrübenin kaç yaş günü partisi
yaşadığınızla ilgisi yok,
ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

Bilmelisin ki ...
Aile hep insanın yanında olmuyor.
Akrabanız olmayan insanlardan
ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.

Bilmelisin ki ...
Ne kadar yakın olursa olsunlar
en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.
Onları affetmek gerekir.

Bilmelisin ki ...

Bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Bilmelisin ki ...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın
dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.



Bilmelisin ki ...
Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.


Bilmelisin ki ...
İki kişi münakaşa ediyorsa,
bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.


Bilmelisin ki ...
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Bilmelisin ki ...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun,
pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.


Can Yücel
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Ekim 2006       Mesaj #320
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ADAMIN BİRİ BİR GECE BİR RÜYA GÖRMÜŞ:

UPUZUN BİR KUMSAL BOYUNCA YANINDA TANRI İLE YÜRÜYORMUŞ.

ONLAR YÜRÜRKEN TAM KARŞILARINDAKİ GÖKYÜZÜNDEN DE

BİR FİLM ŞERİDİ GİBİ ADAMIN HAYATINDAN SAHNELER GEÇİYORMUŞ.

KUMSAL ADAMIN HAYAT YOLU İMİŞ SANKİ...

ADAM KUMDA İKİ ÇİFT AYAK İZİ KALDIĞINDA DİKKAT ETMİŞ...

BİR ÇİFTİ KENDİSİNİN BİR ÇİFTİ TANRININ.

HAYATININ SON SAHNESİ DE GÖKYÜZÜNDEN GEÇTİKTEN SONRA ADAM,

KUMDAKİ AYAK İZLERİNE BOYDAN BOYA BİR DAHA BAKMIŞ

VE BİRDEN BİR ŞEY DİKKATİNİ ÇEKMİŞ.

HAYAT YOLUNUN PEK ÇOK BÖLÜMÜNDE KUMDA SADECE BİR ÇİFT

AYAK İZİ GÖRÜLÜYORMUŞ VE ADAM DEHŞET İÇİNDE FARKETMİŞ Kİ ,

AYAK İZLERİ, TEKE, HAYATININ EN KÖTÜ, EN ACI ANLARINDA İNİYOR.

BU KEŞFİ ONU FENA HALDE RAHATSIZ ETMİŞ

VE TANRI'YA SORMAYA KARAR VERMİŞ.

TANRIM... EĞER SANA İNANIRSAM SENİN YOLUNDAN GİDERSEM

HER ZAMAN YANIMDA OLACAĞINI, HER ZAMAN

YANIBAŞIMDA YÜRÜYECEĞİNİ SÖYLEMİŞTİN...

OYSA, HAYAT YOLUMA BAKIYORUM. EN ZORLU EN KÖTÜ, EN ACILI

ANLARIMDA SADECE BİR ÇİFT AYAK İZİ GÖRÜYORUM KUMDA...

ANLAYAMIYORUM TANRIM, ANLAYAMIYORUM....

HAYATIN KOLAY GÜNLERİNDE YANIMDA YÜRÜYORSUNDA

SANA EN MUHTAÇ OLDUĞUM ANLARDA BENİ NİYE TERKEDİYORSUN?

TANRI GÜLÜMSEYEREK CEVAP VERMİŞ: SEVGİLİ, ÇOK SEVGİLİ

EVLADIM....BEN SENİ ÇOK SEVDİM VE HİÇ TERKETMEDİM.

HAYAT YOLUNDAKİ O ZORLU SINAV GÜNLERİNDE YANİ EN ACILI

EN KÖTÜ ANLARINDA KUMDA HEP BİR ÇİFT AYAK İZİ GÖRDÜN.

DİKKAT ET ! AYAK İZLERİ TEKE İNDİĞİNDE DERİNLEŞİYOR.

ÇÜNKÜ, O SIRALAR BEN,

SENİ KUCAĞIMDA TAŞIYORDUM......



Benzer Konular

27 Kasım 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri