Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 80

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 590.068 Cevap: 1.812
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
26 Nisan 2007       Mesaj #791
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
Seni, Seninle Paylaşamayacak Kadar Çok Seviyorum...

Sponsorlu Bağlantılar
Funda BİLGİLİ


Ayrılığın bir ahtapot gibi kollarını sardığı bir aşk istedim. Çünkü aşkı tüketecek kadar çok paylaşmak istemedim seninle...Paylaşıldıkça azalır tutku, paylaşıldıkça eskir aşk. İstemedim sıradanlığın gri ezikliğiyle renklenen bir sevdayı. Özeldi, özel kalm Seni, seninle paylaşamayacak kadar çok seviyorum. Çabalama sakın anlamak için beni. Benim derdim bendeki benleri, bendeki senleri seninle paylaşmak değil ki...Seninle anlam kazanmadı sahip olduklarım. Ben zaten güneşin parlak bir tepsi gibi kapladığı göğe yabancı değildim ki! Ayın kızıydım ben senden önce de. Simden bir örtü gibi üstüme örter ayı, hıçkırıklarımla renklendirirdim dolunayı...

Öpüşlerimi saklamadım hiç dudaklarına. İçimi kıpır kıpır yapan baharla taçlanan papatyaların sarı göbeklerinde de dolaştı dudaklarım, sahip olamadıklarının acısını inci tanelerine dönüştürüp yanaklarına bir kolye gibi dizen çocuğun acısını da tattı pembe yanım...

İstediğim için vardın hayatımda. Sana uyanan sabahlar katmak istediğim için, düşlerimde soktum seni koynuma. Gülüşünün haylazlığını, gözyaşlarının tuzlu tadını tatmak istediğim için “aşk”a düştüm bu deli oyunun kucağında. Sokaklarda yürüyen, kendi geleceğine adımlar atan milyarlarca insandan ikisiydik yalnızca. Düşünsene olasılıkların sonsuzluğunu...Rastlantıysa, çarpışmalarımızı ben kattım adımlarımıza...

İçimdeki melankolik kadını besledim yokluğunla...Bir kırmızı kadehin içinde boğuldum yalnızlığımla.Adaklar adamadım kavuşmaların uğruna.Çünkü sen kadar sensizliği de istedim ben aşkın tadına doyasıya varabilmek adına. Özlemek istedim seni, gecelerce uykusuz kalan bir kadının gözünü kapatıp rüyalara teslim olmasını istemesi gibi. Havai fişekler patlamalıydı gözlerimde seni yeniden gördüğümde...Kavuşmanın lezzetini sağlayan özlem değil miydi? Özlenmeyen bir yürekte aşk barınabilir mi?

Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurda elin elimde sarılmak istemedim yağmurlara. Yokluğunu yüklenip sırtıma, şeffaflığında hissedebilmek istedim seni umarsızca.Kolaydı ıslanmak sırılsıklam saçakların altında, zor olanı istedim; yağmurla değil, varlığının kattığı yoklukla yıkanmak...Başardım canözüm, az önce okşarken saçımın her bir telini bir sağanak, özleminle sırılsıklamdım sensizliği her bir hücremde anlayarak...

Seni tüm bencilliğimle sevdim...Sevilme ihtiyacımın cevabıydın sen...Aşkın sendeki yansımalarıydı beni çeken. Yankılanan sesimdi, sesindeki. Ben sevmenin bana ait olan kısmını sevdim. Deniz dibinin büyüleyici evreninden çıkıp, vurgun yiyen yanını sevdim. Dingin doğanın içine kattığım fırtınayı sevdim...Belki seni değil, seni sevmeyi; belki seni değil, senin beni sevmeni sevdim...

Bir senfoninin çok sesli ritminde, hayalini giyinip süslü bir elbise gibi üzerime, sonsuzluğa uzanan adımlarla dans etmekti istediğim. Sımsıkı sarıldığım bir beden yetmezdi ki bana. Kurallarla sınırlanmayan, dokunmakla doyulmayan bir eşti beklediğim...İşte tam bu yüzden sendin istediğim..

Uçurumların ürkütücü yüksekliklerinden uzanıp beni kurtaracak bir el istemedim. Zirvelerden diplere yuvarlanmanın tanımsız heyecanını tatmak istedim. Sakin limanlara, dingin havalarda demir atmak istemedim. Alabora olmak, deniz tuzuyla yıkanmaktı...Monoton bir huzuru değil, tutkulu bir kaosu seçtim.Bana göre değildir düz çizgiler bilirsin, sivri uçlu köşeleri severim...

Bedenimin içinde sanki binlerce peri, efsunlu sihirlerle ihtirasımı besledi. Dokunmak istemedim hemen, artık benim için erkek kelimesinin anlamı haline gelmiş tenine. Beklemekti tutkunun dehşetini arttıran. İlk dokunduğunda delice istediğin kadına, içine yuvarlandığın zevk dehlizlerini anımsa...İçiçeydik, bütündük, tektik. İstediğim için karışmıştık birbirimize...

Ayrılığın bir ahtapot gibi kollarını sardığı bir aşk istedim. Çünkü aşkı tüketecek kadar çok paylaşmak istemedim seninle...Paylaşıldıkça azalır tutku, paylaşıldıkça eskir aşk. İstemedim sıradanlığın gri ezikliğiyle renklenen bir sevdayı. Özeldi, özel kalmalıydı. Özlemeliydim hep seni, istemeliydin hep beni. Kavuşamamanın, yoklukların devasa gölgesi olmalıydı üzerimizde...

Ben seni kavuşmak için değil, kavuşmayı özlemek için sevdim...Öyle bir imza attın ki sol yanıma, gizli gizli dolaşıyorsun bedenimin her yanında...Öyle bir yazıldım ki alnına, taşıyorsun gitsen de dünyanın öbür ucuna...Buydu istediğim hayatıma anlam katan adamım, ben sensiz, sen bensiz hep yarım kalacak bir yanımız...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Nisan 2007       Mesaj #792
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aldatan Aldanır

Sponsorlu Bağlantılar
-Nereye gidiyorsun?
Kadın yıllardır bir yastığa baş koyduğu eşine bunu sordu. Eşi sessizce küçük bir valize giysilerini yerleştiriyordu.
-İçim daraldı ,
-iş yerinde çok bunaldım biraz bir yerlere gidip kafamı dinleyeceğim.
-Bir arkadaşın şimdi boş olan yazlık evine gitmek istiyorum.
-O da nerden çıktı?
-Üç çocukla beni yalnız mı bırakacaksın?
-Kaç gün kalacaksın?
Sorularını ardarda sıralarken yüreğine bir şüphe çoktan düşmüştü .
-Fazla kalmam .
-Üç beş gün falan.
-İş yerinden izin aldım.
Adam bunları söylerken farkettiki hiçte rahat değildi, kadın bir şeyler hissetmişti sanki. Gözlerindeki yalan söyleyenlerin kaçamak bakışlarını bir türlü saklayamıyordu. Aylardan kasımdı, havada yoğun bir sis vardı,gözgözü görmüyordu.
-Hava çok kötü .
-Bula bula bu günümü buldun gidecek?.
-Endişe ederim..!
-Vazgeç sonra gidersin.!
Kucağında henüz altı aylık kızı ağlamaya başlamıştı. acıkmıştı. Diğer iki çocuğuda babalarının gidişine üzgün bakıyorlardı.
-Hadi git bakalım.
-Eğer gidişin dediğin sebeptense yolun açık olsun!
-Değilse Allah bilsin artık! Hiç olmazsa ne düşündüğünü açıkça söylemesede şüphesini bu imalı sözlerle belirtmişti ya, rahatlamıştı.
-Alasmarladık,çocuklara iyi bak!.
-Ben bir iki güne gelirim.
-Bu parayı ekmek parası yaparsın!diyerek karısına kaçamak bir öpücük kondurup evden çıktı.
-Hayrola arkadaşım !sabah sabah üç çocukla bu ne telaş gelmişsin?.
-Sorma ....abla benimki bu sabah sudan sebeple ....gitti,ona inanmadım yüreğimde bir darlık vardı biraz rahatlarım diye sana geldim.
-oooo...hanım hoş geldin!
-Merak etme erkekler böyle delilikleri bazen yapmak isterler.
-Korkma ...yanlış bir şey yapmaz..diye seslendi arkadaşının eşi.
Arkadaşıyla gün boyu oturup evlilik üzerine konuştular... hanım daha yaşlı ve tecrübeliydi. Ona inandı çocuklarını alıp eve döndü. Ezan okunuyordu. İçinden,''her şeyin hayırlısını nasip et Allahım ''diye dua etti kadın.
-Kim o..?
Kadın sabah sabah çalan kapıyı açtı..Aman Allahım eşi bir sonraki günün sabahı kapıda bitivermişti..Niye gelmiştiki?..Hani kafa dinleyecekti? Hiçte dinlenmiş gibi bir havası yoktu...Gittiği yerden bir gece kalmış ve dönmüştü.
-Hayrola ne oldu?dedi kadın sevincini belli etmeden. Fazla konuşmadılarda. Çocuklar babalarının gelişne ne çok sevinmişlerdi.
Ertesi gün eşi işe başladı. Yaşamlarında değişen bir şey yoktu ama sanki sessiz konuşmalar yapılıyordu da kimse duymuyordu.. Bir akşam sadece şunları konuştular;
-Hava çok kötüydü,yola devam etmedim,... inip bir otelde sabahladım.. geldim.
-Yalnızmıydın?
-Evet kim olacaktıki?
-öyle olsun...anlatmak istediğin başka bir şey varsa dinlerim...
Adam iyice mahçuptu şimdi..bu kadın içini mi okuyordu?...
-Hayır ne olsunki?
-Bu gün eve bu celp geldi,açıp baktım mahkemeye çağırıyor , ne yaptında geldi..?
-Bir şey değil ya! bir yanlış anlamadır mutlaka...öğrenirim sen merak etme!
Adam mahkemeye gidince anladı. Aslında bir otelde değil bir evde sabahlamıştı, kaldığı evin sahibide onu hırsızlıkla suçluyordu. O evde beraber sabahladığı kadın sözde evsahibi kadının altınlarını çalmıştı.. Hani ev boştu? Hani arkadaşının eviydi? Hani otelde yanlızdı? Şimdi bunların cevabını eşine nasıl anlatacaktı? Anlatmaya mecburdu çünkü işin ucunda hapis cezası,işinden men, yada kefaret ödeyerek şikayet edenin şikayetini geri alması vardı .
-Sana anlatmak istediğim şeyleri sözümü kesmeden dinlermisin..?
-Sonra İstersen kız bağır.
-Hepsini hakettim!
-Beni affadermisin?
Eşinin dizlerine kapanmıştı, bir yandanda çocuk gibi ağlıyordu.. Allah büyüklüğünü göstermişti. Her şeyi bir bir anlattı. Heyacanla başladığı şey kabusa dönmüştü.. bir hevesti.. yanılmıştı...
-Seni çok seviyorum..
-Ne olur beni affet!
-Bunu şimdi daha iyi anlıyorum...!
Saatlerce konuştular.. iki tarafta eksiklerini ortaya dökmüştü. Olan olmuştu..!
-Seni anlıyorum ..
-Seni ihmal ettiğimin farkında değildim..
-Ev işi,çocuklar,sorumluluk derken birbirimizi unutmuşuz..sonucuda bu!.
-üç coçuğumuz var,onların hatırına unutmaya çalışacağım.
-Çalışacağız başka çare yok!
-Ama affetmem yıllarımı alacak.....
-Bunu bilmelisin!dedi kadın.
Kadınında desteğiyle para bulundu, kefaret ödendi, mahkeme bitti..!
Aradan yıllar, yıllar geçti.... Bir aradalar.. Ayrılmadılar... ama ikiside hiç unutmadılar!..
Bu hikayenin sonunda da bir tavsiyem var; Aldatan aldanır..Aldatmayın !!


Gülden Işık
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Nisan 2007       Mesaj #793
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İyilik ve Vefa

Bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırmıştır. Kurt ormanda oraya buraya kaçmakta, ancak peşindeki avcıları bir türlü ekememektedir. Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar. Köylü elinde yabasıyla tarlasına girmektedir. Kurt adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar: "Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler." Köylü bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler. Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder. Birkaç dakika sonra da avcılara rastlar. Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü "görmedim" der ve avcılar uzaklaşır. Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını açar, kurdu dışarı salar. "Çok teşekkür ederim" der kurt, "Bana büyük bir iyilik yaptın" "Önemli değil" der köylü ve tarlasına gitmek üzere yürümeye baslar. "Bir dakika" diye seslenir kurt: Çok uzun zamandır bu avcılardan kaçıyorum, çok bitkin düştüm, açım, kuvvetimi toplamam için bir şeyler yemem lazım ve burada senden başka yiyecek bir şey yok." Köylü şaşırır: "Olur mu, ben senin hayatını kurtardım." "Yapılan iyiliklerden, verilen hizmetlerden daha çabuk unutulan bir şey yoktur" der kurt. "Ben de kendi çıkarım için senin iyiliğini unutmak ve seni yemek zorundayım." Bir süre tartıştıktan sonra, ormanda karşılarına çıkacak olan ilk üç kişiye bu konuyu sormaya ve ona göre davranmaya karar verirler. Karşılarına önce yaşlı bir kısrak çıkar. " Ne vefası " der kısrak, " Ben sahibime yıllarca hizmet ettim, arabasını çektim, taylar doğurdum, gezdirdim. Ve yaşlanıp bir işe yaramadığımda beni böylece kapıya kovdu... " Bir sıfır öne geçen kurt sevinirken bir köpeğe rastlarlar. "Ben hizmetin değerini bilen bir efendi görmedim" der köpek, " Yıllardır sadakatle hizmet ederim sahibime koyunlarını korurum, yabancılara saldırırım, ama o beni her gün tekmeler, sopayla vurur..." Kurt köylüye döner, "İşte gördün" der. Köylü de son bir çabayla "Ama üç diye konuşmuştuk, birine daha soralım, sonra beni ye" diye cevap verir. Bu kez karşılarına bir tilki çıkar. Başlarından geçenleri, artışmalarını anlatırlar. Tilki hep nefret ettiği kurda bir oyun oynayacağı için keyiflenir. " Her şeyi anladım da" der tilki "Bu küçücük torbaya sen nasıl sığdın?" Kurt bir şeyler söyler, tilki inanmamış gibi yapar: "Gözümle görmeden inanmam..." İşin sonuna geldiğini düşünen kurt torbaya girer girmez, tilki köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar. Köylü eline bir taş alır ve "Beni yemeye kalktın ha nankör yaratık" diyerek torbanın içindeki kurdu bir süre pataklar. Sonra tilkiye döner "Sana minnettarım beni bu kurttan kurtardın" der. Tilki de "Benim için bir zevkti" diye cevap verir. O an köylünün gözü tilkinin parlak kürküne takılır, bu kürkü satarsa alacağı parayı düşünür ve hiç beklemeden elindeki taşı kafasına vurup tilkiyi öldürür. Sonra da torbanın içindeki kurdu ayağıyla dürter: "Haklıymışsın kurt, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yokmuş..."
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
27 Nisan 2007       Mesaj #794
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Öykü

Günün birinde yemyeşil dut yapraklarının arasında, bir kelebek ailesi gelmiş dünyaya. Hepsinin amacı, kısa ömürlerinin tadını doya doya çıkarmak için bir an önce harekete geçmekmiş. Hemen bir araya gelip konuşmaya başlamışlar. Bugün neler yapsak diye düşünmeye dalmışlar.
Anne kelebek :" Vakit kaybetmek gibi bir lüksümüz yok." demiş.Bir taraftan kahvaltı yaparken diğer taraftan, söylenecek bütün güzel sözleri söylemeye, yapılacak bütün güzel davranışları yapmaya çalışmışlar. Bu kadar kısa bir ömürde bundan daha farklı davranmak da olamazmış.
Gezmiş,eğlenmiş,birbirlerine zaman ayırmış ve günün tadını çıkarmaya çalışmışlar. Bütün olumsuzlukları gözardı etmişler. Çünkü olumsuzluklara ayıracak kadar zaman yokmuş ellerinde. Baba kelebeğin aklına çok güzel bir fikir gelmiş. Ailece doğumgünü partisi yapalım, demiş.Bugün geldik dünyaya ve bugün bir daha yaşanmayacak, diyerek de tamamlamış sözlerini. İlk ve son kez kutlamışlar doğumgünlerini dut yapraklarının yeşil yaprakları arasında.
Rengarenk bedenleri ile, geldikleri dünyanın rengini değiştirip yeryüzünü bir renk cümbüşüne boğmuşlar. Hareket eklemişler kainata,küçücük bedenleri ile.
İlk ve son kez yatmışlar akşam olunca. Mutlu bir şekilde kapatmışlar gözlerini sonsuza dek. Çünkü kısa ömürlerinin tadını doya doya çıkarmışlar...
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
27 Nisan 2007       Mesaj #795
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
Yıldızlara Kapat Gözlerini

ismail sarıgene


Karanlıklarıma gülümseyen güneşim, Acılarımda sığındığım nefesim, Gülümsediğimde gamzelerimsin...
Yine güneşin üzerine zifiri karanlıklara örtüldüğü gecelerden sesleniyorum sana...Yıldızların geceye, sevdanın yüreğime vurduğu saatlerdeyim yine..Üç duvar ve duvarlara sinmiş yalnızlık..İçimde sensizlik yalpalıyor sessizliği...Ürperiyorum sokağımı işgal eden ayazlardan.Acılarının bağdaş kurup oturmuş yalnızlıklarda dayanma sebebin olan gamzelerimden seni mahrum etmekten korkuyorum...Sana sığınıyorum..Göz çukurlarının altındaki ince cizgilere sığınıyorum...

Yüreğimi sana bırakıyorum...Gece değil gözlerinde yaşanan...Sanki sıcak bir deniz gibi gözlerindeki nem....Bırak ne olur yüreğinden nefes alayım kurak topraklarıma...Bir dem cekeyim hücrelerinin ateşe vurulduğu saatlerde..Ve karanlıklar üzerime cullanmadan gözlerindeki güneşi sereyim karanlıklarıma.Yağmurların fırtınalara sarılmadan ben yüreğindeki Cennete gireyim..Hadi ellerini uzat...Yıldızlarin icinde yeniden doğalim ....Ummanların derinliklerini korkutmasin seni...Yıldızlara kapat o gülen gözlerini.


Bu sabah perdeleri açmayacağım gül yüreklim..Yüreğimde" güneşim" olmuşken yüreğin, karanlıklara gülümsüyorum bir cocuk misali...Gamzelerimde acan gülüşlerin varken baharlara küskünlügümü ilan ediyorum....Bırak acıların ecel tarlam olsun...Gözyaşların ise son nefesim..Kücücük ellerimle gecelerin koynunda ıslattığın gözbebeklerini silemesem de bırak yüregindeki tüm umutları bir nefes diye içime cekeyim...Aslında bir özür borcluyum sana....Gözyaşlarından düşen her damlayı yüreğimle öpemediğim icin...

Yüreğine düşen sızıları ve sancıları söküyorum ellerimle...Gözlerini ıslatan yağmurlarla kavgalardayım..Aldırma gömleğimin kan revan icinde olduğuna...Bırak aksın canımdaki nefesim yollarına...Aksın ki gönül bahcendeki kuru toprakları kanımla ıslansın...Sen uyurken geceleri, ben sana gelmekteyim...Saclarını çözüyorum kırmızı tokalarından, her teline yıldızları giydirmek için...Ben nefesini geceye bıraktığın dudaklarindan bir dem sıcaklık alıyorum..Ne olur kızma , seni öpmek icin değil ; kuruyan dudaklarına Cennetin mis kokan nehirlerini bırakmak icin...

Ve bir gün karanlıklarda kalırsam, gözlerindeki güneşi giydirecegim gözlerime...Bir gün ayazlarin icinde uykusuzluğa isyan edersem, yüreğindeki Cennetin en güzel bahcelerine uzanıp huzuru doldurucağım gecelerime...Sen " hasretini ve umudunu " ektiğin ciceğe ben her gün yüreğimin denizlerinden sevdamı bosaltacağım...Ektigin cicege dokunduğun her an ben uzaklardan senin icin bir beyaz güvercin kanatlandıracağım..Kanatlarında yüreğim, gözlerinde ise gülen gamzelerimin olduğu..

Hadi, uyu ne olur birazdan sabah olacak...Gözlerini kapat..Sanma ki ben seninle uyuyacağım..Sen uyudugun zaman kirpiklerine gökkusagın en güzel renklerini dikmekle uğraşmalıyı..Ve ki sen güneşe gözlerini açtığında ben karanlıklarda sana ve yüreğindeki günahlarına yanıyor olacağım..Ve sen baharlara gülümserken, acılarla yaralanmış bedenine yüreğimin sevda elbiselerini giydirecegim....Korkma, sancılarından...Gözlerini kapat sen...Gözlerini güneşe açtığında ben olmayacağım yanında..Ama ben senin ruhunun en derinlerinde sana yaşıyor olacağım....

" Sen ki gül yüreklim;
Karanlıklarıma gülümseyen güneşim,
Acılarımda sığındığım nefesim,
Gülümsediğimde gamzelerimsin...
Hadi gözlerini kapat yıldızlara.
Ve ben, gözlerindeki Cennetin icinde nefes alıyor olacağım.."
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
28 Nisan 2007       Mesaj #796
arwen - avatarı
Ziyaretçi
SENSİZLİĞİ 5 GEÇE

Karanlık ve puslu odam. Duvarda siyah beyaz bir fotoğraf asılı. Üzerinde "canım'a" yazıyor. İlk günkü gibi saf ve sonsuzluk misali duruyor halen ve saat sensizliğe beş var.

Masa başındayım. Bir elimde kağıt bir elimde kalem. Seni nakış nakış işliyorum sayfalara. Hafif bir nemlik var kağıdımın üzerinde. Ne kadar da dikkatsizim bak. Gözyaşlarımı damlatmışım. Bakma sen bana ağlamıyorum ben ya. Toz kaçtı sanırım.

Bırakta içime aksın damlalar. Aksın ki derin derin seni soluyayım. Aksın ki seni unutmak için içimdeki bir şeyleri silsinler. Silsinler ya tabi. Ne de olsa seni unutmak istiyorum ben. Yada unutmak zorundayım. Ama ben seni unutmak istemiyorum ki.

Saat sensizliğe beş var. Zaman geçmek bilmiyor nedense. Saatim bozuldu sanırım. Oysaki daha dün almıştım. Yada sensizken zaman geçmek bilmiyormu yoksa? Ben yarın giderim yenisini alırım. Daha çabuk zaman geçenlerden bir saat.

Saat sensizliğe beş var. Off yaa.. Bu kağıt ne kadar büyük böyle. Yazıyorum yazıyorum ama bir türlü bitmiyor ki. Seni yazmanın bu kadar uzun ve zor olacağanı nerden bilebilirdim ki. Sen varken böylemiydi oysa. Dilimden şairane dökülürdü dizelerin ezgisi. Ne kağıt dayanırdı, ne de kalem. Gözlerine bir baktığımda yeterdi. Yeryüzü nağme olur, bense şair.

Saat sensizliği gösterior. Bak azcık zaman geçti sanırım. Yani tam 5 yıl geçti. Çokta sayılmaz değil mi? 5 yıl nedir ki? Göz açıp kapatana kadar geçiveriyor. Sen gideli 5 yıl oldu bile. Küllükte bayağı dolmuş bu arada. Sigaramda bitmiş. İhtiyacım yok artık onlara. Kağıdımda da az yer kalmış gibi. Seni hangi satırlara sığdırabilirim ki.

Saat sensizliği gösteriyor. Ve ben masa başında hafifçe uyumuşum. Ama bu olmaz ki. Seni yazamadım daha. Uyumamam lazım. Elimi yüzümü yıkadım. Birazdan açılırım. Soğukta olmaya başladı. Üstüme bi battaniye örteyim. Birazcık iyi geldi. Şimdi devam edebilirim yazıma kaldığım yerden.

Saat sensizliği beş geçiyor. Of.. Hayli zaman geçti. Ya ama yazım bitmedi ki. Hiç bi yere gidemem. Seni bırakıpta nereye giderim ki. Olsaydında sarılsaydım sana sımsıkı. Ellerini tutsaydımda okyanus mavisi gözlerine doya doya baksaydım.

Saat sensizliği beş geçiyor. Ve uyandım. Ooo ne kadar soğuk hava bu böyle. Ama kim attı üzerime bu toprakları. Üstüm başım toz olmuş. Olsun. Bugünde aşkımla uyudum. Çok güzel bir geceydi. Kağıdımı ve kalemimi de alayım. Yarın yine gelirim yazmak için. Ağacı görüyormusun... Halen üzerinde senin yazın duruyor. Hani bana yazmıştın.

"CANIM'a"...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Nisan 2007       Mesaj #797
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sevgi,Aşk,Özlem; Bahar yaza dönmek üzere…

Günlerce hayalleri kurulmuş bu güzel Cuma akşamında yalnız içmek sanırım bu hayatta hep bana düşecek olan…

Sadece Cuma’ları da içmem ayrıca, yalnızlığım hep benimle yoldaştır…!

Biraz farklı anlamlı bir akşam benim için… içimde olanları silip yapayalnız kalmak istediğim bir akşam… Tehlikeli bir akşam… insanlar ile iletişiminden korkuttuğum, yalnız kalmayı yeğlediğim bir akşam…

Karışık olacak bu yazı, imla hataları ile dolu olacak… biraz içim, biraz sevgim, biraz aşkım ve tabi ki yalnızlığım… bir de taa yirmi yıl öncesine ait bir hikaye…

Evet hikaye… bu hikayenin ikinci kadın oyuncu rolü bana onaltı yaşında verildi… bu akşam düşündüğümde ise hala aynı gerçek ile karşı karşıyayım… ikinci kadın oyuncu… hiç yoktan iyidir…

Bir de jönü var bu hikayenin … başoyuncu … tanıdığım, yüreğimi herseferinde başarı ile kandırıp beni sevdiğine inandığım jönümüz…

Bir de kadın başrol oyuncumuz var… ama iyi ki ben yardımcı rolü almışım…

İlk aşk… ne güzel bir filmdi… filmi yirmi yıl önce deli gibi sevdiğim, hayal kırıkları içinde ayrıldığım ilk aşkım ile seyrettim… (bizim jön ile)

Filmi seyrettiğimiz akşamki duyguları yazmaya, ifade etmeye yeteneğim yok…

20 yıl sonra karşılaşmıştık… ben hayatıma uzun zamandır yalnız devam ederken o yirmi yıl önceki seçimi ile beraber devam ediyor…

Yirmi yıl öncesine gittim o filmde… O yüreğimin en temiz günlerine… düşündüm… beni seçmiş olsaydı ne olurdu…

Korkunç olurdu… yirmi yıl sonra onsuz bir hayat yaşamışken… belki de onun hayatına başlangıcında yaptığı bir hata yüzünden, onsuzluğumdan kendi hayatıma eklediğim hatalarımı düşündüğüm anda bile tercihi ben olsam korkunç olurdu diyorum…

Seçilmemişsiniz, aradan yirmi yıl geçmiş, aynı şehirdesiniz… çocuklarınız olmuş… farklı uzun bir yaşam dilimi yaşamışsınız… ve içinizdeki sevgi… nasıl bu kadar güçlü olur ?

Aşklar yaşadım… Büyük aşklar yaşadım… kimler geldi… kimler geçti…

Çok düşündüm… tıpkı şimdi sizlerin de düşündüğü gibi… beni seçmediği için miydi bu tutku ? benim olmadığı için miydi bu kadar özlem ?

Binlerce kez hayır… tek bir açıklaması var, sadece sevgi… tanrı onu benim yoluma yirmi yıl önce çıkardı… bende sevdim… hep sevdim… olmadığı yirmi yıl boyunca kızıma anlattım… benim ilk aşkım diye… anlatırken sevdim… yokken sevdim… yirmi yıl sevdim…

Evet yirmi yıl önce ben seçilmiş olsaydım onu sevmekten çoktan ölmüş olurdum… ! dolayısı ile iyi ki seçilmemişim…

Haydi hep beraber içelim şimdi… pek bir yalnızım çünkü… yirmi yılın sonunda altı ay öncesinde canım öyle yandı ki, öyle korktum ki… öyle karıştım ki… sustum bütün aramalarına… kapadım kapılarımı onu görebilme ihtimallerime…

İnsanlar gerçekte sadece bir kez sever artık bunu biliyorum… kimin canı koskoca yirmi yıl ciddi ciddi yanarda sevmekten hiç vazgeçmez… bunu kaç kişi için hissedersiniz…

Ben sadece onun için bu duyguları hissediyorum…

Hayatımdan gidenler gitmiştir… gönderdiklerim gönderilmiştir… bir başka seferi… hiç olmadı…

Burada şükürler ediyoruz ki insan ömrü beş yüzyıl filan değil… insan ömrü yaşa yaşa bitmezdi böyle sevda yüklü iseniz 

Son altı aydır hayatıma yeniden yeniden en akla gelmedik tesadüflerle girip girip duruyor… Niye ??? inanın bilmiyorum… yirmi yıl boyunca aynı yakada yaşadık karşılaşmadık… karşı yakaya geçtiğimin hemen sonrası çıktı karşıma…

Kaçtım…

Altı ay sonra bu yakada hiç ummadığım bir anda bundan iki hafta önce yanımdan öylece geçip gitti… seslenemedim… ardından bakakaldım… boğazım kitlendi… sesim çıkmadı…

Sevgili tanrı lütfen anlat bana... nedir bu ? bazen öleceğimi düşünüyorum …! Ölmeden önce tanrının sevgili kulu olduğum için sürekli aklıma gelmez tesadüflerle karşıma çıkardığını düşünüyorum…

Kadehi boşananlar için, haydi yenisine… bu gece uzun… bu yazı biter… şiirler yazılır… sabahlara kadar yazılır…

Onbeş gün önceydi… yelkenleri suya indirdiğim… mutluluktan havalara uçtuğum… yaşamımda pembelerin, lilaların uçuşmaya başladığı… tekrar seslerimizin ve yüreklerimizin birleştiğine inanmışlığımın… başladığı zaman… !

Tıpkı son zamanlarda dinlediğim bir şarkı sözü gibi “hayırdır inşallah” …

Onbeş gün nasıl bir zaman dilimidir… konuşmaya başladığımızın ilk saatleriydi nasıl zordu ona koşamamak… oysa dünya umurumda değildi ki… o vardı ya… yine vardı… yeniden vardı… burada işte ben mutluluğu tarif edebilirim…

Bundan sonrası karışık… yoğundu yine… tıpkı altı ay önceki gibi… eee ? nedir bu hayattaki yoğunluk… ? ya yarın öleceksek ? birbirimizi son kez görmeden mi ölecektik ?

Sabır ne demek galiba ben bu hayatta bunu hiç bilmemişim… bilmemişim ama iş bu adama gelince bir sabır bende…

Bir gün, iki gün, üç gün… yok yoğun…

Defalarca kez sevgi, aşk, özlem diyor… özürler üstüne özürler… telefonlar… o güzelim renkler karışıyor … ilk hafta sonu oluyor… değişen bir şey yok 

Terslik var ama… sevgi ? aşk ? özlem ?

Yine ve yine inanıyorum… inanmış gibi yapıyorum… yoğunluk… ???

Evde bütün işleri birinci kadın oyuncu yapıyor… çocuklara yine o bakıyor… ev işlerini muhtemelen o yapıyor… dışarı işleri için elemanı var biliyorum…

Bizde her şey benim… iş, ev, çocuk… her şey… ne engel olabilir ki benim onu görmeyişimi ? hiçbirşey…

Birinci hafta biter, gelir ikinci hafta… yaşasın …. Cuma günü görüşeceğiz… bu yaşta insanın yüreği böyle uçuşurmu ? uçuyorum… ben, yüreğim… mutluluk bir oyandan bir buyandan sarıp sarmalıyor beni… sabır dedim ya… ilk kez sabırlıyım… nedir ki beş gün… yirmi yıldan sonra nedir ki … geçecektir… Cuma olacaktır… gözlerine bakmayı hala yirmi yıl sonunda beceremesem bile onun yanında olmama çok az kalmıştır…

Bakamasam bile kokusu vardır… özlediğim… dokunamasam bile…. Sıcaklığı bedenimde olacaktır…

Şarkılar dinlemek lazım… olmadığı son altı ayda yine çok güzel bir şarkı vardı… dostlarım bana çok yakıştığını söylediler… bende bir başka sevdim şarkıyı… bir başka dinledim… onsuzluğumdaki ben gibi.. “afilli yalnızlık”… bu nasıl güzel sözler… yazanların yüreğine sağlık… hissettikleri duygulara eyvallah…

Bugün Cuma… şarkılar dinliyorum şimdi… bir duble, bir duble daha içiyorum… çünkü hastaymış… akşam iş çıkışına yakın bir mesaj ile öğrendim… yarın olsa olurmuymuş…

Okudum ama anlamadım…!

Bir daha okudum yine anlamadım…!

Tekrar ve tekrar okudum… hiçbir şey anlamadım… yorgunluk, halsizlik…

Bu iki kelimeden sonra biraz biraz anlar gibi oldum…

Bana sanki bizim birbirimize hissettiğimiz sevgiler farklı gibi geldi… siz ne dersiniz… ?

Nasıl yani ?

Bugün olmasın yarın olsun… olurmuymuş ? hemen cevap verecekmişim … konuşmadan… sesini duymadan… ne olduğunu anlamadan…

Ha yerle bir olan yüreğim… bunun filan bir önemi yok… herhangi bir randevu ya… olurmuymuş…

Buyurun boşta benden çok var, seç beğen al… keyfine göre al… düşünmeden öylesine… !

Seçme şansım mı var ? yok olmaz desem ne olacak ? tek güldüğüm an burası… düşünüyorum düşünüyorum gülüyorum… yarın olmaz bugün desem ne olacak  boşverin içkileri hep birlikte gülelim lütfen…

Siz olsanız ne yazardınız… ?

O anda ne hissediyorsanız onu yazardınız eminim… bende öyle yaptım…

Ona;

“üzgünüm”

Yazdım…

Önce bencilce onunla görüşme hayallerimin suya düştüğü için üzgündüm… hasta olduğu için üzgündüm… neler olduğunu anlamadığım için üzgündüm…

Devamında kızgın mesajlar aldım…

Bakındım etrafıma kızılacak tek kişi bendim…

Nasıl inanmıştım… nasıl kanmıştım…

Muhtemelen hissedilen sevgi farklılığı…

Bugün onu görmeme ne engel olabilirdi ?

Beni kim engelleyebilirdi ?

Ne benim ona koşmama engel olabilirdi… ?

Sanki o beni, benim onu tanıdığımdan çok daha iyi tanıyordu… biliyordu cumaları erken kaçtığımı işten… en son geçen Cuma hayatımda olduğu ama görüşemediğimiz Cuma da erken kaçmıştım işten…

Biliyordu beni… çok iyi biliyordu… onu öylece bekleyeceğimi… ondan haber alana kadar hiçbir yere kıpırdamayacağımı biliyordu…

Yirmi yıl önce de biliyormuydu beni 

Aşk şarkıları dinlemeyi pek bir severim.. bu akşam da en güzelleri çalıyor… benim hayatımda hep vardır aşk şarkıları, aşk şiirleri… yalnızlığınızı süsler… iyi gelir… isterseniz şarkılar yüreğinize dokunur… istemezseniz sadece mırıldanırsınız giderler…

Şimdi izninizle birazcık ona sesleneceğim…

Çok önemli mesele şu hastalık… adım atmaya takatim varsa bu dünyada ve ben bir hastane odasında ölümcül hasta olsaydım bugün, ben sana gelirdim…

Niyetin bir şeylerin daha güzel olması için çabalamak belki…

Sen her şeyin en iyisini en doğrusunu bilirsin, benim için değil ama bir gün başka bir zamanda, başka insanlar için böyle kararları tek başına alırken lütfen düşün, belki de en güzel an o andır…

Sevgi… Aşk… Özlem… bunları seninle konuşmamın bir anlamı yok… ne yapsak ta ne ben seni, ne de sen beni bu konuda anlamıyorsun…

Şimdi de güzel bir şarkı… “yalnızlık alır götürür beni” … gece uzun… daha çok yazarım… aldırma gönül derim, belki dinlerim hatta söylerim… dertlerin kalkınca şaha kısmı gelince de beni bu gece okuma, yüreğine bir parça dokunabildiklerime bu kadeh sizler için olsun derim…

Bu gece burada hertürlü zorlara rağmen beni okuyan sevgi dolu yürekler için…
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
28 Nisan 2007       Mesaj #798
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Öykü

O gün, yılın ilk karı yağmıştı. Narlıköy’ün çocukları hemen toplanıp, kendilerine kömür gözlü, havuç burunlu, sevimli bir kardan adam yaptılar. Bütün gün neşe içinde kartopuna tutup, oynadılar.

Çocukların sevinçli.hali kardan adamın da çok hoşuna gitmişti. Onların çevresinde koşup oynaması bir anda kardan adamı da canlandırmış gibiydi. Öyle ki, karanlık bastırıp da çocuklar evlerine çekilince pek hüzünlendi. Kendisini çok yalnız hissetti. Öylesine üzüldü, öylesine üzüldü ki, neredeyse buzdan kalbi “Çıt!” diye kırılacaktı. Sonra, “Belki de onları yeniden görebilirim,” diye düşündü. Yavaşça yeniden doğrulup, en yakınındaki evin penceresine yaklaştı. İçeride çıtır çıtır yanan soba, camları iyice buğulamıştı. Yine de annenin küçük toprak taslara buharı tüten, sıcacık çorba doldurduğu görülebiliyordu. Baba, sobanın ağzına kürek kürek kömür atıyordu. Çocukların neşesine de diyecek yoktu. Bir yandan buharı tüten çorbaya kaşık sallarken, bir yandan da o gün okulda olanları anlatıyorlardı.

Kardan adam üzüntüyle içini çekti. Kendisinin hiç evi, ailesi olmamıştı. Nasıl olsun? Günübirlik yaşıyordu zaten. Üstelik şu sevimli afacanlar olmasa ayaklar altında ezilen bir tutam kardan başka bir şey olmayacaktı. Hele şu Güneş yüzünü birazcık gösterse, yaşamının o anda son bulacağını biliyordu.

Birden kararını verdi. Daha önce kar tanelerinden birinin anlattığı o KUTUP denilen yere gidecekti. Böylece yıllarını birlikte geçirebileceği bir aileye de kavuşabilirdi.

Ertesi sabah çocuklar sokağa çıktıklarında bir şaşırdılar ki sormayın. Her yan karlarla kaplıydı. Gece hava daha da soğuduğu için karlar erimemişti, ama bir gün önce özene bezene yaptıkları kardan adam birdenbire yok olmuştu? Doğrusu kimsenin aklı bu işe ermedi.

Kardan adama gelince... Az gitti... Dere tepe düz gitti... Donmuş toprakların üzerinden, çatır çutur buzların arasından geçti. Sonunda Kutup bölgesine vardı. Önce buz gibi rüzgar karşıladı onu. Sonra siyah elbiseli penguenlerle, sevecen foklar sardı çevresini. Foklar küçük yüzgeçleriyle sağına soluna dokunup onunla arkadaş olmak istediklerini söylediler. Penguenlerin bir kısmı neşe içinde el çırpıp bu yeni dostu selamladılar. Bazıları da merakla havuç burnunu, çalı süpürgesini çekiştirdi. Şakacı rüzgar, başındaki şapkayı kapıp kaçırdı. Kardan adam da onları pek sevmişti.”Artık eriyip çamurlara karışmak yok”, diye mırıldandı kendi kendine... “Burada yıllarca yaşayabilirim.”

Ama bir süre sonra herkes kendi işine daldı gitti. Zavallı kardan adam yine tek başına kalmıştı. İlk kez kar ve buz onu titretti. İnanır mısınız, ağaçları, hatta güneşi bile özler oldu. Hele çocuklar... Hele o yaramaz çocuklar burnunda tüter olmuştu. Üstelik şimdi, arzuladığı bir aileye ancak onların yardımıyla kavuşacağını da anlamıştı. Sevilmek istiyordu. Yaşamı bir gün bile sürse, birlerinin ona sarılması, onların sıcaklığını duyması gerekliydi.

Çocuklar, ilkbaharın sevimli müjdecisi kuş cıvıltılarıyla uyandıkları bir sabah, sokakta hiç beklemedikleri bir konukla karşılaştılar. Kardan adam esrarengiz şekilde ortadan kaybolduğu gibi, yine aynı anlaşılmaz bir güçle ortaya çıkmış, onlara gülümsüyordu. Yemyeşil çimenlerle, papatyaların arasında durmuş, omuzlarına konan kuşların şarkılarını dinliyor gibiydi. Her halinden mutluluk içinde olduğu anlaşılıyordu.

Köyün sokakları bir anda neşeli çığlıklarla doldu. Köyün her evinden bir iki çocuk koşarak çıkıp bu eski dostun çevresini sarıyordu. Bu güzel manzarayı gören güneş, bir buluta kendisini örtmesini rica etti. Biraz daha geç ısınıp, çocuklarla kardan adamın mutluluğunu elinden geldiğince uzatmaya çalıştı. Her geçen dakika eriyip toprağa karışan kardan adam ise mutlu gülücükler dağıtmaya devam ediyordu çevresine. Birkaç ay sonra yeniden buluşacaklarını biliyordu Artık, bu dünyada çocuklar var oldukça ve kar yağdıkça her kış yeniden doğacağına inanıyordu.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Nisan 2007       Mesaj #799
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hamal

Eski zamanlardı. Yolların olmadığı zamanlar... Demek ki fakirdi bizim gibi çoğunluk, bu nedenle taşınacak yüklere talip olacak hamallar bulmak zor olmuyordu... Yanımdaki hamalla yola çıktık. İhtiyardı. Kendinden büyük bir yük almıştı. Benim sırtımda ise birkaç bavul vardı sadece, onunkinin çeyreği... Diyordum ki içimden "Çok gitmeden kıvrılırsa titreyen bacakları, yüklenirim sırtındaki yükün yarısını!.." Nitekim çok geçmeden dedi ki: "Mola vakti. Gel biraz dinlenelim!... "Ne molası, dedim ona hayretle. Ben daha terlemedim!.." Sözüme aldırmadı. Durdu. Çöktü. Salarken yükünün ipini "Sen de dinlen hadi" dedi. Benim canım sıkılmıştı bu işe. Genç olduğumu, ondan kuvvetli olduğumu, bunun gibi bir bunakla yola çıkmamın ne büyük hata olduğunu düşünüyordum. O ihtiyar, bir bacağını azıcık uzatmış halde sessizce dinleniyorken, ben huzursuz bir şekilde ayakta dolanıyordum. Bir saat kadar sonra yine durdu, oturdu, dinlendi. Ben kızgınlıkla dolandım etrafında... "Yükünü indirip sen de dinlen", demesine aldırmadım, ona daha çok kızdım... Sonra yine durdu. Bana da "dinlenmemi" söyledi yine ama dinlenmedim. Yarım saat sonra "dinlenelim mi" diye sordu, aksi aksi başımı salladım... Kaçıncı molasıydı hatırlamıyorum, birden bire dizlerimin bağı çözüldü. Kafamın içinde uçuşan kara kara sinekler sustu, çöküp kaldım. Kayış kolumdan çıktı, sırtımdaki bavullar kaydı. Ne kadar zaman geçtiğini fark etmedim. Uyumuştum da uyandım mı, yoksa bayılmıştım da ayıldım mı anlamadım... Baktım kendi kocaman yükünün üzerine benim bavullarımı da bağlamıştı. Küçük tasına birazcık su koyup dudağıma dayadı, içtim. Sonra koluma girerek;"Hadi kalk, dedi. Bana yaslan. Ağır ağır gider ve bir süre sonra gene dinleniriz." Dediğini yaptım. Omzundan güç aldım, ama asıl anlattıkları iyi geldi bana. "Ben yılların hamalıyım, dedi. Nice pehlivan yapılı adamlar gördüm. Çoğu, dinlenmek istemediklerinden yükleriyle birlikte kendilerini de toprağa serdi sonunda... Yolda gördüğümüz saçılmış kuru kemiklerin çoğu, anlattığım bu insanlara ait... Halbuki bir yükü "taşımak" bizim işimiz, "altında ezilmek" değil!.. Unutma ki bir yük , taşıdıkça ağırlaşır. Dinlenerek sen yükünü hafifletiyorsun! Belki günün birinde hamallığın şekli değişir. Belki o günleri ben göremem. Ama sen kavuşursan o zamanlara, aman ha, kafanın içinde de sakın yük taşıma... Akşamları bırak ve hafifle... Sabah dinlenmiş olarak yeniden tekrar taşırsın yükünü. Bizim işimiz, bugünü yarına taşımak, bugünün altında yok olmak değil. Çünkü yarınlarda bizi bekleyenler var, taşıdıklarımızı bekleyenler...





.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Nisan 2007       Mesaj #800
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
SESSİZ ÇIĞLIK

Anlatamayacağım biliyorum. Cümleler yine bir birine karışacak. Tıpkı sana sevgimi anlatamadığım gibi, içimde yanan yangınsın. Gel sensizliğin beni düşürdüğü duruma bak. Yalvarışlar, yakarışlar, gözyaşları beni biraz daha güçsüz duruma düşürüyor. Yaradanıma sığınıp açtım ellerimi, ağladım ağladım ama hiçbir şey geri getirmedi. İlk zamanlarda belki de, bir sandalı denize bırakırsın ya! .. Nereye gideceğini bilmezsin Savrulacağı an paniğe kapılırsın. Ben sensiz savrulurken paniğe kapıldım. Çılgına döndüm, kabullenemedim bir başkasını, ne yapayım deliliğim tuttu işte, yüreğime söz geçiremedim. Her zaman şunu söyledim, ben sensizliği taşıyamam, kabullenemem. Seni kaybetmeye alışamıyorum. Yaşadıklarım, anlatacaklarım, sana hissettiklerimin yanında hiç kalıyor. İçimden geçenleri aktarmakta zorlanıyorum. Biliyorum farkındayım her şeyin, ne zamanki benden gittiğin anı düşünüyorsam kalbim parçalanıyor. Kırgınlıklarınla parçalanıyorum. Toz buz oldu dediklerini topluyorum. Bütün sevgimle onları bir araya getiriyorum.

Ben sana kıyamam güzel gözlüm; sevgimin büyüklüğü altında eziliyorum resmen, sana anlatamamak koyuyor. Gülüşlerinde saklı geleceğim, nefesinde gizli yaşamım. Seninle her anı saniye saniye yaşıyorum. Hasta düştün benim gibi, güçsüz düştün. Ama inatla saklıyor söylemiyorsun kimseye, ama ben hissediyorum her şeyim; sol yanım uyuşuyor biliyor musun? Kalbim taşıyamıyor bu acıyı, seninle geçirdiğim anları düşünerek avunuyorum. Her gece iyi geceler dileğinle uyurdum, her sabah günaydın deyişinle başlardım hayata: Kaldıramıyorum bebeğim sensizliği, taşıyamıyorum inan. Sana iyi bakamıyorum son günlerde, biliyorum bana yine kızacaksın. Ama sende bana iyi bakmıyorsun. Şunu bil ki bu hayatta yaşadıklarımız bizim geleceğimizin temellerini atıyor. Her şeyi bir düşün bak göreceksin. Herkes bizi imrenirken nasıl ardına bakmadan gidiyorsun. Bilmiyor musun benim sensizliği kaldıramayacağımı, düşünmedin mi hiç, sen yapabiliyor musun bensiz. Evet diyeceksin, çok huzurlu mutluyum diyeceksin. Ama biliyorum sadece dilin konuşacak, için parçalanacak, Biliyorum ki seninde benden eksik kalır yanın yok. Bir tarafın eksik, için kan ağlıyor, yalnız kaldığında benim gibi içten içe yiyiyorsun kendini, gel ziyan olmasın hayatımız, gel solmasın hayallerimiz. Her geçen gün biraz daha zor oluyor ayrılık, bir kez daha anladım gerçeği, nereye bakıyorsam seni görüyorum. Kime bakıyorsam sana benzetiyorum. Hiçbir şey yapmak istemiyor canım. Sadece seni düşünmek istiyorum, seninle yaşadıklarımı hayal ediyorum. Sen bir kenara yazdığım en güzel şeysin. Farkında olmadan ihmal etmişim seni, ben seninle doğdum, seninle açtım dünyaya gözlerimi, seninle büyüdüm. Öksüz bırakma n’olur, sana çok ama çok ihtiyacım var. Gel yine geceme gündüz ol, sabahıma güneş ol, doğ dünyama, ben yine delilik edeyim. Manyaklar gibi sevdiğimi haykırayım. Sevdiğimi söylerken yine heyecan sarsın bedenimi, ter dökeyim karşında, gözyaşları içinde boğuluyorum, yine gel öp gözlerimden, dinsin yaşları, yine sımsıkı sarılıp sonsuzumsun diye haykır karşımda, sözcükler boğulsun birbirinin arasında, heyecan sarsın tüm bedenimizi, yine hızla atsın kalbimiz. Biliyor musun dün gece rüyamda hasta olduğunu gördüm. Bir yanım eksildi, her günüm aynı güzel gözlüm. Sensizliğin verdiği acılar yok ediyor beni. Uçuruma doğru geldiğimi hissediyorum. Sen benim her şeyimsin. Gel şaka yaptım de doya doya sarılayım sana, dinsin bu acılar dinsin yüreğimizin feryadı, ayrıldık diyemiyorum kimseye, biliyorum ki bu bir şaka, sende bu şakayı fazla uzatmayacaksın. Diri diri toprağa gömmeyeceksin, biliyorum kıyamazsın sen bana kıyamazsın bu büyük sevdaya, seni çok seviyorum her şeyim, anlatamayacak kadar çok seviyorum. Depremler oluyor yüreğimde her an bir şeyler yıkılıp yok oluyor içimde, altında eziliyorum sensizliğin. Uzat ellerini çek kurtar bu eziyetten.

Zaman en büyük ilaçtır. Zaman sarsın yaramızı, ayrılıklara gitmenin anlamı yok. Şunu unutma her daim seninle büyüdüm. Her daim senden bir şeyler öğrendim.
Yıllar geçsede bu sevgi her daim büyüyecek. Bu adam hep seni sevecek, haykırışlarıma kulak ver, dinle beni sevdiğim. Sesimin geldiği yere dönüp bak, farkında ol gerçeklerin. İkimiz bir elmanın yarısıyız. Sen bendeki bensin ben sendeki benim. Bu gerçek hiç değişmeyecek. Kiminle olursan ol, nerde olursan ol, bir nefes kadar yakınında olacağım. Bin bir ümitle, ben geldim bebeğim demeni bekleyeceğim. Ölüm döşeğinde olsam da gözlerim açık gitmeyecek her şeyim. Çok geç olmadan gel bir tanem. Gözü yaşlı bırakma ardında, seni bekliyorum. Seni çok seviyorum gerçeğim. Sessiz çığlığıma sözcük ol. Sev eskisi gibi, sarıl boynuma, gel dizlerine yatır bu yorgun bedenimi, dizlerinde son bulsun hayallerim. Gözlerine bakarak son bulsun özlemim, gel meleğim gel, bendeki seni al öyle git madem gideceksen…

Erdal BABÜR

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat