Arama

Sonsuz Aşk - Sayfa 38

Güncelleme: 26 Ekim 2014 Gösterim: 554.761 Cevap: 2.787
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ekim 2006       Mesaj #371
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Nasıl sevdiysem seni bu şehri yakıştırıp yüzüne,
nasıl isminin her hecesine bölüp ömrümü,
Sponsorlu Bağlantılar
paramparça aynalarda
yeniden birleştirdiysem yap-boz gibi bu sevdayı
kanayan ellerimle…
Sen bilmeyeceksin… öyle yıkayacağım hatıranı gözyaşlarıyla…
Tutuk bir şiire nasıl yüklediysem seni sevmenin acı tadını…
nasıl çekip aldıysam kristalleşen bir tutkuyu hasretin darağacından…
Sen bilmeyeceksin… öyle sileceğim adını kazıyıp çakmak taşlarıyla…
Göl kenarı, yol kenarı, zûl kenarı türkülerde seslendirdiysem adını,
hiç bir zaman,
BİR SEVDANIN TAM ORTASINDA
duramayacağını öğrendiğim içindir…
SEN;
Ne açabilirsin kanatlarını bilinmedik rüzgârlara,
ne de bir denizin davetkâr dalgalarına atabilirsin kendini…
Ne düşebilirsin şafakta adresi olmayan dağ yollarına,
ne de bir maceranın gizemli albenisine salabilirsin yüreğini…
Zordur bir aşkın mağlubu olmak yine de güzeldir bir tutkunun ardısıra yorabilmek bir yüreği…
Zordur belki bir yarayı iyileştirmek, sürgünlere yatırıp kanayan yerlerimizi… yine de yaralanmayı göze alabilenler değil mi yoldaşımız…
Yeniden “bir tutkunun pırıltısında” dansederken sözcüklerimiz,
hesaplara gelmez belâlı aşklar arenasına
gönüllü yazılmaz mıyız büyük harflerle pervasız…

Bir iz bırakmalı hayatın çetin göğsünde…
Değil mi ki; kendi kuytularında seslerinin yankılarıyla ürperenlerle değil, yüreğini çırılçıplak haykırabilenlerle ölmeyi göze alacağız…

“bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”


Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
8 Ekim 2006       Mesaj #372
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
TAHİRLE ZÜHRE MESELESİ

Sponsorlu Bağlantılar
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.

Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Ekim 2006       Mesaj #373
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sevmek, tek bir kişiyle sınırlandırılırsa; olmayan bir yeteneğin ezberlenmiş ürünlerle varmış gibi gösterilmesinden farksızlaşır. Benim sevdiğime inanmamın sebebi de sevmek yeteneğimin varlığıdır.
3 ay öncesine kadar sevmediğim; hatta nefret ettiğim insanlar vardı. Gerçekten sevmeyi, hatta aşkı hissetmeyi öğrendiğimde nefret ettiğim insanlar da dahil olmak üzere herkesi ve her şeyi sevmenin ne olduğunu da öğrendim... ve sevme yeteneğinin bu olduğunu da...
"Seni seviyorum" sözü, çoğu zaman eylem gerçekleştiğinde değil; gerçekleşmediğinde kullanılır. Ben ise sürekli kullanıyorum. Çünkü sevmeyi biliyorum ve çoğu insanın çoğu zamanından farklı geçiriyorum zamanımı; severek...
Bana sevmeyi öğreten ve de ben dediğimin tamamen değişmesine sebep olan insan, SENİ SEVİYORUM... ve şunu bil ki herkes seni sevdiğini sanır... ama ben bu aşkın varlığına tüm varlığımla inanıyorum
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
9 Ekim 2006       Mesaj #374
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
UYKULARINA AL BENİ

yokluğunu gösteren takvim yaprakları
sonbahara takılmış gibi
bir bir dökülürken yerinden
boşluğa savrulur “gelirsin” umutlarım
oysa dört mevsim baharı yaşayacak
gökkuşağının renklerini keşfedecektik
umutlar hep yeşil
çiçekler hep kırmızı olacaktı
gelmedin

acılarımın el izleri dururken yüreğimde
ve kanarken olur olmaz zamanlarda
ve örümcek ağlarına benzer hüzünler
sarkarken dört bir yanımdan
şimdi
yokluğunu kalın bir yorgan gibi sarar
sensizliğe hükümlü geceler

elmas gibi
inceden inceye işlemeye çalıştığımız sevdanın
köklerine su yürümeyince
kendiliğinden çürüdü
mermerin damarından çatlamasına benzeyip
bölünmüşken dört bir yerinden
bir türlü sabah olmayı bilmez geceler

dağlardaki esmerlik yüreğime girmiş
ve göz yaşlarım yağmura benzemişken
hep ertelenmiş
hep geçe bırakılmışken gelmelerin
ve bir daha geriye dönmeyeceksen
rüzgarın ninnisini eklediğin gecelerde
uykularına al beni
djturuncu - avatarı
djturuncu
Ziyaretçi
9 Ekim 2006       Mesaj #375
djturuncu - avatarı
Ziyaretçi
SEVILDIGINI SNE BIL.DEGERININ BILMEK UMUDUYLA.....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Ekim 2006       Mesaj #376
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ask
Aşk

Sert rüzgarlarin ardından kırılan dallar ve yapraklar..
Belki bir son bahar akşamına doğru...
Belki bir öğlen vakti..
Aşık olmak için zaman ne kadar önemli ki..
Ama illa bir bahar zamani...
Özelikkle son bahar..
Şarabin sigara dumanı ile dansi,
Belki ağızda bir tango mısrası..
Küçük ellerinde hafif ter..
Yüreğinde bir kuş ..
gözlerinde buğu..
Sevmek için acele etmek mi doğru...
Belkide bir dahaki bahara..
Ama olesine bir sevgi istediğim
Öyle bir sevgi ki...
Her seyden kutsal...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Ekim 2006       Mesaj #377
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yasaklı bir meleğim ben...Yasak yanlarım kırıyor kanatlarımı...Uçmak istiyorum sana. Kanatlarım umutlarım benim. Yolculuğum sana, aşka. Kanıyorum. Sağaltmaya çalışıyorum yaralarımı gözlerinden içtiğim duygu şurubuyla...Olmuyor aşkım. Yasaklıyım ben. Dudaklarım uzansa da şifaya, yasaklar dikiliyor karşıma...Öpüştüğüm hayalinle kalıyorum başbaşa...Kanat çırpamam ben özgürlüğe, bir halkayla bağlanmışım kurallara...Üç oda bir salon ahlak anlayışlarıyla çevrili koca bir boşluk benim dünyam...Kırık benim kanatlarım...

Hayallerim bile çevrili tel örgülerle. Çırpınıyorum boğulduğum çaresizlik denizinde. Sanki bir kulaç atsam, atabilsem, kurtuluşum olacak. Sesine sarılıyorum, “gel” diyen sesine...Dokunamıyorum sözcüklerine. Bir yakalayabilsem gözyaşlarını, kağıttan bir kayık yapıp ulaşacağım gözlerine... Yakamozlar dost zannediyorum hayallerime. Ay kaçıp gidiyor ışıklarını çalarak denizimden...

Aşk sihirli bir elbise...İki kişinin bir olup içine girebileceği. Özel bir kumaş, özel bir kesim. İkimiz tam geliyoruz o elbisenin içine. Senin üzerine tam oturdu ama ben deneyemem tekrar. Öncem var benim. Geçmişim...Senden önce bir kez daha giydim o elbiseyi...Şimdi dar geliyor, sığamıyorum bir zamanlar tutkuyla girdiğim elbiseme...Ne yazık ki çıkamıyorum içinden. Biliyorum bir yerde, senin yüreğinle kapladığın o yumuşacık yerde olmalıyım. Ben o kumaşa aitim. Ama olmuyor. Yasaklıyım...

Kaçamak saatlerim var ancak sana adayabildiğim...Akreple yelkovan “senli” saatlerde dost bana. Bazen düşünüyorum da yalnızca o bir saati yaşayabilmek için yaşıyorum onlarca saati. Beni ayakta tutan o yasaklarla çevrili zaman dilimi...Nefes alabildiğim, hissedebildiğim...Rüyaların dokunulabilir olduğu zamanlar...

Geride seni, geride beni yasaklı melek yapanı bıraktığım zamanlar adımlarım şaşırıyor. Çarpıyorum beceriksizce sağa sola. Yalpalaya yalpalaya...İleri atılan adımlarım aslında geriye gidiyor. Ve bunu benden başka kimse bilmiyor...Sen bile. Paramparça olup tastamam görünebilmeyi başarıyorum.Bölünüp binlerce acıya, bütünmüş gibi dimdik ayakta durabiliyorum...Sessizliğim en deli haykırışım. Kendimle konuşup ucu sivri dikenlerimi kendime batırıyorum. Bendeki sensizliği anlatmak, sendeki bensizliği anlamak kadar güç...

Sen benim eksiğim, eksik yanımsın...Yarım kalmışlığımsın. Bazen kocaman bir gülümseme izin ister yayılmak için yüzümde, veririm o izni ve beklerim. Eksik kalır gülümseyişim. Onu tamam kılacak ruh eşim yoktur. Kaçamak saatlerde beklemektedir beni...Gözlerimin inci taneleri izin istemez, onlar bir parçasıdır yüzümün. Ne çare onlar da hep yarım...Uzanıp onları dokunuşuyla anlamlı kılacak parmaklarını bekler tamamlanmak için...Kaçamak saatleri bekler tıpkı gülüşlerim gibi...

Geride bırakamadığım, yarınıma katamadığımsın. Kazanamadığım, yenilgileri zafer, zaferleri yenilgi kılan savaşımsın...Sen yasaklı erkeğim, yasaklarınla anlamlı öbür yanımsın...Sen canımsın...
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
9 Ekim 2006       Mesaj #378
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
İkimize de Yeter Umudum

Ellerin ellerimde olsun yeter.

İstersen bakma gözlerime.

Dursuz-duaksız düşünemem belki seni,

Yalnız dert verme gecelerime,

Yapabilirsen sevme beni.



Yıllar gibi yorgun şimdi sevgiler,

Vakit geçti bir kere,

Geçtik yolun yarısını bil ki,

Bağlama ümitlerini bitimsiz gecelere,

Sevildiğine pişman değilsen, ne iyi.



Bil ki ben yalnız sana tutkunum,

Çaresiz değilim, karamsar değilim,

Yeter ki sen üzülme,

İkimize de yeter umudum.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Ekim 2006       Mesaj #379
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir daha karşılaşmamız milyonda bir ihtimal,çünkü seni sonsuzlukta kaybettim bu gece...
Sensizliğe hazır mıyım bilmiyorum;ama hazırlamalyım kendimi kendimle yapacağım tüm kavgalara.Göğüs germem gereken koca bir hayat var şimdi karşımda,deli gibi bir sessizlik...Öyle büyük bir yok edişki hayalleri,şarkı bile dinlemiyorum...Oysa tutkumdur şarkılarla içlenmek,şimdi cesaret topluyorum geceden...Gece gibi karanlıklarla baş edeceğim sokaklarla bundan böyle.
Hemen değil,yavaş yavaş...Kolay olmayacak telefon numaranı unutmak ve kendimi unutturmak sana.Korkuyorum ya sen unuttuğunda ben hala unutamamış olursam diye...
Sigara gibisin,içmesem bile seni,içiliyorken zehirliyorsun beni...Dumanını çekmesem bile içime,dudaklarımda olmasan dahi kokun dolaşıyor havada...Unutacağım,gece olacağım bundan böyle...Karanlıklarımla örteceğim seni ve beraberinde getirdiğin tüm iç çekişlerini.Dumanının rengini kaybedeceğim sislerimde ve anlaşılmayacak sokağımda yürüdüğün,gece olacağım,karanlıkta fark ettirmeyeceğim seni...
Sesini duymadığım günlere,günlerin ay,ayların ömür olmasına dayanabilir miyim?Dayanacağım,dayanamazda gelirsem sana ve yine başlarsa senli zamanları yaşamın biliyorum,dayanacak bir ben bile kalmayacak bir gün...Kendimi tüketmektense seni tüketirim yudum yudum...Her gün bir sayısını silerim numaranın,her gün bir harfi eksilir adresinin ve sen kimliksiz kalırsın günün birinde,isminide unuturum.
Koca bir ateş yanıyor ortasında yatağımın,yatsam uyutmayacak biliyorum.Ondan belki yazmak istiyorum seni hiç durmadan,sayfalar dolusu...Sonra sayfaları örtüp ateşin üzerine söndürmek istiyorum.Seni yine seninle öldürmeliyim.İşleyeceğim en büyük cinayet olacak belki...Seni kaybederek hata yapacağım;gecelerin kaybedceği bir şey yok oysaki,gece karanlığında her şey kayıptır çünkü...

Gece olmalıyım bir an önce....

Ya karanlığımda seni aramaktan vazgeçtiğim ve olmayışını doğal karşıladığım bir zaman,günü doğurursam yeniden ve senin hala sokağımda olduğunu fark edersem...
Dur baştan planlıyorum yokluğunu....
Ben gece olacağım ve sokağım sonsuzluk,bir gün,günü yeniden doğurmaya kalktığımda görmem böylece seni....
Gecenin sonsuzluğunda kayboluyorsun öyleyse...Karşılaşmamız milyonda bir ihtimal....Numaranın sonu 9'du değil mi? Yarından itibaren unuttum artık....
recruit87 - avatarı
recruit87
Ziyaretçi
10 Ekim 2006       Mesaj #380
recruit87 - avatarı
Ziyaretçi

Özledim derdim, neymiş oysa özlem...
On bir yaşında küçük karyolamı bırakıp gitmiştim koca yatılı okula
Özledim demiştim seni anne, özledim seni demiştim baba
Özledim seni demiştim odamın gıcırdayan kapısı....
Neymiş oysa özlem, kalbim tekliyor....
On beş yaşında can yoldaşımı bırakıp gitmiştim yolunu bile bilmediğim Yalovalara,
Özledim demiştim seni canını canımla eş tuttuğum, sokaklarda birlikte sabahladığım kadem dostum...
Neymiş oysa özlem, gözlerim titriyor, nefes alamıyorum.....
On sekiz yaşında yıkıntıların arasında bırakıp gittim canımdan çok sevdiğim Mehmet öğretmeni
Özledim seni demiştim beton blokların altından çıkan çalışma masanı görünce hocam....
Neymiş oysa özlem, ruhum daralıyor, gözlerim kararıyor...
Yirmi iki yaşında okyanusun bu tarafında bırakıp gitmiştim dedemin kanıyla ıslattığı toprağı, vatanımı
Özledim seni demiştim varaloşumun tek sebebi, anamın çeyizi, babamın eve getirdiği ekmek
Aldığım nefes, içtiğim çay, sevdiğim ilk şey, öleceğim tek yer; vatanım, toprağım, memleketim....
Neymiş oysa özlem, nefes bile almak istemiyorum içinde kokun yok diye, gözlerimi bile açmak istemiyorum. Gözlerini göremeyeceğim diye, kalbim bile dursun istiyorum belki sesini duyabilirim diye...
diye, diye, diye... vay be, neymiş oysa özlemek...
Hep özledim derdim, şimdi derdim heraklitin bile yerinden kıpırdatamayacağı saniyeler oldu
Ayrılık çaldı götürdü duvardaki saati, yerine çektiği fotoğrafı gönderdi gül dudaklımı kaçırdığı yerden
Ve ben bir gün yelkovan azıcıkta olsa kıpırdayıvericek yerinden ümidiyle
Yazdığım her satırdan sonra kafamı kaldırıp bakıyorum saatin resmine... ama nafile...
Vay be, meğer nasıl bir şeymiş bu özlemek...

Benzer Konular

6 Kasım 2015 / ThinkerBeLL X-Sözlük
11 Mart 2012 / Mira Edebiyat
 Sonsuz
14 Şubat 2013 / buz perisi Matematik