Arama

Sonsuz Aşk - Sayfa 25

Güncelleme: 26 Ekim 2014 Gösterim: 554.551 Cevap: 2.787
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ağustos 2006       Mesaj #241
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bana Bir Aşk Borçlusun…

Sponsorlu Bağlantılar
...........Zamanı çiğniyorum dişlerimle, çürütmek istiyorum sensizliği, sevmeme ihtimalini yutmak belki de; öfkeli bekleyişleri eritmek midemde. Zaman da benimle beraber eriyordu bilinmezliğe. Nasıl büyük bir sevda ki; sığmaz okyanus sığan yüreğime. Nasıl bir bekleyiştir demirlenen gecelerime / zincirsiz…

..........Tan yeri ağarmayan, sabahsız bir şehirde bulamadığım olursun, takvimden bir yalnızlık daha düşer avuçlarıma / nedensiz.

..........Birlikte mi eskitmiştik zamanı, birlikte mi eskitmiştik sevmeleri? Bilmiyorum, neden bu kadar bitkin anılarım / neden bu kadar mecalsiz…

..........Dökme sevdiğim gözyaşlarını / ağlama / bir yerlerim inciniyor senden uzakta ve içimde fırtınalar / koptuğum sensin, ürkek sevmelerin ardına. Yorgun bir sevdayı asmışım, harabelerle dolu bir hayatın ortasına. Güneşe küsmüş hüzün bahçeleri, her meyvesi kan kusuyor üzerime / boğuluyorum denizsiz…

Çek ellerini düşlerimin gözlerinden.

Rutubet kokuyor hayallerim ıslanmaktan, yalnızlığa adım adım yaklaşmaktan.

..........Oysa sevdamı maviye boyamıştım; balıklama dalabileceğim / bazen bir ormana; durup soluklanabileceğim. Hadi çek bu olmazlıkları üzerimden, utanmazlığı söküver cümlelerinden. Dokun ümitlerime, dokun yalnızlığıma, hadi utanma / dokun bana. Saklanmaktan yoruldum üç noktanın ardına…/ Gerekçesiz..

...........Ödünç verdiğim mutluluklardan çalıyordum umutları, en adi suçlu sayılıyordum; ele avuca sığmayan. Belki de yorgun bir savaşçı, malubiyeti yok sayan, belki de bir mülteci / kaçışları yalnız sana sayılan… Avuç avuç bulaştır sevdanı üzerime; alıkoyuyorum tüm sevmeleri, gelince birlikte harcayacaktık tüm gecikmişleri…Sen bir hasretin tamlananı, bense umutları sana değen her cümlenin tamlayanı olacaktım. Seni imkansız aşklara inat, tüm imkansızlığımla sevecektim.

Sevdim de aslında; sen yoktun!

.............Kör bıçakla kesiliyor umutlarım, haykırışlarını duyuyorum. Yürek bu daha kaç gidiş kaldırır bilmem; her gidişte ölürüm /öldüreceği mi de bilmeden. Oysa yalnızlığımın örse inen çekici gibidir, hayatın beni sensizliğe çakışı; bir türlü başımı kaldırıp dur diyemiyorum, kan revan içinde umutlarım. Bir ben kalırdım oysa yanışlara, bir ben batardım alev küle daldıkça, yanışlarımın şiirler olur alevi, asla bitmez kalemce haykırışlarım…

Acılanma yüreğim / ben buna da alışırım…

............Ki ben sevda bilirdim seni; çalsam da kapıyı açılmaz ruhunun derinliği. Kaç anahtar denedim yüreğine sığmayan, kaç kez vuruldum kuru sıkı sevdalara! En kötüsü de bu biliyor musun? Sevdaya vurulmak ve asla yummamak gözleri.

Yaşarken ölmek dedikleri / bu olsa gerek.

.............Alışamadığım iklimlerden koşup gelsem sana, dört mevsim gül açmasa da; sevdana binlerce çiçek türetsem / ekinsiz;

Yokluğuna binlerce sen ürettiğim gibi / mevsimsiz

............Gecenin karanlığı yutuyor şimdilerde sensizliği, sürülüyorum bilmediğim diyarların çorak topraklarına. Taze bir sabah / bayat bir gecenin devamı oluyor yokluğunda, ne kadar zorlasam da nefesim ısıtmıyor, kutuplara malzeme olmuş ellerimi. Bir yanım yokmuş gibi hissediyorum, eksilere düşüyorum her çırpınışımda, pozitifin bacakları kırılıyor / çekiçsiz…

...........Bazen her şeyi akışına bırakmak istiyorum / bazen de tersine akıtmak şelaleyi / yazık ki ikisini de beceremiyorum… Yine sensizim… Yokluğunda kaç mühür kapatıldı beyaz sayfalara, kaç nüfus cüzdanını fişlettin damgalarınla bilmiyorum. Dön bir bak, ellerimi uzatıyorum sana / tutmalısın

unutma sevdalım

bana bir sen borçlusun / mutluluğundan sebeplendiğim, her seferinde gölgesinde demlenebildiğim,

özlenen / beklenen

bana bir aşk borçlusun / noktaların ardına / usulca gizlenen…




GM



Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
9 Ağustos 2006       Mesaj #242
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Ölümün Bahar Olsa

Sponsorlu Bağlantılar

--------------------------------------------------------------------------------
Öfkelerim kadar küçük bu gece çığlığı Düşlerim kadar büyük Duygularım kadar karmaşık nasıl anlatsam Çıksam şimdi çöl suskunu sokaklara Dallara yürüyen sular gibi çıldırsam Baharı muştulamak adına kapılar çalsam Hangi ana böler ki uykuların Özgürlüğü yeryüzüne bayrak yapsam Hiç mi hiç sevmiyorum yorgun yağmurları Ne kırları çıldırtıyor ne dağları Yağdı mı Toroslarca yağmalı yağmur Seller coşturup barajlar taşırmalı Bir yudum su demekten aciz yürekler Ya ses verip haykırmalı ya boğulmalı Ey ateşe sürülmüş ölümler ülkesi Ufuk çizgilerinde silikleşen anılar Kutsal soygunlar yasal vurgunlar Çöplük kumbaralarda biriken çocuklar Hiçbir dilden Hiçbir sözcük yetmiyor anlatmaya bu akşam Kuş kanadında bir bulut mu yalnızlık Belirsiz bir hüzün çiseliyor yine Düş yorgunu kirpiklerden akşam üstüne Kaya çatlağında köknar çılgınlığı benimki Kıraçlara kahreden tohum dargınlığı Yağmursuz gülmeyi bilmiyor ki kuraklık Beynimi yüreğime nasıl haykırsam bu akşam Bu akşam hiç yaşamamış olsam Bir

DEsssT16 - avatarı
DEsssT16
Ziyaretçi
10 Ağustos 2006       Mesaj #243
DEsssT16 - avatarı
Ziyaretçi
Biliyorum; ama elimde değil söylememek... Bir gerçeklik vaat etmese de "merhaba" deyişin... Yüzüme bakmadan konuşabilsen de elimde değil işte... Ben de bakamıyorum senin yüzüne...
Seni; "elsiz" ezberliyorum!. Belki hiç dokunmayacaksın bana... Bir gülün yaprağına dokunur gibi dokunacağım ben... Sana değil; yine bir gül yaprağına...
Seni; "dilsiz" tanıyorum!... Seni ne zaman düşünmesem susuveriyorsun kulaklarımda... Senden özge düş, hayal yok!.. Sen duvarlarımda alışılmış bir yalnızlıksın... Konuşamıyoruz "merhaba"dan başka kelime... "Nasılsın"lar zoraki çıkıyor dudaklarımızdan... Duymuyoruz!..eminim

Seni; "kör" bilmek de işime gelirdi belki... Bir cam yansımasında ya da yağmurlu bir yalnızlığında yolculuğunun, dışarıyı izlemediğini varsaymak... Anlamsız bir bakışa, belki biraz da siyaha bürünmesi gözlerinin...
Kendimi "hissiz"liğine inandıramıyorum... Şu yazdıkların var ya; olmasa onlar?!! Tüm noktalı virgüllerimle birlikte ben, sana aşık olacağım...
Şiirler umurumda değil!.. Şarkılar... Hepsinin boğazını sıkacağım... Duyduğum her güzel melodiye susacağım artık; çünkü ben, sana aşık olacağım...

Seni ilk okuduğum şiirde olduğum gibi... Seni ilk gördüğüm resimde olduğum gibi... Seni ilk tanıdığım günde olduğum gibi... Ve dün, ve bugün olduğum gibi... Yarın da ben, sana aşık olacağım.

Aynı kaldırımlarda üşümüş olabiliriz bir ihtimal, bu sebepten seviyorum artık onları... Belki aynı rakıyı yudumladık bir zamanlar... Aynı yağmura tutulduk... Aynı anda bakmışız ki ayışığına... Ben sana aşık olacağım.

"Sus" diyecek gözlerin bana... Bi
İçimde senden başka bir sen var artık ve ben onu sonsuza kadar yaşatacağım... Bir hayal kenti yaratacağım ve onun içinde ben, sana aşık olacağım...

Yaşlı değil aptalım!.. Hal bilmem, mazeret bilmem şimdi... “ama” diye başladığın hiç bir cümle ilgilendirmiyor beni... Yirmi yaşımın heyecanına kapılacağım...
liyorsun, bir daha bakamayacağım onlara... "Sus" diyeceksin duyamayacağım sesini de... Beni reddedişini bile çok gördüm kendime. Bir hayal şiiri yaratacağım ve onun içinde ben, sana aşık olacağım. "Sus" diyemeyecek yazdıkların bana... Ben de "Sus" olamayacağım yazdıklarımda!.. Seni yazacağım; çünkü artık "varsam varım"... Çünkü, ben sana aşık olacağım ...

ve ben ...
Sen bilmediğin için beni, gönlünce yazacaksın şiirlerini... Senin yazdığını okurken ben o şiirde de bir başka “ben” yaratacağım... Böylelikle sen de “beni” anlatacaksın... En çözülmez açmazlarla hazırlandım sana... Bir değişiklik yapacağım...

ve ben; (bilmiyorsan söyleyeyim) Sana aşık olacağım
melish - avatarı
melish
Ziyaretçi
10 Ağustos 2006       Mesaj #244
melish - avatarı
Ziyaretçi
bolhinhasassoprandopetalas0qi2
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
10 Ağustos 2006       Mesaj #245
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Genç bi kız ailesinin evde olmadığı bi akşam arkadaşlarını davet etmiş. Kız kıza yemişler, içmişler, derken içlerinden biri “Hadi cin çağıralım” demiş. Ev sahibi kız da hiç inanmazmış böyle şeylere ama arkadaşlarına ayıp olmasın diye kabul etmiş. Harfler kesilmiş, fincan ortaya konmuş ve elele bir masanın etrafında daire olunup cin çağırma olayına girilmiş. Cin gelmiş gelmesine ama bizim kız hala fincanı arkadaşlarının ittiğini düşünüyomuş. Bi ara fincan hızlı hızlı harflere giderek şöyle demiş: “İçinizde bana inanmayan biri var. Yarın saat 4’te o kişiyle tavla oynamaya geleceğim!” Kızlar feci tırsmıslar ama ev sahibi kız hala dalgasındaymış işin. Saat çok geç olmadığı halde seans hemen bitirilmiş ve kızlar evlerine dağılmış.



Bizimki zaten o tür şeylere hiç inanmadığından cin olayını ertesi sabah unutmuşmuş bile. Öğlene doğru telefon çalmış. Arayan, kızın çok sevdiği, çok iyi anlaştığı teyzesiymiş, “Bugün içimde bi sıkıntı var, evdeysen bi ara sana uğruycam. Dertleşelim biraz” demiş. Kız da sevinmiş teyzesini görecek diye, “Hemen gel, ben de seni çok özledim” demiş.



Kız, teyzesini hakikaten dertli ve solgun görmüş. Hoşbeş etmişler ama teyze hala dalgınmış. Kız,“Teyzecim sen konuştukça daha kötü oldun, istersen başka bişey yapalım” demiş. Teyzesi de “O zaman tavla oynayalım. Ne zamandır seninle oynamadık. Kafam dağılır biraz” demiş. Kız tavlayı almaya giderken bi gece önceki olay aklına gelmiş, “Meğer benim teyzem cinmiş” deyip gülümsemiş.



Kızla teyzesi güle oynaya tavla oynarken bi ara teyze tuvalete gitmek için kalkmış. O içerdeyken telefon çalmış. Arayan kızın babasıymış. Adamcağız çok üzgün bi sesle konuşuyomuş: “Kızım teyzen öğlen bi trafik kazası geçirdi. Durumu çok iyi değildi ama Allahtan ümit kesilmez deyip sana haber vermedik ama az önce teyzeni kaybettik, başımız sağolsun…”
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Ağustos 2006       Mesaj #246
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir aşk hikayesi

Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı. Okul salonundaydı maç. Tribünsüz,minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece..O kadar yakındılar..

Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini.. Kız servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi..

Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda.. Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir, belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlı da yerini değiştirdi, o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü.. Kız da gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha gülümsedi. Manidar.."anladım" der gibi bir gülümseyişti bu...

Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü, sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar şirini kızı görmek için..

Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.. Dahası.. Ankara Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha görmek için.. Karşılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme, çok minik bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı.. Bir defasında, yaptığına sonra kendisi de günlerce güldü.. O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılışı kızın karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı. Kız bu defa, iyice gülmüştü.. Karşısında, sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı görünce..

Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar. Sonunda bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde hoşlanıyordu. Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde, bir şekilde tanışmaları gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan "tabi" dedi.. "bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar vermiştik zaten. Sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanışırsınız.."

"Mutluluk işte bu olmalı" diye düşündü delikanlı.. "Mutluluk işte bu!.."

Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı.. Konser gününü de hiç ama hiç unutmadı.. O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı. Delikanlı ile dünyalar şirini kız yanyana düştüler.İnanamıyordu delikanlı.. Onunla nihayet yanyana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine, onun nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın en romantik şarkısı söylenirken –o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik şarkısıydı ya- o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini.. Her şey böyle iyi giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki..

Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı..Kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu.. Kızın omzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya yaslandı.. Bir kaç saç teli, delikanlının elinin üzerine dokundu.. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar şirini kızın saçları eline dokunuyordu çünkü.. Konserden çıkarken, kız, şakalaştı.. "Sizi her maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana'da da maçımız var.. Gözlerimiz sizi arayacak.."

Hayır, aramayacaktı. Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde onu otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana kebap yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi.. Sabah erkenden Adana'ya indi. Maç saatine kadar başı boş dolaştı. Salona erkenden girdi, en ön sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu.. Takımlar sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi sebep tabii.. İlk sette kız farkında bile değildi onun.. Nerden olsundu ki.. İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, ügüncü sette kız fark etti delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk, biraz da gurur vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolejde çok popüler bu delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu..

Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garaja gitti. Tek kelime konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki.. Kız "keşke orada olsaydın" demişti. O da olmuştu işte.. Hepsi o.. Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında..

Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki.. Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı.. Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti. "Bu sana" diye kartı eline tutuşturdu ve kayboldu ortadan.. Kız, Necip Fazıl'ın dört satırını okurken..

"Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar...
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar!.."

Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin önündeydi gene.. Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları yoktu. Yalnızdı.. Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç adam.. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu işte.. Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken.. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi kız.. O da heyecanlıydı, belli.. "Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok teşekkürler.. Herhalde hissettin, ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu terk etmem için bir sebep yok.."

"O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka kimse olmazsa, ara beni!" dedi, delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın yanından.. Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden..

Yıllarca sonra Levent Yüksel'in söyleyeceği şarkıdaki Sezen Aksu'nun sözlerini o zaman biliyordu sanki. Aşk "onurlu" olmalıydı.. Günlerce, haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi.. Hastanın sabahı, şeytanın günahı beklediği gibi bekledi.. Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi.. Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi. Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu.. İki dörtlüktü şiir.. İlki kıza verdiğiydi.. Bir ikinci dörtlük daha vardı orada.. O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine koydu..

Bekleyiş sürüyor, sürüyordu.. Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar geçti..Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü.. "Günlerdir seni arıyorum" dedi kız. "Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık hayatımda hiç kimse yok!.."

"Yaa" dedi delikanlı.. "Yaa" dedi sadece.. Kalbi heyecandan ölesiye çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu ses çıkmıştı: "Yaaa!.."

Cebindeki artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün.." dedi. "Bu da sonu onun..."

Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız ikinci dörtlüğü oracıkta okurken..

"Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar!.."

Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hala düşünüyor.. O uzun, çok uzun bekleyiş mi öldürmüştü aşkını? Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini canlı tutmak için mi, canlısını silmişti yani?.. Ya da.. Ya da.. Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp mü gitmişti acaba?

Delikanlı bu soruların cevabını bugün hala bilmiyor.. Bilmediğini de en iyi ben biliyorum.. Çünkü, o delikanlı, bendim!...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Ağustos 2006       Mesaj #247
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aylar önce bir gün seninle konuşurken konuşma sırasında ebedi aşk ucunda ölüm varsa o en hararetli anında öleceksen var demiştin.

Aylar önce bir gün seninle konuşurken konuşma sırasında ebedi aşk ucunda ölüm varsa o en hararetli anında öleceksen var demiştin. Sanki benim tepkimi öğrenmek içindi. Kim bilir.. Sen bana açıkça sormamıştın ama ben sormanı beklemeden kısa bir sessizlikten sonra gözlerine bakarak, ben senin yanında olduğum her saniye her an ölüme varım demiştim, hatırlıyor musun?.. Seni bilmem ama ben bu cümleyle ebedi aşkı sende bulduğumu haykırıyordum, yüreğimin atışlarına karışan sessiz bir çığlıkla. Neden bilmem ama bu ebedi aşkı gözlerimle bakışlarımla davranışlarımla sevgimle anlatmaya çalışıyorken kelimelere dökemedim bir türlü.. Büyünün bozulmasından korktum belki de. Ya sen?.. ya sen... Ebedi aşkı buldun mu? Bende yada benden öncekilerde? Yanlş anlama sakin sorgulayıp yargılamıyorum seni. Bir hesaplaşmada değil bu, bu sorunun cevabini verip vermemekte özgürsün. Karar senin. Paylaşmak istersen ben buradayım.. Simdi; aramıza giren çaresiz ayrılıktan beri her düşüncemde bu cümlenin yer aldığını beynime kazındığını bilmeni isterim. Neden mi? Ebedi aşk ucunda ölüm varsa vardır. Ama ben bu ebedi aşkı sende bulamadım dersen başka bir insana incinip kırılacaktır bir gül gibi. Arkasına bakmadan çekip gidecektir belki de,hakli olarak.Kim bilir.. Ama bu sözü olduğu gibi bana söylersen sen beni terketmedikçe bil ki ben seni bırakmam. Çünkü; aşk ne gurur dinler nede şuur. Bir hercai olarak iyi bilirsin bu duyguyu yüreğinin kapılarını sonuna kadar açabiliyorsan ebedi aşkı hissedebiliyorsan iste o zaman varsın demektir. Su anda her ne kadar savaşsam da yokluğunla, kalbimin kapılarını sana sadece sana sonuna kadar açtım usulca korkusuzca.. Kendimi sana verdim sınırsızca.. aşkın büyülü atmosferinde sana olan sevgimi düşlerle bıraktım kollarına.. Kimseler ama kimseler sevemez seni benim sevdiğim kadar.Ne kadar mı seviyorum seni? Duymak bilmek ister misin; tüm okyanusların büyüklüğü, dünyalar kadar desem. Evet yanlış duymadın bu ne ki? En yüksek dağlar bile tepe kalır sevgimin yanında. Gökyüzündeki en parlak yıldızın sana olan sevgimin simgesi olduğunu düşündün mü hiç? Sen öyle bir şeysin ki askımsın, fırtınamsın özlemim, çaresizliğim, yıldızımsın. En önemlisi sensin. Bir ressamım düşüncelerini tuvale gölgelemesi, bir müzisyenin yüreğinden aldığı güçle hissettiklerini notalara melodilere dökebilmesi gibi bir şey seni kalbimde taşımak. Seni sevmek, seni ölesiye sevmek... Bir gün geleceksin değil mi? Düşlerimde büyüttüğüm essiz sevdamın sahibi... Bir gün geleceksin değil mi?... SENİ SEVİYORUM
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
11 Ağustos 2006       Mesaj #248
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Tıpkı bir ilkbaharsın
Tüm şatafatınla hayatımdasın
Sen uçsuz bucaksız bir deniz
Tüm güzellikler sende saklı
Ne varki içinde ben yokum

Korkularından ve hüzünlerinden arınmış bir hayat seninki
Şehvetli, Arzulu, İstekli Bir o kadar'da değerli
Gözlerinde Hasret saklı
Sende bütün aşkların geliri var
Ne varki ben sende yokum

Bir masum öpücüksün
Çılgın gecelerde
Islak ve heyecanlı dudaklarda sen
Ne varki ben sende yokum, kahroluyorum

Sen bütün dünyamsın
Ne varki büyümeyen çocukluğum, masumiyetim
Ben sende senin çehrende senli düşlerde artık yokum..
Ve bitmiş bir yaşam, sensizlikle kahroluyorum...
...
Tüm savaşlarımda sen varsın
Alır götürürsün - barışa -
Bütün şehirlerde aranırsın
Aşklar seninle başlar sevgililerin gönlünde
Ne var ki artık ne gönülde sen,
nede O güzel gözlerinde ben - varım - Acıtan Yanım!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Ağustos 2006       Mesaj #249
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ölmeyen Sevgi

Genç adam ellerinde bir buket çiçek, sahile koşarak geldi... Gözleri şöyle bir sahilde gezindi, aradığını göremeyince ilk gördüğü banka oturup sevdiğini beklemeye başladı. Ellerinde her zamanki çiçeklerden vardı. Sevgilisinin en sevdiği çiçekler bunlardı. Kırmızı , kıpkırmızı, kan kırmızısı güller...
Sanki dalından yeni koparılmış gibi tazeydiler, buram buram kokuyorlardı, sevgi kokuyor, aşk kokuyor en önemlisi de özlem ve hasret kokuyordu güller...
Hepsinin üzerinde damlalar vardı. Sanki ağlıyor gibiydiler. Genç adam güllere baktı, sanki onlarla konuşuyormuş gibi, "Neden ağlıyorsunuz, bakın ben ne kadar mutluyum" dedi.
Az sonra sevdiğini göreceği için kalbi yine deli gibi atmaya başlamıştı. Ne zaman onu düşünse, onunla buluşacağını hayal etse kalbi aynı böyle yerinden çıkacakmış gibi oluyordu. Senelerdir birbirlerini sevmelerine rağmen ikiside sevgisinden hiç bir şey kaybetmemişti..
Onları hiç bir şey ayıramazdı...
Ne hasret, ne ayrılık, ne de ölüm...
Genç adam telaşla saatine baktı. Sevdiği yine geç kalmıştı, 1 dakika gece kalmıştı. Üstelik o, sevdiğini bekletmemek için dakikalarca önce koşarak geliyor, onu beklemeyi bile seviyordu. Ama sevdiği her zaman bunu yapıyordu. Devamlı kendisini bekletiyordu. Herkesin bir kusuru olurmuş diye düşündü...
Ve gözlerini önündeki uçsuz bucaksız denizlere dikti.. Denizin sonu yok gibiydi, tıpkı sevdiği kıza karşı olan aşkı gibi denizinde sonu yoktu. Sonsuzluğa uzanıyordu. Aslında bugün onlar için çok özel bir gündü. Kendi aralarında söyleneceklerdi. Delikanlı önce bunu sevdiğine açmış, sonrada gidip iki yüzük almıştı. Bu kadar önemli bir günde bari onu bekletmemeliydi.. Ama alışmıştı artık beklemeye, zararı yok biraz daha beklerim diye düşündü. Güllerin yaprakları nedense hala yaşlı idi. Bir türlü anlamıyordu onları. Her şey bu kadar güzelken neden ağlıyorlardı ki?
İşte az sonra sevdiği gelecek, ona sarılacak, kucaklaşacaklardı...
Sonra söz yüzüklerini takıp, evliliğe ilk adımlarını atacaklardı.
Genç adam öyle heyecanlıydı ki sevdiğine kavuşmak için can atıyordu...
Martılara baktı, birbirleriyle oynaşıp, uçuşan martılara... Ne kadar güzel dansediyorlardı havada.
Tekrar saatine baktı genç adam. Endişelenmeye başlamıştı. Sevgilisi yine geç kalmıştı, hem de çok... Bu kadar geç kalmaması gerekiyordu. İşte her gün burada buluşmak için sözleşmiyorlar mıydı? Her gün sahilde, martılara bakarak, denizin onlara anlattığı masalları dinleyerek birbirlerine sarılıp hasret gidereceklerine söz vermiyorlar mıydı? O zaman neden gelmemişti yine??...
Aklına kötü düşünceler gelmeye başladı. Hayır.. hayır.. olamazdı.
Sevdiğine bir şey olamazdı.
Onsuz hayat yaşanmazdı ki...
O ölse bile devamlı benimle yaşar diye düşündü genç adam. Bunun düşüncesi bile hoş değildi. Gözlerini yere indirdi. Gözyaşlarını kimsenin görmesini istemiyordu.
Zaten nedense etrafındaki insanlar ona sanki kaçık gibi bakıyorlardı. Rahatsız olmaya başladı bakışlardan.
Artık bıkmıştı... Yine sevgilisi geldi aklına.. Neden gelmedi acaba diye düşünmeye başladı. Gözlerini kapattı.
7 sene oldu dedi. 7 senedir her gün bu sahildeydi, sevdiğini bekliyordu. Daha fazla dayanamadı. Kalbi parçalanacak gibi oluyordu. Gözlerinden 1 damla daha yaş güllerin üzerine damladı...
Yine gelmeyecek galiba, en iyisi ben onun evine gideyim diye mırıldandı...
Hiç olmazsa gülleri her zamanki gibi yanına koyar, ona vermiş olurdu...
Genç adam ayağa kalktı. Sevdiğiyle buluşmak üzere, yeşil tepenin ardındaki kabristana doğru yürümeye başladı..
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
16 Ağustos 2006       Mesaj #250
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
SANA KALDIM

Haydi tut ellerimden
Ben hayata kırgınım
Kutsal bildirğim sevgiler
Çoktan kirlenmiş şaşkınım

Hayaller kurardım senli yarınlara
Her şey güzel olacak sanırdım
Dostluklar tükenmiş söylenenler yalan
Artık başkası yokmuş anladım

Bir ben varım bugünümde birde sen
Geçmişim de var bilirdim yanıldım
Her biri viran olmuş her biri yalan
Bu yaşımda sebepsiz kaderime kırıldım

Hayatı hep doğrulardan ibaret sandım
Ki her zaman doğruydum doğru da kaldım
Ben yıllardır geçmişe boş yere yandım
Ve sonunda sevdiğim ben sana kaldım

Benzer Konular

6 Kasım 2015 / ThinkerBeLL X-Sözlük
11 Mart 2012 / Mira Edebiyat
 Sonsuz
14 Şubat 2013 / buz perisi Matematik