Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 138

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 590.169 Cevap: 1.812
LoSt06 - avatarı
LoSt06
Ziyaretçi
29 Ekim 2007       Mesaj #1371
LoSt06 - avatarı
Ziyaretçi
SİZ HİÇ HAYALLERİNİZDEN SIFIR ALDINIZ MI ?

Sponsorlu Bağlantılar
Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı.

Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası.. Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı.

Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi. Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi.

Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi.. İki gün sonra ödevi geri aldı.

Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir "0" ve "Dersten sonra beni gör" uyarısı vardı. "Neden "0" aldım?" diye merakla sordu hocasına, çocuk. "Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal" dedi, hocası.. "Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun.

Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız" ve ekledi:
"Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm."

Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı. "Oğlum" dedi babası "Bu konuda kararını kendin vermelisin. Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!." Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına.. "Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin" dedi. "Ben de hayallerimi.."...

O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı. Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen, geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi. Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine "Bak" dedi, "Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken, hayal hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım. Allah' tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın."
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Ekim 2007       Mesaj #1372
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aşkın Dili-2

Sponsorlu Bağlantılar

Bir baharın ötesinde. Yorgun kuşlar misali , arasan belki de bulunmayacak emsali , içi ve dışı umut , sevgi ve hasret kokuyor sanki. Kim bilebilir ki ; yaşam ile ölüm arasındaki farkı ? Tekrar umut beslemek özlemlere , yaralı kalmış kalbin sevgisine ve son bir kez bakıp maziye , niye sevdim mi demektir ? " AŞK " yarım yamalak bir su kenarı olgusu değil , o suyu dahi içinde bulunduran duygudur. Seversin her an aşkı ve sevgiyi karşılıksız olsa dahi. Öylesine vurur ki kalpleri ; duramaz rüzgarı karşısında en çılgın ve vurdum duymaz asi. Bunun adı " AŞK " başı da sonu da siler ezberi...

Esecek bir nefes rüzgar varsa , uçurum kenarlarında bozsun dengemi , kurtulmak çaremi ; sanki , ya ölüm seni onsuz , yada kurtulmak onu sensiz mutlu etmeye kafi. Yaralı kuş misali. Dua et alsın tüm bedenini , aksi takdirde hazır aşkın fermanının acıması katlli...

Nasıl olduğunu bilmeksizin katılırsın aşk oyununa. Öylesine bir kalem ve öylesine bir kağıt sevişir adeta aşk adına. Sonuç mu ; Psikolojik baskılarına aşka tanımadığı uygarlığı , " Yaşayan bilir ve uygular " felsefesi ile kalbimize aksetmektir.
Kurtuluş : Sev lakin Aşık olma
Kaçış : Kendi düşen ağlamaz
Ve son söz : Aşk acıdır , Sevgi Tatlı , Aşk için ölünür, Sevgi için yaşanır..


Narey

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
3 Kasım 2007       Mesaj #1373
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Bir hikaye belki gerçek belki hayal. Sadece bir hikaye. Sevgi ve aşk üzerine bir hikaye.
Bir zamanlar bir genç varmış. Bu gencin sevdiği ve aşık olduğu dünyalar güzeli bir kız varmış. Onunla ilk bir radyoda duyduğu kan aranıyor ilanı için gittiği hastane de karşılaşmıştı. Kan verdiği kişi kızın amcasıydı. Kız ona teşekkür etmek için gittiğinde daha yeni yataktan kalkmış ve gitmek için hazırlanıyordu. Birden bulunduğu odanın kapısı açıldı ve kız içeri girdi. Çocuk ağır ağır kapıya baktı “Yine hemşirelerden biri geldi herhalde” diye düşündü, ama gelen hemşire değildi. Kız ona doğru yaklaştı “çok teşekkür ederim sayenizde amcam yaşayacak” dedi. Genç mağrur bir şekilde “ben olmasaydım bir başkası da gelir yardım ederdi. Hiç önemi değil.” Fakat kız onu dinlemedi. “Size bir yemek ısmarlayabilir miyim” dedi. Çocuk reddetmedi içinden “bu kadar güzel bir kız reddedilebilirmi” diye geçirdi.
“Tabi ne zaman isterseniz.”
“Hemen şimdiye ne dersiniz.”
“Şimdimi ?”
“Tabiki hem bende beklerken acıkmıştım”
ikisi birlikte yemeğe gittiler. Yemekte muhabbetleri devam etti. Hep birbirleri hakkında konuştular. Oğlan kızdan ilk gördüğü anda hoşlanmıştı. Kız ise sadece teşekkür etmek istediği bir yabancıdan bu kadar çok hoşlanacağını düşünmemişti bile. Konuşmaları sırasında aynı şeylerden hoşlandıklarını fark ettiler, ikisi de aynı tür filmlerden hoşlanıyor, aynı tür müziği dinliyor, hatta son zamanlarda aynı kitapları okumuşlardı. Kız bir erkeğin kendisinin sevdiği şeyleri sevebileceğini daha önceden hiç düşünememişti ve karşısında böyle biri vardı. Yemekten sonra kız telefonunu verdi. “Daha sonra ararsan konuşuruz” dedi. Bu oğlanın çok hoşuna gitmişti. Akşam olduğunda kız telefonunda bir mesaj gördü “Dünyanın en güzel bayanına. İyi akşamlar” yazıyordu. Kız birden şaşırdı. Bu kadar erken bir cevap. Demek ki oğlanda ondan hoşlanmıştı. Buna çok sevindi ve hemen o da cevap gönderdi. Bu mesajlaşmaları birkaç gün böyle sürdü. Sonunda oğlan ona çıkma teklif etti. Kız hemen kabul etti. Hayatlarının en güzel günlerini yaşıyorlardı. İki sevgili , iki aşık. Aşkları o kadar büyüktü ki sevgileri o kadar içtendi ki bu sevgileri çevresindeki insanlara da yansıyordu. Fakat oğlanın ailesinin bu aşktan hiç haberi olmamıştı. Hep onunla sevilisi olmadığı için dalga geçiyorlardı, şimdi de sevgilisi olduğu için dalga geçecekleri ve bunu hiç istemiyordu. Ama kız ailesi ile tanışmayı çok istiyordu , oysa her seferinde bir bahane uydurup erteliyordu.oğlan kızın ailesini bir kere görmüştü. Ama hiç tanışmamıştı. Kızın ailesi İzmir de oturuyorlardı kendisi ise İstanbul da amcasını yanında oturuyor ve okuluna gidiyordu.
Sonunda oğlan kızın ısrarlarına dayanamadı ve onu ailesi ile tanıştıracağını söyledi. Kız buna çok sevinmişti fakat daha önce ailesine gitmesi gerektiğini geri döndüğünde hemen ailesi ile tanışmak istediğini söyledi. Anlaştılar ve kız İzmir e doğru yola çıktı. Aradan bir gün geçti, iki gün geçti kızdan bir ses yoktu. Oysa İstanbul da birbirlerini görmedikleri anlarda hep telefonda birbirleri ile konuşurlardı. Peki şimdi ne oldu da aramamıştı.. yoksa ailesi mi izin vermemişti. Yada yanlış bir söz mü söyledi yanlış bir şey mi yaptı. Neden aramıyordu. Oğlan onu aramaya çalıştığında her seferinde telefonu kapalıydı. İki hafta , üç hafta , bir ay. Oğlan sonunda kızın onu bıraktığını artık onu istenmediğini düşünmeye başlamıştı ki ansınız bir akşam telefonu çaldı. Telefonu ilk kez ona bu kadar acı acı çalıyormuş gibi geldi. Telefonunun ekranına baktı, arayan oydu. Telefonunu hemen açtı “alo” “alo” telefonda ki ses kızın sesi değildi. Onun ablası olduğunu söyledi. Oğlanın telefonunu kızın rehberinde bulduğunu bir arkadaşı olduğunu tahmin ettiğini söyledi. Oğlan sevgilisiydim diyemedi, “evet bir arkadaşıyım ama ondan uzun zamandır haber alamıyordum” dedi. Ablası kızın yaklaşık bir ay önce İzmir e gelirken bir trafik kazası geçirdiğini üç haftadır komada olduğunu söyleyince oğlan birden dona kadı neden onu aramadığını şimdi anlamıştı fakat ablasının konuşmasından olayın bu kadar olmadığını da anlamıştı. “Kardeşimi geçen gün kaybettik” diyince oğlanın elindeki telefon bir den yere düştü. Duyduklarına inanmamıştı sevdiği , aşık olduğu kız ölmüş olamazdı. Telefondaki ses “alo” diye birkaç kez seslendi fakat oğlanın cevap verecek hali kalmamıştı. Hala inanıyordu. İlk uçakla izmire gitti. Gerçekten ölmüşmüydü. Bunu öğrenmeliydi. Ailesine gittiğinde dünyası bir kere daha yıkıldı. Çünkü duyduklarını hepsi doğruydu. Bittiği gün aşkını toprağa veriyorlardı. Yüreği buna artık dayanamadı ve gözerinden birkaç damla yaş aktı. Onu son bir kez daha görmeliydi. Bunun için cenazeyi arkadan takip etti camiden mezarlığa kadar peşlerindeydi. Mezarlıkta görebileceği bir köşeden onları izledi. Onun yüzünü son bir kez daha gördü. Alçak bir sesle “hoşcakal aşkım, sen bu dünyada sevdiğim tek kişiydin” dedi. Arkasını dönüp mezarlıktan çıkmaya karar verdi. Tam o sırada akrasından bir ses duydu. Bu sesi daha öncede duymuştu , telefonda ölüm haberini veren sesin aynısıydı. Kızın ablası ona seslendi. Oğlan arkasını dönmeden önce gözündeki yaşları sildi. “acaba siz bu kişimisiniz” dedi ve elindeki zarfı gösterdi. Zarfın üzerinde “Biricik aşkıma” yazıyor ve yanında da oğlanın ismi vardı. Oğlan ağlamaklı bir sesle evet o benim dedi. Ablası ona “bunu ölmeden önceki gece yazmış ve size vermemi istemişti” dedi ve zarfı verip uzaklaştı. Oğlan orada mektubu titreyen elleri ile hemen açmaya çalıştı. Mektupta sadece bir iki kelime vardı.
“Aşkım, seni ne kadar çok sevdiğimi şimdi daha iyi anlıyorum. Herkes iyileşeceğimi söylese de ben öleceğimi biliyorum. Seni son bir kez görebilmek , sana son bir kez dokunabilmeyi ne kadar çok istiyorum ama mümkün olmadığını çok iyi biliyorum. Sana sadece tek bir şey söylemek istiyorum. SENİ SEVİYORUM VE ÖLDÜKTEN SONRA BİLE SEVİCEĞİM. Senden tek bir şey istiyorum. Benim ardımdan hayata küsme. Ona sarıl , benim için sarıl. Olumsuzluklara asla yenilme her zaman güçlü ol o zaman sevgim her zaman yanında olacak ve seni koruyacaktır.
Kalp atışın olmak
Sonra seni hissedebilmek
Bir adımlık zamanda
Bunları şiirinde sen söylemiştin bana bende sana söylüyorum bir adımlık zaman benim için sonsuza kadar sürecek hoşcakal aşkım. ”

Oğlan bu yazıyı okurken göz yaşlarına artık hakim olamıyordu. Aradan yıllar geçti. O mektup hala oğlanın cebinde. Ne zaman bir olay olsa ne zaman üzülse mektubu açar ve yazanları okur üzülmemek için elinden geleni yapar. O zaman sevdiğinin yanında olduğunu bilir...

Bir hikaye belki gerçek belki hayal. Sadece bir hikaye. Sevgi ve aşk üzerine bir hikaye
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Kasım 2007       Mesaj #1374
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Asıl FakirlikGünlerden bir gün bir baba ve zengin ailesi oğlunu köye götürdü. Bu yolculuğun tek amacı vardı, insanların ne kadar fakir olabileceklerini oğluna göstermek. Çok fakir bir ailenin çiftliğinde bir gece ve gün geçirdiler.

Yolculuktan döndüklerinde baba oğluna sordu,

"insanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü?"

"Evet!"

"Ne öğrendin peki?"

Oğlu cevap verdi, "Şunu gördüm: bizim evde bir köpeğimiz var, onlarınsa dört. Bizim bahçenin ortasına kadar uzanan bir havuzumuz var, onlarınsa sonu olmayan bir dereleri. Bizim bahçemizde ithal lambalar var, onlarınsa yıldızları. Bizim görüş alanımız ön avluya kadar, onlarsa bütün bir ufku görüyorlar."

Oğlu sözünü bitirdiğinde babası söyleyecek bir şey bulamadı.

Oğlu ekledi, "Teşekkürler, baba, ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için!"


isimsiz kral
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Kasım 2007       Mesaj #1375
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ayrılık


Bir günün akşamüstüydü beni bırakıp gittiğin gün batımında sağanak
şekilde yağan yağmurun sesi beni rahatlatırken
senin söylediklerinde kulaklarımda yankılanıyordu... Herkes yağmurun
keyfini sürerken sen beni terk etmiştin
ne çaresiz ne yalnız kalmıştım değil mi?? Oysa ne çok sevmişim seni,
kendimi yalan sözlerle avuturken nasılda aşık olmuşum sana... Şimdi
yoksun yanımda, unuttun belki beni bugün ayrılığımızın ilk günü ama sen
ne kadar da çabuk sildin beni ben yine boynu
bükük kaldım, artık yalan sözler avutmuyor beni, inandıramıyorum
kendimi her günün akşamüstü, her güneşin battığı vakit tekrar
yaşıyorum seni... Yalnızlığın bu kadar zor olduğunu hiç tahmin
edememiştim... Terk edilmenin mi yoksa yalnız kalmanın mı acısı vardı
içimde?? Şimdi kim dinleyecek beni? Kim tutacak ellerimden?? Hayata
nasıl tekrar tutunacağım?? Şimdi düşünüyorum da ben seni
bu kadar çok düşünürken sen beni hatırlıyor musun hiç?? Sen benim
beynimi bu kadar meşgul ederken ben senin aklına
Geliyor muyum? Eğer ki bir gün, bir an aklına gelirsem sana
söylediklerimi hatırla... ''Ben senin yalnızlığını paylaşmak istiyorum,
yaslanmak istediğinde bi omuz olabilmek, sıcak bir el uzatabilmek
istiyorum...'' Sonra istersen sil beni aklından
ama sıcak bir ele hasret kaldığında, her yağmurlu günde, kendini
çaresiz hissettiğin her anda hatırla beni hatırla ve düşün
ben kaybettiğim sen içinde bu kadar çok şey kazanmışken sende
kaybettiğin şu koca aşka yan.!

Ama her şeye rağmen mutlu ol ve kimsenin seni üzmesine izin verme
eğer ki gittiğin yolda bir gün tek kalırsan arkanı dön ve bak
işte orada ben varım...




Engin Çakırka
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
8 Kasım 2007       Mesaj #1376
nünü - avatarı
Ziyaretçi
SESSIZ CIGLIK

Ne kadar zaman gecti ustunden son sohbetimizin, oyle karmasik ki dusunce sagnagim; zamani kestiremeden geciyor yasam. Seni sevmek basima gelen en guzel sey; belki de en cok bunu dusunuyorum. Iyi bir secim yapmanin gururunu duymak icin mi bu tekrarim, yoksa seni sevmeleri kendi sesimde ve kendi dusuncelerimde bir kez daha hissetmek icin mi, bilemiyorum.

Seni sevmeye ve sevilmeye hep ac kaldim. Senin beni seni sevdigim kadar sevmemen bile umrumda olmadi. Ben hep ac kalsam da sevda denen denizde bogulmaya; seni sevmenin mutlulugunu ve sansini hic bir seye degismek istemedim.

Simdi senden uzaklarda oyle derin ki ozlemim, sessiz cigliklar savuruyorum gecenin kalbine. Yalniz oldugum icin degil, bir kadin tenini ozledigim icin degil, ama sadece seni sevdigim icin bunca huznum ve bunca kavusma arzum.

Bilsen arayislarimin derininde hep sen varsin. Yasanabilen ve paylasilabilen arzunun yetersizligi beni savuran dort yone, yedi iklime ve sonsuz mevsimlere. Hic bir seyi senin yerine koyamamak bile sevdanin bir baska sevinc parcasi. Kaderimin seni sevmeye ama herseye ragmen sevmeye yonelik olmasi ne guzel bir seruven, ne buyuk bir lutuf. Yaradani bu denli sevmemin altinda bile iste bu yolculuk yatiyor.

Simdi sen mutluysan mutlu oluyorsam ve sen huzunluysen ben huzne boguluyorsam; iste ask budur diyebiliyorum. Ask sensin, sende yasayabilme umudunu buyuttugum her an ve her heyecan ask adi altinda senin varliginda anlamlaniyor.

Sana kizginligimin, sana ofkemin altinda bile seni yeterince mutlu edememe ihtimalinin butun alt sebepleri yatiyorsa, ustelik seni huzun icinde gormekten korkuyorsam bu denli; isminle sekillenen arzu kaosunun beni ne denli algi bilgesi yapmasi sasirtici gelmiyor bana. Cunku ben, en cok seni anlayabilme cabalari icinde ilahi zeka nehrinden avuc avuc farkedisler yukleniyorum.

Beni sevdigini soyledigin her an sonsuz sevincimin atesi yeniden yakiliyor. Beni sevdigini soyledigin her an artik o anin bana yetmeyecegini anladigim ve sana yonelen bakislarimda senin bile anlayamadigin o derin ask ve derin umudu daha da buyuttugum ve beni daha cok sevmeye yoneltmeye calistigim yeni zamanlar yaratiyorum.

Seni sevdigimi soyledigim butun tumceleri geciver bir kalemde. Her ask sozcugunu unutmaya calis. Sessiz cigliklarimi duymaya calis. Oyle urperecek ki ruhun, senin bana duydugun duygunun ask oldugunu soylemeye utanacaksin. Belki de benim tarafimdan sevilmeye yonelik duydugun o sevince yeni bir bakis yaratabileceksin. Seni sevdigimi sandigin o anlamlarin sessiz cigliklarimin icinde var olan duygu firtinalari yaninda kucuk birer esinti oldugunu anlayacaksin.

Sevdayla buyumeni istiyorum. Sevdayi o bilinen zitliklar icinde degil, ama benim sana yonelen sevdamin karsisinda senin beni sevmelerinin yetersiz kalislari icinde farkedislerle ogren istiyorum. Hayir sevdasiz kalarak o mutsuzlugu ve acligi yasayarak ogrenmene yuregim dayanmaz. Senden gelecek yetersiz aska bile raziyim. Sen ve ben degisik zeminlerde buyuyoruz iste.

Sen saclarimi oksa, ve mutlu olabilecegim seyleri yapmaya calisarak sevmeye devam et beni. Ben bunlarin ask icin yetersiz oldugunu sana yonelen duygularimin sinirsizliginda ogretecegim.

Sohbet et benimle. Ama ogrenmeye calisarak, anlamaya ve anlatmaya calisarak sohbet et. Iste askin en saf hallerinden biri budur. Haydi arkamda durma. Hatta yanibasimda yuruyebilmeyi bile yetersiz say. Onume gec ve sonra elini uzatarak beni yanina almaya calis. Iste askin diger bir saf hali de budur. Buyurken, yukselirken, ve sonsuzca gidebilecekken durabilmek ve sevdigini beklemek… ve sevdiginle yeniden beraberce yuruyebilmek. Bu zaman kaybetmek degil, ama zamani yeniden yaratmaktir. Zamani yeniden yaratabilmeyi gorebiliyor musun: iste benim seni nasil sevdigimi gorebileceksindir demektir. Ben bekliyorum seni… cunku sana asigim.

Beni bir an once anlayabilmeni cok isterdim. Aslinda seni severken beni anlayabilmeni beklemek de askin bir baska saf halidir. Aski; beklentisizlik icinde, anlamlar buyuterek yasamaya calisirken, bunu soyleyememe celiskisi icindeki bekleyisi sarmalayan derin bir umut hali; evet ask sanirim boyle bir sey.

Su anda gecenin ikisi. Seni ne kadar sevdigimi sigdirdigim nice sessiz ciglik yaratiyor hasret icinde yanan ruhum. Sessiz ciglik; evet askin en derin hali bu sevgili. Seni sevdigim anlamlarin en derini ve en uzaga duyulabilen haykirisi…
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Kasım 2007       Mesaj #1377
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aldatmaonunla internet ortamında tanışmıştık. İşin en ilginç yanı o bir İtalyandı. Bense Türk...
yarım yamalak ingilizcemizle anlaşmaya çalışıyorduk. Artık birbirimize o kadar alişmiştik ki birbirimize ne söylediğimizi okuduklarımızdan anliyorduk.
Aramızda mesafeler yanlızca ülkeler arası değildi. İkimizde evliydik. Benim eşim başka şehirde çalışıyordu. Eşimi asla aldatmayı düşünmedim çok mutlu bir evlilik değildi benimkisi ama yinede düşünmedim. Her genç kız gibi birsürü hayalle evlenmiştim eşimle...
ama dedigim gibi hayallerle yaşanmıyor hayat. Maalesef herşeyi kabul etmeyi öğreniyorsun. insanları oldukları gibi.. hiç beklentisi olmadan... ama yinede kendimi aldatacak bir eş ruhunda görmüyordum. yani hayran budalasi onla olmaz bunla olur gibi telaşlarım yoktu. ihanet ise bana yaban geliyordu. ama yanlızdım..
eşimin en büyük özelliğide ne yazıkki benden esirgediği ilgisiydi. oysa ben ilgiyi ve ilgi göstermeyi çok severim..ama bende ki ilgi göstermeyide unutturdugunu itiraf etmeliyim..
işte böyle günler içinde internetteki bir ingilizce mektup sayfasına bir mesaj yazdım..
yanlizligimi paylaşacak arkadaşlar ariyorum ama oldukçada mutlu bir evliliğim var diye de yazmiştim. O kadar çok mail aldim ki..
ama onun maili çok yalın gelmişti. çok içten di yanlizca dostçaydı..
kendini anlatiyordu eşini işini..
bende kendimden bahsediyordum..bu şekilde yazışmaların ardından
bir anda ilişkimiz farkli bir boyuta kaydi..
o kadar duygusaldi ki artik o maillerle yatıp onlarla kalkiyordum.. ayni sey onun içinde geçerliydi..sanki birlikte günümüzü yaşıyorduk.. birlikte yagmurun altında yürüyor, birlikte yemek yapiyorduk, ikimizde açtik duygusalliga..
kendimi mutluluk denizinde hissediyordum..
sonu ne mi oldu ayrildim..
bugun ayriligimizin 2. günü ve o maillerini yollamaya devam ediyor..
ama ben hayirsiz eşimi aldattigim düşüncesiyle onu bıraktım...
Kimliksiz Yazar
KENCISii - avatarı
KENCISii
Ziyaretçi
9 Kasım 2007       Mesaj #1378
KENCISii - avatarı
Ziyaretçi
Ateşe baktım sevgilim ocakta yanan ateşe.. Saydam, kıvrak dalgalı alevlere.. Gecenin içinden akan yıldızlar gibi kıvılcımlar .. yorgun bedenim, dalgın başım ateşin ışığındaki yansımalarda .

Ne çok hüzün topladık ....ne çok umut yanıp yanıp gitti şimdi ocağın küllerinde. Sen var mıydın, sen gelmiş miydin.. Hiç tanıdım mı seni.. öyle çok beklediğim.. özlediğim.. sen ..

Ateşin dilimleri yükselip yalazlanıyor.. Isınmak için uzattım ellerimi.. Her zaman ama her zaman bir ısıya uzanır zaten ellerim.. hava taş gibi soğuktur .. Ateş kendi hücresinde yanar, ışığı kendine dönük, ısısı kendine yetmez.. aynı yüreklerimiz..

Hiç ısınmadı bu yüzden ellerimiz..

Ocakta ateş gürül gürül yanıyor.. İlkyaz çiçekleri gibi gelincikler açıyor alevin yalımında.. İçten ve dıştan sarmalıyor ömrümü..Ömrüm bir pervane ateşe düşüyor.

Berelenmiş bir at gibi alevler közlerin içinde tökezlendikçe , bir gençlik sevdası.. bir sonbahar aşkı .. öylesine bir acı .. ateş yavaşca sönüyor.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Kasım 2007       Mesaj #1379
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aşkta Yarın Yoktur SevgiliAşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır. Gelir
ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar. Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular yoktur. Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur...
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...
İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır. Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır... Bazen denizler, kıyılar çeker insanı. İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu. Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara... Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi...
İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler, kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu...
Birazdan sabah olacak...
Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular başlayacak... Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım...
Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış. Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını, cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek...
Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak...
Aşkta yarın yoktur sevgili.
Deli Şair
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
10 Kasım 2007       Mesaj #1380
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Yolumuzdaki Engeller...

Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun uzerine kocaman bir kaya koydurmus, kendisi de pencereye oturmustu.

Bakalim neler olacak diye gozluyor...

Ulkenin en zengin tuccarlari, en guclu kervancilari, saray
gorevlileri birer birer geldiler, sabahtan oglene kadar. Hepsi kayanin etrafindan dolasip saraya girdiler.

Pek cogu krali yuksek sesle elestirdi. Halkindan bu kadar vergi aliyor, ama yollari temiz tutamiyordu.

Sonunda bir koylu cikageldi.
Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sirtindaki kufeyi yere indirdi,
iki eli ile kayaya sarildi ve ikina sIkina itmeye basladi.
Kan ter icinde kaldi ama, sonunda, kayayi da yolun kenarina cekti.
Tam kufesini yeniden sirtina almak uzereydi ki, kayanin eski yerinde bir kesenin durdugunu gordu.
Acti... Kese altin doluydu. Bir de kralin notu vardi icinde...
"Bu altinlar kayayi yoldan ceken kisiye aittir." diyordu kral.

Koylu, bugun dahi pek cogumuzun farkinda olmadigi bir ders almisti.

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat