Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 115

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 549.850 Cevap: 1.812
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Ağustos 2007       Mesaj #1141
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Telefonuna gelen mesajla yerinden sıçradı. "aksam yedi gibi emelle
birlikte kahve icmeye gelcez sana musait olursun degilmi ". Beklediğini
Sponsorlu Bağlantılar
bildiren mesajı alelacele yazıp yolladı.
Sürekli takıldığı kafede, bir hafta önce gördüğü Emel'i çok beğenmişti.

Arkadaşı Burcu kızı tanıyordu ve aracı olmaya razı olmuştu. İşte nihayet
geliyorlardı. Böyle bir sonucu beklemiyordu aslında. Onun için şaşkındı.


Dört saati vardı hazırlanmak için.


Ev berbat görülüyordu. Eline geçirdiği irice birkaç market torbasına,
ortalıktaki çöpleri ve boş bira şişelerini doldurdu. Çöplerin dışında
kalanları da başka torbalara sokuşturarak yatak odasındaki dolaba tıktı.


Mobilyaların ahşap kısımlarındaki tozları, kanepenin altında kalmış kirli
bir çorap teki ile bir çırpıda siliverdi. Elektrikli süpürgeyle ortalığı
süpürdü. Seramiklere dökülmüş kola, bira, kahve gibi türlü sıvıların
kurumuş lekelerini banyodaki kirli havluyu ıslatarak sildi. Ortalıktaki
ağır sigara kokusunun dağılması için pencereleri açtı. Yarım saatlik bir
koşuşturmayla oturma alanları epeyce adam olmuştu .


Mutfağa girdi. Tüm bulaşıkları banyodan getirdiği leğenin içine doldurarak
mutfak dolabına attı. İçinden ayırdığı üç kahve fincanı, üç şarap kadehi,
birkaç çerez ve pasta tabağı, üç adet çatal ve çay kaşığını, kül
tablalarını yıkadı. Buzdolabının içinde çürüyüp kalmış sebze ve meyveleri,
bozulmuş peynirleri, küflenmiş yoğurdu çöpe attıktan sonra dolabın içinde
ve dışında görülen tüm lekeleri az önceki havlu ile silerek olabildiğince
beyazlattı.


Mutfağı da iyi kötü adam ettikten sonra kendisi ile ilgilenmeye gelmişti
sıra .


Banyoya girdi. En çabuk tarafından bir duş alıp sakal tıraşını oldu.


Haftalardır fırçalanmamaktan sararmış dişlerini dört kere ikişer dakika
fırçaladı. Saçlarını jöleleyip güzelce biçim verdi. Odaya geçtiğinde sıra
giyinme faslına gelmişti. Tek tek kokladığı kıyafetlerinin içinden en
temizlerini seçip üzerine geçirdi. Üstüne başına deodorantından sıktı. Aynı
deodorantı salon perdelerine ve koltuklara da boca etti.


Tuvalete girdiğinde işinin henüz bitmediğini anladı. Tuvalet temizleyicisi
olmadığı için klozeti çamaşır deterjanı ile güzelce ovaladı . Kireç
lekelerini temizleyemediyse de epeyce beyazlatmayı başarmıştı. Yorgunluktan
ölmek üzereydi. Hele ilk günü atlatsın, sonraki bir hafta boyunca fırsat
buldukça temizlik yapacaktı.


Bir hafta önce Emel'in elinde gördüğü ve hemen bir tane de kendine
edindiği, geçen zaman içinde sadece "Cehennem" bölümünü okuyabildiği, Dante
Allighieri'nin İlahi Komedya'sının arasına bir ayraç yerleştirip salondaki
sehpanın üzerine koydu. Ne karın ağrısı bir kitaptı. Neyse ki en azından
okuduğu bölümlerden, altını çizdiği birkaç pasajı ezberlemişti. Kitabın
yanına bir kül tablası ve tütsülüğü koyup bir tütsü yaktı. Her şey hazırdı.


Vakit de gelmişti zaten. Son kontrollerini yaparken kapı çaldı.


Tanışmalarının hikayesi böyle işte.


Dört yıl sonra tek celsede boşandılar

RuYa - avatarı
RuYa
Ziyaretçi
4 Ağustos 2007       Mesaj #1142
RuYa - avatarı
Ziyaretçi
Bir otobüs duraginda karsilasmislardi ilk kez....
Biri tipta okuyordu,öbürü mimarlikta. O ilk karsilasmadan
Sponsorlu Bağlantılar
sonra, bir kere,
bir kere, bir kere daha karsilasabilmek için, hep ayni saatte,
ayni duraktan,
ayni otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle
konusacak cesareti
bulmalari biraz zaman aldi ama sonunda basardilar. Ikisi de
her sabah otobüse bindikleri
semtte oturmuyorlardi aslinda. Delikanli arkadasinda kaldigi
için o duraktan binmisti otobüse, kiz ise ablasinda....
Sirf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden
evlerinden çikip, sehrin öbür ucundaki o duraga, onlarin
duragina
geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...

Okullarini bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok
mutlu...
Bazen issiz, bazen parasiz kaldilar ama öylesine siki
kenetlenmisti ki
yürekleri ve elleri hiçbir seyi umursamadilar. Ayin sonunu zor

getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar
olduklarinda
da hep mutluydular. Zaman asimina ugrayan, aliskanliklara
yenik düsen,
banka
hesabinda para kalmadigi için ya da tam tersine o hesabi daha
da kabarik
hale getirmek uguruna bitip-tükeniveren sevgilerden degildi
onlarinki...
Günler günleri, yillar yillari kovaladikça sevgileri de
büyüdü, büyüdü...
Tek eksikleri çocuklarinin olmamasiydi. Zorlu bir tedavi
sürecine ragman
çocuk sahibi olmayinca, ?bütün mutluluklarin bizim olmasini
beklemek,
bencillik olur? diyerek devam ettiler hayatlarina. Çocuk
yerine,
sevgilerini büyüttüler... Senin için ölürüm? derdi kadin,
simsiki sarilip
adama ve adam Hayir, ben senin için ölürüm diye yanit verirdi
hep...

Bazen eve geldiginde, aynanin üzerinde bir not görürdü kadin,
?Bir
tanem, kütüphanenin ikinci rafina bak....? Kütüphanenin ikinci
rafinda
baska bir not olurdu, Mutfaktaki masanin üzerine bak ve seni
çok sevdigimi sakin unutma?
Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notlari okuya
okuya kosturan kadin, sonunda kimi zaman bir demet çiçek,
kimi zaman en sevdigi çikolatalar,
kimi zaman da pahali armaganlarla karsilasirdi...
Aldigi hediyenin ne oldugu önemli degildi zaten....

Hayat ne kadar hizli akarsa aksin, isleri ne kadar yogun
olursa olsun hep
birbirlerine ayiracak zaman buluyorlardi bulmasina ama kirkli
yaslarin
ortalarina geldiklerinde, daha az çalismaya karar verdiler.
Adam,
hastaneden ayrildi ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye
basladi. Kadin da mimarlik bürosunu kapadi ve sadece özel
projelerde görev aldi. Artik daha fazla beraber
olabiliyorlardi. Bir gün sahilde dolasirken, harap
durumda bir ev gördü kadin, üzerinde ?satilik? levhasi asili
olan. ?Ne
dersin, bu evi alalim mi?? dedi adama. ?Bu viraneyi yiktirir,
harika bir
ev yapariz. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terasi olan,
martilari
kahvaltiya davet edecegimiz bir deniz evi yapalim burayi...?
?Sen
istersin de ben hiç hayir diyebilirmiyim?? diye yanit verdi
adam.
Amerikadaki tip kongresinden döner dönmez ararim emlakçiyi...
Kaç para olursa olsun, burasi bizimdir artik....?

Sadece bir hafta ayri kalacaklarini bildikleri halde,
ayrilmalari zor
oldu adam Amerika?ya giderken. Her gün, her saat konustular
telefonla.
Gözyaslari içinde kucaklastilar havaalaninda. Fakat birkaç gün
sonra,
kocasinda bir tuhaflik oldugunu fark etti kadin. Eskisi kadar
mutlu
görünmüyor, konusmaktan kaçiniyordu. Onu neselendirmek için,
sahildeki
evi hatirlatti ve çizdigi projeyi verdi kadin ama hiç
beklemedigi bir cevap
aldi: Canim, o ev bizim bütçemizi asiyor. Sen en iyisi o evi
unut...?

Mutsuzluk, mutlulugun tadina alismis insanlara daha da aci,
daha da
çekilmez gelir. Kadin, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri.
Derdini
söylemesi için yalvardi adama, Senin için ölürüm, biliyorsun,
ne olur
anlat? diye dil döktü bos yere... Yillardir sevdigi adam,
duyarsiz ve
sevgisiz biriyle yer degistirmisti sanki. Ona ulasmaya
çalistikça, beton
duvarlara çarpiyordu kadin, her çarpmada daha fazla kaniyordu
yüregi...

Bir gün, çocuklugunun, gençliginin ve bütün hayatinin birlikte
geçtigi
arkadasina dert yanarken, ?Artik dayanamiyorum, sana söylemek
zorundayim?
diye sözünü kesti arkadasi. O, seni aldatiyor. Is yerimin tam
karsisindaki restoranda genç bir kadinla yemek yiyiyor her
öglen. Sonra
sarmas dolas biniyorlar arabaya....
Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanlari? diye bagirdi
kadin.
Onca yillik arkadasini, kendisini kiskanmakla suçladi....
Ertesi gün, ögle
vakti o restoranin hemen karsisinda bir köseye sindi sessizce
ve peri
masallarinin sadece masal oldugunu anladi... Kocasinin eskiden
ayni
hastanede çalistigi genç çocuk doktorunu tanidi hemen. Bazen
evlerinde
agirladiklari kadina nasil sarildigini gördü adamin...

Aksam kocasi eve gelir gelmez, bazen bagirip,
bazen aglayarak, bazen ona simsiki sarilip bazen de
yumruklayarak haykirdi suratina her seyi. Inkar etmedi adam.
Zamanla duygularin degisebildigi, insanlarin orta yasa
geldiklerinde farklilik aradigi gibi bir seyler geveledi
agzinda ve
bavulunu alip gitti evden. Kapidan çikarken, ?son bir kez
kucaklamak
isterim seni? diyecek oldu ama kadin, ?defol? dedi nefretle...


Ilk celsede bosandilar... Modern bir ask hikayesinin böyle son
bulmasina
kimse inanamadi. Arkadaslarinin destegiyle ayakta kalmaya
çalisti kadin.
Adamin, sevgilisiyle birlikte Amerika?ya yerlestigini ögrendi.
Bazen
yalniz kaldiginda, onu hala sevdigini hissedince, aglama
nöbetleri
geçiriyor, askin yerini, en az onun kadar yogun bir duygu olan
nefretin
almasi için dua ediyordu.

Aradan bir yil geçti... Her seyin ilaci oldugu söylenen zaman
bile,
kadinin derdine çare olamamisti. Bir sabah, israrla çalan
zilin sesiyle
uyandi. Kapiyi açtiginda, karsisinda o kadini gördü. ?Sen,
buraya ne
yüzle geliyorsun? diye bagirmak istedi ama sesi çikmadi.
?Lütfen, içeri
girmeme
izin ver, mutlaka konusmamiz gerekiyor.? dedi genç kadin.
Kanepeye ilisti
ve zor duyulan bir sesle konusmaya basladi: ?Hiçbir sey
göründügü gibi
degil aslinda. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yil

Amerika?daki kongre sirasinda ögrendi hastaligini ve yaklasik
bir senelik
ömrü kaldgini. Buna dayanamayacagini, hep söyledigin gibi
onunla birlikte
ölmek isteyecegini biliyordu. Seni kendinden uzaklastirmak
için, benden
sevgilisi rolünü oynamami istedi. Ailesine de haber vermedi.
Birlikte
Amerika?ya yerlestigimiz yalanini yaydi. Oysa ilk
karsilastiginiz otobüs
duraginin karsisinda bir ev tutmustu. Tedavi görüyor ve
kurtulacagina
inaniyordu ama olmadi. Gece fenalasmis, bakicisi beni aradi,
son anda
yetistim. Sana bu kutuyu vermemi istedi...? Gözlerinden akan
yaslari
durduramayacagini biliyordu kadin. Hemen oracikta ölmek
istiyordu. Eline
tutusturulan kutuyu açmayi neden sonra akil edebildi. Itinayla
katlanmis
bir sürü kagit duruyordu kutuda. Ilk kagitta, ?Lütfen bütün
notlari
sirayla oku bir tanem? diyordu... Sirayla okudu; ?Seni çok
sevdim?, ?Seni
sevmekten hiç vazgeçmedim?, ?Senin için ölürüm derdin hep,
dogru
söyledigini bilirdim.? ?Fakat benim için ölmeni istemedim?
?Simdi bana
söz vermeni istiyorum.? ?Benim için yasayacaksin, anlastik
mi?? son kagidi eline alirken, kutuda bir anahtar oldugunu
gördü kadin... Ve son kagitta sunlar yaziliydi:

Sahildeki evimizi senin çizdigin projeye göre yaptirdim.
Kocaman terasta
martilarla kahvalti ederken, ben hep seni izliyor olacağım... BUSE PİR

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ağustos 2007       Mesaj #1143
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Süleymaniye Camii'nin yapımına 896.380 altın harcanmıştır.Rivayete göre, temel atıldığı gün yapılan merasimden sonra, Kanuni Sultan Süleyman, Mimar Sinan'a bir akçe uzatmış ve yüzüne dik dik bakmıştır.Mimar Sinan bu akçeyi öperek koynuna koyar.Cami tamamlanıp kapısı açıldığı gün, Sultan içeri girerken bu akçeyi ona geri verir.Kannuni akçeyi eline alarak, bütün camiyi dolaşır ve çıkarken gülümseyerek akçeyi yine Mimar Sinan'a uzatır. Mimar Sinan da akçeyi alır, tekrar öperek koynuna koyar. Merasim bitince çırakları,kendisine merakla bu işin hikmetini sorarlar. Mimar Sinan şu cevabı verir:
-Saadetlu Hünkar, temel atılırken bana o akçeyi verip yüzüme sertçe bakmıştı. Bu demek idi ki:''Yapacağın camide iki taş arasında bir akçe girecek kadar kusur bulursam sen bilirsin.''
Cami tamamlanıp Sultan içeri girdiklerinde akçeyi mübarek ellerine verdim.Her tarafı dolaşıp kakikaten iki taş arasında bir akçe girecek kadar kusur bulamadılar. Bundan son derece memnun kalarak sevinçle akçeyi bana iade buyurdular.İşte bu, benim için en büyük mükafat ve gerçek manada bir iltifat oldu.
Gerçektende bir sanatkar için en büyük mükafat, eserinin beğenilip taktir edilmesi değil midir?
seN yoKkeNn YaNımdA YaLANcı GülüMSEmeMlE KiRLetiOrUm düRÜsTLüğüMü...

sessiz bir gecedeyim
isyan dolu yüreğimle
bağırsam yankılanır mı
yüreğimdeki çığlıklar
umut olur mu yolumuza
ümit eder miyiz yarınlara
zafer kokan yarınlara
ve 'SEN' elimi tutar mısın
karanlığın içinde
gözlerinle ışık verir misin
umut dolu yüreğime...
masum güsel - avatarı
masum güsel
Ziyaretçi
5 Ağustos 2007       Mesaj #1144
masum güsel - avatarı
Ziyaretçi
SoN yApRaK
Ülkenin batısındaki küçük bir mahallenin bir sokağının neredeyse
tamamı ressamlardan oluşmaktaydı. Bu mahallede, üç katlı bodur
bir tuğla yığınının tepesinde iki kız arkadaşın stüdyoları bulunmaktaydı.
Alt katlarında ise yaşlı bir ressam otururdu.

Günlerden bir gün kız arkadaşlardan biri zatürree hastalığına yakalandı.
Genç kız günden güne eriyordu. Bir gün, arkadaşı resim yaparken
o da yatağında pencereden dışarı bakıyor ve sayıyordu...

Geriye doğru sayıyordu; "Oniki" dedi, biraz sonra da "onbir"; arkasindan
"on", sonra "dokuz"; daha sonra, hemen birbiri ardina "sekiz" ve "yedi".
Arkadaşı merakla dışarı baktı. Sayılacak ne vardı acaba?
Görünürde sadece kasvetli, bomboş bir avlu ile altı yedi metre ötedeki
tuğla evin çıplak duvarı vardı. Budaklı köklerinden çürümüş,
yaşlı mı yaşlı bir asma, tuğla duvarın yarı boyuna kadar tırmanmıştı.

Dönüp arkadaışna "Neyin var?" diye sordu. Hasta kız fısıltı halinde" altı" dedi.
"Artık hızla düşüyorlar. Üç gün önce neredeyse yüz tane vardı.
Saymaktan başıma ağrı giriyordu. Ama şimdi kolaylaştı.
İşte biri daha gitti. Topu topu beş tane kaldı şimdi."
"Beş tane ne?" diye sordu arkadaşı. "Yapraklar, asmanın yaprakları.
Sonuncusu da düşünce, ben de mutlaka gideceğim. Hissediyorum bunu."

Arkadaşı ona saçmalamamasını söyleyip içmesi için çorba götürdü.
Fakat o: "İşte bir tanesi daha gidiyor. Hayır, çorba filan istemiyorum.
Bununla geriye dört tane kaldı. Hava kararmadan sonuncusunun da düştüğünü
görmek istiyorum.. Ondan sonra ben de gidecegim." diyerek cevap verdi.

Genç kız uykuya daldığında arkadaşı da alt katta ki yaşlı ressama
ziyarete gitti. Bu sırada yaprak olayını da anlattı yaşlı adama.
Yukarı çıktığında arkadaşı uyuyordu. Ertesi sabah hasta kız hemen
arkadaşına perdeyi açmasını söyledi. Ama hayret! Hiç bitmeyecekmiş
gibi gelen upuzun gece boyunca aralıksız yağan yağmur ve şiddetle esen
rüzgârdan sonra, bir asma yaprağı hâlâ yerinde duruyordu.

Sapına yakın tarafları hâlâ koyu yeşil kalmakla birlikte, testere ağzı gibi
tırtıllı kenarlarına ölümün ve çürümenin sarı rengi gelmiş olan yaprak,
yerden altı yedi metre yükseklikteki bir dala yiğitçe asılmış duruyordu.

"Bu sonuncusu" dedi hasta kız."Geceleyin mutlaka düşer diye düşünmüştüm.
Rüzgârı duydum. Bugün düşecektir, o düştüğü an ben de öleceğim."
Ağır ağır geçen gün sona erdiğinde onlar, alacakaranlıkta bile, asma
yaprağının duvarın önünde sapına tutunmakta olduğunu görebiliyorlardı.

Derken şiddetli yağmur tekrar başladı. Hava yeteri kadar aydınlanır
aydınlanmaz, genç kız hemen perdenin açılmasını istedi. Asma yaprağı
hâlâ yerindeydi. Genç kız, yattığı yerden uzun uzun yaprağı seyretti. Sonra
arkadaşına seslendi. "Münasebetsizlik ettim. Benim ne kötü bir insan
olduğumu göstermek istercesine, bir kuvvet o son yaprağı orada tuttu.

Ölümü istemek günahtır. Şimdi biraz bana çorba verebilirsin." dedi.
Akşamüstü gelen doktor ayrılırken; şimdi alt kattaki bir hastaya
bakmam gerekiyor. Yaşlı bir ressammış sanırım. O da zatürree.
Yaşlı adamcağız çok ağır bir durumda, kurtulma umudu yok ama
daha rahat eder diye bugün hastaneye kaldırılıyor dedi.

Ertesi gün doktor : "Tehlikeyi atlattınız, siz kazandınız." dedi.
O gün öğleden sonra arkadaşı artık iyileşmiş olan arkadaşına alt kattaki
yaşlı adamı anlattı. Yaşlı adam iki gün hastanede yattıktan sonra ölmüş.

Hastalandığı günün sabahı kapıcı onu, odasında sancıdan kıvranırken
bulmuş. Pabuçları, elbisesi baştan aşağı sırılsıklam, her yanı buz gibi bir
haldeymiş. Öyle korkunç bir gecede nereye çıktığına akıl sır erdirememişti
kimse. Sonra, hâlâ yanık duran bir gemici feneri, yerinden sürüklene
sürüklene çıkarılmış bir portatif merdiven, bir de üstünde birbirine
karışmış sarı, yeşil boyalarla bir palet ve sağa sola saçılmış bir kaç fırça
bulmuşlar. O zaman o son yaprağın sırrı da çözüldü. Rüzgâr estiği zaman
bile yerinden oynamayan yaprak, yaşlı ressamın şaheseriydi. Yaşlı adam,
son yaprağın düştüğü gece oraya bir yaprak resmi yapıp yapıştırmıştı.
__________________
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ağustos 2007       Mesaj #1145
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
EsKiDeN HaYaLLerim VarDı EsKiDen uMutLarım VarDı EsKiDen Dü$LeRim ßekLenTiLeRİm VarDı aMa $imDi Hiçßir$ey KaLmaDı Ne uMut Ne HaYaL NeDe ßekLenTiLeRiM HepSi Ku$ Gißi uCup Gitti Sen GiTTinYa SanKi HaYatTa ßitti ßenim iÇin oYsa ßöyLemi oLcakTı ßizDeKi TutKu ßu $eKiLdeMi ßitiCekTi HaYat ßana Hep aCı YönLeRiNi GösTerDi HeP CeFaSını ÇekTim Tam MutLuLuk NeDir öGreNiyoDum HaYat iLk DeFa YüzüMe GüLüYoDuKi YiNe Darße YeDim YiNe ßen ßıkTım ßu HaYaTın CiLveSinDen aMa o ßenDen HaLa ßıkMamı$Ki DeVam eDiYo SiLLeSiNi VurMaYa DiYoRuM KaDeR ßiGün ßanaDa GüLerMisin ßiGün ßanaDa HaYatın TatLı YanLarıNı Hiç MutSuzLuk VerMeDeN DoYaSıYa Ya$aTırMısın DiYe SanMıYoRum Ya ßen KenDim MutSuZ oLmaYı TerCih eDiYoRuM YaDa iLaHi aDaLet ßu DiYoRuM Ke$keLerim Var Ke$ke DiYoRum aMa ßiLiYorumKi Ke$keLer ßana ßir$ey KazanDırMıCak oYsa NiYe ßiz YaLnızLarın HaYaTınDa Hep KuRuKaLaßaLık oLuYo NiYe ßir DeRt oRtaGı Yok Her$ey SevGiLiDen ißaRet DeGiL HeR$ey iKi KeLiMeYeDe ßagLı DeGiL ßa$ımı ok$asın DiYe etRaFa ßaKıNan KüÇüK KöPek YavRuSuDa DeGiLim VeYa ßeni SeVeN oLdUgU AnDa KeDiLer Gißi KuyRukTa SaLLaMaYa NiYeTiM Yok SaDeCe ßunDan SonRa a$k ßenDen uZak HakEdeNe YaKın oLsun a$kka Tövße ! ! !
[ [ [ YaZaN JaSeM ] ] ]
masum güsel - avatarı
masum güsel
Ziyaretçi
5 Ağustos 2007       Mesaj #1146
masum güsel - avatarı
Ziyaretçi
ÖLmè¥èñ $èvgïï

Genç adam kollarında bir buket çiçek, sahile koşarak geldi. Gözleri şöyle bir sahilde gezindi, aradığını göremeyince ilk gördüğü banka oturup sevdiğini beklemeye başladı.
Ellerinde yine her zamanki çiçeklerden vardı.
Sevgilisinin en sevdiği çiçekler bunlardı. Kırmızı, kıpkırmızı, kan kırmızısı güller...
Sanki dalından yeni koparılmış gibi
tazeydiler. Buram buram sevgi kokuyor,
aşk kokuyor en önemlisi de
özlem ve hasret kokuyordu güller...



Hepsinin üzerinde damlalar vardı. Sanki ağlıyor gibiydiler. Genç adam güllere baktı, sanki onlarla konuşuyormuş gibi,
"Neden ağlıyorsunuz, bakın ben ne kadar mutluyum" dedi. Az sonra sevdiğini
göreceği için kalbi yine deli gibi atmaya başlamıştı. Ne zaman onu düşünse,
onunla buluşacağını hayal etse
kalbi hep böyle yerinden çıkacakmış
gibi oluyordu. Senelerdir birbirlerini sevmelerinde rağmen ikisi de
sevgisinden hiç birşey kaybetmemişti.
Onları hiç birşey ayıramazdı... Ne hasret,
ne ayrılık, ne de ölüm...



Genç adam telaşla saatine baktı. Sevdiği
yine 1 dakika geç kalmıştı. Üstelik o,
sevdiğini bekletmemek için dakikalarca
önce koşarak geliyor, onu beklemeyi bile seviyordu. Oysa o, her zaman kendisini bekletiyordu. Herkesin bir kusuru
olurmuş diye düşündü. Ve gözlerini
önündeki uçsuz bucaksız denize dikti...



Denizin sonu yok gibiydi, tıpkı sevdiği
kıza olan aşkı gibi denizin de sonu yoktu. Sonsuzluğa uzanıyordu... Aslında bugün onlar için çok özel bir gündü. Kendi
aralarında sözleneceklerdi. Delikanlı önce bunu sevdiğine açmış, sonra da gidip
2 tane yüzük almıştı. Bu kadar önemli bir günde bari, onu bekletmemeliydi. Ama
alışmıştı artık beklemeye, zararı yok biraz daha beklerim diye düşündü. Güllerin yaprakları nedense hâlâ yaşlı idi.
Bir türlü anlamıyordu onları. Herşey bu
kadar güzelken neden ağlıyorlardı ki?
İşte az sonra sevdiği gelecek, ona
sarılacak, kucaklaşacaklardı...
Sonra söz yüzüklerini takıp, evliliğe
ilk adımlarını atacaklardı. Genç adam
öyle heyecanlıydı ki, sevdiğine
kavuşmak için can atıyordu...



Martılara baktı, birbirleriyle oynaşıp,
uçuşan martılara... Ne kadar güzel dansediyorlardı havada.
Tekrar saatine baktı genç adam. Endişelenmeye başlamıştı. Sevgilisi
yine geç kalmıştı, hem de çok... Bu kadar
geç kalmaması gerekiyordu.



İşte hergün burada buluşmak için sözleşmiyorlar mıydı? Her gün sahilde, martılara bakarak, denizin onlara
anlattığı masalları dinleyerek birbirlerine sarılıp hasret gidereceklerine
söz vermiyorlar mıydı ? O zaman neden gelmemişti yine ?? Aklına kötü
düşünceler gelmeye başladı. Hayır! Hayır, olamazdı. Sevdiğine birşey olamazdı.
Onsuz hayat yaşanmazdı ki...
O ölse bile devamlı benimle yaşar diye düşündü genç adam. Bunun
düşüncesi bile hoş değildi.
Gözlerini yere indirdi. Gözyaşlarını
kimsenin görmesini istemiyordu.
Zaten nedense etrafındaki insanlar
ona sanki kaçık gibi bakıyorlardı.
Rahatsız olmaya başladı bakışlardan.
Artık bıkmıştı... Yine sevgilisi geldi aklına...



Neden gelmedi acaba diye düşünmeye başladı. Gözlerini kapattı. 7 sene oldu
dedi. 7 senedir hergün bu sahildeydi. Sevdiğini bekliyordu. Daha fazla
dayanamadı. Kalbi parçalanacak gibi oluyordu. Gözlerinden bir damla yaş
daha güllerin üzerine damladı. Yine gelmeyecek galiba, en iyisi ben onun
evine gideyim diye mırıldandı...
Hiç olmazsa gülleri her zamanki gibi
yanına koyar, ona vermiş olurdu...
Genç adam ayağa kalktı, sevdiğiyle
buluşmak üzere, yeşil tepenin ardındaki
kabristana doğru yürümeye başladı...
Son düzenleyen masum güsel; 5 Ağustos 2007 18:28 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ağustos 2007       Mesaj #1147
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
SeN BeNiM VaZGeÇiLmEz HaTaMsINN....

Avaz avaz hıçkırıklarla anlatıyor sensizliği sessizliğimm!!!
Düşen her damla kalbime, kalbimin her köşesine bir bir yerleştiriyor seni!! halbuki; sele karışıp gitmen gerekrirken,bogulup yok olman gerkirken, kalbimden tamamiyle silinmen gerekirken... damarlarımda dolaşan her kana işliyorusn ..Bütün vücuduma yayılıyorusn!!! oysa ben .. ben içimden söküp atmak koparmak isityorum seni...!!!! göz yaşlarıma ''DURR''' demekk istiorum !!
Allah kahretisnn!!!! yine gÖZ yaşları içinde seni düşünüyorum...!!! aklıma;
'' GözyaşLarı bir mesiyettir herkesde bulunmaz'' sözü gelior .. biraz düşündükden sonra her gece gözyaşı dükmektense '' HERKEZs'' oLmayı tercih ediyorum..
Beni ''herkes''yapan sevginkenn ben neden hala deli gibi senii sewiyorum???
En büyük hatamda bu zatenn... bana yaptıgın işkenceye göz göre göre katlanıyorum...

''YAŞ GEÇTİKÇE BÜYÜK İTİNA İLE HATA YAPILIR '' derlerdide inanmasdım.. Haklılarmışş aslında sen bnim gerçek hatamdım oysa bn sana doğrumsun diee sıkı sıkı sarıldım ...
asLında büyük bir itina ile hata yaptım bunu geçte olsa anladım
...SeN BeNiM VaZGeÇiLmEz HaTaMsINN....
[[EsMeRiM]]
masum güsel - avatarı
masum güsel
Ziyaretçi
5 Ağustos 2007       Mesaj #1148
masum güsel - avatarı
Ziyaretçi
hAyAllErİnİZdEn sIfIr AlDıNıZmI?

Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak
atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin
genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle
çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı.
Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak
istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası..
Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine
sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir
kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı.
Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi.
Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi.
Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000
metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi.
Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev,
tam kalbinin sesiydi.. İki gün sonra ödevi geri aldı.
Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir
"0" ve "Dersten sonra beni gör" uyarısı vardı.
"Neden "0" aldım?" diye merakla sordu hocasına, çocuk..
"Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal"
dedi, hocası.. "Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun.
Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir.
Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık ******lar da
alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız" ve ekledi:
"Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden
yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm."
Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı.
"Oğlum" dedi babası "Bu konuda kararını kendin vermelisin.
Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!."
Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir
değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına..
"Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin" dedi..
"Ben de hayallerimi..".....



O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki
1000 metrekarelik evinde oturuyor.
Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde
çerçevelenmiş olarak asılı.
Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen,
geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi.
Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine "Bak" dedi,
"Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken,
hayal hırsızıydım. O yıllarda
öğrencilerimden pek çok hayal çaldım.
Allah' tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın."
__________________
masum güsel - avatarı
masum güsel
Ziyaretçi
5 Ağustos 2007       Mesaj #1149
masum güsel - avatarı
Ziyaretçi
ŞiMdİlİk

Büyükler, çocukların konuşmalarını yarım yamalak
dinlediklerinden, onların sözlerinde gizli derin anlamları kaçırırlar.

Bizim eve, karıma elbiselerin, örtülerin, çarşafların
söküklerinin dikilmesinde yardım eden bir terzi kadın gelir.
Bu kadın bize geldiği zaman küçük oğlunu da beraberinde
getirir. İşte ben, kalıcı ve derin imanın anlamını bu küçük çocuktan
öğrendim. Onunla uzun zamandan beri arkadaş olduğumdan,
bizim eve geldiğinde biraz sohbet etmeyi ihmal etmem.

Geçenlerde bana yakında güzel bir futbol tuopu alacağını söyledi.
Onu tekrar görüşümde futbol topunu alıp almadığını sordum.
Çocuk cevap verdi: "Hayır efendim, annem şimdilik
topa ayıracak paramız olmadığını söyledi."

Onun bu sözleri, durumlarının yakında düzeleceğine dair
derin inancını gösteriyordu. Bilhassa, kullandığı 'şimdilik'
kelimesinde kuvetli bir güvenin izi seziliyordu.

Bu çocuğun söyledikleri beni uzun uzun düşündürdü. Onu
uzun bir süre görmedim. Günün birinde tekrar rastladım.
Çocuk, bahçede oturmuş, bir karınca yuvasını seyrediyordu.

Yavaşça yanına sokuldum.
Onu konuşturmak için babasından bahis açtım:
"Eve gidince yemekten sonra babanla oynayacak mısın?
Yoksa yemekten sonra hemen yatacak mısın?" diye sordum.
Çocuk ciddiyetle yüzüme baktı ve:
"Babam bir kaza geçirdiğinden hastanede. Şimdilik
babamla oynayamayacağım!" dedi.

Geçen gün yolum, oturdukları mahalleye düştü.
Çocuğu kaldırımda aceleyle yürürken gördüm. Üzerinde temiz
koyu renk bir elbise vardı. "Heyy" diye seslendim.
"Neden bayramlık elbiselerini giydin?
Herhalde hastaneye babanı görmeye gidiyorsun."
Çocuk gülümseyerek başını salladı. Bundan sonra
söylediği sözler, dünyayı içinde yaşamaya değer bir hale getiren,
ölümden sonraki hayata olan imanın bir insan için neler
yapabileceğini anlamama sebep olan sözlerdi.

Çocuğun soruma verdiği cevap şu olmuştu:
"Hayır efendim, hastaneye babamı görmeye gitmiyorum.
Babam geçen hafta öldüğünden, onu şimdilik göremeyeceğim."
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ağustos 2007       Mesaj #1150
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ayrılık Bir Hançerdir

şimdi yazacaklarım sizi ne kadar ilgilendirir bilmiyorum ama benim dertleşmeye ihtiyacım var. geçen yıl bi kız gördüm bizim sokakta. komşuların misafiriymiş. ceylan gibi sekiyordu yakan top oynarken. gözlerimi üzerinden alamıyordum. o da bunu farketmişti nihayet, o da bana bakıyordu. içim içime sığmadı mutluluktan uçuyordum. sonra nasıl olduysa bir araya geldik tanıştık. artık birini seviyodum ve sevildiğimi sanıyodum. o kadar sevgi gösterisinde bulunuyoduki aksini sölemek imkansızdı. sabahın köründe sokağa çıkıyor onun da çıkmasını bekliyodum,en azından camdan bana bakıp gülümsemesini... aşk gözümü kör etmişti.varsa yoksa O.
günler haftalar geçti artık kendi evine, yaşadığı şehire gitmesi gerekti. ayrılık o kadar acı veriyodu ki hançer yarası almadan nasıl bi acı olduğunu hissedebiliyordum. aylar geçiyor onun hasretiyle yanıp tutuşuyodum. yaz mevsimi gelsede tekrar gelse,bana gelse elimi tutsa diye özlem duyuyodum.nihayet yazı getirdik büyük özlemlerle.yüzünü gördüm bakmaya doyulmuyodu.hafiften bi gülümsedi,içim kıpır kıpırdı ,mutluluktan uçuyodum. sokağa çıkmasını, tekrar ellerini tutabilmenin arzusuyla yanarak sabırsızlıkla bekliyordum. saatler geçti,akşam olmak üzereydi ki geldi.arka sokağa gidelim dedi,bizi görmesinler... gittik,nasılsın, iiyim..... derken seni o kadar özledim ki dedim kavuşmanın verdiği huzurla. ''özledinmi? ''dedi ve ekledi'' gerçektenmi''.''seninle güzel bi arkadaşlık kurduk ama bu kadar bağlanmanı beklemiyordum, hem ben başka biriyle çıkıyorum, ama istersen buraya geldiğimdede seninle çıkarım, eğer diğerini kabul edersen'' dedi. başımdan kaynar sular devrildi gözlerim alev saçıyodu.! aklımdan geçenleri anlamış olacak ki yanımdan koşarak uzaklaştı. iyi iki uzaklaşmış yumruğumu duvarlara vururken ellerim kanlar içinde kaldı.
artık sevgi diye bişiyin var olduğuna inanmıyorum. onun yüzünden kalbim taşa döndü sanki. hala duygusal biriyim ama içimde saklı, dışa vuramıyorum bunu. şimdi size soruyorum gerçek sevgi diye bişiy kaldımı, artık sevgiler ''çıkmak'' denen acaip bi kelimeden mi ibaret?
insan sevmeden nasıl biriyle birlikte olabilir? ''SEVMEK'' ne kadar güzel bi kelime, ne güzel bi duygu sevmek. neden bu güzel kelime çıkmak diye değişti? içinizde hala sevginin var olduğuna, çıkmak diye bişiyi kabul edemeyecek duygulara sahip olan var mı?

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat