Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 88

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 547.737 Cevap: 1.812
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
8 Mayıs 2007       Mesaj #871
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
GEÇ KALMAYIN !
Daha henüz 18 yaşındaydı ama hayatının sonundaydı.
Tedavisi mümkün olmayan ölümcül bir kansere yakalanmıştı.
Sponsorlu Bağlantılar
Kahır içinde eve kapatmıştı kendini...Sokağa çıkmıyordu.
Annesi, bir de kendisi. O kadardı bütün hayatı...
Bir gün fena halde sıkıldı, dayanamadı, attı kendini sokağa...
Bir yığın vitrin önünden geçti, tam bir CD satan dükkânı da
geride bırakmıştı ki, bir an durdu, geri döndü, kapıdan içeri,
gözüne hayal meyal takılan genç kıza bir daha baktı. Kendi
yaşlarında harika bir genç kızdı tezgahtar... Hani,ilk bakışta
aşk derler ya, öyle takılıp kalmıştı işte...İçeri girdi. Kız,
gülümseyerek koştu ona; "Size nasıl yardım edebilirim?" diye.
Nasıl bir gülümsemeydi o...Hemen oracıkta sarılıp öpmek istedi
kızı... Kekeledi, geveledi, sonra "Evet!" diyebildi. Rastgele
birini işaret ederek; "Evet, şu CD'yi bana sarar mısınız?"
dedi. Kız CD'yi aldı, içeri gitti, az sonra paketle geri geldi.
Gençkızdan aldı paketi, çıktı dükkündan, evine döndü.
Paketi açmadan dolabına attı... Ertesi sabah gene gitti aynı
dükkâna...Gene bir CD gösterdi kıza, sardırdı, aldı eve
getirdi, attı paketi dolaba gene açmadan...Günler hep alınıp,
sardırılan CD'lerle geçti. Kıza açılmaya bir türlü cesaret
edemiyordu. Annesine açıldı sonunda...Annesi; "Git konuş
oğlum, ne var bunda?" dedi. Ertesi sabah,bütün
cesaretini topladı, erkenden dükkâna gitti. bir CD seçti.
Kız gülerek aldı CD'yi, arkaya gitti paketlemeye.
Kız içerdeyken bir kâğıda "Sizinle bir gece çıkabilir miyiz?"
diye yazdı, altına telefon numarasını ekledi,notu kasanın
yanınakoydu gizlice. Sonra,paketini alıp
kaçtı gene dükkândan... İki gün sonra evin
telefonu çaldı... Anne açtı telefonu. Dükkândaki tezgahtar
kızdı arayan. Delikanlıyı istedi, notunu yeni bulmuştu
da... Anne ağlıyordu... "Duymadınız mı?" dedi. "Dün kaybettik
oğlumu." Cenazeden birkaç gün sonra anne, oğlunun odasına
girebildi sonunda. Ortalığa çeki düzen vermeliydi. Dolabı açtı,
oraya atılmış bir yığın açılmamış paket gördü. Paketleri aldı,
oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı. İçinde bir
CD vardı, bir de minik not...
"Merhaba, sizi öyle tatlı buldum ki, daha yakından
tanımak istiyorum. Bir akşam birlikte çıkalım mı?
Sevgiler... Jacelyn "
Anne, bir paketi daha açtı, onda da bir CD ve
bir not vardı: "Siz gerçekten çok tatlı birisiniz,
hadi beni bu gece davet edin, artık.
Sevgiler...Jacelyn "
LÜTFEN SEVDİĞİNİZİ BELLİ ETMEKTE VE SÖYLEMEKTE GEÇ KALMAYIN! Msn Sad(((
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
8 Mayıs 2007       Mesaj #872
nünü - avatarı
Ziyaretçi
MUTLULUĞU SATINALABİLİR MİSİNİZ?
Mutlu olmayı kim istemez ki? Bunun cevabı herhalde herkestir. Ama her şeyin bir bedeli olduğu gibi mutlu olmanın da bir bedeli var. Belki de hayatta ödediğimiz en ağır bedellerden biri olabilir. Bazı insanlar hayattan beklentilerini çok yüksek tutarlar. Zannederler ki bu yükseklik onların mutluluklarının seviyesini de arttıracak. Oysa ki mutluluğun fiyatı ya da seviyesi yoktur. Onu sahip olduğunuz bedene tattırabilirsiniz. Ama bedeniniz nankör davranacaktır. Oysaki ruhunuz mutluluğu anlayacak ve hayatınız boyunca hiç kaybetmeyeceğiniz bir yerde onu saklayacaktır. Eğer bir şeyi satın alamıyorsanız, ona paha biçilemiyor demektir. O zaman mutluluk sahip olabileceğimiz en yüce şeydir. Bazen yanı başımızda duran mutluluğa yüzümüzü ekşiterek bakarız hayatımız boyunca. Çünkü mutluluğun ne demek olduğunu anlamamışızdır. Oysa mutluluk bazen basit bir tebessüme karşılık vermek ya da sağ ol be dostum lafını kulaklarımızdan heyecanla içeri sokmaktır. Bazen mutluluk sıra dışı zamanlarda içinde ilginç bir huzur hissetmek bazen ise dünyayı karşına alıp mücadeleye girişmektir. Ya da eski arkadaşlarınla haylaz günleri hatırlamak ve özlemini içine gömüp hayata delicesine bağlanabilmektir. Aslında mutluluk satın alınması çok kolay bir şeydir. Ama yanlış olan insanların onu neyle satın almak istedikleridir. Eğer siz satın almak için doğru karşılığı verirseniz, mutluluğu çok ucuza hayatınıza katabilirsiniz. Unutmayın ki; arabalarla, milyarlarla, yatlarla, ünle ya da bunun gibi geçici şeylerle sağladığınız mutluluk sizin sadece ileride sahip olduğunuz şeylerden çok daha değersiz gördüğünüz toprak olacak bedeninizi tatmin eder. Ne zaman ruhunuzun dışarı özgürce çıktığını hissedersiniz işte o zaman mutluluğu yakalarsınız. Ufak şeylerle kendinizi mutlu etmeye çalışın çünkü gerçek mutluluk onların arasında gizli!

Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Mayıs 2007       Mesaj #873
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AŞK RİSKTİR.



Küçüğüm, nasıl anlatsam sana zamansız sevdaları… Ansızın yollarımı kesen aşkın eşkalini nasıl versem sana da, senin bulmanı sağlasam. Ama sende bilirsin ki sevgili, aşkın gözü kördür. Kimliksiz iki ruhuz biz aşkın ruhundaki karanlıklarda gezinen, göremiyoruz burnumuzun dibindeki aşkı ve biz alıp başımızı gidiyoruz, oysa ne çiçekler açılmıştır gözümüzün önünde, ne hoş kokuları vardır benliğinde ama biz öylesine kaptırıyoruz ki kendimizi, en güzel kokulu çiçeğin Kaf dağındaki karların altında sanıp vuruyoruz kendimizi yollara… Dağın en zirvesindeyim şimdi, kim bilir sende en zirvesinde geziniyorsundur ama ikimizin tek ortak noktası var sevgili. Aradığımız çiçeği ayrılık sardı, bizler ise o dağın en üstünde sandığımız çiçeğimizi soldurduk.

Çıkmazlarda mısın küçüğüm, olgunlaşacağım ben diyorsun sanki. Haklısın, sende karıştırıyor musun sevgi ile aşkı zaman zaman. Kimi zaman insan, yıllardır aradığını bulduğunu düşünür, sever ve delicesine yaşamaya başlar sevdasını, zaman geçer, günleri sanki bir romanın sayfaları gibi devirir bir bir ve anlar ki aradığı insan o yaşadığı insan değildir. Yalnız yol almaya başlar yolları, sokaklar yalnızlaşır sanki kendi gibi, kimsesizleşir kendi içinde, yok olduğunu sanır, firaridir ruhu aşka karşı ve ne yapacağını bilemez, geçmişteki sevgilinin canını mı yakmalı yoksa yeni bir aşka yelken mi açmalı diye düşünürken, bir bakar ki bir otobüs gelmiştir, şoförünün adı yalnızlık olan bir otobüstedir şimdi ve onu son durak sandığı duraktan alır, götürür başka bir mekana ya da yüreğe…

Alışmak zordur elbet yeni mekanların sisli ortamına, eskiyi özlersin bazen, eski yaşantında sevginin göğsünde huzur dolu bulduğun uykuları ararsın veyahut sevip de açılamadığın zamanların uykusuzluğunun acısını özlersin. Bende seni aradım yıllardır, şehir şehir aradım. Sonra yazdım seni, bilmediğim sesinden şarkılar dinledim ben, gülüşünü aradım insanların yüzlerinde… Bir aşk çıkmazında buldum seni küçüğüm, yalnızdım, yalnızdın ve yalnızdık kendi ruhlarımızdaki dar elbisesinde. Sen ağlıyordun, ben senden daha kötüydüm gözlerinde kimliksiz bir aşkı damla damla dökerken ve seni güldürmek için neler yapsam da çaresiz kalıyordum. Bitmişti gücüm, çıkmazlara düşmüştüm senden sonra bende. Seviyorum diyordun, ne çok severdim bu kelimeyi ben, senden duymak ayrı bir zevk olsa gerek diye düşünürken şimdi bir başka ruh için seviyorum diyordun, kanıyordu yüreğim ok olup vuruldukça kelimenle. Babacan bir hırka giydim, aklımda sen, içimde bir sızı, sana yakındım, ellerimi uzatsam tutacaktım seni, gözyaşlarında ben tükenmenin ne demek olduğunu anlamıştım. Gerçekler vardı, canımızı yakacak gerçekler, sen takım elbiseye vurulmasan da gözlerini boyayan bir cazibeye vurulmuştun ansızın. Sana sadece “O gözyaşların çok değerli, kıymetini bilen için. Akıtma artık, kıymetsiz bir insan adına. Değerlisin, değerinin farkına var” diyebilmiştim. Ne acı!

Sonra yokluğunla seviştim birkaç gün, yüz yüze konuşulmalı aşk diyordun, yüz yüze konuşulmalıydı haklısın ama ya ben, ben ne olacağım. Karşında senin ağzından senin şıp sevdi ruhlarını dinlerken ve ben senin için ölmeyi bile göze alabilecekken bir saman alevi gibi geçecek aşk sandığın sevgi kırıntılarını dinlerken ölmek istemeyecek miydim? Dinledim seni, sırf sen rahatlayıp bir an mutlu olasın diye dinledim, bir başka denize yelken açmıştın asi ruhunla ve seni ne fırtınalar bekliyor bilemiyordun, ben senin için endişeleniyordum. Allah kahretsin nasıl sevdim ben seni. Yaşarken mezar taşımı yazdırmıştım, ölüm tarihim da tarih yerine sadece birkaç cümle yazıyordu: Seni Gördüğüm An.

Haklısın küçüğüm, anlamanı bekleyemem bu aşka aşık ruhu, sevdiği insan adamış ama aşkın elbisesini bir bedene giydirememiş pis sakallı sefil yazarı. Daha göreceğin çetin kışlar çok hayatında ama senin mevsimlerin aşkların gibi gelir geçer ya benim mevsimsizliğime ne demeli senin yokluğunda.
Anlayamadın da beni, “Abi” deme derken çığlık çığlığaydı ruhum, o kelime bir duvar örüyordu aramıza ve ben aşamıyordum o duvarları ama sen sanki yüreğime bir kılıç darbesiyle ikiye bölmek isteyen bir savaşçı gibi sürekli yineliyordun bu kelimeyi. Duydum sevmişsin yine bir başka birini, mutluluğu arıyorsun ama körüz biz sevgili. Senin gördüğün görmez seni, seni gören gözleri sen görmezsin. Hayatın acımasız kanunu bu değil mi? Şimdi sana gel desem; sev beni seni sevdiğimin milyonda biri kadar desem, korkarım söyleyemem. Yanarsın çünkü o zerre kadar sevda da bile sen. Sen de korkarsın bu sevda denizinde yüzmekten, o yüzden okyanus sandığın nehirlerde yelken açmaya devam et sen sevgili. Seni seviyorum ardına gizlenen ve senin bedenine sahip olduktan sonra büyüsünü yitirmiş bir amaç gibi unutulmaları seç. Müsait olamadığın gecelerde, tatlı rüyalarda gezinirken sen, ben ağlayayım olmayan sabahlarda senin için. Seni neden böyle delicesine sevdim. Pişman hiç değilim.

Ne güzeldi değil mi senle paylaştığım pembe düşler, hatta bazen kendini içinde bulup, o güzel toz pembe düşlere kaptırdığın anlar… Çocuklar uyuyup uyanıyordu, şiirler okunuyordu düşlerde sadece bir göze kenetlenip ve özlemler yoktu yaşanması gereken. Çünkü tüm özlemlerimi senin olduğun hayallerde yaşıyordum ben. Seninse yüzün yanıyordu, karnına ağrılar giriyordu, ne yapacağını bilmez bir halde hissediyor, dayanamayacağını düşünüyordun bu acıların içinde. Birileri sana geleceğini söylüyordu, birileri hoşlanmalarından bahsediyordu, birileri çaresizce sadece mutlu olman için sadece dinliyordu. Ne yapacağını soruyordun bana; bende bir filozof edasıyla söylüyordum sana “Kimse istemediği şeyi yaşamak zorunda değildir. Sevgi ise hissedilen risk alınmaz ama aşk risktir. Kazanmak için ille de kaybetmek gerekmez, inanmak ve çaba sarf etmek yeterlidir ama önce kıymet bilmeyi öğrenmek ve sana kıymet vereni görmek gerekir.” Diyordum. Sana bunu diyen bir Mecnundu sevgili ama sen, gündelik Keremleri tercih ediyordun. Mutluluk bu mu sence?

Allah kahretsin seni seviyorum küçüğüm. Seni aramaktan da yoruldum. Neredeysen, çık gel sevgili. Gel ki; ne sen ne de ben artık ertelemek zorunda kalmayalım yaşanmayı bekleyen özlemlerimizi… Seni seviyorum, yazılarımda yaşadığımdan daha fazla, günden güne çoğalan bir aşkla. Kalp gözün açık olsun.
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
9 Mayıs 2007       Mesaj #874
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Öykü

İçimdeki İşıltıydı O


Kırklı yaşlarımda tanımıştım onu. Bir rüzgardı içimde. Durmadan esen, dinmek bilmeyen bir rüzgar, bir ışıltı…
Kimi zaman karayel gibi dağların zirvelerine çıkarırdı beni. Doruklardan birlikte bakardık yaşamın renklerine. Kuşların daldan dala konuşlarını benzetirdik kendi yaşantımıza. Sonra da böcekleri, karıncaları izleyerek yuvalarını ziyaret ederdik adeta sırtımızda yükümüzü taşıyarak.
Kimi zaman tatlı tatlı eserek yaşam içindeki değerleri anımsatırdı bana. Sonbaharda, kıyıya vuran morcivert medüzleri atardı denizin içlerine. Yaşatmak için onları açıklara atarken sarf ettiği enerji ısıtırdı beni. Yanında bağırırdım o enerjiyle haykırırcasına. Birini, birini daha fırlat gitsin, onlar için yaşam başlayabilir diye.
Ansızın denizin içinde bulurduk kendimizi. Dans eder, coşardık o soğuk sularda. Şarkılarımız beslerdi balıkları adeta…
Kışları öylesine sert eserdi ki; parmaklarımı sıkıp yumruk yaptığımda içimdeki ışıltının varlığını hissederdim hep coşkuyla. Kah çocuklar gibi koşardım sokaklarda; kah on sekiz yaşındaki genç kız gibi naz yapardım ona. Kah ağaçların boynu bükük dalları gibi kıvrılırdım yanı başına. Sonra da çayımızı demleyip yudumlardık elimizdeki bir lokmayı paylaşarak. Hiç unutamam bir fındığı ikiye bölüp paylaştığı anları. Kanepeye uzandığımda üşümemem için üstüme örttüğü örtüleri. Televizyon izlerken programlar hakkında yaptığımız yorumları. Şarkıları dinlerken akıttığı göz yaşlarını. Çok ender olarak gittiğimiz barlarda dans ederken yaşadığımız o duyguları. Kutladığımız alaca doğum günlerini…
Ve baharın içinde bulurduk kendimizi ansızın. Doğa yemyeşil örtüye büründüğünde bizim de duygularımız gümrahlaşırdı biteviye. İçimdeki rüzgar öylesine coşardı ki; duramazdım onsuz, yapamazdım onsuz. Birbirimizden ayrılır ayrılmaz sarılırdık telefonlarımıza. Saatlerce yaptığımız söyleşiler bıktırmazdı bizi. Söylediğimiz o sevi dolu sözler bahar yağmurlarıyla taşınırdı çevremizdekilere. Onlar da bizim iletişim ağımıza girer sımsıkı sarılırlardı sevdiklerine.
2003 yılının baharında bir beyaz gülle bana yazdığı şiiri sunduğunda öylesine ürkmüş, öylesine karışık duygular yaşamıştım ki; daha, daha sıkı, sımsıkı sarılmış omzuna yaslamıştım başımı. Ve duygu seline kapılıp ağlamamak için zor tutmuştum kendimi.
Baharda çiçek açan ağaçların güzelliğini bir başka yaşardım onunla. Erik ve badem ağaçlarının çiçeklerine nasıl da seranat yapardık bir düşünsenize… Nasıl da yavru ceylanlar gibi zıplayarak yakalamaç oynardık papatya bahçelerinde. Bir tek papatyayı koparıp nasıl da sunardı bana. Kraliçeler gibi hissederdim kendimi hep.
Güneşe ulaşmak için yüzdüğümüz lacivert denizlerde yine yaz mevsimi yaşanıyor, yaşanacak şimdilerde. Ama biz yokuz oralarda. Ben yokum, sen yoksun. İkimiz ayrı ayrı kulvarlarda, ayrı ayrı havaları soluyoruz. Esintimiz dinmiyor yaşarken bir şekilde.
Oysa birlikte okyanuslara yelken açardık yazları seninle. Gökkuşağının renklerini sayarken yol alırdı yelkenlimiz şırıl şırıl. Çıkınımızı çıkarır keyifle beslenirken biz, martılar bile kıskanırdı. Hiç dönmek istemezdik kentin gürültülü ortamlarına. Seyredelim derdik; derin mavilerde, dip yeşillerinde…
Parçalandık biz, yüreğimizdeki ışıltıları hiç söndürmeden. Sevimizi hiç eksiltmeden, anılarımızın büyüsüne kapılarak sürdürüyoruz şimdi yaşantımızı. Her güzelliği yaşadığımızda birbirimizi yad ederek. Her güzelliğe dokunduğumuzda avuçlarımızı sımsıkı sıkıp birbirimizin varlığını hissederek.
Ne kadar sürer bilmiyorum, bilmiyorum. Belki yarın belki yarından da yakın göçüp gideriz başka gezegenlere. Yalnız şimdiden haykırmak istiyorum içimdeki o ışıltıyı hep hissederek göçüp gideceğime…

DEsssT16 - avatarı
DEsssT16
Ziyaretçi
9 Mayıs 2007       Mesaj #875
DEsssT16 - avatarı
Ziyaretçi
Günlerden bir gün bir baba ve zengin ailesi oğlunu köye götürdü. Bu yolculuğun tek amacı vardı, insanların ne kadar fakir olabileceklerini oğluna göstermek.
Çok fakir bir ailenin çiftliğinde bir gece ve gün geçirdiler.Yolculuktan döndüklerinde baba oğluna sordu,

"İnsanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü?"
"Evet!”
"Ne öğrendin peki?" Oğlu yanıt verdi,
"Şunu gördüm: bizim evde bir köpeğimiz var, onlarınsa dört.
Bizim bahçenin ortasına kadar uzanan bir havuzumuz var, onlarınsa sonu olmayan bir dereleri. Bizim bahçemizde ithal lambalar var, onlarınsa yıldızları.
Bizim görüş alanımız on avluya kadar, onlarsa bütün bir ufku görüyorlar."
Oğlu sözünü bitirdiğinde babası söyleyecek bir şey bulamadı.

Oğlu ekledi, “Teşekkürler, baba, ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için!”
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Mayıs 2007       Mesaj #876
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

BİRAZ SEVERMİSİN

Ne kadar zaman oldu ?

Ne kadar zamandır böyleyim ?

Beni biraz sever misin ?

Kim olursan ol, nasıl olsa gidenlerden bir farkın olmayacak.

Uzun zaman önceydi renkler matlaşmaya başladı, kendim seçmiştim oysa sevda yollarımı, sevda insanlarımı.

Geceler sancılı olur diye korkup, yüreğime sıcak sevdalar verdim.
Peki şimdi biraz sever misin ?
Zaman ve mekan aynı, her geceden daha farklı, daha kırgın, daha muhtaç bir gece.

Çocukluğumdaki ağabeylerimin, ablalarımın sevdaları bu gece gözlerimde, canlı gibi. Tüller ardından birbirlerini görmeden, bilmeden yaşanan sevdalar.

Evet özlüyorum, bana ait olmasa da yaşam zamanımda şahit olduğum masum sevdaları.

Şimdi biraz sevsen beni, sever misin ?

Yakın dost oldum özlem ile.

Çocukluğumun kahraman ablalarını, ağabeylerini düşünüyorum;
Gece katran karası, uzaklardan bir ışık, ben onlarla beklide aynı yollarda soluyarak büyüyüp yetişemeyen, inançları ve davaları uğruna arkalarına bakmadan bıraktıkları sevdaları ?

Uzun yağmurların ardından, hava ılık, gece tıpkı o günlerdeki gibi, inanç ekledikçe o uzaktaki ışığı bana yakın ediyor.

Biraz sever misin ? Her kim olursan ol.

Bir yanım sevdaya doğru kırgın iken, bir yanım öyle deli, bu hayatın ortasına gözü kara.

Beni biraz sever misin ?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Mayıs 2007       Mesaj #877
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Geleceğini biliyordum!

Savaşın en kanlı günlerinden biri..

Asker, en iyi arkadaşının biraz ileride
kanlar içinde yere düştüğünü gördü.
İnsanın başını bir saniye bile siperin
üzerinde tutamayacağı ateş
yağmuru altındaydılar.

Asker teğmene koştu ve
"Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı
alıp gelebilir miyim?.."
Delirdin mi der gibi baktı teğmen...
"Gitmeye değer mi?.
Arkadaşın delik deşik olmuş...
Büyük olasılıkla ölmüştür bile..
Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın."
Asker ısrar etti ve teğmen
"Peki " dedi. "Git o zaman..."

İnanılması güç bir mucize...

Asker o korkunç ateş yağmuru
altında arkadaşına ulaştı.
Onu sırtına aldı ve koşa koşa döndü...
Birlikte siperin içine yuvarlandılar.
Teğmen kanlar içindeki askeri muayene etti...
Sonra onu sipere taşıyan
arkadaşına döndü:
"Sana değmez, hayatını tehlikeye atmana
değmez demiştim. Bu zaten ölmüş..."
"Değdi teğmenim" dedi asker...
"Nasıl değdi?" dedi teğmen...
"Bu adam ölmüş görmüyor musun?.."
"Yine de değdi komutanım.
Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı.
Onun son sözlerini duymak,
dünyaya bedeldi benim için."

Ve ölen arkadaşının son sözlerini tekrarladı:

Geleceğini biliyordum!.." demişti arkadaşı,
"GELECEĞİNİ BİLİYORDUM..."




.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Mayıs 2007       Mesaj #878
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AYNA AYNA SÖYLE BANA Telefonu kapattı…
Ağlamalıydı… hıçkırıkları soluğunu kesmiş, etrafındaki her şeyi savurmuş olmayı çok istiyordu, ama olmadı…
Aynaya baktı bitti… bitti.. dedi, kendi sesini bile duyamayacağı bir fısıltıyla, inanamıyordu!
Sanki bir anda yüzünde ki çizgileri derinleşmiş, omzunda ki ağırlığı bacaklarının taşıyamayacağını düşünüp olduğu yere oturmuştu. Kaç saat geçtiği’ nin farkında değildi. Telefon sesiyle ürperdi. Arayan arkadaşı Leyla idi.
- Nasılsın?
Sesinin titremesine engel olamıyordu. Konuşmak için bir kez daha zorladı kendini
- iyiyim… diye bildi
- Sesin kötü geliyor, her şey yolunda mı?
- Annem biraz rahatsızmış, ona üzüldüm. Evet her şey yolunda dedi. Neden yalan söylediğini kendi bile anlamamıştı. Sadece doğruyu söylerse daha çok acı çekeceğini düşünüp vazgeçmişti.
- Geçmiş olsun… Akşam geliyorsun değil mi?
- Akşam mı?
- Unuttuğunu söyleme lütfen gül
- Yo unutmadım şey… Ben gelmesem Leyla, bu defalık beni affetseniz
- Hayatta olmaz şekerim, sensiz bu eğlencenin tadı mı olur?
- Leyla lütfen yorgunum biraz, hem annemde rahatsız, ona uğrasam daha iyi olur.
- Oyunbozanlık yapıyorsun! Gül, sen çok istiyordun bu eğlenceyi şimdi vazgeçemezsin
- Peki tamam Leyla , pes ediyorum
- Sen harikasın, saat 20.00 da garın önünde buluşuruz tamam mı?
- Tamam
- Öptüm seni
- Bende öptüm

Ve tekrar başa döndü, bu kez yanaklarında ki nemi hissetti parmaklarında. İşte olmuştu. Ağlamıştı, belki biraz rahatlardı. Tekrar aynaya baktı siyah rimelleri yanağına bulaşmış sildikçe daha kötü bir hal almaya başlamıştı. İçinden keşke her şeyi böyle karalayıp yıkayabilse diye düşündü. Kötü görünüyordu ama halinden şikayetçi olabilecek durumda değildi. Bir süre daha bulunduğu yerde kaldı. Kendini toparlamalı ve yüzünü yıkamalıydı ama yüzündeki rimelin siyahlığı o kadar komik göründü ki kahkahalarına engel olamadı, “ delirmiş olmalıyım?” diye geçirdi içinden ama bu kadar kolay mıydı delirmek? Kahkahalarına bir türlü mani olamıyordu sanki çığlıklarıydı sesini duyurmaya çalışan. Durdu!
- Kendine gel gül… dedi neler oluyor sana. Evet gerçekten neler oluyordu? Neden bitmişti? Ve neden bunca zaman sonra neden? Neden? Cevapları yoktu sorularına karşılık.
Birden gözü saate takıldı 19.00 gösteriyordu zaman. Bir saat sonra Leyla ile buluşacaktı, geç kalmayı ve bekletmeyi sevmiyordu, biran önce hazırlanıp çıkmalıydı.
Son kez aynaya baktı ve döndüğünde geri alacağı yüzü aynada bıraktı…
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
10 Mayıs 2007       Mesaj #879
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Öykü

Ya benim imkansızım?

Genç kız deli gibi sever çocuğu ama söyleyemez bir türlü grurundan o olmayınca öleceğini bilirdi aslında ama inanmazdı inanmamış gibi yapardı.Onu görünce gözleri dolar kalbi acırdı fakat umursamazdı vce mutlu görünmeye çalışırdı dışardan ama bilmezdi ki insana yaşatan da yıkan da kendi içinde hissettikleridir .Genç kız çocuğu gizlice sessizce sevmeye devam etti yıllarca soranlara unuttum adı neydi dedi kendince unuttum diyerek kalbini rahatlatuıyordu.Ama gerçek bırakmıyordu yakasını bırakmayacaktı da bir yanda imkansız aşkı bir yanda yaşaması gereken bir hayat.Ve birgün bir seçim yapar sensizlik ölümse ölürüm be gülüm der ve canına kıyar.Son anda yetiştirirler hastaneye kız gözünü açar açmaz imkansızım die sayıklamaya başlar.Vbir ses duyar buruk titrek ağlamaklı boğuk bir sestir bu ben senin imkansızın değildim sessiz seveninimdir der bu ses kız şaşırır ilaçların etkisiyle rüya gördüğünü düşünür .Hastahaneden çıkınca birden telefonu çalar arayan imakansızıdır ve geçmiş olsun der.Kız bu telefondan sonra herşeyin gerçek olduğunu anlar ve intihar etmeden önce imkansızına hitaben yazdığı o mektubu o kısacık mektubu birkez daha okur.Mektupta imkansızım ben sana kavulşmadan sensiz ölüyorum gönül isterdiki kollarında can vereyim son nefesimde seni seviyorum diyeyim benim böyle bi lüksüm yok hiç olmadı ama yinede bilmeni istedim ölmeden önce gördüğüm son rüyada sen vardınaşkım yazar.Sonunda bir mucize olur ve kızın imkansız sandığı aşk aslında sadece onun imkansız olarak kabul etmesinden doğan bir rüyaymış şimdi onlar bu mektubu gülerek okuyorlar peki aşkım şimdi sen söyle benim imkansızımda birgün gerçek olacak mı?
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
10 Mayıs 2007       Mesaj #880
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Çürük Elma

Elini uzatip once dudaklarina goturdugu parmagini (camdaki ) cicege dokundurdu Bengu. Adam yuzunu oksadi, Bengun un yalniz adami .. elini hissedince urperiyodu kadin. Coskuyla tum duygularini, arzularini akitiyorlardi birbirlerine. Binlerce kilometre vardi aralarinda ama onlar o kadar baska bir boyutta birlesip butunlesiyorladi ki.. Monitordan uzanip tum hucrelerine girmisti.
Hayatinin en guzel beraberligini yasiyordu. Incecik gorunmez bir tul ayiriyordu gercek hayattan onlari. Gercek? Gercek ne? mutlu oldugum yerdeyim ben onunla , gercegim bu benim .
Toplumun bekledigi gorevleri yaparken bile yanimda benim. Beni sevgisiyle saran, kiskaninca hircinlasan sevgilim. Okulda, tiyatroda, bir tanidik evinde karsilasmadik. Birbirimizi burada bulduk.
Bir oyun sitesinde tanistik. Bilgisiyle buyuluyordu beni, her konuda ne cok anlatabiliyordu sIkmadan, yillar once okuyup beynimdeki dolaplardan birine kaldirdigim kitaplari paylastik.
Sicak bir yaz gecesinde, elimden tutup odasina goturdu beni. Karsilikli sigara icerken ona duydugum arzuyu hissettim. Urkttum bu duygudan , aniden kapattim bilgisayari .. Saklandim gunlerce, onun beni bekleyisini izledim. Mutsuzlugumu farkettim, onu ozluyordum.
Gorunmezligimi kaldirdim. Sarildik, aclikla, ozlemle..
Ikimizden birinin yolculuk yapmasi gereksede , dunyanin neresinde olsak beraberdik. Seslerimizi tanidik, sabahlara kadar konustuk.


Tanidiklarimin, ailemin endise dolu bakislarindan rahatsiz oldum , aldirmamaya calistim. ama fazla karsi koyamadim. Tepkiler, belli etmemeye calisarak yapilan elestirilerden yoruldum, sinirlerim zayifladi. Metalik bir ses tonuyla ona telefonda bagirdim. Beni rahat birakmasini , hayatimi berbat ettigini soyledim.

Gitti, bir daha hic gelmemecesine gitti. Kimseyi sevmedim onu sevdigim kadar, kimseyle olamadim onunla oldugum gibi. Kizmadim ona ama alabildigine uzgun kalbimin bir kosesi, aradan uzun zaman gecti. Baskalari oldu onun yerine koymak istedigim , daha da acittim kendimi digerlerinin asklarinda oyalanirken..

Sen hala bendesin. Penceremin onunde beni disaridan koruyan cam agacindasin, kavrularak daldigim denizde sularla sariyor, kucakliyorsun beni, sevisiyoruz.

Kimse senin gibi sevemedi, senin verdigin sicacik guvenligi veremedi .

Sesini, ellerini, gevrek kahkahalarini ozluyorum icim yanarak. O yanginda mutluyum anilarimla.

Sen benim Curuk elmaya tek ortagimdin, o elmayi senden benden baska bilen hala yok sevgilimMsn Happy

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat