Arama

Sonsuz Aşk - Sayfa 12

Güncelleme: 26 Ekim 2014 Gösterim: 505.668 Cevap: 2.787
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Mayıs 2006       Mesaj #111
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
peri1

Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Mayıs 2006       Mesaj #112
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
SENI ISTIYORUM.SIMDI !!!

Sponsorlu Bağlantılar
Hicbir duygumu ertelemedim ben.Yasayacagim hicbir seyi sonraya birakmadim.Sonra diye bir seyin olmadigini biliyorum cunku.Hep yarina dair hayaller kurmak, gelmesi mumkun olmayacak zamanlari beklemek benim isim degil.Ask zamana meydan okur ama sen karsi koyamazsin ona.Orada durup oylece bekleyemezsin gelecegi.Bir adim atmalisin, bir el uzatmalisin aska dogru.
Askin anahtari cesaret degil mi yar? Cesur olmak gerekmez mi bir sevdayi yasamak, bir sevdayi buyutmek icin? Kac gece yalniz gecti hesaplasana...Kac gece bir sonraki gunu dusunerek geçti. neler yapabilirdik, neler yasayabilirdik dusunsene...Her sabahi birlikte karsilamak vardi seninle.
sevismekten yorgun dusmus bedenini opucuklerle yeni gune hazirlayabilirdim.Gozunu acar acmaz ilk gordugun sey ben olurdum ve sen benim yuzumde Mutlulugu gorurdun.

Bu kentin her yerinde, herkesin icinde el ele dolasabilirdik.Girmedigimiz sokak kalmazdi.Bakislara aldirmadan sokagin ortasinda sarilip opebilirdim seni. bir sarkiyi sozlerini bilmesek bile bagira cagira soyleyebilirdik.Sonra bir filme gider, bir kitap okur, denize bakar, bir martinin bir lokma
simit kapabilmek icin vapurlarin pesinden bikmadan ucusunu izleyebilirdik.Paylastigimiz her an beynimize bir daha çýkmamak üzere kazinirdi.Ozlerdik birbirimizi delicesine. bir saati yalniz gecirsek, bir sonraki saati iki saatlik yasardik.Yasayamadigimiz o bir saatin acisini cikarmak icin.Peki biz ne yaptik? Aski bir bekleyisin sirtina yukleyip ona sadece uzaktan bakmakla yetindik.

Her an aski yasamak varken, her gun birbirimizi yeniden kesfetmek varken, bu yolda birer kasif olmak varken surgunleri yasamaya mahkum ettik birbirimize.Bu surgunluge son vermenin zamani geldi artik.Sana huzur vaadetmiyorum.Askta huzur arayan yanilir.

Ben tutkunum, en koyu, en deli sevdanin sozcusuyum.Onlar adina konusuyorum.Yarini olmayan zamanlarda hicbir seyi dusunmeden erimek adina konusuyorum.Gozlerinin icine bakip SENI SEVIYORUM demek istiyorum.Askin akisina kapilip hicbir kaygi duymadan gidebildigin yere kadar gitmek istiyorum.Kokunu icime cekmek, teninin sicakligiyla irkilmek istiyorum.Yasama senin adinla anlam katmak, mutlulugu bulmak ve bir daha kaybetmemek istiyorum.

Seni istiyorum...Yarin, obur gun, obur hafta, obur ay, obur yil degil, SIMDI!

Revo.

Son düzenleyen Blue Blood; 13 Mayıs 2006 21:43
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Mayıs 2006       Mesaj #113
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İlk Aşk

Tek bir gülümsemeyi unutmam imkansız. Çocuktum, bir kıza aşıktım. Onu gördüğüm zaman küçük kalbim, önce göğsümü delip de fırlayacakmışçasına kafesinde çırpınıyor, ardından yanıyordu! Ne yapsam, ne etsem, kendimi ona fark ettiremiyordum. Devamlı ona bakıyordum ben, o ise, sabit gözlerinin önüne ne gelirse gelsin delercesine uzaklara dalmış, durgun bir deniz gibiydi.



Günler böylece devam ederken, okulda polka dansı provaları bulunmaz fırsat oldu bana. Salon duvarına dizili banklardan birinde yalnız başına oturuyordu. Yüzünde her zamanki gülümsemeyle Schubert’in müziği eşliğinde eş eş sıraya girmiş bizleri derin gözleriyle izliyordu. Zeytin yeşili gözleri pırıl pırıldı ve her zaman iki yandan atkuyruğu örülü uzun sarı saçları yine omuzlarının üzerine düşmüştü.



Çalışmamız erken bitmişti. Her zaman yanında gezen başörtülü kadın da yoktu yanında.



Daha ilkokul üçteydim ve Allah’a olan inancım babaannemin telkinleriyle tamdı. “Bir güç!” dedim kendi kendime, “Allah’ım bana bir güç ver de oracıkta ölmeden onunla bir konuşayım...” Yanına kadar nasıl gittim, bacaklarım var mıydı? Bilmiyorum.



Aşkını bir çocuk nasıl ve ne kadar anlatabilirse, hangi kelimelerle nasıl cümle kurarsa, işte öylesine, o küçük bedenimin içine sığmayan büyük kalbimden patlayan duyguların eşliğinde, bir şeyler geveleyip durdum karşısında. Söyledim ya, çocuktum, acemisiydim aşkın. Konuşma ve hisleri anlatma özürlüydüm. Konuştuklarımı, ağzımdan çıkanları duymuyordum. Sessizlik hakimdi salona. Tek hatırladığım dudaklarımdaki raşeydi.



Başımı kaldırdım, korkarak gözlerinin içine baktım. O anki bakışını unutmam imkansız, gözlerimi, beni delip geçen mavi şerareli nova, yamacına kurulmuş yeşil şehrin tek ulu dağının işleyecek ve onu yüz binlerce yıl gerilere götürüp, infialine tekrar döndürecek gibi gelmişti bana. Gülümsemişti.



Sonra... Evet sonra, öyle bir coşku ile sarıldı ki bana. Ağlıyordu. Çünkü, gözyaşlarını yanaklarımda hissettim. Dudaklarıma kadar gelen aşırı tuzlu gözyaşlarından onun kör olduğunu anladım. Salondaki herkes bana bakıyordu. Bu olay, yaşamım boyunca hiç üzmedi beni.



Ivan Turganyev örneği ‘İlk Aşk’ım böyleydi. Bir çayırın ortasında iki kelebeğin çarpışmasına tanık olmuş, önce kanatlarımızın rengarenk ve nazik pulları birbirine karışmış ve ardından uçuşlarımızı sürdürmüştük ağır aksak çevremize...



Daha o zaman, camdan dökülüp, tav fırınına girmemiş olan kalbim tuzla buz oldu! Daha sonra kendini birkaç kez tamir etmesine karşın kırıldığı anlar oldu. İşte bu yüzdendir ki artık, kırıla kırıla yok olan kalbimden bir habbe cam bile yok.





Nehirler Denize Kavuştuğunda
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Mayıs 2006       Mesaj #114
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
6551d3c7f98es
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Mayıs 2006       Mesaj #115
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Cam fauns içinde yaşatmaya çalıştım aşkı.
Çok büyüktü, taşıyabilmek için küçülttüm, karton kabuk yaptım.
Gittiğim her yere götürüp, kaldığım her yerde yanımda olduğunu bilmek istedim.
Kırılgandı, hassasdı, yalnızdı.
Sakladım, korumaya çalıştım.
Bıraksam bozulacaktı tılsım, kırılacaktı.
Kırıldı.
Doruklardan akıp gelen bir çay olduğunu düşündüm aşkın.
Kendi haline bıraksam büyüyecek, ivme kazanacak, karışıp diğer sulara, büyük sularda bitirecekti kendini.
Tutmaya çalıştım bu yüzden onu.
Setler, duvarlar ördüm, kendi halinde akacağı yeni yollar açmaya çalıştım.
Tutamadım, yetmedim.
Aktı gitti avuçlarımdan.
Aşk bir çığlıkdı, bağıramadım.
Sıcak bir şeydi, ısınamadım.
Kucakdı, sarılamadım.
Aşk bir şeydi, neydi?
Bir yerdeydi, nerde?
Nasıldı?
Ne zamandı?
Anladığımda:
Hiçbirşeydi Aşk!
Herşeyimi alıp giden!
AngeL - avatarı
AngeL
Ziyaretçi
25 Mayıs 2006       Mesaj #116
AngeL - avatarı
Ziyaretçi
Ben, seni; adını bilmeden sevdim can
Ben seni, yaşını bilmeden,
gözünü-kaşını bilmeden sevdim.
Ben seni, sesini duymadan sevdim...
Ve duymadan nefesini.
Ben seni adını bilmeden sevdim...
Ama; sevdim!.. Üşüyüşünü sevdim...
“Gel, ısıt can” deyişini!..
Bekleyişini sevdim can ,
bilerek gelmeyeceğimi...
Ben seni, can adını bilmeden sevdim.
İsimler koydum sana; can,canim,koca adam,Bitanem
Seni, adını bilmeden sevince öğrendim;
Seni sevmek için gerekmiyordu ismini bilmem... .
..Sevdim işte CANNNNN! Ben, seni; yaşını bilmeden sevdim...
Ben seni, sesini duymadan sevdim.
Ve hatta öğrenmeye korkarken,
bilmeye kıyamazken seni...
...Seni sevdim.....
Seni sevdim....
Ve hâlâ bilmiyorum,CAN gözlerin ne renk?..
Ve ben sana hâlâ seni sevdiğimi söyleyemedim!..


Ama ben seni; adını bilmeden, yaşını bilmeden...
Yüzünü bilmeden, sesini bilmeden... .
..Seni bilmeden sevdim....
Seni, “bilmeden” sevdim!
Senin olmadığın ve benim olmadığım
bir sokaktaki köşebaşında CAN çarpıştı duygularımız!
Döküldü içindekiler ve döküldü içimdekiler...
Sen yoktun orda ve ben de yoktum;
Ama sevda vardı! Bizim masalimiz vardi...
Ve, ben; seni adını bilmeden sevdim
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Mayıs 2006       Mesaj #117
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Korkuyorum!
Hakkettigin mutlulugu sana verememekten korkuyorum.
Seni beni sevdiginden fazla sevememekten korkuyorum.
Senin sevgine layik olduktan sonra baskalari tarafindan o sevgiyi kaybetmekten korkuyorum.
Seni kazandim derken kaybetmekten korkuyorum.
Aramizdaki maneviyat haricindeki uçurumlardan korkuyorum.
Senin kalbini daha fazla kirmaktan korkuyorum.
O temiz ve masum göz yaslarini daha fazla akitmaktan korkuyorum.

Evet korkuyorum;
seni kaybetmekten, seni daha fazla üzmekten ...
Sana kendimi ifade edememekten korkuyorum.
Yada yanlis anlasilmaktan korkuyorum.
Uçurumun kenarinda yalniz kalmaktan korkuyorum.
Dostluguna doyamadan uluorta yalniz kalmaktan korkuyorum.
Yüregimdeki o ince sizinin bir gün çogalmasindan ve beni sarmasindan korkuyorum.
Sevgi denen güzelliginin bir gün beni terk etmesinden korkuyorum.
Dostlugun ölüp yerine nefretin yesermesinden korkuyorum.

Korkuyorum evet;
seni kaybetmekten ve seni daha fazla üzmekten...
Bir çiçek misali ne ellemeye nede koparmaya kiyamiyorum uzaktan seyrediyorum çünkü;
Seni daha fazla incitmekten korkuyorum.
Ömründe yasadigin mutlulugu huzuru sana yasatamamaktan korkuyorum.
Sana kalbimden fazlasini verememekten korkuyorum.
Sonunda sana gözyasindan baska bir sey birakamamaktan korkuyorum.
Seni sevmekten degil;
dostlugunu suiistimal etmekten,
Seni kaybetmekten ve degerini bilememekten ve Yüce Rabbime hesap verememekten korkuyorum.
Belki de çok fazla korkuyorum ...

ÇÜNKÜ; BEN ILK DEFA SEVIYORUM...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Haziran 2006       Mesaj #118
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aşk'ın kanunLarı

Onasis Kanunu: Para aşkı satın alamaz, ama çok şey halleder.

- Gold Card Kanunu: Siz onun saçının rengine vurulduysanız, o da sizin kredi kartınızın rengiyle ilgileniyor olabilir.

- Meyer Kanunu: Kuru fasulye yedikten sonra arabaya otostopçu kız alınmaz.

- Olasılık Kanunu: Çok güzel, kibar, akıllı, hoş, zeki, cici bir kızla karşılaşma şansınızın arttığı yer, sizden daha yakışıklı, akıllı, zengin bir arkadaşınızın yanıdır.

- Evrensel Kanun: Kadın erkeği anladığı anda, onun ne söylediğini dinlemekten vazgeçer.

- Markus Kanunu: Her zaman daha iyisi vardır.

- İkinci Markus Kanunu: Kaçmanız gerektiği anda göreceğiniz kabus, bacaklarınızın tutmadığıdır.

- Rudner Kanunu: Beraber olduğunuz erkek; olgunlaştığında, yeni bir iş bulduğunda, tedavi gördüğünde düzelecek zannediyorsanız, bugün terk edin.

- Temel Kanun: Aşk hayal gücünün aklı yenmesidir.

- İstisna Kanunu: Kadınlar ya her şeyi unutur, ya her şeyi hatırlar.

- Groening Kanunu: Evlilik deyince kadınlar merasimi anlatır, erkekler delikanlılık yıllarını.

- Evlilik Kanunu: Tek başınayken, asla yaşamadığın sorunlara iki kişinin beraberce çözüm bulması sanatı.

- Thom Kanunu: Evliliğin süresi, evlilik törenine harcanan parayla ters orantılıdır.

- Grant Kanunu: 'Tam evlenilecek kadın' dediğiniz kadın, sizi nikahına davet edecektir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Haziran 2006       Mesaj #119
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ölümsüz Aşk

Gözleri yine nemli, yine ıslak bakışlar... Alışmıştı artık bu mecburiyete, boyun eğdi. Henuz hayatının baharında ama ölümle yüz yüzeydi. Babası onu kurtarmak için elinden geleni yapıyordu. Ama onu ne babasının çabaları ne de kalbinin teklemesi değil, kalbindeki sızı ilgilendiriyordu. Kalbinin derinliklerindeki sızı. Sevdiği aklına geldi bir damla yaş daha döküldü gözlerinden... Ayrıldıklarından beri tam beş çile dolu yıl geçmişti. Aslında sevgilerinin arasına o kahrolası para girmişti. Hatırlıyordu da sevdiği ona bir keresinde:
"Ben zengin değilim sana şuan yaşadığın gibi bir hayat vaadedemem ama seni seven bir kalbim var. Sana sadece onu verebilirim." demişti.

Zaten sevgiye muhtaç birisi başka ne isteyebilirdi ki. Kendisini sevmesi yeterdi. O en çok Saçlarının dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdiği öpmüş koklamıştı saçlarını. Her dökülen saç yüreğine bir hançer olup saplanıyordu. Şimdi tek isteği sevdiğinin son anlarında yanında olmasıydı. Ne olurdu onu bir kez daha görebilse, onu bir kez daha koklayabilse. Olmuyordu ne yapsa çaresiz ne yapsa erişilmez olmuştu arık. Bu düşünceler arasında uykuya daldı.

Babası heyecanlı bir şekilde kızının odasına girdi. " Müjde kızım,kalp bulundu " dediğinde kızının bir peri güzelliğinde, sevdiğinin özleminden ıslanmış yüzüne baktı ve çıktı odadan...

Nihayet kendine geldiğinde sanki başka bir dünyadaydı. Kendini çok garip hissediyordu. İçinde acaip bir his vardı. Sanki bu dünya ona çok farklı gelmişti. Aklına yine sevdiği geldi. Kalbi eskisinden daha hızlı atmaya başladı. Kalbi değişmişti ama sevdiğini eskisinden daha çok sever olmuştu.

Bir gece ansızın uyandı uykusundan. Kalbi çok hızlı atıyordu. Anlam veremedi ve tekrar uyumaya çalıştı. Fakat hemen her gece aynı durumla karşılaşınca doktora gitti, durumunu anlattı. doktor "Bir aya kalmaz geçer" demişti. Ama aradan aylar geçmesine rağmen durum aynıydı.

Birgün bahçeye çıktı. Çiçekleri seviyordu. Kırmızı güllerin yanına gitti. Kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. En çok kırmızı gülleri severdi. Çünkü sevdiği ona benzediğini söylerdi hep. Bu sırada bahçe kapısı çaldı. Kapıyı açtı kimse yoktu. Tam kapıyı kapatacakken yere baktı bir mektup vardı mektubu yerden aldı ve mektubun kendisine geldiğini gördü. Fakat mektubu gönderen ismini yazmamıştı. Mektubu açtı ve kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Bu koku onun kokusuydu. Kendini zorlayarak eve girebildi. Birden bütün kanı çekilmişti sanki vücudundan. Zarfın içinden mektubu titreyen ellerle çıkardı ve okumaya başladı :
" Sevdiğim, bugün sevdamızın altıncı yılı. Seni hep sevdim. Seninle ayrılmak zorunda kaldığımızdan beri, bir kalbe iki sevginin sığmayacağını bildiğimden ne birini sevdim ne de evlendim. Her günüm çile ve azapla geçti. Her gün sana şiirler yazdım, her gün şiirlerimi okudum ve her gün ağladım. Tam beş yıl boyunca her gün yazdım, okudum, ağladım. Bir gün önüme bir fırsat çıktı. Bu fırsatı reddedip kendime daha fazla haksızlık edemezdim. Belki seni unuturum diye senden çok uzaklara gittim. Ama şimdi seni daha çok özlüyorum. Her gece yanına geliyorum o masum yüzünü okşuyor yanaklarına öpücükler konduruyorum, sen uyanıyorsun benim geldiğimi anladığını sanıyorum ama sen o tatlı uykuna geri dönüyorsun. Sevdiğim hep ben geldim senin yanına artık sen gel olur mu. Kırmızı güllerimize iyi bak. Ve artık unutma içinde seni senden daha çok seven bir kalbin var. Ona iyi bak olur mu. Kırmızı güllere ve kalbimize iyi bak. Seni yanıma gelene kadar bekleyeceğim sevdiğim Hoşçakal..."
ramsstein - avatarı
ramsstein
Ziyaretçi
3 Haziran 2006       Mesaj #120
ramsstein - avatarı
Ziyaretçi
HAYAT MAVİSİ


Yüreğim ellerimde,

Ellerim titrek...

Kuş misali çırpınan yüreğimi düşürmek korkusu

Sarmış sarmalamış ellerimi

Mavi bir tül gibi.

Buz mavisi, soğuk...

Belki de soğuktan titriyor ellerim.

Üşüyorum, tepeden tırnağa.

Küçük bir esintiyle dağılan mum ışığıyım

Yine mavi.

Ateş mavisi, sıcak.

Yine titrek, korkak, savunmasız...

Yıkıyorum yüreğimi kötülüklerden arındırmak için

Okyanusun en derin sularıyla

Yine mavi.

Su mavisi, ıslak...

Güneş başkalarını uyandırmaya göçerken

Yüreğim hala tüm gücüyle atıyor avcumda

Atın aydınlattığı geceye inat.

Yine mavi.

Gece mavisi, karanlık...

Anladım, maviden kaçmanın anlamsızlığını

Tattım "mavi"yi her karede

Neşem de, hüznüm de, göz yaşım da maviydi.

Nefesimi doyurdum, ay ışığında...

Kaç zamandır solumayı unutmuşum.

Yaşıyorum soluk soluğa, çırpınışlarla

Elimde, avcumda ne kadar umut varsa döktüm,

Boyadım hepsini şeker mavisine.

Hayata buladımtitrek ellerimi ve

Ellerim kadar titrek yüreğimi...

Benzer Konular

6 Kasım 2015 / ThinkerBeLL X-Sözlük
11 Mart 2012 / Mira Edebiyat
 Sonsuz
14 Şubat 2013 / buz perisi Matematik