Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 143

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 590.477 Cevap: 1.812
H€L€N - avatarı
H€L€N
Ziyaretçi
13 Kasım 2007       Mesaj #1421
H€L€N - avatarı
Ziyaretçi
Allahim Bu gücü Bana Hep ver
Adam akşam iş çıkışı eve gitmek üzere yola çıktı.
Sponsorlu Bağlantılar
İşyeri ile dolmuş duraklarının arası çokta uzak sayılmazdı.
Paltosunun cebinden bir sigara çıkardı yaktı.
Derin bir nefes çekti ve yürümeye başladı.
Akşam trafiği heryer karışık, sıkışıktı.Kısa bir zaman sonra dolmuş duraklarına vardı.
Köşede seyyar bir balık çı bağırıyordu .Hadi istavrit 500, istavrit 500. Adam düşündü akşama balık yemek iyi olurdu
Hem kızıda eşide çok severdi balığı.Kendide bayılırdı doğrusu
evde o sıcacık neşeli ortamda balık ziyafetine.
Kardeş ver bakalım dedi 1 kilo istavrit.Balıkçı beyim dedi;
1,5 olmazmı? Adam gülümsedi belki param yok dedi.
Balıkçı bunun üzerine canın sağolsun beyim dedi canın sağolsun .Balıkçı balıkları tartarken tezgaha adamın yanına yaşlı bir teyze geldi .Üzeri başı halini anlatırcasına eski , püsküydü.Evlat dedi banada balık alırmısın?
Tabi dedi teyzeciğim adama seslendi balıklar 3 kilo oldu bir bana 2 teyzeye tart bakalım.
Balıkçı balıkları poşetlere koyarken teyze dedi adam ekmeğin varmı senin. Yaşlı kadın sessiz kaldı önce sözler çıkmadı ağzından sanki bir an takıldı .. Yok evladım dedi zorda olsa
Adam dur dedi teyze az bekle .
Koştu adam bir çırpıda o yoğun trafiğin içinden sıyrıkdı markete girdi 4 tane ekmek aldı.
Aynı hızla geri döndü ekmekleride balıkları almış olan yaşlı teyzeye verdi. Sordu sonra teyzeciğim başka bir ihtiyacın varmı? Kadın elini yırtılmaya yüz tutmuş kimbilir kaç yıllık olan pardesösünün cebine attı adamın gözlerine baktı, utanıyordu, eziliyordu ve elinde olmadan bun u belli ediyordu.
Adam gülümsedi o ne teyzeciğim bir bakayım dedi.
Kadın cebinden bir ilaç şişesi çıkardı evladım dedi birde şu gözdamlam var dedi alamıyorum 2 ay oldu.
Ver dedi adam teyzecim sen az daha dur bakalım burada .
Tüm bunlar gerçekleşirken balıkçı şaşkın gözlerle olan biteni izliyordu ve duygulanıyor bir garip oluyordu.
Tezgahında her zaman ilişik duran tabureyi aldı otur dedi teyze o aslan parçası gelene kadar , kadın sağol evladım dedi oturdu.Eczaneye girdi adam bu ilaçtan varmı dedi ..
Eczacı evet efendim dedi raftan aynı şişeden bir ilaç aldı verdi.
Bu defa acele etmedi adam çünki karşıkaldırımdaki teyzenin balıkçının taburesinde oturduğunu görmüş rahatlamıştı.
İçinden ah be dedi ah yurdum insanı.
Verdi ilacı teyzeye bu defa sormadı ne var başka eksiğin diye elini cebine attı ne kadar parası varsa verdi yaşlı kadına
öptü elini bindirdi bir dolmuşa evine uğurladı .Kadın dua ediyordu adama ALLAH Razı olsun evladım diye ve ağlıyordu yanağından akan yaşlar o eski pardüsenin omuzlarına düşüyordu ama mutluydu.
Adam tam dolmuşa yönelecekken durdu ve balıkçıyla gözgöze geldiler. Bu olaylar olurken balıkların parasını vermeyi unuttmuş dahası tüm parasını yaşlı kadına vermişti.
Balıkçı gülümsedi hadi abi uğurlar olsun.
Konuşmaya gerek yoktu durum meydandaydı, konuşmadan anlaştılar.
İyi akşamlar diledi adam dolmuşa yönelirken güleç bir yüzle ,bir kaç adım daha attı yine durdu.
Cebinde ne dolmuşa binecek ne eve ekmek alacak parası vardı. Düşündü şükretti haline zaten şunun şurası evide en fazla yaya olarak 30 dk tutardı.Hafiften bir yağmur ciselemeye başlamıştı. Sakin adımları hızlandı , hızlandı, hızlandı.Köşedeki telefon kulübesinin önünde durdu .Cüzdanından pek fazla kontörü kalmamış telefon kartını çıkardı , Çevirdi tuşları kızı çıktı karşısına hadi babacığım neredesin diyordu meraklı meraklı.
Adam yavrum dedi geliyorum annene söyle bu akşam balık yiyeceğiz.Kız olur babacığım dedi hadi çabuk gel.
Adam tekrar eve yöneldi yağmurda artmıştı.
Sıkı sıkı tuttu balık poşetini ,bir eliyle rüzgarda uçuşan paltosunun yakasını kavradı yürüdü ,yürüdü.
Durdu yine kafasını göğe kaldırdı ALLAH'ım dedi sana şükürler olsun.
Ne olur Bana bu gücü hep ver diye dua ederken, duygulandı , mahsunlaştı, yanağından akan yaşlar caddelerde akıp giden yağmura karıştı.......

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Kasım 2007       Mesaj #1422
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ElvedaSustuğum saniyeydi ölümü hissedişimin zamanı. Gerçeklerdi yalnızlık. Yüzleştiğim sorumluluklar, işlediğim günahlar, içimi bir hoş eden mutluluklar. Bir tek benim yankılarımdı yükselen odadan. Bir sen yoktun yanımda, tüm anılarım vardı soluğumun dumanında. Askıya aldığım geleceğim bu karanlıkta pek de olabilirliğini koruyamıyordu. Beklemenin verdiği sinir harbinin ötesinde kalbim heyecana yenik düşebilirdi her an. Peki neye duyduğum heyecandı bu delicesine merak?

Sponsorlu Bağlantılar
...
Yanımda hissettim nefesini. Hemen ardından kokun çaldı burnuma. Ah! O nefis kokun... Bu sensin, yanımdasın. Ama daha burnumun ucunu göremiyorken nasıl bulayım seni? Nefesin hemen yanıbaşımda. Uyuyuşun geliyor aklıma; o sessiz, ürkek teninin yalnızlığını düşünüyorum. Ama yine de yanımda değilsin sanki. Bu karanlık yutuyor seni. Ne günahlarım kaldı ne de sorumluluklarımla yüzleşmem. Seni düşünüyorum kayıtsızca.

Neredesin? Bir şey mi oldu yoksa? Sana? Bana?...

Sadece nefesin var, karanlıkta eşlik eden bana. Ve kokun tabii...

...
Sessizce beklerken çıkmanı, kesmenin zamanımıydı nefes alıp verişini? Ne oldu? Karanlıkta beni bana bırakıp gittin. Kokunu da aldın yanına giderken, anılarımı ne yapacaksın peki? Tamam susuyorum sen de çık haydi...

...
Gözlerimi kamaştıran bu ışık ta ne? Büyüyüşünü sürdürüyor, gözbebeklerim ufalırken. Beni karanlıktan çekip alıyor benliğinin aydıklarına. Ve kapatıyor karanlığa benim için açtığı kapılarını.

...
İşte! Seni buldum sonunda! Ama yanında yatan adam da kim? Bana bunu nasıl yaptın? Karanlıklarda kalsam daha iyiydi. Bu yatak benim, bu salon benim... Nasıl yaptın bana bunu? Yanında ki de kim? Kim o kumral adam? Kim o sonsuz güzellikteki boynunda uyuyan? Benim yerimde? Senin mis kokunda... Görüntü netleşse tanıyacağım bana benzeyen şu adamı... Ama?

...
Ölümümdü sevdamdan kopuşum. Aşkım daima benim gizli kasamda saklı kalacaktı. Seni öpüşlerim; o narin gül kadar kırmızı,pamuk kadar yumuşak dudaklarını öpüşlerim, daima o kutuda bu yalnız aydınlıkta bana eş olacak...

...
Elveda meleğim...


Burak Ercan

H€L€N - avatarı
H€L€N
Ziyaretçi
13 Kasım 2007       Mesaj #1423
H€L€N - avatarı
Ziyaretçi
GÖRMESİNİ BİLEN GÖZLER


Küçük kız, kendini bildiği günden beri annesinden
büyük bir şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle,
pamuk prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı.
Ona göre; nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik
yavrusuydu her zaman. Ama ilk okula başlayınca işler
değişti. Arkadaşları onun hiç de güzel olmadığını, hatta
çirkin bile sayıldığını söylemekteydi. Küçük kız, ilk
önceleri onlara inanmadı çünkü herkes birbirini
kıskanıyordu. Ama bir kaç yılda gerçeklerle yüzleşti.
Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu
bir cilde sahipti. "Badem" dediği gözleri ise şaşıydı.
Vücudu da bir serviyi andırmıyordu. Demek ki, annesi
onu aldatmış ve yıllar yılı çekinmeden yalan söylemişti.

Genç kızın anne sevgisi, kısa bir süre sonra nefrete
dönüştü. Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen yüzüne
bakan yoktu. Üstelik de gözleri, bütün tedavilere rağmen
düzelmiyordu. Genç kız, doktorların gizlice yaptığı
konuşmalardan kör olacağını anladığında çılgına döndü
ve kendisini hâlâ çocukluk yıllarındaki ifadelerle seven
annesinin bu yalanlarına dayanamayıp evi terk etmeye
karar verdi. Fakat annesi, uzak bir yerde iş bulduğunu
söyleyerek ondan önce davrandı ve kazandığı paraları
bir akrabasına gönderip, kızına bakmasını rica etti.
Genç kız bir süre sonra görmez oldu. Karanlık dünyasıyla
baş başaydı. Bu arada annesini hiç merak etmiyordu.
Yalancıydı annesi, ölse bile bir kayıp sayılmazdı.
Bir gün doktorlar, uygun bir çift göz bulduklarını
söyleyerek kızı ameliyat ettiler.

Ancak o, gözünü açtığında yine aynı yüzü görmekten
korkuyordu. Fakat kör olmak zordu. En azından kimseye
yük olmazdı. Genç kız, ameliyat sonunda aynaya baktığında,
müthiş bir çığlık attı. Karşısında bir dünya güzeli vardı.

Gerçekten de harika bir kızdı gördüğü. Yüzündeki
bozukluklar tamamen kaybolmuştu. Çok kemerli olan
burnu düzelmis, kepçe kulakları normale dönmüş ve
yaban otlarını andıran saçları, dalga dalga olmuştu.
Genç kız, yanındaki yaşlı doktora sevinçle sarılarak:
"Sanki yeniden dünyaya geldim!" dedi. "Yüzümde hiçbir
çirkinlik kalmamış, estetik ameliyatı siz mi yaptınız?"
Yaşlı doktor: "Böyle bir ameliyat yapmadık kızım!."
diye gülümsedi. Annenin bağışladığı gözleri
taktık. Sen, onun gözünden gördün kendini!."
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
13 Kasım 2007       Mesaj #1424
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Tek basina bir odada kaliyordun.
Odanin duvarlari bastan basa camdi.
Bastan basa simsicak ruhtu...


Odanin ortasinda cirilciplaktin. Bir sandalyede oturuyordun.
Odan ilik, tanidik, hic kesilmeyen bir ruyanin ortasinda saliniyordu.
Yuzunden dunyadaki butun zamanlar geciyordu.

Yuzundeki butun zamanlari ozluyordum...
Yuzunun butun zamanlarinin disindaydim.


Odanda tek basinaydin, ama o buyusunu, o derinligini yasamayi cok arzulasam da, yine de nerede oldugunu bilmedigim dunyaya senden gidiliyordu... Senin gozlerinden goruluyordu... Senin gozlerinden goruluyordu benim sonsuz dusum... Sonsuz kayipligim... Varligimin bir parcasi sana gitmis, bir parcasi bende kalmisti. Varligimin sende olan parcasi seninle gercek dunyaya, baska ruhlara, oteki hayatlara gidiyordu...

Beni iceri, odana, yanina almamistin.

Varligimin en sahici, en cesur, en erdemli yani icerde, seninle kalmisti, seninle gitmisti oteki hayatlara, baska ruhlara...

Boyle baslamisti o buyuk dislanmam.

Omrum odanin kapisinda, beni iceri cagirmani beklemekle gecmisti...

Yasamadim diyemem, yasadim.

Sevgilerim oldu. Basarilar kazandim. Misafirler geldi evlerime...
Cilgin, basibos, simarik, ihtiras dolu yaz aksamlarim oldu... Sevgi dolu mektuplari aldim.
Telgraflar, cagrilar... Yolculuklara ciktim. Beni karsilayanlara el salladim sevincle, icim kamasarak...
Istahliydim. Arzularim hic dinmeyecek gibiydi...
Dogum gunlerimde pastami keserken herkese ve kendime hak ettigimizden daha cok sans diledim hep...


Ama yine de unutamazdim senin kapinda bekletildigimi, beni iceri almadigini, varligimin en anlamli, en sahici parcasinin sende kaldigini, o ikiye bolunmuslugumun derin sizisini unutamazdim, bunun yillarca surecegini ve de hic dinmeyecegini...

Bazi geceler penceremi acar derin nefesler alirdim.
Nefes alirken gucumu daha da artirsin, acilarimi bana unuttursun diye Tanri’ya yaranmak gecerdi aklimdan.


Doganin ayrilmaz bir parcasiydi odan. Odan dogadaki o en agirbasli cinayetlerin ortasinda sessizce beklerdi...
Daha da isinirdi sahipsiz ruhlardan yapilmis camlari...
O camlari kirabilsem, sana dokunabilsem, kendimi sana inandirabilsem kainatin butun sefkati, butun sevgisi icime akacakti, biliyorum...


Yasarken hic tatmadigim bu duygu elimi uzatsam dokunabilecegim kadar yakindi sanki.
Ama neden bu kadar uzaktaydi, hic anlayamiyordum...
Bilmek cozer saniyordum bu muammayi...
Bu uzakliga calisirsam beni iceri alirsin diye dusunuyordum...


Cunku yasadigim sehirlerden en umutsuz durumlardan buyuk vaatler, buyuk surprizler cikariyorlardi karsima insanlar...
Sanki insanlar o buyuk kayboluslarini unutturmak icin bir arada yasiyorlardi...


Ben de o insanlardan biriydim ve bir gun kapini acip beni iceri alacagini,
bir gun beni gercekten sevecegini saniyordum...


Bu yuzden dunyadaki hicbir sey uzerinde dikkatimi yogunlastiramiyordum.
Bu hayatta hicbir seyi tam yapamiyordum.
Gorenler kendimden intikam aliyorum saniyorlardi...


Sonsuz bir ertelemeydi hayatim.

Aslinda bu bir gecikmislik degildi. Hayattan istifa etmek de degildi.
Hem sen olmadan nereye gidebilirdim ki?
Ben senden uzaklastigimda gecikmis olurdum her seye, seni sevmekten vazgectigimde intikam almis olurdum her seyden, seni sevmekten vazgectigimde intikam almis olurdum kendimden...

Uzaga, istedigim uzaklara gitme sansim ancak yaninda olursam mumkundu.
Cunku ne zaman icime baksam yuzunden gecen butun zamanlari, butun ozleyisleri, yuzunden gercek dunyaya acilan yollari, baska ve oteki hayatlari goruyordum... Yuzunde varligimin sende kalan parcasini goruyordum. Boyle zamanlarda yuzunde, aciyla golgelense de bagislayan bir gulumseme olurdu. Ve bu gulumseme senin beni bir gun icindeki varligimla bulusturacagini hissettirdi...


Iste o zaman bu surgun bitecekti...

Iste o zaman yasadigim butun endiseler, bu sucluluk, degersizlik duygulari, bu korkular, bu gunasiri intiharlar bitecekti...

Bunu bile bile yasamak nedir bilir misin? ...

Geri donecegini bile bile tanimadigin, sana hep yabanci yollara dusmek...
H€L€N - avatarı
H€L€N
Ziyaretçi
13 Kasım 2007       Mesaj #1425
H€L€N - avatarı
Ziyaretçi
Melek Anne


Bir zamanlar dünyaya gelmeye hazirlanan
bir bebek varmis. Bir gün Tanri'ya sormus:

-Tanrim, beni yarin dünyaya gönderecegini
söylediler, fakat ben o kadar kücük ve
gücsüzüm ki, orada nasil yasayacagim?

-Tüm meleklerin arasindan senin icin bir
tanesini sectim. O seni bekliyor olacak
ve seni koruyacak. Melegin sana hergün
sarki söyleyecek ve gülümseyecek.
Böylece sen onun sevgisini
hissedecek ve mutlu olacaksın.

-Pekiiiii... Insanlar bana birseyler
söylediklerinde, dillerini bilmeden
söylenenleri nasil anlayacagim?

-Melegin sana dünyada duyabilecegin en
güzel ve tatli sözcükleri söyleyecek, sana
konusmayi dikkatle ve sevgiyle ögretecek.

-Peki Tanrim, ben seninle konusmak
istersem ne yapacagim?

-Melegin sana ellerini acarak
bana dua etmeyi de ögretecek.

-Dünyada kötü adamlar oldugunu duydum,
beni kim koruyacak?

-Melegin seni kendi hayati pahasina
dahi olsa daima koruyacak.

-Fakat ben, seni bir daha
göremeyecegim icin cok üzgünüm.

-Melegin sana sürekli benden söz edecek
ve bana gelmenin yollarini sana ögretecek.

O sirada Cennette bir sessizlik olur
ve düyanın sesleri cennete kadar ulasir.
Bebek gitmek üzere oldugunu anlar
ve son bir soru sorar:

-Tanrim eger simdi gitmek üzereysem lütfen
cabuk söyle, benim melegimin adi ne?

-Meleginin adinin önemi yok yavrum,
sen onu ANNE diye cagiracaksin

nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
13 Kasım 2007       Mesaj #1426
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Ates bir gün suyu görmüs yüce daglarin ardinda
sevdalanmis onun deli dalgalarina.
Hirçin hirçin kayalara vurusuna,
yüregindeki duruluga

Demis ki suya:
Gel sevdalim ol,
Hayatima anlam veren mucizem ol...
Su dayanamamis atesin gözlerindeki sicakliga
al demis;
Yüregim sana armagan...
Sarilmis atesle su birbirlerine
sıkıca, kopmamacasina...
Zamanla su, buhar olmaya,
ates, kül olmaya baslamis.
Ya kendisi yok olacakmis, ya aski...
Bastan alinlarina yazilmis olan kaderi de
yüregindeki kederi de
alip gitmis uzak diyarlara su...

Ates kizmis, ates yakmis ormanlari...
Aramis suyu diyarlar boyu,
günler boyu, geceler boyu
Bir gün gelmis, suya varmis yolu
Bakmis o duru gözlerine suyun,
biraz kirgin, biraz hirçin.
Ve o an anlamis;
askin bazen gitmek oldugunu.
Ama gitmenin yitirmek olmadigini....
Ates durmus, susmus, sönmüs askiyla.
Iste o zamandan beridir ki:
Ates sudan,
su atesden kaçar olmus..
Atesin yüregini sadece su,

Suyun yüregini
Sadece ates alir olmus
...
H€L€N - avatarı
H€L€N
Ziyaretçi
13 Kasım 2007       Mesaj #1427
H€L€N - avatarı
Ziyaretçi
Herkez için biraz mutluluk


Jerry, çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi.
Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söyleyecek olumlu
bir şey bulurdu. Hatta bazen etrafındakileri çıldırtırdı bile.

Bu adam, bu halde bile nasıl iyimser olabiliyor? Birisi nasıl
olduğunu sorsa; “Bomba gibiyim” diye yanıt verirdi hep..
“Bomba gibiyim.” Jerry bir doğal motivasyoncuydu...

Yanında çalışanlardan biri, o gün, kötü bir günündeyse,
Jerry yanına koşar, duruma nasıl olumlu bakılacağını anlatırdı.

Bu tarzı fena halde düşündürüyordu beni... Bir gün Jerry’ye
gittim. Anlayamıyorum dedim.. Nasıl olur da, her zaman,
her koşulda bu kadar olumlu bir insan olabiliyorsun...
Nasıl başarıyorsun bunu?

Her sabah kalktığımda kendi kendime Jerry bugün iki
seçimin var: Havan ya iyi olacak, ya kötü.. derim.
Havamın iyi olmasını seçerim. Kötü bir şey olduğunda gene iki
seçimim var: Kurban olmak, ya da ders almak.

Ben başıma gelen kötü şeylerden ders almayı seçerim.
Birisi bana bir şeyden şikayete geldiğinde, gene iki seçimim var..
Şikayetini kabul etmek ya da ona hayatın olumlu yanlarını
göstermek. Ben hayatın olumlu yanlarını seçerim.

Yok yahu, diye protesto ettim. Bu kadar kolay yani?
Evet.. Kolay dedi Jerry.. Hayat seçimlerden ibarettir.
Her durumda bir seçim vardır. Sen her durumda nasıl
davranacağını seçersin. Sen insanların senin tavrından nasıl
etkileneceklerini seçersin. Sen havanın, tavrının
iyi ya da kötü olmasını seçersin...
Yani sen, hayatını nasıl yaşayacağını seçersin!..

Jerry’nin sözleri beni oldukça etkiledi. Onu, uzun yıllar
görmedim. Ama, hayatımdaki talihsiz olaylara dövünmek
yerine, seçim yapmayı tercih ettiğimde hep onu hatırladım.

Yıllar sonra, Jerry’nin başına çok tatsız bir şey geldi. Soygun
için gelen hırsızlar, paniğe kapılıp, Jerry’yi delik deşik etmişler...
Ameliyatı 18 saat sürmüş, haftalarca yoğun bakımda kalmış.
Taburcu edildiğinde, kurşunların bazıları hala vücudundaymış.

Ben onu, olaydan altı ay sonra gördüm.
Nasılsın? diye sorduğumda, Bomba gibiyim dedi
Bomba gibi. Olay sırasında neler hissettin Jerry dedim.
Yerde yatarken, iki seçimim var diye düşündüm..
Ya yaşamayı seçecektim, ya ölümü.. Ben yaşamayı seçtim.

Korkmadın mı, şuurunu kaybetmedin mi !..
Ambülansla gelen sağlık görevlileri harika insanlardı.
Bana hep İyileşeceksin merak etme dediler.
Ama acil servisin koridorlarında sedyemi hızla
sürerlerken, doktorların ve hemşirelerin yüzündeki
ifadeyi görünce ilk defa korktum.Bu gözler
bana; Bana adam ölmüş diyordu. Bir şeyler yapmazsam,
biraz sonra ölü bir adam olacaktım gerçekten..

Ne yaptın? diye merakla sordum..
Kocaman bir hemşire yanıma yaklaştı ve bağırarak
herhangi bir şeye alerjim olup olmadığını sordu..
Evet diye yanıt verdim.. Var.. Doktorlar ve hemşireler
merakla sustular.. Derin bir nefes alarak kendimi
toparladım ve bağırdım: Benim kurşunlara alerjim var !..

Doktorlar ve hemşireler gülmeye başladılar. Tekrar bağırdım..
Ben yaşamayı seçtim. Beni bir canlı gibi ameliyat edin.
Otopsi yapar gibi değil..

Jerry, sadece doktorların büyük ustalıkları
sayesinde değil, kendi olumlu tavrının büyük
katkısı ile yaşadı. Yaşaması bana yeni ders oldu.

Hergün, hayatımızı dolu dolu yaşamayı seçme şansımız
ve hakkımız olduğunu ondan öğrendim..
Ve her şeyin kendi seçimimize bağlı olduğunu..


Bu yazıyı okudunuz. Şimdi iki seçiminiz var:

1. Unutup gitmek.
2. Kesip saklamak,
fotokopisini çıkarıp, dostlarınıza dağıtmak..

Ben, ikincisini seçip bunu sizlerle paylaşmayı tercih ettim.
H€L€N - avatarı
H€L€N
Ziyaretçi
13 Kasım 2007       Mesaj #1428
H€L€N - avatarı
Ziyaretçi
Bir Aşk Hikayesi..
Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı. Okul salonundaydı maç. Tribünsüz,minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece..O kadar yakındılar..
Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini.. Kız servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi..
Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda.. Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir, belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlı da yerini değiştirdi, o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü.. Kız da gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha gülümsedi. Manidar.."anladım" der gibi bir gülümseyişti bu...
Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü, sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar şirini kızı görmek için..
Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.. Dahası.. Ankara Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha görmek için.. Karşılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme, çok minik bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı.. Bir defasında, yaptığına sonra kendisi de günlerce güldü.. O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılışı kızın karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı. Kız bu defa, iyice gülmüştü.. Karşısında, sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı görünce..
Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar. Sonunda bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde hoşlanıyordu. Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde, bir şekilde tanışmaları gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan "tabi" dedi.. "bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar vermiştik zaten. Sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanışırsınız.."

"Mutluluk işte bu olmalı" diye düşündü delikanlı.. "Mutluluk işte bu!.."

Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı.. Konser gününü de hiç ama hiç unutmadı.. O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı. Delikanlı ile dünyalar şirini kız yanyana düştüler.İnanamıyordu delikanlı.. Onunla nihayet yanyana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine, onun nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın en romantik şarkısı söylenirken 'o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik şarkısıydı ya- o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini.. Her şey böyle iyi giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki..
Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı..Kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu.. Kızın omzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya yaslandı.. Bir kaç saç teli, delikanlının elinin üzerine dokundu.. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar şirini kızın saçları eline dokunuyordu çünkü.. Konserden çıkarken, kız, şakalaştı.. "Sizi her maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana'da da maçımız var.. Gözlerimiz sizi arayacak.."
Hayır, aramayacaktı. Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde onu otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana kebap yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi.. Sabah erkenden Adana'ya indi. Maç saatine kadar başı boş dolaştı. Salona erkenden girdi, en ön sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu.. Takımlar sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi sebep tabii.. İlk sette kız farkında bile değildi onun.. Nerden olsundu ki.. İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, ügüncü sette kız fark etti delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk, biraz da gurur vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolejde çok popüler bu delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu..
Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garaja gitti. Tek kelime konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki.. Kız "keşke orada olsaydın" demişti. O da olmuştu işte.. Hepsi o.. Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında..
Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki.. Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı.. Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti. "Bu sana" diye kartı eline tutuşturdu ve kayboldu ortadan.. Kız, Necip Fazıl'ın dört satırını okurken..
"Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar...
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar!.."
Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin önündeydi gene.. Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları yoktu. Yalnızdı.. Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç adam.. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu işte.. Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken.. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi kız.. O da heyecanlıydı, belli.. "Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok teşekkürler.. Herhalde hissettin, ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu terk etmem için bir sebep yok.."
"O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka kimse olmazsa, ara beni!" dedi, delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın yanından.. Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden..
Yıllarca sonra Levent Yüksel'in söyleyeceği şarkıdaki Sezen Aksu'nun sözlerini o zaman biliyordu sanki. Aşk "onurlu" olmalıydı.. Günlerce, haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi.. Hastanın sabahı, şeytanın günahı beklediği gibi bekledi.. Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi.. Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi. Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu.. İki dörtlüktü şiir.. İlki kıza verdiğiydi.. Bir ikinci dörtlük daha vardı orada.. O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine koydu..
Bekleyiş sürüyor, sürüyordu.. Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar geçti..Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü.. "Günlerdir seni arıyorum" dedi kız. "Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık hayatımda hiç kimse yok!.."
"Yaa" dedi delikanlı.. "Yaa" dedi sadece.. Kalbi heyecandan ölesiye çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu ses çıkmıştı: "Yaaa!.."
Cebindeki artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün.." dedi. "Bu da sonu onun..."
Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız ikinci dörtlüğü oracıkta okurken..
"Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar!.."
Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hala düşünüyor.. O uzun, çok uzun bekleyiş mi öldürmüştü aşkını? Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini canlı tutmak için mi, canlısını silmişti yani?.. Ya da.. Ya da.. Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp mü gitmişti acaba?
Delikanlı bu soruların cevabını bugün hala bilmiyor.. Bilmediğini de en iyi ben biliyorum.. Çünkü, o delikanlı, bendim!...

nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
14 Kasım 2007       Mesaj #1429
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Dışarda yagmurun dansı, içerde uzak ufuklar için yüregimden dökülen sevgi damlalarının PC ekranına yansıyan aksine eşlik ediyor, güzel bir parca dinliyorum bitişik odadan ve ben işin bu yogun saatlerinde, yine okuldan kaçan yaramaz cocuklar gibi sevgi dünyama kacıyorum. Şarkıların, kuşların yağmurdan rüzgardan bahsedişi bir ayrı dokunuyor bana, çiçeklerin ve toprağın güzelliğinin kokusu tenime siniyor, bunların hepsi benim dünyam sevgi diyor. Bilirim ki sevmek tüm doğa olayları ile duyguları birleştirecek kadar duyarlı bir şeydir, bir kuş çarpsa pencereme kayıtsız kalmaz yüreğim, bunları yeni fark etmiyorum, bedenimde bir de yüreğimin olduğunu fark ettiğim andan bu yana değişti tüm dünyam. Doğa sanki aşk için bazen esiyor, bazen susuyor, dudaklarımdan dökülen seslere dönüştüremediğim hüznü sevinci, hayata verdiğim anlamı doğa konuşarak dile getiriyor. Yağmur, güneş, gökkuşağı, ağaçlar, kuşlar hepsi bir araya getiremediğim harfleri el ele getirip sevgiyi anlatıyorlar benim için, uzak ufuklar için. Olmadıgım mekanlara yağan kar taneleri seven yüreklerin varlığını düsünürken daha güzel. Doğuda asker ocaklarında ana kuzularının hayatının son bulduğu haberini duydugumda, dünyanın artık kanla, savaşla, hileyle, güclünün zayıfı ezmesiyle daha cirkin bir hale geldigini gördügümde sevgiye saygıya önem veren birininde aynı dünyanın icinde yasıyor ve nefes alıyor oldugunu bilmek anlamsızlaşan yüreğime yeniden anlam katıyor, güç veriyor, direnme isteği veriyor kötülük ve çirkinlige karşı. Evet iyi ve güzel olmayan herşeye direnmemin bir anlamı var, insan sevince anlamsızlık duygusu icinde kaybolmuyor, gökyüzünden sıkılıp yeryüzüne inen meleğim bedenimden uzaklarda da olsa her biten günde aydınlık mekanlardan karanlık mekanlara doğru yüreğime sevgi rüzgarlarını sarıp çıkıyorum.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Kasım 2007       Mesaj #1430
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hayata Bakış AçısıBir gün Avrupa'nın ünlü sanat merkezi kentlerinden birinde gezen çocuğun biri bir vitrinde çok hoş bir tablo görür. Tablo belliki oldukça pahalıdır. Çocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin doğum gününe almayı ister ve bir iş bulup kıt kanaat geçinerek biriktirdiği tüm para ile o mağazaya gider.

Şanslıdır tablo hala satılmamıştır. içeri girer ve tabloyu bir süre yakından izledikten sonra resmi yapan sanatçıyı bulur ve:

"Abimin doğum günü için bu resmi satın almak istiyorum, tüm paramda bu kadar" der.
Ressam bir süre düşündükten sonra. Resmi paketler ve satar. Çocuk paketini alır ve teşekkür ederek çıkar. Mağazada adamın arkadaşlarıda vardır ve şaşkın şaşkın sorarlar:

Sen ne yaptın o resmin değeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar cüzi bir fiyata sattın?
Adam cevap verir:

Evet ben bu resme milyonlarını verecek bir sürü insan bulabilirdim ancak tüm servetini bu resme verecek kaç kişi bulabilirdim...
i.k

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat