Arama

Kadın Sağlığı - Sayfa 9

Güncelleme: 25 Temmuz 2014 Gösterim: 319.891 Cevap: 357
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #81
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Doğum Kontrolü ve Planlanması


Sponsorlu Bağlantılar
Doğum kontrolü nedir, nasıl planlanmalıdır?
Kontrasepsiyon, sözlük anlamı olarak, “doğum kontrolü, gebelikten korunma” şeklinde ifade edilir. Aile planlaması ve üreme sağlığı içinde ele aldığımızda kontrasepsiyon; çiftlerin istedikleri zaman, istedikleri ve yetiştirebilecekleri sayıda çocuk sahibi olmalarına, istenmeyen gebeliklerden ve oluşabilecek komplikasyonlardan korunmalarına olanak sağlar.
1998 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) verilerine göre Türkiye’de oluşan 100 doğumun 30’u istenmeyen ya da planlanmamış doğumlardır. Bu durumda; Türkiye’de yılda oluşan yaklaşık 1,5 milyon doğumun 450 milyonu, planlanmamış ya da istenmeyen gebelikler sonucu oluşmaktadır. Ülkemizde halen evli 15-49 yaş arası kadınların;% 62’si artık başka çocuk istememekte, %13’ü iki yıl aradan sonra çocuk istemektedir. % 4’ü başka çocuk istemediği için tüplerini bağlatmıştır. %5 kadın ne zaman çocuk sahibi olacağı konusunda kararsız iken, %11’i 2 yıl içinde çocuk istemektedir. % 5’inin ise gebe kalması olanaksızdır. Bu oranlar, aile planlamasına gereksinimi olan kitleyi, yaklaşık %75-80 gibi büyük bir çoğunluk olarak belirlemektedir.1998 – TNSA’na göre son 5 yıl içinde yaşanmış doğumların %19’u hiç istenmemiş, %11’i de zaman açısından planlanmamış gebeliklerdir. Bu, her 3 doğumdan 1’inin istenmediği anlamına gelir.
Planlama yaparken çiftin ne süre ile gebelik istemediği, öncesinde kaç çocukları olduğu, bayanın sistemik veya jinekolojik hastalığının olup olmadığı ve en önemlisi çiftlerin tercih ettiği yöntem dikkate alınmalıdır. Her yöntem her çifte önerilemez. Bazı yöntemleri bayanların durumuna göre tercih etmek gerekir. Bunun için hekimler iyi anamnez almalı ve komple kadın hastalıkları muayenesi yapmalıdırlar.


Eşler, sevgililer bu konuyu birlikte mi düşünmelidir?
Doğum kontrolu çifti ilgilendiren bir konudur. Asıl amaç ‘’sağlıklı cinsel yaşantı’’yı sağlamaktır. Bu yüzden çiftlerin istekleri ve düşünceleri doğrultusunda öneriler yapmak uygun olacaktır. Cinsel yaşantıdaki mutluluk sosyal yaşantıya da olumlu etkiler yapar. Dolayısıyla korunma yöntemlerinin cinselliği sıkıntıya sokmayacak ve çiftlerin ortak karar vereceği seçenekler olması gerekmektedir. Sevgililer arasında cinsel yaşantıda cinsel yolla bulaşıcı hastalıkları da önleyici seçenekler yapmak uygun olacaktır. Yıllık kontroller hem önerilen yöntemlerin sorgulanması hem de genel koruyucu hekimlik açısından önemlidir. Koruyucu hekimlik kavramı altında aile planlaması da önemli yer tutmaktadır. Bu doğrultuda çiftler bilgilendirilmeli ve uygun yaklaşımlar sunulmalıdır.


Bu konuda yapılan temel, genel yanlışlar nelerdir?
Temel yanlışlar halen ülkemizde modern olmayan yöntemlerin sıklıkla kullanılmasıdır. Örneğin geri çekilme modern bir yöntem olmayıp 1998 verilerine göre çiftlerin %24.4 tarafından seçilen yöntemdir. Herhangi bir doğum kontrolu kullanım oranı ise aynı verilere göre %63.9’dur. Sadece %37.7 çift modern korunma yöntemlerini kullanmaktadır.
Yanlışlardan biri de bazı yöntemlerin ileride kısırlığa yolaçacağı inanışıdır. Mevcut modern korunma yöntemlerinden hiçbiri doğru ve düzenli takipler ile kullanıldığında sorun yaratmaz. Şu da bir gerçektir ki önerilecek yöntem o çiftin ihtiyaçlarına göre planlanmalıdır. Yöntemin seçiminde kadın hastalıkları uzmanı danışmanlık vermeli ve risk faktörleri veya geçmişteki sağlık öyküsüne göre tercihler sunmalıdır.



Doğum kontrolü eğitimi ailelerde okullarda verilmeli mi, kaç yaşlarında insanlar bu konuda bilgi sahibi olmalı?
Eğitim okullarda cinselliğin cocuk tarafından algılandığı dönem tamamlandıktan sonra verilmelidir. Kızların ergenlik dönemi memelerde tomurcuklanma ile başlar. Ortalama 10 yaş civarında gerçekleşir. Bunu Pubik kıllanma, büyüme hızında artış ve adet görme takip eder. İlk adet genellikle 12 yaş sonrasında görülür. Dolayısıyla ergenlik dönemindeki değişiklikler tamamlandıktan sonra 9-10. sınıflarda temel bilgilerin verilmesi uygun olacaktır. Ailelerin bilgilendirilmesi açısından rehber ögretmenlerin okullarda ebeveynlere yönelik toplantılar düzenlemesi önemlidir. Bilgilerin güncellenmesi önemlidir. Eğitimden bağımsız olarak ülkemizde ‘’aile planlaması’’ konusunda toplumsal bilinç eksiği vardır. Burada görev toplum kuruluşlarına ve öğrenim kurumlarına dişmektedir. Özellikle universite gençliğimiz batılılaşma yolunda koruyucu hekimlik imkanlarından yoksun kalmıştır. Universite yönetimleri ‘’doğum kontrolu’’ ve ‘’cinsel yolla bulaşan hastalıklar’’ konularında seminerler ve rehberlik imkanları sağlamalıdır. Ergenlik dönemi gebelikleri batılı toplumlarda olduğu gibi artık ülkemizde de çözüm bekleyen bir toplumsal sorundur. Bu konuya yönelik kongreler yapılmakta ve hekimler bilgilendirilmektedir. Öğrenim kurumları da ebeveynleri ve gençleri bilinçlendirici seminerler düzenlemelidir.


Doğum kontrolünde yeni gelişmeler neler, neler değişti, değişecek...
Vajinal halkalar bayanların 21 gün boyunca vajende tuttukları ve sonrasında adet dönemi yaklaştığında değiştirdikleri yeni bir uygulama. Amaç uzun süreli doğum kontrolunü rahat şekilde sağlayabilmektir.


Erkeklerin korunması mümkün mü? Bu konuda çalışamalar var (mesela erkekler icin de doğum kontrol hapı geliştirilmesi çalışmaları var ve tahmin
edersiniz kadınlar bunu dört gözle bekliyor) ama son durum nedir?
Bayanlar için doğum kontrol hapları 1970lerde nasılsa erkek için geliştirilen hapların durumu da şu anda böyledir. Çalışmalar devam etmektedir ancak istenilen etkin dozda formulasyonlar daha piyasaya sürülmedi.


Kürtajı bir doğum kontrol yöntemi gibi algılayanlar var, zararları neler?
Lokal anesteziyle yapılan uygulamalarda işlem esnasında en sık rastlanan komplikasyonlar lokal anestezik maddeye aşırı duyarlılık ve bayılma hissidir. Bu, geçici bir durumdur. Yaklaşık %1 oranında görülür.
İşlemden hemen sonra en sık görülen komplikasyon bulantı ve kusmadır. Bazen bayılma hissi oluşabilir. Bu durum da yaklaşık %1 oranında gözlenir ve hayati tehlike yaratmayan geçici bir durumdur.
Bazen rahim ağzı kanülün geçmesine izin vermeyecek şekilde sert olabilir ve işlem yarıda bırakılabilir (görülme oranı: yaklaşık 700'de 1). Tahliye bir hafta sonrasına ertelenir.
Gebelik çok erken ise (<5.5 hafta) tahliye başarısız olabilir. Tahliye bir hafta sonrasına ertelenir. Tecrübeli bir Kadın-Doğum uzmanı erken bir gebeliği tahliye etme girişiminde bulunmak yerine belli bir süre bekledikten sonra tahliye etmeyi önerir.
Özellikle gebelik büyükse işlem esnasında aşırı kanama olabilir. Yasal sınırlar içinde yapılan tahliyelerde oluşan kanamalar hayati tehlike yaratmaz.
Çok ender durumlarda ve çoğunlukla yasal sınırı aşan (10. gebelik haftası sonrası uygulanan) tahliyelerde işlem esnasında uterus delinebilir .
Enfeksiyon oluşacaksa bu genellikle işlemden 6-7 gün sonra ortaya çıkar ve kendini ağrı, akıntı, aşırı kanama şeklinde belli eder. Kürtaj sonrası verilen antibiotikleri düzenli olarak kullanmanız durumunda bu komplikasyon da ender olarak gözlenir.
İçeride "parça kalması" durumunda genellikle ilk iki haftada adet esnasındaki kanamadan çok daha fazla kanama görülür ve bu kanama pıhtı şeklinde ve koyu renklidir. Kanamanın ağrılı olması kural değildir. Bazen parça düştüğü gözlenebilir.
Geç dönemde görülen en önemli, ancak ender bir komplikasyon işlem esnasında rahim iç tabakasının aşırı hasar görmesi sonucunda oluşan yapışıklıklardır (Asherman sendromu). Kendini kürtajdan 4-5 hafta geçmesine rağmen adet kanamasının olmaması ve ilaç tedavisiyle de kanama oluşturulamaması şeklinde gösterir. Usulüne uygun yasal sınırlar içinde yapılan tahliyelerde ve özellikle de vakumla uygulanan işlemlerde ender olarak gözlenir.
Kürtajdan belli bir süre sonra (genellikle bir hafta sonra) doktor sizi kontrole çağıracaktır. Bu kontrol gebeliğin tümüyle sonlandırıldığından, enfeksiyon oluşmadığından, işlem esnasında spiral takılmışsa spiralin uygun konumda olduğunun belirlenmesi açısından çok önemlidir. Bu kontrol ihmal edilmemelidir. Eğer kanama, parça düşürme, aşırı ağrı, ateş gibi durumlar ortaya çıkarsa kontrol günü beklenmemeli ve hemen doktorla irtibata geçilmelidir. Kürtajdan 2 hafta sonrasına kadar ilişki ertelenmelidir.
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #82
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Canınız abur cubur isterse

Sponsorlu Bağlantılar
Beslenme, sadece açlık duygumuzu bastırmak ya da canımızın istediğini yemek olarak tanımlanacak basit bir olay değildir. Bazı besinleri daha fazla tüketmek, bazılarını ise daha az tüketmek, genel sağlık açısından önemli değişiklikler yaratan adımlardır. Abur cubur beslenme alışkanlığı, çocuk ve gençler arasında yaygın olarak görülmekle birlikte aslında bu tip beslenme günümüz insanının hızlı yaşam temposu nedeniyle ortaya çıkmış, zamanla büyüyerek bir endüstri haline gelmiştir.

Doymuş yağ tehlikeli

Bu tip beslenmede, seçilen besinlerin içerdiği yüksek enerjinin yüzde 40 - 50'si yağlardan gelir. Bu yağın önemli bir miktarı doymuş yağ grubuna girer. Doymuş yağ miktarı yüksek besinlerin aşırı tüketimi ise, kalp damar hastalıklarına zemin hazırlar. Ayrıca obezite ve yüksek tansiyon riski oluşturur. Bu hastalıklar yetişkinlerde görülmesine karşın, temelleri çocukluk çağında atılmaktadır. Genellikle ayaküstü beslenmede tüketilen yiyecekler A, C vitaminleri ve kalsiyum açısından fakir, posa tüketimi yönünden yetersizdir, yağ ve tuz tüketimi ise yüksektir.

Sütlü tatlı daha iyi

Abur cubur tarzı atıştırmaları önlemek için öğün atlamamak çok önemli çünkü atlanan her öğünden, bir sonraki öğüne kadar çok acıkacaksınız ve karşınıza çıkan her yemeği zararlı zararsız, fazla az demeden tüketeceksiniz. Bu nedenle sık ama az az beslenmeli ve abur cubur besinleri atıştırmak yerine sebze (domates, salatalık, marul) ve meyve (ekşi tatları nedeniyle kan şekerini daha yavaş yükselttiği için yeşil erik ve vişne), kepek ekmekle peynir, ağır tatlılar yerine sütlü ve meyveli tatlılar tercih edilebilir. Ayrıca yağsız olmak şartıyla patlamış mısır da tüketebilirsiniz.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #83
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
ANNE ADAYLARI DIKKAT! FAZLA KAHVE DÜSÜK YAPIYOR

Hamileler için kahve uyarisi

Anne adaylari, dikkat! Danimarkali bilim adamlari, günde 3 bardaktan fazla kahve içmenin düsük riskini artirdigini söyledi

Danimarkali bilim adamlari, hamile kadinlari günde 3 bardaktan fazla kahve içmemeleri yönünde uyardi.
Danimarka'da 88 bin 500 kadin üzerinde 6 yil boyunca yapilan arastirmada, günde 3 bardak ve üzerinde kahve içmenin düsük riskini artirdigi, 8 bardak içmenin ise iki katina çikardigi belirlendi.

Kafein atilamiyor
Arastirmada, hamilelik sirasinda, kahvenin içinde bulunan kafeinin vücuttan atilmasinin zorlastigi ve fetusun metabolizmasinin kafeini isleyemedigi görüldü. Ancak kafein içeren kola ve çayin böyle bir etkisinin olmadigi belirlendi.
Bu yüzden, kafeinin yani sira kahvenin içindeki baska bir maddenin de düsük riskini artirabilecegi kaydedildi.
Öte yandan, ABD'nin Atlanta kentindeki Fuqua Kalp Merkezi tarafindan yapilan bir baska arastirma, kafeinsiz kahvenin kalp hastaliklarina yol açabilecegini ortaya çikardi.

Kafeinsiz kalbe zarar
3 ay boyunca kafeinsiz kahve içenlerin kanindaki yag asitlerinin yüzde 18 oraninda arttigi bulundu. Bilim adamlari yag asitlerinin kötü kolesterol seviyesini yükselterek kalp hastaliklarina neden olabilecegini söyledi.



HAMILELIKTE DIKKAT EDILECEK YEDI SEY

1-Hamilelik döneminde cildiniz kuruyup koyulasabilir. Bu yüzden cildinizin temiz ve nemli olmasina, sert sabunlar yerine bir temizlik losyonu kullanmaya, çok sicak su kullanmamaya dikkat edin.

2-Yüzme, hamilelikte uygulanabilecek en yararli spordur. Dogum haftasina kadar yüzülebilir.

3-Hormonlar dis etlerini yumusattigi için dislerde problem yasayabilirsiniz. Bu nedenle her yemekten sonra dislerinizi firçalamayi, dis ipligi kullanmayi, yemek arasinda tatli seyler yememeniz gerektigini unutmamalisiniz.

4-Hamilelik döneminde geceleri en az sekiz saat uyumalisiniz. Ögleden sonralari ise “güzellik uykusu”na yatmaniz sizi rahatlatacaktir.

5-Hamilelik döneminde yapacaginiz beden hareketlerini mutlaka doktorunuza danismalisiniz. Hareket sirasinda bedeni yormamak gerekir.

6-Hamileligin 18. haftasina dogru kaslarinizin gevseyip bagirsaklarinizin tembellesmesi kabizliga yol açabilir. Bu dönemde taze meyve, kepekli ürünler, ekmek ve makarna gibi yiyecekler tavsiye edilir.

7-Hamilelikte saçlariniz degisiklige mi ugradi? Her zamankinden daha kuru veya yagli mi? Üzülmeyin. Düzenli olarak yikayip sampuanlayarak bu sorunu yok edebilirsiniz. Zaten hamilelik sonunda saçiniz normal halini alacaktir.


arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #84
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Evlilik aslinda birbirinden farkli iki insanin paylasmaya basladigi yeni bir hayat dönemi olarak degerlendirilir. Insan hayatindaki her degisim strese sebep olur ancak evlilik gibi köklü degisimlerin yeri daha bir farkli olmaktadir. Söyle düsünün kültürel olarak aile yasantisi olarak birbirinden farkli iki kisinin ayni evi ayni zaman ve mekani paylasmaya baslamalari hayatinizda ne kadar radikal bir degisimdir. Hele birde esinizle öncesinde tam tanismadiginizi düsünün. Belki de hep güzel saatleri paylastiniz ve birbirinize göstermek istediginiz yüzünüzü gösterdiniz. Gülünecek neseli anlari paylastiniz. Ancak artik evlisiniz ve iki kisilik düsünmek zorundasiniz. Bu durumda kendinizi kisitlanmis gibi hissetmeniz gayet dogaldir. Karsi tarafin da ayni duygulari paylastigini unutmayin. Bunu böyle düsündügünüzde karsilikli anlayisla bazi sorunlarin üstesinden gelebilirsiniz. Eger her iki zaman içersinde çözülecektir. Ancak bunun yaninda yeni yasaminizda ortaya çikabilir. Yeni yasaminizda degisen bir seyde artik düzenli bir cinsel yasamin baslamasi. Özellikle toplumumuzda insanlarin büyük bir çogunlugu ilk cinsel deneyimlerini esleri ile yasamaktadirlar. Daha önce yaptigim bir arastirmada erkeklerin % 40 i ilk deneyimlerini kendi esleri ile geçeklestirdiklerini gördüm. Bu oran kadinlarda daha da yüksek çikmisti. Dolayisiyla tecrübesiz iki insanin bir araya gelmesi üstelikte yanlis bilmeleri nedeniyle bazi cinsel sorunlarda karsimiza çikmaktadir. >En sik evliligin ilk günlerinde cinsel birlesmeyi basaramama karsimiza çikmaktadir. Bunun temelinde bazi törelerinde etkisi vardir. Kapida birileri sizden haber beklerken sinavdaki bir genç gibi performans kaygisi yasayan ve cinsel organinda sertlesme sorunu yasayip iliskiye girmeyenlerle sikça karsilasmaktayiz. Bazen de cinsel iliskide yasayacagini sandigi için kendini asiri kasan ve bu nedenle iliskiyi basaramayan genç kizlarla da karsilasmiyor degiliz.Iliskiye müsaade etmeyecek kadar vajina kaslarinda kasilma ile giden duruma ise vaginismus diyoruz. Tüm bu durumlar bazen kendiliginden çözülebilir ancak bazen de çözümlenemeyen basit sorunlar ayrilmaya varacak nahos durumlarla karsimiza çikmaktadir. Eger bir iletisim sorununu kendiniz çözemeyecekseniz sorunun çözümü için bir profesyonele basvurmaktan çekinmemelisiniz.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #85
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Sezaryan nedir?
Sezaryan ile doğum Can'ın ve sonunun , Anne'nin karnından uterusu açarak çıkartılmasıdır. Can'ın ve Anne'nin sağlığını tehdit eden her durumda ya da vajinal yolla doğumun imkansız olduğu durumlarda sezaryan yapılır.
Sezaryan ameliyatı dünyanın bildiği en eski ameliyatlardandır. Tıbbın ve teknolojinin ilerlemesiyle ameliyat tekniği çok gelişmiştir. Ameliyatların mikropsuz koşullarda yapılması, kan verilebilmesi, kuvvetli mikrop kırıcı ilaçlar, modern cerrahi malzeme ve genel anestezi vermeden belden yapılan uyuşturma sayesinde ameliyatın tehlikesi çok azalmış, nerdeyse normal doğum kadar tehlikesiz olmuştur.
Normal koşullarda ameliyat 45 dakika kadar sürer. Can ameliyat başladıktan yaklaşık 10 dakika sonra çıkarılır. Sonra kesilen katlar dikilir. Can'a ulaşmak için cildden başlayarak 8 kat tabaka kesilmekte ve sonra dikilmektedir.
Bu tabakalar sırasıyla...
- Cilt,
- Cilt altı yağ dokusu...
- Kasların koruyucu kılıfı...
- Kas tabakası...
- Karın iç zarı...
- Uterus zarı...
- Uterus kası...
- Amnion zarı...

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #86
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Sıklığı: İnsanlarda virüslerin sebep olduğu en sık rastlanan hastalık herhalde Soğuk Algınlığıdır. Çok değişken olmakla birlikte genç bir kişi senede ortlama iki ya da üç kez Soğuk Algınlığına yakalanır. Özellikle çocuklarda ve gençlerde burunda virüs iltihabı sık görülür.

Yol açan etkenler:

İklim, Çevre, Sıcaklık, Nem
Üşüme, Bağışıklık durumu
Beslenme ve vitamin Eksikliği
Yorgunluk
Burun tıkanıklığı
Kronik İnfeksiyon Odağı
Burun salgılarının asitlik derecesi
Genel Hastalıklar: Böbrek, karaciğer ve kan hastalıkları, şeker hastalığı ve verem soğuk algınlığına direnci düşürür.
Virüsler

Toplumda soğuk algınlığına sebep olan virüsler çok yaygındır ve sayıları 200’den fazladır. Rinovirüs (Rhinovirus) ve Koronavirüs (Coronavirus) en sık rastlanır. Kişilerin direnci düştüğü zaman veya çok yoğun ve bulaşıcı virüslere maruz kalındığı zaman enfeksiyon ortaya çıkar. Üşümek vucut direncini düşürdüğü için soğuk algınlığına zemin hazırlar. Rinovirüslerin kuluçka süresi 1-3 gün arasındadır. Soğuk algınlığını çoğu kez bakteri enfeksiyonu takip eder.

Yayılması

Damlacık ve toz: Konuşurken, hapşururken ve öksürürken çok miktarda hastalıklı damlacık 180 cm uzağa kadar yayılır. Bir hapşırmada 20 000 kadar damlacık etrafa saçılır ve yere konar.
Damlacık parçaları: damlacikların bir kısmı yere inerken buharlaşır, küçülür, hafifler ve iki gün kadar havada uçabilir. Bu damlacık parçaları virüsleri rahatlıkla taşıyabilir fakat bakterileri taşıyamaz.
Temas: Virüsler elleme, öpme ve yiyecekler yoluyla da yayılabilir.
Klinik Özellikler

Soğuk algınlığının başlangıcıyla bitişi arasında dört dönem belirgindir.

dönem birkaç saat sürer. Burun hava yolu açıktır fakat virüslerin giriş noktasında kaşıntı, tahriş, kuruma ve yanma hissi olur.

dönemde virüsler burun iç yüzeyine ve lenf sistemine yayılır. Bu işlem birkaç saat veya gün sürer. Virüslerin ilk girdiği yer iyileşirken daha sonraları yayılmış olduğu bölgelerde hastalık devam eder. Boğaz kurur ve yutkunurken ağrır. Aksırma, sulu burun akıntısı ve burun tıkanıklığı ortaya çıkar. Burun içi ve boğaz şiş ve kırmızı görünümdedir. Halsizlik, kırgınlık ve ateş bu dönemde ortaya çıkar. dönemin başladığı üçüncü günde fırsatçı bakterilerin sebep olduğu enfeksiyonlar belirgin olur. Burun içinin rengi koyulaşır, sulu burun akıntısının miktarı azalır, kıvamı artar, yapışkan beyaz bazen yeşilimsi bir hal alır. Tıkanıklık ve bitkinlik bu dönemde en çoktur. Bu dönemdeki akıntı, içeriğindeki maddeler nedeniyle mendili kuruyunca sertleştirir.
dönemde şikayetler ve bulgular azalır, 5-10 gün sonra iyileşme gerçekleşir.
Soğuk Algınlığının Yol açtığı Hastalıklar

Burunda her zaman var olan fakat çoğalamadığı için etkisiz kalan bakteriler, virüslerin zayıflattığı ortamda hızla çoğalırlar ve çeşitli hastalıkları ortaya çıkarırlar

1. Rinofarenjit, Farenjit
2. Sinüzit
3. Akut orta kulak iltihabı
4. Boyun lenf nodülleri iltihabı
5. Bademcik iltihabı
6. Alt solunum yolu hastalıkları

a. laringotrakeit
b. bronşit
c. pnömoni
d. astım

7. Bebeklerde gastroenterit
8. Allerjik


a. nefrit (böbrek iltihabı)
b. romatizma
Tanı
Burun iltihabının diğer sebeplerinin elenmesinden sonra tanı konur.

Korunma
Elleri sık sık sabunla yıkamak virüsleri uzaklaştıracağı içiç en etkili korunma yöntemiidir.

Parmakla burnu ve arkasından gözü kurcalamamak, en azından göze yayılmayı önler.
Spor yapmak, dengeli beslenmek, hijyen kurallarına dikkatle uymak yoluyla genel vucut direncini yükseltmek.
Çocuklarda adenoidektomi (geniz etinin alınması) gerekli olabilir.


Tedavi
Virüslerin türlerinin çokluğu yüzünden aşı geliştirilememektedir. Hastalanan kişilerin durumunun çok farklı olması nedeniyle tedavi her hasta için düzenlenmelidir.
Genel tedavi prensipleri:

Tam İstirahat: Genel ve lokal en iyi şartlar sağlanmaya çalışılmalıdır. 18-200C sıcaklık ve %45 nisbi (relatif) nemli odada yatak istirahati idealdir.
Sıcak banyo, sicak sade su veya mentollü su buharı ile buğu uygulamak Ağrı kesici-ateş düşürücü ilaçlar ( aspirin gibi)
Bol sıvı içmek
Antihistaminik içeren ilaçlar yalnızca allerjik bünyeli hastalarda kullanılmalıdır.
Burun açıcı damlalar: İyileşmeye zarardan başka katkıları olmaz. Çocukların uyuyabilmesi ve bebeklerin süt emebilmesi için burun havayolunun açılması şart olduğunda geçici olarak kullanılabilir.
Antibiyotiklerin soğuk algınlığına etkisi yoktur fakat soğuk algınlığının yol açtığı diğer hastalıklar ortaya çıkmışsa tam doz uygulanmalıdır.


Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #87
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Vücut güzelliği cilt güzelliğiyle orantılıdır.

Önce parmağınızı cildinizde gezdirin. Cildinizin yağlı bir tabakayla kaplı olduğunu fark edeceksiniz. Bu tabaka, sebum ve sudan oluşan cildin koruyucu tabakasıdır. İşte bu koruyucu tabakanın içerisindeki sebum yani yağ oranı cilt tipinizi belirler.Eğer sebum oranı az ise cildiniz kuru; fazla ise yağlı; normal ve dengeli ise normal ve karma cilttir.

Kuru cilt oldukça incedir ve gözenekleri çok küçüktür. Görünümü mat ve serttir. Dokununca kuru ve pürtüklüdür. Cilt kendini koruma özelliğini tam olarak yerine getiremediği için iç ve dış faktörlerden kolayca etkilenip tahriş olur. Sık sık gerilir, kaşınır, karıncalanır, çatlar ve soyulur. Banyodan sonra kızarıklıklar oluşur, sabun ve kireçli su rahatsızlık verir. Fazlasıyla nemsizdir, günlük bakım kremi kullanılmasına rağmen hala kuruluk ve gerginlik hissedilir.

Yağlı cilt kalındır ve gözenekleri çıplak gözle rahatlıkla görülecek kadar genişlemiştir. Rengi donuk, görünümü yağlı ve parlaktır. Dokununca kaygandır. Sık sık sivilce ve siyah nokta oluşur. Makyaj çok çabuk bozulur hatta akar. Oldukça dayanıklıdır, en geç kırışan cilt türüdür.Karma cilt yağlı ile kuru arasındaki cilttir; ne yağlı, ne kurudur.Alın, burun ve çene ( T bölgesi ) yağlı; yanaklar normal veya kurudur. Yanak bölgesindeki cildin tipi dış etkenlere bağlı olarak değişebilir.Normal cildin gözenekleri optimal açıklıktadır. Rengi pembedir. Görünümü taze ve sağlıklıdır. Dokununca yumuşak ve pürüzsüzdür.

Bir önemli not, cildiniz hangi tipte olursa olsun, fazla güneşlenme, mevsim değişimleri ve hormonal etkenler nedeniyle nemsizlik, hassasiyet veya kuruluk gibi sorunlarla karşılaşabilirsiniz. Bu durumda yapmanız gereken, özel bakım programları uygulamaktır.Cilt bakımı için önce arındırma yani keselemenin cilt bakımı için önemi inkar edilemez. Haftada bir kez cildi ölü hücrelerden korumak için keseleme yapılmalıdır. Bedenin üst kısımlarına doğru dairesel hareketlerle yapılır. Ardından cilt mutlaka nemlendirilir. Göğüsler, boyun el ve bacaklar dış etkilere daha açıktır, her gün bakım ister. Cildin temel esnekliğini korumak ve ileriki yaşlarda sarkma ve çizgileri azaltmak için genç yaşlarda koruyucu ve nemlendiricileri kullanmak gerekir. Cilt hem sıcak hem soğuktan etkilenir. Nemini yitirir, hassaslaşır ve kurur. Cildi sağlıklı tutmak için yıl boyunca nemlendirici kullanmak yararlıdır. Cildin gerilmesiyle kuruduğunu anında anlayabiliriz.

Vücudun en büyük düşmanı selülitlerdir. Genç yaşlı, şişman zayıf fark etmez. Her kadında oluşur. Selülit, kısaca, derideki yapının bozulup, yağ dokularının su, tuz ve metabolizma atığı maddelerle dolarak şişmesi anlamına geliyor. Bu durum, lenf ve hücrelerarası sıvının birikmesine yol açıyor ve deriyi "portakal kabuğu" görünümüne büründürüyor. Dolaşım bozukluğu, kalıtım, yaş, cinsiyet, hormonal düzensizlik, hareketsizlik, iklim koşulları, psikolojik etkenler gibi pek çok oluşum nedeni var. Sağlıklı beslenme, spor yapma, gerekirse koruyucu kremlerle selülitle savaşılır. Selülit sağlıkla orantılıdır.

Yeterli uyuyun : Uyku sırasında enerji yenilenir, zehirli maddeler vücuttan atılır, dokuların beslenmesi düzelir ve hücre metabolizması normale döner.Stresli olmayınStresliyken vücut insulin salgılar. Bu durum vücutta yağ ve şeker birikimine yol açar.

Kilonuzu sabit tutun : Sık aralıklarla yüksek miktarda kilo alıp vermek deride esneklik kaybına neden olur. Bu durum deri yapısını bozar ve selülit oluşumuna zemin hazırlar.

Gelişigüzel ilaç kullanmayın : Özellikle idrar söktürücü ve müshil ilaçlarını doktor tavsiyesi ile kullanın. Selülit, vücuttaki su-tuz dengesi değişikliklerine son derece duyarlıdır. İlaçların kötü kullanımı bu dengeyi bozabilir.Güneşlenirken dikkatli olun.Fazla güneşlenmek cildin yaşlanmasına ve direncinin azalmasına neden olur. Sıcak saatlerde (12-16 arası) güneşlenmeyin ve mutlaka güneşten koruyucu bir ürün kullanın.Kan dolaşımını engelleyen nedenlerden uzak durun.Kan dolaşımındaki yavaşlamalar ve düzen bozuklukları selülitin oluşmasında çok etkilidir. Bu yüzden:

- Vücudunuzu çok sıkan giysiler giymeyin.
- Sürekli yüksek topuk kullanmayın.
- Kambur durmayın.
- Kabızlık sorununuz varsa tedavi olun.

İyi soluk alıp verin: Göğsünüzü iyice şişirerek burnunuzdan derin ve yavaşça soluk alın ve yine burnunuzdan yavaşça geri verin. Dokuların bol oksijenle dolması, yanma işlemini hızlandırarak zehirli maddelerin vücuttan atılmasını kolaylaştırır, selüliti engeller.

Aromaterapi yapın : Selüliti engellemeye yarayacak en etkili yağ özleri greyfurt, portakal ve limon yağlarıdır. Çok konsantre oldukları için sadece 2 ya da 3 damla uygulayın.Haftada 1 kez, vücudun üst kısımlarına doğru ve dairesel hareketlerle yapılmalıdır. Dirsek, diz, kol, kalçaların üst kısımları gibi vücudun pürtüklü bölümlerinde ısrarcı olunması, buna karşın göğüsler, boyun gibi hassas bölümlerine uygulanmaması gerekir.

Günde en az 1,5 litre su için : Su, hem vücudu zehirli atıklardan temizler hem de selülitli dokulardaki tuzu atarak bu dokuları temizler.

Tuzu azaltın : Tuz ve sucuk, sosis gibi tuzlu yiyecekler dokularda su tutulmasına neden olur.

Proteinli gıdaları tercih edin : Protein yönünden zengin yiyecekleri sindirme sırasında vücut fazla enerji harcar. Bu da sağladıkları kaloriyi azaltır.

Bol bol meyve ve yeşil sebze yiyin : Meyve ve yeşil sebzeler dokulardaki zehirli artıkların atılmasında son derece etkilidir.

Patates, pirinç gibi nişastalı yiyeceklerle yağlı yiyecekleri bir arada yemeyin.Nişasta fazla miktarda insulin salgılanmasına neden olur bu da yağların organizma içine iyice yerleşmesine yol açar....Ve tahmin edeceğiniz gibi,

Yemek aralarında atıştırmayın.

Sigara, kahve, alkol, gazlı ve kolalı içecekler içmeyin.

Çikolata, kuruyemiş, muz, yağlı, bol salçalı ve baharatlı yiyecekler yemeyin.

Selülitle savaşmakta kararlıysanız mutlaka düzenli spor yapmalısınız. Haftada bir kez 2 saat yürümek yerine, her gün 45 dakika yürümek çok daha faydalıdır.

Selülite karşı en etkili sporlar, yürüyüş, yüzme, jimnastik gibi kan dolaşımını artıracak, bacak ve kalçalarınızı kuvvetlendirecek özellikte olanlardır.

Eğer spor yapmaya hiç vaktim yok diyorsanız, işte size akşamları evinizde uygulayabileceğiniz iki egzersiz:

- Yan yatın, kolunuzu başınızın altına koyun, dizlerinizi vücudunuza dik açı yapacak şekilde bükün ve bacaklarınızla dairesel hareketler yapın.
- Sırt üstü yatın, dizlerinizi bükün, karnınızı içinize çekin, bedeninizin üst kısmını kaldırarak ayak bileklerinizi tutmaya çalışın.

Spordan sonra mutlaka banyo yapın ya da duş alın : Banyoda 37°C den fazla su sıcaklığı kullanmamaya gayret edin. Spor sonrası vaktiniz varsa, banyonuzu ılık suyla doldurun ve ayaklarınızı uzatacak şekilde oturup kalçalarınızdan baldırlarınıza doğru soğuk duş tutun.

Arındırma (keseleme) vücut bakımının önemli bir etabıdır Cilt bakımı öncelikle güneş ışınlarından korumayla başlar. Güneş ışınlarının en güçlü olduğu, sabah 10.00 ile 15.00 arasındaki saatlerde güneş ışınları ile direkt temastan kaçınınız.Geniş kenarlı bir şapka kullanınız ve güneş ışınlarını engelleyen giysiler giyiniz. Islak T-shirt-lerin ve bir çok hafif giysinin güneş ışınlarını geçirdiğini unutmayınız. UV (ultraviyole) ışınlarını süzen bir güneş gözlüğü kullanın. Mutlaka güneş ışınlarına karşı en az 15 SPF (sun protecting factor = güneş engelleme faktörü) lik koruma sağlayan cilt ürünleri kullanınız. Bu ürünleri güneşle temasınızdan 30 dakika kadar önce uygulamaya özen gösteriniz.Kış veya soğuk dönemlerde de uzun süreler güneşe çıkmak özellikle cilt kanserleri açısından risk oluşturur. Güneş ışınlarına karşı korumanızı bu
dönemlerde de sürdürün .

Siyah cilt rengine sahip insanların ciltlerinde sadece melanin pigmentinin daha fazla olduğunu ve o ciltlerde de kanser olabileceğini unutmayınız.Özellikle yaz aylarında, bir an önce yanmış bir cilde sahip olmak için kullanılan, yanma hızlandırıcı ürünlerden kaçınınızYanma hızlandırıcı ürünlerin, sadece yanık bir ten sağladığını ve ciltte UV koruması yapmadığını, ciltte kırışıklıklara ve kurumaya neden olduğunu unutmayınız.



Son düzenleyen GusinapsE; 16 Nisan 2006 03:22
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
16 Nisan 2006       Mesaj #88
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Myomlar ve Tedavileri

Her dört - beş kadından bir tanesinde görülen myomlar çoğunlukla birden fazla sayıda olur. Genellikle 30 - 40 yaşlarında görülen myomlar, bazen aşırı kanama, ağrı, basınç hissi, kısırlık, düşük ve erken doğuma yol açabilir. Myomların cerrahi yolla giderilmesi bu problemleri ortadan kaldırır. Rahim ve rahim ağzında görülen myomlar rahmin myometrium adı verilen kas tabakasında bulunan düz kas hücrelerinin anormal büyümesiyle oluşur.


Nedenleri

Artmış Östrojen Düzeyi: Östrojenin (kadınlık hormonu) myomların büyümesine yol açtığı düşünülmektedir. Gebelik sırasında daha fazla östrojen salındığından myomlarda büyüme görülür. Menopoz döneminde ise östrojen düzeyi azalır ve myomlarda küçülme görülür.
Kalıtım: Ailesinde özellikle anne ve anneannesinde myom olan kişilerde myom gelişme şansı fazladır.

Myom Tipleri
Myomlar genellikle rahimde, nadiren de rahim ağzında görülür. Myomlar subseröz (rahmin dış tabakasında), intramural (rahmin orta tabakasında) ve submüköz (rahmin iç tabakasında) olabilir.
Bulgular
Anormal Kanama: Anormal kanama myomu olan hastalarda en sık görülen yakınmadır. Anormal kanama rahim kanseri gibi nedenlerden de kaynaklanabileceğinden hastalara detaylı inceleme yapılmalıdır.

Ağrı: Myomlar hızla büyümeye başladığında, kan akımı yetersiz kalır ve dejenere olarak yok olurlar. Bu durum kramp tarzında ağrıya neden olur.

Baskıya Bağlı Yakınmalar: Büyük myomlarmesane (idrar torbası), üreter (idrar yolu) ve rektum (makat) gibi organlara bası yaparak idrara sık gitme, kabızlık ve hemoroidlere (basur) yol açabilir.

Kısırlık: Myomlar endometriumda (rahmin iç tabakası) değişikliklere neden olduğundan döllenen yumurtaların rahme tutunmasını engelleyebilir. Bunun ötesinde Fallop tüplerine bası yaparak spermin yumurtaya erişmesini ve dolayısı ile döllenmeyi engeller.

Düşük: Myomu olan kadınlarda % 40 gibi yüksek oranlarda düşük görülebilir. Döllenme ve döllenen embryoların rahme tutunması gerçekleşse dahi gebelikte artan östrojene (kadınlık hromonu) bağlı olarak daha da büyüyen myomlar düşüklere yol açar. Endometrial doku ve rahmin kanlanmasındaki değişiklikler de erken düşüklere neden olur. Myomlar ayrıca erken doğuma da neden olabilir. Myomların ameliyatla çıkarılmasından sonra, önceden myoma bağlı düşük yapan hastaların yüzde 80’i sağlıklı çocuk sahibi olur.

Kanser: Myomu olan hastalarda kanser gelişme riski on binde birdir. Özellikle menopozdan sonra myomlarda ani büyüme görülmesi kanser şüphesini doğurur. Böyle durumlarda rahim çıkarılmalıdır.

Tanı
Basit jinekolojik muayeneyle myomların tanısı konulabilir. Myomlar erken gebelik, yumurtalık tümörleri ve barsak tümörleriyle karışabildiğinden hastalara mutlaka detaylı inceleme yapılmalıdır. Myomların tanısında Ultrason, Histerosalpingografi veya Magnetik Rezonans kullanılabilir.

Histeroskopi incelemesinde histeroskop denen teleskopik cihaz ile rahim içi değerlendirilir ve aynı zamanda myomlar çıkartılabilir. Laparoskopi incelemesinde ise karından laparoskop denilen teleskopik cihaz ile girilerek myomların tanısı konur ve tedavisi yapılabilir.


Tedavi
Düzenli Takip: Tüm myomların ameliyat ile çıkarılmasına gerek yoktur. Düzenli kontroller ile myom boyutları takip edilir.

Myomların Tıbbi Tedavisi: GnRH analogları diye adlandırılan bir grup ilaç myomların boyutlarını küçültmek için kullanılabilir. Özellikle ameliyat öncesinde myomları küçültmek için kullanılan bu ilaçlar sıcak basması, vajinal kuruluk ve kemik kaybına neden olabilir.

Ameliyat: Yakınmalara yol açan ve hızla büyüyen myomlar cerrahi olarak çıkarılmalıdır. Rahim bırakılarak sadece myomların çıkarıldığı ameliyatlara myomektomi denir. Myomin yeri ve büyüklüğü cerrahi işlemin tipini belirler.

Cerrahi Histeroskopi: Rahimde yerleşen myomlar cerrahi histeroskopiyle de çıkarılabilir. Rahme yerleştirilen histeroskopiyle sadece rahim içinde yerleşen myomlar çıkarılır. İşlem basittir ve komplikasyon nadir görülür.

Cerrahi Laparoskopi: Cerrahi laparoskopi rahmin dış duvarında yerleşen myomların çıkarılması için uygulanabilir. Küçük bir kesiden laparoskopiyle karın içine girilir ve myomlar çıkarılır. Hastalar genellikle iki gün içinde iyileşir.

Laparatomi: Myomlar çok büyük veya çok sayıda ise diğer yöntemlere göre daha büyük bir girişim olan laparatomi uygulanabilir. Hastanın cerrahiden sonra iyileşmesi dört - altı haftayı bulur. Laparotomi geçiren hastalar ileride doğum yaparlarsa sezeryan yapılması gerekebilir.

Histerektomi: Hızla büyüyen ve yakınmalara yol açan myomları olan ve ileride gebelik düşünmeyen hastalara histerektomi (rahmin alınması) yapılabilir


Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
16 Nisan 2006       Mesaj #89
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Sezaryan oranı neden artıyor?

Son yıllarda tüm dünyada ve ülkemizde sezaryan ile doğan bebek oranı hızla artmaktadır. Bugün birçok gelişmiş ülkede sezaryan oranı %20-25 arasında seyretmektedir. Yani her 4 veya 5 bebekten biri artık sezaryan ile doğmaktadır. Halbuki oran 1970 de %5.5, 1980 de ise %16.5 idi. Bu da sezaryanın birçok hekim ve aile tarafından yaygın bir şekilde benimsendiğinin göstergesidir.
Sezaryan oranının artışında bir başka neden hekimlerin eğitimlerindeki değişikliklerdir. Örneğin eskiden Can'ın ters gelişlerinde vajinal doğum daha çok uygulanan bir doğum şekli idi. Böyle olunca eğitim gören hekimler vajinal yoldan ters doğumları yapmakta ustalaşırdı. Ama yavaş yavaş sezaryan oranı arttıkça vajinal yoldan doğan Can sayısı azaldı. Uzmanlık eğitimi gören hekimler ters gelen bebeklerin vajinal doğumunu öğrenemeden uzman olmaya başladılar. Bu durumda bugün nerede ise hemen her ters doğum sezaryan ile doğurtulmaya başlandı.
Aynı eğilim forseps doğum içinde geçerli oldu. Forsepsi eline bile almadan uzmanlık eğitimini tamamlayan bir hekim doğal olarak her zorlu doğumda sezaryan ile doğuma yöneldi.
Artan her sezaryan sayısı daha sonraki doğumlarında sezaryan ile olmasına neden olur.
Yani sezaryan sayısının artışı bir kötü daire şeklinde çalışır durur. Bu kötü daireyi kırmak için son yıllarda daha önce sezaryan ile doğum yapmış Annelerı daha sonraki doğumlarında vajinal yolla doğurtmak eğilimi artmaktadır.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
17 Nisan 2006       Mesaj #90
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Aileler sezaryanı neden benimsiyor?

Çağdaş aileler günümüzde küçük kalmak istiyor. En fazla iki çocuk düşünüyor. Bu nedenle daha garanti gördükleri sezaryanı tercih ediyor. ikinci operasyon esnasında da tüplerini bağlatarak bir daha gebe kalma korkusundan kurtulmuş oluyorlar.
Sosyoekonomik koşulları iyi olan aileler sezaryanı daha fazla tercih ediyorlar. Çünkü bu ailelerin özel hastanelerde, özel hekimlerle doğum yapma şansları fazla. Tercihlerini daha iyi belirliyorlar. Ekonomik koşulları kötü olan aileler ise devlet ya da sigorta hastanelerinde doğum yapıyorlar. Bu hastanelerde çok gerekmedikçe sezaryana fazla başvurulmuyor. Bu eğilim sadece Ülkemizde değil, dünyada da böyle.
Bu nedenle özel hastanelerde sezaryan oranı kat kat fazladır. 30 yaşın üstündeki Annelerde ve yüksek öğrenim görmüş Annelerde sezaryan tercihi çok daha fazladır
Sezaryanın üstünlükleri...
Birçok durumda sezaryan ile doğum tercih edilir. Bugün gelişmiş ülkelerde her 4 doğumdan biri sezaryan ile olmaktadır. Bunun nedenleri şunlardır.
Sezaryan tehlikesiz bir doğum şekli haline gelmiştir.
Normal doğum sırasında Can uzun süreler oksijensiz kalır. Sancılar sırasında olan bu durum uzun sürerse Can'da bazı hasarlar olabilir. Sezaryanda böyle bir tehlike yoktur.
Normal doğum sırasında ıkınmalara ve zorlanmalara bağlı olarak rahim ve idrar kesesi sarkmaları olur. Uterus ağzı yırtıklara bağlı akıntı şikayetleri olabilir. Rahim ağzının genişlemesine bağlı olarak cinsel ilişkide eski zevk kalmayabilir. Sezaryan ile bu sakıncalar ortadan kalkmıştır.
Çoğu zaman normal doğum sonrası çekilen sıkıntılar sezaryan'a göre daha fazla olur. Epizyotomi dikişleri şişer, mikrop kapabilir. Anne otururken ve dışkılarken siddetli sancı yapabilir. Dikişler iltihap kaparsa epizyotomi kesisi açılabilir ve aylarca süren sıkıntılar doğurur.
Sezaryan esnasında uterus veya yumurtalıklarda mevcut myom, kist gibi oluşumları çıkarma şansı doğar, Anne ikinci bir ameliyat olasılığından kurtulur.
Sezaryan ile daha zeki bebekler...
Ancak sezaryan ile doğumun en büyük amacı doğacak çocukların zeka ve akıl yönünden geri kalmamasını sağlamaktır.
Can anne karnında uterus içinde bulunmaktadır. Can Anne'ye göbek kordonu ve plasenta aracılığıyla bağlıdır.
Doğum eylemi başladıktan sonra sancılar sırasında göbek kordonu sıkışabilir ve bebeğe giden kan ve oksijen miktarı azalabilir. Bu durumda Can'ın beynindeki hücreler ölmeye başlar. Bu olay zamanında farkedilmeyip gerekli önlem alınmazsa bebek tüm ömrü boyunca sakat ya da geri zekalı olabilir. Bu geri zekalılık çoğu zaman farkedilmeyecek kadar hafif olur. Ancak çocuk büyüyüp okula gitmeye başladıktan sonra zeka eksikliği belirmeye başlar. Derslerde, okullara giriş sınavlarında başarı gösteremez.






Benzer Konular

11 Aralık 2014 / ThinkerBeLL Sağlıklı Yaşam
19 Şubat 2013 / Demir YumruK Taslak Konular