Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 186

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 567.222 Cevap: 1.997
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Kasım 2006       Mesaj #1851
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
TERKİNE TERKİMİ GÖMMEYECEK KADARIM

Sponsorlu Bağlantılar
Vuslata dair imkânı olmayan sözcüklerin lehçesiyim. Mümkünatı yok eden şehirler geçiyor virgüllerimden. Noktaya varınca susmuyorum. Daha bir yazasım geliyor, nokta arasına sıkışan cümlelerimle hayattan kopmak için. Naçar kalıyorum içbükey bir harf karmaşasında. Benliğime kazıdığım üç harfin üç bininci gözyaşını döküyorum. Üç harfi bol sıfırdı rakamlarla çarpıyorum. Aşka verilecek eldelerim yok. Sınırları bana ait olmayan bir yüreğe hükümranlığım fayda etmez teselli bulmama.
Bir yaşamın musallaya bakan yüzündeyim. Tüm düşlerimi beraberimde getirdim. Hiç gitmeyecekmiş gibi bir geliş ve ardından hiç gelmeyecek gidiş yapıştı yakama. İki yakamı bir araya getiremeyecek kadar mecalsizim. Gelişlerle gidişleri kör düğümleyemeyecek kadar çaresiz… Tüm yazılmışlığımı silip yüreğimden, gitmelere teşebbüs ediyorum. Ama ölümden başka yol yok. Ölüm kapımı çalıncaya dek bekleyerek tüketmeliyim ömrümü.
Mecburum…
Kalıyorum…

Düşlerimin bataklığında hiç gelmemiş birine terki yakıştırıyorum. Korkma! Düşlerimde bile terkine terkimi gömmeyecek kadarım…
Saat geceyi vuruyor beynimi kemiren sesiyle. Yeni bir saate yine hoş geldin diyorum. Yar olduğunu bilmeyen yar’dan dem vuruyorum. Oysa bilinmezliğiyle ne çok kurulmuştu düşlerime. Ne çok terk etmişti kendinden bile habersiz. Ne çok elveda sözcüğü paralamıştı yersiz…
Düşlerim nerden düştüyse adı intihar olmuştu yaşamamın. Özneliğini yüklendiğim tüm yalnızlıklarımdan istifa dilekçemi sundum kendime. Ölüm fermanım sıkıştırıldı ellerime. Adına düşen katliam, adsızlığımı parçaladı en anlamlı yerinden. Bu kentten öğrendiğin bütün ihanetlerin, deneme yanılma yöntemlerinin ilk durağıydım ben. Denedin ve yanıldın sen de. Çünkü içim, satır arası ihanetinle bile gölgelemedi seni bende.
Haklıydın… Bitmeyecekti… Olmayacaktı bu düşe konulmuş bir noktam. Virgüllerle dolu bir düştün, beni çok büyüttün… Ama varlığınla hayat bulan ılgımlarımı anlamadın. Bilmedin, düşler yumağımın tek öznesi olduğunu. Ne çok bilmediğin vardı. Ne çok bilinmezdin… Dilimden dökülmeyen sözcükleri suskunluk modunda dinledin ve suskunluğumu infaz edip gitmeyi tercih ettin.
Sesin, gittiğinin resmi oluyordu. Gözlerime çarptığım kelimler kaldığını simgeliyordu. Gitmiş miydin? Ya da giderek kalmayı mı seçmiştin? Öyle ya gidenler daha bir kalıyordu. Gitmeyi beceremeyenler adam gibi kalıyordu, kaldığından habersiz. Sesin kelamına yabancıydı. Hangiydi yalan söyleyen?
Kendimi bile anlamazken seni anlamak ağır gelirdi cüsseme. Sen en anlamdan yoksun yanıydın hilkatimin. Şimdi, sana suskun sessizliğim. Gitmekle kalmak arasında attığın adımların sonu; terkin… Ama dedim ya terkine terkimi gömmeyecek kadarım… Kılıfına bürüdüğüm cümlelerin altında eziliyor yaralarım… Mutluluğu yansıtmak için ayırdığım tuvalime hüzünler sıçrıyor. İstinassız nefesler barındırıyorum yaşam sığınağında. Yaşadıklarım dünya sahnemde sergilediğim MeLoDrAm…
Sen düşlerimdeki büyük… Bense düşlerle büyüyen bir küçük…
Ağzı bozuk bir ibare değil kendimde bilediğim. Sığ bir umudun, umutsuzluğun elinden kurtulan kalıntıları…
Arkamda bıraktığım ömrümün duraklarını başa saramayacak kadar mecalsizim. Hadi bırak yakasız hayallerimin yakasında dolaşmayı. Daha iki yakamı bir araya getirebilecek kabiliyet yok bende. Suskunum. Konuşsam, ağıt dizilir yollarıma. Konuşsam, çığlığım yangına verir en acı yanımı. Asılsız bir ihbardan kanat çırparım güne. Günsüzlüğüm günümü silip süpürdü takvimlerden. Saatler hangi hazanı gösterir şimdi? Şimdi, hangi güz beni ele verir? Hangi şarkı melodileri ile susar beni?
Elleri ceplerinde olan hayatım, yaşama elverişlilikten çıktı artık. Akran değilim yaşadıklarımla. Hayatıma el koyuyorum. Ellerim kana boyuyor dünyamı. Gök kuşağının tüm renklerini çalıyorum. Yaslı bir denizin dalgın sularında kendi yüzümü asıyorum. Ölüm temizleyemeyecek harf kalabalığımı. Harflerim sana büyük gelecek. İlk kez göreceksin alfabemin hırçınlığını. Sana saklı bir ömürde yaşattığım her ölümün yüzüne karalar çalacaksın.
Derin sessizliğim ilk kez asi konuştu işte. Varsa gücün temizle alfabemi. Payına gitmek kalmak arası yolları yürümekten başka bir şey düşüyorsa gel de anla asiliğimin içine eklediğim nidayı. Terkine terkimi gömmeyecek kadarım ya hani. Sen de terkine bir tümce bağışla hadi.
HADİ VARSA GÜCÜN TEMİZLE ALFABEMİ…
——————————————————————————–


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Kasım 2006       Mesaj #1852
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir rüyadır yaşamak.Dikenli bir kirpiyle sevişmek gibi sıra dışı ,heyecanlı ama tehlikeli.Bu bir kuraydı ve bize çıktı.Yaşamak bizim görevimiz artık.Duvarlar önümüze dikilir.Yokuşlar inişte de buluşmak üzere aşılmayı bekler.Bilmeden nice kurtuluş yolunu görmemezlikten gelirsiniz.Bazen ölürsünüz de.Ama haberiniz olmaz.
Gün gelir savaş ortasında çapraz ateş altında kalmış bir çocuk gibi hissedersiniz kendiniziAnneniz gelecektir.Ve sizi bu keşmekeşten çekip çıkaracaktır.Ama yok bir bakarsınız ki hiç bir yanınızda hiç kimse yok.Kimse dost değildir aslında.Aslında belki de bir anneniz bile olmamıştır hiç.Boşa beklediğinizi kendinize bile çaktırmamaya çalışırsınız.
Sponsorlu Bağlantılar
En çok delirmekten korkarsınız.Kendi kendinize konuşmaktan,sebepsiz kahkahalar atmaktan korkarsınız.Ama bir bakarsınız ki Allaha aklınızı alması için bütün geçmişinizi silmesi için dua ediyorsunuz.O zaman anlıyorsunuz ki bu hayatta akıl hiç gerekli olmayan bir şeymiş.
İNsanların aldatmaya programlı olduğunu düşünür kendi kendinize paranoyalar yaratır en sonunda kendinizden dahi şüphe duyar olursunuz.Sizi bu hale koyanı kimse sormaz.Sadece kendiniz dahil herkes acır size.
Yatağına yattığınız insan size dünyanın öbür ucundan yeni göç etmiş bir yabancı gibi görünmeye başladığı an paranoyanızın ilk meyvessini aldınız demektir.Fikrinizce hep aldatılmış olduğunuz için sevişirken dahi nefret duyarsınız.Öperken öldürme planı kurarsınızda o gecenin sonunda ölen sadece siz olursunuz.
Bir gün bir de bakarsınız ki her şey yalan.Bu dünyada sizin adınızda kimse yaşamamıştır aslında.Siz bir başkasının gördüğü rüyanın en ücra figüranısınız.Siz yoksunuz yok.Hiç olmadınız.Olmayacaksınız....
Belki de bir merdivensiniz basıp yükselmeye , ya da inip ulaşmaya yarayan.Üstünüzü silerler ama altınız örümcek ağlarıyla böceklerle doludur.İnsanlar sadece kullandıkları tarafınızı temizlemişlerdir.Yani mecburiyetten ,yani sizin için değil.
Siz artık pimi çekilmiş bir bombasınız.Hiç olmazsa kendinizi kimsenin olmadığı bir araziye atın.İyisi mi kimse zarar görmeden kendi kendinize patlayın...
Ya da gözlerinizi kapayıp dışarıda kopan fırtınaya inat bembeyaz bir kumsalda tek başınıza güneşlendiğinizi hayal edin.Hayat parmaklarınızın arasında dostlar.Lütfen sıkı tutun....

feather
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
7 Kasım 2006       Mesaj #1853
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Buruktu yüreğim bir akşamın alca karanlığında. Göz yaşlarımla beraber sessizce bir kelime çıktı dudaklarımdan. Ürperti her hücresini himayesine almış, tüylerim yaşama isyan edergibi ayaklanmıştı. İrileşen gözbebeklerimin önünde kendimi biçare gördüm. Sessizce söylediğim kelimenin ne kadar doğru olduğunu anladım. Oturduğum yerden yavaş hareketlerle kalkıp kalp atışlarımın eşliğinde uzun bir yola çıktım. Huzur ve özgürlüğe giden bir yoldu bu yol. ÖLÜM YOLU!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Kasım 2006       Mesaj #1854
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BEN OL DA BİL!

Hüzün
Gönlün derûni ve bir o kadar da ulvî misafiri'
Sinsi sinsi girer kalplere de divâne eder insanı'
Ah, hüzün!.. Deli dostum!..
İnsan, hüzünlü olduğu sürece olgunlaşır. Hüzün yoksa, insanı içten içe yakan, yaktığı gibi bir o kadar da olgunlaştıran dert yoksa eğer, o zaman, evet işte o zaman gaflet dehlizinde yok olma riski belirir.
Hüzün ve aşk. İki samimi dost. Bakıldıkda birbirinden ayırt edilemeyen iki yüce dost.
Âh, insan!.. İnsan ne kadar gariptir ki kendisini mecnun eden bu müptelânın kendisinden ayrılmasını istemez. Yanmak ister hüznün kucağında.
İmdi, rahat durmak varken niye başını derde sokasın, niye hüzün ummanında yok olasın, diye bir sual aklını meşgul edebilir ?.

Hüznü taşıyan/yaşayan insan bilir ki ne kadar hüzünlü olursa bir o kadar aşktan tat alacaktır. Sevgiliyi anarak ve onun hüznüyle yaşayarak geçirilen vakitler en güzel vakitlerdir muhakkak. Yukarıdaki soruyu cevapla(ya)mayacağım. Çünkü aynı dili konuşanlar değil aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler. Hüzün nedir, neden insan hüzün ister, gibi soruların cevabını ancak ve ancak yaşayanlar bilir.
Bu noktada Dücane Cündioğlu´nun şu söyledikleri ne kadar doğru değil mi: “Duygularınızı açıkladığınızda, muhatabınız aynı duyguların tecrübesine sahip değilse, o duyguları hiç tanımıyorsa, ifadelerinizden hareketle duygularınızı kesinlikle anlamayacaktır. Fakat duygularınızın tecrübesine sahipse, siz sussanız, açıklama yapmasanız bile muhatabınız sizi anlamakta hiç zorluk çekmeyecektir.”
Ah dostum! Şimdi tek söyleyeceğim, eğer, hüzün nedir, diye aklına bir sual gelecek olursa, onu dışarıda değil de bilakis kendinde ara. İşte o zaman hüznü anlamakla kalmayacak, onun yakıcılığında olgunlaşacaksın.
Eğer, rahat durmak varken niye başımı hüzünle meşgul edeyim, diyorsan, unut gitsin bu dediklerimi.

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
7 Kasım 2006       Mesaj #1855
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Geliyorum bu gece sana...Ölümü erteleyip seni yaşamaya geliyorum..Umutlarımı ve hayallerimi yüreğime doldurup yağmurlu bir gecede sana koşuyorum..Gece karanlık şehirlerden geçtiğimde senin gözlerindeki ışığı arayacağım canımcım..

Bir yıldız gibi parlayan gözbebeklerinin güzelliğinden her bir şehre koysak ne güzel olurdu değil mi? Ne karanlık bir sokak kalır ne de umutsuz bir gece kalır ....Hayata dair tüm mutluluklarını en güzel çiçeklerin tomurcuklarına aşıla.Her umut la kalbine ve ruhuna bir bahar esintisi hediye edilsin.. Gözlerini uğruna geçtiğim tüm şehirlerin yıldızları fethettim ve sana getiriyorum... Gecenin koynundan güneşi bırakacaklar avuçlarına ve kulaklarına ise " sevgilin geliyor " diye fısıldayacaklar...

Hadi ölümü yarınlarıma erteledim..Ve acıların prangalarını avuçlarımda erittim...Umutlarımı senin gözlerine ektim..Sana geliyorum bu gece....İdamlık düşlerimden kaçıp yarınlarıma koşuyorum...Orkidelerle leylaklar' la ve içimdeki çocuksu heyecanlarımla geliyorum..Uyku yok bu gece..Uykuları erteledim...Sana gelirken geçtiğimiz tüm şehirlere senin gözbebeklerini anlatacağım..Her gecen saat heyecan denizinde boğulup senin yüreğinin sahillerinde dinleneceğim..Ve bu sabah senin gözlerinde uyanacağım....Umutlarıma peşkeş çekmiş acılarıma son verip her şeyimi sana getiriyorum...

.Sen; yarınlarıma umutla baktığım mutluluklarımsın.Sen benim nefessimsin..Ekmeğim, suyum kısacası hayatımsın..29 harfli kelimeler armonisinde gözlerini anlatacak bir şey yok..Gözlerini anlatmam ki..Çünkü ; gözlerin anlatılmaz, YAŞANIR....Ben gözlerindeki umutla yaşıyorum

Güllerimi avuçlarıma alıp gecenin karanlığını yırtarak sana geliyorum..O gözlerini yaşamaya geliyorum..Gözlerinin rengindeki mürekkebimi İstanbul ' un Boğazında mutluluklarla buluşturmaya koşuyorum...Kuruyan hücrelerimi sende yeniden yeşertmek için içimdeki tüm umutlarımı sırtıma yükleyerek kırlangıçların kanatlarında geliyorum..Bereketli yağmurları, rüzgarı ve yarınlarındaki güneşi koynumda saklayıp sana yüreğimi getiriyorum...Seni yaşamaya koşuyorum..Her adımda gözlerindeki gülüşlerine dua ederek geliyorum..


Ölüm gelmeden ben sana geliyorum hayatım...Bekle beni bu gece her şeyi erteleyip sana geliyorum...Unutma ; bu beden senin gözlerinde yaşıyor...Bu sabah güneş sana beni getirecek..Ve ölümsüz sevdamı yüreğine bırakacağım.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Kasım 2006       Mesaj #1856
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
printer

SUSUŞLAR

Yangın yeri gözlerinden düşen kıvılcımlarla tutuştu yüreğim
Önce ağlayan,sonra çığlık çığlık susan bir ben çıktı karşına
Ellerimde titrek harfler dolanıyor
Parmak uçlarım buz kesmiş
Nefesim öyle yetersiz ki;ısıtamıyorum ellerimi
Yüzümde geceden kalma gözyaşlarımın izleri geziniyor
Her biri derin bir boşluk oluşturmuş
Ellerimi üzerinde gezindirirken parmaklarım kanamaya başlıyor
Her yanı kan kokusu sarıyor sevgili
Aşkım kan ağlıyor
Ben kan susuyorum
Sen kan sunuyorsun

Ceplerimde dilime yakışmayan biz kadar susuşlar
Kimse bilmez ama paylaşılacak kadar bütünleşmemiş bir aşkın susuşlarıydı bunlar
Anlattığım kadar,hatta daha fazlaydı seni susuşum
Her an senleşerek geçti bu günler
Dilime dolanmış tek bir cümle gibiydin
Gerisini getiremediğim,azıma tıkanıp kalan bir cümle
Duymak isteyen çoktu seni ve bilmek isteyen çoktu içimi
Fakat,ben sustum kimse duyamadı seni ve sen yoktun kimse bilemedi beni
Birbirimizi tutsak ettik yokluğumuza
Ben sensizlikle paylaştım seni,sen bensizliğin tadına bile varamadan sustun beni
Bu nasıl bir zıtlık sevgili
Ve ben böylesi nasıl sevebildim seni
Bir ses uyanıyor semadan
Çığırından çıkmış yokluğuna isyan edercesine haykırıyor
Bomboş bir hayatın ucunda
Sıyrık düşüncelerle sana sesleniyorum
Ellerimde karanlık,faili meçhul seni sevmelerin ipuçları geziniyor
Ben demeye kalmadan her yanımı sensizlik sarıyor
Geceyi büyüten o suskun bakışından sabahın son demine sığınıyorum
Üşüyorum
Bir yorgan deyip üzerime örttüğün demli gözlerin ısıtmıyor;daha çok titretiyor bedenimi
Kan revanım bu diyarda sevgili
Her dem hüzün
Her dem sensizlik
Alışılmış bir ben değil çevremde dolanan
Leyla diyorlar,garip diyorlar,suskun diyorlar artık bana
Ah bal tadındaki bu sevda!..

Bir bilinmezin gözlerinden sızan ışık, yollarımı aydınlatır şimdilerde
Aşkın varlığımı perişan edip yokluklara gömerken
O elleriyle gülücükler çizmeye çalışıyor yorgun suretime
Ceset ceset üzerimizden ne kadar aşk geçse de
Yılmadan,susuşların suskunluğa boyandığı an için
Birlikte savaşıyoruz sensizlikle

Ne göründüğüm kadar kelimelere sahibim bu satırlarda
Ne de kelimelerim benden kalan tek şey sana
Yaşam belirtilerim azalıyor her geçen gün
Simam daha çok ölü soğukluğunu andırıyor
Anlaşılası güç durumlarda kendime yetemiyorum
An geliyor hep susuyorum
An gelmiyor an´sız kalıp yok oluyorum
Hamallığını yaptığım acıların ardı arkası kesilmiyor
Ayaklarım kelepçesine takılıp düşerken
Yüklendiğim o ardı arkası olmayan acılar üzerime kapanıyor
Kapı gıcırtılarıyla uyanıyor her susuşum
Sevgilinin unut beni demesinden yıkılıyor duvarlarım
Bencilce bir seviş
Çıkıntılarla dolu bir hayat
Ne çok geç kalmışlığımı düşünüyorum sonra
Çağımın en geride kalmış kimliğini ben taşıyorum

Yine aşkımı yağmalıyorlar sevgili
Gel!
Kurtar seni yaban ellerden
içimdesin nasılsa diyemiyorum bak!..
Kopartıyorlar seni;dikenli ellerinin yüreğimi kanattığını umursamadan
Kurşuni renklere boyuyor zaman senliğimi'
Mermiler yağıyor üzerime yalnızlıktan yapılma'
Ah yar!
Böylesi kırıcı olmak zorunda mı gözlerin?
Devleşen sancılarımı çoğaltma ne olur!

suretimde garip ifadeler geziniyor…
içimde çoğaan yaraLara derman bulamıyorum…
yomgunum…
Ruhumu sumturuyorum…
Zayıflığımın son belirtileri;göz çukurlarıma dolan gözyaşlarım boğuyor çirkin suretimi
Sakat ayaklarım yüzüme gölgeler çiziyor
Yüzü koyu gizlenmiş yalnızlığımla baş başa kalmak istiyorum olmuyor
Annemin nefes alamayışının korkusu sarıyor gecelerimi
Bir anda zindan oluyor tüm geçmişim
Parmak aralarından sızan ışıkla yüzsüzlüğümü nurlandırıyorum
Duvarlar hep kan öksürüyor üzerime
Siması bozuk ve ölmekten yorgun düşmüş cesetler geçiyor üstümden
Sağımda,solumda hesap soracak münker ve nekir duruyor
Ne yana dönsem suretime bir ah çarpıyor

Bu susuşların içsiz ve duygusuz söylemleri çenemi yoruyor
Yanı üzere yatan bir beynin içinden dökülebilecek tüm suçlar dökülüyor
Suçları herkes görmezden gelirken yastığım beynimi suçüstü yakalıyor
Gözyaşlarımı alnıma akıtan bir acının yarasına gözlerini bastırıyorum
Gözlerin içime değdikçe yaramın kabuğu kalkıyor ve en sus biçimde kanamaya başlıyor
Nerde soluk bir bez parçası bulsam etrafına engel diye sarıyorum
Ama gözlerin
Durmadan yaramı depreştirme derdinde
Beklenmedik zaman-sız anlarda çıkıyorlar karşıma
Bakmakla görmek arasındaki farkı tek senin gözlerinden anlıyorum
Böylesi iç yakışların kıvılcımıydı gözlerin
Aşk katili,içimin canına okuyan suskunluğumun adıydı gözlerin

Kelimeler düğümleşti yine sevgili
Garip şekiller dönüp dolaşıyor sularımda
Gökyüzü ağıdıma ortak olma derdine düşüyor
Maviliğini kirleten duman yüklü kentime lanet edercesine ağlıyor
Misafirperver topraklarım da gözyaşlarını kabul gününde
Soluksuz,hiç durmadan çatlamış dudaklarıyla içiyor gelen geçeni
Feryat figan ağlıyoruz birlikte
Sonra ruhuma şu anlık cemreler düşüreni arıyor ellerim
Kulaklarımda bir bayram havası ama içim sus
Ve ne sussam bilinmezim bana lanet ediyor sanki
Sensizlikteki iç çekişlerimi yalnız o dinliyor
İstemiyorum bu kadar içimin acılığını hissetmesini
Sessiz sessiz yüzümden dökülen damlaları elimin tersiyle siliyorum ki;düştüklerinde seslerini duyup “bu can çekişen de neydi” demesin'
Dinliyorum her dediğini ama,yine susuyorum
An geliyor kendi acısını tekbirler getirerek kurban veriyor
Ne sorulsa aşktan yana bilmezliğini öne sürerek kalbini örtbas ediyor
Israrcı hareketlerime göz yumup bana benden de çok katlanıyor

Ah bal tadındaki sevda!
İçimi dışımı tuttun!
Kendimde geçtim seni sevdikçe
Anlayamadım ben senin acılığını
Öyle doyumsuz,öyle tatlıydın ki!
Meğer tutan bir balmışsın'
Düştükçe içime yok oldum kendimde
Bırakmadın beni bana'
Halsiz,mecalsiz kaldım bir başıma
Damarlarıma düşüşünle öyle bağlanmışım ki sana vazgeçemedim
Acıttın
Kanattın
Susturdun
Ama öyle tuttun ki beni kopamadım bir daha

Şimdi keskin bir mevsim dönüşümü yaşıyor bedenim
Bir yanım sonbaharda kalmış,bir yanımsa hep kış
Bal içimde yeni yangınlar büyütse de duygularım hep soğuk,hep karakış
Yok sevgili yok
Bu aciz beden dayanmaz daha
Kafama yerleşen bu dayanılmaz sancılar sonumu hazırlamakta
Belki bu sözleri bir yazının uydurulmuş satırları gibi okuyorsun
Ama öyle değil sevgili'
Ne yazdıysam bunların hepsi aşkının bedeli
Değer mi dediklerine bir cevap bu da belki
Benim sana olan sevdam;
Senin için basit,
Herkes için değerli,
Benim içinse;seni en az bu kadar sevdiğimin çaresizliğiydi
recruit87 - avatarı
recruit87
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #1857
recruit87 - avatarı
Ziyaretçi
Bugün Farklı Bir Havadayım.Rüyamda Hayatımın Aşkını Gördüm...Kendisine Bir Türlü Açılamama Rağmen Kendisinden Cevap alamamama Rağmen Onu Çook seviyorum. Senin o Gözlerin Var ya Herşeyi Bitirdi Hani O Verdiğin Sözler... Bu Şarkı Beni 7 Bitirdi...Grup Koridor Sağolsun dinledikçe Kendimden Geçiyorum.... Hain bir gün kalkıp da onu özledim demiştim ya... işte o gün bugündür.Hayat Anlam taşıyor onu Rüyamda Görünce.Peki onu Gerçekten Görecek Olsam Ne Olur Acaba bana... Ayaklarım Birbirine dolanıyor Heryerde Onu Arıyor Gözlerim...İşte Gene Öyle Bir Gün.Kimi görsem o sanıyorum.Özlüyorum Sesini Duymasam da Kendisini...Artık Onsuz Yapamıyorum. Kendime de kızmıyor değilim hani...bana Bir Söz mü Verdi? ya da Umut mu? Verdiği Sadece Arkadaşça Sevigsiydi Ve bunu Kötüyew kullandım... Senin de Kalbin Kırdığım için özür dilerim. Sensiz Geçmiyor işte günler. Herşeyi birşeye bağlamak birşeyleri feda etmeye bağlıdır. Ben Hayatımı Sana Bağladım Hayatımı Feda Ediyorum Senin Uğruna... Birgün seni ne kadar Sevdiğimi anlayacaksın ama geç olacak. Hayat ne demektir diye sor bi kendine. Hayat Kendini Sevmektir.. Hayat Karşındakini Sevmektir... Ve Hayat Sevdiğinden kopmadan yaşamaktır... senin O Gözlerin Beni Kendimden Aldı... Seni Çooooooooooooooooooooook Seviyorum ve Özlüyorum...İstesem de Ulaşamıyorum... Sana Ulaşsam bile Seninle Yüzleşmek Korkutuyor beni..
Senin Gözlerinin içine Bakıp Seni seviyorum demek...xxxxnda bu Daha Çok Korkutuyor beni.Çükü Seninle Yüzleşince Sana Olan sevgimimn Biteceğini Düşünüyorum...
En iyisi Seninle Konuşmamak ve gözlerinle konuşmamak...Seni Herzaman Uzaktan İzleyeceğim ve Kesinlikle senin olmayacağım...

Şarkılar Yalan Söylüyor.Sana Olan Duygularımı Ne Güzel Sözler Ne Hikayeler Ne de Şiirler İfade Edebilir....
Sen Gönlümde Yaşadıkça Varsın Ve Sen Ulaşılmadıkça Güzelsin...
Ulaşılamaman Dileğiyle...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Kasım 2006       Mesaj #1858
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Naz-lı hayat...


Uzun bir gecenin ardından dönüyorum kendime...Yol uzun, şeritleri saymaktan uyumayı unuttum. Sürekli akıyor evler ve yollar bulutlarla yarışıyor. Zamanı sağ şeritte bırakarak akıp gidiyorum. Durup durup " Efkârlıyım " diyor içimde ki tanıdık ses. Biliyor mudur acaba kendisini dinlediğimi? Kimbilir nerededir şimdi ? Eminim çoktan geçmiştir efkârı, eskiyen keder yüzüme düşüyor böyle hüzün günlerinde. Başım, kendini dayadığı camla inatlaşıyor. Ama sarsılmıyorum. İçimden geçenleri yıkamıyor yağmur taneleri. Sadece susuyorum.Yollara susuyorum. Camlara susuyorum. Karanlığa susuyorum. Kendime susamak pahasına…Sonra dayıyorum ağzımı yol çeşmelerine…Yollar çeşme oluyor, çeşmelerden yollar damlıyor. Kanı-yorum kendime…Inanıyorum, ceşmeler olmasada bu ulkede…

Uzat dudaklarının kulaklarını. Duyuyor musun, dün geceden kalan sensizliğimi ? Görüyor musun yüzümde ki özenle süslenmiş gülümsemeleri ve ellerimde ki kırmızı gülleri…Mumlu masanın üzerinde dokunulmadan duran sarhoş yunan mezeleri. Çıtkırıldım tabaklar sirtakiye hazır şimdi. İçkiler elbette bizden olmalı, tam şimdi Leman SAM kemanın bam telinden ”Kim İnanır Ayrıldığımıza”yı vurmalı…

Gelinin tebessümünü yudumluyor damat, kadehten taşarak dökülüyor ortaya karışık sevişmeler, eller elleri yıkarken, avuç içinde terliyor hevesler, utanmıyorum çırılçıplak kaldı bakışlarım, arzular erojen bir fondip, ayakaltında yerin dibini kırıyor tabular… Hepsinin kıblesine tek kaldırımlık bir şerefe…Kulak memelerinin çukuruna uzandı bakire sesler, ezgiler hep mi arsız olur ki sus denilince...Gözlerimin optik merceğinde tek kare mutluluk, edepsiz duruşu bu yüzden parlak kağıt parçası üzerinde..Özgürlük sığar mı dört köşe bir objektif içine..

Sızanlar usulca ayırken, gece söylene söylene gitti gülenleri ağlatıp…İhanetimin ilk durağından kalkıyorum, sis değil kasabanın bulvarlarında ayaklanan. Susuşuma kandı vicdanım, yanıldı sesim, sadece hüznümün çevirisidir kelimelere dökülen sessizliğim...Kimden biriktim, bilmiyorum… Gözlerime açılan deliğin karasında, isterse hiç aklanmasın kadınlığım, ben ağladıkça kadın olmayı öğreniyorum başka baharlara…Lüks bir hayatın tam ortasından geçiyor üzerimde yollar, tuttu yine yalnızlık beden yakamdan, utanmadan ah bir çıkarsam bu bedenden elbiseyi, sefil bir huzur akıp gidecek içimin kıyılarından…

"Böylesi hepsinden güzel" boynu bükük dursun bırak! kenar tabelaları. Üzerlerinden kızarsın ve bozarsın utangaç güneş, sarsılarak geçtiğim bağırları açık tren raylarından bir daha asla bilet kesilmesin geleceğe, Yolculuğa çıkmak için niyet edemesin uzaklar…Madem ki herşey aynı, güneş yeniden damlasın yapraklara, kininden sararsın ormanlar, hep yakışır dudağıma güz şarkıları, güllerinden vazgeçerken sonbaharlar …Vaktim varken yaslandım, gençliğimin ukala omuzuna. Şimdi, döne dolana dökülüyorum satır başlarına…Nokta…Nokta..Nokta...

Gözlerimin arka tarafında bir kör noktada sürgündeyim, hadi peşimden gelsin metropol yalnızlık kentleri…Sus/ma..Yol uzun, küçücük ellerimle en mavi bulutlara haber göndereyim, âniden bastırsın hüzzam yağmur, hüznüm ıslansın ve aksın...




arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
9 Kasım 2006       Mesaj #1859
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Kan rengi, kıpkırmızı güllere bayılırdı. Zaten onlarla adaştı da. Rose... Gül... Kocasının sevgili Rose'u... Her yıl Sevgililer Günü'nü kapının önünde bulduğu enfes fiyonklarla süslü kucak dolusu kırmızı güllerle kutlardı. Hiç aksamadan. Hatta, eşini kaybettiği yıl dahi kapısı çalınmış, gülleri kucağına bırakılmıştı..Tıpkı geçmişte olduğu gibi, küçük bir kartla birlikte.. Her yıl güllere iliştirdiği karta aynı cümleleri yazardı: "Seni, geçen sene bugünkünden, daha çok seviyorum..." Birden, bunların son gülleri olduğunu düşündü.. Önceden ısmarlanmış olmalıydı.. Öleceğini nasıl bilebilirdi?.. Zaten her seyi önceden planlamayı ve yapmayı severdi, yumurta kapıya gelmeden...
Gülleri özenle içeri taşıdı..saplarını kesti, vazoya yerleştirdi.. Vazoyu da konsolun üzerine, eşinin kendisine gülümseyen fotoğrafının yanına koydu. Orada kocasının koltuğunda oturup saatlerce güller ve fotoğrafı seyretti sessizce.. Bitmek bilmeyen bir yıl geçti.. Yapayalnız ve hüzün dolu bir yıl..
Sonra bir sabah kapı çalındı.. Tıpkı eski günlerde olduğu gibi.. Kırmızı gülleri, üzerinde küçük kartıyla birlikte eşikteydi.. Sevgililer Günü'nü kutluyordu. Gülleri içeri aldı. Şaşkınlık içinde doğru telefona gitti. Çiçekçi dükkanını aradı... Onu bu kadar üzmeye kimin hakkı vardı ? "Biliyorum" dedi, çiçekçi.. " Eşinizi geçen yıl kaybettiniz.. Telefon edeceğinizi de biliyordum.. Bugün size yolladığım gülleri çok önceden ısmarlamış, parasını da ödemişti.. Hep öyle yapardı zaten, hiç şansa bırakmazdı. Dosyamda talimat var. Bu çiçekleri size her yıl yollayacağım. Bir de özel kart vardı,
kendi el yazısıyla. Bilmeniz gerek diye düşünüyorum.. Ölümünden sonra çiçeklere iliştirmemi istediği kart..." Rose hıçkırıklar arasında teşekkür ederek telefonu kapattı. Parmakları titreyerek zarfı açtı..
" Merhaba gülüm" diye başlıyordu, kart.. " Bir yıldır ayrıyız. Umarım senin için çok zor olmamıştır. Yalnızlığını ve acılarını hissedebiliyorum. Giden sen, kalan ben olsaydım neler çekerdim kim bilir? Sevgi paylaşıldığında yaşamın tadına doyum olmuyor. Seni kelimelerle anlatılmayacak kadar çok sevdim. Harika bir eştin dostum, sevgilim benim... Sadece bir yıldır ayrıyız. Kendini bırakma. Ağlarken bile mutlu olmanı istiyorum. Onun için bundan sonraki yıllarda güller hep kapımızda olacak. Onları kucağına aldığında paylaştığımız mutluluğu ve kutsandığımızı düşün. Seni hep sevdim.. Her zaman da seveceğim. Ama yaşamalısın. Devam etmelisin... Lütfen.. Mutluluğu yeniden yakalamaya çalış. Kolay değil, biliyorum ama bir yolunu bulacağına eminim....
Güller, senin kapıyı açmadığın güne dek gelmeye devam edecek. O gün çiçekçi beş ayrı zamanda gelip kapıyı çalacak, eve dönüp dönmediğini kontrol edecek. Beşinciden sonra emin olarak gülleri ona verdiğim yeni adrese getirip seninle yeniden ve ebediyyen kavuştuğumuz yere bırakacak..
"SENİ SEVİYORUM GÜLÜM..."
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Kasım 2006       Mesaj #1860
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yüklemini Kaybetmiş Aşkın Gizli Öznesiyim

" Uğruna dağları sırtıma yükleyip canımı “ canına “ adadığım kadın…

Yüzümü jilet gibi kesen ayazın beşiğine uzanmış gecenin en dar vaktinde yazıyorum yine. Gözbebeklerimde biriktirdiğim isyanların körpe kelimeleri dilimde öğütüp yine sana geldim elimde yüreğim, yüreğimde hasretin ile..Unuttuğun sevdamı hüviyetimde saklayıp yalnızlığının orucunu senin gözlerinde açmaya geldim. Kapında kelimelerim diz çöküp yine senin gülüşlerinde solmaya geldim. Ölümü dudaklarına kuşanıp saçlarınla sevişen arsız rüzgar ile kör topal savaşmaya geldim. Elimde sevgi silahıyla, huzurunda gözyaşlarını yüreğimle silmeye geldim ey yar..

Unuttun mu sevgili, lacivert okyanuslara uzanan umuttu gözlerin. Yaralı yüreğimi güvenle dayadığım sevda uçurumuydu yüreğin. Sen, kelebeklerin gözyaşlarını kurulayıp gökyüzüne senin omuzlarından kanatlandığı sevda meleğiydin. Sen yüreğimde; yanık türkülerle büyütülmüş çocuğun sevdaya adanmış son kelimeleriydin .. Ömrümü ayak uçlarına eğip uğruna canımı adadığım taze baharların umut kokan tomurcuğuydun sen. Adınla başlayıp gözlerinde biten bir sevdaydın bende..Ben sende di’li geçmiş zaman cümlelerine gömülmüş bir hatıra olsam da; ben hala sende “ yüklemini kaybetmiş aşkın gizli öznesiyim”

Aynalar bile inkâr eder oldu yüreğindeki var oluşuma. Karanlıklar şahit oldu yüreğinde yavaş yavaş yok oluşuma..Gözlerinde tozlandım, yüreğinde hasrete yakalandım. Ama sen bilmedin…Yüreğimi sensizliğin kirpiklerine asıp koynunda bir cocuk gibi ağladım, kınalı dağları yüklenip bağrıma yokluğun sancılarını dindirmek için bağrıma taş üstüne taşlar bastım..Ama yüreğimin ıslaklığın silmedin..Bırak silme gözyaşlarımı, aksın toprağa. Toprağın dudaklarından öpen her gözyaşım senin günahlarına kefen olsun. Bırak bilme hasretin kanayan yaralarını. Kangren olup bedenimi alacak olsa da bırak kanasın. Her damlası, yollarında susuz kalmış fidelerin canına can olsun.

Gitmelere alışığım sevgili. İlk önce canımdan canı kaybettim bir Ekim günü. Kır saçlarına kurban olduğum babamı kaybettim bir sonbahar günü, sonra bir gün masmavi düşlerimi. Birisinin acısını yüreğime saklamışken ansızın bir Eylül günü düşlerimi kaybettim. Canım babamı koca bir çınar ağacının gölgesine, masmavi düşlerimi geleceğin ıssız suretine gömdüm. Unutmadım acıları, unutmadım yüreğime sakladıklarımı. Her gece dualarıma ekleyip sancıları, taş kundaklara sardım kırık dökük hatıraları.. Ve sonra bir gün seni kaybettim. Yüreğimi bedenimden söküp kendini tozlu hatıralara gömdün..Gelişine adaklar adayamadan gidişine gözyaşlarımı bıraktım. Babamla, düşlerimle başlayan kaybedişlerime kendini ekledin. Bendeki seni öldürmeye çalıştın ama izin vermedim. Suskunluğu giyinip kelimelerinle vedaları hazırlasan da ben seni yüreğimin toprağına gömmedim. Sende unutulmayı göze alıp seni bir yudum nefesle büyüttüm. Kanayan geçmişine gülüşlerimi merhem diye sürüp gözlerimde uyuttum seni.

Bıkmadan utanmadan seni yaşatan oldum. Önüme dizdiğin kör uçurumlara inat ben sana yürüdüm ayaklarımda acılarına ezerek. Gövdesinden koparılmış kökleri koynuma alıp göğsümde kanattım kırık dökük çığlıklarımı. Gittiğin her günü geceyle kefenleyip sesi dudaklarımdan koparılmış çığlıklarımla harf harf seni çağırdım yüreğime..Duymadın…Adını kaç kez satırlara kazıyıp olur olmadık sevdana susadım. Ama sessizliğime “ sesinle “ akmadın… Güneşin bile kıskandığı taze gülüşlerini kanayan yaralarıma merhem diye sürmeni diledim. Sarmadın. Ama sen sarmasan da ben gülüşlerini yaralarıma sarıp adını dudaklarıma mühürledim sevgili.

İçimdeki cocuğu dinlememeyi öğreneli çok oldu ey yar. Gittin, devasa sensizliği çığlıklara bölüp yalnızlığını demledim gecenin esir düştüğü ayazlarda. Susmalarının kiracısı olsam da sensizlikte ateşi saklayan dağ gibi sustum. Karanlığı besleyen bir çığ gibi yutkundum kanayan çığlıkları. Ama hicbir zaman sen benden gittin diye seni unutmadım sevgili. Acılarını, dünüme; adını, bugünüme ve sevdamı ölümsüzlüğe mühürleyip senin yüreğinde nefes aldım hep..

Gelmeyeceksen sevgili; üfle karanlığa yakılmış kandilleri. Saçının tellerinden ör darağacımın urganlarını. Son kez tutmayacaksan üşüyen ellerimi, dudaklarıma sür ayrılığın sen kokan zehrini. Kanayan dudaklarınla öp soğuk kurşunları. Öp ki; gözlerinde ateşlenmiş kurşunları yetim gönlüm onur bilsin sevgili…..

Adını dudaklarıma mühürlediğim sevgili; sen beni hep baharı kıskandıran güzelliklere meyleden ipi kopuk bir serseri bil ama ben senin koynunda ölmeyi diliyorum zamanın tanıklığında, ellerimi semaya açıp kör kütük ağlamalarımda senin gülüşlerinde kefenlenmeyi istiyorum sevgili...Ben senin gülüşlerine yanmadım ki , gidişinle seni ayak uçlarıma gömeyim. Ben senin acılarını sevdim sevgili. Bırak ellerini uzatma bana, bırak üşüyen dudaklarımı yüreğinle bir kez bile dokunma. Sana vasiyetimdir bir gün çınar ağacına gömülecek bedenimi ıslak gözyaşlarınla yıkayıp sıcak gülüşlerinle kefenlesinler ne olur. Gülüşlerinle kefenlesinler ki; toprağın altında kemiklerim üşüdüğünde sıcak yüzüne sarılayım.."


Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar