Arama

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 10

Güncelleme: 20 Ocak 2015 Gösterim: 597.969 Cevap: 719
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
29 Nisan 2006       Mesaj #91
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Sigaranın Vücuda Zararları Nelerdir?

Sponsorlu Bağlantılar
Genel olarak bulunduğunuz ortamlarda kötü ve ağır koku yayılır.
Cildiniz bozulacağından cilt karalığı ve yaşlı gösterme belirtileri başlar.
Dişleriniz kirli ve pis görünümlü olmakla beraber, dişeti hastalıkları baş gösterecektir.
Ağız ve yutakta tat alma eksikliği başlar ve kanser riski artar.
Gırtlak ve nefes borusunda iltihaplanma, ses tellerinin zarar göstermesinden başka kansere yakalanma ihtimali fazlalaşır.
Kalp ve damarların görmüş olduğu zarar ve tahribattan dolayı kalp krizi damar tıkanıklığı, tansiyon yükselmesi gibi sakıncalar ortaya çıkar.
Beyinde felç, ileri yaşta bunama (Alzheimer) görülür. Her nefeste 50bin hücrenin ölümüne sebep olur.
Gözlerde katarakt ve ileri yaşta körlük meydana gelir.
Burunda koku alma duygusu azalır.
Akciğerlerde kansere yakalanma, Bronşit ve amfizem gibi rahatsızlıklar meydana gelir.
Mide ve yemek borusunda karama, ülser ve kanser oluşumunu fazlalaşır.
Pankreas kanseri riski artar.
Rahim ve yumurtalıkta kısırlık, çocuk düşürme, sakat ve eksik doğum, erken menopoz, rahim kanseri gibi tehlikeler oluşur.
Testisler ve cinsel organlarda iktidarsızlık, ereksiyonda azalma, döllenme yetersizliği, kalıtımsal bozukluklar meydana gelir.
İdrar kesesinde mesane kanseri meydana gelir.
Ellerde, parmaklarda sararma, tırnaklarda, zayıflama görülür.
Kemik ve iskeletlerde kemik erimesi meydana gelir.
Kol ve bacak damarlarında çeşitli hastalıklar oluşur.
Kılcal damarlar, el ve ayaklardan başlayarak, kol ve bacaklara kadar tıkanıp bu organların kesilmesine (Burger hastalığı) kadar varan hastalıklar oluşur.
Vücutta, yorgunluk, uykusuzluk, ruhsal gerilim, stres, performans düşüklüğü, reflekslerde azalma oluşur.
Anne ve baba mirası olarak; Sigara içen babaların, çocuklarında kanseri önleyen gençliği yok olmaktadır. Hamileliğinde sigara içen hanımların bebekleri %10-15 eksik kilolu doğdukları gibi zeka eksiklikleri de görülür.




arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
29 Nisan 2006       Mesaj #92
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İşte sağlıklı bir yıl için yapmanız gerekenler:
1-Her gün bir diş sarımsak yiyin.: Sarımsak vücuttaki hastalık sebebi olabilecek kimyasalların seviyesini yüzde 48 azaltırken, beynin yaşlanmasını önlüyor, kolesterolü düşürüyor.
Sponsorlu Bağlantılar
2-Egzersizi ihmal etmeyin: Günde bir kilometre yürüyüş ya da haftada üç kez hafif egzersiz kalp hastalığı riskini düşürüyor.
3-Kepekli ürünler kanserden korur: Haftada dört kez kepek içeren ekmek, makarna ya da kabuklu pirinç tüketmek kanser riskini yüzde 40 azaltıyor.
4-Sebze-meyveyi eksik etmeyin: Sebze-meyve, özellikle de domates, kırmızı üzüm, brokkoli yiyenlerde kalp krizi, kanser ve şeker hastalığı riski düşüyor.
5-Ayaküstü yemekten vazgeçin: Hamburger, patates kızartması vs. gibi yiyecekleri tüketmeden önce kalp hastalıklarının üçte birinin bu yiyecekler yüzünden ortaya çıktığını hatırlayın ve fast food’dan vazgeçin.
6-Bel ağrısına çalışma iyi gelir: Araştırmalar bel ağrısı çekenlerin yatmak yerine normal aktivitelerine devam ettiğinde daha çabuk iyileştiğini gösteriyor. Fazla zorlamamak koşuluyla hareket etmek belinize yatmaktan daha iyi geliyor.
7-Sofrada balık olsun: Düzenli olarak balık yemek kalp riskini azaltıyor, ayrıca balıkta bulunan yağlar bağışıklık sisteminizi güçlendiriyor.
8-Tuzu azaltın: “Fazla tuz felce ve kalp hastalıklarına davetiye çıkarır” diyen uzmanlar günde 5 gramdan fazla tuz tüketilmesini sakıncalı buluyor.
9-Biraz şarap kanserden korur: Günde bir-iki kadeh şarap, kanser riskini azaltırken, vücudu gripten koruyor ayrıca yaşlılıkta bunamaya engel oluyor.
10-Kahvenin faydaları: Araştırmalar günde iki fincan kahvenin kolon kanseri riskini yüzde 25, safra kesesinde taş riskini yüze 45 azalttığını gösteriyor. Ancak kahvenin çok fazla tüketilmesi yüksek tansiyona neden olabiliyor.
11-Çaya devam: Uzmanlar, bol bol çay içenlerin kalp krizinden ölme riskinin yarı yarıya azaldığını belirtiyor.
12-Şok diyetler faydasız: “Haftada üç kilo” vermeyi vaad eden diyetlerden uzak durun. Kilo vermek istiyorsanız bunu hafta hafta değil uzun vadede yapmaya çalışın.
13-Aşırı kiloya dikkat: Yeni bir araştırmaya göre, kilolu insanların aldıkları her yeni kilo ömürlerini 20 hafta kısaltıyor. Fazla kiloları vermek kalp, kanser, eklem iltihabı hastalıklarından koruyor.
14-Selenyuma ihtiyacınız var: Kansere karşı doğal bir koruyucu olan selenyum fındık, fıstık, balık, tahıl gibi ürünlerde bol miktarda bulunuyor. Hergün selenyum alanlarda kanser riski yüzde 37 azalıyor.
15-Kolesterolü düşürün: Egzersiz yapmak ve yağı, tuzu azaltmak kolesterolü düşürüyor, bu da kalp krizi ve felçten korunmanızı sağlıyor.
16-Mucize ilaç aspirin: Ağrı kesici olarak aldığımız aspirin bizi kalp hastalığı, felç ve kanserden koruyor.
17-Düzenli seks bağışıklığı güçlendirir: Uzmanlara göre haftada dört kez seks yapmak, vücudu gripten koruyan Iga maddesini artırıyor. Ayrıca bu kişiler on yıl daha genç görünüyor.
18-Rahatlamayı öğrenin: Sosyalleşerek, hobi edinerek rahatlamak ruh sağlığına iyi geliyor. Ayrıca haftada üç kez rahatlatıcı egzersiz yapmak stres ve depresyonu önlüyor.
19- Sigaraya hayır: Sigarayı bırakmak artık daha kolay, nikotin bantları ve sakızları, akupunktur vs. gibi yöntemleri deneyebilirsiniz. Eğer tamamen bırakamıyorsanız azaltmak da sizin için yararlı olacaktır.
20-Ağız kokusunun çaresi var: Uzmanlar ağız kokusuna yol açan hastalıkları önlemek için günde iki kez fırçalama, gargara kullanmanın yanısıra havuç gibi lifli yiyecekler yemeyi ve çok fazla kahve içmemeyi öneriyor.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
29 Nisan 2006       Mesaj #93
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Viral Hepatitler

Halk arasında bulaşıcı sarılık veya sarılık,tıp dilinde ise viral hepatit olarak bilinen hastalık nedir?
Viral hepatitler ve ya bulaşıcı sarılık denilen hastalığa değişik virüsler yol açmakta olup, bu virüsler ön planda karaciğer hücrelerini enfekte etmeleri sonucunda karaciğer fonksiyonlarını bozarak sistemik bir hastalığa yol açarlar. Bu virüslerin alınması sonucunda hastalık çoğunlukla sessiz olarak geçirilir. Bir bölümünde de ileri derecede halsizlik, iştahsızlık, bulantı ve karnın sağ üst bölgesinde ağrıyı takiben göz aklarında sararma, idrar renginde koyulaşma ortaya çıkar. Genellikle hastalar sarılık dediğimiz bu tablo ile doktora başvururlar. Alınan virüsün tipine bağlı olarak olguların çoğunluğu yatak istirahati ile kendiliğinden, kısa sürede iyileşirler. Gerek sessiz olarak gerekse sarılık tablosu ile seyreden viral hepatitlerin bir bölümü ise kronikleşirler ki bizim korktuğumuz ve hasta içinde tehlikeli olan durum budur.


Viral hepatitlere yol açan etkenler nelerdir?
Viral hepatitlere insanlarda hastalığa yol açan mikroorganizmalardan virüsler yol açmaktadır. Bugün için akut viral hepatitlere yol açan beş önemli virüs vardır. Bunların dışındaki bazı virüs ve bakterilerde oluşturdukları hastalık tablolarının bir parçası olarak karaciğeri de tutarak hepatit tablosuna yol açarlar. Fakat bunlar kronikleşmeye yol açmadığından önemli değillerdir. Hepatite yol açan beş virüs Hepatit A virüsü(HAV), Hepatit B virüsü(HBV), Hepatit C virüsü(HCV), Hepatit D virüsü(HDV) ve Hepatit E virüsüdür(HEV). Bunların içinde de HAV ve HEV bizim ülkemizinde içinde yer aldığı gelişmekte olan veya gelişmemiş ülkelerde bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu iki virüsün yol açtığı hepatitin kronikleşmemesi sevindiricidir. Çünkü ülkemizde yetişkin yaş grubunun %90’ı A tipi viral hepatiti sessiz veya sarılıklı bir şekilde geçirmiştir.


Bu virüsler bizlere nasıl bulaşmaktadırlar?
Her virüsün bulaşma şekli farklıdır.HAV ve HEV özellikle hijyen koşullarına yeterince önem verilmeyen, su dağıtım ve kanalizasyon sistemlerinin yetersiz olduğu toplumlarda dışkı ile hastalıklı bireyler tarafından çıkartılan virüsle bulaşmış suların içilmesi ve gıdaların yenilmesi ile bulaşmaktadır. Yine aynı şekilde dışkı-ağız yolu ile aile içinde kişiden kişiye bulaşma da önemli bir geçiş yoludur.
Hepatit B virüsü ve HCV’ünde ise bulaşmada önemli rol oynayan en büyük virüs kaynağı taşıyıcılardır. Bulaşma virüsle bulaşık kan ve diğer vücut sıvılarının deri ve mukoza yoluyla geçmesi, cinsel yol ve anneden çocuğa doğum sırasında ve sonrasında geçmesi ile olmaktadır. Özellikle deri yoluyla virüsün geçişinde enjektörler, dövme, akupunktur, yeterince temizlenmemiş cerrahi araç ve gereçler önemli rol oynamaktadır. Ev içinde ortak kullanılan diş fırçaları, oyuncaklar, kaşık-çatal, traş bıçakları, havlular da bulaşmada önemlidir. HDV kendi başına hastalık oluşturmayıp, sadece HBV olan kişilerde hastalığa yol açmaktadır.


Viral hepatitlerde sıklıkla kullanılan "Taşıyıcı" kavramı ile ne anlatılmak istenir?
Herhangi bir virüsün kanda bulunması durumuna taşıyıcılık, bu kişilere de taşıyıcı denilmektedir. Bu kişiler potansiyel olarak toplum içinde bulaştırıcı konumdadırlar. Genellikle kanında B tipi hepatit virüsü bulunan kişilere taşıyıcı denilmektedir. Hepatit B virüsü için virüsün yüzey antijeni dediğimiz HBsAg’nin herhangi bir şekilde kanda 6 aydan fazla bulunması halinde taşıyıcılıktan söz edilir. Taşıyıcı olanların hepsini hasta olarak kabul etmek yanlıştır. Taşıyıcıların büyük bir bölümü sağlıklıdır. Sağlıklı taşıyıcılar yaşamlarını normal olarak, sağlıklı bir şekilde sürdürürler. Toplum içindeki taşıyıcıların az bir bölümünde ise kronik hepatit, siroz veya karaciğer kanseri bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında kanında HBsAg saptanan kişiler yukarıda sayılan hastalık tablolarının hangisi içinde yer aldıklarını bilmek için mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurmak zorundadırlar. Toplum içinde bulaşma zincirini kırabilmemiz için öncelikle taşıyıcıların ortaya çıkartılması önemlidir.


Ülkemizdeki taşıyıcıların sayıları bilinmekte midir?
Bu sayı ve oranlar her hepatit tipi için farklıdır ve yapılan değişik çalışmalar ile ortaya koyulmuş durumdadır. Ülkemizde yetişkin yaş grubunun %70-90’ı A tipi viral hepatiti geçirmiş durumdadır. E tipi hepatit için bu oran %5 civarlarındadır.
Kronikleşme açısından önemli ve asıl ülkemiz için de tehlikeli olan B tipi için bulunan sayı ve oranlar korkunçtur. Tüm toplumun bölgeler arası farklılıklar olmakla birlikte %5-10’u Hepatit B virüsünü taşımaktadırlar. Bu oran aşağı yukarı 3-5 milyon kişiye karşılık gelir ki bu kişilerin çoğunun taşıyıcı konumda olduklarını bilmeyip toplum içinde en yakınlarından başlayarak hastalığı bulaştırmaları olayın ne kadar korkunç boyutlarda olduğunu göstermektedir.Yurdumuzda B tipi hepatit virüsü ile karşılaşma oranı %20-60 civarındadır. Bunun anlamı kabaca her beş kişiden biri veya üçü yaşamlarının bir döneminde HBV ile karşılaşmaktadır. Bunların çoğunluğunda koruyucu antikorlar gelişir ve bu kişiler yaşamlarının daha sonraki yıllarında bu hastalığa karşı korunmuş olurlar.
Hepatit C virüsü taşıyıcılığı ise yurdumuzda %1 civarlarındadır.


Kronikleşme ne demektir?
B,C ve D tipi hepatitler için kronikleşme tehlikesi sözkonusudur. Bunun anlamı bu olguların bir bölümü siroza, siroz olanlarında bir bölümü karaciğer kanserine dönüşecek demektir. B tipinde virüs alındıktan sonra olguların %90-95’i tamamen iyileşirler. Geriye kalan %5-10’unda sağlıklı taşıyıcılıktan kronik hepatit dediğimiz tabloya kadar değişen durumlar ortaya çıkar. Asıl tehlikeli olan durum kronik hepatit gelişmesidir ki bunların bir bölümünde 5-10 yıl içerisinde siroz gelişmektedir. Siroz gelişen olguların ise az bir kısmında karaciğer kanseri gelişmektedir. Diğer önemli bir noktada virüsün edinilme yaşıdır. Ne kadar erken yaşlarda virüs alınırsa kronikleşme o kadar fazla olmaktadır. Yenidoğan bir çocuğa virüsün geçmesi sonucunda hastalık %90 sıklıkla kronikleşecektir. Bu yüzden anneler mutlaka doğum öncesi dönemde taramalarını yaptırmalıdır. Çünkü B tipi viral hepatit aşılanma ile önlenebilir bir hastalıktır.
C tipinde ise durum daha değişik olup olguların %85’inden fazlası kronikleşmekte ve yaklaşık 20 yıl sonra bunların %20’unda siroz gelişmektedir. Siroz gelişen olguların %2-5'inde ise karaciğer kanseri gelişebilmektedir. Burada sözedilmesi gereken önemli ve sevindirici noktalardan biri de kronik C hepatiti gelişen hastalar normal yaşamlarını sürdürürler. B tipi hepatitden farklı olarak kronik hepatitten siroza ve sirozdan karaciğer kanserine dönüşüm onar yıllık aralarla olmaktadır.

Viral hepatitlerin bulaşmalarını önlemek için neler yapabiliriz?
A ve E hepatitlerinin bulaşmasını engellemek için hijyen koşullarının, su dağıtım ve kanalizasyon şebekelerinin daha mükemmel hale getirilmesi gereklidir. Bugün için A hepatiti geçirmeyenlere uygulanmak üzere aşılar mevcuttur. C tipi için henüz aşı bulunmadığından yukarda saydığımız bulaşmayı kolaylaştıran durumlara dikkat etmemiz gereklidir. Ülkemizde asıl sorun B tipi viral hepatittir. Sevinilmesi gereken bir durum bu hastalığın aşı ile önlenebilir olmasıdır. Halen kullanım için piyasada bulunan içerikleri hemen hemen benzer 4-5 farklı aşı mevcuttur. Aşılama öncesi kişinin B tipi virüsle karşılaşıp karşılaşmadığı mutlaka saptanmalıdır. Eğer taşıyıcı konumda ise mutlaka aile taramaları yapılıp öncelikle risk altındaki eş ve çocuklarıda aşı programlarına alınmalıdır. Aşı üç doz veya dört doz halinde uygulanmaktadır ve koruyuculuğu %90’ın üzerindedir. Biz öncelikle ailesinde taşıyıcı bulunanlar ve sağlık personeli başta olmak üzere herkesin olanakları ölçüsünde aşılanmaları gerektiğini düşünmekteyiz

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
29 Nisan 2006       Mesaj #94
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İngiltere'de Londra Üniversitesi bilim adamlarının Finlandiya, İtalya ve Almanya'daki meslektaşlarıyla üzerinde çalıştıkları bir ilacın 10 yıl içinde kalp krizlerini tarihe gömmesi umuluyor.
İlacın orta yaş ve üzerindeki kadın ve erkekler tarafından sürekli kullanılacağını belirten bilim adamları, proje üzerinde 10 yıldan bu yana çalışmakta olduklarını açıkladı.
Londra Üniversitesi'nden Prof. John Martin, kalp krizlerinin gelişmiş ülkelerde bir numaralı ölüm sebebi olduğunu, bu nedenle önleyici bir ilaç üzerinde çalışmayı tercih ettiklerini bildirdi.
''Vascular Endothelial Growth Factor'' (VEGF) adı verilen ve kalp damarlarındaki hücre bölünmesini engelleyen vücut kimyasalının salgılanmasını dengeleyeceği belirtilen ilacın, 10 yıl içinde kullanılabilecek duruma gelecek.
VEGF'nin zaman zaman yeterince hızlı salgılanmadığına ve kalp damarları içinde gereğinden fazla hücrenin bölündüğüne dikkati çeken uzmanlar, bu durumun kalp damarlarında oluşumlara yol açtığını belirtiyor. Uzmanlar, kolestrolün kalp damarlarındaki bu oluşumlara yapışması sonucunda akyuvarların hareketinin engellendiğine ve kalp krizlerine giden tıkanmaların ortaya çıktığına işaret ediyor.
Sorunun temelinde kalp damarlarında oluşumların yattığını kaydeden uzmanlar, geliştirdikleri ilacın vücudun daha çok VEGF salgılamasına yardımcı olacağını belirtiyor.
By-pass ameliyatını gereksiz kılan yöntem

Öte yandan Orlando'da düzenlenen Amerikan Kardiyoloji Konferansı'na sunulan bir rapora göre ilaca bulanmış stent, by - pass ameliyatına gerek kalmadan damar tıkanmasını önlüyor. Stendin üzerindeki ilaçlar yavaş yavaş kana karışarak daha önce tıkalı olduğu için tıbbı müdahaleyle açılan damarların yeniden tıkanmasını önlüyor. Böylelikle by - pass ameliyatlarına gerek kalmayacağı belirtiliyor. Çok ince damarları tıkayan büyük yağ kitlelerini ortadan kaldırmada da başarılı olan yöntemde, stent görevini tamamladıktan sonra vücut tarafından eritiliyor.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 17:37
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
29 Nisan 2006       Mesaj #95
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
DENGELİ BESLENME KURALLARI

Hayatınızda akılcı bir beslenme rejimi her zaman olmalı. Kilo vermeyi ertelemeyin. Eğer hızla kilo veremediyseniz, hayal kırıklığına uğramayın. Keza çok çabuk kilo kaybederseniz, yeme alışkanlıklarınızı değiştirmeniz imkansız. Herhangi bir tatlıyı yemeden veya bisküvi paketini açmadan önce kendinize sorun, "Ben gerçekten aç mıyım" eğer cevabınız olumluysa, on dakika bekleyin ve bu soruyu tekrar sorun.

Yiyeceklerinizi haftalık olarak planlayın. Böylece alışveriş yaparken, abur cubur satın almaktan kurtulabilirsiniz.Asla süpermarkete aç gitmeyin. Eğer insanlar tok karnına alışverişe giderlerse, besin değeri daha yüksek yiyecekler alıyorlar. Abur cuburdan da uzak duruyorlar.

Daha hareketli olabilmek için hayatınızda, beslenme rejiminizde değişiklik yapmaktan kaçınmayın.

Bir günlük tutun. Hem ne yediğinizi, hem de ruh halinizi kaydedin. Eğer istemediğiniz halde yemek yiyorsanız, bir dakika sonra kendinizi kontrol altına alabilirsiniz. İradeyi kullanmak, dakikalarla başlar, saatlik, günlük, haftalık, aylık... sürelerle devam eder. Daima geriye dönüp kendinizi kontrol edin..

Hiçbir zaman neden kilo vermek istediğinizi unutmayın. Sıkıldığınızda veya diyet yapmaktan yorulduğunuzda eski fotoğraflarınıza göz atın. Ve her verdiğiniz kiloda kendinizi nasıl hissettiğinizi hatırlayın. Değişimin zamanla ve sabırla olacağını hep aklınızın bir köşesinde bulundurun.
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
29 Nisan 2006       Mesaj #96
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
ŞOK NEDİR?

Kelime anlamı SARSILMA demektir. Dolaşım sistemindeki kanın çeşitli nedenlerle azalması, hücrelere yeterli oksijenin gelmemesi sonucu ortaya çıkar.

BELİRTİLERİ:
Kaza yerinde sessiz, sakin, hiç hareket etmeyen bir yaralının şuuru genelde yerinde olmayabilir.
Rengi soluk, Vücudu soğuk ve terli, Gözleri göz çukuruna batmış şekilde, sanki burnu sivrilmiş gibidir.
Nabız zayıftır ve hızlıdır. Solunum hızlanmıştır.

YAPILMASI GEREKENLER:

Uygun bir yere sırt üstü yatırınız.
Etrafındaki kalabalığı dağıtınız.
Az hareket ettirmeye çalışınız.
Beynin kan dolaşımını ve çalışmasını kolaylaştırmak için, başta kanama yoksa başı 15o - 30o aşağı getirip, ayak ucunu 30-40 cm. kaldırınız.
Yakasını, kemerini, gömleğini gevşetiniz.
Solunum yolu tıkanıklığı varsa gideriniz.
Gerekirse yapay solunum ve kalp masajı yapınız.
Kanaması varsa kanamayı durduracak önlemi alınız.
Kırık varsa tahta parçası ile tesbit yapınız.
Soluk almakta güçlük çekiyorsa baş ve göğüs kısmını hafifçe yükseltiniz.
Battaniye ile örtünüz, yaralı şuursuz ise katı yiyecek vermeyiniz.
İhtiyaç durumunda dudakları ve dili birkaç damla su ile ıslatınız.
İç kanama yoksa ve tıbbi bakım gecikecekse yarım bardak su içine bir çay kaşığı tuz veya karbonat karıştırıp 15 dakika ara ile içiriniz.
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
30 Nisan 2006       Mesaj #97
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İnsan vücudunu şöyle bir düşündüğümüzde ne kadar olağanüstü bir sistem olduğunu fark etmemek mümkün değil. Tıpkı her biri ayrı görevler üstlenerek sistemin ayakta kalmasını sağlayan bir makinenin dişlileri gibi... Dişlilerden biri kırıldığında ciddi aksamalara, bazen de sistemin çöküşüne neden olur. İşte insan vücudu da böyledir. Organizmayı oluşturan tüm sistemlerin her biri büyük önem taşır. Bu hafta beslenme etkinliğimizin insan vücudundaki yolculuğuna şahit olacağız.

3 aşamada sindirim
Sindirim sisteminin temel görevi, bizi hayatta tutmak ve enerji sağlamak için yakıtımız olan yiyecek ve içecekleri işlemektir. Yediklerimizi, yaşamımızı devam ettirecek yapıtaşları olan glukoz, aminoasit, yağ asitleri, mineraller ve vitaminlere çevirmek için sindirim sistemine ihtiyacımız vardır. Sindirimin ilk aşaması, yiyeceklerin mekanik veya kimyasal olarak parçalanmasıdır. İkinci aşamada, metabolize edilmiş zerrecikler öğütülür. Üçüncü aşamada ise, kullanılmayan atıklar ortadan kaldırılır. Ana sindirim işlemi, mide ve bağırsaklarda gerçekleştiği halde sindirim aslında ağızda başlar.

Yemeğin tadına varın
Yemeğinizi hızlı yerseniz;
1. Bize yemeyi durdurmamızı söyleyen geri besleme mekanizmasını atlamış olursunuz,
2. Tat alma cisimcikleri, belirli yiyecekleri parçalamak için doğru sindirim enzimlerini hazırlamak üzere beyne hazırlık sinyallerini gönderemez,
3. Çiğnemeden yemek, fazla tükürük salgılanmasına neden olur ve aşırı salgılama sonucu enzimlerin etkisi azalır.
Bu yüzden yavaş yiyin, iyi çiğneyin, yiyecek ve içeceklerin dille yeterince temas etmesine izin verin.

Mide, öğütücü değildir
Yiyecek ve içecekler ağızdan yemek borusuna geçerek mideye gelir. Mide, yiyecekleri tümüyle sindirme ya da besinleri öğütme yeteneğine sahip değildir. Midenin değişik bölümleri çalkalama, asit ile karıştırma ve çevirme, sindirim enzimleri salgılama ve hamur haline gelmiş yiyecekleri depolama gibi değişik görevleri yerine getirmek üzere yapılanmıştır.
Mide, kısmi olarak sindirilmiş içeriğini yavaşça bağırsaklara bırakır. Safra kesesi, onikiparmak bağırsağına henüz gelmiş olan asidik mide içeriğini nötrleştirir.

Ölçüyü kaçırmayın
Eğer çok yemek yerseniz, özellikle de asitli yiyecekler ise ya da mide çok fazla asit üretirse, onikiparmak bağırsağı bunların hepsini alamaz ve bir kısmı midede kalarak hazımsızlığa neden olur.
Tüm bu aşamalardan sonra yiyecekler, pankreasın sindirim enzimleriyle karıştıktan sonra ince bağırsak boyunca yoluna devam eder. Bu yolculuğun son bölümünü kalın bağırsaklar oluşturur. Vücut yiyeceklerden bütün alacaklarını aldıktan sonra, geri kalanları dışarı atar.

Bira ve fıstıktan uzak durun
Hemen göğüs kafesinin altındaki sıkıntı ve ağrılar, midedeki asit yoğunluğundan kaynaklanır. Asidin fazlası yemek borusundan yukarı çıkıp bronşiyal girişe fışkırırsa, şiddetli bir yanma hissedilir.
Bunlardan kaçının: Narenciye, mayalı içecekler (beyaz şarap, şampanya ve bira), fıstık, kırmızı etli ve baharatlı yemekler, konserve yiyecekler ve koruyucu olarak sitrik asit içeren ticari olarak kutulanmış meyveler, sirkeli yiyecekler, sıcak sıvılar, bazı ilaçlar (Steroid, aşırı C vitamini - 1000 mg'ın üstü ve ağrı kesiciler).
Bunları deneyin: Yemeklere anason tohumu ve soğan eklemeye çalışın. Mide yanması başladığında soğuk süt veya bir parça tuzla birlikte nane çayı (soğutulmuş) için. Yemeğinizi yavaş yavaş yiyin. Yemekten sonra yürüyüş yapın.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 17:35
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
30 Nisan 2006       Mesaj #98
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Hepatit A virüsü

(HAV) fekal ve oral yollardan bulaşır. Kontamine sular sık rastlanan bir enfeksiyon kaynağıdır. HAV göl sularında 4 haftaya kadar enfeksiyöz olma özelliğini korur. Kuluçka süresi 14-15 gündür. Parenteral bulaşma istisnadır. Yaşam standardının yükselmesi ve hijyen koşullarının iyileşmesine bağlı olarak toplumun kontaminasyonu geçtiğimiz on yıllar içinde önemli ölçüde azalmıştır. Hepatit A'ya karşı antikorlar 18 yaşın altındakilerin % 5'inden azında, ve 70 yaşın üzerindekilerin % 75'inden fazlasında bulunur.

Tanı

Antijen: Hepatit A virüsü, prodrom döneminde dışkıda gösterilebilir. Kanda genellikle gösterilemez çünkü aşikar hastalık döneminde virüs replikasyonu sona ermiştir. Bu nedenle söz konusu antijen için dışkıda veya kanda yapılan elektron optik veya immunolojik testler bilimsel çalışmalar dışında endike değildir.

Antikorlar: IgM sınıfı spesifik antikorlar infeksiyon sonrasında 14 gün daha saptanabilir. IgM sınıfı antikorlar birkaç gün sonra ortaya çıkar. Bir kural olarak, IgG ve IgM sınıfı antikorlar aynı zamanda gösterilir. Bunlar mevcutsa ve hepatitin klinik kanıtları varsa, varlığı hepatit A'yı gösteren IgM sınıfı antikorlar için bir test yapılır.
Olguların % 99'dan fazlasında hepatit A 3 ay içinde spontan olarak iyileşir. Olguların % 0.1'inden azında fulminan hepatit görülür. Sarılık, olguların % 90 kadarında vardır. Yüzde 95'inden fazlasında transaminaz eğrileri bir zirve yapar ve hızla normale döner. Fulminan hepatitten sonra gürültüsüz bir karaciğer sirozu gelişebilir.


A tipi viral hepatit hakkında genel bilgiler

· A tipi viral hepatit bulaşıcı bir karaciğer hastalığıdır.
· Gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerde yaşayanlar, bu ülkelere seyahat edenler risk altındadır.
· Etken Hepatit A Virüsüdür (HAV).
· Bulaşma “Dışkı - Ağız” yoluyla olur. Yani virüs içeren dışkı ile kirlenmiş sularla temas sonucu bulaşır. Bulaşmadan iyi yıkanmamış gıdaların alınması ve iyi temizlenmemiş suların içilmesi sorumludur.
· Genellikle sessiz olarak geçirilir. Yakınmalı olarak geçirildiğinde
halsizlik, ateş, ishal, karın ağrısı, göz aklarında sararma ve idrar renginde koyulaşma önemli belirti ve bulgulardır.
· Yatak istirahati tedavinin esasıdır.
· İyileşme 10 - 20 gün sürer. B ve C tipinde olduğu gibi kronikleşme sözkonusu değildir. Taşıyıcılığı söz konusu değildir.
· Aşı mevcuttur ve koruyuculuğu oldukça iyidir.
· İmmun globulin uygulaması kısa süreli (3 - 6 ay) koruma sağlar.


Bulaşma yolları: Hepatit A virüsü hastalıklı kişinin dışkısı ile yayılarak, dışkı-ağız yoluyla bulaşır. Yani virüs içeren dışkı ile kirlenmiş sularla temas sonucu bulaşmaktadır. Bulaşmadan iyi yıkanmamış gıdaların alınması ve iyi temizlenmemiş suların içilmesi sorumludur. Bulaşmayı engellemek için şehir şebeke sularının temizliğine olabildiğince özen gösterilmeli ve gıdalar temiz sularla temizlenmelidir. Bulaşmayı kırmak için ellerin sabun ve suyla temizliği oldukça önemlidir. Bulaşma şekilleri şöyledir:
Hastanın dışkısının değişik şekillerde ele bulaştıktan sonra eller yıkanmadan yemek yeme ve enfekte dışkıyla kirlenmiş suların iyi temizlenmeden tekrar kullanılması.

Yol açtığı hastalıklar: HAV ile infekte olanların büyük çoğunluğu (yüzde 70 - 80) sessiz olarak enfeksiyonu geçirir. Bu kişilerin enfeksiyonu geçirdiği laboratuvar testleriyle anlaşılabilir. Yakınmalı enfeksiyonun belirti ve bulguları ileri derecede halsizlik, iştah kaybı, ateş, ishal, karın ağrısı, bulantı-kusma, göz aklarında - deride sararma ve idrar renginde koyulaşmadır. Bu dönemde karaciğer fonksiyon testlerinde bozulma ortaya çıkar. Transaminazlar (AST, ALT) ve bilirubinler yükselir. Sarılıklı bu dönem 10 - 20 gün sürer. Nadiren enzim yüksekliği ve halsizlik bir yıla kadar uzayabilir. Çok nadiren karaciğer koması gelişerek ölüme yol açabilir.


Tipi Viral Hepatit İçin Riskli Bireyler Kimlerdir?· Gelişmekte veya gelişmemiş ülkelerde yaşayanlar
· Gelişmekte veya gelişmemiş ülkelere seyahat edecekler
· A tipi hepatit geçirmekte olanlarla aynı evde yaşayanlar
· Çocuk yuvalarındaki çocuklar ve bakıcıları
· Homoseksüeller


Hepatit A Tedavisi
Spesifik tedavi yoktur. Fulminan hepatitte yoğun tıbbi tedavi endikedir. Komplike olmayan olgularda medikal zeminde kesin yatak istirahati gerekli değildir.

Profilaksi: Endemik bölgelere seyahat edenler için aktif aşılama ile profilaksi yapılabilir. Başlangıçta 1ml enjeksiyonu takiben 2-4 hafta ve 6-12 ayda enjeksiyonlar uygulanır. Aşılamanın başarı oranı %95'in üstündedir. Gamma globulin preparatları ile pasif inokülasyon (0.1 ml/kg vücut ağırlığı veya 5.0 ml im) bugün nadiren endikedir. Enfeksiyon ortaya çıkmış olduğundan ev koşullarında bu uygulama genellikle başarılı olmaz. Bulaşmayı önlemek için hijyen koşullarını düzeltici önlemlere derhal uyulması önerilir. Hijyen önerilerine sıkı bir şekilde uyulması ve aktif aşılama en iyi profilaksidir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Nisan 2006       Mesaj #99
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Sağlıklı beslenme, cilt sağlığı, bağışıklık sistemi ve zeka gelişiminin sağlanmasında oldukça önemli roller üstelenen E vitamini hakkında bilmemiz gerekenler...

En iyi E vitamini kaynakları; buğday, tohumlu besinler, zeytin yağı, soya fasülyesi yağı, arı sütü, balık, ceviz gibi kuruyemişler, marul, tere, kereviz, maydanoz, ıspanak, lahana, mısır yağı, mısır ve yulaftır.

Vitaminin faydalarını madde bazında genel olarak özetlersek;

  • Bağışıklık sistemini güçlendirir.
  • Son yıllarda oldukça sık rastlanılan Alzheimer hastalığının ilerlemesini yavaşlatır.
  • Hücrelerin yenilenmesini ve daha uzun yaşamasını sağlar.
  • Antioksidan etkisi vardır.
  • Kalp-damar hastalıklarına karşı koruyucu etkisi vardır.
  • Kanser oluşum riskini azaltır.
  • Katarakt oluşumuna karşı koruyucu etkisi vardır.
  • Hamilelik döneminde oldukça önemlidir, bebeğin zeka gelişimini etkiler.
  • Yaşlanmayı geciktirir.
  • Vücutta gereksinim olan diğer vitaminler ve mineraller ile birlikte çalışarak etkinliğini arttırır.

E Vitamini kaybını nasıl önleriz?

E vitamini yağda eriyen bir vitamin olduğu için suda eriyen vitaminlere kıyasla ısı, ışık gibi dış etkenlere daha dayanıklıdır. Ancak gıdaların ısıtılma, pişirme, dondurulma, işlenme esnasında tahrip olurlar. Bu nedenle yağın kızartılması durumunda E vitamini kaybı çoktur. Önerim iyi bir E vitamini kaynağı olan zeytinyağı kullanmaktadır. Ayrıca mümkün olduğunca yemeği pişirirken yağı soğan ile çok yakmadan pişirmenizdir. Yine mümkün olduğunca sebzeleri kızartmadan, suda ya da buharda haşlayarak üzerine daha sonra zeytinyağı eklemenizi tavsiye ederim.

Günlük E vitamini tüketmek için neler yapmak gerekir?
  • Yemeklerinizde sadece zeytinyağı kullanınız.
  • Günde 3-4 adet ceviz veya fındık gibi kuruyemiş yiyiniz.
  • Diyette olsanız bile salatanıza az da olsa mutlaka zeytinyağı ekleyiniz.
  • Haftada en az 2 öğün balık yiyiniz.
  • Bol bol yeşillik yiyiniz. Salatanızda tavuk, peynir gibi tercihlerinizde ton balığını da unutmayınız.
  • Beslenme şeklinizin posa yönünden zengin olmasına dikkat ediniz.
  • Haftada en az 2-3 porsiyon kurubaklagil yemeği yiyiniz.
  • Bol bol sebze ve meyve yiyiniz. Günde en az 4-5 porsiyon meyve, 5-6 porsiyon da zeytinyağlı sebze yiyiniz.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 07:09
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
30 Nisan 2006       Mesaj #100
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
SAĞLIKLI hayat için genelde koşma sporu tavsiye ediliyor, yaşına, durumuna ve vaktine bakılmaksızın herkesin koşması isteniyordu. Fakat zamanla koşunun birçok-mahzurları ortaya çıktı. Bazı kişilerin kalbi dayanamadı ve yollarda kaldılar. Sağlanan faydaların, koşu bırakıldığında devam etmediği ortaya çıktı. Bunun üzerine koşudan vazgeçildi ve yürüyüşün en güzel spor olduğu keşfedildi.


Gerçekten yürümenin koşmaya göre pek çok üstünlükleri bulunmaktadır. Herhangi bir sistemik (Kalp-Damar, Solunum vs.) hastalığı olanların ve yaşlıların koşması uygun değildir, ama bunlar rahatça yürüyüş yapabilirler. Yürüyüş sporu sürekli yapılırsa, koşu ve diğer ağır sporların kazandırdığı faydaların çoğunu sağlar. Üstelik hiçbir tehlikesi de yoktur. Vücudun adale tonusunu yükseltir, kilo attırır, kalp-damar ve solunum sistemlerini sağlığa kavuşturur.

Yürürken tepeden tırnağa bütün vücut idman yapmış olur. Bel kasları kuvvetlenir, hareket etme kolaylaşır ve vücut esnekleşir. Kemikler sağlamlaşır, eklem aşınması gecikir. Sinir gerginlikleri ve sırt ağrıları hafifler.

Düzenli bir yürüyüş kalbin kaslarını kuvvetlendirir, çalışma yükünü azaltır ve dinlenme süresini uzatır. Bu bakımdan yürümek, özellikle kalp ve damar hastalıklarına yakalananlar için çok faydalıdır. Çünkü yürüyenlerin bütün vücut hücreleri, havanın oksijeninden daha çok istifade eder. Koşu sırasında ise, beden kapasitesi aniden yükseldiğinden, kas ve eklemler ile dolaşım sistemi zarar görebilmektedir.

Yürüyenlerin kanlarındaki plaketler (trombositler) birbirine yapışarak kümeler oluşturmaz. Böylece damarlar tıkanmaz, kanın akımı kolaylaşır ve kalp krizleri önlenmiş olur.

Yine yürümek, yüksek tansiyonu aşağı çekerek kontrol altına alınmasını sağlar. Hafif veya orta derecede hipertansiyonu olanların kas basınçları, yürümeye başladıktan birkaç hafta sonra normale düşmektedir. Bu sporu yapan yüksek tansiyonlulardan yüzde 20-25'inde ise, bir iyileşme olmakta ve sentetik ilâçları kullanmasına lüzum kalmamaktadır. Aslında alınan bütün sentetik ilâçların yan tesirlere ve vücutta uyuşmazlıklara yol açtığı bilinmektedir.

Vücutta toplanan zararlı yağları eritmek için de koşmak şart değildir. Yürüyerek kilo atmak mümkündür. Sakatlanma tehlikesinin olmamasının sebebi ise, yürürken adımlarımızın vücut ağırlığının 1-1,5 katı gibi küçük bir darbe ile yere çarpmasıdır. Oysa koşmada bu oran vücut ağırlığının 3-4 katıdır.

Koşma sırasında önemli miktarda sıvı kaybedildiğinden, mühim elektrolitlerde azalma meydana gelir. Zira terleme ile vücuttan tuzla birlikte potasyum ve magnezyum da atılmaktadır. Bu da yürüyüşte olmayan bazı mahzurlara yol açar.
Yürüyenlerin beyninde ağrıları yok eden adrenalin ve anderphin miktarı artmakta bu sayede kişilerin düşünme yetenekleri gelişmektedir.

Yürümenin en büyük üstünlüğü ise basitliğidir. Herhangi bir âlet veya oyun sahası bulmak veya tükeninceye kadar zorlanmak gerekmez.

Gerçekten bol bol yapılan yürüyüşün vücudumuza sayısız faydalan vardır. Bir yere giderken, elden geldiğince taşıta binmeyelim ve yürüyelim. Asansör yerine merdivenleri kullanalım. Yoruluncaya kadar yürümeyi tercih edelim.

Yazımızı, Peygamber Efendimizin (S.A.V.) asırlar öncesinden gelen ve gün geçtikçe tazelenen mesajları ile bitirelim:

"En hayırlı tedavi burundan ve ağızdan alınan ilâç, hacamat ve yürüyüşle yapılan tedavidir." (El Uhu-dül Kübra)
"Yolculuk edin. Sıhhatli olur, ferahlık duyarsınız." (Tıbbî Nebevî)
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ

Benzer Konular

7 Mart 2016 / WaRrioR Sağlıklı Yaşam
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / prenses ayşe Cevaplanmış