Arama

Sağlık Sektöründe Yeni Teknolojiler, Gelişmeler ve Son Haberler - Sayfa 14

Güncelleme: 28 Kasım 2016 Gösterim: 231.123 Cevap: 327
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
11 Mayıs 2008       Mesaj #131
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Utaş, bazı ilaçların, dar giysilerin ve katkı maddeli yiyeceklerin halk arasında "dobaz" veya "kurdeşen" olarak isimlendirilen alerjik bir deri hastalığı olan "ürtiker"i arttırdığını söyledi.

Sponsorlu Bağlantılar
Ürtiker hastalığının kırmızı renkte, deriden kabarık döküntülerle seyreden kaşıntılı bir deri hastalığı olduğunu kaydeden Dr. Utaş, bu gibi rahatsızlıkların yıllarca sürebileceğini belirtti. Ürtiker hastalığı hakkında bilgi veren Dr. Utaş, "Ürtiker, kaşıntılı kabarıklar şeklinde kendini gösterir deride birkaç saat kalır, daha sonra bunlar solmaya başlar fakat vücudun başka yerlerinde yeni döküntüler çıkmaya devam eder. Böyle süren ataklar bazı hastalarda birkaç günde veya 1 haftada düzelir. Ancak bazı hastalarda aylarca hatta yıllarca devam edebilir. 6 hafta boyunca en az haftada iki kez olmak üzere görülen, yineleyen rahatsızlıklar, ürtiker kronik olarak adlandırılır. Döküntüler, vücudun herhangi bir yerinde görülebilir ve genellikle 24 saatten önce kaybolur" dedi.

Hastalığın sürtünme ve dar giysilerle artabileceğini de kaydeden Dr. Utaş, "Sürtünme, atakları arttırabileceği için dar giysilerin giyilmemesi gerekir. Ürtikerli hastaların, içerisinde katkı maddesi bulunan hazır gıdalardan, içeceklerden uzak kalması önemlidir. Tüm hastalar yeterince uyumalı ve aşırı yorgunluktan, stresli ortamlardan sakınmalıdır. Bu gibi rahatsızlıklarda gereksiz ilaç alınmaması önemlidir. Aspirinden ve özellikle romatizma ağrılarının tedavisinde kullanılan ilaçlardan, tansiyon ilacı olarak içeren ilaçlardan sakınılması uygun olur" şeklinde konuştu.
Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
6 Temmuz 2008       Mesaj #132
Bia - avatarı
Ziyaretçi
Türk icadı tıbbi alet literatüre girdi

Sponsorlu Bağlantılar
vididada9
Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüseyin Okutan'ın geçen yıl patentini aldığı, kalp ameliyatlarında kullanılan alet, uluslararası tıp literatürüne girdi.

Doç. Dr. Okutan'ın açık kalp ameliyatlarının daha hızlı ve kolay yapılması amacıyla geliştirdiği "arteriyel ve venöz greft tutucusu" olarak adlandırılan alet, alanında dünyanın en saygın dergilerinden The Annals Of Thoracic Surgery'de yayımlandı.

Böylece uluslararası tıp literatürüne giren aletin, kalp damarları ile değiştirilen damarların birbirine eklenmesi aşamasında kullanıldığını bildirdi. Cerrahi aletin, son halini alması için çalışmaların sürdüğü ve 6 ayda tamamlanmasının planlandığı belirtildi.



Alintidir..



Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
2 Eylül 2008       Mesaj #133
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
Kansere 750 yeni ilaç adayıSağlık Sektöründe Yeni Teknolojiler, Gelişmeler ve Son Haberler

1 Eylül 2008 16:29


Dünyada ve Türkiye’de en yüksek oranda ölüme yol açan hastalıklardan biri olan kansere karşı mücadele yoğunlaşıyor. Araştırmacı ilaç firmalarının farklı kanser türlerine karşı etkili olacak 750 yeni ilaç adayı üzerinde çalıştığı açıklandı. Bunların bir kısmı klinik çalışmalar aşamasında bulunurken, bazı yeni ilaçlar ise Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu’ndan (FDA) onay bekliyor.
Dünyada ve Türkiye’de en yüksek oranda ölüme yol açan hastalıklardan biri olan kansere karşı mücadele yoğunlaşıyor.

Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) tarafından yapılan bir açıklama ile tüm dünyada insanlığın korkulu rüyası haline gelen kanserin tedavisi ve yönetilebilir, kronik bir hastalık olması için araştırmaların yoğunlaştığı belirtildi. Amerikan Araştırmacı İlaç Firmaları ve Endüstrisi Derneği (PhRMA) tarafından yayımlanan raporda araştırmacı ilaç firmalarının farklı kanser türlerine karşı toplam 750 yeni ilaç adayı üzerinde çalıştıkları belirtildi. Yeni ilaç çalışmalarının çoğu halen klinik araştırma aşamasında bulunurken, bazıları da Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu’nun (FDA) onayını bekliyor.

Raporda yeni ilaçların hastaların kullanımına sunulmasıyla, kanserin daha az ölümcül ve diyabet gibi yönetilebilir bir hastalık olması yönünde önemli bir mesafe kaydedileceği, ayrıca toplum için ekonomik açıdan da ciddi yararlar sağlanacağı vurgulandı. Verilen bilgiye göre, kanser hastalığının halen ABD’ye yıllık maliyeti 219,2 milyar doları buluyor. Bu miktarın içinde tedavi masraflarının yanı sıra hastalık ve ölüm yüzünden kaybedilen iş gücünden kaynaklanan maliyet de yer alıyor.

Araştırmaya göre; her yıl farklı kanser türlerinden 100 bini aşkın kişinin yaşamını yitiriyor, Türkiye’de kanser, en fazla ölüme yol açan ikinci hastalık olma özelliğini koruyor.


-TÜMÖRLER HEDEF ALINDI

Rapora göre yürütülen çalışmaların önemli bir kısmı tümörleri daha etkin bir şekilde yok etmeyi ve kemoterapinin daha etkili olmasını hedefliyor. Tümörlere karşı geliştirilme aşamasında olan 204 yeni ilaç adayı bulunuyor. Ayrıca lösemiye karşı 122, akciğer kanserine karşı 110, meme kanserine karşı 90, prostat kanserine karşı 88 ve lenf kanserine karşı 86 yeni ilaç adayı üzerinde çalışılıyor. Bunun yanı sıra başta beyin, cilt, mide, bağırsak ve karaciğer olmak üzere pek çok farklı kanser türüne karşı araştırmalar yürütülüyor.

Yapılan çalışmalarda kansere karşı mücadele için farklı yöntemler üzerinde duruluyor. Bunlar arasında kemoterapinin etkisini azaltan bir proteinin yok edilmesi veya sadece belirlenen kanserli hücrelere saldırıp hastanın bağışıklık sisteminin harekete geçirilmesi gibi yöntemler yer alıyor.

“YENİLİKÇİ İLAÇLAR YAŞAM KURTARIYOR”


Kanser alanındaki araştırmalarla ilgili bir açıklama yapan Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği Genel Sekreteri Engin Güner, “Günümüzde en korkulan teşhislerden birinin kanser olduğunu” hatırlatarak şöyle devam etti:

“Ne yazık ki dünyada her yıl milyonlarca insan çeşitli kanser hastalıklarından yaşamlarını kaybediyor. Ancak araştırmacı ilaç ve biogenetik firmalarının geliştirdiği yenilikçi ilaçlar bu alanda da umut veriyor. Kansere karşı sürekli yeni kazanımlar elde ediliyor. Halen geliştirilme aşamasında olan yeni ilaç adaylarının da hastalara sunulmasıyla, kanserin tıpkı diyabet veya kalp damar hastalıkları gibi, yönetilebilir bir hastalık “Önemli olan yenilikçi ilaçlara zamanında erişerek gerekli tedaviyi yaptırabilmektir. Türk hastalarının da yenilikçi ilaçlara Amerikalı ve Avrupalı hastalarla aynı zamanda erişebilmelerini sağlamayı hedeflemeliyiz. AİFD olarak başta Sağlık Bakanlığı ve sektörümüzdeki diğer kurumlar ile uyum içinde, kimi zaman 2 – 3 yıla kadar uzayan yenilikçi ilaçlara erişim konusundaki çalışmalarımıza devam etmekteyiz.”
ayhşim - avatarı
ayhşim
Ziyaretçi
4 Kasım 2008       Mesaj #134
ayhşim - avatarı
Ziyaretçi
Kansızlık En Çok Kadınlarda Görülüyor


Özcan, yaptığı açıklamada, kansızlığın doğurganlık çağındaki kadınlarda en sık görülen hastalık olduğunu, tedavi edilmediğinde ciddi sağlık problemlerine yol açabileceğini bildirdi.


Kansızlığın, genel olarak kan üretimine katkıda bulunan demir, B-12 vitamini ve folik asit eksikliğine bağlı nedenlerden ötürü meydana geldiğini anlatan Özcan, kansızlığın en belirgin olarak ''çabuk yorulma'' ile kendini gösterdiğini söyledi.

Özcan, ''Bir kişi daha önceleri yarım saat yürüdüğünde yorulmazken 10 dakika içinde yoruluyorsa kan değerlerine bakılması gerekir. Nefes darlığı, konsantrasyon güçlüğü, üşüme, uykuya eğilim, soğuktan hoşlanmama, saç dökülmesi ve tırnak kırılması da kansızlığın yaygın belirtileridir'' diye konuştu.

Demir eksikliğinin en çok kan kaybıyla söz konusu olduğunu ve kansızlığın ençok kadınlarda görüldüğünü belirten Özcan, şunları kaydetti:

''Her 100 kadından 70-90'ında, demir, B-12 ve folik asit eksikliğine bağlı kansızlık görülmektedir.

Demir eksikliği, kadınlarda erkeklerden çok daha fazladır. Kadınlarda ortalama 13 yaşından itibaren menopoz dönemine kadar geçen süre içinde, her ay regl dönemlerinde kan kaybı olduğundan, doğurganlık çağındaki kadınlar, genellikle yaşamlarının bir döneminde bu sorunla karşılaşmaktadırlar.

Erkeklerde ise bu oran kadınlara oranla azdır. Erkeklerde görülen kansızlığın nedenleri de iyi sorgulanmalı, başka hastalıklara ilişkin bulgu olabileceği düşünülerek incelenmelidir.''

Özcan, kansızlığın bir diğer nedeni olan B-12 vitamini eksikliğinin ise en çok vejetaryenlerde görüldüğünü ifade ederek, ''Özellikle kırmızı et yemeyen kişilerde ya da sosyo-ekonomik koşullara bağlı olarak et tüketemeyenlerde sıklıkla görülmektedir'' dedi. B-12'nin mideden emilen bir vitamin olduğunu belirten Özcan, gastrit gibi bazı özel mide hastalıklarında bu vitaminin eksikliğiyle karşılaşıldığını söyledi.

Özcan, folik asit eksikliğinin ise taze yeşil sebze ve yeşillik tüketmeyen kişilerde ve çok alkol alanlarda sık görüldüğünü ifade ederek, vücudun gelişim dönemlerinde ve gebelikte folik asik gereksiniminin arttığını bildirdi.


-''ISPANAKTAKİ DEMİR HEMEN HEMEN HİÇBİR İŞE YARAMAZ''-


Demirin gıdalarla temin edilmesinin çok zor olduğunu belirten Özcan, halk arasında demir deposu olarak bilinen kimi gıdaların demir verimliliğin sanılanın aksine çok az olduğunu söyledi. Özcan, ''Örneğin ıspanaktaki ve pekmezdeki demir hemen hemen hiçbir işe yaramaz. Tonlarca ıspanak yeseniz 1 kutu haptan elde ettiğiniz başarıyı elde edemezsiniz. Kilolarca pekmez yeseniz de yeterli düzeyde kan yapıcı olmaz'' dedi.

Bu tür gıda desteklerinin ancak kansızlık sorunu yaşamayan sağlıklı bireyler için uygun olabileceğini ifade eden Özcan, hastalık halinde besin takviyeleri yerine hekim kontrolünde ilaç tedavisi uygulanması gerektiğini vurguladı.

Özcan, bazı kan kanserlerinin de kansızlığa neden olabildiği için doğru tanı konulmasının çok önemli olduğunu, kansızlığın nedenlerinin yaşa, cinsiyete, mevcut hastalıklara göre kapsamlı olarak irdelenmesi gerektiğini kaydetti.

Demir eksikliğinin en az 6 ay boyunca ağızdan alınacak haplarla tedavi edildiğini anlatan Özcan, ''B-12 eksikliği için de ilk yüklemenin ardından ayda bir ömür boyu kalçadan iğne yapılmaktadır'' dedi.

Özcan, folik asit eksikliğinin de hekim kontrolünde düzenli kullanılacak haplarla tedavi edildiğini kaydetti.

Kansızlığın tedavi edilmediğinde, kişinin yaşam kalitesinin düşmesine neden olabildiğini belirten Özcan, ''Uzun süren kansızlık, vücudun tüm sistemlerini bozacaktır. Zekadan cinsel yaşama kadar negatif etki edebilen kansızlık, özellikle, kalp ve böbrek yetmezliğinin gelişmesine neden olabilir. Bu nedenle mutlaka tedavi edilmelidir'' diye konuştu. A.A
Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 4 Kasım 2008 21:41
ayhşim - avatarı
ayhşim
Ziyaretçi
4 Kasım 2008       Mesaj #135
ayhşim - avatarı
Ziyaretçi
Lokman Hekimden Şeker Yeni Molekül


Anadolu'da şeker hastalığına iyi geldiği gerekçesiyle kaynatılarak içilen sarı çiçek bitkisinin etkinliğini araştıran bilim adamları, bitkiden elde edilen molekülün farelerde kan şekerini düşürdüğünü belirledi


gp 315383

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tamer Mungan, yaptığı açıklamada, Anadolu'da halkın bazı hastalıkları iyileştirici etkisi olduğu gerekçesiyle sıklıkla kullandığı bitkilerin etkinliğini araştırdıklarını söyledi. Göller bölgesinde yaygın yetişen 'sarı çiçek' (helichrysum plicatum) bitkisinin, halk tarafından, şeker hastalığına iyi geldiği gerekçesiyle kaynatılarak içildiğine dikkati çeken Prof. Dr. Mungan, Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Ana Bilim Dalı ve Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Biyokimya Ana Bilim Dalı iş birliğiyle bitkinin antidiyabetik ve antioksidan etkilerinin mekanizmasını saptamak için çalışma yaptıklarını anlattı.

Çiçeğin saflaştırılan ham maddesinden elde edilen ekstrenin, diyabet oluşturulan gebe farelere 14 gün boyunca uygulandığını dile getiren Prof. Dr. Mungan, 15'inci gün yapılan testlerde farelerde kan şekerinin düştüğünü kaydetti.

Çalışmanın gebe modeller üzerinde süreceğini ve farelerin doğan yavrularında da testler yapılacağını belirten Prof. Dr. Mungan, ''Tüm çalışmalar olumlu sonuçlanırsa antidiyabetik özelliği olan yeni bir molekül, diyabet tedavisinde kullanılabilecek. Diyabet tedavisinde yeni bir molekülün ortaya çıkmasına öncülük edeceğiz'' dedi.


-KALP HASTALIKLARINI ÖNLEYİCİ ETKİ-


Çalışmada, sarı çiçek bitkisinin kan yağları lipitleri ve trigliseridi düşürücü etkisinin saptandığına da dikkat çeken Prof. Dr. Mungan, ''Bu yeni molekül, lipitleri düşürerek diyabete bağlı komplikasyonları önlüyor olabilir. Bununla birlikte trigliseriti de düşürüyor ve buna bağlı kardiyovasküler hastalıkların önlenmesinde etkisi olabilir'' diye konuştu.

Sarı çiçek bitkisinin Türkiye'nin doğal bitki örtüsünde mevcut bir kaynak olduğuna işaret eden Prof. Dr. Mungan, elde edilen bitkisel ekstrenin, pankreas dokusu ve lipit metabolozması üzerindeki olumsuz etkilerinin başka çalışmalarla değerlendirilmesi gerektiğini kaydetti. A.A
Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 4 Kasım 2008 21:43
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
6 Kasım 2008       Mesaj #136
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
"50 bin kişi böbrek bekliyor"


Sağlık Sektöründe Yeni Teknolojiler, Gelişmeler ve Son Haberler


Sağlık Sektöründe Yeni Teknolojiler, Gelişmeler ve Son HaberlerÇukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Organ Nakli Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkanı Prof. Dr. Uğur Erken, Türkiye'de organ bağışına ilginin az olduğunu belirterek, ''50 bin civarında böbrek bekleyen hasta var. Ancak yılda yapılan nakil sayısı bini bulmuyor'' dedi.

Prof. Dr. Erken, İl Sağlık Müdürlüğü, ÇÜ Tıp Fakültesi, İl Müftülüğü ve Adana Büyükşehir Belediyesi'nce düzenlenen ''Organ Bağışı Hayat Kurtarır'' konferansında, organ bağışı ve sağlık boyutu hakkında bilgi verdi.

Organ naklinin, çaresiz birine başkası tarafından uzatılan yardım eli olduğunu vurgulayan Erken, bu konuda herkesin duyarlı davranması gerektiğini belirtti.

Böbrek yetmezliği dolayısıyla diyaliz tedavisi uygulanan 100 hastadan 5 yıl sonra yarısına yakınının hayatını kaybettiğini ve bunun çok masraflı olduğunu bildiren Prof. Dr. Erken, ''Türkiye'de 50 bin civarında böbrek bekleyen hasta var. Ancak yılda yapılan nakil sayısı bini bulmuyor. Bu konuda herkes duyarlı davranmalı ve organ nakline ilgi artırılmalı'' diye konuştu.

Prof. Dr. Erken, organ nakli merkezlerinin desteklenmesi ve sayısının artırılması gerektiğini kaydetti.

Adana Sağlık Müdürlüğü Organ Nakli Bölge Koordinatörü Dr. Pınar Güneşer ise tedavisi sadece organ nakli ile mümkün olan hastalıkların Türkiye'de en önemli sağlık sorunlarının başında geldiğini söyledi.

Türkiye'de organ ve doku nakli bekleyen hastaların sayısının her geçen gün arttığını anlatan Güneşer, özellikle kalp ve karaciğerde uygun organ bulunmamasının ölümle sonuçlandığını ifade etti.

Türkiye'de 40 bin kronik böbrek yetmezliği hastasının haftanın 3 günü diyaliz cihazına bağlı olarak ''böbrek nakli olabilmek umuduyla'' yaşamını sürdürdüğünü bildiren Güneşer, şunları kaydetti:

"Ancak, hastaların 600'ü nakil olanağına kavuşmaktadır. Her yıl 6 bin kişi ise hayatını kaybetmektedir. Avrupa konseyinin verilerine göre 2007 yılında kadavra bağış oranı milyon nüfus başına Avrupa ortalaması 18.8 iken Türkiye'de bu rakam 3'tür. Türkiye'de 2015 yılında hasta sayısının yaklaşık 2,5 kat artarak 100 bini aşacağı tahmin edilmektedir"


AA

HABERCEM
CrasHofCinneT - avatarı
CrasHofCinneT
VIP Pragmatist Çılgın Zat...
6 Kasım 2008       Mesaj #137
CrasHofCinneT - avatarı
VIP Pragmatist Çılgın Zat...
Kanser Tedavisinde Çığır Açan Buluş:

Bilim adamları, bir kanser hastasının DNA'sının şifresini çözerek, hastalığın genetik kökenlerinin izini sürmeyi başardılar.

Washington Üniversitesi bilim adamları, kemik iliğindeki kan yapıcı hücrelerin kanseri olan akut myeloid lösemi (AML) hastası bir kadından iki örnek alarak DNA'daki farklılıkları incelediler.

Örneklerden biri sağlıklı deri hücrelerinden diğeri ise kanserli hücrelerin olduğu kemik iliği dokusundan alındı.

Nature dergisinde yayınlanan araştırmada bilim adamları, kadının AML hastalığına yakalanmasına yol açtığı düşünülen 10 gen mutasyonu tanımladılar. Bu mutasyonlardan sadece ikisinin hastalıkla bağlantısı daha önce biliniyordu.

Araştırmacılar, alınan tümör örneğindeki neredeyse her hücrede bu ana mutasyonların dokuzuna rastladılar.

Bu mutasyonlardan üçünün normalde tümör gelişimini bastıran genlerde, dördünün kanserin yayılmasıyla bağlantılı genlerde bulunduğu, bir diğerinin de ilacın hücrelere iletilmesini etkilediği ve böylece muhtemelen kanser tedavisine direnci tetiklediği belirtildi.

Bilim adamları diğer 187 AML hastasından alınan tümör örneklerini de incelediler ancak hiçbirinde bu 8 mutasyona rastlamadılar. Araştırma başkanı Richard Wilson, "Bu, kanserde, hatta tek bir türünde bile çok büyük genetik çeşitlilik olduğunu gösteriyor" dedi.

KANSER ARAŞTIRMASINDA DÖNÜM NOKTASI

Diğer çoğu kanserde olduğu gibi AML de yaşamı süresince insanların DNA'sında biriken mutasyonlardan ortaya çıkıyor. Ancak, bu değişikliklerin mahiyeti ve kontrolsüz hücre çoğalmasına yol açan biyolojik süreci nasıl etkilediği tam olarak bilinmiyor.

Washington Üniversitesi bilim adamları, kansere yol açan mutasyonları tespit etmek için, gen sıralama tekniğini kullandılar. Bu tekniğin diğer kanser türlerine de uygulanabileceği ve böylece yeni ilaçların geliştirilebileceği belirtildi.

ABD İnsan Genomu Araştırma Enstitüsü'nün eski başkanı Dr. Francis Collins, bunun "kanser araştırmasında bir dönüm noktası" olduğunu söyledi.

Collins, bu araştırmanın kanserin mahiyetini tam olarak anlama dönemini başlattığını, teşhis, önleme ve tedavide yeni yaklaşımların geliştirilmesinde ümit vadettiğini kaydetti.

İngiltere'deki Kanser Araştırma kurumundan Kat Arney de "Bu sadece löseminin değil diğer kanser türlerinin de anlaşılmasında çok önemli bir araştırma. Teknolojideki gelişmeler sayesinde artık kanser hücrelerindeki genetik gizemleri çözmek mümkün" dedi.
Ölmediğine sevindim, hala acı çekebiliyorsun...
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
6 Kasım 2008       Mesaj #138
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Türkiye'de prostat kanseri riski

Türk Üroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Tarık Esen, Türkiye'de her 12 erkekten birisinin prostat kanserine yakalandığını belirterek, 50 yaşını geçen erkeklerin yılda bir kez muayene olmaları gerektiğini bildirdi.

Antalya Belek'te düzenlenen 20. Ulusal Üroloji Kongresi'ne katılan Türk Üroloji Derneği Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Tarık Esen, batı toplumlarında 7-8 erkekten birinin prostat kanserine yakalandığını ifade etti.

Esen, Türkiye'de ise 12 erkekten birisinin prostat kanserine yakalandığını belirterek, “50 yaşın üzerindeki erkeklerin yılda bir defa PSA denilen kan muayenesiyle parmak muayenesini yaptırması gerekiyor. Ailelerinde prostat kanseri olanlarsa 40'lı yaşların başından itibaren muayene yaptırmalılar” dedi.

Bazı erkeklerin PSA muayenesi normal çıkınca, parmak muayenesini yaptırmak istemediğini vurgulayan Esen, PSA muayenesinin normal çıksa bile parmak muayenesinin mutlaka yapılması gerektiğini belirtti.
Esen, prostat kanserinin önlenmesinde bilinen bir yöntem olmadığını, ancak zeytinyağı ve soya tüketiminin hastalık riskini azalttığını ifade etti.

Esen, “Önemli olan hastalığı erken fark etmek. Kanser erken fark edilip tedavi edilince, hayatınızın sonuna kadar bir daha bu hastalıkla karşılaşmama gibi bir şansınız olabilir” diye konuştu.

SIK İDRARA ÇIKMA, SORUN BELİRTİSİ

Türkiye'de 50 yaşını geçen ortalama her üç erkekten birinin idrar problemi olduğunu ifade eden Esen, ancak her idrar sorununun tedavi gerektirmediğini söyledi.

Prof. Dr. Esen, ürolojinin, iki saatten daha az sürede idrara çıkılması durumunda sık idrar rahatsızlığı olduğunu kabul ettiğini kaydederek, “Gündüz 8 defadan fazla, gece de 60 yaşından sonra bir defadan fazla idrara kalkma, sık idrar sorunu var anlamına gelir” dedi.

Sık idrar yapma ihtiyacının hastalık belirtisi olabileceğini vurgulayan Esen, şeker, parkinson ve MS gibi mesaneyi etkileyen sinirsel rahatsızlıklarda da sık idrar şikayetinin olabildiğini anlattı.

Prof. Dr. Esen, bazı hastaların da psikolojik sorunları dolayısıyla dönemsel sık idrar sorunu yaşadıklarını ifade etti.

İdrarı tutarak sıkışık durumda beklemenin belirlenmiş bir zararının olmadığını söyleyen Esen, ancak mesanenin aşırı gerilmeye bırakılmaması ve sık sık boşaltılması gerektiğini belirterek, mesanenin böbrekler için supap vazifesi gördüğünü kaydetti.

Sigara kullananların mesane kanserine yakalanma riskinin de yüksek olduğunu anlatan Esen, “Mesane kanserine yakalanan her iki kişiden birisi ciddi sigara tüketicisidir. Kadınlarda iki kişiden birisi, erkeklerde ise 3 kişiden birisi sigara bağımlısıdır” dedi.
CrasHofCinneT - avatarı
CrasHofCinneT
VIP Pragmatist Çılgın Zat...
6 Kasım 2008       Mesaj #139
CrasHofCinneT - avatarı
VIP Pragmatist Çılgın Zat...

Tıpta Müthiş Buluş!


Bilim adamları, beyin hücrelerinin yenilenmesinin mümkün olmaması nedeniyle beyin ve omurilik hasarlarında karşılaşılan çaresizliği giderecek bir yol buldu.

Boston Çocuk Hastanesi doktoru Jigang He, fare beyninde hasar görmüş olan sinir hücrelerinin kendilerini yeniden üretmesini sağlayan yönteme imza attı. Doktor Jiang'in bu çalışmayla ilgili kaleme aldığı makalesi, önde gelen bilim dergilerinden Science'da yayımlandı.

Çalışma sırasında, sinir hücresinin gelişmesini engelleyen bir protein bloke edildi ve bunun, hasarlı "optik sinirlerin" yerine yeni hücrelerin gelişmesini teşvik ettiği belirlendi.

Kol ve bacaklardaki sinir lifleri tahrip olduktan sonra kendisini yenileyebildiği halde, beyin ve omurilikteki sinir hücreleri bunu başaramıyor. Çalışmaya katılan, Genentech Inc. firmasından ilaç ve biyoteknolojiden sorumlu başkan yardımcısı Marc Tessier-Lavigne de açıklamasında, "omurilik zedelenmelerinde hasta genellikle iyileşemiyor" derken, bu çalışmanın hedefinin, bunun nedenini ortaya koymak olduğunu belirtti.

Çalışma sırasında, PTEN ve TSC1 adlı proteinler bloke edildi ve söz konusu hücrelerin (axon) hızla kendini yenilediği görüldü.

Verilen bilgiye göre ekip, şimdi bu proteinleri bloke edecek bir ilaç üretmek amacıyla çalışmalarını sürdürüyor.
Ölmediğine sevindim, hala acı çekebiliyorsun...
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
7 Kasım 2008       Mesaj #140
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
20 yaş ve sütdişleri 40 hastalığa ilaç olarak saklanıyor ...

Dişlerden alınan kök hücreler Alzheimer, Parkinson ve felç gibi birçok hastalığın tedavisini kolaylaştırıyor. Aileler, çocuklarının sütdişlerini Amerika'daki diş bankasına gönderip, ilaç niyetine saklatıyor.....
Diş Hekimi Dr. Erkan Onurlu ve Diş Hekimi Dr. Burcu Nur Doğan diş saklatma yöntemi ile ilgili sorularımızı cevaplandırdı:
* Dişten kök hücre üretilip, hastalıkların tedavisinde kullanılabiliyor mu?
Yapılan çalışmalar, kök hücre nakli ile tedavi edilebilen hastalıkların gün geçtikçe arttığını gösteriyor. Kök hücre, vücudumuzdaki hücrelerin ana prototipi olarak düşünülebilir. Bütün hücrelerimizi meydana getiren bu kök hücreler, kordon kanından elde edilebildiği gibi günümüzde artık dişlerden de elde edilebiliyor. Dişten sağlanmasının avantajı; doğumdan sonra da bu hücrelerin saklanmasına veya bilim ilerlediğinde hastalık durumlarında bir dişimizden feragat ederek, hastalanan dokularımız için sağlıklı hücreler elde edilip bunların hastalıklılarla yer değiştirmesine olanak sağlayabilmesi.
ENFEKTE OLMAMALI!
* Dişten kök hücre alma işlemi nasıl gerçekleşiyor?
Çekilen veya eksfoliye olan yani zamanı geldiği için soketinden ayrılan diş, mekanik yöntemlerle parçalanıyor. Bu işlem sırasında bir motora bağlı ya da herhangi bir şekilde dönen aletlerin kullanılmaması gerekiyor. Çünkü oluşan ısı, elde etmek istediğimiz diş dokularında hasara yol açabilir. Bu nedenle diş sıkıştırılarak sert dokuları parçalanıp, içindeki yumuşak dokular ele geçiriliyor. Bu prosedürler sırasında herhangi bir şekilde dokular enfekte olmamalı. Bundan sonraki aşama, gerekli laboratuvar koşullarında dişin pulpasındaki kök hücrelerin canlı olup olmadığının tespit edilme aşamasıdır. Çeşitli göstergelerle elde edilen hücrelerin kök hücre olduğu ve hücrelerin enfekte olmadığı kesinleşince, dişten istenen hücreler alınmış olur.
TÜM DİŞLERİ KAPSAYACAK
* Yetişkinlerin dişlerinden de kök hücre alınabiliyor mu?
Yetişkinlerin dişlerinden de kök hücre alınabiliyor. Hücreleri sizin için saklama işini gerçekleştiren kurumlar, bunun için 20 yaş dişlerinden faydalanabileceğimizi söylüyor. Ama literatürdeki yeni gelişmelere bakacak olursak, bu yelpaze çok yakında genişleyebilir. Belki de tüm dişlerden alınabilir.
* Dişlerden ne kadar kök hücre elde ediliyor? Bu açıdan en değerli dişler hangileri?
Dişlerden ne kadar kök hücre elde edildiği aslında çok önemli değildir. Çünkü eğer istersek, bu hücreleri sayıca çoğaltmak mümkün. Şu sıralar rutin olarak 20 yaş dişlerinden ve sütdişlerinden kök hücreler elde ediliyor ve bunlar saklanıyor. Fakat aslında yapılan çalışmalar, ileride tüm dişlerden kök hücre elde edebileceğimizi gösteriyor. Bunların hangilerinin en zengin kaynak olduğu ise henüz kesinleşmiş değil.
Alzheimer ve felce şifa oluyor!
Diş kök hücreleri, diğer kök hücre türlerine göre daha geniş bir potansiyele sahip. Dişlerden elde edilen mezenkimal kök hücreler, ABD'de 40'tan fazla çalışmada kullanılıyor. Bunlar arasında, MS, Alzheimer, Parkinson, felç ve kalp-damar gibi hastalıklarla ilgili olanlar da var.
Göbek kordonu saklatma gibi...
Kordon kanından alınan kök hücreler ile dişlerden alınan kök hücreler arasında fark var mı? Varsa, nasıl bir fark?
Dişten elde edilen kök hücrelerin kordon kanına göre daha fazla bölünme ve farklılaşma potansiyeline sahip olması bekleniyor. Çünkü diş, birkaç dokunun birleşiminden oluşuyor ve bazı dokuların oluşumu, diş kendini risk altında hissettiğinde devam edebiliyor. Bu hücreler, dişi oluşturan dokuların tümüne dönüşebilmeli. Dişimizin içinde dişi besleyen damar ve sinir ağının bulunduğu pulpa dokusu var. Kök hücreler de bu dokudan elde ediliyor. Kordon kanında ise sadece kan hücreleri olduğu düşünülebilir. Bir ihtimal de kordon kanından da, dişten de elde edilseler; vücuttaki tüm hücrelere dönüşme potansiyellerinin olması. Ancak şu an bu dönüşümü sağlayan uyaranları bilemiyoruz. Bunun yanında kordon kanından kök hücre elde edilmesi, uzun süredir üzerinde çalışılan bir konu. Uzun zamandır bu yolla tedaviler yapılıyor. Bu açıdan bakıldığında dişten kök hücre elde edilmesi yeni bir yöntem. Bence bu; yeni gelişmelere gebe bir konu.

Benzer Konular

4 Aralık 2016 / gokhan404 Akademik
12 Ekim 2014 / Misafir Sanat
2 Şubat 2016 / byseus Sosyal Ağlar
27 Ekim 2015 / _EKSELANS_ Sosyal Ağlar
12 Haziran 2015 / _EKSELANS_ Arşive Kaldırılan Konular