Ziyaretçi
çocukça ve çaresizce bir aşk hikayesi
Hayat insana ne garip oyunlar oynuyor, ne anlamsızlıklar yüklüyor. Bazen öyle yalnızsın, bazen bunu delicesine özlersin. Bazen de neyi özlediğini neyi yaşadığını bilmeden soluk alıp verirsin. Seviyor musun önemli mi senin için sorularının yanıtları kararsız bir anlamsızlığın içinde boğulur gider. Artık düşüncelerin, ağladıkların, duyguların ikinci el olmuştur bile. İşte o an panik başlamıştır. " Hayat nedir? " soruları sorulmaya başlanır defalarca. Bir ışık görme savaşı verilmeye başlanır karanlık kuyunun dibinde. Nefes alıp verme çabaları da görülmeye değerdir.
O an hayata bir müddet ara verilir. İnzivaya çekilirsin. Belki de artık bazı şeylere geri dönüş yollarını kapatırsın acımasızca. Ama yine de karşı taraftan son bir söz beklersin, dilenirsin. Ama çoktan o senin cesedinin üstünü o iğrenç sessizlikle kapamıştır. Yapacak hiçbir şey yoktur artık, valizleri toplayıp gitme vakti gelmiştir, belki de geç bile kalınmıştır, bilmem... Acı ama dayanılmalı. Keşke ağlamak çare olsaydı.
Bazılarına sonsuz anlayış gösterir şımartırsın, bazılarını da bir kalemde silersin. Hayatın acımasızlığı burda başlarya. Hayatındaki insanları değer sırasına koyamama zavallılığı, hayatın seni kandırışının dayanılmaz görüntüsü, karanlıklar içinde nefes alma sanatı... Aslında bu duruma buna benzer o kadar çok dramatik başlık konabilir ki hiç zorlanmadan. Neyse bunlar çok da uzaylı duygular değil insanoğlu için. Bilinmedik bir hikaye değil yani bu. Sadece aynı hikaye değişik yorumlarla uygulanıyor insanlara. Ortalıkta dolanan hep aynı hikayenin değişik versiyonları.
Senle benim hikayem de başkalarınınkinin aynısıydı belki de. Ama bana hep daha farklı hep daha acımasızca gelmiştir. Beni geri itişlerin, bununla beraber gitmelerime hiç izin vermeyişlerin bana bilindik o hikayeden daha acımasızca gelmiştir. Seninle yaşadıklarıma bir ad koyamayışım bu işin en acınacak,en ağlanacak tarafıydı belki de. Benim ad koymak için çırpınışlarım senin devamlı bundan kaçışların en çok yıpratan yanıydı bu savaşın. Şimdi bile senden nasıl bahsedeceğimi bilmezken ne yazayım diye sorarken kendi kendime,bu yaşadıklarımın olağanüstülüğüne nasıl inandırabilirim ki insanları, ya da neden inandırma yarışı içinde olayım ki? Zaten bu iki kişilik bir oyun, iki kişilik bir dünyaydı, belki de tek kişilik ne dersin?
Seninle yaşadıklarımı unutmak öyle büyük cinayet ki, belki de öyle büyük günah ki şimdi... Ama aziz olan sen değilsin ya da bu günahın nedeni senin kutsallığın değil.
Kahretsin! Bu sessizliğin beni deli ediyor. Nasıl oluyor da en yakınındaki ben şimdi en uzağında olabiliyor? Tutarsız olan kim burda, ben mi sen mi? Sen de benim kadar acı duyuyor musun ey sevgili? Yoksa bu aldatmacanın içinde tek gerçeği oynayan sen, kendini bu oyuna çocukça kaptıran ben miydim? Gerçek buysa, bu kadar acımasızcaysa yazık bana. Peki senin gibi bir oyuncu daha bulabilir miyim oyunuma? Yoksa en iyisi tek kişilik bir oyun mu sergilemek bu yıl? Daha da önemlisi bir oyuna daha perdelerimi açacak cesaretim, gücüm var mı? Bilmiyorum, senden sonra kaçı sağ çıkar enkaz altından duygularımın? Ben kendimi bulabilir miyim bunca şeyin ardından? Bak ne çok soru soruyor benliğim kendime. Bu kadar sorunun cevabı bulunmalı ilk önce. Güneşe çıkmalıyım ruhumla...
Haydi ruhumu azad et! Belki de senin de benim de kurtuluşum bu yolculukta. Kabul de tek isteğim yolculamaya sen gel ne olur, bu son sessizliğin olsun.
Sponsorlu Bağlantılar
Hayat insana ne garip oyunlar oynuyor, ne anlamsızlıklar yüklüyor. Bazen öyle yalnızsın, bazen bunu delicesine özlersin. Bazen de neyi özlediğini neyi yaşadığını bilmeden soluk alıp verirsin. Seviyor musun önemli mi senin için sorularının yanıtları kararsız bir anlamsızlığın içinde boğulur gider. Artık düşüncelerin, ağladıkların, duyguların ikinci el olmuştur bile. İşte o an panik başlamıştır. " Hayat nedir? " soruları sorulmaya başlanır defalarca. Bir ışık görme savaşı verilmeye başlanır karanlık kuyunun dibinde. Nefes alıp verme çabaları da görülmeye değerdir.
O an hayata bir müddet ara verilir. İnzivaya çekilirsin. Belki de artık bazı şeylere geri dönüş yollarını kapatırsın acımasızca. Ama yine de karşı taraftan son bir söz beklersin, dilenirsin. Ama çoktan o senin cesedinin üstünü o iğrenç sessizlikle kapamıştır. Yapacak hiçbir şey yoktur artık, valizleri toplayıp gitme vakti gelmiştir, belki de geç bile kalınmıştır, bilmem... Acı ama dayanılmalı. Keşke ağlamak çare olsaydı.
Bazılarına sonsuz anlayış gösterir şımartırsın, bazılarını da bir kalemde silersin. Hayatın acımasızlığı burda başlarya. Hayatındaki insanları değer sırasına koyamama zavallılığı, hayatın seni kandırışının dayanılmaz görüntüsü, karanlıklar içinde nefes alma sanatı... Aslında bu duruma buna benzer o kadar çok dramatik başlık konabilir ki hiç zorlanmadan. Neyse bunlar çok da uzaylı duygular değil insanoğlu için. Bilinmedik bir hikaye değil yani bu. Sadece aynı hikaye değişik yorumlarla uygulanıyor insanlara. Ortalıkta dolanan hep aynı hikayenin değişik versiyonları.
Senle benim hikayem de başkalarınınkinin aynısıydı belki de. Ama bana hep daha farklı hep daha acımasızca gelmiştir. Beni geri itişlerin, bununla beraber gitmelerime hiç izin vermeyişlerin bana bilindik o hikayeden daha acımasızca gelmiştir. Seninle yaşadıklarıma bir ad koyamayışım bu işin en acınacak,en ağlanacak tarafıydı belki de. Benim ad koymak için çırpınışlarım senin devamlı bundan kaçışların en çok yıpratan yanıydı bu savaşın. Şimdi bile senden nasıl bahsedeceğimi bilmezken ne yazayım diye sorarken kendi kendime,bu yaşadıklarımın olağanüstülüğüne nasıl inandırabilirim ki insanları, ya da neden inandırma yarışı içinde olayım ki? Zaten bu iki kişilik bir oyun, iki kişilik bir dünyaydı, belki de tek kişilik ne dersin?
Seninle yaşadıklarımı unutmak öyle büyük cinayet ki, belki de öyle büyük günah ki şimdi... Ama aziz olan sen değilsin ya da bu günahın nedeni senin kutsallığın değil.
Kahretsin! Bu sessizliğin beni deli ediyor. Nasıl oluyor da en yakınındaki ben şimdi en uzağında olabiliyor? Tutarsız olan kim burda, ben mi sen mi? Sen de benim kadar acı duyuyor musun ey sevgili? Yoksa bu aldatmacanın içinde tek gerçeği oynayan sen, kendini bu oyuna çocukça kaptıran ben miydim? Gerçek buysa, bu kadar acımasızcaysa yazık bana. Peki senin gibi bir oyuncu daha bulabilir miyim oyunuma? Yoksa en iyisi tek kişilik bir oyun mu sergilemek bu yıl? Daha da önemlisi bir oyuna daha perdelerimi açacak cesaretim, gücüm var mı? Bilmiyorum, senden sonra kaçı sağ çıkar enkaz altından duygularımın? Ben kendimi bulabilir miyim bunca şeyin ardından? Bak ne çok soru soruyor benliğim kendime. Bu kadar sorunun cevabı bulunmalı ilk önce. Güneşe çıkmalıyım ruhumla...
Haydi ruhumu azad et! Belki de senin de benim de kurtuluşum bu yolculukta. Kabul de tek isteğim yolculamaya sen gel ne olur, bu son sessizliğin olsun.