Ziyaretçi
Beni acıtan, ruhumu kanatan, okudukça Başımı döndüren, midemi bulandıran bir hikaye.
Sizde okuyup adrenalinizi yükseltmek isterimsiniz?
Bakın o zaman hayat, ne gerçekçi nede sahte, bir kimlikte görün bakın.
Buyurun okumaya o zaman..
Bir annenin feryadı yaşanmış gerçekler.
Keşke bunlar rüya olsaydı, acaba hayal mi yoksa, rüya mi dedirten cinsten.
Gece çok ayaz, kar var, kar değil sanki buz yağıyordu. Bu gece yarısı bir yolculuktu, çok üşüdüm.
İliklerim donmuş konuşmaya halim yoktu. Titreyen ellerim, zangırdayan bedenim, kendimi idare etmekte güçlük çekerek,
topladığım bavullarla, geldiğim tren garı. Olmayan treni beklemek, ne çaresizlik biliyor musunuz? sabah olur elbette diye düşündüm.
Burada vakit geçer diye oturdum oracığa ağlamaktan şişen gözlerim bir şeyler görmez ve seçemez oldu. Gece yarısını geçmişti ki,
başıma dikilen polisin, ne dediğini anlamak için zorluk çekerek boş gözlerle bakmam anlamsız geldi elbette, neden ağlıyorsun? nereye gidiyorsun? bu saatte tren yok. Bunu biliyorsun bende burayı kapatmam gerek, kapıları kilitleyeceğim dedi ve bavullarımı dışarı almam gerektiğini, söyleyerek taşımama yardım edip beni kapıya koydu. Varan iki… Birkaç saat önce bulunduğum evden atılmıştım. Bu bir evlattı, oraya getirip kaçarcasına arabayla uzaklaşmaları, beni kör etmişti. Gözlerim o manzarayı görmeseydi de, kör olsaydı Ama gördü.. Dışarısı adeta buz, çok soğuk ve buzla karışık kar var… Nereye gitsem acaba?
Yakında bulunan öteller el yakıyor ve uzaklara gidememek, çok çaresizim… Göz yaşlarım kara eşlik ediyor.. Fakat kar bile onlarla yarışamıyor, ağır kalıyor yanında… Uzun uğraşlar sonucu, sabah olmak üzere iken bir otel bulundu… Yatış o yatış, üç gün ateşler içinde yanana bedenim, bütün günahlarımı ödemişti.. Öte yandan beni bırakıp dönen, evlat sıcacık evinde kim bilir kaçıncı keyfinde ve uykusunda idi.. Daralan gönlüm, iyice büzüşmüş ve yok olmaya çabalıyordu.. Son bir gayretle, dördüncü günü yol, on dört saat bir yerlere geldim.. Oradan da on üç saat gitmem gerek.. Uçağı beklemek için son bir gayretle, yaradana sığınıp alana geldim… İşte merhametli insanlar benim halkım ve uçağın içi bindiğimde çok çaresiz ve yalnızdım… Sağa sola bakındım, bir tane desen tanıdık yüz yok.. Geriye bakmaktan boynum tutulmuştu.. Nihayet bitkin bedenim oracıkta uyuya kaldı.. Çok açım dedim ağladım, ama ya ben demedim ya duyan olmadı. Benimle olan iki kişi daha olduğunu zaman sonra hatırladım.. Biri benim evladımdı, diğeri eşi onlarda yoktu ortada..Bir zaman sonra uyandığımda bir kişinin başımda durduğunu bir şeyler konuştuğunu fark ettim.. Tanımadım sonradan benim çocuğum olduğunu anlattı ve bir çay sandviç istedim. Yediğimde tekrar yatma ihtiyacı duyarak uzandım ve ve işte ülkem.. Ben, hala ağlıyordum.. gar gözümün önünden gitmiyordu, birde hızla uzaklaşan bir araba.. Geride bir şey yoktu, indiğim yerden gideceğim yere hava muhalefetinden dolayı uçaklar kalkmadığından dolayı bir perişanlık daha...Orada da altı saat kadar bekledikten sonra, tam elli saat sonra otel hariç evimdeydim. ben hala ağlıyordum.. Girdiğim evimde, o evlattan bir eser olsun istemedim… Ne var ne yok kırdım attım. En önemlisi, onu sonsuza kadar kalbimden atmıştım… Şimdi tedavi oluyorum.. Bir şeyleri yaşamaya hayatımın, bu bölümünde onlar sız bir yaşam düşünüyorum.. İşte, bir annenin feryadı bu, yeter mi sizce? … Hayırlı evlat nedir Kimdir? neler yapmalıdır.. Yada hayırlı anne nasıl olmalı? onlara gitmeden onlardan uzakta, bayramlaşmamalı bile kontlara konteslere bayram sofrası hazırlayıp, kendisi yok olmalımıydı? eli öpülmeye değer bulunsa öpülürdü, onların ifadesi…
Dokuz ay yetmez mi acaba? Allahım yüce rabbim, kaç ay daha emek etmeliyim ki elim öpülsün.. Onurum gururum çok darbe aldı…
Yaşamam zannediyordum, şimdi dua ediyorum Allahım. Sen bilirsin suçlusun diyorlar, suçumun cezası sende sen ver. Onları doğurduğum için, peşlerinde koştuğum için, uykusuz kaldığım için, ağladığım için, onlar hasta olunca ben yandığım için, onların yerine ben üşüdüğüm için, onları doyurduğum için, göğsümden emzirdiğim için, uyutup altlarını temizlediğim için, sen ver bana cezamı razıyım.. Bunları unutmak için ölüp dirilmek mi gerek Allahım.. Sen güç ver bana, sana sığınırım diyor gariban işte hayat işte evlat ve ona kan ona hayat veren bu bir anne gurbette yaşayan bir gurbetçi ve evlatları arasında gecen bir gerçek yaşanmiş anı..
Sizde okuyup adrenalinizi yükseltmek isterimsiniz?
Sponsorlu Bağlantılar
Buyurun okumaya o zaman..
Bir annenin feryadı yaşanmış gerçekler.
Keşke bunlar rüya olsaydı, acaba hayal mi yoksa, rüya mi dedirten cinsten.
Gece çok ayaz, kar var, kar değil sanki buz yağıyordu. Bu gece yarısı bir yolculuktu, çok üşüdüm.
İliklerim donmuş konuşmaya halim yoktu. Titreyen ellerim, zangırdayan bedenim, kendimi idare etmekte güçlük çekerek,
topladığım bavullarla, geldiğim tren garı. Olmayan treni beklemek, ne çaresizlik biliyor musunuz? sabah olur elbette diye düşündüm.
Burada vakit geçer diye oturdum oracığa ağlamaktan şişen gözlerim bir şeyler görmez ve seçemez oldu. Gece yarısını geçmişti ki,
başıma dikilen polisin, ne dediğini anlamak için zorluk çekerek boş gözlerle bakmam anlamsız geldi elbette, neden ağlıyorsun? nereye gidiyorsun? bu saatte tren yok. Bunu biliyorsun bende burayı kapatmam gerek, kapıları kilitleyeceğim dedi ve bavullarımı dışarı almam gerektiğini, söyleyerek taşımama yardım edip beni kapıya koydu. Varan iki… Birkaç saat önce bulunduğum evden atılmıştım. Bu bir evlattı, oraya getirip kaçarcasına arabayla uzaklaşmaları, beni kör etmişti. Gözlerim o manzarayı görmeseydi de, kör olsaydı Ama gördü.. Dışarısı adeta buz, çok soğuk ve buzla karışık kar var… Nereye gitsem acaba?
Yakında bulunan öteller el yakıyor ve uzaklara gidememek, çok çaresizim… Göz yaşlarım kara eşlik ediyor.. Fakat kar bile onlarla yarışamıyor, ağır kalıyor yanında… Uzun uğraşlar sonucu, sabah olmak üzere iken bir otel bulundu… Yatış o yatış, üç gün ateşler içinde yanana bedenim, bütün günahlarımı ödemişti.. Öte yandan beni bırakıp dönen, evlat sıcacık evinde kim bilir kaçıncı keyfinde ve uykusunda idi.. Daralan gönlüm, iyice büzüşmüş ve yok olmaya çabalıyordu.. Son bir gayretle, dördüncü günü yol, on dört saat bir yerlere geldim.. Oradan da on üç saat gitmem gerek.. Uçağı beklemek için son bir gayretle, yaradana sığınıp alana geldim… İşte merhametli insanlar benim halkım ve uçağın içi bindiğimde çok çaresiz ve yalnızdım… Sağa sola bakındım, bir tane desen tanıdık yüz yok.. Geriye bakmaktan boynum tutulmuştu.. Nihayet bitkin bedenim oracıkta uyuya kaldı.. Çok açım dedim ağladım, ama ya ben demedim ya duyan olmadı. Benimle olan iki kişi daha olduğunu zaman sonra hatırladım.. Biri benim evladımdı, diğeri eşi onlarda yoktu ortada..Bir zaman sonra uyandığımda bir kişinin başımda durduğunu bir şeyler konuştuğunu fark ettim.. Tanımadım sonradan benim çocuğum olduğunu anlattı ve bir çay sandviç istedim. Yediğimde tekrar yatma ihtiyacı duyarak uzandım ve ve işte ülkem.. Ben, hala ağlıyordum.. gar gözümün önünden gitmiyordu, birde hızla uzaklaşan bir araba.. Geride bir şey yoktu, indiğim yerden gideceğim yere hava muhalefetinden dolayı uçaklar kalkmadığından dolayı bir perişanlık daha...Orada da altı saat kadar bekledikten sonra, tam elli saat sonra otel hariç evimdeydim. ben hala ağlıyordum.. Girdiğim evimde, o evlattan bir eser olsun istemedim… Ne var ne yok kırdım attım. En önemlisi, onu sonsuza kadar kalbimden atmıştım… Şimdi tedavi oluyorum.. Bir şeyleri yaşamaya hayatımın, bu bölümünde onlar sız bir yaşam düşünüyorum.. İşte, bir annenin feryadı bu, yeter mi sizce? … Hayırlı evlat nedir Kimdir? neler yapmalıdır.. Yada hayırlı anne nasıl olmalı? onlara gitmeden onlardan uzakta, bayramlaşmamalı bile kontlara konteslere bayram sofrası hazırlayıp, kendisi yok olmalımıydı? eli öpülmeye değer bulunsa öpülürdü, onların ifadesi…
Dokuz ay yetmez mi acaba? Allahım yüce rabbim, kaç ay daha emek etmeliyim ki elim öpülsün.. Onurum gururum çok darbe aldı…
Yaşamam zannediyordum, şimdi dua ediyorum Allahım. Sen bilirsin suçlusun diyorlar, suçumun cezası sende sen ver. Onları doğurduğum için, peşlerinde koştuğum için, uykusuz kaldığım için, ağladığım için, onlar hasta olunca ben yandığım için, onların yerine ben üşüdüğüm için, onları doyurduğum için, göğsümden emzirdiğim için, uyutup altlarını temizlediğim için, sen ver bana cezamı razıyım.. Bunları unutmak için ölüp dirilmek mi gerek Allahım.. Sen güç ver bana, sana sığınırım diyor gariban işte hayat işte evlat ve ona kan ona hayat veren bu bir anne gurbette yaşayan bir gurbetçi ve evlatları arasında gecen bir gerçek yaşanmiş anı..

Hikayeler ve Öyküler -2-
