Arama

Kadın Sağlığı - Sayfa 29

Güncelleme: 25 Temmuz 2014 Gösterim: 319.980 Cevap: 357
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
27 Ağustos 2006       Mesaj #281
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
Gebeler de yüzebilir

Sponsorlu Bağlantılar
23 Ağustos, 2006

Kadın Sağlığı
havuzhbr22091
Olası bir kramp durumunda yardım alabilmek için suya tek başına girilmemeli





Anne adayları, enfeksiyon kapma veya düşme, çarpma gibi riskler nedeniyle yüzerek serinlemeyi tercih etmiyor ancak yüzme hamilelikte yapılabilecek en iyi sporlardan biri.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Gökmen İyigün, yüzmenin yürüyüşten sonra gebelik süresince yapılabilecek en yararlı sporlardan biri olduğunu söyledi.

Op. Dr. Gökmen İyigün, yüzmenin dolaşım sistemi ve kaslar üzerinde pek çok olumlu etkisinin bulunduğunu da anlattı:

"Yüzme esnasında kol, bacak ve karın bölgesinde bulunan bütün kas grupları çalıştırılıyor. Kalp atım hızı ve alınan oksijen miktarı arttığı için bebeğe giden oksijen miktarında da artış söz konusu.

Yüzmeyi gebelikteki en uygun spor dalı haline getiren faktör ise çok daha önemli: Yaralanma tehlikesinin olmaması.

Gerçekten de yüzme bilen bir kişinin suda kendi kendini yaralaması, düşmesi ve bir yerlere çarpması neredeyse olanaksız."

Op. Dr. İyigün, yüzmenin bir başka avantajının ise kişinin kendini suyun içinde ağırlıksız hissetmesi olduğunu açıkladı:

"Kişi yüzerken kendini suyun içinde ağırlıksız hisseder. Bu da özellikle hamile kadınların bebeğin anne vücuduna verdiği basıncın hissedilmemesine yol açar. Yüzmenin yararı bununla da sınırlı değil.

Yüzme psikolojik açıdan da son derece yararlı bir spor dalıdır. Yapılan araştırmalar gebelikleri sırasında düzenli yüzen kadınların kendilerini daha az yorgun hissettiklerini, daha güzel uyuduklarını ve gebeliğin getirdiği ruhsal ve fiziksel streslerle daha kolay başa çıkabildiklerini göstermiştir."

Dikkat edilmesi gereken noktalar

Op. Dr. Gökmen İyigün, gebelik sırasında yüzme sporu yaparken dikkat edilmesi gereken bazı noktalar bulunduğunu da hatırlattı. Bu noktaların en başında ise temizliğinden emin olunmayan sulara girilmemesi bulunuyor:

"Havuzdan eğer çok fazla kişi yararlanıyorsa denizi tercih etmekte fayda vardır. Zira çok kişinin yararlandığı bir havuzda mikrop kapma olasılığı daha fazladır. Gebelik öncesinde düzenli olarak yüzen kadınlar, daha önceki programlarına devam edebilirler. Ancak gebe kaldıktan sonra ilk kez denize girecekler biraz daha dikkatli olmak zorundadır.

Suya girmeden önce vücudu ısıtmak, yavaş yüzmek ve dozu yavaş yavaş artırmak gerekiyor. Gebeliğinin ilk üç ayında bulunanlar için günde 20 dakika yüzmek yeterli. Yine bu dönemde sabah erken saatlerde yüzmek gebeliğe bağlı bulantı ve kusmaları azaltıyor ve günün geri kalan kısmının daha rahat geçirilmesine yardımcı oluyor.

İkinci üç aylık dönemde ise su eklem ve bağları destekleyerek bel ve sırt ağrılarının azalmasına yardımcı oluyor. Bu dönemde daha önceki yüzme alışkanlıkları aynen devam edebilir.

Son dönemlerde ise yüzmeye devam etmekte herhangi bir sakınca yoktur. Ancak vücudu fazla sıkmayan, gebeler için tasarlanmış mayoları kullanmak gerekiyor."

Sudaki egzersizler terletmiyor

Karada yapılan kültür fizik hareketlerinin suda da yapılabileceğini belirten Op. Dr. Gökmen İyigün, tavsiyelerde de bulundu:

"Bazı egzersizlerin karada değil de suda yapılması terlemenin ve aşırı ısınmanın önüne geçmektedir. Kültür fizik hareketleri yapıldığı sırada suyun meme başı hizasında olmasına dikkat edilmelidir.

Tabii bu kural yüzerken de geçerlidir. Özellikle sık sık kramp giren kadınlar boy hizasını geçmeyecek derinliklerde yüzmelidir. Olası bir kramp durumunda yardım alabilmek için suya tek başına girmemeye de özen gösterilmelidir.

Ayrıca yüzerken nefes tutup çok uzun süre dalınmamalıdır. Bu basit kurallara uyulması durumunda; gebeliğinde kanama, düşük tehlikesi, suların erken açılması gibi problem yaşamayan tüm kadınlar doğuma kadar yüzebilirler."

****

Hamilelere sıcakta yolculuk uyarısı

21 Ağustos, 2006

Kadın Sağlığı
katieholmeshbr12092
Anne adaylarına rahat kıyafetler öneriliyor


Uzun süre aynı pozisyonda oturmak kan dolaşımını yavaşlatacağı, bel ağrısı ve yorgunluk vereceği için hamilelerin yolculukta iki saatte bir araçtan inip yürümesi ve dinlenmesi öneriliyor.

Faruk Sükan Doğum ve Çocuk Hastanesi'nde görevli Dr. Sema Soysal, hamilelikte yolculuğun riskli olabileceği için hamile kadınların özellikle son haftalarda uzun süreli yolculuklar konusunda dikkatli olması gerektiğini söyledi.

Özel otomobille yapılan uzun yolculuklarda hamilelerin sürekli aynı pozisyonda oturduğunu belirten Soysal, bu durumun hamilelerde kan dolaşımını yavaşlatacağını, bel ağrısı ve aşırı yorgunluk haline yol açabileceğini, molasız yolculukların annede kramplara neden olabileceğini belirtti.

Soysal, bu duruma sıcak da eklenince annenin nefes alıp vermesinin düzensizleşeceğini de vurguladı:

''Kan dolaşımının yavaşlaması, kramplar, nefeste düzensizlik bebeğe giden oksijen miktarını azaltacağı için olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Bu yüzden hamilelerin iki saatte bir mutlaka mola vermesi, araçtan inip yürüyerek kan dolaşımının hızlanmasını sağlamaları ve bir süre dinlenmeleri gerekir.

Ayrıca araç içindeyken hareketsiz kalmaktansa, arada bir ayakları oynatarak da yapılabilecek hafif egzersiz hareketleriyle kan dolaşımı normal seviyeye getirilebilir.

Özellikle son haftalarda çıkılacak yolculuklarda muhtemel sağlık sorunlarına karşı güzergah üzerinde sağlık merkezlerinin telefon ve adresleri mutlaka alınmalıdır.''

Zorunlu otobüs yolculuklarında ise iki saatte bir mola ve araçtan inme imkanı bulunmayabileceğini vurgulayan Soysal, ''bu tür durumlarda ise anne, alacağı yardımla otobüs içindeki boşlukta yürüyüp kan dolaşımını biraz olsun hızlandırıp riski ve yaşanacak bel ağrısını ortadan kıldırabilir" dedi.

Soysal, "yolculuğa çıkmadan önce ağır yiyecekler yerine taze meyve ve sebzelerin tüketilmesi annenin de bebeğin de daha rahat olmasını sağlayacaktır'' açıklamasında da bulundu.

Hamilelerin yolculukları sırasında emniyet kemerini kesinlikle unutmaması ve önerilen şekilde takması gerektiğini belirten Soysal, ''kemer, karnın altından geçirilmeli, muhtemel sert frenlerde bebeğin baskı sonucunda zarar görmesi önlenmelidir. Anne ve adayları, kendi ve bebek için daha rahat kıyafetlerle yola çıkmalı'' dedi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #282
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Uyuyarak güzelleşmek gerçekten mümkün

Sponsorlu Bağlantılar
Uzmanlar, güzelliğin sırrının uykuda olduğunu keşfetti. Derin bir uykuya dalan insanın vücudunda hormon düzeyinin dengelendiği, sindirim ve bağışıklık sistemlerinin kendi içinde yoğun faaliyete geçtiği, vücudu kaplayan cildin de kendisini yenilediği belirtildi. Güzellik uzmanları, geç yatıp uykusunu tam olarak alamayanların, bunun faturasını hemen ertesi sabah ödemek zorunda kaldığını ifade ediyor. Uzmanlar, uykusuz kalmış kişilerin gözlerinin altında mor halkalar, yüzünde çizgiler bulunduğuna, cildinin solgun ve kuru bir hal aldığına dikkat çekiyor. Uyku yetersizliği durumunda bu olumsuz tablonun kaçınılmaz olduğunu kaydeden uzmanlar, uykunun sadece iki iş günü arasındaki karanlık ve yatakta geçirilen süreç olmaktan öte önem taşıdığının artık ispatlandığının altını çiziyor.
Uyku sırasında ruh halini ve dış görünümü böylesine etkileyecek önemli neler olup bittiği üzerine kafa yoran uzmanlar, ulaştıkları sonucu şu şekilde özetliyor:
"Uyku sırasında hormon düzeyimiz dengeleniyor, sindirim sistemi hızla çalışıyor, bağışıklık sistemi kendi içinde yoğun faaliyete geçiyor ve vücudumuzu kaplayan cildimiz yoğun çalışma içine giriyor"
Cildimizin her gün 10 gram ölü deri hücresini atarak pürüzsüz kalmayı başardığını vurgulayan uzmanlar, "Bunun gerçekleşebilmesi için, her akşam derimizin en üst tabakasındaki hücreler bölünmeye başlar. Uyku esnasında ise büyüme hormonunun artması ve stres hormonunun düşmesiyle birlikte bu reaksiyon sürat kazanır. Gecenin sessizliği, bu işlev için en ideal ortamdır. Çünkü şimdi ne güneş, ne rüzgar, ne de hareket ve stres karmaşık hücre bölünmesini engelleyemez. İşte bu yenilenme saatlerinde cildin, başta oksijen olmak üzere bir dizi besin maddesine ihtiyacı vardır. Alınan her solukta cilt, ihtiyacı olduğu oksijeni depolar. Bu nedenle akşamları yatmadan önce yatak odası iyice havalandırılmalıdır. İlerleyen yaşla birlikte cildin oksijen alımı güçleştiği için, 30 yaşından sonra havanın temiz olduğu ortamda uyumaya daha çok dikkat edilmesi gerekir" diyor.

Cildi yeniliyor

Uyurken, özellikle de rüya görüldüğü saatlerde, vücut ısısının 2 derece artmasıyla birlikte, organizmanın bol miktarda sıvı ürettiğini anlatan uzmanlar, "İşte bu nedenle, sabahları uyandığımızda saçlarımız nemlenmiş, şekilleri bozulmuştur. Yağ bezleri geceleri yenilendiğinden, uyku sırasında yağ salgılaması genelde azdır. Bu nedenle, cildi kuru olanların gece yatarken cildine nemlendirici krem, hatta cilt yağı uygulaması yapması doğru olur. Laboratuarlarda her geçen gün yenileri üretilen bu ürünlerin amacı, cildin bioritmine ayak uydurup, hücreleri yenilenmeleri sırasında glikoz, vitamin ve oksijen gibi ihtiyaç duydukları maddelerle beslemektir. Kesin olan bir nokta da, tüm maddelerin cilt tarafından gündüze oranla gece daha iyi emildiğidir. İşte bu nedenle cildin uyku sırasında alerjen maddelere karşı daha duyarlı olduğu tahmin ediliyor. Uyurken unutmamanız gereken belki de en önemli husus, ultraviole ışınlara maruz kalmamak. Çünkü bu tehlikeli ışınlar, bölünmekte olan hücrelere zarar verebilir, hatta deri kanserine kadar yol açabilir" uyarısında bulunuyor.
Uzmanlar, kanımızdaki büyüme hormonu düzeyinin uykuya dalar dalmaz ani yükseliş gösterdiğini tespit etmiş. Bu sebeple, ister gece yarısından önce ister sonra olsun, uykunun ilk 3.5 saatinin gerçek güzellik uykusu olduğu gerçeğine ulaşılmış. Ancak, uykunun yeterli ve derin olması şartıyla... Bu, bütün uyku aşamalarından, yani uykuya dalıştan sakin uykuya, derin uykudan rüya görmeye kadar tüm safhaların gecede 4 ya da 6 kez tekrarlanması anlamına geliyor. Gece yarısından çok sonra yatmayı alışkanlık haline getirmiş olanların bu alışkanlıklarını sürdürmelerinde bir sakınca olmadığı, vücuda alıştığı düzeni her zaman sağlayabilmenin önemli olduğu vurgulanıyor.

Kırışıklıklar kayboluyor

Mimiklerin ya da güneşin yol açtığı kırışıklıkların hiçbir şekilde kaybolmadığını ancak ciltteki bazı kat ve çizgilerin geceleri yok olduğunu belirten uzmanlar, şu görüşleri dile getiriyor:
"Yattığımızda cildimiz daha fazla sıvı depolar. Tansiyon düşüp, damarların genişlemesiyle dokuya bol miktarda sıvı akar. Hareketsiz olduğumuz için de bu sıvının ciltten akması zorlaşır. Sonuç: Dokunun gerilmesi, küçük kırışıkların aldığı destekle kaybolmasıdır. Gün içinde ise, ciltte depolanan bu sıvı vücuda yayılır ve yüzdeki çizgiler yeniden belirmeye başlar. Gecenin olumlu etkisini sürdürebilmek, özellikle E vitaminli nemlendirici kremlerle mümkün olabiliyor. Şunu da unutmayın ki, ne kadar uzun süre yatakta kalırsanız kalın huzursuz bir uyku ya da yanlış yastık da sabahları kırışık yüzle uyanmanıza neden olur. Alabileceğiniz en iyi önlem, olabildiğince alçak yastıkla uyumayı alışkanlık haline getirmektir"
İçinde yaşadığımız toplumun, insanoğlundan günün 24 saati zindelik talep ettiğini ve günümüzde başarı ibresinin sabah, gece, gündüz, kısacası her an canlı olabilen kişilerden yana olduğunu belirten uzmanlar, "Kesintisiz verimlilik, sadece iş yerinde değil boş zamanlarda da bekleniyor. Bu durumda 8 saat uyku, tembellere özel bir ihtiyaç mı? Kesinlikle hayır. Çünkü şu kanıtlanmış bir gerçek ki sık sık yeterince derin ve uzun uyku uyuyamayan kişiler, hastalıklara karşı daha dayanıksız oluyor. Devamlı gerilim halindeysek, sağlıklı uyku uyuyamayız. Böyle durumlarda organizma, dengesini kaybederek stres hormonunu bol miktarda salgılar. Hatta, kandaki seviyesinin en düşük olması gereken akşam saatlerinde bile vücut bu hormonun üretimini durduramaz. Böyle durumlarda vücudun bioritmi kontrolden çıkar. Bu dengesizliğin cilde etkisi kaçınılmazdır: Cilt kurur, pul pul kalkar, çatlar. Hücre bölünmesi düzenli gerçekleşemediği için cilt giderek incelir. Kuru cilt daha da kururken, pürüzlü cilt siyah nokta ve sivilcelerle dolar. Bu sebeple, ne kadar değil nasıl uyuduğunuz önemlidir. Gerekli olan derin uyku ve rüya aşamaları 6 saate de sığdırılabilir. Ancak çoğu insan, beden ve beynini yeni güne hazırlayabilmek için genellikle 7-8 saat uykuya ihtiyaç duyar. Bu da kişinin kendini iyi hissetmesi için kaçınılmazdır" diyor.
Uyku kadar uyanmanın da önemli olduğuna değinen uzmanlar, bunun için şu tavsiyelerde bulunuyor:
"Sakın, gözlerinizi açar açmaz yataktan fırlamak gibi bir hata yapmayın. En doğrusu, kediler gibi uyanmak. Yerinizden kalkmadan önce gerinin, dönün, esneyin, gevşeyin. Bu, tıpkı 100 metrelik bir koşuya hazırlanmak gibidir. Çünkü kaslarınız yeni güne ağır ağır hazırlanır, dolaşım sisteminiz harekete geçer. Kortizol hormonu sabahın ilk saatlerinde iç pilimizi şarj etmeye başlar ve sabahın 6'sı ile 8'i arası kandaki kortizol oranı en yüksek düzeye çıkar. İşte bu noktada cildin yenilenme işlemi sona ermiş, günlük koruma programı devreye girmiştir. Kortizol salgılamasının hızlandırılması için sabahları duşun altında hiç olmazsa 3 saniye boyunca buz gibi suyu vücudunuza püskürtün. Buz gibi suyla irkilin, canlanın, güne zinde ve güzel başlayın. Ayrıca, yatağınız sert değil, ancak sağlam ve esnek olsun. Yatağınızın asgari ölçüleri boyundan ve eninden 30 santim fazla olmalıdır"
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #283
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
SELLÜLİT



Tıpta "lipodistrofi" olarak da ismlendirilen sellulit, vucudumuzun belli bölgelerinin "portakal kabuğu" görünümü alması durumudur.

Sıklıkla karın, kalça, kol ve bacak bölgesinde görülür. Dokulardaki yağ birikimi zamanla dolaşım ve beslenme bozukluklarına, su tutulmasına ve deformasyonlara neden olur.

Tanı
Tanısı son derede kolaydır. Gözle görülerek veya elle sıkıldığı zaman ciltte oluşan yumruların görülmesi ile tanı rahatlıkla konulabilir.

Nedenler
Kalıtım, beslenme alışkanlıkları (alkol, kahve, sigara), aktivite azlığı, gebelik, postür bozuklukları, dolaşım bozuklukları, hormonal faktörler ve ilaçlar sellüliti arttırabilir.


Lezyonlar, başlangıçta yumuşakken zamanla daha sert ve nodüler hal alarak tedavisi zorlaşır.

Sellülit ve obezite zamanla duruş bozuklukları, varis, çabuk yorulma, sırt bel ağrıları, ciltte sarkma ve çatlamalara neden olur.

Tedavi
bullet2Öncelikle belirtmekte fayda vardır ki;
sellülit kremlerinin kesin kaıtlanmış bir etkisi yoktur.
bullet2
Mezoterapi iyi bir tedavi yöntemidir. Mezoterapi, cilde yağı eriten ve dolaşımı hızlandıran maddelerin cilde enjeksiyonudur.
bullet2
Kar***siterapi de mezoterapi ile beraber veya tek başına uygulandığında kısa zamanda gözle farkedilebilen yararlar sağlar. Kar***siterapi ile cilt altına CO2 gazı verilerek yağ hücrelerinin erimesi ve dolaşımın hızlanması sağlanır. Oldukça ağrısız ve rahat bir uygulamadır.
bullet2Dolaşımı hızlandırmak amacıyla hafif sporlar önerilir.
bullet2Masaj ve aletli tedaviler (vakum, lenf drenaj, elektrik akımıyla çalışan aletler, ultrasound) de dolaşımı hızlandırarak yağ hücrelerinin parçalanmasına neden olur.
bullet2Cerrahi tedaviler daha ileri vakalarda tercih edilebilir.


Korunma Yolları ve Beslenme
Sellülittten korunmak için diyet son derecede önemlidir. Kişilere ağır olmayan, özel diyetler önerilir. Ancak çok ağır diyetlerde kilo verildiği halde sellülit çözümlenmez.

I. Önerilen Gıdalar
Selülitlerine bakıp ne yapacağını kara kara düşünenler, beslenme şekliyle bu sorun arasında yakın bir ilişki olduğunu unutmamalıdır.


Su: Günde en az 1.5 litre su için, selülit sorunu olanlara 2 litre öneriyorum. Su vücuttan toksinlerin atılmasını kolaylaştırıyor ve metabolizmayı hızlandırıyor.

Yeşil Çay: Vücuttan toksinlerin atılmasını kolaylaştırıcı etkiye sahip. Aslında yeşil çayda da kafein var, ama oranı çok düşük. Günde iki fincan yeşil çay için.


Elma: Elmanın kabuğunda bulunan "pektin" adlı besin, vücuttan toksinlerin atılmasını kolaylaştırıyor. Selülit sorunu olanların bir gün boyunca ağırlıklı olarak elma yiyecekleri detoks programını uygulamalılar. Günde bir elma tüketimi şeklinde de olabilir.

Taze meyve ve sebze: Bol lif içerdikleri için selülit oluşumunu azaltırlar. Özellikle ıspanak, roka, maydanoz, yeşil soğan, marul ve semizotu gibi koyu yeşil renkleri tercih edin. Bunların antioksidan gücü daha yüksektir ve bol su içerirler. Selülite karşı günde 35 gram lif tüketmekte fayda vardır.

Omega 3 yağ asitleri: Cildi güzelleştiriyor, dolaşımı rahatlatıyor, metabolizma hızını artırıyor. Ton, somon, uskumru, palamut, hamsi gibi yağlı balıklar, keten tohumu ve ceviz en iyi kaynaklar.

Omega 6 yağ asitleri: Cilt güzelliğinde önemli rol oynayan yağlardan biridir. Çuha çiçeği yağı, ayçiçeği, soya, mısır özü gibi sebze yağları, ceviz, fındık, bademde bol miktarda bulunur.

Zeytinyağı: Zeytinyağının içinde bol E vitamini var. E vitamini cilde destek veren dokuyu güçlendirir.

C vitamini: Cildin destek dokusunun yapımında görevli, vücudun kullandığı en güçlü antioksidanlardandır. C vitamini en çok kırmızı ve yeşil biberde bulunuyor.


Cildi güzelleştiren kaynaklar; hamsi, somon gibi yağlı balıklar, yeşil çay, sebze yağları, ceviz, fındık ve badem olarak sayılabilir. Unutmayınız ki; "Bugün ne yerseniz, yarın onu giyersiniz" ...
Yine egzersiz, kan ve lenf dolaşımını hızlandırarak sellülite karşı koruyucu etki yaratır. Haftada 3-4 kez 30-40 dakika tempolu yürümeyi alışkanlık haline getirin.
II. Yasaklı Gıdalar

Kafein:
Sağlıklı bir cilt için gerekli olan çinko mineralinin emilimini engelliyor. Kan damarlarını azaltıcı etkisi kan dolaşımını aksatıyor, bu da selülite yol açan nedenlerden biri. Günde 1 fincan kahveyi geçmeyin. Filtre kahveyi tercih edin.

Şeker:
Fazla şeker vücutta yağ olarak depolanır. Özellikle paket yiyeceklere dikkat. Bisküvi, kekler, şekerlemeler, çikolata, dondurmayı minimuma indirin. Vücuda toz şeker girdikçe insülin salgısı artıyor bu da yağ depolamasını artırıyor, selülit oluşumu da hızlanıyor.

Tuz:
Fazladan yediğimiz tuzun çoğu cildimizden ve böbreklerimizden atılıyor. Ancak bir kısmı vücutta tutulup kalıyor. Vücutta su tutup bizi şişirmeye başlıyor ve dolaşımı aksatıyor. Ekmekte, peynirde, zeytinde, konserve ve paket yiyeceklerde tatlı da olsalar bisküvi ve keklerde tuz var.

Doymuş yağ içeren yiyecekler:
Süt , peynir ve yoğurdun yağsız veya az yağlı olanlarını tüketmeye çalışın. Yağsız eti tercih edin. Sosis, sucuk, salam gibi yiyecekleri minimuma indirin.

Alkol:
Alkolün hem kalorisi fazladır, hem de pankreastan insülin salımını artırır. Yağ depolanmasına yol açar. Bir kadeh şaraptan en az 65 kalori alırsınız.

Sigara: Damarları azaltıcı etkisi ve yüksek toksin içeriği nedenleriyle kesinlikle uzak durulması gerekiyor.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Ağustos 2006       Mesaj #284
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yaklaşan Doğum Belirtileri

Büyük olasılıkla tüm gebeliğiniz boyunca etrafınızdaki pekçok kadın size kendi doğum öyküsünü anlatacak, bazısı çok zorlandığını bazıları da çok rahat bir doğum yaptığını söyleyecektir. Bu hikayelerin ortak yanı hiçbirinin diğerinin aynısı olmamasıdır. Gerçekten de doğum eylemi özel bir durumdur. Farklıkadınlarda değişik şekillerde olduğu gibi aynı kadının farklı doğumları da birbirinden çok değişik olabilir.
Doğum eyleminin farklı olmasına karşın yaklaşan doğumun belirtileri genelde benzerdir. Her kadında tüm belirtiler olmayabilir ancak varlığı doğumun irkaç gün ile birkaç hafta arasında gerçekleşebileceğini gösterir.
Hafifleme: Bebeğin aşağı inmesi
Gebeliğinizin son dönemlerine nefes almada zorlanmaya başlamanız normaldir. Bebeğinizin artık diyafram kasını iyice yukarı doğru itmesi ve göğüs boşluğunun azaltması bunun temel nedenidir. Doğum yaklaşırken bebeğin kafası doğum kanalına doğru iner. Bu sayede göğüs boşluğu ve diyaframınız üzerindeki baskı azalır. Artık daha rahat soluk alıp verebildiğinizi ve sanki hafiflediğinizi hissedebilirsiniz. Öte yandan bebeğin başının aşağıya inmesi mesaneniz üzerindeki baskının artmasına neden olur. Bunun sonucunda da tıpkı gebeliğinizin erken dönemlerinde olduğu gibi sık sık idrara çıkma gereksinimi duyarsınız.

Bebek aşağıya indiğinde dışarıdan bakanlar karın yapınızın değiştiğini söyleyebilirler. Ya da nadiren ne siz ne de dışarıdan bakanlar böyle bir değişimin farkında olmayabilirler.
Nişan gelmesi
Gebelik sırasında rahim ağzı sümüğümsü bir yapı ile doludur. Mukus tıkaç adı verilen bu birikmiş salgılar bebeği dış etkenlere karşı korur. Doğumun yaklaşması ile birlikte rahim ağzı gevşemeye başlar ve bu tıkaç düşer. Halk arasında bu durum nişan gelmesi olarak adlandırılır ve doğumun artık çok uzak olmadığı gösteren işaretlerden birisidir.

Suyun gelmesi
Her 10 hamile kadından birisinde amniyon kesesi beklenmedik bir zamanda yırtılır ve amniyon sıvısı dışarı boşalır. Suyun gelmesi olarak adlandırılan bu durum da doğumun yaklaştığını gösterir. 36. haftadan sonra suyun gelmesini takiben genelde 24 saat içinde eylem kendiliğinden başlar. Suyunuz geldiğinde zaman kaybetmeden doktorunuzu arayın. Amniyon kesesi açıldıktan sonra bebeğinizi enfeksiyonlara karşı koruyacak hiçbir bariyer kalmadığından asla vajina içerisine tampon gibi maddeler yerleştirmeyin ve cinsel ilişkide bulunmayın.

Aşırı enerjik olma
Tüm hamileliğiniz süresince kendinizi çok bitkin ve yorgun hissedebilir ve fırsat bulduğunuz her an ufak bir şekerleme yapmak gereksinimi duyabilirsiniz. Bu hamilelikte çok nadir krşılşılmayan bir durumdur. Ancak bir sabah uyandığınızda kendinizi bir anda çok enerjik hissedersedip temizlikten alışverişe pekçok işi yapak için koşuşturur vaziyette bulursanız şaşırmayın. Pekçok kadın doğumdan kısa bir süre önce bu şekilde hissetmektedir.

Şart olmamakla birlikte aşağıdaki belirtiler de doğumun yaklaştığını düşündürür.
  • Vajinal akıntıda artış. Akıntının rengi büyük olasılıkla pembe ya da kahverengidir.
  • Hafif karın krampları ile bereber rahimde çok şiddetli olmayan sertleşmeler ve gevşemeler.
  • Hafif kilo kaybı
  • Bel ve sırtta gelip giden künt bir ağrı
  • Kramplar ile birlikte sık görülen barsak hareketleri
  • Pelvik ve rektal (makat) alanda dolgunluk hissi
  • Muayende rahim ağzında yumuşama ve incelme
Tüm bu bulguların görülmesinin şart olmadığını, kadından kadına değişebileceğini unutmayın.




GEBELİKTE CİNSEL YAŞAM

Gebelik kadın hayatını kökten etkileyen son derece değişik bir süreçtir. Bu süreç içerisinde fiziksel değişikliklerin yanısıra pekçok psikolojik değişiklik de ortaya çıkar. Hayatın her evresinde büyük önem taşıyan cinsellik ve cinsel yaşam çoğu zaman gebelikten olumsuz etkilenir. Özellikle ilk gebeliğini yaşayan anne adaylarında bu sürece uyum sağlama aşamalarında cinselliğe karşı soğukluk olabilir. Aslında cinsellik ve cinsel istek insanın içinde doğuştan var olan 5 içgüdüden biridir. Bu güdünün amacı varlıkların kendi soyunu devam ettirme isteğidir. Gebeliğin fark edilmesi ile birlikte annelik içgüdüsü biraz daha baskın hale gelir. İlk gebeliğini yaşayanlar da dışarıdan gelecek her türlü müdahalenin bebeğe zarar vereceği düşüncesi anne addayının cinsel isteklerini köreltebilir. Oysa ki normal seyreden bir gebelikte cinsel ilişkinin olumlu yada olumsuz hiçbir etkisi yoktur. Halk arasında erken dönemde yaşanacak cinsel ilişkinin bebekte sakatlık ya da ölüme neden olacağı veya bir düşük ile sonuçlanacağı fikri hakim olmasına rağmen bunun hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Gebelik ilerledikçe ve anne adayı kendisinde gerçekleşen bu değişime uyum sağladıkça cinsel istekde de bir artış görülebilir.Rahimin iyice büyümesi ile birlikte cinsel ilişki teknik olarak zor bir hal alır. Bu durum zaman zaman anne adayında ağrı ve acıya neden olabilir. Gebeliğin son dönemlerinde bu nedenle cinsel istekte yeniden azalma görülebilir.
Herşeyin normal olarak gittiği durumlarda son 4 haftaya kadar cinsel yaşamda hiçbir kısıtlama yoktur. Son 4 haftada ise erkeğin ejekulasyon sıvısı içinde bulunan bazı maddelerin rahim kasılmalarını başlatabileceği düşüncesi ile ilişki önerilmez.
Daha önceden tekrarlayan düşük öyküsü olan veya erken doğum yapan kadınlarda ilk 2 ayda ilişki kısıtlanabilir. Yaşamakta olduğu gebeliğinde herhangi bir dönemde vajinal kanama olması durumunda ve düşük tehdidi, erken doğum tehtidi olan kadınlarda ilişki kesinlikle yasaklanır. Bu yasak tehlikenin ortadan kalktığı kesin olarak saptanana kadar devam eder.Erkekde veya kadında teşhis edilmiş genital enfeksiyon varlığında da enfeksiyon tedavisi tamamlanıncaya kadar yasak konmalıdır. Riskli gebelikler sınıfına giren plasenta previa durumunda da kanamayı başlatma riski nedeni ile ilişkiden kaçınmak gerekir.
Gebe kadın psikolojik korkular nedeni ile ilişkiden kaçınıyorsa bu durumu anlayışla karşılamak ve zorlamamak gerekir.
Son düzenleyen Blue Blood; 29 Ağustos 2006 17:28 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
11 Eylül 2006       Mesaj #285
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
Ayrılık yaşayan kadınlar sağlığından oluyor...
Kadın Sağlığı

Amerika'nın Ohio eyaletinde bulunan Bowling Green Eyalet Üniversitesi ve Teksas'ta bulunan Austin Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, boşanma kadının kalp sağlığını bozuyor. Yaşları 51-61 arasında değişen 9 bin 434 kadın ve erkek üzerinde yapılan araştırmaya göre boşanmayla ortaya çıkan duygusal stres ve ekonomik kaygılar kadınların kalp sorunları yaşamasına neden oluyor.

Araştırmaya başkanlık eden Dr. Zhenmei Zhang ve Dr. Mark D. Hayward, 2 yıllık bir sürece yaydıkları araştırmaları sırasında "boşanan, eşi vefat eden ve yeniden evlenen" kadınların kalp hastalıklarıyla karşı karşıya kalma riskinin daha fazla olduğu ortaya çıktı. Yeniden evlenen kadınların yüzde 31'i, boşanan kadınların yüzde 33'ü, eşini kaybeden kadınların da yüze 30'u kalp hastalığına yakalandı.

"KALP GÖRÜLMÜYOR AMA"

Dr. Zhang aynı kişiyle evli kalmanın kadınları kalp hastalığına karşı koruduğunu söyledi. Fakat aynı şeyin erkekler için geçerli olmadığını belirtti. Yeniden evlenen erkeklerin, aynı kadınla evli kalan erkeklere göre kalp sorunu yaşama riski yüzde 19 daha az. Fakat doktorlar "boşanmış ve yeniden evlenmiş" erkeklerin aynı kadınla evli kalan erkeklere göre kalple bağlantılı olmayan bir hastalıktan ölme riskinin daha yüksek olduğunu söyledi.

Kaynak:SABAH - 11/09/2006 - Ana Sayfa
bebeto40 - avatarı
bebeto40
Ziyaretçi
17 Ocak 2007       Mesaj #286
bebeto40 - avatarı
Ziyaretçi
REGL SANCISINA AYAK MASAJI

Çinlilerin 3000 yıllık ayak masajı refleksolojinin regl sancılarını yüzde 45 oranında azalttığını biliyor muydunuz? İstanbulda açılan Liangzi Ayak Masaj Merkezi uzmanlarının Eleleye özel önerdiği egzersizlerle istediğiniz her yerde minik uygulamalar yapabilirsiniz.
Editör: Nalan Sözer





Regl sancıları kabus gibidir. Bel, bacak ve karın ağrısı günlük; hatta bazen sosyal yaşamı bile etkiler ve hayat işkenceye dönüşür. Ama ne mutlu bize ki Amerikalılar her geçen gün regl konusunda müjdeli bir haberle çıkıyorlar karşımıza. Son olarak kadınların regl dönemini hap ile yılda üç defaya indirme mucizesinden sonra Çinlilerin ayak masajının da regl ağrılarını yüzde 45 oranında azalttığını keşfetmişler. Masajın yeni bir yararı olduğunu daha öğrenir öğrenmez soluğu geçtiğimiz günlerde açılan İstanbul Princes Liangzi Ayak Masaj Merkezinde aldım. 1997 yılında Çinin Xinxiang bölgesinde kurulan Liangzi Training School ayak sağlığı konusunda eğitim veren teknik bir lise. Okulda 10 profesör çalışıyor. Bu lise üç senede mezun ettiği 9300 ayak sağlığı uzmanının Liangzi Ayak Masajı Merkezlerinde çalışmasına imkan veriyor. İstanbul Liangzinin uzmanları refleksolojinin en önemli etkisinin sinir sistemini uyararak vücudun gevşemesini sağlaması olduğunu söylüyorlar. Gevşeme aynı anda zihnimizi ve içsel enerji sistemimizi de etkiliyor. Sinir sistemi aracılığıyla zihni ve içsel enerji sistemini uyararak, gevşeterek ya da masaj yaparak doğal olarak sağlıklı bir yaşam için yol alınabiliyor. Ancak iyi bir beslenme, düzenli egzersiz, sosyal ve çevresel koşullar, zihinsel tutum gibi diğer etkenlerin birarada dengeli olmasının da şart olduğunu söylüyor uzmanlar. Tüm sağlık konularında doktor kontrolünün önemini de eklemeyi ihmal etmiyorlar.

Nasıl uygulanır?
Ayak masajının regl sancıları üzerindeki etkisine gelince; refleksoloji uzmanları acının azalıp rahatlamanın arttığını özellikle vurguluyorlar. Çünkü ayağa yapılan masajla vücudumuzdaki 62 bölge uyarılabiliyor. Masaj sırasında bu noktalara bastırıldığı zaman kimi organların ve sistemlerin harekete geçtiği hissediliyor. Bu sayede de regl döneminde ağrı hissedilen yumurtalık, baş, bacak, bel, kasık ve karın bölgelerinde rahatlama oluyor. Zaten her iki ayağın tabanına birlikte bakılınca, insan vücudunun genel şeklini oluşturduğu görülür diyorlar ve vücutla ayağı şöyle ilişkilendiriyorlar: Başparmaklar kafa ve boyunla ilişkilidir; küçük parmakların ayakla birleştikleri yerler sağ ve sol omuzlar ve ayakların üst kısımları da omurganın sağ ve sol yanıdır. Ayaklara uygulanan baskının oranı masajı yaptıran kişinin geçirmiş olduğu rahatsızlıklar, yaşı ve ayak biçimi ile doğru orantılı. Kişinin masaj sırasında verdiği tepkilerin sonucu geçirmiş olduğu rahatsızlıklar, stres durumu ya da uykusuzluk gibi sorunlar konusunda bilgi sahibi olunabiliyor. Uzmanlar son olarak, regl döneminin başlamasından birkaç gün önce masaja başlandığı takdirde, etkisinin daha da arttığını belirtiyorlar. Liangzi Ayak Masaj Merkezi, tıbbi tedavilerin tamamlayıcısı olarak destek verebilmek için Türkiyedeki hastanelerle işbirliği yapmayı amaçlıyor.
Çin felsefesinde refleksoloji
İnsan vücudunda, yaşam enerjisini taşıyan bir takım görünmeyen enerji yolları olduğuna inanılıyor Çin tıbbında. Bu yollar sayesinde sahip olunan kozmik enerji vücudun içinde hareket eder ve insanı sağlıklı kılar. Bu yollar, büyük olasılıkla stres ve asabiyet yüzünden bloke olur.
vain - avatarı
vain
Ziyaretçi
14 Şubat 2007       Mesaj #287
vain - avatarı
Ziyaretçi
MEME KANSERİ ARAŞTIRMA SORUŞTURMASI

Bu anket, Türkiye Meme Vakfı araştırmalarına esas alınmak üzere hazırlanmıştır.

Meme kanseri teşhisi kaç yaşınızda kondu? 20 den küçük 20-25 26-30 31-35 36-40 41-45 46-50 50 den büyük • Memenizde kanser hangi yöntemle tespit edildi?
Kendim fark ettim
Doktor muayenesi sırasında bulundu Mamografide saptandı
Ultrasonografi
Diğer yöntemlerle (lütfen açıklayın) • Meme kanserinizin tipi nedir?
İnfiltratif duktal karsinom
Duktal karsinoma in situ
İnfiltratif lobuler karsinom
Lobular karsinoma in situ
Diğer tip meme kanseri
Bilmiyorum • Meme Kanseriniz hangi evrede saptandı? 1.evre(stage I)
-Memedeki kitlenin büyüklüğü 2.54 cm den küçük ve koltuk altı lenf bezlerine sıçrama yok
2.evre(stage II)
-Memedeki kitlenin büyüklüğü 2.54 cm den küçük ve koltuk altı lenf bezlerine sıçrama var
- Memedeki kitlenin büyüklüğü 2.54 cm ile 5.08 cm arasında ve koltuk altı lenf bezlerine sıçrama yok veya var
- Memedeki kitlenin büyüklüğü 5.08 cm den büyük ve arasında ve koltuk altı lenf bezlerine sıçrama yok
3..evreA(stage IIIA)
-Memedeki kitlenin büyüklüğü 5.08 cm den büyük ve koltuk altı lenf bezlerine sıçrama var
-Memedeki kitlenin büyüklüğü ne olursa olsun koltuk altı lenf bezlerine sıçrama var ve bu lenf bezleri birbirilerine veya çevre dokulara yapışık
3..evreB(stage IIIB)
Kanser, meme derisine veya göğüs duvarına veya internal mammarian lenf bezlerine atlamış
4.evre(stage IV)
Kanser meme dışındaki organlara( kemik, akciğer,ve diğer lenf bezlerine) atlamış Bilmiyorum • Aşağıdaki tedavi modellerinden hangilerini gördünüz? Memenin tümünün alınması(Mastektomi) Memenin bir kısmının alınması(Lumpektomi) Kemoterapi Hormonal terapi(tamoksifen vs) Radyoterapi Diğer(belirtiniz) • Tedavi seçeneğine karar vermenizde en fazla kim etkili oldu? Doktorunuz Aileniz Arkadaşlarınız Diğer(belirtiniz) • Tedavi seçeneğinize karar vermenizde esas neden nedir? Sağ kalım süresi Doktorun önerisi Yaşam kalitesinin korunması Diğer(belirtiniz) • Kemoterapi uygulayan doktorunuz size tedavinizin yan etkilerinden bahsetti mi? ve size ilgili klinik semptomların hastalığınız sonucu geliştiğini veya aldığınız ilaçlara bağlı olarak geliştiğini açıkladı mı? Evet Hayır • Tedaviniz sırasında hangi yan etkilere maruz kaldınız?
Sıcak Basmaları
Bulantı
Yorgunluk
Seksüel fonksiyon bozukluğu
Kilo alma
Kemik yoğunluğunun azalması
Kalp sorunları
Yüksek kolesterol
Derin ven trombozu
Pulmonar emboli
Rahim kanseri
Diğer(açıklayınız) • Tedavinize bağlı olarak sizi korkutan bir hastalık veya durum gelişti mi?

Evet
Hayır • Üstteki soruya cevabınız evet ise, hangi sorunun geliştiğini ve neden olduğunu açıklayın.

Osteoporoz
Kalp sorunları
Rahim kanseri
Ciddi depresyon
Kronik yorgunluk
Şişmanlık
Trombozis
Diğer(açıklayın)
Sebep nedir? Açıklama • Bu korkularınızı doktorunuz ile tartıştınız mı?
Evet
Hayır • Doktorunuz size aşağıdaki sorunlarla ilgili bilgi verdi mi?
Kanserde kilo kaybı
Radyasyonun yan etkileri
Hastalığınıza bağlı tromboz gelişme riski
Kemoterapinin yan etkileri
Kansere bağlı gelişen kansızlık • Doktorunuz diğer kanser bulgularının, komplikasyonlarının veya ilaçların yan etkilerinin tedavisi ile ilgili ek tedavi seçenekleri önerdi mi? Örneğin;
Diyet suplementleri(vitaminler, antioksidanlar vs)
Bulantı tedavisi
Kansızlığın tedavisi
Pulmoner emboli ve derin ven trombozunun önlenmesi için tedavi • Daha önce bilmediğiniz bir tedavi seçeneği öğrendiğinizde bunun size yararı olup olmayacağını doktorunuzla tartışır mısınız?
Evet
Hayır • Kanser teşhisi konduğunda bilgi almak için hangi kaynaklara baş vurdunuz?
Doktor
Hemşire
İnternet
Dergi
Kütüphane
Meme kanseri destek grubu
Kar amacı gütmeyen organizasyon
Kansere yakalanmış arkadaşlar,aile üyeleri
Diğer(açıklayınız) • Ne tip bilgi araştırdınız?
Sağ kalım oranları
Hastalığın teşhisi
Tedavi seçenekleri
Hastalığın seyri
Klinik çalışmalar
Vaka araştırmaları
Ürün bilgileri
Diğer( açıklayınız) • Hangi bilgiyi bulmakta zorlandınız ?
Sağ kalım oranları
Hastalığın teşhisi
Tedavi seçenekleri
Hastalığın seyri
Klinik çalışmalar
Vaka araştırmaları
Ürün bilgileri
Hiçbiri Diğer( açıklayınız) • En çok hangi yolla meme kanseri ve yeni tedavi seçenekleri konusunda bilgi almak isterdiniz?
Doktordan
İnternetten
Hasta eğitim çalışmaları
Eğitici literatürden
Media(Gazete, televizyon,dergi)
Destek grupları
Diğer(açıklayınız) • Öğrendiğiniz bilgiyi, arkadaşlarınızla veya ailenizle paylaşır mısınız?
Evet
Hayır • Daha fazla bilgiye ulaşabilseydiniz, geçmişteki tedaviniz için farklı bir yol seçer miydiniz?
Evet farklı bir yol seçerdim
Hayır seçtiğim yol uygun
Emin değilim • Tedaviniz sırasında kimlerden destek ve yardım gördünüz?
Eşim
Annem ve babam
Çocuklarım
Arkadaşlarım
Meme kanseri destek grupları
Doktor/ hemşire
Diğer(açıklayınız) • Genel olarak meme kanseri destek gruplarından ne gibi kaynaklar sağlamak mümkün?
Yardımcı oluyorlar
Güncel bilgililer
Destekleyici
Benim durumum ile ilgili değil
Güncel değiller
Meme kanseri destek gruplarından kaynaklar sağlama konusunda bilgim yok
Diğer(açıklayınız) • Ne gibi destek ve kaynaklar size tedaviniz sırasında yardımcı olurdu? Yaşınız Kaç? Hangi şehirde oturuyorsunuz? Hangi Ülkede oturuyorsunuz? Adınız(Yazmak zorunda değilsiniz)?
ARAŞTIRMAMIZA KATILDIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDİYORUZ.
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
15 Şubat 2007       Mesaj #288
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Taşıyıcı Annelik
Evli ve çocuk sahibi olamamış kadının gebelik mahsülünü taşıyacak bir rahminin olmadığı durumlarda evli çiftin erkeğinden alınan spermin kadından alınan yumurta hücresi ile dışarıda döllenmesiyle oluşan embriyonun, başka kadının rahmine yerleştirilmesiyle hamile kalan ,bebeği rahminde taşıyan ve doğuran kadına taşıyıcı anne adı verilir. Bu işi ücretle yapana kiralık taşıyıcı anne, ücret söz konusu olmadan yapan kadına ise gönüllü taşıyıcı anne denir.

Bebek sahibi olmak için taşıyıcı anne olgusunu düşündüren nedenleri şu şekilde sıralamak mümkündür:

1- Kadının yumurtası vardır, fakat gebelik için tıbbi engelleri bulunmaktadır.Genç yaşta rahmi alınmak zorunda kalınmış veya tıbbi nedenlerle gebeliği müsaade edilmeyen kadınlarda taşıyıcı annelik düşünülmelidir.Gebe kalamayan veya gebe kalması mümkün olmayan ama yumurta hücresi olan kadınlarda bebek sahibi olabilmelerine olanak sağlayan taşıyıcı anneliği anlatmak gereklidir. Memleketimizde donasyon ve taşıyıcı annelik yasal olmamasına ragmen bir aydın olarak bu seçeneği hastalarımıza sunmak zorundayız.
Kadından alınan yumurta hücresinin erkekten alınan sperm ile döllendikten sonra oluşan embryo rahmi ilaçlarla hazırlanmış taşıyıcı anneye yerleştirilir.

2- Kadının yumurtası da yoktur,bu durumda yumurta hücresi taşıyıcı anneden alınabileceği gibi üçüncü bir kişiden de alınabilir.Yumurta ,taşıyıcı anneden alınmış ise bu durumda taşıyıcı anne genetik olarak ta bebeğin annesidir. Taşıyıcı anne gebelik boyunca normal bir gebe nasıl takip edilirse o şekilde takip edilir.Doğuma gerçekleştirilir.Hastane kayıtlarında bebeğin annesi taşıyıcı kadın olacaktır. Bu işlemin yasal olduğu ülkelerde buradaki hukuksal problem çözülmüştür. Doğan bebeğin genetik olarak yumurtası alınan kadının ve spermi alınan erkeğin özelliklerini taşıyacaktır.

Taşıyıcı annelikte yapılan işlemlere kısaca bakalım;
  • Kadının yumurta hücrelerinin iğnelerle geliştirilmesi
  • Yumurta hücreleri, belli bir büyüklüğe geldiğinde hastanın uyutularak yumurta hücrelerinin karın içinden toplanması,
  • Yumurta hücrelerinin laboratuar ortamında sperm ile karşılaştırılması yada spermin yumurta hücresinin içine verilmesi,
  • Laboratuar ortamında embriyonun gelişmesini takip edilmesi,
  • Embriyolar belli bir döneme geldiğinde gebeliğin yerleşmesi için ilaçlarla hazır hale getirilmiş taşıyıcı annenin rahmine verilmesi şeklinde gelişir.

Yumurta vericisi nasıl seçilir?

Ciddi bir merkez yumurta vericisi olmak isteyen bir kız kardeş veya arkadaş var ise bu büyük bir şans sayılabilir,demektedir. Ben bu görüşe katılmıyorum, bana göre donor olarak seçilecek kişi kesinlikle tanıdık bir kişi olmamalı, zira gerek duygusal gerekse de hukuksal problemler yakın kişilerde sıklıkla karşılanır.Bu sırada hem donör hem de taşıyıcı annenin AIDS,Hepatit gibi bulaşıcı hastalıklar açısından incelenmesi gereklidir.

Bugün için ülkemizde kadın veya erkek yumurta hücrelerinin bağışı yasal olarak mümkün değildir. Donasyon dediğimiz olay memleketimizde yasal olarak yapılamamaktadır. Ayrıca taşıyıcı annelikte memleketimizde yasal bir çerçeve içinde değildir. Bazı ülkelerde bu tür uygulamalar sıkı denetleme ve yasalarla korunu hale gelmıştir.Memleketimizde yasak olan bu işlemde özellikle donasyon değil ama taşıyıcı anne bulmak çok ciddi problem haline gelmiştir. Kıbrıs’ta bir yerel basın organında çıkan bir habere göre taşıyıcı anne 18-20 bin dolar ücret istemekte ayrıca tüm gebelik boyunca ilaç muayene ücretleri masrafları ve doğum ücreti ile rakam daha üst boyutlara gelmektedir. Donasyonda ise sadece yumurta hücresi vermenin bedeli 1000 Euro civarında olduğu bildirilmiştir. Eskiden Kıbrıs dışında Belçika İngiltere gibi memleketlerde yapılan bu işlemler Kıbrıs’ta yapılmaya başlandıktan sonra ülkemiz medyasında çok konuşulan bir konu olmaya başlamıştır.Bir çok merkez taşıyıcı anne bulmak açısından zorluklar yaşadıklarını bildirmişlerdir.

Sanatçılardan Metin Arolat Haber Vitrini isimli web sitesinin verdiği habere göre; çocuk sahibi olabilmek amacıyla 25 bin dolar karşılığında, Bulgaristan'da yaşayan genç bir kadınla anlaşmıştır. Web sitesinin verdiği habere göre Metin Arolat bir röportajında evliliğe sıcak bakmadığını belirtmiş ve "Evlilik olmadan çocuk yapmanın yasal hale gelmesini istiyorum. Çünkü evlenmek istemiyorum ama çocuğum olsun istiyorum. Çocuk olsun diye evlenmek bana yanlış geliyor." demiştir.

Hürriyet gazetesinin bir haberine göre Arizona’da yaşayan taşıyıcı anne Teresa Anderson, Luise ve Enrique Gonzales çifti ile 15 bin dolara taşıyıcı annelik için anlaşmış ama bebeklerin beşiz olması ve ailenin ciddi paraya ihtiyacı olması nedeniyle taşıyıcı anne Teresa aileden para almaktan vazgeçmiştir. Bu örnekte Amerika’da taşıyıcı annelik ücretini göstermesi açısından bir örnektir.
Memleketimizde yasal olmayan bu işlem için yıllardır Belçika, İngiltere, Rusya, Yunanistan gibi ülkelere giderek bu işlemi yaptıran Türk halkı şimdi Kıbrıs’ta bu işlemi gayet kolayca yaptırmaktadır. Özellikle pasaport zorunluluğu olmaması ve türkçe konuşulan bir yer olması nedeniyle türk halkı kıbrısta zorluklar yaşamamaktadır.
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
6 Mart 2007       Mesaj #289
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
Menopoz sonrası tedavide yenilik



ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü tarafından yaptırılan ve yaklaşık 17 bin kadın üzerinde uygulanan Women's Health İnitiative (Kadın Sağlığı İnisiyatifi) çalışmasının sonuçları açıklandı.

Çalışmada, menopoz sonrası hormon ilaçları kullanan kadınlarda meme kanseri riskinde görülen artışın tespiti, tedavinin beş yılla sınırlandırılmasına yol açtı.

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bülent Gülekli, ABD'de gerçekleştirilen çalışmayla menopoz sonrası uygulanan tedavi yöntemlerinde yeni yaklaşımın söz konusu olduğunu bildirdi.

8.5 yıl olarak öngörülen ancak alınan sonuçlar nedeniyle 5.2 yılda kesilen çalışmada, rahmi alınmamış 10 bin kadına östrojen ve progesteron verildiğini, 10 bin kişilik diğer grubun ilaç kullanmadığını, rahmi alınmış kadınlaraysa sadece östrojen verildiğini ifade eden Prof. Dr. Gülekli, hiç ilaç almayan kadınlarda 5 yılın sonunda 10 binde 33 olarak belirlenen meme kanserinin, diğer grupta (rahmi alınmadığı için östrojen ve progesteronu bir arada 5 yıl kullanan) 41 kadında geliştiğini bildirdi.

Prof. Dr. Gülekli, rahmi alınmış, sadece östrojen kullanan kadınlarda meme
kanseri riskinde artış gözlenmediğini kaydetti.

Dünyada tartışma yaratan bu çalışma ışığında, menopoza giren kadınlara daha önce ömür boyu verdikleri östrojen ve progesteron tedavisinin artık beş yılla sınırlandırılmasını önerdiklerini, aksi halde meme kanseri riskinde hafif bir artış bulunduğunu söylediklerini kaydeden Gülekli, sadece östrojen kullanan rahmi alınmış kadınlarda ise uzun süreli ilaç alımı konusunda bir risk olmadığını söyledi.

''Seçilen grubun dizaynında sıkıntı var''

Ancak ABD'deki çalışmada seçilen grubun dizaynıyla ilgili sıkıntılar bulunduğuna, büyük çoğunluğu kilolu olan kadınların, menopoz yaşının 10-15 yıl üzerinde, ortalama 63 yaş döneminde olduğuna işaret eden Prof. Dr. Gülekli, çalışmanın, genç hasta grubuna mal edilemeyeceğini bildirdi.

Prof. Dr. Gülekli, ayrıca, meme kanseri riskinin, ilk gebeliği 30 yaşın üzerinde olan, vücut kitle indeksi 30'un üzerinde bulunan kadınlarda daha yüksek olduğunu belirtti.

Prof. Dr. Gülekli, ''Biz yine de bu araştırma ışığında 'artık ömür boyu ilaç kullanabilirsiniz' demiyoruz. Beş yıl olunca herkes kesecek mi, kimileri var ki ilaçlarını daha düşük dozlu olarak hekim kontrolünde kullanabilirler. Biz bilgilerimizi hastalarımızla paylaşıyoruz. İlacı kestikleri zaman elde ettiği yararlar çok daha fazlaysa bu şekilde devam ediliyor'' dedi.
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
22 Nisan 2007       Mesaj #290
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Gebelikte Beslenme
Gebelik, beslenmenin çok özel olarak ele alınması gerektiği bir dönemdir.Pek çok kadın daha önceki kötü beslenme alışkanlıklarını düzeltelerek , gebelik bahanesiyle sağlıklı beslenmeyi öğrenebilir.Beslenme sosyal,ekonomik,kültürel ve kişisel özelliklere bağlı olarak çok büyük değişiklikler gösterebilir.Konuyla ilgili yapılan geniş çalışmalar sonunda gerek gebelik öncesi gerekse gebelik sırasında kötü beslenmenin gebeliğin seyri,bebek ve anne üzerinde olumsuz etkileri olduğu gösterilmiştir.Beslenmeyi belirleyen temel unsurlar;

1-Gebelik öncesi kilo ve boy(Vücut Kitle Oranı=Body Mass Index=BMI)
2-Yaş
3-Bebek sayısı
4-Metabolik hastalık varlığı (diabet,fenilketonuri vb)
5-Sosyo-ekonomik ve kültürel özellikler
6-İştah ve annenin fiziksel aktiviteleridir.

Herşeye rağmen gebeliğin özel bir diyeti olduğu söylenemez.Gebe herkesten daha çok normal beslenmelidir.Bu et,süt,yumurta,taze sebze-meyve, mineral ve vitamin desteklerinden oluşur.

Gebelikte barsak hareketleri genellikle yavaşladığı için diyete lifli gıdalar ve bol sıvı eklenmelidir.Süt ve sütten yapılmış gıdalar tüketilirken sütün pastorize olması ve peynirlerin tam mayalanmış olmasına dikkat edilmelidir.Aksi halde bazı sütten geçen hastalıklara davetiye çıkartılmış olunur.Marketlerde satılan çok yüksek ısıda hazırlanıp paketlenmiş sütler güvenli sayılabilir.Sırayla değerlendirilirse,



PROTEIN
Resimdisc 001
Genellikle hayvansal gidalardan alinir. G****** günlük protein ihtiyaci 48-60 gr olup gebe olmayandan 15-30 gr daha fazladir. Kirmizi et,tavuk eti,balik,yumurta,süt ve sütten yapilmis gidalar (peynir,yogurt) baslica hayvansal protein kaynaklaridir. Özellikle kirmizi et beraberinde bolca yag içerdiginden yagsiz veya az yagli tüketilmelidir. Özellikle vejeteryan bir anne açisindan önemli olan bitkisel protein kaynaklari , kuru baklagiller (nohut, mercimek, fasulye, bakla), kepekli tahillar, bazi kuru yemisler(findik, fistik, ceviz vb) olarak sayilabilir. Aksi görüsler de savunulmakla beraber, proteinden zengin diyet alinarak gebelik zehirlenmesinin azaltilabilecegini ifade eden arastirma sonuçlari vardir.
YAG
yag 1
Gebelikte dengeli bir diyetteki kalorinin üçte biri yaglardan elde edilmelidir.Doymamis yag asitlerinden zengin olmalari nedeniyle bitkisel yaglar(ayçiçek,zeytin ve misirözü ) tercih edilmelidir.

KARBOHIDRAT

Gebelikte en dikkatli tüketilmesi gereken temel besin grubudur.Mümkün oldugunca dogal kaynaklardan karsilanmalidir.Vücutta temel olarak enerji ihtiyacini karsilayan maddelerdir. Bu maddeler tahil,un,seker gibi besinler içerisinde yer alir. Yapi tasi degillerdir.Çok tüketilmeleri halinde enerji olarak kullanilamayan fazla karbohidrat (özellikle sekerler) vücutta yag olarak depolanir ve gereksiz kilolarin en sik nedenidirler.
VITAMIN
vitamin
Insan vücudundaki pek çok yikim ve yapim ( metabolik )olayinin kolaylastiricilari (katalizörleri) vitaminlerdir.Yani yasamsal fonksiyonlari vardir. Gebelikte bu tür yapim ve yikim olaylari arttigi için anne adayinin vitamin tüketimi son derece dengeli olmalidir.Özel ,diyet disi ,vitamin destegi sadece folik asit için geçerli olup dengeli beslenen bir gebede ayrica vitamin kullanimina gerek yoktur.

Folik asit , planlanmis bir gebelikten 1-3 ay önce baslanip,her gün 0.4 mg dozunda ,gebeligin ilk 12-16 haftasi boyunca alinrak , omurilik ve beyinde görülen açiklik ve sakatliklarin azaltilmasi mümkündür.Özellikle daha önce daha önce sakat bebek dogurmus kadinlarda 4 mg gibi yüksek dozlarda folik asit ayni sekilde uygulanarak sakatligin tekrarlama olasiligi azaltilabilir.Gebelik boyunca folik asitten zengin olan ispanak,karnibahar,kepekli undan yapilmis yiyecekler,findik,fistik tüketilmesi önerilebilir.

Genel olarak vitaminler olumlu etkileri olan maddeler olmakla beraber ilaç olarak yüksek dozda vitamin kullanimi her zaman emniyetli degildir.Özellikle A-vitamini 15.000/IU 'yi geçen günlük dozlarda alinirsa bazi dogumsal sakatliklari artirdigini bildiren çalismalar vardir.Bu nedenle ezberlenmis veya baskalarina ait önerilerle , doktora danisilmadan yapilacak diyet disi vitamin destekleri her zaman iyi sonuçlar vermez. Özel bir sindirim sistemi veya diger hastaligi olmayan ve normal beslenebilen bir annede, bugünkü bilgiler isiginda ilk 3 aydaki folik asit destegi disinda vitamin destegine(diyet disi) gerek yoktur. Hekim her anne adayina dengeli ve çesitli beslenmeyi önermek ve ögretmekle gebelikte artan vitamin ihtiyacini da karsilamis olur.

MINERALLER

En önemlileri kalsiyum ve demirdir.Gerek anne ,gerekse bebek için önemli yapi tasi olan bu mineraller kan yapimi ve kemik yapisi basta olmak üzere pek çok yasamsal fonksiyonun devami için gereklidirler. Normal olarak hayvansal protein,yumurta ve süt ve sütten yapilmis gidalarda bol miktarda bulunurlarsa da gebelikte artmis ihtiyaci diyetle karsilamak genellikle mümkün olmadigindan destek olarak verilmeleri kabul görmektedir.

Eksiklik olmayan bir kadinda bile gebelikte kanin sivi kisminin %50 'ye varan artisina bagli olarak "seyrelmeye bagli kansizlik" (dilusyonel anemi) gelisebilir.Kalsiyum pek çok hücresel fonksiyonun yani sira kemik yapiminda kullanilan temel elemandir. Eksikligi kadinlarda özellikle menapozda daha çok ortaya çikan osteoporoza (kemik erimesi) neden olabilir.Bu yüzden demir eksikligi anemisi olsun olmasin her anne bulanti kusmalari (varsa) geçer geçmez demir destegi almalidir.

Yine kemik erimesi olsun olmasin her annede kalsiyum destegi yapilabilir. Yüksek dozda kalsiyum destegi yapilan hastalarda daha az gebelik zehirlenmesi görüldügünü bildiren arastirma sonuçlari da vardir. Kalsiyum süt,yogurt ,peynir ve yesil yaprakli sebzelerde bol miktarda bulunur. Demir ise kirmizi et,yumurta,ton baligi ve sakadatlarda boldur. Demir ve kalsiyum ,birbirlerinin barsaktan emilimlerini bozabileceklerinden ,bu iki hapin farkli ögünlerde alinmasina dikkat edilmelidir.
ÖGÜNLER

Gebe mümkün oldugunca az az ,sik sik yemek yemelidir. Sadece ana ögünlere dayanan beslenme aliskanligi mide ve barsak sisteminde ki gevsemeye bagli olarak yemekten sonra mide yakinmalarina neden olabilir. Gebe özellikle yatmadan 1-2 saat öncesinden itibaren yemek yememeli ,özellikle yemekten sonra oturur pozisyonda dinlenip veya gezintilerle yiyeceklerin mideyi terketmesini kolaylastirmaya çalismalidir.Aserme halinde ögün sayisi daha da büyük bir önem kazanmaktadir.

GENEL ÖNERILER

· Lifli ,posali gidalar gebelikte genellikle kabizlik seklinde degisen barsak aliskanliklarinin düzeltilmesi açisindan çok faydalidir.Bu tür gadalardan en zengin olan besinler taze sebze ve meyvelerdir.Bu gidalar çok fazla tüketildiklerinde demir emilimini olumsuz etkileyebileceklerinden demir haplari aç karna yutulmaya çalisilmalidir.Lif ve posa siyah ekmek, portakal, elma, kuruyemis, baklagiller, kuru üzüm,kuru kayisi,kepekli olarak hazirlanmis unlu gidalarda bol miktarda vardir. Aksamlari bir fincan kadar ceviz,badem,findik,fistik karisimi yenilerek pek çok (çinko, magnezyum, kalsiyum) mineral ve vitamin(Vit E,B vb)alinabilir.

· Gebelikte annenin sivi tüketiminin en önemli kismini su olusturmalidir. Çay,kahve ,kakao,alkollü içkiler ve kola ya hiç ya da mümkün oldugunca az tüketilmelidir. Alkol tüketimine bagli çocukta fötal alkol sendromu denilen özel bir dogumsal bozukluklar ve zeka geriligi tablosu tanimlanmistir.Gebelikte günde bir kadeh sarap gibi ölçülerde alkol alinmasinin zararsiz oldugu ileri sürülse de herhangi bir özel faydasi oldugu da ileri sürülemez.

· Özellikle el ve ayaklardaki ödemlerin önlenmesi veya gebelik zehirlenmesinin önlenmesi veya tedavisi için gebelikte tuz kisitlanmasinin yeri yoktur .Hatta bu tür uygulamalarin daha kötü sonuçlar dogurdugu gösterilmistir.Ancak istah degisiklikleri nedeniyle tuzlu yiyeceklere olan egilimin de önüne geçilmelidir.Yani gebe evde herkese pisen yemekten,herkesin yedigi ekmekten tüketmeli ama yemek masasindan tuzu ,tuzlugu kaldirmalidir.

· Gebelikte fast-food, ,salam,sosis,sucuk,dondurulmus gidalarin tüketilmesi, lokantalarda yemek cesaretlendirilmemelidir.Bu tür gidalarin pisirilme teknikleri yetersiz ve kullanilan suni renklendirici,tatlandirici ve koruyucu maddeler ,asiri yag içermeleri anne ve bebek sagligini olumsuz etkileyebilir.Yemekhanelerdeki sicak yemekler,önceden pisirilmis süpermarket yiyecekleri,yeni pisirilmis ve sicak olamayan tavuk eti bebege geçip onda hastalik yapan bakteriler içerebileceginden bu tür gidalardan uzak durulmali veya dikkatli tüketilmelidir.

KALORI

Gebede günlük 300 Kcal daha fazla kalori alimi önerilmektedir. Emziren bir lohusa buna ek 500 Kcal daha fazla almalidir.Böylece bir gebe,ortalama 60 kg olan bir kadinin günde 2300 Kcal almasi gerektiginden hareketle günde kaç kalori alacagini hesaplayabilir.Bunun vücut kitle indeksi veya yasa göre yapilmis hesaplamalari da yol gösterici olabilir.

VEGETERYAN DIYETI

Vegeteryan olan bir gebe baklagiller,kepekli tahillar tüketerek bitkisel proteinlerle bebek ve kendilerinin protein ihtiyacini karsilamalidir. Yumurta ,süt ve sütten yapilmis gidalari da almayan komple vegeteryanlar (vegan) dengeli bir diyetin yanisira vitamin destegine de ihtiyaç duyarlar. Hiç hayvansal gida almayan bu gebelerde özellikle B12 vitamin eksikligi görülebilir.Ayrica bitkisel gidalarda daha az yag olmasi nedeniyle kalori alimi da yeterli olmayabilir.Veganlarda diger bazi vitaminler (vit-D) ve kalsiyum, demir çinko gibi mineraller de yeterli alinamayabilir. Bu yüzden diyet kalori,vitamin ve mineraller açisindan çok iyi dengelenmeli ve gerekli destek yapilmalidir. Tamamen vegeteryan (vegan) olan bir gebeye günlük uygun kalori (yas ve BMI'e göre) ve mineralin (demir,kalsiyum) yani sira ; -10 mgr (400 IU ) D vitamini - 2 mgr vitamin B 12 verilmelidir.

KILO ALIMI

Günlük 300 Kcal fazla almakla gebelik boyunca normal bir gebe 10 - 12 kg alir.Kilo alimi yas ,bebek sayisi ve vücut kitle indeksine(BMI) baglidir.Vücut kitle indeksine göre normal kilo alimi asagida gösterilmistir; Gebelik öncesi BMI Gebelikte toplam kilo alimi Haftalik kilo alimi · Zayif < 20 kg/m2 12 -18 kg 0,5 kg · Normal 20-25 kg/m2 11,5 -16 kg 0,4 kg · Sisman 26-29 kg/m2 7 -11,5 kg 0,3 kg · Çogul gebelik (ikiz) 16-20 kg 0,75 kg

Benzer Konular

11 Aralık 2014 / ThinkerBeLL Sağlıklı Yaşam
19 Şubat 2013 / Demir YumruK Taslak Konular