Arama

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 18

Güncelleme: 20 Ocak 2015 Gösterim: 597.972 Cevap: 719
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
28 Mayıs 2006       Mesaj #171
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
AB diyabet veri bankası kuruyor

Sponsorlu Bağlantılar
Avrupa Birliği şeker hastaları için merkezî veri bankası kurulmasını kararlaştırdı.
Üye ülkelerden alınacak bilgiler AB veri bankasında toplanacak
Karar AB dönem başkanı Avusturya'nın ev sahipliğinde Viyana'da yapılan AB Sağlık Bakanları gayri resmî toplantısında alındı.

Dün sona eren ve Amerika ile Çin sağlık bakanlarının da katıldığı toplantı ardından basına açıklama yapan Avusturya Sağlık Bakanı, şeker hastalığının AB üyesi ülkeler için büyük tehdit oluşturduğunu belirterek, merkezî veri bankası kurulması projesi kararının 2 Haziran'da Lüksemburg'ta yapılacak bakanlar toplantısında kesinleşmesini umduğunu, söyledi.

Tip 2 diyabetin son yıllarda Avrupa'da büyük tehlike oluşturduğunu ve resmî verilere göre AB üyesi ülkelerde toplam 22,5 milyon kişinin şeker hastası olduğunu anımsatan Avusturya Sağlık Bakanı Maria Rauch-Kallat, Birlik üyesi ülkelerin şeker hastalarına ilişkin ulusal veri merkezleri kuracağını kaydetti.

Bakan Rauch-Kallat'a göre, bu merkezlerde toplanan veriler, hastanın kimlik bilgilerini içermeden AB genelinde kurulacak merkezî veri bankasına ulaştırılacak.

Maria Rauch-Kallat bu yöntemle AB genelindeki hasta sayısı ve hastalığın türünü yakından izleyerek tedavi yöntemlerini belirlemenin ve hastalıkla mücadele için gerekli tıbbi araştırmaları yapmamın daha kolay olacağını ileri sürüyor.

Avrupa Komisyonu'nun sağlık işlerinden sorumlu üyesi Markos Kipriyanu da, şeker hastalığının tedavi yöntemlerini belirlemek üzere yapılacak tıbbî araştırmalar için 14 milyon Euro'luk kaynak ayrıldığını bildirdi.

AB üyesi ülkelerde şeker hastaları sayısının her geçen gün arttığını ifade eden Kipriyanu, çocuklar arasında da yağlı ve sağlıksız gıda maddelerinin aşırı tüketimi sonucu şeker hastalığının sık görüldüğünü söyledi.

Komisyon olarak bilgilendirme çalışmalarına da öncelik tanıdıklarını ve bu amaçla çeşitli yayınlar hazırlanacağını belirten Kipriyanu, şeker hastalığıyla mücadele konusunda Mayıs ayında Stockholm'de Dünya Sağlık Örgütü ile ortaklaşa bir toplantı yapacaklarını da kaydetti.





arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
29 Mayıs 2006       Mesaj #172
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Sıcaklar yavaş yavaş yüzünü göstermeye başladığında tüm kadınlar tek bir hedefe odaklanıyor; vücutlarına...Kış uykusundan uyanan sadece doğa değil, giysilerin içine saklanan vücutlar da yaza hazırlanıyor. Her zaman söylediğimiz gibi, yaza girmeye bir ay kala tüm fazlalıklarınızdan kurtulmak için kremlerden ve teknolojiden mucizeler beklemeyin. Kısa sürede, etkili yöntemler plaj mevsiminden en az iki ay önce uygulandığı takdirde yüzünüzü güldürebilir. Öncelikle belirtelim; dünyanın her yerinde, her 10 kadından yaklaşık 8'i selülitlerle baş etmeye çalışıyor. Bugün vücudun özellikle kalça, basen ve bacak bölgelerinde oluşan portakal kabuğu görünümünün nedenlerinden biri dolaşım bozukluğu. Bu sorunu ortadan kaldırmak ve selülitlere veda etmek için yeni kozmetik formüllerden ve gelişmiş teknolojiye sahip yeni cihazlardan faydalanabilmek mümkün. Hangi yöntemin daha etkili olduğu konusuna gelince... Buna elbette önce uzmanlar karar vermeli. Biz de onların önerdiği programlar doğrultusunda hareket etmeliyiz. Estetik cerrahiden uzak duruyor, liposuction ve türevlerini "türevlerini" tercih etmiyorsanız, o halde bizi izleyin...
Kremlerin gücü
Sponsorlu Bağlantılar
Akıllı molekülleri sayesinde bugün en derin yağ dokularına bile ulaşıyor, düzenli kullanıldığında bir ay gibi kısa sürede selülitli dokuyu ortadan kaldırıyorlar. Ürünlerin içeriğindeki etkin maddeler, yağ yakımını harekete geçiriyor, fazla yağın vücuttan atılmasını sağlıyor. Bugün hemen hemen her markada bir selülit ürünü var. Jel veya krem dokusundaki bu ürünler, günde bir veya iki kez, hafif bir masaj yardımıyla cilde uygulanıyor.
Rahatlarken incelin!
Spa, thalassoterapi gibi farklı masaj ve bakım programlarının uygulandığı merkezlerde, çamur ve yosun bakımlarıyla vücudunuz hem toksinlerden arınıyor, hem de selülitlerden. Bu programlar her mevsim, özellikle de yaz öncesinde atılacak en doğru adımlardan biri olabilir. Lenf sistemini harekete geçiren, dolaşımı hızlandıran bu bakımlar, kullanılan ürünlerin de etkisini artırıyor.
Teknoloji işbaşında!
Teknoloji her zaman olduğu gibi, bu yaz da güzelliğin hizmetinde. Yaz öncesi, selülit kabusuna son verecek cihazlarla, kısa sürede pürüzsüz bir tene kavuşabilir, portakal kabuğu görünümünden kurtulabilirsiniz. İşte son yıllarda en çok kullanılan yöntemlerden bazıları:
LPG : Estetik kusurları gidermenin tek yolu elbette sadece cerrahi müdahaleler değil. Teknolojinin söz sahibi olduğu yeni cihazlar sayesinde selülitsiz bir yaşam sizleri bekliyor. Bunun için haftada iki gün, bir saati kendinize ayırmanız yeterli. Uzun yıllardır en çok tanınan yöntemlerden LPG' hedefi sadece selülitler değil. İnceltici ve toparlayıcı etkiside olan bu yöntem, lenfatik sistemi harekete geçirerek yağ dokusunu uyarıyor, cildi sıkılaştırıyor, vücuttaki ödemi kovuyor. Uzman kişiler tarafından uygulanan LPG seansları öncesinde vücuda özel bir giysi giyiliyor, vakumla yapılan masaj esnasında hiçbir rahatsızlık hissedilmiyor. Vücudun esnekliğini kaybetmediği durumlarda, liposuction sonrası vücuttan ödemin atılmasında, selülitlerin en çok yerleştiği kalça, basen bölgelerinde LPG' den etkili sonuçlar alabilmek mümkün. Haftada iki kez, yaklaşık 15 seanslık bir uygulama sonucunda ise sıkı bir vücuda sahip olmak hayal değil. Vela Smooth : ELOS teknolojisine sahip Vela Smooth' un özelliği, radyo frekansı ve kızılötesi ışığı gibi iki önemli enerji kaynağı kullanarak yağ dokusunu harekete geçirmesi. Haftada iki kez, toplam sekiz seans sonucunda, selülitli dokuyu azaltan, hatta ortadan kaldıran cihaz, tenin daha pürüzsüz görünmesini sağlıyor. Yöntemin en sık uygulandığı yerler, kadınların kalça, bacak ve basen bölgeleri.
Vacustyler : Hedefi, selülit, ödem ve bölgesel fazlalıkların giderilmesi. Vacustyler, vücuttan toksinleri atmak, yağları çözmek ve cildi sıkılaştırmak için de kullanılıyor. Özellikle masa başında çalışan ve az hareket eden kişilere tavsiye ediliyor.
Starvac : Lenf düğümlerini uyararak toksit maddeleri vücuttan dışarı atılmasını sağlayan Starvac, vakum ve masaj etkisiyle kan dolaşımını hızlandırıyor. Selülitlerin azaltılmasında etkili olan yöntem, her biri yaklaşık yarım saat süren 15 seanslık bir paket program olarak öneriliyor.
Kar***siterapi : Son yıllarda ülkemizde en çok merak edilen kar***siterapide ince bir iğne ile cilt altına karbondiyoksit gazı vererek o bölgedeki yağların parçalanması hedefleniyor. Bu yöntemde çok fazla olmasa da hafif bir acı hissediliyor. Özellikle cerrahi müdahallerden uzak duranların en çok başvurduğu bu yöntem ile cilt eski gerginliğine kavuşabiliyor. Her seans öncesinde, dolaşımı düzenlemek için LPG ve ardından tüm vücuda kar***siterapi uygulanıyor. Toplam 15 seansla uygulama yapılan bölgede farklılık hissedebilmek mümkün.
Mezoterapi : Selülit ve bölgesel zayıflamada kullanılan mezoterapide, iki ya da dört mm.'lik özel iğnelerle cildin mezoterm tabakasına çeşitli ilaç karışımları veriliyor. 5-10 dakika gibi bir süre içinde tamamlanan bu yöntemin avantajlarından biri de küçük dozlarda ve bölgesel olarak uygulanması, yan etkilerinin önemsiz sayılabilecek kadar az olması. Selülitle savaşta en çok kullanılan yöntemlerden biri olan mezoterapide amaç, kan ve lenf dolaşımını düzenlemek, fazla yağların parçalanmasını sağlamak olarak sayılabilir. Uygulama diyet, egzersiz, ve LPG ile destekleniyor. Hedeflenen bölgedeki birikmiş yağları parçalayan mezoterapinin seans tekrarı, selülitin tipiyle doğru orantılı. 8-12 seans sonunda bir-iki beden incelme öngören uzmanlar, cildin daha esnek ve pürüzsüz görüneceği konusuna garanti veriyorlar.
Selülitin suçluları
  • Ergenlik, hamilelik, menapoz öncesi, kürtaj, doğum ve düşüklerdeki hormon etkileri
  • Doğum kontrol ilaçları kullanımı
  • Aşırı şekerli ve yağlı beslenme
  • Genetik faktörler
Önleyici ipuçları
  • Bol su için.
  • Kahve vegazlı içecek tüketimine son verin
  • Bitkisel çaylarla bir an önce tanışın
  • Kızarma, hamur işleri ve tatlılardan uzak durun.
  • Düzenli olarak egzersiz yapın. En azından her gün bir saat tempolu bir şekilde yürüyün.
  • Yemekleri tuzsuz veya az tuzlu hazırlamaya özen gösterin

Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 07:20
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
31 Mayıs 2006       Mesaj #173
kambis - avatarı
Ziyaretçi
SAĞLIKLI GİYİNME
Sağlığın korunabilmesi için dış ortam koşullarına göre giyinilmesi gerekir. Giyecekler hava, mevsim ve sıcaklık şartlarına uygun olmalıdır. Giyeceklerin cildi tahriş etmeyecek, allerji yapmayacak, teri emebilecek özellikteki maddelerden yapılması gerekmektedir. Vücudun kirlenmesine yol açabilecek işlerde önlük, ellerin kirlenmesine yol açabilecek işlerde eldiven giyilmelidir. Ayrıca yapılacak iş sırasında ellerin, vücudun, gözlerin, kulakların, baş ya da ayakların korunmasını gerektiren bir durum ya da tehlike varsa özel koruyucu kıyafetler giyilmelidir. Bu giyecekler tüm iş uygulaması süresince çıkartılmamalıdır.
Sağlığa uygun giysiler vücudu dış ortamın tüm etkilerinden koruyan, mümkün olduğunca teri emebilen, allerji ve kokuya neden olmayan doğal maddelerden yapılan giysilerdir. Ayrıca serbest harekete olanak vermeyen giysiler rahatsızlık vericidir. Tüm giyecekler seçilirken, önce rahatlığın amaçlanması en doğru yaklaşımdır. Bu konu ayakkabılar için özellikle önemlidir.
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
31 Mayıs 2006       Mesaj #174
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Güneş Yanığı
Her yıl tedbirsiz güneşlenme sebebiyle birçok ölüm vakaları ile karşılaşılıyor. Güneş yanığı belirtileri kısa vadede kendini göstermese de uzun vadede güneş lekelerine, katarakta, ciltte yaşlanmaya, cilt kanserlerine ve kırışıklıklara sebep olabiliyor.

Uzmanların belirttiğine göre, güneş yanığı, çok fazla güneşe maruz kalındığında veya ultraviole ışık kaynağından etkilenildiğinde, vücuda rengini veren ve ışığa karşı cildi koruyucu özellikte olan 'melalin' maddesinin bu koruyucu özelliğini zamanla kaybetmesiyle ortaya çıkıyor.

Güneş yanıkları, hassas ciltliler için korkutucu boyutlara ulaşabiliyor. Güneşten çok daha kolay etkilenebiliyorlar ve oluşan yanıkların iyileşme süreci esmer tenlilere göre daha uzun süre alıyor. Çok hassas bir cilde sahip kişiler öğlen güneşinde 15 dakika kalabilirlerken esmer tenliler ise dakikalarca güneşlenebilirler. Ancak korunmak her iki cilt tipi için da şart.

Uzmanlar, güneş yanığı belirtileri kısa vadede kendini göstermese de uzun vadede güneş lekeleri, katarakt, ciltte yaşlanma, cilt kanserleri ve kırışıklıklar meydana gelebildiğine dikkat çekiyor. Güneş yanığının belirtilerinin kızarıklık ile başladığını, daha sonra su toplamalar ve deride soyulmalar oluştuğunu ifade eden uzmanlar, "Ancak, uzun süreli kontrolsüz güneşlenme, kan damarlarına bile zarar verebiliyor" diye uyarıyorlar.

Uzmanlar, işi gereği güneşe çok maruz kalanlara ise şu önerilerde bulunuyor:

"Düzenli olarak cilt bakımı yaptırın. Doğum lekelerinizi sık sık kontrol ettirin. Doğum izlerinizde renk ve boyut değişiklikleri tehlikeli bir durumun sinyalleri olabilir. Güneşe çıkarken koruyuculuk özelliği en az 15'in üzerinde olan kremler sürün. Bol bol sıvı alın. Güneşten koruyucu giysiler, ultraviole filtreli gözlükler kullanın."

Güneş yanığına karşı soğuk duş almanın ve soğuk kompres uygulamanın yararlı olabileceğini kaydeden uzmanlar, "Eğer cildiniz su topladı ise vücudunuzda açık yara bırakmayın, üzerini steril bandaj yardımı ile kapatın. Hekim önermedikçe Benzokain içeren ilaçlar kullanmayın. Eğer baş dönmesi, yanık bölgesinde çok fazla acı ve yüksek ateş varsa, su dolu kabarcıklar oluşmuşsa mutlaka bir hekime başvurun" diyorlar
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
31 Mayıs 2006       Mesaj #175
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
BEYAZ LAHANA İLE FAZLA KİLOLARA SON...

Kadınların en büyük kabusu olan selülitler, lahana ile üç haftada sona eriyor. Ayrıca beyaz lahana yaz aylarında fit olmak isteyenlere kalıcı kilo kaybı yaşatıyor. Vücudu toksinlerden arındırıyor, kolon kanserini önlüyor ve kan şekerini kontrol altında tutmanıza yardımcı oluyor

Bitkilerin kimyasal yapısını inceleyen fitobiyokimya alanında çalışmalar yaparak bitkilerin insan sağlığı üzerindeki etkisini araştıran Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu, şimdi de beyaz lahanayla ilgili yayınlarıyla uluslararası arenada ses getirdi. Hiçbir sebze ve meyvede bulunmayan 'U vitamini' ve 'biyoformasyon etkisi' nedeniyle beyaz lahanayı 'her derde deva' olarak niteleyen Prof. Dr. Saraçoğlu, uygulamayla ilgili sorularımızı yanıtladı:

Beyaz lahana kürünün özellikleri nelerdir?
Zayıflama ve selülitleri yok etme özelliği bulunan beyaz lahana, aynı zamanda antioksidan olduğundan bağırsak kanserini önleyici gücü var. Kan şekerini düşürme ve dengeleme özelliği var. Kan dolaşımını düzenler, hormonları dengeler. Enfeksiyonlara karşı vücuda direnç kazandırır. Toksin arttırır. Kanser hastalarında kemoterapi ve radyoterapi sonrası takviye oluşturur. Bağırsak mukozasını temizler. Cilde tazelik ve güzellik verir. Toksin atıcı ve kolon kanserini önleyicidir. Beyaz lahana içeriğindeki U vitaminiyle güçlü bir antioksidandır.

Lahana nasıl zayıflatıyor?
Beyaz lahana aynı zamanda 'aquaretik'tir. Yani; bitkiler genelde diüretik olduklarından hem su hem tuz atarken, beyaz lahana tuz dengesini bozmadan sadece su atar. Bu da verilen kiloların kalıcı olmasına yardımcı olur. Menopoz ve regl dönemlerinde değişen hormon dengesizliğine karşı beyaz lahana kürü mükemmel bir takviyedir.

Biyotransformasyon kilo vermeyi hızlandırıyor mu? Dünyada biyotransformasyonu ilk kez açıklayan benim. Bu bir tek beyaz lahana da bulunuyor. Yoğurttan içtiğimiz suya kadar hiçbir yiyeceğimiz saf değil. Bu zehirli maddeler karaciğer, akciğer, böbrekler ve yağ dokusunda depolanır. Bunların suda çözülme özelliği yoktur sadece yağda çözünür (Sadece yağda çözüldüklerinden vücutta depolanırlar). Biriken bu toksinlerin suda çözülme özelliği göstermesine 'biyotransformasyon' diyoruz. Yağda çözülen zararlı toksinlere suda çözülme özelliği kazandıran beyaz lahana; biyotransformanyon özelliğiyle terleme, solunum, idrar ve dışkı yolları ile bu zararlı toksinleri dışarı atar.

Meme kanserini önler mi?
Amerika'daki 'Harvard Health Letters' dergisinde 1994 yılında yayınlanan bir makalede; Asyalı kadınlarda Amerika'da yaşayanlara göre 8 kat daha az meme kanseri görülmesinin nedeni soya fasulyesi olarak açıklandı. Soyada bulunan maddelerin büyük bir kısmı, beyaz lahanada da bulunuyor. Bu da östrojen hormonunu zararsız olan zayıf östrojene dönüştürür. Yapılan klinik çalışmalarda beyaz lahana tüketenlerde kanser oluşumunun gerilediği tespit edildi.

Peki lahana kemoterapi ağrılarını hafifletir mi?
Birçok kanser hastası; ameliyatsız veya ameliyat sonrası radyoterapi, kemoterapi veya hormon tedavisi görmektedir. Özellikle radyoterapi veya kemoterapiden sonra hastalar kendilerini yorgun ve halsiz hisseder. Birçoğunda dolaşım bozukluğu şikâyetleri de olur. Radyoterapi veya kemoterapi sonrasında uygulanacak beyaz lahana kürü, vücudu arındırır, oluşan toksinlerin vücuttan atılmasında mükemmel bir yardımcı olur.

TOKSİN ATARAK YENİLENİN
Kaynamakta olan yarım litre suda 5-6 adet beyaz lahana yaprağını parçalamadan, 10 dakika ağzı kapalı olarak hafif ateşte haşlayın. Sabah ve akşam şeklinde günde 2 kez aç veya tok karnına birer su bardağı için. Bu işlemi 5 gün boyunca ve her seferinde yeniden hazırlayarak devam edin. 3 gün ara verip, yeniden 5 günlük bir kür daha uygulayın. 10 günlük kürün bir yıl boyunca 4 kez yapılmasını tavsiye ediyorum. Kürün yapılmaya başlandığı 2. veya 3. gününde vücudunuzun terlediğini ve özellikle yüz kısmında yağlı olduğunu fark edeceksiniz. Endişelenmeyin, bu yağla birlikte toksinleri de attığınızı gösterir. Bu kürü uygularken daha sık banyo veya duş yapmalısınız. Ne kadar çok toksin atarsanız vücudunuz o kadar fazla kendini yeniler.

NOT: Yazı dizisinde yer alan bilgilerin herhangi bir hastalığa teşhis amacı yoktur. Eğer bir sağlık şikâyetiniz varsa önce hekime başvurun
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 07:21
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
31 Mayıs 2006       Mesaj #176
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Çiğ balıktan yapılan SUSHI ne kadar güzel gözüküyor değil mi?



Gelin yaşanmış şu olaya bir göz atalım :

Olay Japonya’da Gifu‘nun bir kasabasinda cereyan ediyor..
Shota Fujiwara isimli sahis Sushiyi cok seviyordu. Cig balik yemeye bayilirdi. Günün birinde korkunc bas agrilari basladi. 3 yil boyunca basi agridi, hemde korkunc bir agri. Her defasinda migrendir diyerek gecistirdi. Fakat hic bir is yapamaz duruma geldiginde artik doktora gitmeye karar verdi. Basinin üzerinde olusan siskinliginin röntgenini cektirdiginde korkunc gercekle karsilastilar.

Analiz sonuclarinda kafa derisi altinda birseylerin hareket ettigi görüldü !
Dehsete kapilan doktor nester ile siskinligi acti görüntü korkunctu. Ayni korku filmlerinde ki gibiydi !

Aşağı doğru inin, bakalım gördükleriniz hoşunuza gidecek mi?!



Hatirlatma :

Bu tip kilcal kurtcuklar balik pistigi zaman veya buzdolabinda
4°C ila 0°C arasinda 1 hafta saklandigi zaman ölürler. Cig balik yemenin sakincalirini simdi oturup düsünün !

Çiğ köfte severlere de duyurulur, çünkü bu tip parazitler her tür çiğ ette bulunabilmekte. ÇUKUROVA TIP FAKÜLTESİNDE NÖROŞURJİ ( BEYİN CERRAHİSİ ) NDE İHTİSAS YAPMAKTA OLAN BİR ARKADAŞ YUKARIDAKİ BEYİN RESMİNİ GÖRÜNCE.BU RESİM GERÇEKTİR VE ÇİĞ KÖFTE YİYEN BİR ÇOK KİŞİYİ BU HALE GELMESİNDEN DOLAYI AMELİYAT ETTİKLERİNİ BİZZAT SÖYLEDİ. Lütfen pişmemiş etle yapılan hiç bir yiyeceği tüketmeyelim.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 07:21
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Mayıs 2006       Mesaj #177
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
CİNSEL BOZUKLUKLAR

Cinsel kimlik ; kişinin kendini belli bir cinsiyet içinde algılamasıdır.
Cinsel yönelim ; ise kişinin duygu ,düşünce ve hareketlerinde belirli bir cinsiyete doğru yönelmesidir.
Cinsel kimlik çocukluğun ilk birkaç yılında belirlenir ve yaşamın ilk yıllarındaki deneyimlerin etkisi büyüktür. Ailenin cinselliğe karşı tutumu cinsel kimlik gelişimini belirleyebilir. Aile de çocukla uygun özdeşleşen bireylerin bulunması çok önemlidir. Mesela kız çocuğun anne ya da anne yerinde olan bir kadınla özdeşleşmesi sonucu çocuğun cinsel kimliğinin benimsenmesini sağlar.
Cinsel İşlev Bozukluklarının Oluşmasını Hazırlayan Faktörler:
  1. Aşırı tutucu ve dindar yetiştirilme
  2. Büyüklerinin cinsellik hakkında yanlış bilgiler vermesi
  3. Cinsellik hakkında bilgilerinin kısıtlı olması
  4. Eşini evlenmeden önce fazla tanımaması
Cinsel İşlev Bozukluklarının Ortaya Çıkaran Faktörler:
  1. Eşler arasında sevgi ve şefkatin ifade edilememesi
  2. Cinsel iletişimin olmaması ya da yeterli olmaması
  3. Cinsel ilişkiye ayrılan zamanın çok az olması

Cinsel İşlev Bozukluğu Görülme Sıklığı :
Geçen yıllarda yapılan araştırmalar daha çok erkekler üzerinde yapılmıştır. Ama son zamanlarda yapılan araştırmalarda kadınlar üzerinde durulmaya başlanmıştır.
Erkekler üzerine yapılan bir araştırma da tüm dünyada görülme sıklığı 40-70 yaş arası erkeklerin yaklaşık %55’inde hafif, orta, ağır derecelerde ereksiyon bozuklukları bulunmaktadır. Erişkin erkeklerin %15’inde, 50 yaş üzeri erkeklerin %30’unda cinsel istek kaybı görülmektedir. Erkeklerin %30’unda erken boşalma görülmektedir Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre kadınlarda % 43 oranında cinsel işlev bozukluğu görülürken ; erkeklerin ise % 32 sinde bulunmuştur.
Kadınlar da ise en sık orgazm olamama ve cinsel isteksizlik yer alıyor. Kadınların % 40-50 si orgazm güçlüğü yaşadıklarını bildirmişler. Daha sonra ise vajinismus sıklıkla görülüyor.


TEDAVİ

Son yıllarda cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde daha çok bilişsel-davranışçı yöntemler kullanılmaktadır. Bu yöntemler şartlama ve pekiştirme ilkelerine dayanır. Buna göre cinsel işlev bozuklukların temelinde yanlış koşullanmalar ve yanlış inançlar olduğu ve tedavisinin ancak bunların silinip yerine uyumsal olanı öğreterek gerçekleştirilir. Tedaviye başlamadan önce çok yönlü ve detaylı bir biçimde değerlendirme yapılması çok önemlidir. Çünkü bu bozukluklar birçok şeyden etkilenir : ailesiyle ilişkileri , eşiyle ilikisi , cinsellik hakkındaki bilgileri , geçmiş cinsel deneyimleri , travmaları. Tedaviye genellikle ciftler Tedavi sırasında eşlerin birbirleriyle olan iletişimleri zenginleştirilir. Çeşitli ev ödevleri verilir. Çeşitli teknikler uygulanarak kişilere yardımcı olunur. Eğer başka psikiyatrik hastalıklarla beraber görülürse ilk başta psikiyatrik hastalık tedavi edilir ; daha sonra cinsel işlev bozukluklarının tedavisine geçilir.

Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
1 Haziran 2006       Mesaj #178
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
Sorularla Nükleoplasti



Nükleoplasti nedir?

Nükleoplasti disk (bel-boyun) fıtığı tedavisi için geliştirilmiş ameliyat dışı girişimsel bir yöntemdir. Nükleoplasti, anlam olarak diskin merkezinde yer alan jel kıvamındaki madde olan nükleus pulpozus'un çıkarılmasıdır. Diskin dış yüzünü anulus adı verilen bir kemer sarar. Bel fıtığı bu kemerin açılması ve nükleusun dışarıya fırlayarak sinirlere baskı yapmasıyla oluşur. Nükleoplasti uygulaması disk olan bölgede kesik oluşturmayı gerektirmez. Bu işlem için özel geliştirilmiş bir iğne görüntüleme yöntemi eşliğinde diske yerleştirilir. Bu iğnenin içinden geçirilen bir elektrot disk içine ulaştırılır. Bu elektrot yardımıyla ısı oluşturularak diskin içindeki jel kıvamındaki madde çıkarılır.


Nükleoplasti nasıl uygulanır?

Nükleopasti merkezimizde, ameliyathane koşullarında fluoroskopi adı verilen görüntüleme yöntemi eşliğinde uygulanmaktadır. İşlem sırasında hasta yüz üstü yatar. Hastanın işlem sırasında rahatsızlık hissetmemesi ve gevşemesini sağlamak için sedasyon uygulanır (yüzeysel uyutma). Bu şekilde hasta işlem sırasında ağrı duymaz ve herhangi bir rahatsızlık hissetmez. Ayrıca işlemin yapılacağı bölgeye lokal anestezik ilaç (mevzi uyuşturucu) da yapılır. İşlem tamamen steril koşullarda ve tek kullanımlık malzeme ile gerçekleştirilir.

İşlem ne kadar sürer?

Nükleoplasti yaklaşık 30-45 dakika süren bir işlemdir.

İşlem sonrası ne yapılmalıdır?

İşlemin yapıldığı hastalar operasyon günü ve sonrasındaki 48 saat içinde dinlenmelidir. İlk hafta araba kullanmak, ağırlık kaldırmak ve eğilmek gibi beli zorlayıcı aktivitelerden kaçınılmalıdır. İşlemden 2 hafta sonra fizik tedaviye başlanabilir.

Nükleoplastinin riskleri ve yan etkileri nelerdir?

Nükleoplasti genel olarak güvenli bir işlemdir. Ancak, tüm işlemler gibi nükleopastinin de bir takım yan etkileri olabilir. En sık görülen yan etki, geçici ağrıdır. Enfeksiyondan korunmak için işlem steril koşullarda ve tek kullanımlık malzeme ile yapılır. İşlem görüntüleme eşliğinde yapıldığından daha ciddi komplikasyon görülmez.
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
1 Haziran 2006       Mesaj #179
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Ekmek Yerken Bir Kez Daha Düşünün..

Ad:  ekmekteh121.jpg
Gösterim: 303
Boyut:  9.6 KB

Biz Türkler, genellikle ekmeksiz yapamayız... Ekmeği yemeğe değil yemeği ekmeğe katık edenlerimizin sayısı epey fazladır (Pilavla, makarnayla ekmek yemek gibi)... Fakat, yapılan araştırmalar, ekmeğin, kilo yapma özelliğinin dışında çok daha tehlikeli etkilerinin olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin, suç işleyenlerin büyük çoğunluğunun (yüzde 98'i) ekmek bağımlısı olduğu belirlenmiş durumda. İşte, sırf suçtan arınmaya ve de daha sağlıklı düşünmeye katkıda bulunmak amacıyla madde madde ekmekteki tehlike:
1) Tehlikeli suçluların yüzde 98'i, aşırı ekmek tüketenlerden oluşuyor.

2) Şiddet içeren suçları işleyenlerin yüzde 90'ının, suçu işlemeden önceki 24 saat içinde aşırı ekmek tükettikleri belirlenmiş bulunuyor.
3) Ekmeğin aşırı tüketildiği evlerde yaşayan çocukların hemen hemen tamamına yakını, ortalama zeka düzeyine yönelik testlerde bile başarısız oluyor.
4) Ekmeğin bilinmediği ilkel kabilelerde, kanser, Alzheimer, Parkinson gibi hastalıklara daha az rastlanıyor.
5) Ekmek alışkanlık yapıyor.
6) Ekmeğe aşırı bağımlı bireyler, çok basit bilimsel bir gerçeklikle, kurmaca bir olay arasındaki ayrımı anlayamıyor.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
3 Haziran 2006       Mesaj #180
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Sınav stresine havuç suyu


Sınav stresini yenmek için havuç suyu

Üniversite seçme sınavları için geri sayım başlarken, öğrencilerin sınav stresini yenmeleri için beslenmelerine dikkat etmeleri gerektiği ve özellikle sınav sabahı öncesi yapılan kahvaltıda sakinleştirici özelliğinden dolayı havuç suyu içmeleri önerildi.

Palandöken Hastanesi Diyetisyeni İlknur Buzkan, dengeli beslenmenin başarıyı artırıcı özelliği olduğunu ifade ederek, sınav stresinden uzaklaşmak isteyen öğrencilerin sakinleştirici ilaçlardan uzak durmalarını istedi.

Öğrencilerin üniversite sınavlarına kadar dengeli beslenmeleri gerektiğini, özellikle antioksidan içeren sebze ve meyveleri tüketmelerini öneren Buzkan, "Antioksidan içeren sebze ve meyveler hafızayı güçlendiriyor, konsantrasyonu artıyor, düşünce gücünü yükseltiyor" diye konuştu.

Sınav gününe kadar öğrencilerin çay, kahve ve kolalı içecekler yerine süt ve taze sıkılmış meyve sularını içmelerinin daha sağlıklı olacağını anlatan Buzkan, sabah kahvaltılarında da 5-6 fındık ile 3-4 tane ceviz yemelerinin faydalı olduğunu anlattı.

Sınav stresinden uzaklaşmak için alınacak sakinleştirici ilaçların birçok olumsuzluğa neden olabileceğine dikkat çeken Buzkan, "Bu ilaçlar daha çok strese yol açabilir. Ayrıca huzursuzluk ve konsantrasyon bozukluğuna da neden olabilir" dedi.

SINAV SABAHI

Sınav sabahı yapılacak iyi bir kahvaltının önemine işaret eden Uskan, sakinleştirici özelliği olduğu bilinen havucun sıkılarak bir bardak suyunun içilmesinin faydalı olacağını sözlerine ekleyen Buzkan, şunları söyledi:

"Sınav öncesi bir bardak havuç suyu içilmesini önerebiliriz. Eğer havuç suyunu sevmiyorlarsa dilimlenmiş ve üzerine hafif bitkisel yağ dökülmüş bir havuç da yenebilir. Sıkılmış bir bardak taze meyve suyu da öğrenciler için faydalı olur. Sınava girecek öğrenciler özellikle sabah kahvaltısında daha önce yemedikleri yiyeceklerden de uzak dursunlar


Karpuz kansere karşı koruyor

Havaların ısınmasıyla birlikte alışveriş merkezleri ve manavların reyonlarını süslemeye başlayan karpuzun, içeriğinde bol miktarda bulunan laykopen maddesi nedeniyle, kansere karşı koruyucu özelliği olduğu bildirildi.
Erciyes Üniversitesi Atatürk Sağlık Yüksek Okulu Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Betül Çiçek, kansere karşı koruma özelliği olduğu bilinen laykopen maddesinin, karpuzda bol miktarda bulunduğunu belirtti.
Yaz mevsiminde bolca bulunan ve ucuz olmasının yanı sıra her yaştan insan tarafından sevilen bir meyve olan karpuzun, insan sağlığına faydasına dikkati çeken Çiçek, yaz mevsiminde insanlara bol miktarda karpuz tüketmelerini tavsiye ettiklerini kaydetti.
Laykopen maddesinin antioksidan özelliği nedeniyle kansere karşı koruma sağladığını ifade eden Çiçek, şu bilgileri verdi:
"Karpuz, kansere karşı koruma özelliği olan laykopen maddesi bakımından oldukça zengin bir meyvedir. Kansere yol açan en büyük sebeplerden biri, doku ve organların zararlı maddeler nedeniyle hasar görmesidir. Laykopen maddesi ise antioksidan özelliği sayesinde, serbest radikaller denilen zararlı toksinlerin sağlıklı doku ve organlara bağlanmasını engeller. Laykopen, doku ve organlara bağlanarak zararlı maddelere karşı koruma sağlar. Bu nedenle karpuz, kansere karşı koruma sağlayan en önemli besinlerden biridir."
Vücudu kansere karşı en fazla koruduğu bilinen maddelerin başında A ve E vitaminlerinin geldiğini hatırlatan Çiçek, karpuzda bulunan laykopenin kansere karşı koruyuculuğunun A vitamininden 2 kat, E vitamininden 10 kat daha fazla olduğunu vurguladı."
Karpuzun besin değeri açısından da oldukça zengin bir meyve olduğunu söyleyen Çiçek, orta boy bir karpuzdan kesilen ince bir dilimin 6.4 gram kanbonhidrat, bir miktar protein ve yağ ile 26 kalori içerdiğini bildirdi.
Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 22 Aralık 2008 03:20

Benzer Konular

7 Mart 2016 / WaRrioR Sağlıklı Yaşam
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / prenses ayşe Cevaplanmış