Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 147

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 547.610 Cevap: 1.812
yaremce - avatarı
yaremce
Ziyaretçi
11 Aralık 2007       Mesaj #1461
yaremce - avatarı
Ziyaretçi
Havalar soğumaya başladı kış mevsimi yavaş yavaş kendi özelliklerini bize sunmaya hazırlanıyor.ufaktan ufaktan yağmurlar yağmaya başladı,rüzgarlar esip yürürken kulaklarımızı ,burnumuzu üşütmeye başladı.Artık güneşin parlak yüzünü ne kadar fazla görürsek bizim için iyi çünkü pek sık karşılaşamayacağız iki yada üç ay boyunca. Ancak bunlar beni üzmüyor çünkü aylardan beri kış mevsiminin gelmesini bekliyorum ben,aslında sadece bu sene de değil her yaz mevsimi bitiminde sonbahar mevsimini yaşarken nedense kış mevsimi gelsin diye bir bekleyiş içine girerim.belki de kış mevsiminde yaşadığım anılar beni bu mevsimin gelmesiyle bu kadar sevinmeme neden olmaktadır.

Sponsorlu Bağlantılar
Şöyle hatırlıyorum kış mevsimini;herkes bilir herkeste çok sever biliyorum sabah kalkıp camdan dışarı baktığında etrafın beyaz bir örtü altında kaldığını ve yağan kar tanelerinin yavaş yavaş gökyüzünden aşağı doğru süzüldüğünü. Birden bir heyecan kaplar insanın içini ,sanki daha önce böyle bir görüntü görmemiş gibi.Ama bu göründü yaşam boyunca her kış mevsiminde görülür.Belki nedir bu gösteriyi her gördüğümüzde bizi heyecanlandıran? Ben şöyle bir cevap verdim:herhalde karın beyazlığı insanın içine bir ferahlık bir temizlik hissi veriyor ,az bir zamanda olsa etraftaki kötülükleri.pislikleri kapatıyor.

Bir kış mevsimi gecesi yine hava soğuk rüzgar esiyor yağmur delice yağıyor,yağmur damlaları rüzgarı da arkasına alarak evin çamlarına öyle delice vuruyor ki sanki dışarıda küçük çocuklar ellerine taşları almış evin çamlarını taşlıyormuş hissi veriyor.Bu taşlamalar bazen artıyor bazen yavaşlıyor.Az sonra bakıyorsun elektrikler kesiliyor beş dakika sonra tekrar geliyor.Yine kesiliyor bu sefer yarım saat sonra geliyor. Ve en sonunda hepten kesiliyor ve bir daha da gelmiyor. Bundan sonrada yapılacak tek şey kalıyor yatıp sabahın olmasını beklemektir.Yatıyorsun ama bir türlü dışarıya bakmaktan kendini alamıyorsun on dakika da bir cama kalkıp acaba kar yağıyor mu diye bakıyorsun,bu kadar kötü havaya rağmen yinede seviniyorsun.Gece ilerliyor sıcaklık biraz daha düşmeye başlıyor rüzgar şiddetini bir kat daha artırıyor.Birden bakıyorsun ufaktan kar taneleri görünmeye başladı,heyecanlanıyorsun ama az sonra tekrara yağmur yağmaya başlıyor. Üzülüyorsun neden yağmur yağmaya başladı diye kar yağmasını beklerken.Böyle kalk yat derken uykuya dalarsın…

Birden sabah olmuştur hemen camdan dışarıya bakmak geçer aklından acaba kar yağdı mı diye.Heyecanlı bir şekilde perdeyi kenara çekip camın buğusunu silerek dışarı bakıyorsun birde ne göresin yine yağmammış kar ,yine yağmur yağıyor ama hava gece olandan daha da serttir,rüzgar gece estiğinden daha şiddetlidir,sıcaklık gece olduğundan daha soğuktur dışarıya çıkıp dolaşmak nerede ise imkansızdır.Bu biraz olsun umuttur, belki bu gece yağabilir kar…
Gün içinde hava bazen sertleşir,bazen de biraz daha sakin bir tavır takınır. Kış mevsiminin bütün özelliklerini sunar bize bir günde.böyle saatleri geçirdikten sonra artık okula gitme zamanım gelmiştir.üzerimi sıkı bir şekilde giyindim sadece gözlerim görünecek şekilde kaldım ve yola koyuldum.yirmi beş dakikalık bir araba yolculuğunun sonunda okulun o meşhur bayırını,rüzgarın şiddetinden korunmak için başımı aşağıya eğerek çıktım.ilk dersten çıktığımda hava kararmaya başlamıştı.hava yine sertleşiyor,rüzgar yine hızını artırıyordu. Yeni ders başladı dersin ortalarına doğru arkadan bir arkadaş “hocam bakar mısınız ne güzel kar yağıyor.”birden kafamı cevirdim o kadar şiddetli bir kar yağışı vardı ki bir anda yerler bembeyaz oluş ve yerdeki kar kalınlığı her dakika biraz daha artıyordu.hava geceyi bile bekleyememiş ve artık yeter deyip bütün her şeyi bırakmıştı yeryüzüne. Artık etrafa bakıyorum ,herkes hocanın ders bitti lafını bekliyordu.Hoca “ders bitti çıkabilirsiniz.”lafıyla herkes dışarıya koştu.kapıdan çıkar çıkmaz bir dakika içinde kardan adama dönmüştü herkes, ama kimse aldırış etmiyordu devam ediyordu şiddetli kar yağışının altında kar topu oynamaya.Birden sırtıma bir kar topu geldi arkama dönüp baktığımda kartopunu atanın o olduğunu gördüm heyecanlanmıştım bu beklide benim için bir fırsattı. Bende bir kartopu yapıp ona attım.ama canını yakmamak için kartopunu bilerek vurmak istemiyordum ona çünkü canının yanmasına dayanamazdım.ancak böyle yaptıkça o bana “sende hiçbir kartopunu bana vuramıyorsun” diye dalga geçiyordu benle.ama ben hiç aldırış etmiyordum dediklerine,yeter ki benimle kalsın benim yanımda olsun yeterliydi benim için.kar yağmaya devam ediyor sacları ıslanmış elleri titriyor sanki bir güzelliğine bin güzellik daha katılmış gibi geliyordu bana.Arkadaşları ile karın üzerinde fotoğraf çektirmesi,fotoğraf çekilirken verdiği pozlardaki sevecenliği,neşesi yerlerde oturup sanki hiç kar yokmuş gibi davranması,soğuktan kıpkırmızı olmuş burnunu, gülmekten yaşarmış gözlerini, soğuktan çatlamış dudaklarını ve ıslanarak tel tel olmuş,yanaklarına yapışan saclarını sanki bir film izliyormuş gibi izliyor her karesini beynimin bir köşesine kayıt ediyordum.başındaki mor şapkayı,giydiğin boğazlı mor kazağı,gri beyaz kareli kabanı hiçbir şeyi unutmak istemiyordum.Ara bitip okulun içine girdiğimizde herkes tepeden tırnağa kadar ıslanmış,herkes titriyordu ama herkesin yüzünden gülücükler dökülüyordu.ben hemen kaloriferin yanına gidip oturdum biraz olsun ısınmaya çalışırken, yanıma gelip hiçbir şey sormadan oturdu. “Çok üşüyorum her tarafım ıslak…”

“-Aydın aydın kalk sabah oldu, her taraf kar dolu ne güzel kar yağıyor.” Yavaşaca gözlerimi açtım annemin bu sözlerinden sonra dışarı bakmaya cesaretim yoktu.Zorda olsa kalktım perdeyi çekip camın buğusunu sildikten sonra dışarıya baktım etraf bembeyaz bir örtü ile kaplanmış.Gökyüzünden kar taneleri o kadar güzel yağıyordu ki san ki yukardan birisi pamuk bir yatağı açmış pamuklarını makasla kesip teker teker aşa atıyor ve onlara sakın birbirinize çarpmayın diyordu.İçimi bir burukluk sardı.Y ine kış geldi,yine kar yağıyor yine hatırlıyorum o günleri hatırlıyorum.soğuktan kıpkırmızı olmuş burnunu,gülmekten yaşarmış gözlerini,üşüdüğünden titreyen elerini çatlayan dudaklarını hatırlıyorum.ıslanarak tel tel olup yüzüne yapışan saclarını,başındaki mor şapkayı,üzerindeki mor boğazlı kazağı,gri beyaz kareli kabanı hatırlıyorum.gülücüklerini hatırlıyorum.üşüdün deyip yanımda gelip oturmanı hatırlıyorum.bunları her kış gecesinde rüyalarımda görüyorum.Ama artık bunlar olamaz bunu biliyorum ama bunların hepsini özlüyorum.

O günlerden bu zamana gecen zamanda her kış mevsimi geldiğinde,her sabah uyanıp etrafı bembeyaz gördüğümde içimi bir üzüntü kaplar.İstemem artık yağmasın kar etraf olmasın bembeyaz,silmesin tüm kötülükleri,temizlemesin bütün pislikleri istemiyorum hatırlatmasın seni bana özletmesin o günleri…

Yine kış geldi biliyorum yine özleyeceğim…

alıntıdır..

nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
11 Aralık 2007       Mesaj #1462
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Her Gidisine Ayri Anlam Yukluyorum Yapma Allah Askina
Ya Hep Kal Benimle Soz Etme Gidislerden
Sponsorlu Bağlantılar
Yada Silinsin Isminde Cisminde
Oynama Benimle Dengemi Bozuyorsun
Aski Yasayacak Yurek Birakmiyorsun Insanda
Boyle Degildin Sen Ne Oldu Sana
Bittiyse Heycanin Bileyim Bende
Seni Cok Seviyorum Diye Baslayan ve Ama Diye Devam Eden Cumlelerden Biktim
Seviyorsan Seviyorsundur Amasi Olmaz Bu Isin.


Ustelik Bir Cumlede Ama Varsa Bir Onceki Yarginin Hicbir Hukmu Yoktur Artik.....

Seni Cok Seviyorum Ama Birlikte Olmamiz Imkansiz Yaa Yaa Imkansiz Diye Biliyorsan Eger Sevmiyorsun Demektir. Bahanelerin Arkasina Siginma..
Insanlarin Hayatina Sorgusuz Sualsiz Girip Darma Dagin Eden,
Sonrada Hicbirsey Soylemeden Gitmeye Calisanlardan Nefret Ediyorum.

Boylemisin Sende...
Gercekten Gitmekmi Istiyorsun...
Yurekli Ol Biraz. Hadi Konus.

Soylemek Istedigini Soyle...
Iki Cift Sozu Haketmedimi Bu Ask....

Yasanilan Bunca Seye Hicmi Saygin Yok...
Ah Ben Niye Yaniliyorum. Iste Tam Bu Dediklerim Somuruyor Askimi..
Birazdahami Kati Olmaliyim.. Birazdahami Kapali Tutmaliyim Kapilarimi..
Bazen Bu Dunyadan Olmadigimi Dusunuyorum..

Bu Devrin Adami Degilim..
Oyun Ceviremiyorum Hesap Yapamiyorum.

Bana Ait Olmayan Kisiliklere Burunup Bir Plan Dahilinde Hareket Edemiyorum..
Insaniz Biliyorum Hepimizin Zaaflari Var..

Hepimiz Egolarimiza Boyun Ege Biliyoruz.
Iyide Hep Benimi Bulacak Bunlar......


Hicbir Kaygiya Yer Vermeden Hic Bir Dusunmeden Acsaydin Eger Bana Yuregini ..
Iste O Zaman Gorurdun Bir Askin Nasil Efsaneye Donusulebilecegini...
Sen Gozlerini Kapiyorsun. Bir Sen Varsin Baska Hickimseye Bakmiyorsun.
Hersey Senin Cevrende Sekillenmeli. Her Sey Sana Gore Duzenlenmeli..

Beceremiyorum Kusura Bakma...
Simdi Gidiyorum...

Ask Tam Teslimiyet Ister..
Kendini Askin Kollarina Ya Birakirsin Yada Birakmazsin...
Bir Yanim Disarida Kalsin Dedigin Noktada Aski Bogarsin Yok Edersin O Guzelim Duyguyu...

Bu Yuzden Hep Cesurlarin Isidir Ask....
Kacislari Yalanlari Aptalca Oyunlari Kabul Etmez...
Ask Saf Duru Insanlari Sever...

Kafasinda Binbir Tilki Donenler Aski Yasayamazlar...
Isteselerde Yasayamazlar...
Arinmalisin En Saf En Duru Haline Donmelisin ki Yasayabilesin Aski...

Kisacasi Sevgilim Sana Gore Degil Bu Is...
Senin Yolun Acik Olsun...

Hadiiii...
Hadi Git Simdi..
Gitki Ben Yasayayim Seni...
Ben Seveyim Seni...
Yoklugun Beni Boguyor..
Ama Olsun Bunu Bilmek Bile Bana Huzur Veriyor.....

Birak Ask Bende Kalsin.....
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
14 Aralık 2007       Mesaj #1463
nünü - avatarı
Ziyaretçi
BEN AĞLAYINCA SEN…

Gidersin diye korkmuştum geldiğinde. Geldin diye gitmezsin sanmıştım. Meğer bir çok gidiş ve gelmeler yani hepsi aynıymış işte. Gelenler ve gidenlerden ibaretmiş hayat. Oysa ben hayatı; boğaza nazır, aileyle kahkahalı bir kahvaltı sanıyordum. Giden gelen pek olmadı hayatıma o baharlarda.

Daha küçüktüm geldiğinde,geldiğini bile fark etmemiştim. Kaldırımda ki en iyi oyun arkadaşımdın. Futbol maçlarında hep aynı takımdan olurduk. Bazen almazlardı beni oyuna kızım diye. sen kızardın kızınca da kızarırdın, kızarınca utandığını sanırdım. Oysa sen benim yüzümden sadece kızıyordun. Benden bir yaş büyüktün ve abim gibi bir şey oldun çoğu zaman, merhametliydin. Ben ağlayınca -ağladığımı bir sen görürdün- sessizce yanıma gelir akan yaşlara kan damlasıymış gibi bakardın ve hiç dokunmazdın. Oysa ben beklerdim gözlerimi silmeni, teselli içerikli cümlelerini, beni güldürmek için tebessüm eden ela gözlerini.

Sen geldiğinde daha küçüktüm ben iklim kuşaklarını öğreniyordum okulda, sınıfın erkekleriyle bilek güreşi yapıyor ve sayende hep yeniyordum. Okula gidiyor,eve geliyor, mahalleyi birlikte alt üst edip manav Hilmi amcadan elma çalıyordum. Sen geldiğinde ben daha küçüktüm ve sesim çok kötü diye bağıra bağıra şarkı söylüyor, annemden terlikler yiyordum. Mahallenin çocuklarıyla bilye oynuyor, onların uçurdukları uçurtmalara bakıyordum. Sonra bir gün sen bana yemyeşil, yeşilin en güzel tonundan bir uçurtma getirdin. Kapalı alanlardaki göz rengine benziyordu. Gözlerin güneşte ela karanlıkta yeşil oluyordu… Ben en çok elasını severdim gözlerinin. Sen yeşil uçurtmayı uçururdun ben senin ela gözlerine bakardım ve hiç yakalanmazdım sana. Çocukluğumuzu inkar ettiğimiz ama en çok çocuk olduğumuz vakitlerdeydik.

Rüzgar yavaşladı sonra uçurtma uçmaz oldu. Mahalle maçlarından tahliye edildi tüm oyuncular kız erkek bakılmaksızın. Kaldırımlar genişletilip boyandı. Sen kızınca kızarmayı, ben senin yanında bile ağlamayı bıraktım. Hilmi amca kör bir maganda kurşununa kurban gitti. Ve biz büyüdük. Yani büyüdüğümüz söylendi, belki uçurtmamız olsa gene uçururduk ve ben sileceğini bilsem şimdi bile ağlarım…

İlk okulun 3. sınıfında taşındınız mahalleden ayrılığımız dün gibi. Ağlamıştım silmek için elini uzattın ilk kez ama dokunmadın. Hoş bir hoşçakala ve göz yaşlarıma sırtını dönüp gittin. İçimi acıttın gideceğini düşünmemiştim. GİTMESEYDİN…

Lise birde karşılaştık seninle evet aynı okuldaydık. Beş yıl aradan sonra sen gene yanımdaydın işte nasılda değişmiştin; saçların, küçük burnun, beyaz tenin her şeyin değişmiş gözlerin dışında. Onlar hala ela… Çocukluğumuzu, çocukça sevdamızı gençliğimize mâl edip lise sıralarında yaşamaya başlamıştık. Zaman, yaşadıklarımız, görünüşümüz değişse de, bak değişmemişti bakışlarımızdaki çocukluğumuz. Hala biraz ağabeyim, biraz sevdiğim biraz hasretimdin. Sonra gençliğin toz pembe hayallerinden sıyrılıp en koyu siyah gecelere girme vaktimiz geldiğinde sen bırakmak istemedin beni, benimden sen ayrılmaya hiç niyetim yoktu hani.

Geceler gündüzler karardı bir an pembeyi bırakalı çok olmuştu zaten. Gündüzlerimi kaybettim, gecelerin soğuk köprü altlarında kalakaldım sensiz. Ağladım hıçkıra hıçkıra dokunmasan da gelirsin diye ağladım. Ama sen gelmedin. Ölüm bu kadar acıtmamıştı canımı Hilmi amca da. Ama senin ki; sanki ben intihar acısı çekiyordum hayatın kollarında. Oysa sen geldiğinde daha küçüktüm ben ve gittiğinde büyümemiştim henüz…

(ilklere ve teklere)

Kübra Albayrak
YagmurTanesi - avatarı
YagmurTanesi
Ziyaretçi
18 Aralık 2007       Mesaj #1464
YagmurTanesi - avatarı
Ziyaretçi
Hani bir hayal ya bu… Sen olsaydın hala hayatımda mesela, ben gecenin sessizliğini içimi acıtan şarkılarla bozarken, bir mesaj gelseydi telefonuma. Gülümseyerek mesajı okusaydım.
- Uyudun mu bebeğim?
- Uyumadım, sen niye ayaktasın bu saatte?
- Su içmeye kalktım.
- Uyu gülüm, erken kalkacaksın.
- Seni seviyorum, sende uyu artık. İyi geceler.
- Tamam yatıyorum. Bende seni seviyorum, iyi geceler.
-
Ve huzurla dalsaydım uykuya.




Rüyama hiç gelmezdin. Zaten istemezdim gelmeni.
Kızma hayatgülüm !
İstemediğimden değil, korktuğumdan aslında.

“Rüyada sevgili görmek, ayrılığa delalettir.” Cümlesinin içime saldığı korkudan dolayı istemezdim seni rüyamda görmeyi.



Ve sabah olur.
Gözümü açar açmaz telefonu alırım elime.
“1 mesaj alındı” uyarısının beni en mutlu ettiği zamanlardır onlar.
- Günaydın aşkım
- Günaydın bebeğim

Ya da hayal bu ya… Şöyle de olabilir mesela;




Ve sabah olur.
Çok uyumuşumdur, artık öğlen olmuştur.
Telefon çalar.

“Kölem ol gel desen, gelmem mi yar ?
Uğrumda öl desen, ölmem mi yar ? …”

Melodisi eşliğinde açarım telefonu.

- Efendim
- Günaydın aşkım
- Günaydın hayatgülüm
- Hadi kalk artık, çok uyudun
- Tamam kalktım.



Devam eder tabi ki konuşma.
Ve “SENİ SEVİYORUM”’ la kapanır telefonlar.
Huzurla uyanırım.



İşe gitmek için hazırlanır, seni ararım.

- Çıkacağım evden şimdi, işe gideceğim
- Hava çok soğuk bebeğim sıkı giyin. Atkını al, bereni tak, hatta iki tane çorap giy.
- Saçmalama !
- Lütfen, çok soğuk. Üşür hasta olursun. Söz ver bana şimdi, dediğim gibi giyineceksin.
- Peki, tamam. Söz hayatgülüm.

Ve “SENİ SEVİYORUM”’la kapanır telefonlar.





İşe giderim.
Başlamadan önce yine seni ararım.

- İşe başlıyorum şimdi
- Tamam, ne zaman bitecek?
- Bilmem, sekizde biter sanırım.
- Tamam. Çıkınca mesaj at, merak ederim.
- Tamam hayatgülüm.
- İyi çalışmalar bebeğim.
- Teşekkürler.

Ve “SENİ SEVİYORUM”’ la kapanır telefonlar.



İş biraz uzar. Mesaj gelir ardı ardına.

- Hadi bitmedi mi işlerin, çıkmadın mı daha?



İş biter…

- Çıktım şimdi, eve gidiyorum.
- Eve gidince haber ver bana.



Eve gelirim, yine konuşuruz.

Ve “SENİ SEVİYORUM”’la kapanır telefonlar.




Uyumadan önce 1 mesaj alınır telefonlarımıza. Artık o an içimizden ne geldiyse yazılmıştır. Çalıntı değildir sözler, gerçektir, bizimdir. Yüreğim (iz) dir..!
Sonunda “SENİ SEVİYORUM” yazar.



Hayal ya !
Değildi,
Hayal değildin.
Gerçektin, benimdin. Hayatımın en güzel günleriydi o günler. Biteceğini hiç düşünmemiştim.
Bittin !
Gittin !


En güzel günlerimi, en acı hatıralara çevirdin giderken.
Hiç olmadığım kadar mutluyken, hiç üzülmediğim kadar üzüldüm.
Gitmezsin, benimsin sanarken, bir anda sensiz kaldım.
En gerçek hayalimi yıktın.
Uzatmaya gerek yok.
Giderken beni de bitirdin. Ama öldürmedin.
Keşke öldürseydin.

Şimdi hayal ya, acaba yine gelir misin?




Sensiz yokum ben, nefessizim, bir hiçim !
Hiç mi özlemedin?
Hiç merak etmiyor musun artık?



Bebeğin uyuyamıyor sensiz.
Günüm aydınlanmıyor sensiz. “AŞKIM GÜNAYDIN” demeni bekliyorum.
Bebeğin üşüyor, çok üşüyor. Sıkı giyinmiyor mesela sen gittiğinden beri.
Kimse merak etmiyor işlerimin ne zaman biteceğini ve ne zaman eve gideceğimi.
Bir başımayım… !



Hayaldin, gerçek oldun.
Belki de bir rüyaydın.
Sevilen sendin ya hani, sevgiliydin ya… Rüyaydın ve bittin işte. Ben uyanır uyanmaz ayrılık geldi.
Korktuğu başına gelirmiş insanın.
Bittin, bütün güzelliğinle…
Yine hayal oldun.
Aslında şimdi acı bir hatıra oldun.
Özlenen, sevilen
Ve hala inadına beklenen sevgili....!


HAYAT NEDEN HAYAT


___________________________________________________________________________ _
17 yasındaydım seni tanıdığımda hani ilk görüşte aşk derler ya iste benimkide öyle olmuştu.sen bir arabanın içinde bense kapının önünde oturmuş etrafı seyrederken,birden göz göze geldik.içim ürperdi,kalbimin atışları değişti.
o günden hep gelmeni bekledim.her yolunu gözlediğimde geldin.bir gün yolumu kesip numaranı verdin ve aramanı bekliyorum dedin. o gece heyecandan sabaha kadar uyumadım. artık sadece hayallerimde değil,hayatımdaydın da.senden başka bir şey düşünemez hale gelmiştim.iste o zaman askı tanıdım.annem ilişkimizi öğrenmiş,dışarı çıkma yasağı koydu.seni göremez olmuştum,günler cehennem gibiydi.sen sabahın 5 inde kapının önüne geldin,ben pencereden atlayıp sana . o an değil annem,dünya umurumda değildi.aylar su gibi aktı.ben İzmir'e okuluma döndüm,sen Foça'ya eğitime.görüşmelerimiz aynı hızla devam etti,annem artık seni kabullenmişti.çok mutluydum ta ki o telefona kadar.telefonun ucundaki ses o benim erkek arkadaşım aramızdan çekil diyordu.duyduklarıma inanamadım;o bunu yapamazdı,yapmazdı.Ama yanılmıştım bir başkası için çekip gitmişti.Kendimi derslerime veremez olmuştum,hayatım alt üst oldu.eve kapandım okula gidemez oldum.ve böylelikle okul hayatım da bitti.geleceğimi,askımı her şeyimi yitirmiştim.yasamak için hiç bir sebep bulmazken bu sıkıntı beni hastanelik etti.ilaçlar,serumlar ama hiç biri içimdeki acıyı dindiremedi.her şeye rağmen hayat devam ediyordu,hayatın bir yerinden tutmak zorundaydım.zamanla değişmeye başladım,tam bir genç kız oldum.kimseyi hayatıma sokmayacaktım ama olmadı.ve kalbimi birine açtım.onunla beraberken bile fotoğrafın cüzdanımdaydı,yırtamazdım.o da senin gibi çıktı,yine başkası girmişti aramıza .bu sefer güçlüydüm,soğukkanlı davrandım.ondanda ayrıldıktan sonra kimseye güvenmedim.artık darbe yiye yiye darbe atmayı öğrenmiştim kimseye acımıyordum.ben ağlatıyor,acı çektiriyordum.bir zamanlar gelinlik hayalleri olan,üniversite hayalleri olan,hayatı hep iyi yönleriyle gören kız kayıp olmuş gitmişti.sevgiye hasretim artık hayatım böyle sürüp giderken yıllar sonra karşımdaydın.evlenmiştin,bir kızın olmuş. kiminle evlendiğini merak etmiştim sormak istedim yapamadım.gözlerimde kalan son bir yaş damlalarını yine senin için akıttım.mutlu ol ama bana yaşattıklarını yaşadıktan sonra...
Son düzenleyen YagmurTanesi; 18 Aralık 2007 15:03 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
20 Aralık 2007       Mesaj #1465
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Vaktiyle, bir aslan, bir kurt ve bir tilki arkadaş olmuşlar. Karınları acıktığından ava çıkmışlar. Av sonunda bir öküz, bir koyun bir de tavşan yakalamışlar. Avlarını bir araya getirdikten sonra aslan kurda dönerek:
- Şu taksimatı yap ta paylarımızı alalım demiş. Kurt:
- Ulu Sultanım Öküz zaten sizin. Koyun benim, tavşan da tilkinin demiş. Aslan buna çok kızmış, kurda bir pençe vurduğu gibi onu uçuruma yuvarlamış. Bu sefer tilkiye dönerek:- Şu taksimatı bir de sen yapta görelim demiş. Kurnaz tilki hemen yanıtını yapıştırmış:- Öküz sizin akşam yemeğiniz, koyun öğle yemeğiniz, tavşan da sabah kahvaltınız. Aslan, kıs kıs gülmüş, tilkiye sen bu taksimatı nerden öğrendin? demiş. Tilki:
- Şurada yatan kurttan öğrendim demiş...
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
21 Aralık 2007       Mesaj #1466
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Yoğunlukmuş

Yıl 1983.Bursa Uludağ Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğrenciyim o
zamanlar...son sınıf.
Hürriyet semtinde, dört arkadaş aynı evi paylaşıyoruz.
Erkan,Metin,Bilal ve ben.
Öğrenci evlerini bilenler bilir.ortada bir teneke sobamız arada sırada
yanar.odun,kömür tanımaz.sağdan soldan topladığımız çalı-çırpıyla idare
etmek zorundadır.hain soba da bu kadarla ancak kendini ısıtır.biz de
ısınmak için yaklaşma sınırını milimetre ölçülerine kadar zorlarız her
yanışında.
Yine bir kış akşamı soba ile gayet samimi bir şekilde oturuyoruz.
Bir tarafında Erkan diğer tarafında ben.sınav dönemi olduğundan sadece
sınav günleri okula gidiyoruz.ertesi gün de sınav var.erkan Altıparmak’taki
binada bense Hürriyet’teki binada giriyoruz derslere.benim otobüs derdim
yok yani.Erkan otobüse binecek ,zorunlu olarak.
Bütçe yapmamız gerek bu durumda.ikimiz de ceplerimizi boşaltıyoruz.epeyce
zenginiz.
- 1 adet otobüs bileti
- 1 adet yemek fişi
- Çok az tutarda bozuk kağıt para
-
Doğal olarak otobüs bileti Erkan’ın.yemek fişini de almak istiyor.
Erkan daha 2.sınıfta.ben son sınıftayım ya...yemek fişini halleder mişim
bir yolla.oldu olacak paraları da al.benim arkadaşlarımın hepsi ayaklı
banka zaten.
İktisatçı olsak ne yazar?John Maynard Keynes gelsin, sıkıysa yapsın adil
bir bölüşüm.
Öyleydi..böyleydi derken pazarlık uzadı da uzadı tabi ki.uzadıkça da
kavganın ayak sesleri duyulmaya başladı , sesimizin desibelleri ev
sahibinin zaten hiç olmayan sabrının sınırlarına askerlerini yığmaya
başladı..müthiş bir kavga gecikmedi haliyle.
-bilet senin olsun,ben yürürüm.
-yemek fişi senin olsun ben aç da dururum.
-al paraları da,üstüne bir de tatlı ye.

Bütün hazinemiz Erkan’ın ellerinde.sonra sustu birden bire.
Ne oluyor demeye kalmadı.sobamızın kapağındaki küçük ağızda,üç beş kağıt
parçalık bir lokma belirdi ...aynı anda küçük bir alev göründü..kayboldu.
Birbirimize bakışımızla,kahkaha tufanının kopuşunun arasına saniyeler bile
sığamamıştı.
Öğrencilik yılları biteli çok zaman oldu.Erkan’la bazen yıllarca
görüşmediğimiz zamanlar oldu.Kendimizden,görüşemeyişlerimizden söz ederken
işlerden,yoğunluklardan dem vururuz hep.
Metin arkadaşımız aynı üniversitede Profosör oldu.Onunla daha da az
görüşebiliyoruz.
Erkan’la geçen gün eski günleri yad edip,Metin’den söz ederken sitemlerde
bulundum Metin hakkında..ben biraz daha duygusalım bu konularda.
-‘takma kafana’ dedi Erkan ‘çok yoğun o bu sıralar’
-erkan dedim,biletler ve soba hikayesini anımsıyor musun?
Anımsayamadım dedi Erkan.

Hikayeyi yazdım..altına da kalın ve büyük harflerle şu notu koydum ve
e-mail attım.

ULAN..SEN HİÇ YAŞAMININ BU OLAYDAN SONRAKİ KISMINDA BU KADAR GÜZEL,BU KADAR
ANLAMLI BİR KAVGA DAHA ETTİN Mİ?

YOĞUNLUKMUŞ !!!

10.05.2006/İSTANBUL

Dursun Yüksek
KaRaYeL61 - avatarı
KaRaYeL61
Ziyaretçi
22 Aralık 2007       Mesaj #1467
KaRaYeL61 - avatarı
Ziyaretçi
Sevgi Affeder



O gece geç kalmıştı eve Delikanlı. Saat 12 yi geçmişti bile. Sevdiği mışıl mışıl uyuyordu. Çoktan rüyaların kollarına atmıştı kendisini. Sessizce girdi içeri. Genç kadının uyuduğu belli oluyordu. Hep kapıda karşılardı onu saat kaç olursa olsun. Bir süredir bunu bile unutmuştu delikanlı. Odalarına doğru yürüdü yavaş adımlarla. Sevdiğine şöyle bir baktı ne kadar da güzel uyuyordu bir melek gibi gözüktü gözüne yine her zaman ki gibi. Üstü açılmıştı , yavaşça genç kadının.üzerini örttü. Sonra elindeki ceketi bir kenara fırlattı ve yatağın yanına yere oturdu. Sessiz gözlerle izlemeye başladı sevdiğini. Aklından neler geçti. Genç kadını ilk gördüğü , ilk elini tuttuğu , gözlerine baktığı ilk öptüğü anlar , ve daha niceleri. O kadar çok şey vardı ki sayılacak. Her şeyin ilkini birbirlerinde bulmuşlardı. Hayatın tadını birbirlerinde tatmış , en büyük çılgınlıkları kimilerinin delilik diye nitelendirdiği şeyleri aşk diye birlikte yaşamışlardı. Öyle büyük bir aşkla sevmişlerdi ki birbirlerini. Karşılarına çıkan her şeyi devirip geçmişlerdi. Hep hayalini kurdukları ömür boyu birlikte olmanın da adımlarını atmayı başarmışlardı sonunda. Evlenmişlerdi artık beraberdiler. Her şey çok güzeldi çok mutluydular. Birbirlerini hiç kırmamışlardı. Sonra her aşkta olduğu gibi sorunlar başlamıştı aralarında. Ufacık sorunlar. Hiç kimsenin önemsemeyeceği kadar ufak şeyler. Ama onların ki kadar büyük bir aşka bunlar bile ağırdı. Ufacık şeylerden bile kırılırlardı çünkü. Hep bildiler olanların onlara zarar vermeyeceğini , hep bildiler birbirlerinin kıymetini ve hep korktular birbirlerini kaybetmekten. Ama birbirlerini kırmaya da engel olamadılar. Neler geçti genç adamın aklından. Bir kez daha korktu sevdiğini kaybetmekten. Düşüncesi bile kötüydü. O anda nefesi kesiliyor. Sol yanına bir sızı saplanıyordu. Sanki keskin bir bıçak göğsünü yırtıp geçermiş gibi. Bunları düşündükçe daha da fazla acıdı için. O sevdiğini kırmayı hiç istemezdi ve sevdiğinin de onu kırmak istemediğine emindi. Kaldırıp kafasını sanki bir mucizeye bakar gibi baktı sevdiğinin yüzüne. Ne kadar da masumdu. Cennetten kaçıp gelmiş bir melek olduğunu düşündü. Kafasını tavana doğrultup şükretti Tanrı ya onunla olmasına izin verdiği için , hala yanında olduğu için, sonra da açıp ellerini yalvardı Tanrım onu benden alma onsuz yaşayamam diye. Dönüp Meleğine yavaşça o güzel simsiyah saçlarını okşadı.alnının ortasına masum bir öpücük kondurup ona konuşmaya başladı. “Ne olur sevgilim kırmayalım birbirimizi , bu koca , pislikle , kötülükle kaplanmış dünyada birbirimizi bu kadar geç bulmuşken , birbirimize bu kadar geç kalmışken her anın tadını birlikte çıkaralım , her acıyı birlikte göğüsleyip , her sevince beraber gülelim. Ben senle yaşamayı , aşkı, sevmeyi , sevilmeyi , mutluluğu öğrendim. Sensiz bir hiçim ben. Koca bir hiç.Etrafıma baktım insanları gördüm hepsi yıldızlar gibiydi hepsi gökteydi ama ben seni Güneşim seçtim ve Bir Güneş için Bin Yıldızdan vazgeçtim. Beni ışıksız , beni soğukta koyma Güneşim..Hep Seni Sevdim ve Hep Seni Seveceğim…” diye mırıldandı sevdiğine. Bir damla yaş süzüldü genç adamın gözlerinden. Sonra sevdiğinin o güzel dudaklarına bir öpücük kondurdu. Kolunu kaldırdı kadının , olduğu yerde kafasını omzuna yasladı ve ikisinin şarkısını söylemeye başladı :
“Oh you don’t have to ask me, you know you’re all that I live for
You know I’d die just to hold you, stay with you”
Sonra da onlara göre dünyanın en güzel sözlerini söylerken uyuya kaldı sevdiğinin kollarında öylece…

KENCISii - avatarı
KENCISii
Ziyaretçi
23 Aralık 2007       Mesaj #1468
KENCISii - avatarı
Ziyaretçi
Bir Bitişin Hikayesi
Tam tamına 17,5 yaşındaydım o gün. Bütün eğitim hayatımı adadığım ve sonunda başardığım üniversitemin bahçesinde onunla konuşup bir ilişkinin temellerini atmak üzereyken küçük bir çocuktum. Günü birlik ilişkilerde, geçici flörtlerden hoşlanmadığımı belirtecek kadarda büyük. Üniversite hayatinin başlangıcı bu muhteşem birlikteliğinde başlangıcı oldu. Günler büyük bir hızla geçiyor ve her gecen gün aşkımızda ayni hızla büyüyordu.
Önce toplumdan, sonra da okulumuzdan soyutladık kendimizi. Her anımızı baş başa geçirmekten, İstanbulun keşfedilmemiş yerlerin gezmekten büyük keyif alıyorduk. Onun dinine çok bağlı olması, benim bugüne kadar bilmediğim görmediğim şeyleri yapıyor olması hoşuma gidiyor, ben de her gün yeni şeyler öğreniyordum.
Bu aşk romanlarından fırlamış mutlu günler daha doğrusu seneler 4 yıl sürdü. Kesintisiz 4 yıl. Bu arada o benim aileme, bende onun ailesine girmiştik. Evleneceğimiz günler sayiliydi.
5. yılımıza girdiğimiz ilk günlerinde her şey alt üst oldu hayatımda. Senelerdir görmediğim bir arkadaşımı ziyarete gittim ve aşık oldum. Hayatımızda başka insanlar olmasına rağmen bu garip duygusal çekim bizi yakaladı, ama hemen kendimizi toparlayarak uzaklaştık. İşte yine ben eski bendim. Her şeyi çözmüş ilişkime sağlam bir şekilde dönmüştüm .- Döneme mimiydim yoksa Bir kaç ay sonra İnternet ve chat ortamını keşfettim. Seneler sonra ilk kez farklı erkeklerle konuşmak gerçekten ilginçti gelmişti. İleri gidip teflonlaşmaya ve hatta bir kaç kez görüşmeye bile vardırmıştım işi. Ama hep kendimi haklı çıkaracak sebepler aradım. Kötü bir şey yapıyordum, onu anlatmıyordum. Yada bana öyle geliyordu.
Başka bir adama aşık olmamla başlayan kavgaların, tartışmaların yerini şimdi chat kavgaları almaya başlamıştı. Bu seferde netten yüzünü bile görmediğim bir adama aşık olmam, olayın patlama noktası oldu. Çünkü artık sözlerin yerini tokatlar almıştı. Çıktığım tatiller, görüşmeme kararları, ilişkiyi kurtarma çabaları hiçbir işe yaramıyordu. Elimizde hiçbir şey kalma misti artık. Bizi bir arada tutan o güçlü bağ,aşk,sevgi,saygı,hoşgörü. Hepsi uçup gitmişti.şaşkındım. nasıl bu hala gelebilmişti her şey. Bitmeliydi. Bitecekti. Ve bitti. 5. yıldönümümüze 1 ay kala bitti büyük aşk masalı.
Biliyorum. Ben suçlu görünüyorum. Ama hala kendimi haklı çıkarmak için çok fazla sebep bulamıyorum. Pişman mıyım. Hayır. 23 yaşındayım artık ve elimde kalan hala bitmemiş bir okul. İlişkim bitti ama okul hala duruyor. Aşk mı bir daha asla..


alıntı
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
23 Aralık 2007       Mesaj #1469
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Geçecek bi tanem geçecek. Her şeyin geçtiği gibi. Kıyılarına vurup duran bir deniz var içinde. Durulacaksın." Ne anlatmalıyım sana. Yüreğim acıyor. Ellerim sıyrık içinde... Yenildim. Yine Bilmem kaçıncı kez yenildim. Yeminlerim, asık yüzlü kararlarım, asla olmazlarım....... hiç biri kar etmedi. O, gelişi hep bilinen ama çaresiz teslim olunan kasırga gibi. Direnmeyeceğim. Bir idam mahkumu gibi teslim olacağım.
"Kimse yok, ellerimi bırakma, düşeceğim..."
Gece kanıyor sessiz ve derinden. Yüreğim iki parça, ay gibi. Ellerim kanıyor, sar onları. Ellerim sana kanıyor, tut onları.......tutabilirsen. Sorularına cevap alamamayı sevmezsin ya, aslında hep cevaplarını bilmediğim sorular var hayatta. Durmadan onları soruyorsun. Oysa konuşacak ne çok şey var. Şu huzursuz insan kalbinin sukun bulduğu cennet bahçelerinden söz etmek isterdim mesela. Kalbim sakinleşirdi belki. Sonra masallardaki peri kızlarından bahsetmedik. Hani hep bir sırları vardır da ifşa ederlerse bir güvercin olup uçup giderler. Gülüyorsun içinden, "Peri kızı mı sanıyor bu kendini?", diyorsun. Biliyorum. Ama sen bilmiyorsun...
"Hayat; benim için boşlukları doldurabilme becerisi"
Geceyi kanatıyor bakışların. Sessizce iniyor üstümüze rahmet. Taa derinlerde kimsesizlik. Ben mi? Ben boşlukları dolduruyorum; boş sandalyeleri, boş saatleri, fill in the blanks'le belirtilen kelime arası boşlukları, avare boş gönülleri... Eyvallah etmiyorum ne sana, ne neon ışıklı hayatlara ya, yine de bir parçam kalıyor orada. Çekilmiyor hayat ya da çekemiyorlar bizi, bilmiyorum. Boş ver. Saçlarını okşayıp, dudağındaki tebessüm oluyorum, usulca kalbine dokunuyorum sonra.
"Ey aşk! Son hamleni yap şimdi. Hazırım..."
Yoruldum. Dipsiz bir kuyuya düşüyor gibiyim. Çırpındıkça daha hızlı, daha hızlı düşüyorum. Tutunmaya çalıştıkça parçalanıyor ellerim. Ey aşk, hadi gel! Buradayım. Yeter uykusuz gecelerim, yürek çarpıntılarım, kor gibi yakan hasretlerle geçen günlerim. Ne mümkün sevgili ve ne mümkün toprak.
Ey aşk! Hazırım. Son hamleni yap şimdi.
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
23 Aralık 2007       Mesaj #1470
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Kelebeklerin Ömrü

İlkbaharın son günleri olmasına rağmen, yağmur, sabahtan beri durmaksızın yağıyordu. Adam elindeki raporu masasının üzerine bıraktı ve başını kaldırarak karşısındaki genç kıza baktı. Kız, gözlerinde biriken yaşları eliyle sildikten sonra adama döndü ve
"Ta başından beri biliyordun,değil mi?" diye sordu.
"Evet" diye cevap verdi adam.
Ta başından, kızı ilk muayene ettiği dört gün öncesinden beri biliyordu.
"Çok güzel oynadın doğrusu rolünü" dedi, kız.
Adam cevap vermedi, yüzünü pencereden yana çevirdi ve dört gün öncesini düşündü. Kızın muayenehanesine geldiği ilk günü. 24-25 yaşlarındaydı. O gün de bugünkü gibi yalnız başına gelmişti. Uzun boyu, kısa küt kesilmiş kumral saçları, renkli gözleriyle etkileyici bir güzelliği vardı. Yüzünde hafif bir endişe, yanaklarında belki biraz utanmanın verdiği pembelik gözleniyordu.
"Sağ göğsümde üç aydır bir sertlik fark ettim. Ağrısı yok, geçer dedim, aldırmadım, ama geçmedi işte" demişti.
Kısa bir öykü alma sonrası muayene odasına geçtiler. Kız, çekingen tavırlarla soyundu ve uzandı. Adam,kızın göğsüne ilk dokunduğu anda gerçeği anladı. Bu kız kanserdi! Ve hem de çok gecikmişti. Koltuk altı da bezelerle doluydu işte. Belki yüzlerce meme hastası olmuştu ama ilk defa bu kadar genç yaştakine rastlamıştı. O dakikadan itibaren oynamaya, rol yapmaya başladı adam. Kızın endişesini dağıtmak için ne şaklabanlıklar yapmamıştı ki.
"Pek önemli bir şey gibi durmuyor. Ama buradan küçük bir parça almam lazım."
"Patoloji için mi yani?" diye sordu kız.
"Yok canım" dedi adam, "kendi özel koleksiyonum için, yani bu kadar güzel göğse pek sık rastlanmıyor da, bir hatıra almam şart oldu."
Birlikte güldüler. Kızın artık gülen yüzünde korkunun ve kaygının görünümü kalmamıştı. Ta ki bugüne kadar.
Yüzünü pencereden, odaya geri çevirdi adam. Hiç istemediği halde kızla göz göze geldiler.
"Yani şimdi, dört gün boyunca huzurlu uyuduğum için sana teşekkür mü borçluyum?"
Yoo, hayır, teşekkür beklemiyordu adam. Bu dört gece boyunca onun uykusuzluğunu, kaygısını ve korkusunu devralmıştı. Ve şimdi geri veriyordu bunları genç kıza, onun geride kalan ömrü boyunca, bir daha beyninden hiç çıkmamasıca...
Kız, oturduğu koltuktan kalkmış, küçük odanın içinde bir-iki tur atmış ve şimdi pencerenin önüne gelmişti. Göğsünün tümüyle alınacağını öğrenmişti.
Ağlamıyordu artık.
Sesinde isyanın, öfkenin ve kadere lanetin olması gereken tonlaması da yoktu ne yazık ki.
Adam, onun tenine dokunsa buz gibi olduğunu hissedecekti.
"Çok canım yanacak mı?"
"Korktuğun kadar değil" dedi adam.
Bu sorulara hazırlıklıydı beyni. Bunlar kolay sorulardı.
"Saçlarım dökülecek değil mi?"
"Evet, ama yerine yenisi hem de daha gür çıkacak"
"Ya, alınan göğsümün yerine yenisi çıkacak mı?"
"Eğer sen istersen, plastik cerrahlar yerine o kadar güzel bir göğüs yaparlar ki, sağlam göğsünü bile almam için bana yalvarırsın."
Kız, burnunu ve dudaklarını cama iyice yapıştırdı. Adama döndüğünde camda dudaklarının izi kalmıştı.
"Bu izi hiç silme olur mu?" dedi kız.
"Ben öldükten sonra bile bu iz burada kalsın. Sahi çok uzak değil ölümüm değil mi?"
İşte adamın korktuğu soru gelmişti. Nasıl da gafil yakalanmıştı, o çok övündüğü, o yanından hiç ayırmadığı kıvrak zekası, hazır cevaplılığı. Nasıl söyleyebilirdi ona, son iki yılı acılar içinde geçecek en fazla dört, bilemedin beş yıllık ömrü olduğunu? Nasıl söyleyebilirdi, son altı ayında, her sabah uyandığında tanrıdan canını bir an önce alması için yalvaracağını.. Nasıl söyleyebilirdi ona, kelebeklerin ömrünün kısa olduğunu?
Tek çaresi vardı adamın, yalan söylemek, pespembe mutluluk tabloları çizerek polyanna rolünü ustaca oynamak. Konuştu, anlattı, güldü, güldürdü. Riyakarlığı iyi beceriyordu doğrusu. Kız artık iyice rahatlamış gibiydi. Çocukluğundan bahsetti adama, ilk aşkından, sonraki sevgililerinden, işinden...
"Ben portföy yöneticisiyim"
"Ne demek o?"
"Yani bir bankada, yatırım danışmanıyım. İstersen senin portföyünü de ben yöneteyim"
"Hayır canım, gerekmez. Benim işim de hastalarımın portföyünü boşaltmak."
Vedalaştıktan sonra kapıya doğru yürüdü genç kız, sonra döndü ve,
"Neden seni seçtim biliyor musun?" dedi.
"Bu konuda buralarda benden iyisi yok ta ondan."
"Sen öyle san"
"O halde, ben çok yakışıklıyım onun için."
"Haydi canım sen de" dedi kız, gülüştüler.
"Sende başka bir şey var; huzur veren, rahatlatan, güldüren değişik bir şey işte... Senin elinde ölüme gitmek bile zevkli olacak"
Kız çıkmıştı.
Adam camında dudak izi olan pencereyi açtı.
Başını dışarı uzatıp gökyüzünü seyretti bir süre. Tekrar içeri girdiğinde gözlüklerinin altındaki damlaları sildi.
Yağmur, çoktan durmuştu oysa...




Kimliksiz Yazar

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat