Arama

Kadın Sağlığı - Sayfa 26

Güncelleme: 25 Temmuz 2014 Gösterim: 313.533 Cevap: 357
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
14 Temmuz 2006       Mesaj #251
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Kürtaj - gebelik kararı Belki de bütün kadınların korkusu istenmeyen bir gebeliğe sahip olmaktır. Bunun nedeni genellikle gebelikten koruyucu önlemlerin yeterli olarak alınmaması ve bir istenmeyen gebelik durumunda ne yapılacağını bilmemektir. Sanılanın aksine bu tip sorunlar tamamen çözümsüz değildir.

Sponsorlu Bağlantılar
istenmeyenİstenmeyen gebelik, kadının doğum yapmak istememesi, doğum yapmanın sağlık açısından zararlı olması veya yaşayan çocuk sayısı fazla olan durumlarda görülen gebelik durumlardır. İstenmeyen gebelik olmaması için doğum kontrol yöntemlerini kullanmalısınız. Gebelik olduğu durumlarda ise aşağıda açıklayacağımız yöntemlerle sorun çözülebilir.

Gebelik Tanısı

Doğurgan çağdaki kadınlarda adet gecikmesi olan her durumda gebelikten şüphelenilmelidir. Gebelik tanısı gebeliğe bağlı bulantı, aşerme, göğüslerde hassasiyet gibi özel yakınmalarla veya daha iyisi gebelik testi yaptırılarak konulabilir. Gebelik testleri idrarda gebeliğe özgü hormonlara bakılarak yapılır. Günümüzde bu tip testler oldukça hassastır çoğu zaman adet gecikmesinin ilk günlerinde sonuç veririler. Burada anımsatmamız gereken bir konu bu testlerin bir hastanede veya yetkili bir laboratuarda yaptırmanız gerektiğidir. Ülkemiz koşullarında son zamanlarda sağlık kabinlerinde veya eczanelerde yapılan testlerin güvenilirliği azdır. Gebelik testi sonucunun "negatif" olması gebeliğin olmadığı anlamına gelir. Bu durumda adet gecikmesinin nedeni araştırılması için doktorunuza danışmanız gereklidir. Test sonucu "pozitif" ise korkulan başa gelmiştir ve gebelik var demektir. Bu durumda eşinizle görüşüp gebeliğin geleceği konusunda kesin bir karara varmalısınız. Gebeliğin devamına karar verirseniz gebelik takibi için doktorunuza başvurmalısınız. Bu gebeliği istenmeyen gebelik olarak kabul edip sonlandırılmasını isterseniz yapılacaklar için aşağıdaki bilgileri okumaya devam edin.

Sorunun Çözümü Nasıl Olur?

İstenmeyen gebelik nedeniyle doktorunuza başvurduğunuzda ilk olarak ultrason dahil olmak üzere muayene olacaksınız. Bu muayene sonucunda gebeliğin sorunsuz ve kaç haftalık olduğu anlaşılacaktır. Gebelik haftası son adet tarihinin ilk gününden itibaren hesaplanır. Türkiye'de yasa ile 10 haftaya kadar istenmeyen gebeliklerin yetkili sağlık personeli tarafından sonlandırılmasına izin verilmiştir. Bu şekilde uygun görülen gebeliklerin sonlanmasında en güvenilir ve sağlığa uygun yöntem kürtajdır. Kürtaj gebeliğin cerrahi bir müdahale ile rahim dışına alınmasıdır. Bu yöntemin uygun yapıldığı takdirde kalıcı bir sorun ortaya çıkarması olasılığı çok azdır.

Türkiye'de piyasada bulunan hiçbir ilaç gebelik sonlandırılmasında kullanılamaz. İlaçla düşük olması tıbben kabul edilemez bir durumdur. İlaçla veya kabul edemeyeceğimiz yöntemlerle düşük yaptırılması özellikle kırsal kesimde yaygındır. Bu tip düşük yapılması aşırı kanama ve iltihap nedeni ile çok tehlikelidir. Sonuçta hangi yöntemle düşük olursa olsun yine kürtaj gerekecektir.

Son yıllarda önce Avrupa'da sonra ABD'de kullanılan RU486 adlı ilaç güvenilir olarak düşük yaptırılmasında kullanılmaktadır. Fakat bu ilacın kullanımı bu ülkelerde çok dikkatli biçimde sağlık kuruluşları kontrolü altında yapılmaktadır. Bu ülkelerde hastalar da çok bilinçli olarak denilenlere uymaktadır. Türkiye'de bu ilacın kullanılması özel koşullar nedeniyle iyi tartışılmalıdır.

Kürtaj Nasıl Yapılır?

Hasta muayene masasına yatırılır ve anestezi verilir. Hastaya acı vereceği düşünülen müdahaleler söz konusu ise genel anestezi kullanılmalıdır. Bu tip genel anestezide genellikle ameliyatlarda kullanılan ilaçların hepsi kullanılmaz ve bunların yan etkileri oldukça azdır. Daha önce doğum yapmış kadınlarda bazen lokal anestezi yeterli olabilir. Müdahale genellikle 10 dakika kadar sürer. Özel bir vakumlu enjektörle gebelikle ilgili dokular rahimden dışarı alınır. Gebelik küçük olduğundan bu işlem sorunsuz olarak yapılabilir. Hasta genel anestezi yapılmışsa yaklaşık 15 dakika içinde kendine gelir. Lokal anestezi kullanıldığı durumlarda ise hasta hemen ayağa kalkabilir. Hasta kendini iyi hissettiği anda eve gidebilir. Hasta evde en az 12 saat dinlenmeli ve 15 gün kadar eşiyle birlikte olmamalıdır. Doktorunuz büyük olasılıkla sizi kontrole çağıracaktır, bu kontrolü kesinlikle aksatmayın.
KÜRTAJ

Kürtaj veya rahim tahliyesi rahim içindeki bir gebeliğin özel yöntemlerle sonlandırılmasıdır. Kadının arzusuyla 10. gebelik haftasına kadar yasal olarak uygulanabilir.
Gebelik haftanızı hesaplayın

Evli kadınlarda yasal tahliye uygulamasında eşler de müdahaleye rıza vermelidirler.
Evli olmayan ve 18 yaşın üzerinde olan kadınlar kendi isteklerine göre hareket ederler.
  • "Yasal Tahliye" adından da anlaşılacağı gibi ülkemizde reşit kadınlarımıza tanınmış tümüyle yasal ve çağdaş bir haktır.
  • Kürtaj yalnızca ve ancak Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanınca uygulanır. Yapılan işlem gizli kalır.
  • Ülkemizde düşük ilacı (RU-486) kullanılmamaktadır. Dünyanın çoğu ülkesinde (gelişmiş olan ülkeler dahil) ve bizde tahliye, aşağıda anlatılan vakum tekniği ile uygulanır.
  • Gebelik testiniz ister pozitif ister negatif olsun, asla "söktürücü iğne" gibi yöntemlere kendi kendinize başvurmayın. Bu ilaçların gebelik durumlarında işe yaramaları tıbben mümkün değildir.
"İlk hamilelikte uygulanan kürtaj sonrasında bir daha hamile kalınmaz!!"
BU YALNIZCA HURAFEDİR
Dikkatli ve vakumla uygulanan bir kürtajın kadının genital sistemine zarar vermesi beklenen bir durum değildir.

Gebeliğin tıbben sakıncalı olması durumunda (anneyle ilgili gebeliğin riskli olduğu hastalıklar, bebeğin ileri derecede sakat olduğunun ya da öldüğünün belirlenmesi gibi) bu süre 10 haftayı aşabilir. Bu durumda birden fazla uzman doktorun kurul oluşturarak karar vermeleri gerekir.
Uygulanması

Yasal tahliyeler hem lokal anestezi, hem de genel anestezi altında uygulanabilir. Genel anestezi her ne kadar maliyeti biraz artırsa da, işlemin tümüyle ağrısız seyretmesi açısından çağdaş ve etkili bir yöntemdir.
Kürtaj Tekniği

Gebelik haftası ultrasonla belirlendikten sonra dikkatli bir jinekolojik muayene yapılır. Vajina ve rahim ağzı bakterilerden arındırılmak amacıyla dezenfekte edildikten sonra, rahim ağzını sabitlemek için plastik bir alet vajinadan yerleştirilir ve lokal anestezik madde uygun olarak rahim ağzı içine enjekte edilir, veya genel anestezi için anestezi uzmanı tarafından gerekli işlemler başlatılır.

Daha sonra çok ince plastik kanüller rahim ağzından rahim içine ittirilir. Bazen rahim ağzı sert olabilir ya da gebelik 6. haftanın üzerinde olması nedeniyle daha geniş çaplı plastik kanüller kullanılması gerekebilir. Bu durumda rahim ağzını genişletmek için özel "buji" adı verilen aletler kullanılır. Kanül yerleştirildikten sonra kanüle bir enjektör iliştirilir. Enjektörde oluşan vakum yardımıyla rahmin içi vakumla boşaltılır.

10. haftaya yakın olan gebeliklerde bazen rahim içine metal aletler sokularak rahmin tümüyle boşaltıldığından emin olmak gerekebilir, ancak bu çok ender bir durumdur.

Rahimin içi tümüyle boşaltıldıktan sonra kanül çıkarılır, diğer tüm aletler çıkarılır ve hastanın 10 dakika istirahatı sağlanır.

Tüm bu işlemler 6. gebelik haftasına kadar olan gebeliklerde 5 dakika, 6 ile 10 arası olan gebeliklerde 5-15 dakika sürer. Bu süre Kadın-Doğum uzmanının çalışma süresidir. Genel anestezi uygulandığında hastanın uyuması, işlemin yapılması ve hastanın kendine gelmesine 20-40 dakika eklenmelidir.
Riskler

Yasal sınırlar içinde (10. gebelik haftasına kadar uygulanan kürtaj) oluşması muhtemel riskler büyük oranda işlemi uygulayan Kadın-Doğum uzmanının tecrübesine bağlıdır.
  • Lokal anesteziyle yapılan uygulamalarda işlem esnasında en sık rastlanan sorunlar lokal anestezik maddeye aşırı duyarlılık ve vazovagal senkoptur (uterusun sabitlenmesi amacıyla takılan alet nedeniyle bayılma oluşması). Bu, geçici ve selim bir durumdur. Yaklaşık %1 oranında görülür.
  • İşlemden hemen sonra en sık görülen sorun bulantı ve kusmadır. Bazen bayılma hissi oluşabilir. Bu durum da yaklaşık %1 oranında gözlenir ve hayati tehlike yaratmayan geçici bir durumdur.
  • Bazen rahim ağzı kanülün geçmesine izin vermeyecek şekilde sert olabilir ve işlem yarıda bırakılabilir (görülme oranı: yaklaşık 700'de 1). Tahliye bir hafta sonrasına ertelenir.
  • Gebelik çok erken ise (<5.5 hafta) tahliye başarısız olabilir. Tahliye bir hafta sonrasına ertelenir. Tecrübeli bir Kadın-Doğum uzmanı erken bir gebeliği tahliye etme girişiminde bulunmak yerine belli bir süre bekledikten sonra tahliye etmeyi önerir.
  • Özellikle gebelik büyükse işlem esnasında aşırı kanama olabilir. Yasal sınırlar içinde yapılan tahliyelerde oluşan kanamalar hayati tehlike yaratmaz.
  • Çok ender durumlarda ve çoğunlukla yasal sınırı aşan (10. gebelik haftası sonrası uygulanan) tahliyelerde işlem esnasında rahim delinebilir .
  • Özellikle çok erken gebelik haftalarında uygulanan tahliyelerde işlemden birkaç saat sonra görülen nadir bir sorun da rahim içinde kan birikmesidir (görülme oranı 500'de 1). Hayati bir tehlike yaratmayan bir durumdur ve rahmin içindeki kan boşaltılarak tedavisi sağlanır.
  • Enfeksiyon oluşacaksa bu genellikle işlemden 6-7 gün sonra ortaya çıkar ve kendini ağrı, akıntı, aşırı kanama şeklinde belli eder. Kürtaj sonrası verilen antibiyotikleri düzenli olarak kullanmanız durumunda bu sorun da ender olarak gözlenir.
  • İçeride "parça kalması" durumunda genellikle ilk iki haftada adet esnasındaki kanamadan çok daha fazla kanama görülür ve bu kanama pıhtı şeklinde ve koyu renklidir. Kanamanın ağrılı olması kural değildir. Bazen parça düştüğü gözlenebilir.
  • Geç dönemde görülen en önemli, ancak ender bir sorun işlem esnasında rahim iç tabakasının aşırı hasar görmesi sonucunda oluşan yapışıklıklardır (Asherman sendromu). Kendini kürtajdan 4-5 hafta geçmesine rağmen adet kanamasının olmaması ve ilaç tedavisiyle de kanama oluşturulamaması şeklinde gösterir. Usulüne uygun yasal sınırlar içinde yapılan tahliyelerde ve özellikle de vakumla uygulanan işlemlerde ender olarak gözlenir.
Uyarılar ve tehlike işaretleri

Kürtajdan belli bir süre sonra (genellikle bir hafta sonra) kontrole çağırılacaksınız. Bu kontrol gebeliğin tümüyle sonlandırıldığından, enfeksiyon oluşmadığından, işlem esnasında spiral takılmışsa spiralin uygun konumda olduğunun belirlenmesi açısından çok önemlidir. Bu kontrol ihmal edilmemelidir. Eğer kanama, parça düşürme, aşırı ağrı, ateş gibi durumlar ortaya çıkarsa kontrol günü beklenmemeli ve hemen doktorla irtibata geçilmesi gerekir..
Son düzenleyen GusinapsE; 14 Temmuz 2006 20:43
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
14 Temmuz 2006       Mesaj #252
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Kemik Erimesi - Osteoporoz

Sponsorlu Bağlantılar
Kemikler vücudu dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korurlar, bir takım mineralleri içlerinde bulundururlar,kan dokuları ve kemik iliğini içlerinde bulundururlar, vücutta hareketin sağlanması için eklemleri oluştururlar. Kemik kalsiyum, magnezyum, fosfor ve minerallerin ortaya çıkardığı kristallerden meydana gelir. Kemiklerin yapısında kemik oluşturan ve bunu yıkan hücreler vardır. Doğumdan hemen hemen 25 yaşına kadar kemik yapıcı hücreler etkinlik gösterirken 45 yaşına kadar da aralarında bir eşitlik görülür. Bu yaştan itibaren de yıkıcı hücreler etkinlik göstermeye başlar. Bu nedenle kemikte bulunan mineraller azalır ve bu azalmayla da kemiklerde kırılmalar ortaya çıkartır. Kemiklerde bulunan minerallerin önemli miktarda azalmasıyla osteoporoz meydana çıkar.

Osteoporozun Çeşitleri
Birinci tür osteoporoz:
Kadınlarda kemik yıkan hücreleri engelleyen bir etkende yumurtalıklar tarafından ortaya çıkarılan östrojendir. Fakat kadınların 45 yaşından itibaren yumurtalıklarında ki üretimler aksamaya başlar ve en sonunda tamamiyle durur. Böylece kadın adet göremez ve menopozo girer. Böylelikle östrojen de fazlasıyla azalma görülür ve kemiklerdeki yıkım süreci hızlanır.


İkinci tür osteoporoz:
Kemiklerdeki yıkım ilerleyen yaşlarda fazlalaşır. 70 yaşından sonra yıkım oldukça çoğaldığından sağlıklı bir insan gibi hareket edememeye başlanır. Bu rahatsızlığı yaşayan insanın oturduğu kanepeden yere düştüğünde dahi kemiklerinde kırılma görülebilir.


Üçünçü tür osteoporoz:
Bu tip osteoporoz yıkıcı hücrelerden dolayı oluşmaz. Daha çok kortizon alan kişilerde belirlenir. Kortizonu, astım, romatizmal rahatsızlıklar ya da başka nedenlerden dolayı alanların ilacı sürekli kullanmaları halinde ortaya çıkar.


Osteoporozun Oluşumundaki Nedenler
Osteoporoz ilk başladığı dönemler de kendini göstermez. Özellikle menopozun ardından ortaya çıkan osteoporoz da belirtiler ortaya çıkmaz. Menopozdan bir kaç yıl sonra kemiklerin hemen hemen yarısı yıkıma uğrayabilir. Osteoporoz vücutta etkinliğini göstermeye başlamışsa hastanın boyunda kısalma, belinde ağrıların olması, sırtın kamburlaşması ve el bileklerinde hassasiyet olarak gözlenebilir. Osteoporozun ikinci türünde ise, ilerleyen yaşlarda vücut ağrıları olarak da kendini gösterebilir. Omur kemiklerinde ve önemli durumlarda kalça kemiğinde kırılma olabilir. Uzmanlara göre kemik kırılmaları ciddi boyutlarda ölüme bile yol açabilir. Kalçasında oluşan hasardan dolayı ameliyat olan kişilerden % 25’inin bir yıl içinde hayatını kaybettiği görülmüştür. Öteki %25’inin ise yatalak olduğu belirlenmiştir. Bu nedenlerle hastalık vücutta etkin hale gelmeden belirlenmesi gereklidir.
Yapılan araştırmalara göre osteoporozla bazı insanlarda daha çok karşılaşılıyor. Bu araştırmalar sonucunda kadınların bu hastalığa daha çok yakalandıkları görülmekte ve özellikle hassas bir vücuda sahip olan, sarışın ya da kumral, çok doğum yapan, vücut hareketi monoton olan ve de olması gerekenden daha önce menopoza giren kadınlarda bu hastalığa sıkça rastlanmaktadır. Ayrıca kalsiyum içeren gıdalar tüketmeyen, sigara ve alkol kullanan, kortizon kullanan, böbrek fonksiyon bozukluğu olan ve ailesinde osteoporoz olan insanlarda da daha sık görülmektedir.

Osteoporozun Teşhisi
Osteoporozun üzerine bir çok araştırma yapılmaktadır. Araştırmaların bir kısmında osteoporozu vücutta etkinliğini göstermeden önce ortaya çıkaracak bir takım aletler oluşturulmuştur. Oluşturulan bu aletlerin bazısı X ışınlarıyla işlev görürken, bazısıda en sık kullanılan DEXA tedavisidir. Bu yöntemin hastalara karşı bir olumsuzluk gösterdiği belirlenmemiştir. Hastayı bir masaya yatırarak üzerinde hareket halinde olan bir kamera gezdirilir. Daha sonra bu işlem sırasında ortaya çıkan bulgular sistem bilgisayarına geçirilir. Taramanın süresi nasıl bir metodun yapılacağına ve nasıl bir aletin kullanılacağına göre değişiklik gösterir. Alınan bulgularda bu sürenin her koşulda 30-40 dakika kadar sürdüğü belirlenmiştir.
Osteoporozun vücutta ciddi boyutta etkinliğini göstermesi herhangi bir röntgen filminde de görülebilir. Bu şekilde görünen osteoporozda kemik kütlelerinin en az %30'unun yok olması gerekir. Bütün bunlara rağmen hastalığı belirten en iyi yöntemin doktorların klinik belirlemeleri olduğu görülmüştür.
Bir çok insanın osteoporozu yaşama riski olduğunu düşünürsek, bunun önüne geçmenin en iyi yöntemi sık sık doktor kontrolünden geçmektir. Vücutta etkisini göstermeye başlamadan önce osteoporozu teşhis etmek sağlığınız açısından oldukça yarar sağlayacaktır.
Osteoporozdan korunmak için aşağıdakileri gözönünde bulundurun.
·Yağsız olması koşuluyla bol miktarda süt ve süt ürünleri tüketilmelidir.
·Bol miktarda C vitamini ve magnezyum alınmalıdır.
·Proteini fazla olan gıdalardan uzak durmak gerekir.
·Tuz tüketimi az olmalıdır.
·Beslenmede özellikle sebzeler tercih edilmelidir.
·Kafein içeren içecekler ve alkol alınmamalıdır.
·Doktor tavsiyesi altında bir takım hareketler uygulanmalıdır.
·Yerden bir şey almanız gerektiğinde beli bükmeden dizleri bükerek alınmaldır.
·Elinizde ağır bir şey taşımaktan kaçının.
·Ani hareketler yapmayın.
·Ayakkabılarınızın rahat olmasına özen gösterin.
·Ayağınıza bir şey giyerken eğilmeyin, oturarak giyin.
·Zemini buzlu ya da kaygan olan yerlerde dolaşmayın.
·Evinize her tarafın rahatlıkla görüldüğü bir aydınlatma yapın.
·Banyonuzun olduğu bölümü sürekli aydınlık tutun.
·Sürekli kullandığınız eşyaları yanınızda bulundurun.
·Telefonunuzu rahatlıkla ulaşabileceğiniz yerlere koyun.
·Banyonuzun kaygan olmamasına herzaman özen gösterin ve herhangi bir durumda tutunmanız için kollar yaptırın.
·Oturduğunuz bölümlerin yanlardan destekli olmasına dikkat edin.

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
14 Temmuz 2006       Mesaj #253
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi


YANLIŞ FONDÖTEN


Likit fondöten: en önemli olanıdır. Yanlış ton fondöten kullandığınızda herşeyi berbat edebilirsiniz. Mağazadaki ışıklar ve aynalar karşısında uygulanan bir ürün sokağa çıktığınızda berbat görünebilir. En iyisi numuneler almak ve nerede makyaj yapmaya alışıksanız orada uygulamak ve denemektir.
Şakaklarınıza biraz sürün ve elinize bir el aynası alarak güneş ışığına çıkın. Derinizin rengi ile uyuşuyor mu? Uygulanan fondötenin nerede başlayıp nerede bittiğini söyleyebiliyor musunuz? Arzulanan kapamayı sağlayabiliyor mu? Renk tonu uygun mu? Dokusu uygun mu? Çok yağlı mı ya da kuru mu? Bütün bunlara çok dikkat etmek gerekir.
En dikkat etmeniz gereken fondötenin deri renginizle uyum içinde olması ve mükemmel bir şekilde derinize karışabilmesidir. Uyguladığınız yerde fondötenin sınırlarını belirleyememeniz gerekir, yani doğal görünmesi gerekir.
Eğer bir bronzlaştırıcı kullanmıyorsanız ve eğer fondöten derinizle iyi bir karışım sağlamazsa bronz bir renk sağlamak için daha koyu bir renk kullanmanız çok koyu görünecektir. Bu tür fondötende daha açık deri rengi ile kesin sınırlar oluşur.
Bazen fondöten derinizin doğal yağları ile karışır ve gün ortasında turuncu renge dönüşür. Bu durum devam ederse o zaman markanızı değiştirmeniz önerilir.

Normal ve karışık deriler için uygun olan hafif formüllü olanları vardır. Bu formüllerde bir miktar yağ olsa da asıl içeriği sudur. Ancak yağlı bir deriniz varsa bu formüller size uygun değildir.
Yağlı olanları daha koyu kapama ve olgun veya kuru deriler içindir. Yağlı ve normal veya karışık deri tipleri için çok ağır olabilir. İçindeki yağ deri gözeneklerini tıkayabilir. Eğer bu tür bir fondöten kullanıyorsanız gece yatmadan önce yüzünüzü yıkamayı unutmayın!
Son düzenleyen GusinapsE; 15 Temmuz 2006 00:45
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
16 Temmuz 2006       Mesaj #254
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Normal Doğum mu, Sezeryan mı?
Kadın SağlığıGebelik başlı başına zor ve sorumluluk gerektiren bir dönemdir. Ve sona yaklaştıkça en çok akla gelen soru normal mi doğursam yoksa sezeryan mı olsamdır.

Biz de burada bu soruya cevap vermeye çalışacağız. Her doktorun ayrı bir görüşü olmakla birlikte tüm dünyada genel olarak hakim olan görüş eğer tıbbi bir zorunluluk yoksa normal doğumdan yanadır. Ancak aksi de yanlış ya da kötü olarak sayılamaz.
Sanırız bu bilgiler bir çok g****** karar vernmesinde yardımcı olacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki seçilecek yolun en uygun olanını kendi doktorunuz bilir. Bu nedenle öncelikle onun sözlerini dikkate almanızda yarar olacaktır.


Normal doğumun avantajları / sezeryanın dezavantajları :
  • Normal doğum doğal bir yoldur ve ameliyatın getirdiği ekstra risklerden uzaktır.Bunlar kolay ya da zor,genel anestezi altında yapılan her ameliyatta var olan risklerdir.
  • Normal doğum sonrasında anneler hemen ayağa kalkıp,günlük yaşantısına dönebilmesine rağmen sezeryan sonrasında bunun mümkün olması belli bir zaman almaktadır ve bu süre içinde başka birinin yardımına gereksinim duyulmaktadır.
  • Karın içi ameliyatlarının hemen hepsinde ameliyat sonrasında karın içinde organlar arasında yapışıklıklar oluşma ihtimali oldukça fazladır.Bu da sonraki karın ameliyatlarının daha riskli olması dezavantajını beraberinde getirmektedir.Sezeryan da bir karın içi ameliyatı olduğundan aynı risk burada da söz konusudur.
  • Bir kez sezeryan ile doğuran annenin bir daha normal doğurma şansı kalmamıştır.Yani bir kere sezeryan,hep sezeryan demektir.

Sezeryanın avantajları / normal doğumun dezavantajları :
  • Normal doğuran her kadın mutlaka ağrı çekmek zorundadır.Bazı yanıltıcı bilgilerin aksine hiç bir normal doğum ağrısız değildir.Özellikle ilk doğumlarda ağrı çekme süresi daha da uzun sürmektedir.Sadece bu konuda bilgili ve eğitimli olmak daha kolay bir doğum sağlamaktadır. Programlı sezeryanlarda doğum ağrısı çekmek diye bir problem yoktur.
  • Normal doğumlarda,özellikle bebeğin büyük olduğu,annenin doğum kanalının dar olduğu durumlarda veya fazla sayıda yapılan doğumlarda vajinal anatomi oldukça bozulmaktadır.Bunun sonucunda ileri yaşlarda cinsel yaşamı etkilenen kadınlarda vajinoplasti ameliyatları gerekebilmektedir.Ayrıca aynı nedenlerden dolayı üretrovezikal açının bozulmasına bağlı olarak idrar kaçırma şikayetleri baş gösterebilmektedir.
  • Normal doğumun herhangi bir safhasında bebeğin sıkıştığını gösteren bir işaret alındığında acil şartlarda sezeryana başvurulmaktadır.Bu gibi durumlarda o ana kadar çekilen ağrılar da boşuna olmaktadır.

İşte artık siz de bu konuda yeterli bilgiye sahipsiniz. Artık daha ayrıntılı düşünerek nasıl bir doğum şekli istediğinize daha doğru karar verebilirsiniz.

Sağlıklı ve kolay doğumlar ..
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
16 Temmuz 2006       Mesaj #255
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
Kirli havuzlara dikkat
Yazın serinlemek için tercih edilen havuzlar, ciddi sağlık sorunlarına da neden
olabiliyor.
AA muhabirine açıklama yapan Ege Üniversitesi (EÜ) Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Onur Bilgin, iyi temizlenmemiş, havuzların özellikle kadınlarda enfeksiyona neden olduğunu belirterek, ''İyi temizlenmemiş ya da fazla kimyasal kullanılarak temizlenmiş havuzlara giren kadınlarda enfeksiyon ve mantar oluşuyor'' dedi.

Bilgin, havuza girmeden önce mutlaka duş alınması gerektiğine dikkati çekerek, buna dikkat etmeyenler yüzünden havuzlarda çeşitli bakterilerin oluştuğunu kaydetti. Özellikle kadınların, kalabalık havuzlara girmekten kaçınması gerektiğini ifade eden Bilgin, bu tür havuzlara girildiği taktirde hemen mayoların değiştirilip, duş alınmasını önerdi. Bilgin, denizin, havuza göre daha güvenilir olduğunu belirterek, denizde de uzun süre kalınmaması gerektiğine dikkati çekti.

ORTA KULAK İLTİHABI

Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Kulak Burun Boğaz Servisi Klinik Şef Yardımcısı Doç. Dr. Sedat Öztürkcan, yaz aylarında orta kulak iltihabının sıkça görüldüğünü belirterek, kirli ve iyi temizlenmeyen havuz sularının dış kulak yolunda enfeksiyonlara yol açtığını söyledi. Dış kulak yolunda ilerleyen enfeksiyonların, orta kulakta iltihaba neden olabildiğini ifade eden Öztürkcan, girilen havuzların temiz olup olmadığına dikkat edilmesi gerektiğini kaydetti. Öztürkcan, kulağında mantar olanların daha da dikkatli olması gerektiğini belirterek, kulaklarında şikayeti olanların tatilden önce mutlaka kulak-burun-boğaz uzmanına gözükmesi gerektiğine dikkati çekti.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
16 Temmuz 2006       Mesaj #256
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Kadınlara Stres Reçetesi

Gerginlik ve strese bağlı sindirim sorunlarına karşı: Birer küçük kahve kaşığı kadar rezene, anason, pelin otu, papatya ve sadece bir-ikigranül lavanta 30 saniye kadar kaynatılıp, iki üç dakika da demlenecek. Bu çay midede gazların giderilmesine yardımcı oluyor.

Genel sıkıntı ve huzursuzluğa kerşı: Kendini iyi hissetmeye yardımcı olmak için; sarı kantaron, bir tutam melissa veya oğul otu. Bir-iki dakika kaynatılacak iki üç dakika demlenecek. İçine ince bir dilim limo konabilir. Günde3-4 fincan içilebilir.
Heycana karşı: iki küçük granül lavanta, iki-üç yaprak melissa, kedi otu. Bunlar bir dakika kaynatılacak, iki-üç dakika demlenecek. İçine ince limon konabilir. Günde 2-3 fincan içilebilir.

ChinaDoll - avatarı
ChinaDoll
Ziyaretçi
16 Temmuz 2006       Mesaj #257
ChinaDoll - avatarı
Ziyaretçi
Yağlı maddelerle ilgili en sık yapılan yanlışlar
  • Çoğu kişi tereyağının zor sindirildiğini düşünür, bu nedenle bu maddeyi günlük besinlerinden tümüyle çıkararak yerine margarin ya da başka yağlan kullanır. Oysa, taze tereyağı pişmiş ya da kaynatılmamışsa kolayca sindirilebilir.
  • Reklamlann bazılarında inandınlmak istenen "hafif" sıvı yağ ya da "hafif' katı yağ diye bir şey yoktur. Bütün yağların 1 gramında 9 kcal vardır; bu yüzden ancak su içeriği fazla olan yağlann daha az kalori verdiği söylenebilir.
  • Bütün yağlarm besin değeri aynı değildir. Hidrojenlenmemiş bitkisel yağlar (sıvı yağlar), bitkisel ya da hayvansal yağlara oranla çok miktarda temel yağ asiti içerir ve bu yüzden besin değerleri daha fazladır.
  • Yağın sıcak, çiğ ya da kızartma olarak kullanılması aynı etkiyi göstermez; her yağ en iyi biçimde kullanılmalıdır. Çok miktarda çok çift bağlı doymamış yağ asiti içeren yağlar Çiğ kullanılmalıdır; öte yandan doymuş yağ asitlennce zengin olanlar (çiğ olarak kullanılması gereken tereyağı dışında) sıcağa iyi dayanır. Doymuş ve doymamış yağ asitlerini dengeli olarak içeren yağlar (zeytinyağı, yerfıstığı yağı, bazı margarinler) hem çiğ, hem de sıcak olarak kullanılabilir.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
16 Temmuz 2006       Mesaj #258
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Gerginliğe Diyet
Dr. Ender Saraç, gün içerisinde yaşanan strese karşı vücudu korumak için örnek diyet hazırladı.



SABAH Bol Tahıllı kahvaltı. Müsli (Yulaf ezmesi, buğday, elma kurusu, fındık, ceviz, badem, keton tohumu, mısır gevreği)


ılık süt


Müsliye tarçın katılabilir.


-Ara Öğün- Elma kompostosu (Az şekerli yapılmalı)


ÖĞLEN Bol yeşil salata (Salataya fesleğen, nane katılabilir.)


Orta büyüklükte beyaz et veya yoğurt, peynir veya omlet.


-Ara Öğün- Bir bardak ayran. Bir-iki saat sonra meyve veya komposto (Çok az şekerli)


AKŞAM Karbonhidrat (Makarna, pirinç)


Sulu yeşil sebze


Bakliyat (Mercimek, fasulye, nohut, soya)


Yemeklere zencefil katılabilir. Akşam yemeğinden sonra, taze meyve, üç-dört adet badem, üç-dört adet fındık yemeli. Gün içerisinde rezene çayı, ılık veya sıcak
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
17 Temmuz 2006       Mesaj #259
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
Varis tedavisine gecikmeyin (11.07.2006 15:12)
 eede7ab6ecf469bc0169f61cae73f748
Kadınları estetik görünüş açısından rahatsız oldukları varisten erken teşhisle kurtulunabilir.

Varisin kadınları olduğu kadar erkekleri de etkileyen bir sağlık sorunu olduğunu belirten uzmanlar, kadınları estetik görünüş açısından rahatsız eden varisin tedavisinin alınacak basit tedbirler ve erken teşhisle kolaylaştığını kaydetti.

Kadın cilt yapısının daha ince olmasının varisi tetikleyen en önemli faktör olduğunu, özellikle bacaklarda görülen varisin hem estetik hem de sağlık açısından ciddi bir sorun olarak değerlendirildiğini anlatan Kalp-Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Hasan Tüzün, "Büyüklüğüne bakılmaksızın genişlemiş, uzamış, ve kıvrımlı şekil almış her türlü toplar damara varis denilir. İnsan vücudunun en zayıf yapılarından birisi toplar damarların (venlerin) içindeki kapakçıklardır. Şeffaf ince zar şeklinde olan bu yapılar kanın çevreden kalbe dönerken yer çekimine bağlı olarak geri kaçmasını engelleyip, toplar damarların içinde basıncın artmasını önlerler. Bir şekilde bu kapakçıklar görevini yapamazlarsa, toplar damarlar içinde basınç artar ve varis oluşur" dedi.

Varisin oluşumunda genetik faktörlerin çok önemli bir rol oynadığını ifade eden Prof. Dr. Tüzün, ailesinde varis olanların varis başlamadan bir uzmana başvurmalarında yarar olduğunu dile getirdi.

Prof. Dr. Tüzün, varisin diğer nedenlerini ise şöyle sıraladı: "Hamilelik, şişmanlık, ayakta yapılan işler, sandalyede oturmak, düşük lifli diyet ve kabızlık, sıkı iç çamaşır, hareketsizlik, sigara kullanmak, doğum kontrol hapları." Prof. Dr. Tüzün, varisin ilerledikçe şiddetli ağrı yaptığını kaydederek, "Bacaklarda yanma ve sızlama hissi oluyor. Bu açıdan varis ilerlemeden doktora gitmek gerekiyor. Tanı, damar cerrahının muayenesiyle kolayca konuluyor. Ancak bacak toplardamarlarının fonksiyonuyla ilgili daha detaylı bilgi dupleks ismi verilen ses dalgalarıyla yapılan bir alet vasıtasıyla elde ediliyor. Ana yüzeyel venlerde kapakçıklarda geri kaçırma mevcutsa etkin ve kalıcı tedavi için bu toplar damarın ana sistemle olan bağlantısı sona erdirilmelidir. Varis için üç farklı tedavi seçeneği var. Cerrahi yöntem, lazer yöntemi ve skleroterapi" diye konuştu.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
17 Temmuz 2006       Mesaj #260
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Sağlıklı zayıflamanın yolları




Uzmanlar, bilinçsizce yapılan sağlıksız zayıflama diyetlerinin, kısa ve uzun dönemde bireyde çeşitli sağlık sorunlarına yol açabileceğine dikkat çekiyor. Bu nedenle, Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Gıda Güvenliği Daire Başkanlığı tarafından, sağlıklı bir zayıflama diyetinin taşıması gereken özellikler açıkladı.

Harcanandan fazla enerji alımına bağlı olarak oluşan bir sağlık sorunu olan şişmanlığın oluşumunda; aşırı yeme, fiziksel aktivite azlığı, psikolojik bozukluklar, metabolik veya hormonal bozukluklar önemli rol oynuyor. Günümüzde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de şişmanlığın görülme sıklığı giderek artarken, bireyler şişmanlıktan kurtulmak için çeşitli zayıflama diyetlerine yöneliyor. Bilinçsizce yapılan diyetlerin çoğu, kısa ve uzun dönemde bireyde çeşitli sağlık sorunlarına yol açıyor.

Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Gıda Güvenliği Daire Başkanlığı'ndan edinilen bilgiye göre, vücut ağırlığının denetlenmesinde, bir başka deyişle şişmanlığın kontrol altına alınmasında temel ilke, besinlerle vücuda alınan enerji ile günlük hayatta harcanan enerjinin dengede tutulması olarak belirtiliyor. Zayıflama diyetlerinde temel ilke ise, besinlerle vücuda sınırlı enerji alınmasıyla birlikte vücudun ihtiyacı olan besin öğesi gereksinimlerinin karşılanması. Sağlıklı zayıflama diyetleri oluşturulurken işte bu ilke göz önünde bulundurulmalı ve diyetler doktor kontrolü, diyetisyen gözetimi altında uygulanmalıdır.

Sağlıksız zayıflama diyetleri ise sadece vücudun düşük enerji almasını sağlarken, vücudun ihtiyacı olan karbonhidrat, protein, yağ, vitamin, mineraller ve benzeri besin öğelerini yeterli ve dengeli bir şekilde karşılayamıyor. Bu nedenle de kısa ve uzun dönemde bireyde çeşitli sağlık sorunlarına yol açıyor. Baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, sinirlilik, yorgunluk, bulantı, kusma, ishal, kabızlık, safra ve böbrek taşı, kalp ritminde bozukluk, tansiyon düşüklüğü, adet düzensizliği, ciltte kuruma, saç dökülmesi gibi sağlık sorunları, sağlıksız zayıflama diyetlerinin sonuçları arasında yer alıyor.

Sağlıklı zayıflamak için, kısa sürede hızlı kilo kaybı sağlayan, çok düşük enerjili şok diyetler ve tek tip besine dayalı diyetlerden kaçınılmalı, doktor veya diyetisyen tarafından bireye özgü olarak hazırlanan, haftada 0.5-1 kilogram ağırlık kaybına yol açan, yavaş ve uzun sürede zayıflamayı hedefleyen diyetler tercih edilmelidir. Zayıflama diyetleri hazırlanırken bireyin yaşı, beden yapısı, boy uzunluğu, cinsiyeti, mesleği, mevcut hastalıkları, beslenme alışkanlıkları gibi faktörler göz önünde bulundurulmalıdır.

Harcadığınız enerji miktarını arttırın

Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Gıda Güvenliği Daire Başkanlığı'ndan edinilen bilgiye göre, sağlıklı bir zayıflama diyeti şu özelliklere sahip olmalı:

- Zayıflama diyetinde yer alan yağ, tokluk hissi verdiği ve yağda eriyen A, D, E, K vitaminlerinin vücutta kullanımını sağladığı için önemli bir yere sahip. Diyetin yağ içeriği, günlük enerjinin yaklaşık yüzde 25-30'u olacak şekilde belirlenmeli. Bununla birlikte yağ türüne de dikkat edilmeli, yemeklerde kullanılan yağın bir kısmının zeytinyağı, bir kısmının da mısırözü, soya veya ayçiçek gibi bitkisel sıvı yağlar olmasına özen gösterilmelidir. Ancak aşırı yağlı besinler ve kızartmalardan kaçınılmalıdır.

- Diyetin karbonhidrat içeriği, günlük enerjinin yaklaşık yüzde 50-55'ini sağlayacak şekilde hesaplanmalı. Tatlı, pasta gibi şekerli besinlerin tüketimi azaltılmalı, kuru baklagiller grubuna giren nohut, mercimek, kuru fasulye gibi kompleks karbonhidratların tüketimi ise daha çok tokluk sağladığı için arttırılmalı.

- Diyetin protein içeriği, günlük enerjinin yaklaşık yüzde 15'ini sağlayacak şekilde hesaplanmalı ve iyi kalite protein kaynaklarına yer verilmeli.

- Zayıflama diyetinin posa yani lif içeriği yüksek olmalı, posalı yiyecekler grubuna giren sebze, meyve, kuru baklagiller, kepekli un ve kepekli ürünlerin kişinin midedeki sindirimini ve mide boşalma hızını yavaşlatarak tokluk hissini uzattığı, ağırlık kaybetmesine yardımcı olduğu unutulmamalı.

- Sağlıklı bir ağırlık kaybı için günlük en az 2 litre su tüketilmeli.

- Yeterli ve dengeli beslenme, 4 besin grubunda bulunan besinlerin yeterli miktarda tüketilmesiyle sağlanır. Bu besinler; süt grubunda yer alan süt, peynir ve yoğurt, et grubunda yer alan et, tavuk, balık, yumurta ve kuru baklagiller, sebze ve meyve grubu ile tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mısır ve tarhana gibi besinlerdir. Bu besinlerin önerilen tüketim miktarları kişiye özgü olarak değişmekte, bireyin yaşı, cinsiyeti ve fiziksel aktivite durumu bu oranları etkilemektedir.

- Sık aralıklarla beslenme, gereğinden fazla yemeyi önler, acıkmayı geciktirir ve bir sonraki öğünde besin alımını azaltır. Dolayısıyla, zayıflama diyeti günde 3 ile 6 öğün arasında sık sık ve azar azar beslenmeyi sağlayacak şekilde planlanmalı ve besinler dengeli bir şekilde öğünlere dağıtılmalı.

- Yemekler pişirilirken haşlama, ızgara veya fırında pişirme yöntemleri tercih edilmeli, aşırı yağ alımına neden olan kızartma ve kavurma yöntemlerinden kaçınılmalı.

- Zayıflama diyeti yapılırken sadece besinlere dikkat edilmemeli, aynı zamanda günlük hayatta fiziksel aktivite arttırılarak harcanan enerji miktarının da artması sağlanmalı.
zayif 1607

Benzer Konular

11 Aralık 2014 / ThinkerBeLL Sağlıklı Yaşam
19 Şubat 2013 / Demir YumruK Taslak Konular