Arama

Kadın Sağlığı - Sayfa 30

Güncelleme: 25 Temmuz 2014 Gösterim: 319.955 Cevap: 357
vain - avatarı
vain
Ziyaretçi
23 Nisan 2007       Mesaj #291
vain - avatarı
Ziyaretçi
KARIN ALT KISMINDA (PELVİK) AĞRI
Pelvis, kadının karın alt kısmında bulunan kemik çatısını ve içinde yer alan organları tarif etmek için kullanılan bir kelimedir. Bu konuda özellikle bu bölgede yer alan ağrıların muhtemel nedenleri ele alınacaktır.
Sponsorlu Bağlantılar
Dikkat: özellikle ani başlangıçlı pelvik ağrılar bazen hayatı tehdit edebilen veya en azından genital sistemin kalıcı zararlar görebilmesine neden olan ciddi sorunlara bağlı olabilir. Bu yazı yalnızca bir fikir vermeye yöneliktir. Ağrı, nedeni mutlaka doktor tarafından aydınlatılması ve uygun bir şekilde tedavi edilmesi gereken bir belirtidir. Bu durum özellikle gebelik döneminde ortaya çıktığında daha ayrı bir önem kazanır...
Karın bölgesinde ağrı yaratmaksızın yalnızca bel bölgesinde ağrı hissedilmesine yol açan sorunlar ender olarak jinekolojik kaynaklıdır. Bel ağrıları için tıklayınız>>
Pelvik ağrılar ani başlangıçlı ("akut") olabileceği gibi, uzun zamandan beri var olan (kronik) ağrılar şeklinde olabilir.
Ani başlangıçlı ağrılarda vücudun alarm sistemi olan sempatik sistem alarme edilmiş durumdadır ve bulantı, kusma, terleme, korku gibi belirtiler sıklıkla ortaya çıkar. Bu belirtiler kadının olayın ciddiyetini algılamasını sağlamak açısından son derece önemlidir. Ani başlangıçlı olan ve şiddeti yüksek olan ağrılar bazen bu şekilde belirtilerle seyredebilen adet sancısı hariç genellikle ciddi bir sorun belirtisidir. Bu tür ağrıları ortaya çıkarabilen olay genellikle enfeksiyon (tipik örnek: şiddetli PID ("tüp ve yumurtalık iltihabı"), bir organın kan dolaşımının azalması (tipik örnek: yumurtalık kistinin boğulması) veya kimyasal bir maddenin yaptığı tahriştir (tipik örnek: herhangi bir nedene bağlı olarak karın içinde kan birikmesi).
Pelvik ağrıların bir kısmı döngüsel nitelikte olup her ay tekrar eder. Bu ağrılara iki temel örnek adet sancısı ve yumurtlama ağrısıdır ("Mittelschmerz"). Adet sancısı adet kanaması döneminin başlamasına yakın bir dönemde başlayan, karnın alt kısmında orta hatta hissedilen ve kanamanın bitmesiyle tümüyle ortadan kalkan bir ağrı türüdür. Yumurtlama ağrısı ise adet döngüsünün ortasına (yumurtlama gününe) denk gelen gün ortaya çıkan, yumurtlamanın olduğu yumurtalık tarafında hissedilen ve genellikle şiddetli olmayan, kısa süreli bir ağrı türüdür. Bu ağrının muhtemelen folikül adı verilen, içinde yumurta hücresini barındıran sıvı dolu keseciğin çatlamasının uyandırdığı bir ağrı olduğu düşünülmektedir.
Kronik pelvik ağrı dendiğinde kısa vadede hayatı tehdit etmeyen, orta şiddette olan ve tıbbi tanım olarak "6 aydan daha uzun süreden beri var olan" ağrı anlaşılır.
Kronik pelvik ağrı konusunda bilgi almak için tıklayın>>
Aniden başlayan (akut) ağrı nedenleri
Gebelik döneminde akut ağrı:
Gebelik dönemi karın ağrılarının nispeten sık görüldüğü bir dönemdir. Kural olarak gebelik döneminde ağrı en kısa zamanda doktor tarafından değerlendirilmesi gereken ciddi bir belirtidir. Erken gebelik döneminde ani başlangıçlı ağrı yaratabilen gebeliğin kendisinden kaynaklanan muhtemel nedenler düşük tehdidi ve düşük, dış gebelik veya yeni uygulanmış kürtaj gibi bir durum söz konusu olduğunda rahim içinde "parça kalması" gibi sorunlardır. Bu durumların çoğu az veya çok kanamayla beraberdir. Gebeliğin ileri dönemlerinde yine genellikle kanamayla beraber ortaya çıkan karın ağrısının muhtemel nedeni plasentanın erken ayrılmasıdır.
Gebelik döneminde yukarıda gebeliğin kendisinden kaynaklanan sorunlara ek olarak aşağıda anlatılacak sorunların herhangi biri de ani başlayan bir ağrı nedeni olabilir.
Miyom dejenerasyonuna bağlı akut ağrı:
Miyomlar rahim kasından kaynaklanan iyi huylu kitlelerdir. Özellikle ileri yaştaki kadınlarda nispeten sık rastlanan miyomlar, özellikle büyük boyutlara ulaştıklarında kan dolaşımlarının bozulmasına bağlı olarak şiddetli bir ağrı nedeni olabilirler. Bu duruma miyom dejenerasyonu ("bozulması") adı verilir
Miyomlar hakında bilgi almak için tıklayın>>
Genital enfeksiyonlara bağlı akut ağrı:
Genital sistemin özellikle üst kısmında yer alan organların ve özellikle de Fallop tüplerinin ve yumurtalıkların enfeksiyonları (PID) şiddetli ağrılara neden olabilirler.
Yumurtalık kistlerine bağlı akut ağrı:
Yumurtalık kistleri üreme çağında nispeten sık görülürler. Çoğu iyi huylu olan bu kistler büyük boyutlara ulaştıklarında kendi eksenleri etrafında dönerek kendi kan dolaşımlarını bozduklarında (kistin "boğulması" - torsiyon) şiddetli ağrı duyulmasına neden olabilirler. Yine bu kistler yırtıldıklarında içlerinden karın içine yayılan sıvı veya kan karın iç zarının tahrişi neticesinde karın ağrısı duyulmasına neden olabilir.
Yumurtalık kistleri hakında bilgi almak için tıklayın>>
Sindirim sistemi kaynaklı akut ağrılar:
Bu tür ağrılar arasında hayati tehlike taşıyan en önemli ağrı nedeni apandisittir. Bunun dışında gıda zehirlenmesi veya bağırsak iltihabı gibi nedenler çoğu durumda ishalle birlikte kramp tarzında ağrı nedeni olurlar.
İshal, uzun süren kabızlık, bulantı, kusma, kanlı dışkılama, kramp tarzı karın ağrısı gibi durumlarda öncelikle bir İç Hastalıkları Uzmanı muayenesinden geçilmesi ve gerekli durumlarda Genel Cerrahi veya Jinekoloji gibi branşların yapacağı muayene çok önemlidir.
Böbrek ve idrar yolu kaynaklı akut ağrılar:
İdrar yaparken yanma, sık idrara çıkma, idrar renginin koyulaşması, idrarla kan gelmesi, böbrek bölgesinde ağrı gibi belirtiler daha çok bu sistemle ilgili bir sorunu düşündürür.
Bu sistemle ilgili olarak kadında en sık görülen sorun idrar torbası iltihabıdır (sistit). Bunun yanında böbrek enfeksiyonları veya böbrek-idrar yolu taşları da söz konusu olabilir.
Diğer ağrı kaynakları:
Yukarıda sayılan nedenler dışında karın duvarı fıtıkları, pelvis bölgesinde bulunan küçük damarların enfeksiyona bağlı veya büyük ameliyat sonrası oluşan tıkanıklıkları, büyük atardamarların damar sertliğine bağlı tıkanmaları gibi ender görülen sorunlar da ani başlangıçlı ağrı nedeni olabilirler.
Karın bölgesine uygulanan ameliyatlar sonrasında belli bir süre içerisinde ağrı kesicilerle hafifletilebilen ağrılar görülmesi tümüyle normal olmakla beraber şiddeti giderek artan ve diğer bazı belirtilerle beraber olan ağrılarda ameliyatın kendisinden kaynaklanan bazı sorunlar söz konusu olabilir.
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
16 Mayıs 2007       Mesaj #292
nünü - avatarı
Ziyaretçi
PAP SMEAR TESTİ

RAHİM AĞZI KANSERİNDEN KORUNABİLİRSİNİZ
Sponsorlu Bağlantılar
BUNUN İÇİN DÜZENLİ PAP SMEAR TESTİ YAPTIRMALISINIZ.

PAP SMEAR TESTİ NEDİR ?
Rahim ağzındaki (serviks) kanser başlangıcı olabilecek herhangi bir hücresel değişikliği belirleyen basit bir testtir. Bu test bazen hafif bir enfeksiyon belirtisinin yakalanabilmesini de sağlar.


Bir erken tanı yöntemidir.


NASIL YAPILIR ?
Jinekolojik muayene sırasında, doktorunuz tarafından steril özel bir çubukla rahim ağzındaki hücrelerden sürüntü şeklinde bir örnek cam üzerine alınır. Alınan bu örnek labaratuvar'a (patolojiye) gönderilerek incelettirilir.


CANINIZ ACIR MI ?
Örnek alınırken siz hiçbir şey hissetmezsiniz.

PAP SMEAR SONUCU NASIL DEĞERLENDİRİLİR ?

ANORMAL SMEAR NE ANLAM TAŞIR ?
Bazen hiçbir anlam taşımaz. Basit bir tedavi ile geçebilecek hafif bir enfeksiyon ya da örneğin alındığı bölgede bazı hücresel değişiklikler bu testle anlaşılabilir. Her hücresel değişiklik kanser demek değildir. Ancak kişinin hekim tarafından daha sıkı izlenmesi gerekebilir. Bazen bu hücresel değişiklikler kanser anlamı taşır. Rahim ağzı kanseri anlamına gelen değişiklikler bulunduğunda hemen tedavi şansı doğar. Gecikildiğinde kadının ölümü ile sonlanabilecek rahim ağzı kanseri,bu testle bulunduğunda hemen tedavi edilirse, hastalıktan eser kalmaz.Bu testle en erken dönemde tanı konulmuş olur.


KİMLER YAPTIRMALI ?


Her kadın bu testi,adet görmeye başladığı andan itibaren menopozda da devam ederek hayatı boyunca önerilen sıklıklarla yaptırmalıdır.Pap smear erken tanı koymaya yönelik bir test olduğundan yaptırmak için kadının şikayeti olması gerekmez.Rahim ağzında yarası olan,cinsel ilişki sırasında ağrı ve batma duyan,damla şeklinde kanaması olan ya da sürekli akıntısı olan kadınlar hiç vakit kaybetmeden pap smear testini yaptırmalıdır.


HANİ DÖNEMDE YAPTIRMALI ?
Pap smear için en uygun zaman iki adet kanamasının ortasındaki günlerdir.Testten önceki 48 saat cinsel ilişki olmaması,hazneye ilaç konulmaması daha iyi sonuç alınmasını sağlayacaktır.


NE SIKLIKTA YAPTIRMALI ?


Eğer bir probleminiz yoksa altı ayda bir yaptırmak gereklidir. Eğer genital herpes tanısı konmuşsa veya üreme organlarınızın bulunduğu yerde siğel varsa ya da geçmişte yaptırdığınız pap smearden olağan dışı sonuç geldi ise her üç ayda bir veya doktorunuzun önerdiği sıklıkta tekrarlanması yararlı olacaktır.



Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Mayıs 2007       Mesaj #293
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Sağlığımızı, yaşam kalitemizi ve güzelliğimizi tehdit eden en büyük sorunların başında stres gelir. Ama doğamız o kadar mükemmel bir tasarımdır ki, her sorunun çaresi, her derdin dermanı içinde saklıdır.
Örneğin gülmek de ağlamak da sandığımızdan çok daha değerli ve sağlıklıdır.

Ağlamak en az gülmek kadar önemli. Ağlamak yoğun duyguları takip eder. Bu genelde üzüntüdür ama bazen neşe ve kahkaha da olabilir. Nezle olduğumuzda, rüzgarda gözümüz yaşardığında ya da soğan doğradaığımızda akan gözyaşları ile içimizi derin duygular kapladığında gözlearimizden süzülen gözyaşları farklıdır.

Bu tip gözyaşlarının hormonal ve kimyasal içerikleri değişiktir. Gözyaşını tahlil ettiğimizde içinde acı ve ağrıya karşı dayanıklılığımızı artıran bir çeşit endorfin hormonu, vücudumuzdaki stresin önde gelen belirtilerinden olan ACTH hormonu ve prolaktin hormonu olduğunu görüyoruz. Bu tip gözyaşında yoğun bir şekilde manganez minerali de bulunur.

Bu mineral iskelet sistemi ve üretkenliğin yanı sıra duygusal dalgalanmalarımızla da yakından ilişkilidir. Ağlarken biraz yoruluruz ama sonra kendimizi çok daha iyi hisseder, açılırız. Araştırmalar duygusal gözyaşlarının stresle yükselen bazı kimyasalları dışarı atmamıza yardımcı olduğunu gösteriyor.
DrAm3vLH - avatarı
DrAm3vLH
Ziyaretçi
1 Haziran 2007       Mesaj #294
DrAm3vLH - avatarı
Ziyaretçi
Sezaryen
Sezaryen ile doğum kararı gebelik muayeneleri esnasında verilebileceği gibi, doğumu induksiyon (suni sancı) ile başlatma girişimi başarısız olduğunda, ya da doğum eylemi başladıktan sonra birinci ya da ikinci evrede verilebilir. Sezaryen kararı en sık doğum eylemi başladıktan sonra doğumun ilerlememesi ve fetal distres geliştiği durumlarda verilmektedir.

?u unutulmamalıdır: Bebeğin vücudu çıkana kadar herhangi bir dönemde normal doğumdan vazgeçilerek bebeğin sezaryen ile doğması kararı verilebilir!

Gebelik muayeneleri esnasında sezaryen kararı verilmesi

Doğumu sezaryanla gerçekleştirme kararı henüz doğum eylemi başlamadan önce, antenatal incelemelerin herhangi birinde verilebilir. Elektif (acil olmayan) sezaryen adını alan ve randevu verilerek gerçekleştirilen bu uygulama aşağıdaki durumlarda tercih edilir.

Placenta Previa

Plasentanın serviksi tümüyle ya da kısmen kapatmasıdır. Kısmi kapatma durumlarında doğum eylemi esnasında serviks açılırken aşırı kanama olabileceğinden, tümüyle kapatma durumunda ise bebek hiçbir şekilde kanala giremeyeceğinden doğum mutlaka sezaryenle gerçekleştirilir. Tanı 36. gebelik haftasından sonra yapılan ultrason incelemesiyle konur. Bazı gebelerde gebeliğin erken dönemlerinde yapılan ultrasonlarda plasentanın servikse yakın yerleştiği, bazen de serviksi tümüyle kapattığı gözlenebilir. Bu dönemlerde sezaryen kararının hemen verilmesi doğru değildir, zira gebeliğin sonlarına doğru (36. gebelik haftasına kadar) plasenta uterusun büyümesiyle yukarı çıkarak normal yerleşimine ulaşabilir.

Bebeğin "ters" ya da "yan" durması

Fetuslar gebeliğin erken dönemlerinde sıklıkla yan ya da makat pozisyonunda (baş yukarıda) dururlar ve pozisyonlarını sık sık değiştirirler. Belli bir gebelik haftasından sonra, özellikle de 36. gebelik haftasından sonra bebek yeri daraldığından pozisyonunu değiştirmesi zorlaşır. 36. gebelik haftasından sonra bebeğin uterus içinde enlemesine durması sezaryen için mutlak bir neden teşkil eder. Makat ile gelen fetusların dikkatli bir inceleme sonrasında vajinal doğumuna izin verilebilir. Ancak önde gelen kısım (yani doğum kanalına ilk giren kısım) ayak ise doğum mutlaka sezaryen ile gerçekleştirilir. İlk doğumunu yapacak anne adaylarında makat gelişi ile doğum mümkün olmakla beraber bebeğin doğumu esnasında oluşabilecek muhtemel riskler yüzünden sezaryen ile doğum sıklıkla uygulanmaktadır.

İri bebek

Doğumu yakın olan bir bebeğin ultrason ve klinik incelemelerle 4500 gramdan daha ağır olduğunun saptanması durumunda sezaryen ile doğum tercih edilir. Ortalama bir boyda ve kiloda olan bir anne adayında iri bebekte doğum eyleminin birinci ya da ikinci evresinde anne adayı ya da bebekte istenmeyen bazı durumlar oluşabilir. Bunlar arasında en sık görülenler doğumun ilerlememesi ve ikinci evrenin sonunda omuz takılmasıdır. Bu risklerin gerçekleşmesini önlemek için sezaryenle doğum tercih edilebilir.

Pelvis Darlığı (çatı darlığı)

Bu duruma genellikle anne adayının çocukluk çağında geçirdiği ve kemik pelvis yapısını bozan hastalıklarda rastlanır. ?üpheli durumlarda antenatal dönemde yapılan dikkatli bir pelvik muayene ile tanı koyulur. Pelvis yapısı uterus içindeki bebeği doğurmaya uygun değilse sezaryen ile doğum kararı verilir.

Herpes Simpleks Enfeksiyonu

Herpes simpleks virüsü (HSV) enfeksiyonunun bulaştırıcılığının devam ettiği dönemde anneden bebeğe doğum esnasında virüs bulaşma riski vardır. HSV bebekte ciddi santral sinir sistemi enfeksiyonuna neden olabileceğinden doğum sezaryen ile gerçekleştirilir. Ancak bazen sezaryen bile bulaşmayı engelleyemeyebilir.

Daha önce sezaryanla doğum yapmış olanlar

Daha önce sezaryen ile doğum yapmış olanlar neden tekrar sezaryen ile doğum yaparlar?

Sezaryen esnasında uterusa bir kesi yapılır. Bu kesi bebek çıkarıldıktan sonra usulüne uygun bir şekilde dikilerek kapatılır. Ne kadar iyi kapatılırsa ve ne kadar mükemmel iyileşirse iyileşsin kesi bölgesinde uterus kasının bütünlüğü bozulmuştur. Daha sonraki gebeliklerde uterus ve bebek tekrar büyümeye başladığında bu eski kesi yerinde bir gerginlik oluşur. Bu gerginlik kesi bölgesinin kendi kendine açılmasıyla ("dehisans") ya da bölgede yırtık oluşmasıyla ("uterus rüptürü") sonuçlanabilir. Böyle bir durum kanamaya yol açarak ve plasentanın işlevlerini bozarak anne adayı ve bebek için ciddi bir tehlike oluşturabilir.

Sezaryen ile doğum yapmış olanlarda şimdiki gebelikte uterusta dehisans ya da rüptür oluşma riski nedir?

Bu sorunun cevabını verebilmek için uterustaki kesinin yerini bilmek gerekir: Sezaryanda uterusa duruma göre iki ayrı kesi türünden biri uygulanır. Birinci ve en sık uygulanan, uterusun serviksle birleştiği alt kesime (alt segment) uygulanan yatay kesidir. İkinci kesi şekli ise uterusun yukarısında gövde kısmına uygulanan dikey kesidir. Klasik insizyon (kesi) adı verilen bu dikey kesi bebeğin alt segment kesisinden çıkmasının zor olduğu durumlarda uygulanan nadir bir kesi şeklidir. Alt segment yatay kesilerde gebelik esnasında uterusun gebelik ya da doğum eylemi esnasında bu kesi yerinden yırtılma olasılığı binde 2 civarındadır. Klasik insizyonda ise uterus gövdesi ciddi hasar gördüğünden oran tam olarak bilinmemekle beraber çok yüksektir.
sezeryan1
Birinci resimde uterusa uygulanan alt segment yatay kesi görülmektedir. Bu kesinin daha sonraki gebeliklerde yırtılma riski oldukça düşüktür. İkinci resimde ise direkt uterusun gövdesine uygulanan klasik kesi görülmektedir. Bu kesi uterus kasına ciddi hasar verdiğinden sonraki gebeliklerde yırtılma şansı yüksektir.

Sezaryen ile doğum yapmış olanlarda şimdiki gebelikte vajinal yoldan doğum yapma şansı var mıdır?

Önceki doğumunu sezaryenle yapmış olanlarda şimdiki doğumun da sezaryenle gerçekleştirilmesi uygundur, ancak şart değildir. Özel koşullar yerine getirildiğinde önceden sezaryenle doğum yapmış bir anne adayı normal doğum yapabilir (Bu özel koşullar arasında en önemlisi doğum eylemi esnasında acil olarak ameliyata alınmaya uygun şartların varlığıdır). İstisna oluşturabilecek tek durum önceki sezaryen operasyonunda klasik insizyon kullanılmış olmasıdır. Bu durumda sonraki doğumların hepsinin sezaryenle gerçekleştirilmesi çok daha uygundur. Sezaryenle doğum yapmış annelerin ameliyatlarının ne şekilde yapıldığını bilmeleri ve taburcu olurken bu konuda bir belge almaları daha sonra vajinal yolla doğum yapmak isteyebileceklerinden önemlidir.

Hangi durumlarda sezaryen gereklidir?

Pek çok durumda doğumun sezaryen ile yapılması gerekli olabilir. Genel olarak normal doğumun olanaksız ya da çok tehlikeli olduğu durumlarda anne adayı ve/veya bebeğin hayatını kurtarmak, ya da normal doğum eyleminin güvenli olmadığı hallerde sezaryen önerilir. Bazı endikasyonlar sadece anne adayının bazıları da sadece bebeğin iyiliği için, diğerleri ise hem anne adayı hem de bebeğin iyiliği içindir.

Bazı durumlarda doğumun normal yollardan olması olanaksızdır. Bu gibi hallerde doğum eylemi başlamadan önce sezaryen kararı verilir ve 38. haftadan sonra gebelik sezaryen ile sonlandırılır. Zaman zaman da eylem başladıktan sonra ortaya çıkan nedenler ile sezaryene karar vermek gerekebilir. Sezaryen endikasyonları gruplar halinde incelenebilir.

Normal doğumun olanaksız ya da riskli olduğu, sezaryene önceden karar verilen durumlar
Yan geliş (transvers duruş): Bebeğin rahim içerisinde yan durması. Bu durumda bebeğin vajinal yoldan doğması olanaksızdır. Hem anne hem de bebek hayatını yitirebilir. Bebekler gebeliğin erken dönemlerinde yan (transvers), baş aşağıda ya da popo aşağıda durabilirler. Gebelik sonlara yaklaştıkça yan duran bebeklerde baş ya da popo aşağıya dönerek son pozisyonunu alır. Bu dönüşün yaşanmaması durumunda önde gelen kısım bebeğin omuzu olacaktır. Bu oldukça riskli bir durumdur.

Makat geliş:
Bebeğin önde gelen kısmının poposu olması kesin bir sezaryen gerekliliği değildir. Ancak eğer önde gelen kısım ayak ise sezaryen dışında bir alternatif yoktur. Tam ya da saf makat gelişlerde ise anne ve bebeğin durumu dikkate alınarak normal doğuma karar verilebilir. Ancak günümüzde pek çok doktor bu riski göze almaz ve sezaryen önerir.

Pasenta previa totalis:
Bebeğin eşinin (plasenta) rahim ağzını tamamen kapatması durumuna plasenta previa adı verilir. Bu durumda normal doğum olanaksızdır ve önceden karar verilerek sezaryen yapılır.Bu durumda bebek doğum kanalına giremez. Gebeliğin erken dönemlerinde plasenta alt kısımda yerleşmiş olabilir. Ancak gebelik ilerledikçe rahimin büyümesi ile birlikte plasenta da yukarıya doğru çekilir. Son aya girildiğinde eğer bu yukarı çekilme gerçekleşmemiş ise plasenta previadan söz edilir. Plasentanın rahim ağzını kısmen kapatması ya da hemen kenarında bulunması durumunda da rahim ağzının açılması sırasında aşırı kanama olabileceğinden sezaryen yapılmalıdır.

Çok iri ya da çok küçük bebek:
Bebeğin tahmini doğum ağırlığının 4500 gramdan fazla ya da 1500 gramdan az olması durumda doğum travması ve buna bağlı bebekte hasar meydana gelmesi olasılığı yüksektir. Bu tür durumların varlığında normal doğum mümkün olmakla birlikte riski en aza indirmek amacıyla sezaryen önerilir. 4500 gramın üzerinde olan bebeklerde yaşanabilecek en büyük risk omuz takılmasıdır. Bebeğin başı doğduktan sonra omuzları doğum kanalında takılıp kalır. Omuz takılması son derece talihsizbir durumdur. Küçük bebeklerde ise doğum travmasına bağlı kafa içi kanamalar normal doğum sonrası daha sık görülür. Küçük bebeklerde aynı zamanda fetal duruş bozukluğu olma olasılığı yüksektir.

Baş-pelvis uygunsuzluğu:
Bebeğin kilosundan bağımsız olarak bebeğin en geniş çapı olan kafası ile anne adayının kemik yapıları arasında uyumsuzluk olabilir. Bu durum eskiden dar pelvis ya da halk arasında çatı darlığı olarak adlandırılmaktaydı. Dar pelvis yanlış bir tanımlamadır. Doğru olan annenin pelvisi ile bebek arasındaki ilişkinin saptanmasıdır. Örneğin pelvisi normal olan bir kadında bebek iri ise baş-pelvis uygunsuzluğu olabilir oysa aynı kadın minyon bir bebeği rahatlıkla vajinal yoldan doğurabilir. Bu durumda pelvis darlığından söz edilemez. Ancak raşitizm gibi bazı hastalıklarda annenin kemik yapılarında şekil bozuklukları olabilir. Bu gibi durumlarda vajinal doğum mümkün değildir.

Çoğul gebelikler:
?art olmamakla birlikte çoğul gebeliklerde sezaryen tercih edilir.Özellikle üç ya da daha fazla sayıda bebek varsa vajinal doğumdan kaçınılır. İkiz gebeliklerde ise önde gelen bebeğin makat geliş arkadakinin ise baş geliş olması durumunda ilk bebeğin gövdesi doğduktan sonra arkadki bebek ile kafaları kilitlenebileceğinden bu durum mutlak bir sezaryen gerekliliğidir.

Doğumsal anomaliler:
Bebeğin doğum kanalından geçmesini olanaksız kılan yapısal anomalilerin varlığında da sezaryen gerekliliği vardır. Bu durumun en önemli örneği bebeğin karın duvarının kapanmadığı ve iç orgalarının dışarıda olduğu gastroşizis ve omfalosel durumlarıdır. Vajinal doğum olduğunda bu organlarda ciddi zedelenmeler meydana gelir. Bazı iskelet sistemi hastalıkları ile nöral tüp defekti gibi durumlarda da sezaryen gereklidir. Yapışık ikiz varlığında da sezaryen uygulanır.

Doğum kanalını tıkayan kitleler:
Başta myomlar olmak üzere bazı kitleler doğum kanalını daraltarak vajinal doğumu olanaksız hale getirebilirler. Dev kondilom (genital siğil) varlığında da vajinal doğumdan kaçınılır.

Anne adayındaki sistemik hastalıklar:
Bazı durumlarda anne adayının doğumun ikinci evresinde ıkınması sağlığını tehlikeye atabilir. İleri derecede kalp hastalıkları bu durumun en güzel örneğidir. Benzer şekilde anevrizma gibi beyin hastalıklarında da anne adayının ıkınması sakıncalı olabilir. Ikınma sırasındaki kafa ve karın içi basınç artışı riskli olduğunda sezaryen tercih edilir.

Annede herpes enfekiyonu:
Anne adayında aktif genital herpes enfeksiyonu varlığında bebek doğum kanalından geçerken enfeksiyonu kapabilir. Bu oldukça riskli bir durumdur. Aktif genital herpes varlığında vajinal doğum asla yaptırılmaz.

Geçirilmiş sezaryen:
Daha önceki hamileliklerin sezaryen ile sonlandırılmış olması mutlak bir sezaryen gerekliliği değildir. Bunun tek istisnası uterusun yukarıdan aşağıya doğru kesildiği klasik sezaryendir. Bu durumda eylem sırasında rahim kasının yırtılma olasılığı çok yüksek olduğundan asla denenemez. Alt kısma yatay bir kesi yapılarak gerçekleştirilen sezaryenlerden sonra ise normal doğum denenebilir. Ancak pek çok doktor bu gibi durumlarda yine sezaryeni tercih etmektedir.

Geçirilmiş myomektomi:
Önceden yapılan bir myom çıkartma ameliyatında rahim boşluğuna girilmiş ve kavite dikilmiş ise çoğu doktor sezaryeni tercih eder.

Geçirilmiş vajinal operasyon:
Vajinada uygulanmış bazı operasyonlardan sonra normal doğum önerilmez.

Vajinismus ve/veya korku:
Anne adayının normal doğumdan aşırı korktuğu ya da muayeneyi tolere edemediği durumlarda hiçbir tıbbi gereklilik olmaksızın sezaryen önerilebilir.

Fetal distress bulguları:
Yapılan rutin NST incelemelerinde fetusun sıkıntıda olduğunu düşündüren bulguların varlığında sezaryen gerekli olabilir.

İsteğe bağlı sezaryen:
Günümüzde ülkemizde özel hastanelerde en sık yapılan sezaryen isteğe bağlı sezaryenlerdir. Burada herhangi bir tıbbi gereklilik olmaksızın anne adayının tercihi ile bebek miadını doldurduktan sonra (38. haftadan sonra) kararlaştırılan bir günde sezaryen ile doğurtulur. İsteğe bağlı sezaryenlerde en sık karşılaşılan neden anne adayının normal doğumdan korkması, uzun sürebilecek olan eylemi çekmek istememesi, bebeğini en ufak bir risk altına sokmak istememesi, normal doğumun uzun dönem etkilerinden çekinmesi, çift için özel bir günde (evlilik yıl dönümü, ebeveynlerden birinin doğum günü, 02.02.02 gibi kolay hatırda kalacak günlerin tercih edilmesi gibi) doğumun gerçekleştirilmesi ve hatta bebeğin burcunun ayarlanmasıdır!... Bu durumun en uç örneği bebeğin burcu ile birlikte yükselen burcunun da ayarlanması için belirli bir saatte sezaryen yapılmasının istenmesidir

Bazı durumlarda ise doktor anne adayını sezaryene teşvik eder. Gebeliğin çok zor elde edildiği ya da ikinci bir gebelik şansının düşük olduğu ileri anne yaşı,tüp bebek sonrası gebelik gibi durumlarda normal doğumun bebeğe yüklediği risklerden kaçınmak ve bebeğin sağ olarak dünyaya gelmesini garanti altına almak için sezaryen tercih edilir. Eskiden Türk tıp literatüründe "kıymetli bebek" olarak geçen bu endikasyon, daha sonra terimin anlamsızlığı nedeniyle terk edilmiştir. Her ne olursa olsun tüm bebekler kıymetlidir kıymetsiz tek bir bebek bile yoktur.

Vajinal doğum planlanırken eylemin herhangi bir anında sezaryen gerekliliği doğuran durumlar

Zaman zaman vajinal doğum için her türlü şart uygunken ve elem devam ederken ortaya çıkan durumlar sezaryen gerekliliği doğurabilir.

İlerlemeyen eylem:
Anne adayının kasılmaları düzenli ve güçlü olmasına rağmen rahim ağzının açılmaması ya da bebeğin kafasının aşağıya inmemesi durumunda sezaryen gerekliliği ortaya çıkar. Eylemin ilerlememesinde en önemli neden bebeğin kafasının doğum kanalına uygun şekilde girmemesidir.Daha önceden fark edilemeyen baş pelvis uygunsuzluğu ya da kafanın kanala eğri girmesi durumunda yeterli kasılmalara rağmen eylem ilerlemez.

Fetal kalp atımlarının bozulması:
Doğum eylemi sırasında kasılma ile birlikte rahime giden kan ve oksijen miktarında azalma olur. Bu azalma aynı şekilde plasentaya ve bebeğe giden miktarlara da yansır. Normalde bebek kasılmalar sırasında görülen bu azalmayı rahatlıkla tolere eder.Tolere edemediği durumlarda ise ilk önce kalp atım hızında bir yavaşlama izlenir. Fetal kalp atımları bozulduğunda anne adayını sol yanına yatırmak ve oksijen vermek gibi temel önlemler ile durum düzelmiyor ise sezaryen kararı verilir. Bu duruma akut fetal distres adı verilir.

Plasentanın erken ayrılması:
Plasentanın bebek tamamen doğup ilk nefesini almadan önce rahim duvarından ayrılmasına ablasyo plasenta ya da plasental dekolman adı verilir. Böyle bir durumda bebeğin oksijen ve besin kaynakları azalır. Plasentanın hepsinin ayrılması durumunda ise tamamen kesilir. Tam dekolman son derece acil bir durumdur. Anne ve bebeğin hayatı tehlikededir. Zaman kaybetmeden acil şartlarda sezaryene alınır.

Kordon sarkması:
Amniyon kesesi açıldığında bebeğin göbek kordonu rahim ağzından dışarıya sarkabilir. Son derece acil bir durum olan kordon sarkması varlığında kordon sıkışarak bebeğe giden tüm kaynakların kesilmesine ve bebeğin ölmesine neden olabilir. Kordon sarkması varlığında bir kişi elini annenin vajenine sokarak kordonu rahim içine iter. Bu vaziyette ameliyat odasına gidilir. Bebek tamamen doğana kadar kişi elini vajinadan çıkarmaz. Kordon sarkması durumunda sezaryen zamana karşı yapılan bir yarıştır.

Amniyon sıvısının mekonyumlu olması:
Bebeğin barsak içeriğinin (mekonyum) amniyon sıvısında olması bebeğin sıkıntıda olduğunun belirtisidir. Mekonyum bebeğin akciğerlerine kaçarsa kimyasal akciğer enfeksiyonuna neden olabilir. Bu nedenle amniyon sıvısında mekonyum saptandığında şart olmamakla birlikte sezaryen tercih edilebilir.

Bebeğin kafasının sıkışması:
Zaman zaman eylem normal olması gereken şekliyle ilerlerken bebeğin kafası doğum kanalının ortasında takılabilir. Bu durumda sezaryen gerekir.

Doğum eylemi başladıktan sonra sezaryen kararı verdiren durumlar

Düzenli olarak takibe giden gebelerde yukarıdaki sayfalarda anlatılan durumlar söz konusu olduğunda doğum eyleminin başlaması beklenmez ve sezaryen ile doğum gerçekleşir. Gebelerin büyük kısmında bu yukarıdaki durumlar söz konusu olmadığından bu gebelerin doğum eylemine girmesi beklenir.

Ancak doğum eylemi esnasında aşağıda anlatılan beklenmeyen durumlar söz konusu olduğunda doğum eylemi yarıda kesilerek sezaryen ile doğum kararı verilir. Yukarıda bahsedilen ve elektif (planlı) sezaryen kararı verdiren durumların tümü, bu durumlar önceden belirlenememişse (düzenli kontrollere gidilmemesi durumunda) doğum eylemi başladıktan sonra da sezaryen ile doğum kararı verdirir.

Doğum eyleminin birinci evresinde sezaryen kararı verdiren durumlar:

Düzenli olarak antenatal takiplere gittiniz. Antenatal takiplerinizde hiç bir problem saptanmadı. Doğum eylemi başladı. Henüz servikste açılma tam değil, sancılar devam ediyor. Ne gibi durumlarda sezaryen gerekir?

Birinci evrenin uzaması:

Serviksteki açıklık uygun şekilde ilerlemezse durum değerlendirmesi yapılır. Uterus kasılmaları zayıflamışsa ya da düzensizleşmişse ve bunun için bir neden bulunamıyorsa anne adayına durumu gidermek amacıyla damardan uterus kasılmalarını düzene sokmak amacıyla oksitosin verilir. Yeterli dozda oksitosine rağmen serviks açıklığı ilerlemiyorsa sezaryen kararı verilir. Kasılmalar düzenli olmasına, hatta normalden daha kuvvetli olmasına rağmen serviksteki açıklık ilerlemiyorsa bebeğin pelvisten geçmeye uygun olup olmadığının tekrar değerlendirilmesi gerekir. Baş pelvis uygunsuzluğu durumunda kasılmalar ne kadar düzenli ve şiddetli olursa olsun serviksteki açıklık ilerlemez. Baş pelvis uygunsuzluğu tanısı konamamış bir iri bebek durumuna bağlı olabileceği gibi, bebeğin doğum kanalına alın gelişi ile girmeye çalışması gibi diğer bazı anormal durumlara bağlı olarak ortaya çıkabilir. Tüm bu durumlarda kasılmalara rağmen serviksteki açıklık ilerlemez. Bu durumda artık normal doğum imkanı kalmamıştır ve sezaryenle doğum gerçekleştirilir.

Fetal distres ortaya çıkması:

Birinci evrede fetus kalp seslerinde bozulma saptanırsa bu durum anne adayı sol yanına yatırılarak, oksijen ve sıvı verilerek giderilmeye çalışılır. Fetal distres normal doğumu bekleyemeyecek kadar ağırsa ve önlemlerle düzelmiyorsa doğum sezaryenle gerçekleştirilir.

Kordon sarkması:

Makat ile doğumda sık rastlanır. Bazen de baş gelişinde su kesesinin kendiliğinden açıldığı durumlarda ya da doktor tarafından açılması durumunda kordon sarkabilir. Doğumun dakikalar içerisinde gerçekleştirilmesi gerektiği ender durumlardan biridir. Acil sezaryen uygulanır.

Ablatio placentaya bağlı fetal distres ya da aşırı kanama:

Plasenta erken ayrıldığında ayrılmanın şiddetine göre kanama ya da fetal distres bulguları ortaya çıkar. Anne hayatı kanama nedeniyle, fetus da fetal distres nedeniyle tehlikeye girerse doğum sezaryen ile gerçekleştirilir.

Doğum eyleminin ikinci evresinde sezaryen kararı verdiren durumlar:

Birinci evreyi atlattınız. Serviks tam açık, doğuma çok az kaldı. Doğumun bu kadar yaklaştığı bir dönemde sezaryen hangi durumlarda gereklidir?

Bebeğin doğum kanalında sıkışması:

Bebek başının doğum kanalının tam ortasında yer alan dikensi çıkıntıları aşmak için ön-arka doğrultuda olması gerekir. Bu dönüşü başaramaz ve baş yatay konumda bu dikensi çıkıntılara ulaşırsa burayı aşması oldukça zor olur. Derinde transvers duruş adı verilen bu nadir durumda vakum ile bebeği çekmek çok travmatik olabileceğinden sezaryen ile doğum gerçekleştirilir.

Vakum ekstraksiyonunun başarısız olması:

İkinci evrede bazı durumlarda vakum uygulamak gerekebilir (vakum ekstraksiyonu ile doğum). En sık fetal distres ve ikinci evrenin uzaması nedeniyle vakum uygulanır. Vakum uygulaması ile doğum gerçekleştirilemezse doğum sezaryen ile gerçekleştirilir.
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
9 Ekim 2007       Mesaj #295
nünü - avatarı
Ziyaretçi
SICAK SUYUN Faydaları :

1 – Bedenin doğal serinletme sistemini çalıştırır.
Bu kan dolaşımında artışa neden olur.
2 – İç organları ve kaburga kafesinin etrafındaki
kasları gevşetir, daha derin nefes almanızı sağlar.
3 - Mide asidi etkilerini rahatlatır ve asit reflu
semptomlarını rahatlatır.
4 – Sulanmayı ve besinlerin emilimini artırarak
sindirime yardımcı olur.
5 – Kabızlığı giderir.
6 – Kilo verme : yemeklerden yarım saat önce içilen
sıcak su iştahı azaltır ve kilo vermeyi hızlandırır.
Nefes tekniği ile birleştirilirse, yağ yakmak için
hiper – oksijenleşme sağlar.
7 – Soğuk algınlığı, gribin süresini kısaltır,
zatürreeyi önler.

NE KADAR İÇMELİ ?
NE KADAR SICAK OLMALI ?
NE KADAR SIK İÇMELİ ?

Günde 3 kez 1 fincan için, kahve sıcaklığında.
Daha fazlası daha iyidir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Ekim 2007       Mesaj #296
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Cinsel Hastalıklar


CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR

Üreme sağlığını etkileyen tehlikelerden biriside cinsel yolla bulaşan hastalıklardır.Dünya sağlık örgütünün tahminlerine göre ,her yıl yaklaşık 350 milyon kişi tedavi edilebilen cinsel yolla bulaşan enfenksiyonlara yakalanmakta,bu sayı ise tedavi edilemiyen viruslerin neden olduğu hastalıklarla birlikte milyarı aşmaktadır cinsel sağlıklarını korumaya yönelik bilgilerden ve becerilerden yoksun olan gençlerin cinsel yolla bulaşan enfenksiyonlara yakalanma oranı daha yüksektir. Cinsel Sağlık Bilgiler Eğitiminin uygulandığı ülkelerde yapılan araştırmalar bu eğitimi almış gençlerin daha geç cinsel ilişkiye başladıklarını ve güvenli cinsel ilişki davranışı gösterdiğini saptamıştır.Cinsel Sağlık Bilgiler Eğitimi sevgi ve insan cinselliğini bütünleştirerek sorumluluk anlayışını geliştirir.CYBE'lerden korunma,saygıya dayalı ve karşısındakine özen gösteren bir davranış gerektirir.Cİnsel Bilgiler Eğitimininde amacı budur.

CYBE'lerin etkileri CYBE'lerin bazıları vücüda girdikleri cinsel organlarda akıntı,yara,yumru,ağrılı şişlik,kızarılık ve deri değişmeleri oluştururlar.Vücüda girdikten sonra kan dolaşımına karışan etkenler yaşamını burada çoğalarak sürdürürler ve karaciğer,bağışıklık sistemi ve tüm bedeni etkileyen hastalıklara neden olurlar. CYBE'nin sonuçları Her zaman belirti vermeyebilirler özellikte kadınlarda erkeklere nazaran daha az belirgin semptomlar gösterirler.Beliti olmasa bile hastalık taşıyan kişilerce başkalarına bulaşabilirler. Virusların neden olduğu Hepatit B,AİDS hariç çogunun tedavisi ucuz ve başarılıdır.Kısırlığın en önemli nedenlerinden birisi tedavi edilmemiş CYBE'lerdir. Bazı CYBE'ler kadınlarda rahim agzı kanserlerine neden olurlar.Bagışıklı sistemlerde yetersizliğe neden olan AİDS hastalığı ise milyonlarca insanın ölümüne neden olmaktadır.Aşagıda belli başlı CYBE'ler yazılmıştır.

AİDS-Kazanılmış Bağışılık Yetmezliği Sendromu-
Bel Soğukluğu-Gonorrhea-
Cinsel Organ Siğilleri
Frengi-Sifiliz-
Hepatit-B
Klamidya
Mantar-Candidiasis-
Tricomonas
Herpes-Uçuklar

CYBE ve HIV/AİDS'den Korunma Yolları

CYBE'den korunmanın tek yolu cinsel ilişkiden kaçınmaktır.İnsanlarda yaşam boyunca cinsel ilişkiden kaçınmalarını istemek pek gerçekçi değildir.Bunun yerine sağlıklı ve bir tek eşle,birbirlerine sadık kalarak yaşamlarını sürdürmelerini istemek daha akıllıca bir yöntem olmasına karşın dünyada CYBE'lerin artmakta olması sadakat kuralının pek işlemediğini ve bu yüzden insanlara uygulabilirliği olmayan öneriler yerine cinsel ilişkide bulunan insanlara cinsel ilişkinin hangi koşullarda daha güvenilir olduğunu öğretmek asıl yol gibi gözükmektedir.

Güvenli cinsel davranış

Cinsel yolla bulaşan enfenksiyonların ve istenmiyen gebeliklerin oluşturacağı ruhsal ,bedensel ve toplumsal zararlardan kaçınmanın en etkin yolu güvenli cinsel davranış kazanmaktır.Güvenli cinsel ilişkinin basamakları şunlardır;

Cinsel ilişkiyi erteleyin, eğer erteleyemiyorsanız
Eşinize sadık kalın, eğer sadık kalamıyorsanız
Korunmalı cinsel ilişkiye girin ve Kondom kullanınız


Mastürbasyon,masaj,sürtünme cinsel organlara dokunma gibi davranışlar eşler arasında kan,semen yada vaginal salgı teması olmayacağı için mikrop geçmesine neden olmaz

Az tehlikeli cinsel davranışlar

Cinsel ilişki sırasında doğru ve zamanında uygulanmış bir kondom kullanılırsa hastalık riski azalır.Penisin agıza alınması,ağızın vaginaya dayanması,ağızın anüse dayanması,derin ve ıslak öpüşmede çok az sayıda kişi bu yolla mikrobu alsa da riskli olabilir.

Tehlikeli cinsel davranışlar

Kondom kullanılmadan yapılan vaginal seks,kondom kullanılmadan yapılan anal seks,kanamaya neden olan her türlü cinsel birleşme,oral seks sırasında salgı yada kanın agıza alınması gibi cinsel ilişki biçimlerinin tümü tehlikelidir. Cinsel ilişki dışı bulaşmaların önlenmesi

Hastalık etkenlerini taşıyan kişilerden kan organ sperm bağışlamalarının önlenmesi
Tek kullanımlık enjektörlerin kullanılması
kulak deldirme,manikür,pedikür,sünnet olma,epilasyon gibi işlemlerde tek
kulanımlık aletlerin kullanılması yasa iyi koşullarda sterilize edilmiş aletlerin kullanılması
Berberlerde her müşteriye ayrı jilet kullanılması
Diş fırcası,tırnak makası gibi kişisel eşyaların paylaşılmaması önemlidir.
Anneden bebege bulaşmanın önlenmesi
Anneden bebeğe bulaşan HIV yada Hepatit B gibi hastalık etkeni taşıyan kadın gebe kalmak istemiyorsa mutlaka korunmalıdır. Anne adayları HIV testi yaptırmaları konusunda uyarılmalı,HIV pozitif olarak saptanan anne adayları düşük için zorlanmamalı,bebeklerşni dünyaya getirmek istiyorlarsa gerekli tıbbi tedavi yapılmalı ve anne adayı aydınlatılmalıdır.Bebeğini dünyaya getirmek isteyen anne adaylarına gebelik süresinde ilaç tedavisi yapılmalı, doğumu sezaryanla yapılmalı ve yapay sütlerle beslenmeye geçilmelidir.Yapay sütlerin olmadığı durumlarda anne sütü sağılıp kaynatılarak bebeğe verilmelidir
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
9 Ekim 2007       Mesaj #297
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Meme Kanseri

Meme kanseri kadınların korkulu rüyası olan hastalıklardan biri. Her doğan 15 kız çocuktan biri meme kanserine yakalanıyor. Her hastalıkta olduğu gibi meme kanserinde de önemli olan erken teşhis. Erken teşhis edilen meme kanseri hastanın yaşamına önemli etkiler yapmadan tedavi edilebiliyor.

Meme kanseri kadınların korkulu rüyası olan bir hastalıktır. Her doğan 15 kız çocuktan birisi mutlaka meme kanseri olur. Burada önemli olan kanserin erken yakalanması ve tedavi edilmesidir. Meme kanserine aday olan yada kansere yakalanma ihtimali yüksek olan hanımların öncelikle tetkiki önemlidir. Risk altındaki hanımları şöylece sıralayabiliriz.

' Evlenmemiş ve çocuk doğurmamış olanlar,
' Emzirme süresinin kısa olması,
' Adet görmeye erken yaşta başlaması ve ileri yasa kadar devam etmesi,
' Anne, teyze yada kız kardeşlerde meme kanseri görülmesi,
' Hormon tedavisi görmek,
' Guatr, rahim hastalıkları ve şeker hastalığı bulunması.

Burada gördüğümüz gibi çok çocuk doğurmak ve emzirme süresinin uzun olması meme kanserinden koruyucu iki önemli faktörtür.

Meme kanserinden şüphelenilen hastaların doktora müracaat etme sebepleri aşağıdaki durumlardan bir ya da birkaçı nedeniyle olabilir;

' Sancı yada acıma şeklinde tarif edilen ağrı,
' Sertlik yada kitle fark edilmesi,
' Meme basında basından kendiliğinden ya da sıkmayla akıntı olması,
' Meme basının içeriye çekilmesi, ciltte çöküntü ya da portakal kabuğu görünümünde olması,
' Meme ucunda ekzamaya benzer erezyon ve ıslaklık olması
' Meme cildinde kızarıklık, damarlanmanın artması,
' Memede ve kolda ödem.

Hanımların pek çoğunun yakındığı meme ağrısını hastalık durumundaki ağrıdan ayırt etmek gerekir. Bizim Mastodini dediğimiz bu ağrı herhangi bir hastalığa bağlı değildir. Tamamen fizyolojik olan hu ağrı siklusun ikinci yansından başlar ve adet görmeyle kaybolur. Hassasiyet ve gerginlik olarak tanımlanan bu ağrı daha çok memenin üst dış kadranında görülür. Özellikle iri memeli hanımlar bu ağrıyı koltuk altlarına ve omuzlarına kadar hissederler. Bu tip ağrı tamamen fizyolojiktir ve endokrin sistemin dengede olduğunun kesin bir belirtisidir. Bu durumlarda herhangi bir hormon tedavisi kesinlikle uygulanmaz. Basit bir ağrı kesici yeterlidir. Memenin enfeksiyonları daha çok süt verme döneminde görülür. Meme ucundaki çatlaklardan giren mikroplar memede kızarıklık ve ağrı ile enfeksiyona yol açarlar, İyi tedavi edilmezse apseleşirler. Doktorların uzun süren bir meme enfeksiyonunu kanserden ayırdetmesi çok önemlidir.

Bu tür lezyonlardan mutlaka biyopsi alınmalıdır. Kız çocuklarda genellikle 9-10 yaşlarında meme tomurcukları gelişir. Bazen 6 yaş civarında bir memede bu tomurcuk gelişir. Bunu tümör zannederek aileler telaşlanır. Bu erken gelişmeye başlamış bir memeden başka bir şey değildir. Yanlışlıkla biopsi yapılması çocuğun ilerdeki bir memesinin olmamasına yol açar.

Meme başı akınıtıları da kadınların sık görülen dertlerinden biridir. Bu akıntılar sarı, gri, yeşil yada kahverengi kanlı olabilirler. Akıntı kendiliğinden gelebildiği gibi. sıkmakla da meme uçunda görülür, Bazen süt verme kesildikten sonra bile süt salgısı devam edebilir. Doktorlar bu tip akıntılar selim hastalıktan mı yoksa meme kanserinin bir belirtisi mi olduğunu ayırt etmek zorundadır.

Özellikle kanlı meme başı akıntıları titizlikle incelenmelidir.

Meme başındaki ve çevresindeki çatlaklar ülserler ve akıntılı egzamaya benzer yaralarda da kanser şüphesini daima ekarte etmek gerekir. Bu tür lezyonlardan mutlaka biopsi alınmalı ve kanser olmadığı kanıtlanmalıdır.

Yukarıda saydığımız ağrı, kitle, meme başındaki çatlaklar, meme başı akıntısı gibi kanser şüphesi uyandıran tüm lezyonlarda mutlaka biopsi yapılmalıdır. Tüm radyolojik ve laboratuar tetkikler memede ki bir lezyonun kanser olup olmadığını ayıramaz. Meme kanserinde biopsiden başka kesin tanı yöntemi yoktur diyebiliriz. Hanımların memelerini kendi kendilerine kontrol etmeleri, erken meme kanseri tanısında çok önemlidir. Bunun için öneriler şunlardır.

' Her ay belden yukarı tamamen çıplak olacak şekilde bir aynanm karşısında memelere bakılması, meme uçlarından birinin dışa veya yukarıya bakması uyarıcı olmalıdır.
' Memelerdeki damarlanma, kızarıklık olup olmadığı ve ödem dediğimiz şişkinlikler kontrol edilmelidir.
' Her iki koltuk altında ki lenf bezlerinin parmaklarla kontrol edilmesi
' Her banyoda özellikle sabunlu iken memeler elle muayene edilmelidir. Devamlı yapılan bu muayene ile her hanım kendi memesinin yapısını öğrenir ve farklı oluşumları erkenden fark eder.
' Anne, kız kardeş gibi akrabalıklarında kanser olanlar mutlaka doktor kontrolüne gitmelidir.
' 40 yaş üstündeki hanımların her altı ayda bir doktor muayenesi ve mammografi ile tetkiki gelişmiş ülkelerde uygulanan, meme kanserini erken teşhis etmeye yönelik bir uygulamadır.

Şurasını unutmamak gerekir ki; meme kanseri erken teşhis edildiğinde ve uygun tedavi edildiğinde kesinlikle korkulacak bir hastalık değildir. Önemli olan lezyonun erken yakalanmasıdır, Uygun tedavi edilen hastalar normal ömürlerini yaşarlar.
MaRCeLLCaT - avatarı
MaRCeLLCaT
Ziyaretçi
20 Kasım 2007       Mesaj #298
MaRCeLLCaT - avatarı
Ziyaretçi
Diğer İsimleri: İdrar kesesi iltihabıSistit idrar kesesi (mesane) nin iltihaplanmasıdır. İdrar yolları ve üreme sisteminde en sık görülen hastalıklardan biridir. Zamanında tedavi edilmezse hastalık böbrekleri de etkileyecek biçimde yayılabilir ve mesane ve böbreklerde kalıcı hasarlar oluşturabilir.

Nedenleri:
Normal de bakteriler üreme organları ve anüs bölgesinde yaşamaktadırlar. Bazen bu bakteriler alt idrar yollarını aşarak mesaneye ulaşırlar. Mesaneye ulaşan bakteriler işeme ile dışarı atılırlar. Ancak mesaneye gelen bakteri sayısı atılandan fazla ise mesanede ve daha sonraki aşamada böbreklerde iltihaplanmaya yol açarlar.
Bulaşma cinsel birleşme esnasında veya genital temizliğin az olduğu durumlarda oluşabileceği gibi uzun süre idrar tutulması, idrar yollarını daraltıcı hastalıklar, menapozda düşük östrojen seviyesi nedeniyle de oluşabilir.
Kadınlarda uretra erkeklerinkinden çok daha kısa olduğu için dış ortamdan bakterilerin mesaneye ulaşması daha kolaydır. Bu nedenle kadınlarda sistitlerin görülme oranı çok daha fazladır. Kadınların en az % 20'si yaşamları boyunca en az bir kez sistite yakalanırlar.
Nadir de olsa sistiti oluşturan bakteriler böbrek ve idrar yolları aracılığı ile yukarıdan aşağıya veya yakın dokulardaki enfeksiyon odaklarından lenf yoluyla da mesaneye ulaşabilirler.
Sistitin en sık rastlanılan sebebi Escherichia coli ( E.coli, koli basili) adlı mikroorganizmadır. Bu bakteri kalın barsaklarda normal olarak bulunabilir ve cinsel ilişki ile mesaneye ulaşabilir.
Belirtileri:
  • İdrar yaparken yanma ve sızı.İdrar yaptıktan sonrada sürebilir.
  • Sık idrara çıkma.
  • Ağrı kasıklara ve makata yayılabilir.
  • Ateş.
  • Terleme.
  • Yorgunluk.
  • Kusma ve bulantı.
  • İdrar bulanık, kötü kokulu olabilir.
  • Cinsel ilişki esnasında ağrı hissi olabilir.
Risk Faktörler:
  • Çok eşlilik.
  • Tümör nedeni ile aşağı idrar yolunda daralma veya tıkanma.
  • İdrar sondası kullanımı.
  • Hamilelik.
  • Şeker hastalığı.
  • Temizliğe dikkat edilmemesi.
  • Geçirilmiş felç gibi mesane boşalmasını engelleyebilecek durumlar.
  • Yaşlılık.
Tanı:
Tanıda idrar tahlili, idrar kültürü ve ilaçla çekilen ürografi adlı film gerekebilir.
Nasıl Korunabilirsiniz?1.Tuvaletten sonra önden arkaya doğru silinin. Böylece vajinal ve rektal bölgenizdeki bakterilerin idrar yollarına girmesini engellemiş olursunuz.2.İdrarınızı tutmayın. Mümkün olabildiği kadar sık idrarınızı yapın. Böylece mesanedeki bakterileri dışarı atarsınız.3.Cinsel ilişkiden sonraki on dakika içerisinde idrarınızı yapmaya çalışın.4.Cinsel ilişki esnasında yeterli kayganlığın sağlanması uretranın zedelenmesini azaltacaktır.5.Anal ilişkiye giriliyorsa daha sonra vaginal bölgeye temas edilmemeli veya edilecekse iyice temizlenilmelidir.6.Gün boyunca bol su içilmesi (mümkünse günde 8 bardak) idrar çıkışını ve dolayısıyla da bakterilerin atılımını arttıracaktır.7.Kahve, çay, alkol gibi içecekleri mümkün olduğu kadar az tüketin. Mesane üzeride irrite edici etkileri olabilir.8.Genital bölgenizin uzun süre nemli kalmasına izin vermeyin.Naylonlu, sıkı iç çamaşırları giymeyin. Nem bakterilerin üremesini kolaylaştırıcı bir ortam yaratır.9.Genital bölgenizi günlük olarak hafif bir sabunlu suyla temizleyin.10.Hergün mutlaka iç çamaşırınızı değiştirin ve pamuklu iç çamaşırları yeğleyin.Hastalığın Gidişi: Uygun tedavi ile sistit belirtileri 24 saat içinde kaybolur.Ancak hastalığın gidişi etken mikrobun cinsine, risk faktörlerin giderilmesine bağlıdır. İyi tedavi edilemeyen olgularda hastalık kronikleşebilir.
Tedavi:
Sistitler antibiyotikler ile tedavi edilir. Tedaviye başlamadan önce idrar kültürü ve antibiyogram için örnek alınmalı, sonuçlar çıkıncaya kadar idrar yolları enfeksiyonlarında etkili antibiyotikler kullanılmalı, antibiyogram sonuçlarına göre gerekirse bu ilaçlar değiştirilmelidir. kronik enfeksiyonlarda tedavi uzayabilir
firstlady - avatarı
firstlady
Ziyaretçi
6 Şubat 2008       Mesaj #299
firstlady - avatarı
Ziyaretçi
Uterus Miyomları

Uterus miyomları kadınlarda en sık görülen tümör olup, iyi huyludur. Uzun süreli var olan olgularla binde 5'ten düşük bir maligniteye (habasete) dönüş bildirilmektedir. Genellikle doğurganlık döneminde görülür ve büyümeye devam eder. Bu nedenle üreme hormonları ile ilişkisi olduğu bilinmekte olup menopozdan sonra duraklama veya küçülme beklenir. Miyomun nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte uterus adalesindeki hormon reseptör duyarlılığına bağlı olarak anormal gelişme görülmesi olarak tanımlanmaktadır.

Miyom tipleri nelerdir?
Miyomlar uterustan kaynaklandıkları tabakalara veya bulundukları yerlere göre isimlendirilirler.

Belirtileri nelerdir?
Genellikle sessiz seyreder. Bulunduğu yer ve büyüklüğe göre vajinal kanama, ağrı,dejenerasyon belirtileri, çevre organlara baskı belirtileri, saplı ise kendi etrafında burkulma belirtileri görülebilir.

Tanı nasıl konur?
Genellikle yapılan vajinal muayene yeterli olup, USG İle tanı kesinleştirilir.

Miyom tedavisi
Miyomun asıl tedavisi cerrahidir. 40 yaşından genç ve çocuk sahibi olmak isteyen olgularda özellikle miyom çıkartılır. Eğer hasta çocuk sahibi olmak istemiyor, miyom birden çok veya kütlesi büyükse ve hasta 40 yaşın üstünde ise histerektomi (rahimin çıkartılması) uygun olabilir. Miyom sessiz ama oluş mekanizması düzensiz hemoral kanamalara neden oluyorsa hormon tedavisi ve/veya probe küretaj (tanı ve tedavi amaçlı rahim içi temizliği) düşünülebilir.

Miyom kısırlık nedeni midir?
Miyom rahim içi boşluğu tutmuşsa kısırlık ya da tekrarlayan düşük nedeni olabilir. Tedavi öncesi miyom çıkartılmalıdır.

Miyomun gebeliğe etkisi var mıdır?
Miyomlar düşük nedeni olabilir. Doğum yolunu tıkayarak normal doğuma engel olabilir.
Doğum sonrası rahimin kasılarak toplanmasına engel olabilir. Gebelik sırasında dejenere olarak hastaya rahatsızlık verebilir. Bu nedenle mümkünse gebelik öncesi gebelik sırasında fark edilebilirse değerlendirilip doğum öncesi alınması uygun olabilir.

drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
19 Mart 2008       Mesaj #300
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
BAKTERİYEL VAGİNİT
İlk defa 1955 yılında tanımlanan ve Haemophilus vaginalis adı verilen bir bakterinin yol açtığı vajinal enfeksiyondur.

Etkene Gardnerella vajinalis adı da verilir. Cinsel ilişki ile bulaşabilir ancak bu konuda bilimsel bir görüş birliği yoktur.

Halk arasında en çok görülen vajinal enfeksiyonun mantar enfeksiyonu olduğu sanılmasına rağmen gerçekte en sık bakteriyel vajinozis yani Gardnarella enfeksiyonu görülür. Kadınların %10-68'inde gardnarelle vajiniti görülür.Genelde üreme çağındaki kadınlarda rastlanır.

Gardnarella vajinlis etkeni

Belirtileri

Vajina, ürethra (mesane ile idrar çıkış noktası arasındaki boru), mesane ve genital bölgedeki deriyi tutar.

Normalde kadın vajinasında belirli miktarda gardnarella vajinalis mikroorganizması bulunur. Vajina içerisinde pekçok mikroorganizma barınır ancak bunlar belirli bir denge içinde bulunduğundan enfeksiyona neden olmazlar. Bu dengeyi sağlayan en önemli unsurlardan birisi laktobasil adı verilen mikroorganizmalardır. Laktobasiller vajianın asit baz dengesini sağlayarak diğer organizmaların enfeksiyon yapacak kadar çoğalmalarını engellerler. Bu denege bozulduğunda enfeksiyon ortaya çıkar.

Gardneralla vajinalis enfeksiyonu çoğu zaman herhangi bir belirti vermez. En sık karşılaşılan yakınma kötü kokulu bir akıntıdır. Tipik olarak gri renkli ve kötü kokulu akıntı mevcuttur. Vajinanın pH'ı bazik yöne kayınca ortaya bazı aminler çıkmakta ve enfeksiyonda tipik olan balık kokusu duyulmaktadır. Bu balık kokusu bakteriyel vajinit için tipiktir. En sık adet kanaması sonrası ya da cinsel ilişkiyi takiben duyulur.

Tanı

Tanı muyanede akıntının görülmesi ile ya da alınan akıntı örneğinin mikroskop altında incelenmesi ile konur. Bazen herhangi bir bulgu olmayan olgularda vajinal kültr ya da smear testi sonucu fark edilir.

Tedavi

Tedavi edilmediği taktirde pelvik enfeksiyonlara neden olabilir. Tedavide lokal ve sistemik antibiyotikler kullanılır. Olguların %79'unda erkek ürethrasında da bu mikroorganizmaya rastanır. Bu nedenle inatçı olgularda eş tedavisi de önerilmektedir

Benzer Konular

11 Aralık 2014 / ThinkerBeLL Sağlıklı Yaşam
19 Şubat 2013 / Demir YumruK Taslak Konular