Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 167

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 590.080 Cevap: 1.812
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
12 Ağustos 2008       Mesaj #1661
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Küçük istavrit, yiyecek bişey sanıp hızla atıldı çapariye önce müthiş bir acı duydu dudağında gümbür gümbür oldu yüreği sonra hızla çekildi yukaruya...Aslında hep merak etmişti denizlerin üstünü, neye benzerdi acep gökyüzü.Bir yanda büyük bir merak, bir yanda ölüm korkusu."dudağı yarıklar" denir, şanslıdır onlar, hani görüpte gökyüzünü, insanı, oltadan son anda kurtulanlar.
Ne çare balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu küçük istavrit anladı; yolun sonu. Koca denizlere sığmadı yüreği. Oysa şimdi yüzerken küçücük yeşil leğende, cansız uzanıvermiş dostlarına değiyordu minik yüzgeci.İnsanlar gelip geçtiler önünden, bir kedi yalanarak baktı gözünün içine yavaşça karardı dünya, başıda dönüyordu. Son bir kez düşündü derin maviyi, beyaz mercanı, birde yeşil yosunu. işte tam o sırada aldım onu .Yürüdüm deniz kenarına bir öpücük kondurdum başına, iki damla gözyaşından ibaret sade bir törenle, saldım denizin sularına... Bir an öylece bakakaldı.Sonra sevinçledibe daldı.Gitti tüm kederimi söküp atarak, teşekkürü de ihmal etmemişti.Bir kaç değerli pulunu elime avuçlarıma bırakarak...
Sponsorlu Bağlantılar
Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme.Sorar gibiydiler, neden yaptın bunu, niye?Bir gün dedim, bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz, son ana kadarhep bir UMUDUM olsun diye..
MeLL - avatarı
MeLL
Ziyaretçi
12 Ağustos 2008       Mesaj #1662
MeLL - avatarı
Ziyaretçi
ÇANAKKALE SAVAŞLARI’NIN IBRETLI VE HIKMETLI
HİKAYELERİ

Sponsorlu Bağlantılar

KINALI HASAN :

Yüzbaşi Sirri Bey, ikindi vakti yeni gelen erati teftiş ederken, içlerinde bir tanesinin saçinin bir tarafi kinalanmiş oldugunu görür ve takilir: “Hiç erkek kinalanir mi? Mehmetçik: Buraya gelmeden evvel, anam kinalamişti komutanim” der ve sebebini bilmedigini ilave eder.Komutanin istegi üzerine anasina haber salar, “Niye benim saçimi kinaladin?” Gelen cevabi mektupta şunlar yazar:

“Ey gözümün nuru Hasan’ım,

Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor.Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın... Ben, senin anan isem.Beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü.Allah, bu vatan için seni besledi. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor...

Sen bu ailenin seçilmiş kurbanisin...

Hasan’ım, söyle zabit efendiye... Bizim köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır... Ben de seni evlatlarımın arasından vatana kurban adadım.Onun için saçını kınalamıştım...

El-hükmü billah. Allah, seni İsmail Peygamber’in yolundan ayırmasın.

Seni melekler şimdiden rahmetle anacaktir. Gözlerinden öperim...

Anan - Hatice”

GAZİ MEHMET AŞKIN’IN ANLATTIKLARI:

“İngiliz donanması Saroz’dan top atışları ile bize son derece ağır kayıplar verdiriyordu.Böyle bir atıştan sonra, aynı, birlikte silah arkadaşım Recep Eniştemin iki ayağı kopmuş çalıların üzerinde gördüm, henüz sağ idi.Yanına kadar gidebildim.Onu o vaziyette görünce ağlamaya başladım. Henüz ruhunu teslim etmeyen Recep Eniştem:

“Kardeşim niçin böyle ah edip aglarsin, benim cigerimi daglarsin! Allah’ in verdigine merhaba! Takbir- i Rabbani böyle imiş! Onun kazasi geri çevrilmez ve hükmüne mani yoktur. Elimizden ne gelir.Arzuladigim savaş yolunda oldu.O saadet bana yeter! Sen sag kalirsan, anamin elini benim içinde öp! Emzirdigi sütleri helal etsin!” dedikten sonra:

“Başimi kibleye dogru çevir!” diye bildi... Ruhu çoktan uçmuştu...

“Halil, bölükte süngü hücumuna kalkmıştı, ağır bir yara alarak yanıma yıkıldı.Bir mütted sessiz kaldı ve sonra: “Ahiretlik ölümüm yaklaştı, öldükten sonra cesedimi geriye götürtme, buraya ellerinle göm! Üzerimde harbediniz! Ta ki Gazilerin ayak seslerini Allah! Allah! Nidalarını rahatlıkla duyayım!” dedi ve gülerek ruhunu teslim etmişti

“Karayürek deresi’ne doğru iniyorduk: Bir akşam beni keşif kolu çıkardılar bu derenin yatağında geziniyordum.Çok susamış idim. Dere şırıldıyordu, mataramı doldurdum. Birkaç yudum içtiğimde, içtiğim suyun tadı çok başka idi avucuma mataradan su aldığımda, matarama doğdurduğum suyun kan olduğunu anladım.”

İNSANLIK DERSİ :

Çanakkale Savaşlar'ında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor:
"Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirsiniz.Hiç unutmam.Savaş sahasında döğüş bitmişti.Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zaliyat vermişlerdi.Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım.Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi göleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu.Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık:
- Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:
"Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı.Birşeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı.Benim ise kimsem yok.İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün". Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım.Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı.O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim.Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutan ot tıkamıştı.Az sonra ikisi de öldüler..."

Fransız Generali BRIDGES
Çanakkale Savaşları komutanı.

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
13 Ağustos 2008       Mesaj #1663
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ümitler Tükendi mi?


Bütün hayatımız boyunca bizi üzen, korkutan, kolumuzu-kanadımızı kıran, ümitsizliğe düşüren yığın yığın olaylarla karşılaşıp durmaktayız.

Üstelik, inancımız ve hayat tarzımızdan dolayı bazen suçlu muamelesi de görebiliyoruz. Zayıf görüldüğümüz için hakarete uğrayabiliyor; şefkatle uzattığımız elimize tokatla karşılık verilebiliyor.

Ne tarafa dönseniz, kapılar yüzünüze kapatılmış gibidir.

Böyle anlarda herşeyin bittiğini sanır, kendi hayatınızı omuzlarınızda bir yük gibi hissedersiniz.

Oysa bütün sıkıntılar, dertler, üzüntüler bir imtihan. Dertsiz-tasasız bir hayat nasıl bir imtihansa, bu da öyle bir imtihan. İlk insan Hz. Adem A.S.’la başlamış, kıyamete kadar bütün insanların tabi tutulacağı bir imtihan.

Ne peygamberlerin, ne de Allah’ın has kulları velilerin uzak kalabildiği bir imtihan. Sabredip vazifelerinden dönmeyenlerin, isyanı aklına bile getirmeyenlerin yüz akıyla çıktıkları bir imtihan.

Demek ki sıkıntı ve zorluklarla sınanmak genel bir kanun. ‘Niçin böyle?’ sorusu beynimizi kemiriyorsa bilmeliyiz ki:
Karanlık olmasaydı, aydınlık bilinemezdi.
Düşmanlar olmasaydı, dostların kıymeti anlaşılamazdı.
Korkular yaşanmasaydı, ümit etmenin zevkine varılamazdı.
Kötülükler olmasaydı, iyinin bir anlamı olmazdı.
Yani zıtlıklar varlığın, varolmanın tabiatında var.

Düşünün ki, alemlerin yüzüsuyu hürmetine yaratıldığı Hz. Peygamber (A.S.), bir insanı en derinden sarsacak üzüntüler, sıkıntılar, korkular yaşadı. Kovuldu, taşlandı, yaralandı, hakarete uğradı, arkadaşlarını ve hatta evladını toprağa verdi. Peygamberlerin şahı idi ama aynı zamanda bir çile ve sabır peygamberi idi.

O’nun hayatındaki sıkıntıları da bizim hayatımızdakileri de şüphesiz Allah yarattı. O hiçbir şeyi abes yaratmadığına göre, sıkıntılarımızda da elbette nice hikmet ve sebepler var. Kimini anladığımız, ama çoğunlukla anlayamadığımız sebep ve hikmetler.

Cenab-ı Rabbu’l-Alemin, Mekke’de üstüste yaşanan sıkıntılardan dolayı Rasulünün kalbini İnşirah Suresi ile rahatlatırken, bizim kalplerimize de sonsuz şefkatiyle fısıldamıyor mu?


“Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Senin belini büken o ağır yükünü indirmedik mi?

Hem senin şanını da yüceltmedik mi?”

Demek ki her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Evet kesinlikle zorlukla beraber kolaylık vardır.

O halde bir işi bitirince, hemen başka işe giriş, onunla uğraş!

Ve sadece Rabbine rağbet et, O’na yönel!”
(İnşirah/1-8)

Rabbimiz bu surede bütün müminleri de zorluğun ardındaki kolaylıkla müjdeleyip, uymaları gereken prensibi bildiriyor.

Evet; hayatımız boyunca çeşitli zorluklarla karşılaşacağımıza şüphe yok. Korkacak, üzülecek, acı duyacağız. Belki karamsarlığa düşecek, kimi zaman da ümit ve ümitsizlik arasında yalpalayacağız.

Ama zorluğun bulunması, kolaylığın geleceğine bir işaret. Bu ilahî prensibe inanıp, yılmayacağız. Zorlukları kalb genişliği ile karşılayacak, bir işi bitirince veya bir işle ilgili yapabileceğimiz bir şey kalmayınca, gücümüzün yettiği başka işlerle uğraşacak, hem kendimizin hem de diğer insanların dünya ve ahiret mutluluğu için elimizden ne gelirse yapmaya çalışacağız. Çeşitli zararlara maruz kalsak da, bizim gayemiz hep iyilik olacak.

Gevşekliğe, ümitsizliğe düşmeye hiç gerek yok. Dün, belki sevindiğimiz bir gündü. Belki de “Allah düşmanımın başına vermesin” dedirten günlerden biriydi. Ama herşeyiyle birlikte yaşandı bitti. Neticede yaşadıklarımızı takdir edecek, son kararı verecek olan Allah. Herşey O’nun hükmü altında. Yaşananları O’na havale edip, her an yeni bir başlangıçla yaşamaya devam edeceğiz.

Başımıza gelen kötü şeylerin hakkımızda hayır olmadığını, ya da kaybedilenlere karşılık neler kazandığımızı kim bilebilir?

Herşeyi bilen Allah’a sığınıp, O’na güvenip, şu kısacık hayatın zorluklarına sabrederek O’nun huzuruna yüz akı ile çıkmaya çalışmaktan başka çare var mı?


“Gevşemeyin. Ve üzülmeyin. Eğer inanmış iseniz, en üstün olan sizsiniz.” (Al-i İmran/139)

“… Allah’ın rahmetinden asla ümidinizi kesmeyiniz. Çünkü kâfirler dışında hiç kimse Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” (Yusuf/87)

“Rabbin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümidini keser ki?” (Hicr/56)

“Ey kendilerine zarar vermede haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! Allah dilerse bütün günahları bağışlar. Çünkü O çok affedici ve çok merhametlidir.” (Zümer/53)

Alıntı
firstlady - avatarı
firstlady
Ziyaretçi
13 Ağustos 2008       Mesaj #1664
firstlady - avatarı
Ziyaretçi
Denizin Kayaya Vurgunu

Denizden dalga sesleri geliyor.içine derdini almış,katlaya katlaya...Delice vuruyor kayalara.Kayalar alışmış denizin bu haline.Bilir ki deniz kızarsa bişeylere.Ondan çıkaracak hırsını.Kaçsa kaçamıyor...Aşınsa da zamanla yaşlansa da..Kaya ya bu!Dimdik duruyor yine.Bazen de öyle mahçup ki deniz...Güneşle fısıldaşıp kayanın yanına nazlıca süzülüyor.Kaya öyle yorgun ki sıcaktan.Yanıyor.Deniz anlamış onun bu halini.Okyonuslardan taşıyor suyunu.Bir serinlik getiriyor kayanın yüreğine.Barışıyorlar.
Gençler güneşle şehvetleniyorlar.Sahil boyu yürüyüp deniz havasını bozmadan,atıyorlar onun kucağına.Deniz kucaklıyor onları.En mavisiyle...Kimi de kayanın üzerine uzanmış,güneşle bakışıyor saatlerce...Mutluluğun şarkısını söylüyor martılar...
Bir çocuk geçiyor şimdi de.Güneş bile kıskanıyor güzelliğini.Gözlerinin ışıltısını...Deniz bakamıyor,kendinden daha mavi olan gözlere.Yelken açıyor sonsuzluğun mavisine...Bir sandal misali,nazlı nazlı sallanıyor...Rotası belli olmayan enginlerin uzun yolculuğuna çıkıyor.Başına geleceklerden öyle habersiz ki...Hava karamış.Rüzgarlarla sallanıyor sandal.Denizin hareketlenme vakti şimdi!Deniz yine katlaya katlaya geliyor.Sonra duruyor.Şu yalan dünyada bir umutla gülen bu iki çift göz...Bir şey yapmalı?Sinirlenirse hem kayaya zarar verecek,hem de çocuğa.Ters çeviriyor sularını hızla.Bir tufan ve sular rüzgarla artarken...Deniz sabretmeliyim diye düşünerek sıkıyor dişlerini.

Ve güneş doğup sularınıdizginleştirene dek mücadele veriyor kendi içinle.Ve sabah kıyıya sakince yanaşıyor sandal.

Ve deniz o günden sonra söz veriyor kendine:
Güneş şahidim,Yağan yağmurlar ecelim olsun,

Birdaha Kaya'yı incitmeyeceğim...

Ayfer Kızılay
YagmurTanesi - avatarı
YagmurTanesi
Ziyaretçi
14 Ağustos 2008       Mesaj #1665
YagmurTanesi - avatarı
Ziyaretçi
Kızdan Sevgilisine Mektup

Elime son kez aldim kagit kalemi, Bu sana son mektubum. Postaci son bir kez haber getirecek...Benden sana. Canim bilirim aldirmazsin hiçbirseye, Ne sevgiye ne de hislere. Simdi elimde bir sigara var, Bugün çok içtim. Bilirim kizacaksin, "Içme demistim" diyeceksin,
Ama ben yine ayni cevabi verecegim: Dertliyim. Son kez bu kalp derdinle dolu. Bu mektubumda Seni ne kadar sevdigimi Özledigimi yazmayacagim. Artik degistim ben. Seninm umursamaz tavirlarindan biktim SERSERIM. Takmiyorum artik ben de seni. Hani bende bir resmin varya, Arkadasima verdim SERSERIM. Çok begenmis seni, "Al senin olsun" dedim Ama dikkat etmesini de söyledim, Olur ya çikarsaniz "Boynuzlamasin seni" dedim. Yüzünün seklini görmeni isterdim SERSERIM. Bu mektup digerine benzemiyr degil mi? Dün gece yiktin, öldürdün beni SERSERIM. Dilindeki hece bir kursun gibi saplandi yüregime. Tüm gece kanadi durmadan, Gözlerim doldu aglayamadim. Yataklara düstüm ne zamandir. Ama iyi oldu aslinda Seni umursamiyorum artik, Sen ne demistin SERSERIM. "Üzülme!" Üzülmüyorum zaten gülüyorum, Bu acilarin getirdigi mutsuzlugu seviyorum. Lanet olsun sana SERSERIM.
Bu kadar degersiz miydi sevgim? Biliyorsun ben seni çok sevdim. Bu sana son mektubum SERSERIM. Yak istersen,istersen baskalarina okut. Ya da evet Içip içip agla, Ama sunu bil ki bu sana son mektubum. Bundan sonra hain yazar mezar tasinda Bir ölüsün artik sen hatiralarimda...




SERSERIDEN CEVAP


Bugün hiç beklemedigim bir anda, Mektubunu aldim GÜZELIM. Son mektubum demissin, inanmam Sen dayanamazsin bensizlige, Erirsin,bitersin günden güne. Bak ne diyorum GÜZELIM Gönlün olsun,birkaç gün daha çikalim Sevinirsin belki. Hediye olur ya da bir elma sekeri. Sen bensiz yapamazsin GÜZELIM. Seni öptügüm o ilk ani hatirla, Nasil da çocuklar gibiydin, Bayilacaksin diye korkmustum GÜZELIM. Ben senin gibi neler geçirdim elimden,
Bilirim haberim yok sevmeden, sevilmeden. Sen beni gerçekten sevdin mi GÜZELIM? Sana bu mektubu meyhaneden yaziyorum, Biraz önce birkaç çocuk dövdük GÜZELIM, Onlarin serefine içiyoruz. Bak GÜZELIM!Ben sana ne demistim hatirlamiyorum "Üzülme" yazmissin Sahiden dedim mi? Içkiliyken herhalde, bilirsin. "Yiktin" yazmissin Sahiden yikildin mi? Umursamazsin sanmistim Takmazsin diye ummustum, Ama madem beni umuttun, Bu sana son sözüm olsun
Ben de seni sevdim haberin olsun GÜZELIM.




KIZIN ARKADASIN'DAN SERSERIYE


Seni tanimiyorum serseri, Ama arkadasim seni çok sevdi. "Son mektup" demisti dogru, Hem o seni çoktan unuttu. Seni çok begendim be serseri, Belki seversin, belki de... "Güzelim" demissin bizimkine, Ben de seni zevkli bilirdim. Ben ondan daha güzelim. Bak serseri! Ben seni ondan daha çok severim. Telefon numarami yaziyorum,arkada, Onu aradigin gibi beni de ara. Ayrica senin güzel gariplesti bu ara "Kalbim agriyor" diyor, Doktor bir teshis koyamiyor.Aman canim o da bir baska, Aglasa da gülüyorum der etrafa Sakin unutma beni ara.




SERSERIDEN ARKADASA


Bak kizim ben seni sevmedim daha en basta, Ben güzelimi sevdim herseyden çok. O bana "serserim" derdi canindan koparcasina, Sen ise "serseri" diyorsun sokakta kalmisçasina.
Senin gibi arkadas olmaz olsun. Güzellige gelince,kimse yarisamaz benim GÜZELIMLE. Simdi birak bunlari "son mektup" derken yalan sanmistim Daha beter içer oldum, Her gece sarhosum. Bir daha ki mektupta güzelimden bahset bana. Simdi gerçekten mutlu mu? Yoksa baskasini mi seviyor? Hasta demistin,kalbinden hasta Yoksa bu ask hastaligimi? Benden baskasi ile... Çabuk yaz arkadas Herseyi arkadas, herseyi anlat bana.
Anladim ki yasayamam ben onsuz bu dünyada.



ARKADASTAN SERSERIYE


Afedersin serseri yanlis yapmisim ben, O seni gerçekten çok sevmis. Son nefesinde bile adini söyledi, Yüregim parçalandi,anlayamazsin. éSERSERIM" deyisini duysaydin gözleri kapanirken.Askin öyle sarmis ki bedenini Kaybedince, yasayamadi öldü iste. Son mektunda ne yaptin? Içip içip agliyor musun? O simdi mezarinda huzurlu yatarken, Yilanlara bile seni anlatir süphen olmasin. Zaten mezar tasinda
"SENI SEVMISTIM SERSERI"
Yazisini görünce anlarsin. Belki bir umut vardi yasamasinda, Ama senin de ciddi olmandi. "Birkaç gün çikalim" demissin ona. "Elma sakari olur" demissin. Iste o vurdu senin güzelini, Indi zavallicigin yüregine. Simdi mezarinda derin bir uykuda, Sevgisi de sonsuzlasti onunla. Aslinda o hiç istemedi öldügünü bilmeni Ama dayanamadim yazdim iste. Simdi ne yaparsin,nasil yasarsin? Içer misin, adam mi döversin? Sen de onu sevmissin öyle yazmissin,
Öyleyse birak askiniz yasasin.



SERSERININ ODASINDAKI NOT ;

Sana GeLiyorum GüzeLim..
SeNi SeviyoRum GüzeLim...
tekinfsm - avatarı
tekinfsm
Ziyaretçi
15 Ağustos 2008       Mesaj #1666
tekinfsm - avatarı
Ziyaretçi
Nebraska'da yaşlı bir adam yaşardı.. Patates ekini için bahçeyi bellemesi gerekiyordu, lakin bu çok zor bir işti.. Tek oğlu olan David ona yardım edebilirdi fakat o da hapisteydi.

Yaşlı adam oğluna bir mektup yazdı ve sorunu açıkladı.

Sevgili David,
Patates bahçemi belleyemeyeceğimden kendimi çok kötü hissediyorum. Bahçeyi kazmak için oldukça yaşlanmış sayılırım. Burada olsan bütün derdim bitecekti. Biliyorum ki sen bahçeyi benim için hallederdin.
Sevgiler Baban

Bir kaç gün sonra oğlundan bir mektup aldı.

Babacığım,
Allah aşkına bahçeyi kazma. Ben oraya cesetleri gömmüştüm.
Sevgiler David

Ertesi gün sabaha karşı FBI ve yerel polis çıkageldi ve tüm sahayı kazdı lakin hiçbir cesede rastlamadılar. Yaşlı adamdan özür dileyerek gittiler. Aynı gün yaşlı adam oğlundan bir mektup daha aldı.

Babacığım,
Şimdi patatesleri ekebilirsin.Bu şartlarda yapabileceğimin en iyisini yaptım.
Sevgiler David
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
15 Ağustos 2008       Mesaj #1667
arwen - avatarı
Ziyaretçi
DİLENCİ


Birgün, celimsiz, kücük bir kiz cocugu, sokagin kösesine oturmus; yiyecek, para, ya da alabilecegi herhangi bir sey icin dileniyordu.
Üzerinde yirtik, pirtik giysiler vardi; yüzü gözü kir icinde ve perisan bir haldeydi.
Kiz dilenirken, sokaktan genc, canli ve iyi görünümlü bir adam gecti. Kizi fark etmisti ama belli etmemek icin dönüp ikinci kez bakmadi. Büyük ve lüks evine, mutlu ve rahat âilesinin yanina geldiginde, cok güzel hazirlanmis aksam sofrasi onu bekliyordu.
Fakat az sonra düsünceleri tekrar o fakir kiza takiliverdi. Duygulari bir seylere itiraz ediyordu. Sonra kolay yolu tercih etti ve itirazlarini Allah'a yöneltti. Böyle durumlarin var olmasina izin verdigi icin?!. Ve söyle bir cümleyle yakindi icinden:
* " Böyle bir seyin olmasina nasil müsaade ediyorsun? Neden o kücük kiza yardim icin bir seyler yapmiyorsun Allâh'im?"
Sonra r hunun derinliklerinden gelen bir cevap isitti:
* "Yaptim. Seni yarattim!"*

Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
17 Ağustos 2008       Mesaj #1668
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
İNSAN VE DÜNYA



Adam,bir haftanın yorgunluğundan sonra Pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşündü.

Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim dedi sonra düşündü:

-Ohh be kurtuldum en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez.

Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi ve “baba haritayı düzelttim,artık sinemaya gidebiliriz”dedi.

Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hala hayretler içindeydi ve bunu nasıl yaptığını sordu. Çocuk şu cevabı verdi:

- Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı.

İNSANI DÜZELTTİĞİM ZAMAN

DÜNYA KENDİLİĞİNDEN DÜZELMİŞTİ.

fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
17 Ağustos 2008       Mesaj #1669
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Dünyada cenneti ya$arken cehenneme dü$menin nasil oldugunu, a$k acisini anlatan gercek ya$anmi$ bir öyküdür bu.. Ben okurken cok etkilendim ve gözya$larima engel olamadim. frown

Sizin için ne derece önemi var bunu bilmiyorum ama ben bu satırları yazarken gözümden damlalar akıyor klavye üzerine. Erkekler ağlamaz lafı bana göre değil. Ağlamaktan hiç utanmadım, duygularım, acılarım beni boğduğu zaman hep ağladım.Yine ağlıyorum... Sizleri tanımıyorum ama sizlerle paylaşmak istiyorum.Lütfen;bu satırlara bir seven olarak sahip çıkın ve lütfen yazılı satırlar olarak geçmeyin. Okudukça yeryüzünde insanlar neleri yaşarmış diyeceksiniz buna eminim. Bir memur ailenin en küçük çocuğu olarak babamın tayininin çıktığı bir köye taşındık. Huzursuzdum, okulumu bir köy okulunda okumaktansa ,şehirde medenice okumak istiyordum.kaydımı yaptırdı babam okula.İlkokul 4. sınıftan başladım köy okuluna. Beni bir sınıfa verdiler.Öğretmen köyde yabancı olduğumu biliyordu ve hangi sıraya oturmak istiyorsan otur dedi bana.Bir kızın yanı boştu sadece oraya oturdum.Hayatımı adadığım,gidişiyle beni bitiren insanla ilk o zaman tanıştım.İsmi Altınay idi.Çocuk yaşımda bile onun güzelliği beni çok
etkilemişti.Masmavi gözleri,gamze yanakları ile arada bir bana dönüp gülüşü,yanlış yazdığım notlarımda kendi silgisiyle defterimdeki hatayı silmesi beni o minik yaşımda ona bağladı.O dönemlerde çocukça bir arkadaşlıktı. Zaman ilerledikçe onsuz tek saniye geçiremiyordum.ya ben onlara gidip ders çalışıyor, yada o bize geliyordu.Mükemmel bir paylaşımcıydı. Yüreğini, sevgisini, dostluğunu daha o yaşta vermişti bana.İlkokulu birlikte okuduk ve aynı sırada bitirdik.Hep onunla hep ona biraz daha alışarak. Ortaokula geçtiğimizde ailelerimize rica ettik ve bizi aynı okula yazdırdılar, hatta aynı sınıfa,hatta aynı sıraya oturmamız için babalarımız öğretmenlere adeta yalvardılar.Başarmıştık. Yine aynı sıradaydık.Geride kalan ilkokul dönemindeki iki yılda anladım ki onsuz hayat bana huzur vermiyordu.Yaşımız olgunlaştıkça o beni,ben onu daha çok seviyordum.Çocukça başlayan arkadaşlığımız sevgiye aşka dönüşmüştü ortaokul yıllarımız bitmek üzereyken. Şehir merkezinde. Ailelerimiz liseye geçtiğimiz sırada ortak bir karar aldılar.Buna göre tek ev kiralayacak ikimiz aynı evde kalacaktık. Annem de bizimle kalacaktı.Allah'ım o karar bize iletildiğinde dakikalarca sarmaş dolaş kutlamıştık bunu.Ona aşık olmuştum.Aynı duyguları o da paylaşıyordu ve bunu fareden ailelerimiz okul bittiğinde evlendirelim diye karar almışlardı bile.Ona tapıyordum artık.Haşa Allah'a şirk koşar gibi günah işlercesine seviyordum. İlk elini tuttuğumda sakın bir daha bırakma demiştim. Yanakları kızarmıştı,utanmış ve başını önüne ! eğmiş,gülümsemiş ve elimi sıkı sıkı kavramıştı. Artık her gün elele tutuşup okula gidiyor okuldan çıkarken elele dolaşıyor geziyor öyle gidiyorduk evimize.Arada bir elleri terler ve her terleyişte elini elimden kurulamak için çekerdi. Bunu her yaptığında kızar elimi bırakma diye azarlardım,hep tamam tamam diyerek gülümser ve hızla elini avucuma sokuştururdu. Her şey harikaydı,dünya cennet gibiydi gözümüzde.Yıllar akıp gidiyordu mutluluk içinde.Nihayet liseyi de bitirmek üzereydik.karne dönemi gelmişti.Karnelerimizi aldık hiç kırığımız yoktu.Sevinçle sarıldık birbirimize elimi tuttu.bunu kutlamak için bir cafeye gidip cola içerek kutlayacaktık.Okulun az ilerisinden geçen bir çakıl yol vardı.Her zaman toz duman içinde olurdu.çakıllarla kaplıydı. O yolun benim ve ölürcesine sevdiğim insanın ayrılmasında bu kadar rol oynayacağını bilsem hiç girer miydik o yola.Neler vermezdim o yolu yürümemek için. Eli yine elimdeydi,ansızın elini çekti,terlemişti yine eli.Sanırım dört adım atmıştım.Dönüp yine azarlayacaktım. Çünkü hem elimi bırakmış, hem de geride kalmıştı. Dönüp baktığımda Dünya başıma yıkıldı.Sanki gök kubbenin altında kaldım. Yerdeydi ve yüzünden kan fışkırıyordu. Ne yapacağımı bilemedim üzerine kapandım yüzüne yapışmış saçlarını kaldırdığımda hayatımı bitiren o görüntüyle karşılaştım.Başı kesilmiş bir tavuk gibi çırpınıyordu.Suratına bir taş parçası bıçak gibi saplanmıştı ve bakmaya doyamadığım mavi gözlerinden biri akmıştı.Suratının yarısı yoktu.Hırlıyordu bana bir şeyler demek istiyor kanla kaplı diğer gözünü temizleyerek bana bir şeyler demeye çalışıyordu.Yoldan geçen bir kamyonun tekerinin altından fırlayan bir taş suratına saplanmıştı.Ölürcesine bir aşkı,geleceğimizi kibrit büyüklüğünde bir taş parçasının bitireceğini
bilemezdim.Donuk donuk hiç konuşamadan yüzüne bakmaktan başka bir şey yapamıyordum. Ellerini tuttum kaldırdım başını göğsüme dayadı ve elimi sıkı sıkı tuttu.Akan kan ellerimize damlıyordu.Yoldan geçen bir araba durmuş bizi seyrediyordu, hastaneye yetiştirelim dediğimde kanlı olduğu için almadı ve kaçtı gitti.Kimse arabaya almıyordu.çevreme bakıp yardım eden demekten,ona dönüp seni seviyorum,beni bırakma,dayan demekten başka bir şey yapamıyordum.İki dakikalık bir çırpınıştan sonra kucağımda öldü. Cennet olan Dünya 5 dakikada cehenneme döndü.Tam dokuz yıl oldu onu yitireli.Kendime olan güvenimi yitirdim.Artık kimseyi sevemem,kimsede beni sevemez korkusundan kurtaramıyorum kendimi.Bitkisel hayatta gibiyim. Tek elimde kalan bu net.bu net aracılığıyla sizinle paylaşmak istedim. Yitiren,ya da ben yitirenle paylaşmak isteyen herkese elleri terlese bile ellerimi bırakmamaları şartıyla elimi uzattım. Dost, kardeş, arkadaş ne olursanız olun ama elimi bırakmayın.Size sesleniyorum, elimi bırakmayın lütfen...
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
27 Ağustos 2008       Mesaj #1670
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Lakerdanın Hikayesi

Lakerda'nin hikayesi Malaga kiyilarinda fakir bir Musevi balikçi yasamaktadir.
Adi Behmuaras, Soyadini ise bilmiyoruz.
Simdiye dek hiç kayitta da rastlanmadi.
Iste bu balikçi her gün baliga çikar, tuttuklarinin yarisini satar, diger yarisinida eve, ailesine götürürdü. Üç çocugu vardi ve en küçükleri en çok ton baligini severdi.
Balikçi da onun ton baligi yemesine özellikle dikkat ederdi.
Oysa bu balik her zaman yakalanamazdi, çünkü bunun için çok açilmak gerekirdi. 1326 yilinin bir Sabat (cumartesi ve Museviler için kutsaldir) günü karisinin tüm itirazlarina karsin, çocugu için ton baligi avlamasi gerektigini söyleyerek yine baliga çikti.
Balikçi o günden itibaren iki ay boyunca hiç ton baligi yakalayamadi.
Bunun üzerine oturdu ve Allah'ina dua etti:
'Allah'im ne olur çocuguma ton baligi ver. Beni de affet, Sabat'ta çalistigim için.' Ertesi kutsal Persembe günü, sefer tora açildigi gün , yine baliga çikti.
Bu kez büyük bir ton baligi sürüsüne rast geldi ve tam 30 balik yakaladi. Ve Allah'ina yine dua etti. Sonra 'Ben' dedi , 'bunlari satmaktansa tuzlarim ve saklarim'.
Önce baliklari temizledi, kafalari hariç alti esit parçaya ayirdi.
Iliklerini çikardi, soguk suda bekletti. Kanini süzdürdü ve tam 25 gün tuzda sikica sakladi. 25 gün sonra tuzdan çikarilan ve çok sonralari da Yunan Musevileri tarafindan yapilan bu yiyecek 'lakerda' idi. Lakerda ismi Ispanyolca kökenlidir ve asli ' la kerrida' dir; 'istenen/istedikten sonra ' anlaminda. Bu öykü Toledo sehrinin balik halinin duvarlarinda asilidir.

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat