Arama

Kadın Sağlığı - Sayfa 31

Güncelleme: 25 Temmuz 2014 Gösterim: 319.951 Cevap: 357
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
20 Mart 2008       Mesaj #301
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
MENOPOZ

Sponsorlu Bağlantılar
En az bir yıldır adet görmüyorsanız ve yaşınız 50'yi geçmiş ise artık siz de yaşamınızın menopoz döneminde olabilirsiniz. Tipik olarak adet kesilmesinden sonra geceleri sıcak basması, ruhsal sıkıntı, psikolojik değişiklikler görülür.

Günümüzde menopozda uygun koşullar altında hormon yerine koyma tedavisi genelde her kadına önerilmektedir. Buna ek olarak beslenme değişiklikleri ve spor da yararlı olmaktadır.

Menopoz her kadında görülen doğal bir durumdur. Bu durum kaçınılmaz olsa da sonuçlarından korunma gerekli önlemler alınarak olanaklı olmaktadır. İlk yapılacak bir uzman doktorla konuşmak ve menopozla ilgili takibe başlamaktır. Hormon yerine koyma tedavisi uzman doktorun uygun gördüğü durumlarda izlem altında başlanır. Estrojen hormonu ve bunun yan etkilerini azaltan ilaçlarla (progesteron) tedavi yapılır. Ayrıca kemik erimesi için bazı ilaçlar ve kalsiyum tedaviye eklenir. Takipte en az yıllık olarak iki taraflı mammografi, smear (veya daha iyisi rahim içinden örnek alınması, probe kuretaj) ve kemik yoğunluğu ölçümleri yapılmalıdır.

Bu dönemde kemik erimesi ve kalp hastalıkları riski arttığından diyette değişiklikler yapılması uygun olacaktır. Kalp hastalıklarını önlemek için yağ ve hayvani gıdalardan uzak durmak gereklidir. Alkollü içecek, çay, kahve tuketimi azaltılmalıdır. Kemik erimesini azaltmak için kalsiyumdan zengin beslenme yapılmalıdır. Süt ve süt ürünleri, kuru baklagiller, yeşil sebzeler, pekmez daha fazla tüketilmelidir.

Bu dönemde kilo alma ve kalp hastalıkları riski arttığından spor yapma önem kazanmaktadır. Spor menopoza bağlı depresyonda da yararlı olacaktır. Spor yapmadan önce genel bir sağlık kontrolünden geçilmelidir. Spor ağır olmamalı, temiz havada bilgili kişilerin gözetiminde yapılmalıdır.
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
21 Mart 2008       Mesaj #302
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
ENDOMETRİOZİS
Endometirozis sık karşılaşılan ve üreme çağındaki kadınları etkileyen bir hastalıktır. Normalde rahim içini örten zar tabakasının olması gereken yer dışında herhangi bir yerde bulunmasıdır. Endometrium dokusu ister rahim içinde isterse dışında olsun adet siklusu sırasındaki östrojen ve progesteron düzeylerindeki yükseliş ve düşüşlere duyarlıdır. Hormonların etkisi ile büyüyen ve kalınlaşan doku, hormonlardaki azalmayla beraber kanayabilir. Rahimin içindeki endometrial dokunun aksine bu hatalı yerleşmiş dokudan köken alan kanın dışarıya akışı yoktur. Ortaya çıkan kan birikerek kistleşebilir ya da çevre dokulara yerleşebilir. Endometriozis tamamen östrojen hormonuna bağımlı bir hastalıktır.
Sponsorlu Bağlantılar

Görülme sıklığı

Endometriozisin tanısı cerrahi olarak konduğu için gerçek görülme sıklığını saptamak mümkün değildir. Bugün için kabul edilen %5-10 oranında rastlanıldığıdır. En sık yumurtalıklarda görülür. Olguların %75'inde lezyon overlerdedir, daha sonra sırası ile karın zarının rahmin arkasında kalan boşluğunda (douglas poşu), rahmi yerinde tutan bağlarda, tüplerde, barsaklarda, mesanede, rahim ağzı, vajina, dış cinsel organlarda, cerrahi yaralarda, dikişli doğum esnasında açılan kesilerde görülürler. Nadiren göbek deliği, burun zarı gibi uzak organlarda görülebilir. Literatürde erkeklerde de görülebildiği bildirilmiştir. Ortaya çıkan lezyonlar mikroskopik boyutta ve gözle görülemeyecek şekilde olabileceği gibi 10-15 santimetre gibi çok büyük çaplara da ulaşabilir.

Genel olarak üreme çağındaki kadınlarda görülmekle birlikte her yaş grubunda saptanabilir. Zaman zaman çok genç hastalarda hastanın yaşı nedeni ile endometriozis tanısından uzaklaşılmaktadır. Oysa otopsilerde yenidoğanlarda ve menopozdaki kadınlarda da endometriozis olabileceği görülmektedir.

Endometriozis kötü huylu bir hastalık mıdır?

Endometriozis kendisi kötü huylu bir hastalık değildir. Ancak yapılan çalışmalarda endometriozis hastalarında meme, yumurtalık ve bazı dolaşım sistemi kanserlerinin görülme oranlarında artış saptanmıştır ancak bu kanserler ile endometriozis arasındaki ilişki açık değildir. Bazı araştırmacılara göre endometriozis hastalarında belirli kanser türlerinin fazla görülmesinin nedeni bu hastaların kullandığı ilaçlar olabilir. Benzer şekilde endometriozis hastalarının yakın takip altında olmaları nedeni ile hastalıktan bağımsız olarak gelişen kanser daha erken dönemde tanınıyor olabilir.

Nedeni

Oluşum nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte pek çok teori ileri sürülmektedir. En çok kabul gören retrograd menstrüasyon teorisidir. Buna göre adet kanı tüplerden karın boşluğuna kaçar ve içerdiği endometrial dokular burada yerleşerek canlılıklarını korurlar. Bu teori ereklerde görülen endometriozisi açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Ayrıca her kadında adet kanı az ya da çok miktarda karın boşluğuna kaçarken neden bazılarında endometriozis gelişip bazılarında gelişmediği de bu teori ile açıklanamamaktadır. Endometriozis gelişimi ile ilgili bir diğer teori de kan yolu ile yayılımıdır ancak bu teori bilimsel çevrelerde yeterli destek görmemiştir. Embryonik yaşamda yer alan bazı hücrelerin zaman içerisinde endometrial hücrelere dönüşebileceği de ileri sürülen oluşum yollarından biridir. Bu teori erkeklerdeki endometirozis olgularını açıklayabilir ancak konu ile ilgili yeterli kanıt yoktur. Son zamanlarda dikkat çeken bir başka teori de bağışıklık sistemindeki bazı bozuklukların bu tabloya neden olabileceğidir.

Patoloji

Erken dönemdeki lezyonlar küçük, yüzeyden kabarık olmayan mavi, siyah renkli, barut yanığına benzer oluşumlardır. Bu implantlar değişmeden kalabilir, bir süre sonra kendiliklerinden kaybolabilir ya da bulundukları yerlerde reaksiyona neden olup etraflarındaki normal dokuyu kendilerine çekerek ,yapışıklıklara yol açabilirler. Ortaya çıkan yapışıklıklar anatomik bütünlüğü bozup şikayetlere neden olurlar.

Yumurtalıklarda yerleşen endometriozis her adet döneminde kanayarak kist oluşturur ve bu kist içinde biriken kan zamanla kahverengi, koyu kıvamlı ve yapışkan bir hal alır. Ovelerde yerleşen endometriozise endometrioma ya da çukulata kisti denir.

Klinik

Endometriozis hastalarında en sık karşılaşılan şikayet adetlerin aşırı derecede ağrılı olmasıdır. Ağrının şiddetinde giderek artan bir düzen izlenir. Ağrının nedeni endometriozis odalarından salgılanan prostoglandin adı verilen bazı maddelerin etkisiyle rahimde ortaya çıkan kasılmalardır. Ancak ağrının şiddeti ile hastalığın derecesi arasında bir ilişki yoktur. Hafif derecede bir endometriozis şiddetli ağrılara neden olabileceği gibi ileri derecede bir endometriozis olgusunda çok hafif adet sancısı görülebilir hatta hiç ağrı olmayabilir. Bununla beraber sancıların daha erken başlaması ve daha uzun sürmesi hastalığın evresinin ilerlediğine işaret edebilir. Ağrı tipik olarak adetten birkaç gün önce başlar ve adet kanaması ile birlikte en üst düzeye ulaşır ve kanama boyunca devam eder. Hatta zaman zaman bu ağrılar ağrı kesici ilaçlara cevap vermeyebilir. Adet sancısı dışında endometriozisde kronik kasık ağrıları ve bel ağrıları da olabilir. Bu ağrılar bacaklara doğru da yayılım gösterebilir.

Endometirozis, cinsel ilişki sırasında ağrıya neden olabilir. Bu duruma disparonia adı verilir.

Endometriozis hastalarının çoğunda kanama bozukluğuna rastlanmaz. Ancak adet öncesi görülen kahverengi lekelenme şeklinde kanamalar endometriozis için tipiktir.

Endometriozis hastalarının büyük bir kısmı çocuk sahibi olamama nedeni ile doktora müracaat ederler. Genel olarak kısırlık şikayeti bulunan kadınların yaklaşık % 10-20 sinde değişik düzeylerde endometriozis bulunmaktadır. Endometriozis ve kısırlık arasındaki ilişki tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Özellikle hafif ve orta derecede endometriozisin kısırlığa neden olup olmadığı tartışmalıdır. Bununla beraber en sık kabul gören teori endometriozisin pelvis boşluğu içinde bir tür inflamasyona neden olarak bazı maddelerin salınımına yol açtığı ve bu maddelerin de follikül ve yumurta gelişimi üzerinde olumsuz etkilerinin olduğudur. Karın zarından salgılanan bu maddelerin yumurta ve sperm birleşmesi, tubal fonkisyon ve hatta döllenmiş yumurtanın endometriuma implante olması üzerinde de olumuz etkilerinin olabileceği ileri sürülmektedir. Bir başka düşünceye göre ise hafif derecede endometriozis kısırlığa neden olmamaktadır. Bu hastalarda kısırlığın asıl nedeni kötü sperm kalitesi, ovülasyon bozukluğu gibi bilinen başka bir patoloji ya da açıklanmayan infertilite olgularında olduğu gibi bilinmeyen nedenleridir. Endometriozis sadece tabloya eşlik eden ek bir patolojidir.

Öte yandan şiddetli endometriozis kısırlığın bilinen bir nedenidir. Ortaya çıkan yapışıklıklar ve anatomik bozukluklar üreme sisteminin normal fonksiyonunu bozarak fertilizasyon problemlerine neden olurlar. Yapışıklık olmasa bile çukulata kistleri normal ovülasyonu bozarak ksırlığa yol açabilir.

Tanı

Endometriozisin tanısı lezyonların direk olarak görülmesi ve patolojik olarak incelenmesi ile konur. Yani kesin tanı için cerrahi şarttır. Öyküde endometriozisden kuşku duyulan hastalarda kısırlık problemi de varsa mutlaka tanısal laparoskopi yapılmalıdır. Laparoskopi sırasında karın zarı, rahim, douglas boşluğu, tüpler gibi tüm pelvis içi oluşumlar gözlenerek küçük endometriozis odaklarının varlığı araştırılırken şiddetli olgularda yapışıklıklar izlenir.

Endometriozis tanısında en önemli tanısal testlerin başında ultrasonografi gelir. Ancak ultrasonografi yumurtalıklarda yerleşmiş çukulata kistlerinin tanınmasında yararlıyken pelvik endometriozis hakkında bilgi vermede yetersizdir. Yumurtalık içinde derinde yerleşmiş endometriomalar laparoskopide gözden kaçabilir ancak bu kitleler dikkatli bir ultrasonografik inceleme ile kolaylıkla fark edilebilir.

Ultrasonografi incelemesinde endometriomadan kuşku duyulan olgularda kanda Ca12-5 adı verilen bir markerin bakılması tanının desteklenmesi açısından önemlidir. Yumurtalıktan köken alan bazı kanserlerde salgılanan bu tümör belirteci endometriozis varlığında da artmaktadır ancak kan düzeyi habis hastalıklarda olduğu kadar yükselmemektedir.

Evreleri

Endometriozis hastalığın yerleştiği bölge, yayılımı, derinliği ve büyüklüğüne göre evrelenir. Evre 1 minimal hastalığı, evre 2 hafif, evre 3 orta ve evre 4 ise şiddetli endometriozisi ifade eder. Hastalığın evresi ile yarattığı şikayetler arasında direkt bağlantı yoktur.

Tedavi

Endometriozisin kesin ve kalıcı tedavisi yoktur. Uygulanan tedavilerin amacı ağrıyı gidermek ve infertiliteyi ortadan kaldırmaktır. Bu amaçla tıbbi ve cerrahi tedaviler uygulanabilir. Tıbbi tedaviler endometriozisin östrojene bağımlı bir hastalık olması prensibine dayanır. Hamilelik ve menopoz endometriozis oluşumunu engelleyen iki doğal durumdur. Hormonal tedavilerde amaç bu iki doğal durumu taklit etmektir. Her iki durumda da endometrium üzerindeki östrojen etkisi ortadan kalkacağından yanlış yerde yerleşmiş olan endometrial dokunun da baskılanması beklenir.

Gebelikte görülen hormonal durumu taklit etmek için doğum kontrol hapları kullanılırken, menopozu taklit etmek amacıyla danazol ya da GnRH analoğu adı verilen ilaçlar kullanılmaktadır. 3-6 ay süren bu tedavide kan östrojen düzeyi doğal menopozda olduğu gibi çok düşük seviyelere inmektedir. Genellikle ayda bir kez yapılan enjeksiyonlar şeklinde uygulanan GnRH analog tedavisi oldukça pahalı bir tedavi şeklidir. GnRH analogları uzun süreli kullanımda kemik erimesi ateş basması gibi menopoz sonrası görülen yakınmalara neden olabileceğinden östrojen içeren ilaçlar ile birlikte verilebilir. Add-back tedavi adı verilen bu durum tezat gibi görülebilir. Ancak amaç kan östrojen düzeyini endometriozisi baskılayacak kadar düşük ve kemik erimesine neden olmayacak kadar yüksek bir aralıkta tutmaktır.

Yapılan çalışmalar endometriozisde uygulanan tıbbi tedavilerin ağrıyı gidermede etkili olduğu ancak infertilite üzerinde olumlu bir etkisinin olmadığını göstermektedir. Bu nedenle kısırlık nedeni ile başvuran hastalarda tıbbi tedavi önerilmez.

Şiddetli endometriozis olgularında tercih edilmesi gereken tedavi yaklaşımı cerrahidir. Özellikle laparoskopik cerrahi tekniklerde yaşanan gelişmeler bu hastaların etkili bir şekilde tedavi edilmelerine olanak sağlamaktadır. Örneğin çukulata kisti çıkartılan hastaların %50'si 6 ay içinde tedaviye gerek kalmadan hamile kalmaktadır. Anatomik düzenin yeniden sağlaması hem ağrının giderilmesinde hem de üreme potansiyelinin arttırılmasında son derece önemlidir.

Yardımcı üreme teknikleri

Kısırlık nedeniyle tedavi edilen bir kadın cerrahi sonrası 6 ay içinde kendiliğinde hamile kalamamış ise bir sonraki seçenek yardımcı üreme teknikleridir. Eğer tüpler açık ise aşılama denenebilir. Aşılamanın da başarısız olduğu durumlarda ise son alternatif tüp bebek uygulamasıdır. Bu grup hastalarda özellikle büyük çukulata kisti çıkartılmış ise yumurtalıkların rezervinde bir azalma beklenebilir. Ayrıca bilinmeyen bazı nedenlerden dolayı bu endometriozis olgularında döllenme oranlarında düşüklük görülebilmektedir.
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
22 Mart 2008       Mesaj #303
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
RAHİM AĞZI KANSERÖNCESİ HASTALIKLARI







RAHİM AĞZI KANSERLERİ




· Meme ve rahimiçi kanserlerinden sonra 3. sırada

Ø 40 yaş kadınlarda % 2 oranında görülür.

· Erken tanı ile % 95 iyileşme

· Yavaş gelişir. Çoğu kanser öncüsü hastalık (displazi) şeklinde başlar , 7 – 10 yıl içinde açık kanser ’ e dönüşür.

· Rahim ağzını örten çok katlı hücrelerin rahim içine doğru giden tek katlı hücreler ile birleştiği yerlerde (transformasyon hattı) başlar , % 90 çok katlı epitele , % 10 tek katlı epitele yayılarak ilerler.

· Çünkü bu epitel kadının yaşına göre sürekli yer değiştirir .

· Tek katlı kolumnar epitel , genç kadında östrojen etkisi ile daha dışarda , menapozda daha içerde yerleşmiştir ( Fizyolojik )

· Tek katlı kolumnar epitel vajenin asit pH ’ sına uygun değildir. Bu nedenle squamoz metaplazi oluşur. Bu sırada karsinojen bir ajan gelirse ca başlamasına neden olur.



HAZIRLAYICI FAKTÖRLER VE ETYOLOJİ




HPV tip 16 , 18 , 31 , 33 , 35 (Yüksek risk )

HPV Tip 16 daha sık , tip 18 daha agresif

Tip 6 , 11 , 14 , 42 – 44 (düşük risk)

HSV tip 2

CMV ve Klamidya trahomatis

Erken yaşta cinsel temas ve sık partner değiştirme

( bakirelerde serviks ca görülmez )

Düşük sosyo – ekonomik seviye

Doğum yapmış olanlarda sık

Folik asit ve A vit eksikliğinde

Musevi kadınlarda 1/5 oranında daha az görülür .

Bu heredite ile ilgili olabileceği gibi sünnet olayı ile ilgili de olabilir .

Sigara , OKS , immün yetmezlik






KANSER ÖNCESİ HASTALIKLAR :




HAFİF DİSPLAZİ (CIN 1) : Epitelin bazal membrandan itibaren 1/3 ’ lük kısmının tutulması ( 5-7 yılda CIS , % 30 geriler )

ORTA DİSPLAZİ (CIN 2) : 2/3 ’ lük kısmının tutulması ( 3 yılda CIS )

AĞIR DİSPLAZİ (CIN 3) : Bazal memb. yakın bir sıra epitel hc hariç tüm epitelin tutulması( 1 yılda CIS )

Carcinoma in situ : Tüm epitelin tutulması (10 yılda invaziv ca)



RAHİM AĞZININ ADENO İN SİTU KANSER VE ADENO KANSER TİPİ TİPİ




Yayıma gösteren rahim kanserlerinin % 5 – 10 ’ u

CIN ’ e karşılık GIN ( glandüler intraepitelyal neoplazi ) kullanılır.

Transformasyon zonunun daha iç kısımlarından gelişirler.

Müsinöz adeno kanser en sık olanıdır.

Kanseröncesi hastalık (displazi) ortalama yaşı 35 , kanser ort. Yaşı 45 ’ dir.




DİSPLAZİLERİN TEŞHİSİ




n 1) SİTOLOJİK İNCELEME = PAP SMEAR : Hem rahimağzından hem kanal içinden örnek alınır. % 90 doğru sonuç verir .

• CLASS 1 : N hücreler

• CLASS 2 : İltihabi hücreler var , malinite yok

• CLASS 3 : Malinite şüpheli hcler var , hafif veya orta

displazi

• CLASS 4 : Ağır displazi veya in situ ca

• CLASS 5 : İnvaziv ca




BETHESDA SINIFLAMASI




Orijinal Papanicolaou sınıflamasının yeniden düzenlenmiş şeklidir.

n N sınırlarda

n ASCUS : Önemi belirsiz atipik yassı epitel hcleri

n A) LGSIL : Low grade squamoz intraepitelyal lezyon (CIN 1 ’ e uyar)

B) HGSIL : High grade SIL ( CIN 2-3 )

LGSIL ’ den itibaren kolposkopi endikasyonu vardır.



2) SCHILLER TESTİ




n Serviksin Normal ise squamoz epiteli glikojen içerir . Bu da , iyot ile boyanırsa koyu kahverengi bir renk alır .

n Lugol de kullanılabilir.

n Displazik hücreler glikojen içermez ve açık renkte kalır .

n Bu kanser için spesifik değildir , çünkü skarlar ve kistlerde boya almayabilir.




3) KOLPOSKOPİ




İyi bir kolposkopik muayene için squamoz epitel , transf. bölgesi ve kolumnar epitelinde görülmesi gereklidir.

Doğruluk payı % 97-100 arasındadır .

Esası , epitelin ve kapiller damarların anormal görüntülerinin izlenmesine dayanır.

Anormal pap-smear’ı olanlara yapılır.

Önce SF ’ le silinip %3 ’ lük asetik asit sürüldükten sonra anormal görüntüler aranır .

A) Beyaz epitelin görülmesi : Artmış nükleer yoğunluk

B) Mozaik görüntüsü : Yassı epitelin , stromaya ve ektopik guddeler içine uzanması ve buralarda damarların yan yana gelmesi ile ilgilidir.

C) Keratozis : Lökoplazileri gösterir .

D) Anormal tipte damarlanmalar : Tribüşon , virgül , spagetti şeklinde . Yeşil filtre ile görülür. İnvaziv ca lehinedir.

E) Benekli ( punktasyon ) bölge :



4) PUNCH BİOPSİ : Kolposkopik veya Schiller testi şüpheli olanlarda yapılır.



5) KON BİOPSİ VEYA ENDOSERVİKAL KÜRETAJ : Kon biopsi , tüm yassı epitelle silindirik epitel bileşkesinin daire şeklinde çıkarılmasıdır ( soğuk ,lazer ,loop vs.).



TARAMA : İntraepitelyal lezyonun hiçbir makroskopik görüntüsü yoktur .Bu nedenle şikayeti olsun olmasın her kadında cinsel yaşamın başladığı dönemde pap-smear başlanmalıdır.



KANSER ÖNCESİ HASTALIK (DİSPLAZİ, CIN) TEDAVİSİ




n CIN 1 : %30 gerileme ihtimali vardır . Takiple yetinenler olmasına rağmen doğru olan tedavi edilmesidir.

n Tedavide elektrokoterizasyon , kriyoterapi , CO2 lazerle tahrip , -100 °C ’ de soğuk koagülasyon ve LEEP kullanılabilir .

n CIN 2 : Aynı

n CIN 3 : Çocuk isteyenlerde konizasyon , istemeyenlerde amputasyon veya daha iyisi histerektomi yapılır .

n CIN’in invaziv ca ’ ya dönme olasılığı değişiktir.

n Her ne kadar ca in situ ile invaziv ca arasında 10 yıl geçtiği kabul ediliyorsada 3 yıl içindede bu değişimin olbileceği görülmüştür.

n Bu , nedenle teşhis edildikten sonra hiç beklemeden tedavi yapılmalıdır .

n Tarama testleri pozitifliği sadece biopsi kararı verdirtir .

n Biopsi neticeleri pozitif ise operasyon kararı alınır .
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
24 Mart 2008       Mesaj #304
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
ADET GÖREMEME(AMENORE)

14 yaşına kadar meme büyümesi, tüylenme gibi sekonder seks karakterlerinin gelişmemesi veya 16 yaşına rağmen ilk adetin görülmemesi veya normal adet gören kadında 3 siklus boyunca adet olmaması amenore olarak adlandırılır. Hayatında hiç adet görmemiş ise buna primer amenore, daha önceden düzenli adet gören kadında adetin kesilmesine de sekonder amenore adı verilir.

NORMAL ÜREME FİZYOLOJİSİ:

Siklus, son adet tarihinin ilk gününden bir sonraki adet tarihinin ilk gününe kadar geçen süredir. Normalde bu süre 28 gün olmasına karşın 21 ile 35 gün arası normalin alt ve üst sınırlarıdır.

28 günde bir adet gören, yani siklusu 28 gün olan bir kadının ovulasyon (yumurtlama günü) sıklıkla (şart değil) 14. gündür. Her adetin ilk günü beyinde hipotalamustan salgılanan GnRH adlı hormon, hipofizden folikül stimule edici (uyarıcı) hormon (FSH) salgısını uyarmaya başlar. FSH etkisiyle yumurtalıklardan birinde yeni bir folikül (yumurta hücresini barındıran yapı) olgunlaşmaya başlar. Bu folikül olgunlaştıkça östrojen hormonu üretimi artar, östrojen üretimi arttıkça hipofiz bölgesinden salgılanan luteinizan hormon (LH) miktarı artar.

Folikül olgunlaştıkça giderek içi sıvı dolu ufak bir kese haline gelir.Folikül yaklaşık olarak 16-20 milimetre çapına eriştiğinde östrojen hormonu da kanda maksimum seviyeye ulaşır ve bu da LH seviyesinin giderek daha da artmasına neden olur. LH piki (LH'ın en yüksek seviyeye ulaştığı an) olduğunda folikül çatlar ve içindeki oosit (yumurta hücresi) serbestleşerek Fallop tüpünün içine girer.

Folikül çatladıktan sonra "çatlama bölgesinde" corpus luteum (sarı cisim) adı verilen bir yapı oluşur ve bu yapı bu defa östrojen hormonuna ek olarak progesteron hormonu da üretmeye başlar. Gebelik oluşmazsa bu yapının işlevi 14 günde biter. Gebelik oluştuğunda ise gebelik ürününü "desteklemek" için bu yapı yaklaşık 10. haftaya kadar progesteron salgılamaya devam eder. 10. haftadan itibaren "gebelik ürünü" kendi progesteronunu kendisi üretebilecek hale gelir ve görevi devralır.

Uterusun içi endometrium adı verilen bir tabakayla kaplıdır. Endometrium östrojen etkisiyle kalınlaşır ve yumurtlama sonrası devreye giren progesteron hormonunun etkisiyle döllenmesi muhtemel bir yumurta hücresinin implantasyonu (yerleşmesi) ve gebeliğin başlaması için elverişli duruma getirilir.

Corpus luteumun ömrü siklus kaç gün olursa olsun her kadında 14 gündür. Bu süreye yaklaştıkça corpus luteumun progesteron salgısı giderek azalır ve kandaki progesteron iyice azaldığında endometrium tabakası desteğini kaybederek "dökülmeye" başlar. İşte bu dökülme kanamayla birlikte olduğundan adet kanaması adını alır.

Corpus luteum ömrünün kısıtlı olmasının özel bir anlamı vardır: 28 günde bir adet gören bir kadında ovulasyon 14. günde olmaktadır, demek ki kadın örneğin 30 günde bir adet görüyorsa bu kadında 30-14=16. gün ovulasyon günüdür. Aksine 26 günde bir adet gören bir kadında 26-14=12. gün ovulasyon günüdür.

AMENORE: ADET GÖREMEME SEBEPLERİ:

•Asherman sendromu: Geçirilmiş kürtajlara bağlı olarak rahim içinde yapışıklıklar olur ve amenore yanında normal fakat miktar olaarak azalmış adetler olabilir.Tedavisi olayın şiddetine göre değişir.

•Gelişim Bozuklukları: Müllerian agenez olarak da bilinir. Burada gelişimsel olarak rahim, tüpler ve vajenin üst kısmı yoktur. Vajen kör bir sonla noktalanır.Over fonksiyonları normaldir ancak kanama olmaz.

•Androjen Duyarsızlığı, testiküler feminizasyon: Kişi genetik olarak erkektir ancak erkeklik hormonuna karşı duyarsızlık olduğundan kişinin batın içinde testisleri olmasına rağmen dış görünüşü kadın gibidir.Durum fark edildiğinde testisler alınmalıdır.

•Turner Sendromu: Kişide genetik bir bozukluk vardır. 46 yerine 45 kromozom bulunur

•Gonadal agenez: Kişide overler gelişmemiştir.

•Resiztant over sendromu: Kişide over olmasına rağmen bu hormonlara karşı dirençlidir.

•Prematür over yetmezliği: Erken menopoz olarak da bilinir.

•Radyasyon ve kemoterapi: Tedavilere bağlı olarak overler fonksiyonlarını yitirir.

•Hipofiz tümörü: Hipofiz bezinden kaynaklanan bir tümör nedeni ile hormonal düzen bozulur. En sık prolaktinom görülür. Burada süt hormonu olan prolaktinom fazla miktarda salgılanır ve bu diğer hormonların salınımını bozacağından adet düzenini bozar ve kısırlığa sebep olabilir. En sık bulgu memelerden kendiliğinden süt gelmesidir.Eğer tümör 10 mm'den büyükse cerrahi gerekebilir. Diğer durumlarda ilaç tedavisi yeterli olur.

•Sheehan Sendromu: Doğum sonrası kanamaya bağlı olarak hipofiz bezinde enfarktüs olur ve hormon salgılanması bozulur.

•Hipotalamik amenore: Daha öncede belirtildiği gibi stres, üzüntü, kilo değişimi gibi nedenlere bağLı olarak görülür.

TANI METODLARI:

Gerek primer gerekse sekonder amenore mutlaka araştırılması gerek önemli bir durumdur. Amenore şikayeti ile gelen bir kadında ilk önce hormon testleri yapılmalıdır. Burada Tiroid hormonları, prolaktin ve bazı kadınlık hormonlarına bakılır.

İkinci adımda bir progesteron challange test (PCT) yapılır. Bu testte kadına 5 gün süreyle progesteron hormonu verilir ve ilaş kesilir.1 hafta içinde kanama olur ise vücütta yeterli miktarda östrojen var demektir. Östrojen varlığı anovülasyon tanısını yani yumurtlama olmaması tanısını koydurur. Gebelik ya da yüksek miktarda erkeklik hormonu varlığında vücutta östrojen olmasına rağmen kanama olmaz. Anovilasyon tanısı konduktan sonra bu teşhise yönelik tedavi protokollerinden biri seçilir.

Eğer PCT ile kanama olmaz ise ya vücutta östrojen yetersizdir ya da kanama yollarında bir tıkanıklık vardır. Bunu anlamak için östrojen ve progesteron siklik olarak verilir. Bu tedavi sonucu kanama olursa bir sonraki aşamaya geçilir eğer bu tedavi ile kanama olmaz ise tıkanıklık düşünülür. En sık sebep kürtaj sonrası meydana gelen yapışıklıklardır. Tedavisi cerrahi işlemledir.

Bir sonraki adımın amacı over ya da beyinde ki hormon salgılama merkezlerindeki defekti bulmaktır.Bu durumda gonadotropin ve östrojen değerlerine bakılır.Over hormonları normal ve beyinden salgılanan hormonlar yüksek ise beyinde horman salgılayan bir kitle ya da yumurtalıklarda yetmezlik söz konusu olabilir. Bu durum son derece nadir görülür. Prematür over yetmezliği ya da yaygın adı ile erken menopoz son derece nadir görülen bir olaydır ve bağışıklık sistemi ile ilgili olabileceği düşünülmektedir. Zaman zaman bu durumgeri dönüşümlü olabilir.

Bazı durumlarda ise beyinden salgılanan gonadotropin adı verilen hormonlar normal düzeyde bulunabilir ancak bu hormonlar biyolojik olarak inaktif olduklarından yumurtalıkları uyaramazlar ve amenore ortaya çıkar.

Eğer tüm tetkikler sonucu bir neticeye varılamıyor ise bu durumda hipotalamik amenoreden söz edilir. Bu durumun kesin taanısı olanaksızdır. Psikolojik faktörler, ani stres, üzüntü, ani kilo kaybı, yoğun egzersiz, hava değişimi gibi faktörler bu duruma yol açabilir.

TEDAVİ:

Konunun tanımından ve Amenore sebeplerindende anlaşıldığı gibi,Amenore 'nin tedavisi tamamen altta yatan sebebe bağlıdır.
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
28 Mart 2008       Mesaj #305
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
KENDİ KENDİNE MEME MUAYENESİ

Meme hastalıklarının erken tanısında hastanın düzenli aralıklarla kendi kendini muayene etmesi büyük önem taşır. Her ay bir kez kendi kendine meme muayenesi yapması kadının kendi memesinin normalde nasıl hissedildiğini, normal durumunun ne olduğunu öğrenmesini ve herhangi bir değişiklik gelişince en kısa sürede belirlenmesini sağlar. Meme muayenesi için en uygun zaman adet gören kadın için adetinin bitiminden sonraki ikinci ya da üçüncü gündür. Adet görmeyen kadınlar ayın belirli bir gününü seçip her ay gün atlamaksızın kendi kendini muayene edebilir. Bazıları bu muayeneyi banyodayken yapar. Parmaklar ıslak ve sabunla deri üstünde daha rahat kaydığından altındaki dokuyu ve değişiklikleri hissetmek daha kolay olur.
Kadın Sağlığı1. Bir ayna önünde durunuz. Her iki memenize bakınız. Meme başından akıntı, meme başında çekinti, memede çukurlaşma, buruşma ya da kabuklaşma gibi normal dışı bir durum olup olmadığını dikkatle inceleyiniz.




Kadın Sağlığı2. Ellerinizi başınızın arkasında birleştirin ve başınızı öne doğru iterek kasların gerilmesini sağlayınız. Bu sürede aynaya bakarak normal dışı bir durum olup olmadığını inceleyiniz.




Kadın Sağlığı3. Sonra ellerinizi belinize doğru kuvvetlice bastırınız. Öne doğru hafifçe eğiliniz, omzunuzu ve dirseklerinizi öne doğru itiniz. Şekil 2 ve Şekil 3 deki iki hareket memenin boyutlarında ve biçiminde bir değişme olup olmadığını gösterir. Bunu yaparken göğüs kaslarının gerilmiş olması gerekir.




Kadın Sağlığı4. Sol omuzunuzu kaldırınız. Sağ elinizin üçüncü ve dördüncü parmakları ile bastırarak dış uçtan başlayıp meme üzerinde küçük daireler yapacak biçimde elinizi hareket ettirerek bütün memeyi inceleyiniz. Sonunda meme başına varmış olmanız gerekir ve bütün memeyi bu yolla değerlendirmiş olacaksınız. Meme ile koltuk altı arasındaki bölgeyi de inceleyiniz. Aynı işlemleri sırayla diğer memenizede uygulayınız.
Kadın Sağlığı5. Memenizin başını nazikçe sıkınız ve bir akıntı gelip gelmediğine dikkat ediniz. Aynı işlemleri sırayla diğer memenizede uygulayınız. Eğer bir akıntı varsa doktorunuza başvurmalısınız.




Kadın Sağlığı6. Resim 4 ve 5’te gösterilen işlemleri yatarken de yinelemek gereklidir. Sırt üstü yatınız, sol kolunuzu başınızın üstüne doğru getiriniz, sol omuz altına ufak bir yastık ya da bükülmüş havlu koyunuz. Bu biçimde yatış, incelemeyi kolaylaştırır. Daha önce tanımlandığı gibi, dairesel hareketlerle bütün memenizi parmaklarınızın ucu ile hissediniz.




Derinin altında ya da meme dokusu içinde her zaman hissettiğinizden farklı olarak sert bir kitle olmadığından emin olmanız gerekir. Eğer bir değişiklik ya da sert bir kitle farkedersiniz. En kısa sürede doktorunuza ya da bir genel cerrahi uzmanına başvurunuz.
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
4 Nisan 2008       Mesaj #306
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
GEBELİK BELİRTİLERİ

Bunlar:
  • Beklenen adetin başlamaması
  • Görülen adetin niteliklerinin normalden farklı olması (miktarın, adet görme zamanının, beraberinde oluşan belirtilerin, öncesinde oluşan belirtilerin farklı olması)
  • Memelerde dolgunluk, hassasiyet, memeucunda koyulaşma, memebaşında karıncalanma hissi
  • Karnın alt kısmında dolgunluk, şişkinlik ve bazen hassasiyet
  • Bulantı ve bazen kusma
  • Yorgunluk, uykuya eğilim, başdönmesi
  • Sık idrara çıkma
  • Vajina salgılarının artması
Bu belirtiler muhtemel bir gebeliğin habercisidir. Kesin bir gebelik varlığını göstermezler, zira başka durumlara bağlı da ortaya çıkabilirler. Kesin tanı için gebelik testi yapılmalı ve ultrasonda gebelik gözlenmelidir.
Kesin cevabı nasıl alacaksınız?
GEBELİK TESTLERİ
Gebelik uterusta (dış gebelik durumunda tüplerde ya da karın boşluğu gibi bir yerde) yerleştiği andan itibaren trofoblast hücreleri tarafından HCG (Human chorionic gonadotropin) adı verilen bir hormon salgılanmaya başlanır. Normalde kanda ve idrarda eser miktarda bulunan bu hormonun arttığının çeşitli testlerle gösterilmesi (HCG salgılayan tümörlerin olduğu çok ender durumlar hariç) vücutta bir gebelik olduğunun kesin kanıtıdır.
Kandaki ve idrardaki HCG seviyesinin bu hormona yapısal olarak çok benzeyen luteinizan hormon (LH) adlı yumurtlamadan sorumlu hormon ile karışmasını önlemek için HCG hormonunun beta fraksiyonu yani ß-HCG ölçümü yapılır.
İdrar testleri:
Kanda ß-HCG belli bir eşik seviyesine ulaştığında idrara çıkmaya başlar ve gebeliğin ilerlemesiyle idrardaki seviye artar. İdrarla yapılan gebelik testlerinin esası bu ß-HCG'nin varlığının ya da yokluğunun saptanmasına dayanır. Çeşitli testlerin hassasiyeti arasındaki farklılıklar idrardaki seviyeyi tanıyıp tanıyamamalarına bağlıdır.
Eczanelerde ya da evlerde hazır test kitleri yardımıyla uygulanan idrarda gebelik testlerinin güvenilirliği üretici firma tarafından her ne kadar %99 olarak belirtilse de yapılan çalışmalar özellikle adet gecikmesinin 10 günden daha az olduğu durumlarda hata oranının %50'lerde olabileceğini göstermektedir ("Hata" genellikle testin hassasiyetinin düşük olması nedeniyle varolan bir gebeliği saptayamaması şeklinde olmaktadır. Ancak tam tersi de mümkündür).
Laboratuarda uygulanan idrarda gebelik testleri ise adet gecikmesinin beşinci gününden itibaren güvenilir sonuç verebilmektedir. Bu testler daha düşük hormon seviyelerini tanıyabilen ve bu yüzden de hazır test kitlerine göre daha hassas olan testlerdir.
Kan testi (beta HCG):
İdrar testleri ß-HCG'nin varlığını ya da yokluğunu saptayabilirken kan testleri ß-HCG'nin kandaki seviyesini saptarlar. Böylece hormon salgısının başladığı en erken dönemlerde, henüz adet gecikmesi bile olmadan kanda ß-HCG seviyesi saptanarak gebeliğin tanısı konabilir, ya da gebelik oluşmadığı yönünde kesin karar verilebilir.
ULTRASONLA GEBELİK TANISI
Adet gecikmesi bir haftayı geçtiğinde gebelik testi yapılmaksızın vajinal ultrasonla gebelik tanısı konabilir. Abdominal (karından bakılan) ultrasonla ise adet gecikmesi en az 10 gün olmalıdır.
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
4 Nisan 2008       Mesaj #307
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Neden sancılı adet görülür?

Sancılı adet görme aslında normal adet görme mekanizmasının önemli bir parçası olan uterus kasılmalarının kadın tarafından ağrı şeklinde hissedilmesidir. Bu uterus kasılmalarının amacı uterus iç tabakasının atılarak yenilenmesi esnasında oluşan kanama miktarını en az seviyede tutmaktır. Bu kasılmalar esnasında uterusta bölgesel olarak prostaglandin adı verilen bazı maddeler salgılanır. Ağrıya yolaçan olayın bu prostaglandinlerin ya aşırı miktarda salgılanması ya da kadında prostaglandinlere ağrı şeklinde bir aşırı duyarlılık cevabı oluşması olduğu kabul edilmektedir. Prostaglandin salgısı yumurtlama sonrasında oluşan bir olay olduğundan tipik olarak adet görmeden kısa süre önce başlayan ve adet bittikten sonra tümüyle kaybolan adet sancısı yumurtlama olduğunun güvenilir belirtilerinden biridir.
Sancılı adet görmenin nadir görülen nedenleri arasında serviks (rahimağzı) girişinin kürtaj, enfeksiyon gibi nedenlere bağlı olarak daralmış olması ve buna bağlı olarak adet kanının "zorlukla atılması" ve spiral kullanımı gibi nedenler yeralır
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
5 Nisan 2008       Mesaj #308
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
Hangi Durumlarda Sezaryen Yapılır?
Sezaryen ile doğum kararı gebelik muayeneleri esnasında verilebileceği gibi, doğum eylemi başladıktan sonra da verilebilir. İncelemelerin herhangi birinde bebeğin ters ya da yan durması, iri bebek olduğu, çoğul gebelikler ve doğum kanalını tıkayan kitleler gibi sorunlar saptanırsa doğum öncesi sezaryen yapılmasına karar verilebilir. Bu uygulama randevu verilerek gerçekleştirilir. Bunun yanı sıra sezaryen kararı doğum eylemi başladıktan sonra doğumun ilerlememesi ve bebeğin kalp atımlarının değiştiği durumlarda da verilmektedir.
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
7 Nisan 2008       Mesaj #309
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
EPİZYOTOMİ
Doğum esnasında annenin vajina ve perine bölgesinde meydana gelecek kontrolsüz yırtılmaları önlemek, doğum sonrası mesane ve barsaklardaki sarkmalara engel olmak ve bebeğin başını rahatlatmak için yapılan kesidir. Hastanın durumuna göre orta hat üzerinde (median) ya da yana doğru (mediolateral) olarak yapılabilir. Epizyotomi yaygın olarak uygulanmasına rağmen anlatılan amaçların sağlanıp sağlanmadığı hala daha tartışmalıdır. Epizyo açılmasına rağmen yırtıklar meydana gelebilir veya ileri dönemlerde sarklamar ve buna bağlı idrar tutamama şikayetleri görülebilir. Ağrı ödem ve hematom ile enfeksiyon komplikasyonları epizyoyu takiben görülebilir. Genelde lokal anestezi altında ya da epidural anestezi ile yapılır. Lokal anestezi ile uygulandığında doğum sonrası dikerken hastayı uyutmak gerekebilir. Baş vajina ağzında 3-4 cm çapta görüldüğünde açılmalıdır. Daha erken açıldığında kanama fazla olabilir. Faydası ve riskleri tartışmalı olduğu halde hemen hemen ilk doğumların hepsinde, daha sonraki doğumların da pek çoğunda açılan epizyotominin en önemli yararı kontrolsüz yırtıklara göre komplikasyonlarının daha az olması ve tamirinin daha kolay yapılabilmesidir.
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
8 Nisan 2008       Mesaj #310
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
KADINLARDA İDRAR KAÇIRMA VE TEDAVİSİ
Çoğunlukla orta yaşta görülen bu sorun, bazen zor doğum yapmış vajinada yırtıklar olmuş, pelvis tabanı yırtılmış genç kadınlarda da görülebilir. Hafif, orta ve şiddetli olarak üç şekilde görülebilir.

Hafif idrar kaçırma; öksürme, hapşırma, gülme ve ıkınma gibi karın içi basıncının arttığı durumlarda görülür.
Orta derecede; merdiven çıkma, yürüme ve ayağa kalkma gibi durumlarda ortaya çıkabilir. İleri derecede ise seyrek de olsa ayaktayken bile eforsuz idrar kaçırma vardır.

Şikayetin derecesine göre tedavi planlanır. Örneğin, hafif idrar kaçırma vakalarında önce mesane ve pelvis tabanı egzersizleri ile adalelerin ve sfinkterin güçlendirilmesine çalışılır.

Vajina duvarının ön ve arkada ileri derecede sarkmış olması, beraberinde rahimin de sarkmasına sebep olmuşsa ameliyat kaçınılmazdır. Ameliyat vajinal yoldan yapılabildiği gibi abdomiral yoldan (karından) da yapılabilir.

Menopozdan sonra başlangıçta hafif olan idrar kaçırma şikayetleri ostrojen hormonunun azalmasıyla birlikte gittikçe artar. Bu tür hastalarda tedaviye ostrojen hormonunu da ilave etmek gerekebilir.

İdrar kaçırma bir sağlık sorunu olduğu gibi sosyal yaşamı kısıtlayan bir sorundur.

Aynı zamanda sürekli ped kullanmak, beklenmedik anda meydana gelen ıslaklıktan utanmak ve idrar kokusu kadınları sosyal ve psikolojik açıdan da zor duruma sokar. Sürekli kullanılan pedler, tahrişe neden olup pişikler oluşmasına yol açar. Ped kullanma zorunluluğu kıyafet seçmekte sorun yaratabilir.



İdrar kaçırma korkusu cinsel hayatı etkileyebilir. İster vajinal yolla olsun, ister batından yapılsın idrar kaçırma ameliyatlarının yüzde 30 kadar nüks veya başarısızlıkla sonuçlanma ihtimali vardır.

Genellikle bu tür şikayetlerin oluşmasında vajinal yolla yapılan doğumlar nedeniyle pelvis tabanının esnekliğini keybetmesi sebep olarak gösterilmekteydi. Fakat yapılan araştırmalar, sezeryanla doğum yapanlarda da yaşlılıkta, perine tabanının gevşemesi ve idrar tutamama şikayetlerinin olduğunu göstermiştir. Koruyucu olarak genç yaşlardan itibaren düzenli olarak egzersiz yapmak ve pelvis tabanını güçlendirmek ve gerekirse yaşlılıkta östrojen kullanmak genellikle iyi sonuç vermektedir.

Kadınlarda idrar kaçırma sanıldığından daha fazladır. Fakat genellikle yaşlılar utandıkları için bu sorunu yakınlarından gizlerler ve meseleyi kendi kendilerine halletmeye çalışırlar.
Gençlerde ise hafif idrar kaçırma çok sık olmadığı takdirde üzerinde durulması gerekmeyen ve doktora gitmeye lüzum görülmeyen bir sorun olarak algılanır.

Halbuki, baştan itibaren alınacak önlemlerle yaşlılıkta sorunun daha da büyümesi önlenmiş olacaktır. Başlangıçta ufak bir operasyonla düzeltilebilecek olan durum, daha sonra daha büyük bir operasyonla rahim alınmasına kadar varan durumlara yol açabilir.



Vajinal yoldan yapılan ameliyatlar bir sağlık sorununa çözüm getirirken aynı zamanda doğumlarla oluşan yırtıklar ve şekil bozukluklarını da düzelterek estetik bir çözümü de beraberinde getirmektedir. Bu şekilde doğumlar, zorlanmalar ve doku esnekliğinin kaybolması sebebiyle oluşan şekil bozuklukları da aynı operasyonla düzeltilebilmektedir

Benzer Konular

11 Aralık 2014 / ThinkerBeLL Sağlıklı Yaşam
19 Şubat 2013 / Demir YumruK Taslak Konular