Arama

Sonsuz Aşk - Sayfa 34

Güncelleme: 26 Ekim 2014 Gösterim: 554.514 Cevap: 2.787
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Eylül 2006       Mesaj #331
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
.: ÖLÜMSÜZ AŞK :.

Sponsorlu Bağlantılar
Genç kız yine acılar içinde odasında yatıyordu. Henuz hayatının baharında ölümle yüz yüzeydi. Babası onu kurtarmak için gazetelere ilan vermiş, para teklif etmişti. Ama onun kalbinin teklemesi değil, kalbinin içindeki sızı ilgilendiriyordu. Sevdiği aklına geldi bir damla yaş daha döküldü gözlerinden. Ayrıldıklarından beri tam beş çile dolu yıl geçmişti. Aslında sevgilerinin arasına o kahrolası para girmişti. Hatırlıyorduda sevdiği ona birkeresinde:
- Ben zengin değilim belki ama seni seven bir kalbim var. Sana sadece onu verebilirim, demişti.

Zaten sevgiye muhtaç birisi başka ne isteyebilirdiki. Kendisini sevmesi yeterdi.O en çok Saçlarının dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdiği öpmüş koklamıştı saçlarını. Her dökülen saç yüreğine bir hançer olup saplanıyordu. Şimdi tek isteği sevdiğinin son anlarında yanında olmasıydı. Ne olurdu onu birkez daha görebilse, onu birkez daha koklayabilse.Bu düşünceler arasında uykuya daldı.

Babası heyecanlı bir şekilde kızının odasına girdi. " Müjde kızım,kalp bulundu " dediğinde kızının bir peri güzellliğinde, sevdiğinin özleminden ıslanmış yüzüne baktı ve çıktı odadan...

Genç kız, bir hafta sonra kendine geldiğinde sanki başka bir dünyadaydı. İçinde acaip bir his vardı. Sanki bu dünya ona çok farklı gelmişti. Aklına yine sevdiği geldi. Kalbi eskisinden daha hızlı atmaya başladı. Kalbi değişmişti ama sevdiğini eskisinden daha çok sever olmuştu.

Bir gece ansızın uyandı uykusundan kalbi çok hızlı atıyordu. Bu durum sürekli böyle devam etti.Doktora gitti, durumunu anlattı. doktor:
- Bir aya kalmaz geçer, demişti.
Ama aradan aylar geçmesine rağmen durum aynıydı.

Birgün bahçeye çıktı Çiçekleri seviyordu. Kırmızı güllerin yanına gitti. Kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. En çok kırmızı gülleri severdi. Çünkü sevdiği ona benzediğini söylerdi hep. Birden kapı çaldı. Kapıyı açtı kimse yoktu. Yere baktı bir mektup vardı ve onaydı. Mektubu açtı ve kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Bu onun kokusuydu. Koltuğuna zarzor oturabildi. Zarfın içinden mektubu titreyen ellerle çıkardı ve okumaya başladı :
" Sevdiğim, bugün sevdamızın altıncı yılı. Seni hep sevdim. Seninle ayrılmak zorunda kaldığımızdan beri, bir kalbe iki sevginin sığmayacağını bildiğimden ne birini sevdim ne de evlendim. Her günüm çile ve azapla geçti. Hergün sana şiirler yazdım, hergün şiirlerimi okudum ve hergün ağladım. Tam beş yıl boyunca hergün yazdım, okudum, ağladım. Birgün önüme bir fırsat çıktı. Bu fırsatı reddedip kendime daha fazla haksızlık edemezdim. Belki seni unuturum diye senden çok uzaklara gittim. Ama şimdi seni daha çok özlüyorum. Her gece yanına geliyorum o masum yüzünü okşuyor yanaklarına öpücükler konduruyorum, sen uyanıyorsun benim geldiğimi anladığını sanıyorum ama sen o tatlı uykuna geri dönüyorsun. Sevdiğim hep ben geldim senin yanına artık sen gel olurmu. Kırmızı güllerimize iyi bak. Ve artık unutma içinde seni senden daha çok seven bir kalbin var artık. Ona iyi bak olurmu. Kırmızı güllere ve kalbimize iyi bak. Seni yanıma gelene kadar bekleyeceğim sevdiğim Hoşçakal...
"

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
30 Eylül 2006       Mesaj #332
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Mahkumlar

Sponsorlu Bağlantılar
Ekseriya sabaha karşı
Kurşuna dizilir mahkumlar

Bir sünger taşına döner
Anne sütünden yapılan heykel

Bari şu trampetler çalmasa
İnsan gürültüye gitmese

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Eylül 2006       Mesaj #333
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gidiyorum …
Uzaklasıyorum yakınından
Damlalar eslik ediyor bana
Düsüyor, kayıp gidiyorlar yanaklarımdan
Peşi sıra…
Ben tam kalbimden dökecekken gözyaşlarımı
Gökyüzü ağlıyor
Ben gidiyorum o ağlıyor,
Her adımımda artan bir temposu var…
Ben ufuklara karısıyorum
Yağmur gözyaşlarımı selamlıyor
Sana göre sebepsiz olan bu yağmur
Benim yüreğime düsüp bereketini bıriktirıyor;
Senin omuzlarında ise ağırlığını arttırıyor
Enfes kokulu toprağa gömü oluyorum her adımda
Ben gidiyorum
Adımlarım batıyor
Uzağına ilerliyorum…
Benliğimi karanlık bir ormanda buluyorum
Ve orda günessizlikten hiç büyümüyorum
Sen uzağımla bir oluyorsun
Ben çilemle sırdaş kalıyorum…
Yağmur bitiyor
Ben de onunla çekilmek istiyorum sahneden
Göğe buhar olmak istiyorum..
Yürüdükçe bitiyorum
Yağmur beni sevdikçe,
Yeryüzüne indikçe
Ben de seni seviyorum…
Unutmakla bahanelenip susuyorum;
Uzağına kanmıs bir ölü olarak
Unutmak yalanıyla giderken,
Seni sana bırakıyorum
Sana dileğini armağan ediyorum;
YİTİYORUM…
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
30 Eylül 2006       Mesaj #334
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Acele Eden Ecele Gider

Gunes acti, uzun surmedi
gozle gorulmuyor

Cocuk okula basladi, uzun surmedi
bir yerde calisiyor

Ruzgar esti, uzun surmedi
yaprak kimildamiyor
Delikanli oldu
ev gecindiriyor

Kar basladi, uzun surmedi
sular akiyor

Karisi iyilesti, uzun surmedi
timarhanede yatiyor

Agac buyudu, uzun surmedi
sobalarda yaniyor

Emekli oldu, uzun surmedi
kadavrada bekliyor
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ekim 2006       Mesaj #335
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu* öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra* bir kere* bir kere* bir kere daha karşılaşabilmek için* hep aynı saatte* aynı duraktan* aynı otobüse bindiler. Gençtiler* çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmalar? Biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse* kız ise ablasında. Sırf birbirilerini görebilmek için* her sabah erkenden evlerinden çıkıp* şehrin öbür ucundaki o durağa* onların durağına geldiklerini* gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...

Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz* bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan* alışkanlıklara yenik düşen* banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri* yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü* büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca* "bütün mutlulukların bizim olmasın? Beklemek* bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine* sevgilerini büyüttüler... "Senin için ölürüm" derdi kadın* sımsıkı sarılıp adama ve adam "Hayır* ben senin için ölürüm" diye yanıt verirdi hep...

Bazen eve geldiğinde* aynanın üzerinde bir not görürdü kadın* "Bir tanem* kütüphanenin ikinci rafına bak." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu* "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan* salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın* sonunda kimi zaman bir demet çiçek* kimi zaman en sevdiği çikolatalar* kimi zaman da pahal? Armağanlarla karşılaşırdı. Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten.

Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın* işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde* daha az çalışmaya karar verdiler. Adam* hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken* harap durumda bir ev gördü kadın* üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin* bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır* harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan* martılar? Kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim?" diye yanıt verdi adam. "Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı. Kaç para olursa olsun* burası bizimdir artık."

Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde* ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün* her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra* kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor* konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için* sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım* o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."

Mutsuzluk* mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı* daha da çekilmez gelir. Kadın* hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama* "Senin için ölürüm* biliyorsun* ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam* duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça* beton duvarlara çarpıyordu kadın* her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...

Bir gün* çocukluğunun* gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken* "Artık dayanamıyorum* sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O* seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya."

"Sus* sus çabuk* duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını* kendisini kıskanmakla suçladı. Ertesi gün* öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...



Akşam kocası eve gelir gelmez* bazen bağırıp* bazen ağlayarak* bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkâr etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği* insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken* "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın* "defol" dedi nefretle...



İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikâyesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın* sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında* onu hala sevdiğini hissedince* ağlama nöbetleri geçiriyor* aşkın yerini* en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.



Aradan bir y?l geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile* kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah* ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında* karşısında o kadın? gördü. "Sen* buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen* içeri girmeme izin ver* mutlaka konuşmamız gerekiyor." dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığın? Ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını* hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için* benden sevgilisi rolünü oynamam? İstedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanın? Yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış* bakıcısı beni aradı* son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi..." Gözlerinden akan yaşlar? Durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kâğıt duruyordu kutuda. İlk kâğıtta* "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu... Sırayla okudu; "Seni çok sevdim"* "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim"* "Senin için ölürüm derdin hep* doğru söylediğini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "şimdi bana söz vermeni istiyorum." "Benim için yaşayacaksın* anlaştık mı?" son kâğıdı eline alırken* kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kâğıtta şunlar yazılıydı:


----"Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken* ben hep seni izliyor olacağım."----
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ekim 2006       Mesaj #336
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Unut demek kolay gel bana sor bir de
Unutamıyorum işte unutamıyorum
Bir şey var şuramda beni kahreden
Şuramda tam yüreğimin üstünde
Çakılı duran bir şey var
Elimde değil söküp atamıyorum
Dalıp dalıp gidiyor gözlerim derinlere
Kimi görsem biraz sana benziyor
Seni hatırlatıyor şu bulut şu gökyüzü
Şu kayaları döven deniz
Şu hüzünlü melodi şu napoliten şarkı
Bir zamanlar beraber dinlediğimiz
Boyuna seni düşünüyorum durmadan usanmadan
Şimdi diyorum o ne yapıyor acaba
O güzelim gözleri kime bakıyor
O canım elleri nerde
Oysa günler o günler değil
Akşamlar o akşamlar değil
Ve kalan şimdi sadece özlemin gecelerde
Durup durup seni büyütüyorum içimde
Seninle acılar büyütüyorum
Yeni yeni kederler büyütüyorum dayanılmaz
Kirli sular yürüyor iliklerime
Bir zehir karışıyor kanıma anlıyor musun
Bir daha görsem seni diyorum bir daha görsem
Bir gün olsun bir dakika olsun
Unut demek kolay, gel bana sor bir de
Hatırladıkça gözyaşlarımı tutamıyorum
Dilimin ucunda sen; başımın içinde sen
Kader misin, ecel misin nesin sen
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
1 Ekim 2006       Mesaj #337
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
I.
Benim sabah keyfim
yeni açmış bir gülü
insanların gülücüklerine yyerleştirmektir.

II.
Sana karlı bir günde geleyim
saçımın beyazlığı ve paltomun ıslaklığıyla
üşüyen dudaklarımı ısıt, tenimi kurula
uzun bir şarkıda susalım farkında olmadan
sobanın çıtırtılarına dalalım
sana küçük törenlerimizde şarkı söyleyeyim
içki içelim güneşle başbaşa
saçlarına dokunan tarağın hışırtısını dinleyeyim
gözlerinin titreşimini yansıtsın aynalar
bir gece şelalesi gibi
damarlarıma akıp yankılan yüreğimde.

III.
Sana yağmurlu bir günde geleyim
parkta ıslanalım birlikte
gürültüller toprağın kokusunda erisin
kentin görüntüsü değişirken bulutlarla
duraksamadan parlayan gözlerin
ve ıslaklığınla sar beni
en koyu kızıllığında dudaklarının
kıralım demir parmaklı pencereleri
önlerine ortanca saksıları yerleştirelim
ağız dolusu sobe diyelim dudaklarımıza.

IV.
Sana güneşli bir günde geleyim
ışıklı yollara halılar serelim
birlikte aşkınlığa yükselelim,
kyanus sularının ortasında altın kumsallarıyla
mücevher gibi parlayan adada,
ben hep iskeleye demir atmış
beyaz bir yelkenlinin düşünü gördüm
tuzlu dudaklarını yakmak için
sana kendi yaptığım güneşleri getireyim.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ekim 2006       Mesaj #338
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sen, Ben, O!..

Her ben , dolaylı bir şekilde bir seni anlatış, bir senden yakınıştır.
Çünkü benim yerim seninle onun arasındadır.
Ve o değildir bana yakın olan, sensin.
Ben ben olsam dilbilgisi kitaplarındaki tekil şahıs zamirlerini şu
sıraya göre düzenlerdim.
Sen, ben, o!
Başta sen gelir, çünkü ben diye bir şey yok sen olmadıkça.
Her ben, ben'liğini sen'le anlar
mydarling24 - avatarı
mydarling24
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #339
mydarling24 - avatarı
Ziyaretçi
SONSUZ ASKİMA....

Selam olsun sana, nemli gozlerimin ve umitsiz gunlerimin sebebi olan yar.Senden kilometrelerce uzakta bir eylul aksami yatagimin bir kosesinde huzunlu gonlumden kagida dokuldu benim hikayemi anlatan bu satirlar.

Ne zaman ansam seni ne zaman aklıma dussen, kalbim damarlarima kan yerine sevgi gonderir, butun bedenim sevda kesilir. Agirlasir adimlarim dolar gozlerim ve basim yere egilir. Dalarim o mutlu gunlere, kimi zaman gulumserim kimi zamanda icten bir ah cekerim kendimce. Gorenler beni deli zannetsede sen geldigin gibi hatirima kaybederim surumu kalemi kagidi alip, turkuleri calip, yazarim saatlerce.

Kimseye anlatamam kimseyle paylaşamam seninle geçirdiğim zamanları. Bir tek sessiz gecelerde karanlıklarla anlatırım bir tek onunla paylaşırım yalnızlığımı.

Seni gormeden kokunu bile bilmeden asik oluyordum her gorusmemizde.sesini duydugum zamanlar, gonlumun corak topraklarinda bir cicek filizlenmisti yillar sonra, neseleniyordum sacma sapan bahanelerle , seni dinlerken hayal ediyordum gozlerimde.

Sonralari ne cok sevinmistim ne cok mutlu olmustum. Gozlerimde canlandirdigim ayyuzune vurulmustum..


Hersey cok mukemmeldi, aramizda sıra sıra daglar uzun yollar olmasina ragmen ben sana deliler gibi asik olmustum. Sana gelme ellerini tutma hayalleri kuruyordum. Sen gelecem demistin. Sevincten cilgina donmustum ve gun sayiyordum. Seninde beni sevdigini zannediyordum.

Sonra nedenini bilmiyordum senden bir ses cikmiyordu uzuluyordum ve bir daha zor tamiri olacak bicimde kirilıyordum. Bir kac gun evvel gun saydiran sen simdi gelmiyordun ses vermiyordun sebebini anlamiyordum..

Hasretin gogsumde hapis olmuş bir kedi gibi disari cikmak icin icimi tirmalarken, dayanamiyordum bu acilara, anliyordum ki skilmistin benden ve sevmiyordun beni seni unutayim diye fazla uzulmeyim diye yasatiıyordun bunlari bana..yetmemis beni can evimden canim dediklerime vurdurmustun canimi oylesine yakmistinki olumcul hastaligimin verdigi izdiraplari unutturmustun....

Sen silmistin beni hayatiından coktan bahaneler urettin ama ben seni silemedim ben seni cikaramadim aklimdan..

Simdi seni hatırlatan heryerden seni hatirlatan herseyden kacip duruyorum ama nafile, her yer ismini hatırlatiyor,ay yuzunu kara gozlerini unutamiyorum iste napayim unutamiyorum seni...

Beni yokluguna ve sessizlige mahkum ettigin gunden beri , her gun boyle sacmaliyorum ve sana siirler yaziyorum
okuyorsan eger egleniyorsundur eminim. eglen kara gozlum yeterki sen mutlu ol ben bunada raziyim...nasilsa ben uzun donulmez yolun yolcusuyum....ELVEDA....

ZEYNEP.......
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #340
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Gibisin

Ne gidişin belli.. ne de dönüşün...
Çöllerde beklenen bulutlar gibisin..
Ne sevişin belli.. ne de küsüşün..
Mecnunu imrenen hercai gibisin..

Karar kılsın ufukların tânıma..
yeşermeden solan fidan gibisin.
Can katsın gülüşün, canıma..
ölmeden öldüren isyan gibisin..

Dersin ya; hakiki dost nerede?
Önünü görmeyen âmâ gibisin..
Seversin de; sanki post bedende.
Benim değil.. ellerin gibisin..

Benzer Konular

6 Kasım 2015 / ThinkerBeLL X-Sözlük
11 Mart 2012 / Mira Edebiyat
 Sonsuz
14 Şubat 2013 / buz perisi Matematik