Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 45

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 589.634 Cevap: 1.812
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
20 Mart 2007       Mesaj #441
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
GÖKKUŞAĞI
Hafif yağan yağmurdan sonra, elbiseleri ıslanmış hafif üşüyordu. Güneşin açmasıyla birlikte ortaya çıkan ; doğa ananın usta fırça darbeleriyle çizdiği gökkuşağını seyrediyordu. Gökkuşağının atından geçenlerin tüm dileklerinin gerçekleştiğini bir arkadaşından duymuştu .Bu yüzden gökkuşağı; Umut için, düş ve gerçek arasındaki çizgiydi.Gökkuşağının bu tarafı gerçek diğer tarafı düştü.Gözlerini hafifçe yumdu.Gökkuşağına doğru koşuyordu.Fakat o da neydi!Koştukça gökkuşağının kendisine daha da yaklaştığını görüyordu.Kalbi hızlı hızlı atmaya başladı.İşte , gökkuşağının altından geçmişti.
Sponsorlu Bağlantılar
Uzun bir patikadan sonra yol onu, bacasından incecik dumanlar süzülen bir eve götürmüştü. Kapıyı çalmadan açtı.Evin içi sıcacıktı. Doğru odasına gitti.Şimdi çıtır çıtır yanan sobanın yanında oturmuş, sobanın kapağından süzülen ışığın , hafif karanlık odada, tavanda oynadığı oyunları seyrediyordu.Önünde bir sürü oyuncak sağa sola dağılmış, bir çoğu da artık ilgisini çekmediği için bir kenara atılmıştı. Hiç kimse kendisine kızmıyor, her istediği yapılıyordu.Kapı açıldı, gelen annesiydi. Annesinin elinde kendisi için hazırladığı sandviçler vardı. Fakat Annesinin yüzünü göremiyordu.Yüzün yerinde beyaz bir boşluk vardı.Hiç görmediği annesinin yüzünü görebilmek için gözlerini acıtana kadar sıktı, sonuç yoktu.
Sandviçleri almak için elini uzattığında , elinin tekmelenmesiyle acı içinde irkildi.”Uyan ulan *** , uyan!Defol git buradan, git başka yerde zıbar zıbaracaksan” diye bağırdı Umut’ u tekmeleyen adam. Başını kaldırıp adama baktı.Yattığı mazgalın demirleri vücudunun her yerine saplanmış gibi ağrı verdi birden .Adam, sıcak hava geliyor diye önündeki mazgala uzandığı çok katlı mağazanın görevlisiydi.Düşler kenti İstanbul’ da bazılarının önünde düş görüp bazılarının düşlerindeki yaşamlarını gerçekleştirdiği büyük mağazalardan biriydi... Düşler , çıtır çıtır yanan soba gibi sıcak, yumuşak ve huzurluydu.Bu düş değil gerçekti; üstüne uzandığı demirler kadar sert, soğuk ve kırılmazdı...
Düşlerde bile güzel yaşanmasına izin verilmeyen bu yerden kalktı titreyerek.. Düşlerdeki dünyasına girebileceği başka bir kapı bulmalıydı......

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Mart 2007       Mesaj #442
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İsli Aşk

Sponsorlu Bağlantılar
Kimi sevsem, kalbinin uzaklarında bir yerlerde bir sevdiği vardı, unutamadığı ilk aşkı çizme gibi bir ülkede ya da kopamadığı çocuğunun babası boğaziçinde... derinden sevdiklerimin derinlerinde bir başkası yaşardı, eller, gözler ve sözler benimdi, yüreği başka birinin... Öylesine çok sevdim ki onları, bana aşk sözcükleri fısıldarlarken sessizce, hecelerin arkasına saklanan malta humması sevgisi vardı dökülen kelimelerde ve ben onları saçılan yerlerden toplardım, hastalıklı, içim acıyarak, içim kanayarak ağlardım duş teknesinde, musonlar yağardı yüreğime... Beni yitirirken hep aynı bahane vardı; “onlara göre fazla iyiydim.” İyi olmanın prim yapmadığını defalarca öğrendim. Aşk dersinde not tutmak istediğimde kırık kalemim hep ‘sen iyi...’ yazabildi, gerisine ucu yetmedi. O yüzden öğrenemedim aşkta iyiliğin kaybettiğini. Aşk iyiliğe saygısını kaybetmişti. Buydu puslu bir gökyüzünde en son gözlerin söylediği ayaküstü elveda öpücüğünde yanağımda asılı kalan. “çok iyisin ve bu yüzden sana olan saygımı kaybettim.” Son sözler ise hançer yarası: “Çık hayatımdan ki sana olan saygım daha fazla azalmasın”

Aşk insanın gözlerini kör etmekle kalmaz sadece, kalbi de kör edermiş. ‘Çık hayatımdan’ın en kibar halini bile sana aşığım gibi algılamıştım. Kalbimin kör olduğunu bayramın ikinci günü anladım. O gün evin terasında bacadan savrulan isli dumanı çektim içime. İsli bir aşktı o dumanla savrulup giden. O duman kokusu saçlarımda iki koca hafta taşıdım. Her duman kokusunda körlettim kalbimi, o yüzden pus asılmıştı retinama. Aşk dilendim çiçekçi önlerinde kör kalbimle. Şiirlerden baston yaptım kendime. Böyle başladı ilkokul şiirlerim. O kadar saf ve temizlerdi ki şiirlerim, onları beyaz kağıt üzerine yazmaya kıyamazdım, saflık ötesinde temizdiler, o yüzden yüreğimde sakladım sessizce. Yaseminlerle dolu bir zarfa kapattım yasemin kokulu aşkımı, saçılmıştı bir gün yatağın üzerine...
Güneşler açmıştı yağmur yağarken, cennette melekler evleniyordu. Bir reklam filmindeki o gelinliği giyme hayalini gözlerinde gördüm o pus’lu ve sus’lu gecede. Otururken üçlü koltuk köşesinde, yüreğin ilk dansa hazırdı. Çeyiz asma heyecanı takılmıştı saçlarına. Sonra kendinden emin gülüşün takılı kaldı hafızamda. O andaki anlık mutluluğun gözlerinde bir daha hiç çakmadı, ne acı. Oysa bu dünyada peygamber kalbi olduğuna inanırdım sevenlerin. “Seven insan saf olurdu çünkü” diye hayal ederdim. Hayallerin gerçek olmadığını öğrendim bir de... Ne kadar da siyah beyaz Türk filmlerinde yaşıyormuşum meğer. Ne kadar da beş yaş saflığındaymış duygularım, gözlerim otuz beş yaş bitkinliğinde ve gönlüm is yetmiş yaş kırgınlığında.

Gönül yangınında ilk terk edileceklerin başında oldum hep. Beni terk edenlerden tek isteğim vardı. “Beni bir daha aramayın! Çünkü ben zaten acı çekiyorum geçmişteki bütün işlemediğim suçları üstlenerek. Hataların faturalarını ilk elime geçtiklerinde ödüyorum birikmesin diye. Hoş haczedecek kalbimde senden bir şey kalmadı nerdeyse. Kırık bir kalpte para etmiyor artık. Ben eski kadınlarıma duyduğum tutkulu, kelimelerin anlamlandıramadığı aşk yüzünden kendimi dağıtıyorum fakirlere. Saçlarımı bir balıkçıya, yüreğimi bir aşığa, ellerimi yoksul bir kadına, ayaklarımı bir dağcıya, gözlerimi ise bir şarapçıya bir daha gam ve kederle bakmasınlar diye. “Böyle acı çekerdim eskilerimle ve dünyanın her köşesine küllerimi serpmek isterdim... Umutsuz kalmış aşklara umut, soluksuz kalmış aşklara soluk olmaktı bütün derdim...

tikkymelike - avatarı
tikkymelike
Ziyaretçi
20 Mart 2007       Mesaj #443
tikkymelike - avatarı
Ziyaretçi
kelebekno5BIRAK SEVGİ SENİ BULSUN
İyi kalpli yalnız bir adam,bir gün bir koza bulur.Kozann içinde küçük bir tırtıl vardır.Adam çık sever bu tırtılı,onunla tüm yalnızlığını,tüm sevgisini paylaşır.
Gel zaman git zaman tırtıl büyür,güzel bir kelebek olur.Adam kelebeğine hayran..bırakamz bir türlü..Aslında kelebeğin aklında dağlar,kırlar,çiçekler vardır da ;kıyamaz bir türlü adama ve sevgisine,yalnız bırakamaz onu...Üç günlük ömrünü sevildiği yerde geçirmeye hazırdır...
Ama adam bilir ki;"Sevmek bazen vazgeçmeyi de bilmektir"...Kelebeğine son kez bakar ve onu salıverir özgürlüğüne,kırlarına ,çiçeklerine doğru....
Kelebek mutlu olmasına mutlu olur ama hiç bir meltem,hiç bir çiçek yaprağı adamın avucunun sıcaklığını andıramaz....Aklında adam o çiçek senin bu çiçek benim dolaşır saatlerce...Adam bir kelebeğe sevdalı,bakıp durur boşluğuna.Kelebek se hala konacak sıcak bir avuç aramakta....
Böylece kelebek şunu anlar:BAZEN AİT OLDUĞUMUZ YER ORASIDIR;SICAK BİR AVUÇTUR BİLİRİZ AMA O YERİN BİZE AİT OLMA İHTİMALİ BİR HİÇTİR.....
Böylece adam şunu anlar:
HİÇ BİR SEVDAYI YALNIZCA SEVGİYLE YAŞATAMAZSINIZ..
O günden sonra kelebek,adama duyduğu özlemi gömecek bir dağ aramaya başlar,ama gücü tükenene dek arayışda bulamayınca anlar ki;
HİÇ BİR DAĞ BİR ÖZLEMİ GÖMEBİLECEĞİNİZ KADAR BÜYÜK DEĞİLDİR...
Adamsa sevdasını koyar sımsıcak avuçlarına;kelebeğin yerine...
Sevgili dostum;Herkes bir şeyler yaşar;iyi ya da kötü,doğru ya da yanlış...Yaşadıklarından bir çıkarım yaparak hayatına bir yol verir;aynı zamanda düşüncelerine de.....
Bırak sevgi seni bulsun....
Geri dön
..........................Alıntıdır
kelebekno5
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
20 Mart 2007       Mesaj #444
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
hikaye3771



Ne İstediniz Benden..!?

Akşam Peynirci Kadir’in verdiği bir parça peynir ve Fırın’cı İsmet’in verdiği ekmeği yedim. Çeşmeden su içtim. Sonra bir Pazar tahtası buldum. Üzerine serdiğim kartonda uyumak için hazırlık yaptım. Ayakkabılarım ayağımı sıktığından çıkardım, başımın kenarına koydum ne olur ne olmaz diye.
Sonra uyudum. Uykumda ne güzel düşler gördüm. Bir arabaya binmişim. Camdan dışarı doğru bakıyorum. Göle’den Ardahan’a giden yolda her yer yeşillenmiş, dağların tepelerinde hala kar var, kuzular çayırlarda otluyor,bir tay annesinin etrafında zıplayarak oynuyor, çocuklar tarlalardan çiçek toplamış, yaşlı bir dede elindeki kürekle tarlasına su arkı yapıyor.Gözlerim buğulanmış camdan cennete bakar gibi bakmaktaydım.Otobüs Ardahan’da garajlarda durdu.Tam otobüsten inecektim bir ses duydum.

Kalk lan buradan.Allah’ın delisi yatacak yer mi yok,gelip kapının önüne yatmışsın.?
Düş mü, hayal mi pek anlayamadım. Ama ayaklarıma vurulan sopanın acısıyla rüya gördüğümü anladım.
Bu sözleri söyleyeni tanırım. Adı bakkal Mahmut, ama bir şey diyemedim. Adam haklı. Dükkanının önüne koyduğum tahtaların üzerinde uyumuşum. Dükkanı açması için benim kalkmam lazım.Uyku sersemi sağa, sola bakındım.Ayakkabılarım yok.
Abi dedim, ayakkabılarımı gördün mü.? Okkalı bir küfür savurdu. Hay seninde ayakkabının da diye. !
Anladım gece uyuduğumda baş ucumdan ayakkabılarımı çalmışlar.

Benden ne istediniz, niye çaldınız ayakkabılarımı. ?
Bre dinsizler, bre zındıklar ne yaptım size. ?

Özelleştirme adı altında koca fabrika arsalarını, makine ve demirbaşları yandaşlarınıza sattınız sesim çıkmadı. !

Yumurta üretip, kırk yıllık dededen kalma yumurta sarısı ve akını ayırarak , poşete koydunuz.KDV oranlarını bir anda % 18 den % 8 e düşürdünüz sattınız sesim çıkmadı. !

Arap sermayesine koca arsaları peşkeş çektiniz, Ofer ve şeyhlerin önünde el pençe durdunuz.23 Nisan günü törenlerde çocuklara kara çarşaf giydirdiniz,21 yaşında bir genci Çocuk sayarak törenleri Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı bir gösteriye çevirdiniz.Cemaatlere böldünüz ülkemi, dindar ve dinsiz saydınız inananları.Sesim çıkmadı.!

İpek takım elbiseler içinde gezen bir vekil “ fakirler zeytini bir ısırışta yemesin” diye meclis çatısı altında konuştu.Sendikaları susturdunuz.Sosyal Reform adı altında kazanılmış hakları geri aldınız.İnsanların mezarda bile emekli olmasını engellediniz.Hastaneleri özelleştirerek sağlık sektörünü ticarethanelere çevirdiniz.Artık ne doktor yeminine bağlı, nede çalışan memur devletine.Rüşvetin adı bahşiş olmuş.Arena proğramı gösterdi. Rüşvet(pardon bahşiş) almayan memura Salak diyorlar.

İhalelerin kokusu Bağdat’a kadar gitti.Ama yanlış hesap olmasına rağmen Bağdat’tan dönemedi.Orada stratejik ortağınız Amerikan Conilerine takıldı sanırım.

Aha ben söylemeyi unuttum, ama sizde sormadınız ki.Nerelisin diye.?. Ben Ardahan’lıyım.Yıllar önce geldim istanbul’a. Fabrikalarda çalıştım asgari ücretle.Hanım temizliğe giderdi.Şeytana uydu kapıcı Ahmet’le kaçtı.Çocukların ikisini evlatlık verdik.diğerleri tinercimi,serserimi oldu bilmem.Yıllarca ayakta durmaya çalıştım olmadı.
Ev kirası 400 Milyon,yol parası 100 milyon, Elektrik su v.s. 150 milyon.Mutfak için Pazar artıklarını toplasan bile 200 milyon. Tüpgaz 37 milyon.Bakkal ,Manav 150 milyon, son zamanlarda karım tutturmuştu cep isterem diye , ne menem b….. sa, onun aylık gideri de 100 milyon. Çocukların okul masrafı aylık 150 milyon….başkada var ama aha şimdi aklıma gelmiyor.Sigarayı bıraktım.İçki falan içmem tövbe.Rakının şişesi 45 milyon, nerden içeceksin kardeşim.İçemeyince bende haram…haram demeye başladım.. Sahi topladınız mı, kaç kuruş etti.? Of dedim ya kafam karışık. Şimdi deli aklımla bu para nasıl toplanır.Kaç para eder nerden bileyim.Bir ayda nasıl kazanılır diye sormayın. Zaten ben kafayı yedim of…offff…. !

Ha sahi sizin çocuklarınız özel okullarda okudu, ellerinden tutarak gezmelere gittiniz.Kışın Uludağ’ da yazın Altınoluk’ta eğlendiniz. Çocuklarınızın başını arap karıları gibi kapatıp, İmam hatip mezunu çocuklarımızı sokaklara saldınız.Ama sizin uşaklarınız Amerika’da özel okullara gitti.

Sahi ben uslu,uslu yaşarken, siz niye hep kavga ediyorsunuz.Anayasa Mahkemesi, Sendikalar, Sivil Toplum Örgütleri, Askeri organlar,Futbol federasyonu,Esnaf ve Sanatkarlar,Üniversite gençliği, Rektörler, Aydınlar, gazetecilerle kavga ediyorsunuz.Allah aşkına nedir bölemediğiniz.

Yalnız siz değil, bu ülkede Solcu, sağcı, ortayolcu kim varsa herkes bir kavganın içinde.Kimsenin kimseyi saydığı,sevdiği yok.Nereye elini atsan elin yanıyor.

Geçen gün ta yanımda, aha şu aradaki sokakta bir çocuk kadının boynundaki zinciri kopardı, elinde bulunan bıçakla bize de saldırdı. Allah’tan bulaşmadık ona.Sahi yakaladınız mı ?.
Oh…0hh diyorlar ki yakalansa da bir gün sonra serbest kalır.Yahu beni kimliğim yanımda yok diye bir hafta nezarette tuttunuz..Ola komiserim deli adamın kimliği olur mu diye sordum. Birde dövdünüz.Hele ayaklarımın altı ağrıyor.!

Gene de sesimi çıkarmadım.!
Ben sokaklarda yaşayan bir vatandaşım.Herkes bana deli diyor.Gerçi kim deli, kim akıllı pek belli değil ama beyler ben, şu sefil kardeşiniz günlerce aç kaldım, susuz kaldım.Çöp tenekelerinden ekmek topladım.Sokak çeşmelerinden su iştim,Kaldırımlarda karton kağıtların üzerinde sabahladım, ama kimsenin malına göz dikmedim.Kimsenin bir şeyini çalmadım.!
Bre insafsızlar,bre imansızlar siz benim iki yıldır giydiğim, ucundan azıcık delinmiş, bağcıkları bile naylon iplerle bağlanan ayakkabılarımı niye çaldınız.

Ne istediniz benden. Ne…..ne……neeeeeeeeeeeee…!..?
Ben size ne yaptımmmmmmmmmmmmm. !..?


ENGİN KASAP
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
20 Mart 2007       Mesaj #445
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
Bir Arkadaslık Hikayesi

bir hastane odası iki yatak ve hayatla olum arasındakı çizgide yaşamdan yana kalmaya çalışan iki kalp hastası.Yataklardan biri pencere önünde diğeri duvar dibinde.Pencere önündeki sabahtan akşama kadar pencereden dışarı bakıp seyrettiklerini duvar dibinde birşey görmeden ,aynı kaderi paylaşan birşey görmeyen hasta arkadaşına anlatıyor!
-Bugün deniz dünden daha durgun.Rüzgar hafif esiyor olmalı.Beyaz yelkenliler denizde belli belirsiz ilerliyorlar kuğu gibi süzülüyorlar.
-Park mı?Ha,park henüz tenha.Salıncakların ikisi dolu ikisi boş.Geçen haftaki sevgililer yine geldiler.Elleri birlerinden hiç ayrılmıyor.Şimdi erkek kızın saçlarını okşuyor,ne kadar birbirlerine yakışıyorlar.
-Erguvanlar bugün çıldırmış öyle bir çiçek açmışlar ki etraf mora boyanmış.Erikler desen keza,tepeden tırnağa beyazlar giyinmiş.İşte parkın neşesi çocuklar geldi.Ellerinde rengarenk balonlar var ah kardeşim görmelisin.
Bu böyle sürüp giderken her gördüğünü anlatıp dururken ansızın bir kalp krizi geçirir pencere kenarındaki.Duvar dibinde düğmeya bassa doktoru çağırabilir ve belkide arkadaşı kurtulabilir.Ama ama yapıyor işte şeytan karışıyor işine.Arkadaşı ölürse pencere kenarı boşalacak ve kendisi oraya geçecek.Bugüne dek kulaklarıyla duyduğunu gözleriyle görecek ve duvar dibindeki düğmeye basmaz ve arkadaşı ölür.Ertesi gün duvar dibinde olan yatağını pencere kenarına taşırlar.Bekledği an gelmiştir artık yattığı yerden pencereden dışarı bakar.
Dışarıda kapkara bir duvar işte hepsi bu kadar.

son

YELDA SAĞLAMTÜRK



kamer_55 - avatarı
kamer_55
Ziyaretçi
20 Mart 2007       Mesaj #446
kamer_55 - avatarı
Ziyaretçi
"BELÂ'NIN ÖNÜNDEN SAPMASINI BİLİN!

Okyanus adlı dev bir lügati Arapçadan Türkçeye çeviren Asım Efendi, bir öğrencilik hatırasını şöyle anlatmaktadır:
- Tahsilim zamanında bizim medreseye en yakın fırından ekmek alırdım. Senelerce bu fırının müşterisi olmaya devam et­tim. Bir sabah yine âdetim üzere ekmek almak mak­sadıyla bu fırına geldiğimde, fırında çalışan bir işçi­nin, bir haksızlığına maruz kaldım. Herkese ekmek veriyor, sıram gelip geçtiği halde bir türlü beni görmüyordu. Adamı şöyle ikaz ettim, böyle hatırlatma­da bulundum ise de, hep bana ters cevap veriyordu. Ön sırada beni görmezlikten gelip, hep arka sıralardakileri tercih ediyordu. Artık canım burnuma gelmişti, bu haksızlık karşısında. Fırının yanında, ayak altında duran bir taşı kaptığım gibi, adamın üzerine yürümeye karar verdim. Ama tam o sırada birden aklıma geldi:
- Bu adam bir belâya müstahak hale gelmişse, neden bunu benim elimden bulsun? Ben de onu be­lâya atan adam suçunu yükleneyim? Sabredeyim, mutlaka bunun içinde bir hayır vardır, dedim. En nihayet herkes ekmeğini alıp gittikten sonra, bana da istediğimi verdi, dershaneme geri döndüm. Bir gün sonra fırına gittiğimde ise, adamın yerin­de olmadığını gördüm.
Sordum; Dediler ki:
- O işçi, dün aniden hastalandı, şu anda ölümle burun burunadır.
Fakat bir türlü ölemiyor, can çeki­şip duruyor.
Hemen aklıma geldi, ona vurmayı niyet ettiğim taşı alıp, ziyaretine gittim. Taşı alnına değdirip yor­ganın üstüne koydum. Az sonra adam kolayca son nefesini veriverdi. Çünkü bu taşla onun eceli gele­cekti. Bununla ömrü bitecekti. Fakat sabrım sebebiyle, o taşı ona vuran ben ol­maktan kurtulmuştum.
Bu olaydan alınacak ders şudur: Siz de suçsuz yere bir sataşmaya uğrarsanız, işi kavga ve münakaşaya götûrmeyiniz "Belanın önün­den sapmasını bilin" ve: "Bu adam bir musibete müstahaktır, fakat benden bulmasın," diyerek çekilin. O kişi neye layıksa onu bulacaktır. Yeter ki bu be­la sizin elinizle gelmesin, başınızı derde sokmasın..."ALINTI
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Mart 2007       Mesaj #447
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bütün bilgelere danıştı. Nerede bir kitap bulduysa okudu. Ok atmakta usta olduğunu duyduğu kim varsa, yanına gitti. Büyük bir okçunun arkadaşı olduğu söylenen ihtiyar bir adamı ölmek üzereyken bulup, isteğini anlattı.

Konuştuğu herkes, bu işi öğrenmek istiyorsa, dağların ardında yaşayan o yaşlı adamı, o büyük ustayı bulması gerektiğini söylüyordu.

Adam dünyanın en büyük okçusu olmaya kararlıydı. Karısıyla vedalaştı, yol hazırlıklarını yaptı, tarif edilen dağın yolunu tuttu. Günlerce yürüdükten sonra ustanın yaşadığı yere geldi.
Etrafı ağaçlarla çevrili, önünde ufacık bahçesi, yıkılmaya yüz tutmuş bir kulübeydi burası. Bir-iki seslendi, cevap veren olmadı. Kulübenin penceresinden içeriye baktı, etrafı inceledi, çiçekleri seyretti, hâlâ gelen-giden yoktu. Bir ağacın gölgesine uzanıp, hayaller içinde beklemeye başladı. Yorgundu, az sonra uyuya kaldı.
Gözlerini açtığında, başucunda dikilmiş, kendisini seyreden biri vardı. Eski ama tertemiz giysiler içinde yaşlı bir adam. Bu büyük usta olmalıydı. Hemen toparlandı, saygıda kusur etmemeye çalışarak kendini tanıttı. Niçin geldiğini, okçuluğa olan merakını, okuduğu kitapları, her şeyi bir çırpıda anlattı.
Usta hiçbir şey söylememiş, bir tek soru bile sormamıştı, hatta onu dinlemiyor gibiydi. Elindeki değnekle yere bir şeyler çiziyor, yüzünü ekşitiyor, sürekli uzaklara bakıyordu. Sonra birden kalktı, kulübesine doğru yürümeye başladı. Tam kulübenin önüne geldiğinde bir an durakladı, başını çevirmeden seslendi:
-Gözlerini kırpmamayı öğren, öyle gel!..
Bunca yolu bunun için mi geldim, diye düşündü adam. Sonra hak verdi Büyük Usta’ya, bir bildiği vardır herhalde, deyip evine döndü.
Gözlerini kırpmamayı öğrenecekti, ama nasıl? Hayli zaman düşünüp taşındıktan sonra şöyle bir yol izlemeye başladı: eşinin dikiş makinesinin üstüne başını koydu. İğne inip kalktıkça gözlerini biraz daha yaklaştırarak bakmaya çalıştı. Her gün biraz daha uzun süre gözünü kırpmadan bakmayı başararak, tam dört sene boyunca bütün vakitlerini böyle geçirdi. Sonunda başarmıştı. İğne neredeyse kirpiklerini değiyor, ama o gözlerini hiç kırpmıyordu.
Adam tekrar Büyük Usta’nın ardında yaşadığı dağın yoluna düştüğünde, şehirdekiler onun iki kirpiğinin arasında ağ yapan küçük örümceği konuşuyorlardı.
Bu kez Usta’yı kulübesinde buldu. Olanları anlattı. Heyecanlıydı, fakat bir takdir sözü duymak için boşuna bekledi. Usta ocağa odun atarken o hayal kurmaya başladı; birazdan, evlat, diyecekti, okunu ve yayını al, peşimden gel. Birlikte dışarı çıkacaklar, okçuluğun incelikleri üzerine konuşmaya başlayacaklardı. Usta ona yatacak bir yer gösterecekti sonra. Senelerce sabahtan akşama kadar çalışacaklardı. Ama sonunda şehre döndüğünde herkes dünyanın en büyük okçusunu alkışlayacaktı. Ağzı kulaklarına varıyordu adamın. Karısı onunla gurur duyacak, bir sürü öğrencileri olacaktı, kitaplar yazacaktı ve daha neler neler…
Usta’nın sesiyle kendine geldi, düşündüklerini belli etmemeye çalıştı. Büyük Usta gelip adamın karşısına durdu, gözlerini gözlerine dikti ve dedi ki:
-Şimdi küçük şeyleri büyük, büyük şeyleri daha büyük görmeyi öğren, sonra gel…
Dağdan aşağı yürürken düşünceliydi adam. Anlaşılan, ok ve yayı eline alması için birkaç sene daha sabretmesi gerekecekti. Ama bu defa hiç değilse konuşurken yüzüne bakmıştı büyük usta. Bunu düşününce mutlu oldu. Bu ilerlediğinin işareti olmalıydı.
Eve geldiğinde karısı hiddetle üzerine yürüdü adamın. Ne zamana kadar devam edecek, diyordu, vazgeç bu sevdadan artık! Bizim halimiz umurunda mı, şimdi ne yapacaksın, sırada ne var?
Karısı konuşurken, o ne yapacağını bulmuştu. Bir saman çöpü aldı, küçük bir böceği taktı çöpün ucuna. Pencerenin önüne koyup seyretmeye başladı. Aylar boyunca karısıyla kavga etmediği bütün zamanları böceği uzaktan seyrederek geçirdi. Nihayet, tam üç sene sonra, saman çöpünü bir ağaç, böceği bir at kadar görmeye başladı. Üstelik bütün detayları, bütün görünmez çizgileri. Bu ders de tamamdı işte…
Büyük Usta bu kez kapıda karşıladı adamı, içeri buyur etti. Dikkatle dinledi.
-Tamam, dedi sonra, sen büyük bir okçusun artık!

Adam şaşırmıştı. Beraber bahçeye çıktılar, büyük usta bir ok ve yay getirip öğrencisine verdi. Uzakta ki bir ağacı göstererek, şu budağı görüyor musun, dedi, oku oraya atmanı istiyorum senden. Adam oku yerleştirdi, yayı gerdi ve attı. Ama ne atış! Tam budağın üstündeydi ok.
Sonra bir daha, bir daha… Attığı her ok bir öncekinin arkasına saplanmış, ağaçtan kendilerine kadar uzanan bir hat olmuştu.
Sevindi adam, teşekkür etti, minnettarlığını ifade edecek kelime bulamıyordu. Vedalaşıp yola çıktı. Okçuların en iyisi oydu artık.
Daha yarı yola gelmemişti ki, bir kurt düştü içine; Büyük Usta yaşadıkça ben dünyanın en büyük okçusu olamam ki, dedi. Geri dönmeye karar verdi, Büyük Usta’yı öldürecekti.
Uzaktan, yaşlı ustanın bahçede çiçeklerle uğraştığını gördü. Bu iş kolay olacaktı. Sadağından bir ok çıkardı, yayını gerdi, nişan aldı ve yayı bıraktı. Ama o da ne? Kendisine doğru gelen oku fark eden Usta bir karşı ok atmış, oklar havada birbirine çarpıp düşmüştü. Okları tükenene kadar bu hal böylece devam etti. Sonunda öğrencisinin yanına geldi Büyük Usta ve dedi ki:
-Anladım, dünyanın en büyük okçusu olmak istiyorsun. Eğer benden de iyi olmak istiyorsan, filan dağın ardına gitmelisin. Orada tepedeki mağarada falan usta var, git, ondan ders al.
-Git haydi, durma !..

Günlerce yol yürüdü, tarif edilen dağa geldiğinde perişan haldeydi. Nefes nefese tepeye doğru tırmanırken kayalıkların arasında bir mağara fark etti. Söylenen yer burası olmalıydı. Yeni ustayı merak ediyordu ki, seksen doksan yaşlarında, iki büklüm bir adamın titreyerek mağaranın önüne gelip bir taşın üstüne oturduğunu gördü. Oraya doğru yürüdü. Masa gibi bir kütüğün üstüne kollarını dayamış, öylece kendisine bakan bu ihtiyar bir ok ustası olabilir miydi?
Mağaraya iyice yaklaştı, ihtiyara birkaç adım mesafede durdu. Başını kaldırıp üstlerinde uçan kuşlara baktı. Sadağından bir ok çıkardı, yayını gerdi ve okunu bıraktı. Okun vınlamasıyla kuşlardan birinin yere düşmesi bir oldu. Güldü ihtiyar, titreyen elleriyle kütüğün üzerinden bir yay alır gibi yaptı, oku yerleştirir gibi, gerer gibi yaptı, kuşlardan birine nişan aldı. Adam bir ihtiyara, bir kuşlara bakıyordu. Elinde hiç bir şey yoktu ki ihtiyarın… Birden oku bırakır gibi yaptı, fakat o da ne?! Kuşlardan biri düşüvermişti! Büyük bir şaşkınlıkla olanları seyrederken, ihtiyar usta ayağa kalktı, yanına geldi, gözlerinin içine dikti gözlerini ve;
-Evlat, dedi, sen hâlâ ok ve yayla mı okçuluk yapıyorsun?

Adam ihtiyar ustanın yanında tam yedi sene kaldı. Şehre döndüğünde bambaşka biriydi artık. İnsanların dertleriyle ilgileniyor, öfkelenmiyor, az konuşuyor, herkesin yardımına koşuyor, sürekli tebessüm ediyordu.
Bir gün arkadaşlarıyla otururken, masanın üzerinde duran bir şey dikkatini çekti adamın. Bu nedir, diye sordu. Şaşırmıştı arkadaşı.

-Usta, dedi, dalga mı geçiyorsun benimle?
-Hayır hayır, dedi, nedir o?

İyice şaşırdı arkadaşı, ne diyeceğini bilemiyordu. Soru üçüncü kez tekrarlanınca, çaresiz cevap vermek zorunda kaldı:
Ok ve yay usta, ok ve yay.
Serdar Tuncer
HayLaZ61 - avatarı
HayLaZ61
VIP BuGS_BuNNY
20 Mart 2007       Mesaj #448
HayLaZ61 - avatarı
VIP BuGS_BuNNY
ADA
Bir zamanlar, bütün duyguların
üzerinde yaşadığı bir ada varmış:
Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve
tüm diğerleri, Aşk dahil.

Bir gün, adanın batmakta olduğu,
duygulara haber verilmiş.
Bunun üzerine hepsi,
adayı terketmek için
sandallarını hazırlamışlar.
Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş.
Çünkü, mümkün olan en son ana
kadar beklemek istemiş.
Ada neredeyse battığı zaman,
Aşk, yardım istemeye karar vermiş.
Zenginlik,
çok büyük bir teknenin içinde geçmekteymiş.
Aşk,
"Zenginlik, beni de yanına alır mısın?"
diye sormuş.
Zenginlik,
"Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın
ve gümüş var, senin için yer yok." demiş.
Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki
Kibir'den yardım istemiş.
"Kibir, lütfen bana yardım et!"
"Sana yardım edemem Aşk.
Sırılsıklamsın
ve yelkenlimi mahvedebilirsin."
diye cevap vermiş Kibir.
Üzüntü yakınlardaymış
ve Aşk, yardım istemiş:
"Üzüntü, seninle geleyim..."
"Off, Aşk, o kadar üzgünüm ki,
yalnız kalmaya ihtiyacım var."
Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş
ama o kadar mutluymuş ki,
Aşk'ın çağrısını duymamış.
Aşk, birden bir ses duymuş:
"Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..."
Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş.
Aşk o kadar şanslı ve
mutlu hissetmiş ki kendini
onu yanına alanın kim olduğunu
öğrenmeyi akıl edememiş.

Yeni bir kara parçasına vardıklarında,
Aşk'a yardım eden, yoluna devam etmiş.
Ona ne kadar borçlu olduğunu
farkeden Aşk, Bilgi'ye sormuş:
"Bana yardım eden kimdi?"
"O, Zaman'dı" diye cevap vermiş Bilgi.
"Zaman mı?
Neden bana yardım etti ki?"
diye sormuş Aşk.
Bilgi gülümsemiş:
"Çünkü sadece Zaman Aşk'ın ne kadar
büyük olduğunu anlayabilir..."
Pirana Kovalayan Çılgın Hamsi...
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
20 Mart 2007       Mesaj #449
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi

Msn HeartSEVGİ PROGRAMI Msn Heart

Müşteri: Çok fazla teknik bilgim yok. SEVGİ yüklemek için ne yapmam gerekiyor?

Yetkili: İlk adım olarak KALBİM dosyanızı açmanız gerekiyor. Açtınız mı?

Müşteri: Evet. Ancak şu anda GEÇMİŞ ACILAR.EXE,DÜŞÜNDÜKÇE.EXE,HASET.EXE ve GÜCENME.EXE isimli programlarda çalışıyor. Onlar çalışırken SEVGİ yükleyebilir miyim.

Yetkili: Problem değil. Yüklediğiniz anda SEVGİ otomatik olarak sisteminizden GEŞMİŞ ACILAR.EXE’yi silecektir. Bir süre daha geçici hafızanızda kalabilir ama artık diğer programları etkilemeyecektir. SEVGİ er geç DÜŞÜK GÜVEN.EXE’yi silerek YÜKSEK GÜVEN.EXE isimli bir modül yükleyecektir. Ancak siz HASET.EXE ve GÜCENME.EXE yi mutlaka kapatmalısınız. Bu programlar SEVGİ’nin yüklenmesine engel olur. Onları kapatabilir misiniz lütfen?

Müşteri: Tamam, kapattım. SEVGİ otomatik olarak yüklenmeye başlandı. Bu normal mi?

Yetkili: Evet; ama unutmayın ki bu sadece bir temel program. Üst versiyonlarının yüklenmesi için başka KALP lerle bağlantı kurmanız gerekiyor.

Müşteri: Aaaa! Daha şimdiden bir hata mesajı verdi. Ne yapmam gerekiyor?

Yetkili: mesaj ne diyor?

Müşteri: HATA 412-PROGRAM İÇ SİSTEMDE ÇALIŞMIYOR. Bu ne demek?

Yetkili: Endişelenmeyin. Bu sıradan bir problem. SEVGİ programının başka KALPLERDE çalışmaya hazır olduğu ama henüz sizin KALBİNİZDE çalışmadığını söylüyor. Şu komplike programcılık terimlerinden biri ama daha sade bir dille “programın başkalarını SEVEBİLMESİ için öncelikle sizin kendi sisteminizi SEVMENİZ gerektiği.” Anlamına gelir.

Müşteri: Yani ne yapmam gerekiyor?

Yetkili: KENDİNİ KABULLENME isimli dosyanın altındaki KENDİNİ AFFETME.DOC,KENDİNE GÜVENME.TXT, DEĞER BİLME.TXT ve İYİLİK.DOCisimli dosyaların üzerine tıklayıp hepsini KALBİM klasörüne kopyalayın. Bir de KENDİ KENDİNE KRİTİK.EXE yi tüm dosyalardan ve daha sonra da çöp kutunuzdan silerek tamamıyla yok olduğundan emin olun.

Müşteri: Başardım. Hey! KALBİM gerçekten tertemiz dosyalarla doluyor.
GÜLÜMSE.MPG şu anda monitörümde oynuyor ve SICAKLIK.COM, BARIŞ.EXE ve MEMNUNİYET.COM KALBİM in içine kopyalanıyor.


Yetkili: O zaman SEVGİ yüklendi ve çalışıyor. Şu andan itibaren her şeyle başa çıkabilmeniz gerekiyor. Yalnız telefonu kapatmadan son bir şey.

Müşteri: Nedir?

Yetkili: SEVGİ programı ücretsizdir. Onu ve onun tüm modüllerini tanıştığınız herkese forward edin. Karşılığında onlarda başkalarıyla paylaşacak ve sonucunda size tertemiz modüller geri dönecektir.

*ALINTIDIR*
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Mart 2007       Mesaj #450
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
2 AŞIK

istanbul boğazında duran iki masaya bi yakışıklı bi güzel gelir o anda bi elektirklenme olur konuşurlar konuşurlar ceperini werirler birbirine akşama kadar konuşurlar konuşucak bişi kalmaz soru sormaya başlaralar erkek wer kıız çıkmaya başlarlarlar kızın okulundan iğrenç bi erkek kıza aşık olur kız sevgilisine dese kavga çıkar ne yapıcanı bilmez sevgilisinin okuluna gelir kendisi almak içn kızı görür o erkekele çılgına döner sorar sevgilisine bn seni seviiyorum sen onu mu der kız cevap weremez sadece gözü yaşlı suusar okul daki çocuk bunları takip edr bo ğaza glirler erkeke sorar
-o erkekle ilşkin war mı der
-kız hyr yok bn seni seviyorum der o bana sadece aşık
okuldaki çocuk gelir silahı ile ilk kızın sevgilisini sora kız ve en son kendisi öldir kız la erkeğin kanların birleşemiyen bi kalp olşturur beyaz bi kalp çevredikelr şaşırır nsıl olur kızla erkekin seslerini duyamaz çevredekiler şaşırır ama kızla erkek şöleder temizce sevmişseniz oluşur derler

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat