Arama

Sonsuz Aşk - Sayfa 16

Güncelleme: 26 Ekim 2014 Gösterim: 554.180 Cevap: 2.787
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
19 Haziran 2006       Mesaj #151
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Bir tek sen varsın benim için

Sponsorlu Bağlantılar

Yarın hiç bir şey bugünkü gibi olmayacak bunu biliyorum içimden sen geçiceksin gidiceksin bir yerlere ama biliyorum sevda biticek bir gün bir yerlerde insanlar hep acı çekicek ama yine de biliyorum sen uzaklarda da olsan benim yanımda hepyanı başımda taa şuramda yüreciğimde olucaksın sen içim de bitmeyen bir alev bir hal aklımda kalıcaksınsın
SEN OLMASAN BİT MEZ BU SEVDA.......

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
20 Haziran 2006       Mesaj #152
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Ölmeyen Sevgi

Sponsorlu Bağlantılar


Genç adam ellerinde bir buket çiçek, sahile koşarak geldi... Gözleri şöyle bir sahilde gezindi, aradığını göremeyince ilk gördüğü banka oturup sevdiğini beklemeye başladı. Ellerinde her zamanki çiçeklerden vardı. Sevgilisinin en sevdiği çiçekler bunlardı. Kırmızı , kıpkırmızı, kan kırmızısı güller...
Sanki dalından yeni koparılmış gibi tazeydiler, buram buram kokuyorlardı, sevgi kokuyor, aşk kokuyor en önemlisi de özlem ve hasret kokuyordu güller...
Hepsinin üzerinde damlalar vardı. Sanki ağlıyor gibiydiler. Genç adam güllere baktı, sanki onlarla konuşuyormuş gibi, "Neden ağlıyorsunuz, bakın ben ne kadar mutluyum" dedi.
Az sonra sevdiğini göreceği için kalbi yine deli gibi atmaya başlamıştı. Ne zaman onu düşünse, onunla buluşacağını hayal etse kalbi aynı böyle yerinden çıkacakmış gibi oluyordu. Senelerdir birbirlerini sevmelerine rağmen ikiside sevgisinden hiç bir şey kaybetmemişti..
Onları hiç bir şey ayıramazdı...
Ne hasret, ne ayrılık, ne de ölüm...
Genç adam telaşla saatine baktı. Sevdiği yine geç kalmıştı, 1 dakika geç kalmıştı. Üstelik o, sevdiğini bekletmemek için dakikalarca önce koşarak geliyor, onu beklemeyi bile seviyordu. Ama sevdiği her zaman bunu yapıyordu. Devamlı kendisini bekletiyordu. Herkesin bir kusuru olurmuş diye düşündü...
Ve gözlerini önündeki uçsuz bucaksız denizlere dikti.. Denizin sonu yok gibiydi, tıpkı sevdiği kıza karşı olan aşkı gibi denizinde sonu yoktu. Sonsuzluğa uzanıyordu. Aslında bugün onlar için çok özel bir gündü. Kendi aralarında söyleneceklerdi. Delikanlı önce bunu sevdiğine açmış, sonrada gidip iki yüzük almıştı. Bu kadar önemli bir günde bari onu bekletmemeliydi.. Ama alışmıştı artık beklemeye, zararı yok biraz daha beklerim diye düşündü. Güllerin yaprakları nedense hala yaşlı idi. Bir türlü anlamıyordu onları. Her şey bu kadar güzelken neden ağlıyorlardı ki?
İşte az sonra sevdiği gelecek, ona sarılacak, kucaklaşacaklardı...
Sonra söz yüzüklerini takıp, evliliğe ilk adımlarını atacaklardı.
Genç adam öyle heyecanlıydı ki sevdiğine kavuşmak için can atıyordu...
Martılara baktı, birbirleriyle oynaşıp, uçuşan martılara... Ne kadar güzel dans ediyorlardı havada.
Tekrar saatine baktı genç adam. Endişelenmeye başlamıştı. Sevgilisi yine geç kalmıştı, hem de çok... Bu kadar geç kalmaması gerekiyordu. İşte her gün burada buluşmak için sözleşmiyorlar mıydı? Her gün sahilde, martılara bakarak, denizin onlara anlattığı masalları dinleyerek birbirlerine sarılıp hasret gidereceklerine söz vermiyorlar mıydı? O zaman neden gelmemişti yine??...
Aklına kötü düşünceler gelmeye başladı. Hayır.. hayır.. olamazdı.
Sevdiğine bir şey olamazdı.
Onsuz hayat yaşanmazdı ki...
O ölse bile devamlı benimle yaşar diye düşündü genç adam. Bunun düşüncesi bile hoş değildi. Gözlerini yere indirdi. Gözyaşlarını kimsenin görmesini istemiyordu.
Zaten nedense etrafındaki insanlar ona sanki kaçık gibi bakıyorlardı. Rahatsız olmaya başladı bakışlardan.
Artık bıkmıştı... Yine sevgilisi geldi aklına.. Neden gelmedi acaba diye düşünmeye başladı. Gözlerini kapattı.
7 sene oldu dedi. 7 senedir her gün bu sahildeydi, sevdiğini bekliyordu. Daha fazla dayanamadı. Kalbi parçalanacak gibi oluyordu. Gözlerinden 1 damla daha yaş güllerin üzerine damladı...
Yine gelmeyecek galiba, en iyisi ben onun evine gideyim diye mırıldandı...
Hiç olmazsa gülleri her zamanki gibi yanına koyar, ona vermiş olurdu...
Genç adam ayağa kalktı. Sevdiğiyle buluşmak üzere, yeşil tepenin ardındaki kabristana doğru yürümeye başladı..




Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Haziran 2006       Mesaj #153
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
"Geçecek bi tanem geçecek. Her $eyin geçtiği gibi.
Kıyılarına vurup duran bir deniz var içinde. Durulacaksın."
Ne anlatmalıyım sana. Yüreğim acıyor. Ellerim sıyrık içinde... Yenildim. Yine bilmem kaçıncı kez yenildim. Yeminlerim, asık yüzlü kararlarım, asla olmazlarım... hiç biri kar etmedi. O, geli$i hep bilinen ama ç****iz teslim olunan kasırga gibi. Direnmeyeceğim. Bir idam mahkumu gibi teslim olacağım.

"Kimse yok ellerimi bırakma, dü$eceğim..."

Gece kanıyor sessiz ve derinden. Yüreğim iki parça, ay gibi.
Ellerim kanıyor, sar onları. Ellerim sana kanıyor, tut onları....tutabilirsen. Sorularına cevap alamamayı sevmezsin ya, aslında hep cevaplarını bilmediğim sorular var hayatta. Durmadan onları soruyorsun. Oysa konu$acak ne çok $ey var. $u huzursuz insan kalbinin sukun bulduğu cennet bahçelerinden söz etmek isterdim mesela. Kalbim sakinle$irdi belki. Sonra masallardaki peri kızlarından bahsetmedik. Hani hep bir sırları vardır da if$a ederlerse bir güvercin olup uçup giderler. Gülüyorsun içinden, "Peri kızı mı sanıyor bu kendini?", diyorsun. Biliyorum. Ama sen bilmiyorsun...

Hayat; benim için bo$lukları doldurabilme becerisi

Geceyi kanatıyor bakı$ların. Sessizce iniyor üstümüze rahmet. Taa derinlerde kimsesizlik. Ben mi? Ben bo$lukları dolduruyorum; bo$ sandalyeleri, bo$ saatleri, fill in the blanks'le belirtilen kelime arası bo$lukları, avare bo$ gönülleri... Eyvallah etmiyorum ne sana, ne neon ı$ıklı hayatlara ya, yine de bir parçam kalıyor orada. Çekilmiyor hayat ya da çekemiyorlar bizi, bilmiyorum. Bo$ ver. Saçlarını ok$ayıp, dudağındaki tebessüm oluyorum, usulca kalbine dokunuyorum sonra.

Ey a$k! Son hamleni yap $imdi. Hazırım...

Yoruldum. Dipsiz bir kuyuya dü$üyor gibiyim. Çırpındıkça daha hızlı, daha hızlı dü$üyorum. Tutunmaya çalı$tıkça parçalanıyor ellerim. Ey a$k, hadi gel! Buradayım. Yeter uykusuz gecelerim, yürek çarpıntılarım, kor gibi yakan hasretlerle geçen günlerim. Ne mümkün sevgili ve ne mümkün toprak. Ey a$k! Hazırım. Son hamleni yap $imdi..
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Haziran 2006       Mesaj #154
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
SUSARAK..
Güneş altında söylenmedik söz yokmuş
Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi.

Ne gece ne gündüz, yokmuş söylenmemiş söz
Ben de söylenmişleri söylüyorum yeni biçimde.

Hiç bir biçim kalmamış dünyada denenmedik
Ben de susuyorum sevgimi saklayıp içimde.

Duyuyorsun değilmi suskunluğumu
Nasıl haykırıyor?

Susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim.
Ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde...

Aziz Nesin
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
23 Haziran 2006       Mesaj #155
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
yalnız senınle

EN GUZEL DUYGULARI
VE SONSUZA DEK BU HAYATI
ICIMDEKI BOSLUGU
YANLIZ SENINLE TAMAMLAMAK ISTIYORUM
OLUR,OLMAZ DIYE DUSUNMEDEN
RESIMDEKI SENI DEGIL
SENDEKI SENI SEVMEK ISTIYORUM
GECELERI YATMADAN ONCE
VE SENI HER DUSUNMEMDE
YUREGIMLE BERABER
BIR HAYAT SURMENIN
MUMKUN OLMAYACAGINI
BILSEM BILE
SIRF SENI SEVECEGIM...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Haziran 2006       Mesaj #156
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
VAZGEÇECEĞİM.

Sarildigim son parcayi kaybediyorum.
Hic bir zaman dusundugun kadar guclu olmadim.
Mantikli laflarima sozlerime bakma sen, ne goruyorsan o kadarim ben.
Sarildigim son parcaydin, bunun icin hic birakmak istemedim seni.
Hep ozenli davrandim, becerebildigim kadariyla.
Kendimi hic birakmadim, birakirsam geri donup bakmayacagini bildigim icin belki de.
Bir testti belki de ama sen gecemedin demeyecegim bu testi.
Ben zaten sinifta kalmisim yıllar once bu sinavda kendimi birakmayarak cok ama cok ozenli davranarak...
Simdi arkami donup gidiyorum.
Hep yaptigim gibi...
Hep insanlar senin izin verdigin kadar seni uzebilir demistim hatirlarsan. Sana cok ama cok izin vermisim anlasilan.
Ama katkisi da oldu bunun bana. Bir daha kimseye izin vermem bu kadar, lay lay lom arkadasliklar daha keyifli.
Hem boylece zarar da gormeyecegim hep neseli hep eglenceli bir hayatim olacak.
Zaten kendi ayaklarim uzerinde durabiliyorum goruntude bunu bozmayiz olur biter...
Son sozlerimi soylemek istiyorum.
Ben bugun dogdum ve bu gunu milat kabul ediyor yeni bir hayata yelken aciyor ve yeniden dogdugum gun daha sonra tekrar aglamamak icin doya doya aglamak istiyorum.
Goz yaslarimi goruyor musun ?iste onlarla sana veda ediyorum.
Bundan sonra adina sevgi denilen ve kalbimi acitan hancerden
vazgececegim hic cekinmeden... Sonsuz Aşk
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Haziran 2006       Mesaj #157
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aşk'ın ömrü

Bu gün bir kitap okudum. Hani o bir günde, belki birkaç saatte okunabilen kitaplardan birini. Çok güzel bir adı var : AŞKIN ÖMRÜ ÜÇ YILDIR ( Frederic Beigbeder)
Kitaptaki bir bölüm çok dikkatimi çekti :
İlk yıl "Beni terk edersen kendimi öldürürüm "denir.
İkinci yıl "Beni terk edersen acı çekerim ama kendimi toparlarım " denir.
Üçüncü yıl "Beni terk edersen şampanya patlatacağım "denir.
Bazılarınızın bıyık altından güldüğünüzü görüyorum beyler. Hadi saklamayın. İtiraf edin. Yazar pek de haksız sayılmaz, değil mi?
Ne kolay harcarız aşkları biz. Bir kalemde sileriz. Çok kolay bulur, aynı hızla da kaybederiz. Bir hata var ama nedir bilemiyorum ?
Aşkın tarifini henüz yapabilmiş değilim. En beğendiğim aşk tarifi sevgili Mevlana'ya ait : Aşk sayıya sığmaz, ölçüye gelmez sevgidir.
Ne deriz hep : Seni çoook seviyorum. Çok nedir, sayabilir misin? Ölçebilir misin ?
On gram buğday bir karıncaya göre çoktur. Bir kamyon buğday da benim için çoktur. Çok'u ölçebilir misiniz? Çok, kaç santimdir, kaç gramdır.
Demek ki ölçülemeyen, tartılamayan ve sayılamayan sevgiler aşktır.
Ama karıştırılan bir şey var : Beğeni, tutku, cinsel istek, cazibe, bir anlık hoşlanma, elektrik, felsefe uyuşması, vs. vs. = Aşk. Olabilir mi? Olamaz.
İnsan aşık olduğunu nasıl anlar, nasıl hisseder ? Vazgeçilmez hislerin, vazgeçilmez insanın o, olduğunu nasıl anlar ? Çok iyi mi düşünmek gerek .
Yoksa balıklama, ne olursa olsun diye ilişkiye dalmak mı gerekir ? Balıklama dalarsanız , su yüzüne çıkışınız kadar sürer aşkınız.
Vazgeçilmez olmalı... Kızdığınız halde vazgeçilmez... Küstüğünüz halde vazgeçilmez... Sabah uyandığınızda ağzı koktuğunda bile vazgeçilmez... Çırılçıplak, makyajsız, cici elbiselersiz olduğu zaman bile vazgeçilmez... Eleştirirken bile vazgeçilmez... Hayır dediği halde vazgeçilmez... Sizi unutsa da vazgeçilmez... Dedim ya vazgeçilmez olmalı !
Hangimiz ilk aşkımızı hatırlayıp of, off, offff demedik. Demediniz mi ? Hadi hep beraber düşünelim.
Ne o deprem mi oluyor, karşıki dağlar yıkılmaya başladı?
Siz beyefendi 50 yaşındasınız. İlk aşkınızı 15 yaşında mı yaşadınız? Demek ki aşkınızın yaşı 35. Üç yıl değil yani... Hani o ağacın altında onu ne kadar da öpmek istemiştiniz de olmamıştı.
Siz güzel bayan yaşınız 35 olsun. İlk aşkı 17 yaşında tattınız. Yani tam 18 yıl önce. Unutamadınız değil mi? Hatta o sebeple ona benzeyen biriyle evlenmediniz mi?
Ahh, ahhh, hatta of, offf...
Aşkı yaşatmak için... Çaba gerek... Gayret gerek... Karşılıklı çalışmak gerek... İtina gerek... İncitmemek gerek... Gerek, gerek, gerek. Yani ne yapılması lazımsa onun yapılması gerek.
Aşkı kaybetmek içinse bir acı söz yeter. Unutmayın verdiğiniz acıları hiç bir şey mazur gösteremez ve silemez.
Bir de aşkı asla ama asla eleştirmeyin. Çünkü aşkı eleştirenler ona en çok ihtiyacı olanlardır...
Ben açıkçası Mösyö Frederic'e katılmıyorum. Hatta okurken ona acıdım bile. Halbuki aşk evlilikleri ile ilgili ne güzel kitaplar var. Keşke o kitaplarda anlatılan mutluluğu yakalayabilseydi...
Aşk, buğday başağı gibi sizi kendi içinde toplar. Fakat buğdayları seçmek ve ayırmak için harman eder, kabuklarınızı atmak için kalburdan geçirir, beyazlatmak için değirmende öğütür.
Sonra sizi yumuşatmak için yoğurur. Sonra da kendi mukaddes ateşine atar ki hayatın kalbinden bir parça olasınız.
Aşk, sabahleyin kanatlanmış bir kalp ile uyanmak ve akşam sevgi sözcüklerini terennüm ederek uykuya dalmaktır...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Haziran 2006       Mesaj #158
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
GÜLMEYİ BİLE UNUTMUŞUM

Ne tuhaf bi görsen
Herkez gülüyor;ben ise yine şarkımızı dinliyorum
Ne konuştuklarını bile anlamıyorum
Duruyorum öylece yanlızlığa inat
Muhabbete katılıyor, dinliyor gibi yapıyorum
Ama bilmiyorlar ki ben hala bu şarkıda ağlıyorum.
Başımı eğiyorum önüme,
Anlıyorum ki;
Ben seni değil kendimi unutuyorum yine..
Kızıyorum gözlerimin alıştığı uykusuzluğa,
Karanlıkları besliyorum hayalinle.
Bak bi kahkaha daha;
Gülemiyorum.
Gözlerin yok, tek gamzen yok.
Bilmiyorum;
Yanlışta anlama ama sanırım ben seni özlüyorum.
Sessiz oturuyorum,
Kesiyor gözlerim bir noktayı,
Dalıp gidiyorum yine;
Saçların..
Dokunamadığım,
Koklayamadığım,
Omuzundayken okşayamadığım o saçlarınmış sebebim,
Tebessümlerinmiş gülmelere hasretliğim
Ve o kabullenemediğim yalanlarınmış gerçeklerim.
Yapamıyorum, olmuyor;
Hayata yetişemiyorum.

İşte bir kahkaha daha..
Gördünmü ben yine gülemiyorum......
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
25 Haziran 2006       Mesaj #159
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Seni özlemekten ötesi bu akşam
Yokluğundan daha bir başka
Ve tam'da telafisi olmayan bir zamanın içindeyken
İçimde kırgın bir öfke, ağlıyorum.

Satırların masumiyetine inanmışken !
Gereksiz bir uğraş saatleri durdurmak.
Yeni zamanlarıma karlar yağarken,
Soğuna bürünmüş akşamın, ağlıyorum.

Öyle uzaktan bakınca, tarifsiz bir sokak serserisi duruşum.
Ve gülüşüne yabancı kalmış yanlarımı sorguluyorum.
Mutluluk kahkahaları gelip geçerken her yanımdan
Yabancı bir yol üzerinde, ürkmüşüm ve ağlıyorum...!
Dudaklarımda tek söz Seni Hep Seveceğim
melih kays - avatarı
melih kays
Ziyaretçi
26 Haziran 2006       Mesaj #160
melih kays - avatarı
Ziyaretçi
BİR AŞK KISSASININ sırrını çözmek . Gökler kitabının şirazesi denizin kamçılarında duruyorum. Nasırlı yüreğime çarpan rüzgar, bana bir orman serinliği veriyor. Dalgalar, Nuh’un gemisi gibi beni aşk tufanlarından kurtarmak için uzun yolculuklara çağırıyor. Bense öylece kumların üzerine oturmuş, ne yapmam gerektiğini, nereye gitmem gerektiğini düşünüyorum.


Uzun yolculuklara çıkacak gücüm yok. Yedeğime alacağım ekmeğim, suyum, tuzum yok. Elmam, armudum yok. Bir tüfek gibi omzuma asacağım şiirlerim, bir hançer gibi belimde taşıyacağım şarkılarım yok. Onun için düşlerimin yankısını kuma çizmeye çalışıyorum. Hayalimi kuma getirip, ruhuma kuma getiriyorum. Buradan, aşkın kum saatinden toprak aşırmaya çalışıyorum. Kalbim eleğe dönmüş, güneşi eliyor, eliyor. Zaman eriyip gidiyor köpük köpük, duman duman. Ardından anılarımın tozundan o saate kum koyuyorum. Sanki ruhum buharlaşıyor. Ruh göçü yaparak, bir anda iki bedende yaşamanın hayalini kuruyorum.


Güneş acı kırmızı rengiyle kendini örten ufukların ardına doğru toynağa kalkmış bir at misali, aheste aheste ufuklara doğru başını uzatıyor. Denizin ufkunda, yalnızlığın kıyısında çırılçıplağım. Gecenin, ilerleyen bir düşün salıncağı olacağı umuduyla, ikindinin akşama devrini sabırla bekliyorum. Güneşe yalnızlığımdan bir saat yapıyor, ikide bir, bir ikindi kadar yorgun ve soluk olan göğsüme, yüreğimin oralara bakıyorum. Hiçbir at güneşin arabasını çekemiyor. Hiçbir yürek gerçek aşkın yükünü kaldıramıyor. Sanki ikindi, uzun bir koşudan dönen at gibi ufuklarda güneş diye duruyor. Şu ömrün sonbaharında, vaktin ikindisinde şu yüreğim kışa, akşama dönmek istiyor.


Arzuladığım şeye ulaşamazsam, akşam bir ölüm meleği olup, beni örtecektir. Bunu bilerek tedbirli davranıyorum. Kumların üzerine şiirler yazıyor, onları şarkılarla bileyliyorum. Ölüm meleği ve aşk bir bela gibi gelince, kendimi güzel şekilde savunmak istiyorum. Bazen susuveriyorum, bazen susayıveriyorum. Sustukça şiirlere koşuyor, susadıkça denize dayanıp, denizi içiyorum. Deniz beni emziriyor. Ağzım bir süt denizi oluyor.


Susadıkça ibrikteki suyun emilerek azalması gibi, zamanı kemire kemire hatıraların dudaklarından sızan köpüklerle vakti eritmeye çalışıyorum. Dalgaları ayağıma kadar çağırıyorum. Zaman buralarda bir bayrak gibi dalga dalga dalgalansın istiyorum. Dalgalar içimdeki açık denizde tutuldukları fırtınadan mıdır, bağ bıçağı misali bedenimi ve sersemliğimi biçiyor. Kesiliyor, kırılıyor, yarılıyor, yarılıyorum. Ama ikindiyi bir türlü yarılayamıyorum. Aniden aklıma bir şey geliyor. Kumları bir bağ, ellerimi bir bıçak yapıp, kumsalda düşümdeki dünyayı, evimi kuruyorum. Kumlardan saraylar, deniz analarından sultanlar, deniz kızlarından çocuklar, deniz kabuklarından padişahlar yapıyorum. Sonra deniz taşlarından Ferhat gibi dağlar, Mecnun gibi cinnetten cennete çıkılan bahçeler yapıyorum. Gökyüzüne güneş yapmak gibi bir şey bunlar; biliyorum. Biraz sonra bir bulut gelip, güneşin önünü kapatabilir. Yada güneş akşam olunca çekip gidebilir. Zaten “İşte tamam.”, derken sele serpe bir dalga ufacık ümidimi denizin dibine çekiyor, ben de kendimi içime çekiyorum.


Gece için ayırdığım azıcık azığı, umudumu denizin sofrasına seriyorum.Yeniden kumların üzerinde yeni bir dünya kurmanın heyecanına kapılıyorum. Defalarca aşka kapılan birisi için pek de zor olmuyor bu heyecana kapılmak.

Heyecanım artıkça artıyor. Düşlerim bir çığ, bir çığlık oluyor. Zamansa bir çığlık oluyor da, bir çığ olmuyor. Şöyle güneşten kendine bir kar topu yapıp, göklerde yuvarlana yuvarlana ufukların ardına doğru bir çığ misali akıp gitmiyor. Yine de ben, düşlerimin yankısı olan dünyamı kurmaya devam ediyorum. Oysa hayal kurmak ne kadar kolaymış. Bir dünya kurmak ne kadar zor. Sevdiklerimizle bir bağ kurmak, onlara bir bağ, bir bahçe kurmak ne kadar zor. Şimdi güller deviniyor bir yerlerimde, bağ bir bahçeye dönüyor. Bir bahçe oluyor her yanım, güller açıyorum. Kendime denizde güllerden yollar açıyor, yürüyorum, yüzüyorum.


Aşk kıssamın kahramanı olan sen de dünyanı kurmak isterdin Edremit kıyısına. Kitaplardan kaleler kurardın kumların üzerine. Her kum tanesi bir harf, her harf bir kitap, her kitap bir mesnevi olurdu. Mesnevi mesnevi dökülürdün denize. Ne var ki sen de o kumlar üzre istediğin şekilde bir dünya kuramadın.

Sen sık sık aşka gelir, Emirdağ’a giderdin. Aşka geldikçe kendine gelirdin. Senin dizlerine yatıp uyuduğun annen, her halini kendine açtığın baban, senin için gül gül gözyaşları derleyen kardeşlerin vardı. Görüyorsun ya ben yapayalnızım. Nasıl kurarım yepyeni bir dünya, nasıl çıkarım sonu sana çıkan yollara.

Kıyıda, kumlar üzerinde ikimizde dünyamızı istediğimiz şekilde kuramadık. Kurduk, yıkıldı dünyamız defalarca. Bana deniz, sana zaman engel oldu. Ben sana ulaşmak istemiştim. Sense benden de öte bir şeye ulaşmak istemiştin. Ben denizde zamanı vurmak istemiştim. Sense zamanda beni ve ötesini. Seni zamanla anmak ne kadar kolaysa benim için, benim zamanın bir Bediüzzaman’ı olmam da o kadar zor. Sızım sızım zamana dağılmışsın. Sana ulaşmak o kadar zor ki. Sızım sızım ağlıyorum. Bana ulaşman o kadar kolay ki.


İşte, yine bende gözyaşları sürgün verecek bir dalga daha kum kalelerime doğru geliyor. Kumsalda kurduğum evler bir bir yıkılırken, içimde kaç dünya yıkılıyor bir bilsen.

Her ikindi vakti buraya, bu kıyıya geliyor, her yeni ikindiye elifle başlıyor, bitiremiyorum. Elif gibi dimdik ayakta durabilmek o kadar zor ki, dimdik başlasam da, aynı şekilde bitiremiyorum. Kumdan temel, aşktan emel olmaz biliyorum.

Ufuklar kanlanıyor. Rengini gecenin rengine devirmek üzere denizin hayal çizgilerinde. Akşam oluyor. Yıldızlar gökte duaya başlarken sana ulaşmalıyım. Dünyamı gemilerle taşımalıyım bir süt denizi olan göklerine.


“Yıldızlar gece büyürler. Yapayalnız kişilerin vefalı dostlarıdır onlar. Onlara ulaşmak zor olsa da, yıldızların aynasında insanın kendini seyretmesi mümkündür. Sen de yıldızların içinde ruhunu görene dek onların içinde kendini aramalısın.’, diyecek sesin akıntısına bırakıyorum kendimi. “Ben kendim için değil, onun için gelmiştim. Yıldızlar aşkıma ayna olamaz ki.”, diyemiyorum, diyemiyorum.

Eskiden güneşli günlerden çok korkardım. Seni ararken gölgeler oluşacağını, böylece seni kaybedeceğimi zannederdim. Akşam olunca güneşin emzirdiği yıldızların ışığıyla beraber Yuşa’daki evinin resmini kalbime asar, karşılıksız ve saf sevginin er-geç hedefine ulaşacağını umardım. Denizle karanın kesiştiği kum dağlarında, sanki ateşle oynadığım o anlarda, o anı durdurmak için yüreğimin alazını kumlardan denizlere doğru sürüklerdim.


Mavi bir geceye, sarı bir sonsuzluğu giden yolların yol ayrımı olan bu sahillerin ebedi bir dünyaya açılan kırma kapılar olduğu kesindi. Şimdi akşamın kapısını deniz tutmuş, kapı ne de zor açılıyor. Hatıraların kullanılmış eşya gibi atıldığı yer olan deniz yine de yeni hayatların çekirdeklerini taşıyor. Şimdi ise gelin arabasının önündeki bir çocuk gibi nazlı nazlı, bir gelin arabası kadar güzel güneşin önünde durmuş, ‘dur gitme yar’ deyip duruyor. Ama hayır. Artık güneş gidiyor elveda diyerek bütün renklere, bütün denizlere. Akşam oluyor. Artık ben gideceğim. Güneşin atına eğer vuruyorlar. Artık ben gideceğim.

İşte kayığımı hazırlıyorum. Yuşa’ya gidiyorum. Zamanı damla damla içmek, denizleri yara yara varmak istiyorum sana.


Zamanı denizle birlikte içime sığdırmanın bir yolunu arıyorum. Göz yaşlarımı çiçeklere boşaltıyorum. Hiçbir şey kalmıyor içimde. Her şeyimi terk ediyorum. Bütün dünyayı süregelen uykusundan uyandırıyorum. Kendimi kainata, kainatı kendime ayna yapıyorum. Bütün varlığın sırrını gözlerimde açığa çıkıyorum. Sırlarımı ifşa ediyorum. Dünyayı gözlerime, gözlerimi dünyama, dünyamı kalbime taşıyor, evimi yüreğime kuruyorum. Yuşa’yı evim yapıp, kalbimi sana kapı, gönlümü pencere yapıp, ‘bu ev senin, senin’ diyorum. Aynaları evime çeviriyorum. Biliyorum ki sen içimde engin aşktan gizlenmişsin. Gizlerini yine yeniden tekrar be tekrar ifşa ediyorum.
İçinde yalnızlık taşıyan bir yolculukta insan sırlarını ifşa eder. Şimdi insanı olgun kılan bir yalnızlık seferindeyim. Dalgaların “Çek git, Çek git...” diyen sesini işitiyorum. Kumsaldaki dünyamın son kalıntılarını da dalgalarla yıkıyorum, yakıyorum, eritiyorum.

Benzer Konular

6 Kasım 2015 / ThinkerBeLL X-Sözlük
11 Mart 2012 / Mira Edebiyat
 Sonsuz
14 Şubat 2013 / buz perisi Matematik