Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
7 Ekim 2005       Mesaj #2
Safi - avatarı
SMD MiSiM
İstanbul’a döndükten sonra, Ocak 1916’da Edirne’deki 16. Kolordu komutanlığına atandı. Ardından bu kolorduyla Doğu Cephesi’ne gitti. Nisan 1916’da Silvan’da göreve başladı ve mirlivalığa (tuğgeneral) yükseltildi. Mustafa Kemal bu görevi sırasında Muş ve Bitlis’i geri aldı (6-7 Ağustos 1916). Bu sırada İttihat ve Terakki yönetimi Hicaz Kuvve-i Seferiyesi adında bir ordu kurmak ve Mustafa Kemal’i bu göreve atamak istiyordu. Mustafa Kemal buna karşı çıktı ve Hicaz Kuvve-i Seferiyesi kurulmadı. Bunun üzerine asaleten 2. Ordu komutanlığına atandı ve Doğu Cephesi’ne geri döndü. Temmuz 1917’de General Falkenhayn emrindeki Yıldırım Orduları Grubu’na bağlı 7. Ordu komutanlığına atandı. Ama bu görevinde Falkenhayn’la anlaşamadı. Yanında görev yapan Albay «İsmet Bey’le (İnönü) birlikte bir rapor hazırlayarak Talât Paşa’ya gönderdi. Bu rapor benimsenmeyince Mustafa Kemal görevinden ayrılarak İstanbul’a döndü.
Ad:  ata4.JPG
Gösterim: 6069
Boyut:  33.3 KB


İstanbul’da bulunduğu sürede Alman imparatoru II. Wilhelm’i ziyaret için veliaht Vahideddin’le birlikte Almanya’ya gitti. Burada Alman cephesini görünce savaşın yitirileceğini anladı; düşüncelerini Alman komutanlarına da açıkladı. Bir süre tedavi için Viyana ve Karlsbad’a (bugün Karlovy Vary) geçti. Temmuz 1918’de tahta çıkan VI. Mehmed (Vahideddin) Mustafa Kemal’i İstanbul’a çağırdı. Padişahla görüşmelerinden etkili bir göreve getirilmeyeceğini anlayan Mustafa Kemal, Ağustos 1918’de Filistin’deki 2. Ordu komutanlığına atandı. Eylül 1918’de İngiliz saldırısı üzerine emrindeki orduyu kuzeye (Şam ve Halep) çekti. Baştan beri daha geride bir savunma hattı kurulmasını savunan Mustafa Kemal, 7. Ordu’yu Halep’in kuzeyinde mevzilendirdi (Ekim 1918). Bu hat kabaca gelecekteki Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarıydı. OsmanlI İmparatorluğu 31 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’yle savaştan çekildi; Mustafa Kemal de Yıldırım Orduları Grubu komutanlığına atandı. (Bakınız:(Mondros Ateşkes Antlaşması) Bu görevi sırasında İstanbul’a telgraflar çekerek mütareke maddelerinin açıklığa kavuşturulmasını, İngilizler’in İskenderun’u işgali halinde buna karşı direneceğini bildirdi. Antep ve çevresinde halka silah dağıtımını örgütledi. Bir hafta sonra 7 Kasım 1918’de Yıldırım Orduları Grubu kaldırılınca Harbiye Nezareti emrine alındı.

13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelen Mustafa Kemal, 16 Mayıs 1919’a değin çalışmalarını başkentte sürdürdü. İstanbul’a vardığında yeni kurulan Tevfik Paşa kabinesinin Meclisi Mebusan’dan güvenoyu almaması için çalıştı, ama başarılı olamadı. Ardından Vahideddin’le görüştü. Ondan yeni bir kabine kurup kendisini de harbiye nazırlığına getirmesini istedi. Yabancılarla da görüşmeler yaptı. Şişli’de, daha sonra müze haline getirilen eve yerleşerek sonraları Milli Mücadele’nin çekirdek kadrosunu oluşturacak arkadaşlarıyla (Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, İsmet İnönü, Kâzım Karabekir, Fethi Okyar, Rauf Orbay) toplantılar yaptı. Birkaç kez VI. Mehmed ile görüştü. İstanbul’da yoğun etkinlikte bulunamayacağı kanısına varınca Anadolu’da bir göreve atanmaya çalıştı.

30 Nisan 1919’da 9. Ordu (sonradan 3. Ordu) müfettişliğine atandı. Hem askeri hem mülki nitelikteki görevi, Samsun bölgesinde Rumların bir Pontus devleti kurma girişimlerini ve Türk köyleriyle Rum köyleri arasındaki çatışmaları önlemekti. Bölgede güvenliği sağlayacak, silah ve cephaneleri toplattıracaktı. Bu sırada iktidarda Damat Ferid Paşa Hükümeti vardı. İstanbul’dan ayrılmadan önce milli müdafaa kuruluşlarının temsilcileriyle, İstanbul’daki İtilaf Devletleri’nin olağanüstü komiserleriyle, sadrazamla ve padişahla görüştü. Bu sırada İzmir Yunanhlarca işgal edildi. Mustafa Kemal 16 Mayıs 1919’da Bandırma adlı küçük bir vapurla İstanbul’dan ayrıldı; 19 Mayıs 1919’da Samsun’a vardı.(Bakınız: Bandırma Vapuru'nun Tarihçesi)

Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’daki durumu Nutuk'ta şöyle özetliyordu: Ağır bir mütareke imzalanmış, millet yorgun ve yoksul, ordu silahsızlandırılmış, yöneticiler âciz ve şahsiyetsiz, İtilaf Devletleri’nin askerleri ülkenin dört bir yanma yerleşmişti. Mustafa Kemal tek çözümün ulus egemenliğine dayanan bağımsız bir Türk devleti kurmak olduğunu düşünüyor ve bu görüşünü “ya istiklal ya ölüm” sloganıyla özetliyordu. Ama, amaçlarını halka hemen açıklamanın sakıncalı olduğunu döşenerek, aşamalı bir biçimde amaca ulaşmayı tasarlıyordu.

Mustafa Kemal, tedavi olma gerekçesiyle Havza’ya geçti. Önce Pontus Rumlarının eylemlerini engelledi. Havza’dan bütün komutanlara, idare amirlerine, Anadolu’daki milli kuruluşlara gizli bir tamim göndererek işgallere karşı bütün yurtta mitingler yapılmasını, işgal ve ilhakların önlenmesini istedi. Kolordu komutanlarına gönderdiği bir yazıda düşman saldırısına karşı çete savaşına azami ölçüde başvurulmasını emretti. Bu tamimler, İtilaf Devletleri’nin baskısıyla 8 Haziran’da hükümetçe İstanbul’a çağrılmasına yol açtı. Dönmeyi kabul etmeyerek 13 Haziran’da Amasya’ya geçti. 21-22 Haziran’da Amasya Tamimi’ni yayımladı. (Bakınız:Amasya Genelgesi (Amasya Tamimi) Bu tamimde vatanın bütünlüğüyle milletin istiklalinin tehlikede olduğunu, merkezî hükümetin görevini yerine getiremediğini, milletin istiklalini gene milletin azim ve kararının kurtaracağını, milletin sesini duyurmak için milli bir kurul oluşturulmasının zorunlu olduğunu, bunun için de Anadolu’ nun en güvenli yeri olan Sivas’ta bir kongrenin toplanmasının gerektiğini belirtiyordu. Tamim Mondros Mütarekesi hükümlerine uyulmaması çağrısını içerdiğinden, Mustafa Kemal İstanbul Hükümeti’ne açıkça karşı çıkmış oluyordu.

Halk, 27 Haziran’da Sivas’a varan Mustafa Kemal’i sevinçle karşıladı. Bu sırada dahiliye nazırı Ali Kemal, Mustafa Kemal’in görevden alındığını bütün vilayetlere bildirmişti. Mustafa Kemal Erzincan’dan geçerken harbiye nazırından İstanbul’a dönmesini isteyen telgraflar aldıysa da bu isteğe uymadı. 3 Temmuz’da halkın sevgi gösterileri arasında Erzurum’a vardı. 8 Temmuz’ da sarayla yaptığı bir telgraf görüşmesinde askerlikten istifa etti. (Bakınız: Erzurum Kongresi) Ertesi gün Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Erzurum Şubesi başkanlığına seçildi. Böylece İstanbul’la bağlarını koparmış oldu.
Ad:  ata5.JPG
Gösterim: 5991
Boyut:  27.6 KB

Mustafa Kemal, 23 Temmuz’da başlayan Erzurum Kongresi’nde oybirliğiyle kongre başkanlığına seçildi. Ulusal sınırlar içinde vatanın bir bütün olduğu, vatanın yabancı işgaline karşı savunulacağı, merkezî hükümet bu görevi yerine getiremezse milli kongre tarafından geçici bir hükümet kurulacağı yolunda kararlar alınan kongrede, dokuz kişilik bir Heyet-i Temsiliye seçildi ve başına Mustafa Kemal getirildi. Bu arada nüfuzlu kişiler ve aşiret reisleriyle bağlantı kurarak Sivas Kongresi hazırlıklarını yürüttü. 2 Eylül’de Sivas’a vardı. 4-11 Eylül arasında toplanan Sivas Kongresi’nde bütün direniş örgütleri Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında toplandı. (Bakınız: Sivas Kongresi) On altı kişilik yeni Heyet-i Temsiliye’ye bütün ülkeyi temsil yetkisi verildi, Misak-ı Milli’nin esasları kararlaştırıldı. İstanbul Hükümeti ise Sivas Kongresi’ni dağıtmak, Mustafa Kemal’i tutuklamak için girişimlerde bulundu ama bu işle görevlendirilen Elazığ valisi Ali Galip İstanbul’a kaçmak zorunda kaldı. Mustafa Kemal Damat Ferid Paşa’ya çektiği bir telgrafla bu girişimi kınadı ve meşru bir hükümet başa geçinceye değin İstanbul’la ilişkilerini keseceğini bildirdi.

Bunun üzerine 1 Ekim’de Damat Ferid Paşa Hükümeti istifa etti. Ali Rıza Paşa başkanlığında kurulan yeni hükümet, Heyet-i Temsiliye ile görüşmek üzere Bahriye Nazırı Salih Paşa’yı Anadolu’ya gönderdi. Mustafa Kemal 18 Ekim’de Amasya’da Salih Paşa ile görüştü. Bu görüşme sonucunda hükümetle milli müdafaa örgütü arasında hiçbir anlaşmazlık kalmadığı, mebus seçiminin özgürce yapılacağı, Sivas Kongresi kararlarında anlaşmaya varıldığı açıklandı. 7 Kasım” 1919’da Mustafa Kemal İstanbul’da toplanacak Meclis-i Mebusan’a Erzurum’dan milletvekili seçildi. 16 Kasım’da Heyet-i Temsiliye üyeleri ile bazı yetkili kişilerin Sivas’ta yaptığı bir dizi toplantıda Heyet-i Temsiliye’nin merkezinin Ankara’ya taşınması kararlaştırıldı. 27 Aralık 1919’da Ankara’ya varan Mustafa Kemal halk tarafından coşkuyla karşılandı. Böylece Ankara Milli Mücadele’nin merkezi haline geldi.

Mustafa Kemal, güvenlik nedenleriyle İstanbul’da toplanan Meclis-i Mebusan’a katılmadı. Meclis toplantısında Misak-ı Milli kabul edilerek Milli Mücadele yanlısı Felah-ı Vatan Grubu kuruldu. Mart 1920’de İstanbul’daki Ali Rıza Paşa kabinesi çekildi. Mustafa Kemal’in baskısıyla Damat Ferid Paşa sadrazam yapılmadı; yeni kabineyi Salih Paşa kurdu. 16 Mart 1920’de İtilaf Devletleri İstanbul’u işgal edince, Meclis-i Mebusan bu koşullar altında görevini yerine getiremeyeceği gerekçesiyle oturumlarına ara verdi. Mustafa Kemal Heyet-i Temsiliye başkanı olarak bütün yurda çektiği telgraflarla durumun izlenmekte olduğunu bildiriyor, ayrıca işgalci ve tarafsız ülkelere protesto mesajları yolluyordu. 19 Mart’ta bir tamimle Ankara’da olağanüstü yetkilerle donanmış bir meclis kurulması kararını yayımladı. Bu meclis, İstanbul’dan Anadolu’ya geçen ve yeniden seçilecek mebuslardan oluşacaktı.
Ad:  ata6.JPG
Gösterim: 5999
Boyut:  28.1 KB

23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) açıldı. Mustafa Kemal yeni bir hükümetin oluşturulmasını, ülkede TBMM’nin üstünde hiçbir güç tanınmamasını, yasama ve yürütme görevlerinin TBMM’de toplanmasını önerdi. Bu önerge meclisçe kabul edildi. 25 Nisan’da Mustafa Kemal’in başkanlığında geçici bir İcra Encümeni seçildi. Bu encümen 3 Mayıs’ta yerini ilk İcra Vekilleri Heyeti’ne bıraktı. Mecliste devlet örgütünün kuruluş çalışmalarını yapmak üzere, Mustafa Kemal’in de katıldığı bir de Layiha Encümeni kuruldu. Mayıs 1920’de bir Fransız heyeti Ankara’ya gelerek Mustafa Kemal’le görüştü ve geçici bir mütareke imzalandı. Bu arada İstanbul Hükümeti Mustafa Kemal’i askerlikten çıkarıp idama mahkûm etti (11 Mayıs 1920). Ardından da Ankara’yla İstanbul arasında fetvalar savaşı başladı. Bu sırada Batı Anadolu’da Yunan ilerlemesi sürüyordu. Mustafa Kemal bu durumda Kuva-yı Milliye güçlerinden yararlanma politikasını uygulamaya girişti. Bir yandan da bunları düzenli ordu birlikleriyle birleştirmek amacıyla 18 Haziran 1920’de Batı Cephesi Komutanlığı oluşturuldu. Bu arada bazı güçlü Kuva-yı Milliye birliklerine dayanan Yeşil Ordu adlı bir örgüt kurulmuştu. Yeşil Ordu düzenli ordu düşüncesine karşı çıkıyor, çete savaşını savunuyordu. Aynı dönemde İtilaf Devletlerinin, İstanbul Hükümetinin ve çeşitli yerel gelişmelerin etkisiyle Anadolu’nun birçok yerinde ayaklanmalar başgösterdi. Bunların bastırılmasında önemli rol oynayan Kuva-yı Milliye güçleri giderek daha etkili olmaya başladı. Sol düşüncelerin etkisinde kalan Yeşil Ordu da siyasal bir kimlik kazanmaya başladı; TBMM içinde bile yandaşlar edindi. Bu gelişmeleri Milli Mücadele’nin bütünlüğü için bir tehlike olarak gören Mustafa Kemal Yeşil Ordu’yu dağıttı. Bu olay Çerkeş Ethem’le aralarının açılmasına neden oldu.

TBMM hükümetinin dış dünyada tanınması için girişimlerde bulunan Mustafa Kemal daha Mayıs 1920’de Moskova’ya bir heyet göndermişti. Görüşmeler sonunda Bolşevik yönetimi Misak-ı Milli’yi tanıdığını açıklamış, ama Ermenistan sorunu yüzünden bir anlaşmaya varılamamıştı. Lenin de Mustafa Kemal’e bir mektup göndererek iki devlet arasında “ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı” ilkesi temelinde iyi ilişkiler kurulabileceğini belirtmişti.

Mustafa Kemal bir yandan düzenli bir ordu kurmaya, dış ilişkileri geliştirmeye çabalarken öbür yandan da yeni devletin düzenini belirlemeye çalışıyordu. Bu amaçla bir Hukuk-ı Esasiye Encümeni kurulmuş, bu encümen bir Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (Anayasa) tasarısı hazırlayıp meclise sunmuştu (18 Ağustos 1920). Mecliste ise Ankara’da oluşturulan hükümetin niteliği konusunda iki görüş belirmişti. Birinciler TBMM Hükümeti’nin, İstanbul’un ve padişahın düşman elinden kurtarılmasına değin sürecek geçici bir hükümet olduğunu, İkinciler ise egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu, TBMM’nin ve onun içinden çıkan hükümetin de bunu temsil ettiğini savunuyordu. Bu temelli görüş farklılıkları üzerine Mustafa Kemal “Halkçılık Programı” adıyla hazırladığı bir taslağı meclise sundu (13 Eylül 1920). Büyük ölçüde ikinci görüşe yakın ilkeler içeren “Halkçılık Programı” büyük tartışmalar sonunda kabul edilen ilk Anayasa’nın da (20 Ocak 1921) temelini oluşturdu.(Bakınız: Türkiye'de Anayasa Girişimleri ve Anayasal Hareketler)

1920’de başka önemli gelişmeler de yaşandı. İstanbul Hükümeti 10 Ağustos 1920’de imzaladığı Sevres Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nin sonunu hukuken de kabul etmiş oluyordu.(Bakınız: Sevr (Sévres) Antlaşması) Ankara’nın tepkisi ise çok sert oldu. TBMM 19 Ağustos’ta aldığı bir kararla Sevres Antlaşması’nı imzalayanları ve bunu onaylayan Şûra-yı Saltanat üyelerini vatan hâini ilan etti. Mondros Mütarekesinden sonra Doğu Anadolu’daki etkinliklerini artıran Ermeniler de Sevres Antlaşması’nın bölgede bağımsız bir Ermeni devleti kurulmasını öngörmesi üzerine Eylül 1920’de yoğun bir saldırıya giriştiler. Kâzım Karabekir komutasındaki 15. Kolordu bu saldırılan püskürterek Kasım 1920 sonlarında bütün Ermeni birliklerini Misak-ı Milli sınırlarının ötesine attı. Bu başarı sonunda 3 Aralık 1920’de daha sonra bir federal devlet olarak SSCB’ye katılacak olan Ermenistan Cumhuriyeti’yle Gümrü Antlaşması imzalandı. (Bakınız: Gümrü Antlaşması) Bu, Ankara Hükümeti’nin yaptığı ilk antlaşmaydı. Ardından Gürcistan’la da uzlaşma sağlanarak Artvin ve Ardahan ulusal sınırlara katıldı (23 Şubat 1921).

Mustafa Kemal 9 Kasım 1920’de Batı Cephesi’ni ikiye ayırarak Batı Cephesi komutanlığına Albay İsmet Bey’i (İnönü), Güney Cephesi komutanlığına da Albay Refet Bey’i (Bele) getirdi. Her iki komutanın da en önemli görevi Kuva-yı Milliye güçlerini düzenli ordu birliklerine dönüştürmekti. Ama, Çerkeş Ethem Batı Cephesi komutanlığı emrine girmek istemedi ve Ankara Hükümeti’ne karşı çıktı. Mustafa Kemal TBMM üyelerinden oluşan bir kurul göndererek Çerkeş Ethem’i ikna etmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. Çerkeş Ethem’in TBMM yönetimiyle bütün bağlarını koparma kararında olduğunun anlaşılması üzerine 29 Aralık’ta harekete geçen Batı Cephesi komutanı İsmet Bey 5 Ocak 1921’e değin süren bir harekât sonucunda başkaldıran Kuva-yı Milliye birliklerini denetim altına aldı. Çerkeş Ethem de Yunanlılara sığındı. Güney Cephesi komutanlığı emrine girmeyi reddeden Demirci Mehmet Efe de Refet Bey tarafından izlenerek etkisiz hale getirildi.

Bu karışıklıklardan yararlanmak isteyen Yunan ordusu ileri harekâta girişerek 9 Ocak 1921’de Bilecik ye Bozüyük’ü işgal etti. Yunan birliklerini İnönü yöresinde karşılayan Batı Cephesi komutam İsmet Bey 10 Ocak’ta düşmanı geri çekilmek zorunda bıraktı. (Bakınız: Birinci İnönü Muharebesi )

I. İnönü Zaferi olarak bilinen bu başarı, İtilaf Devletleri’ni yeni bir durum değerlendirmesi yapmaya zorladı. Fransa ve İtalya Sevres Antlaşmasının yumuşatılmasını istedi. Bunun üzerine Londra’da bir konferans toplanması kararlaştırıldı. Ama, Türkiye’yi İstanbul Hükümeti heyeti temsil edecek, Ankara Hükümeti temsilcileri o heyet içinde yer alabilecekti. Mustafa Kemal buna karşılık doğrudan davet edilmedikçe konferansa katılmayacaklarını açıkladı. Bu tutum etkili oldu ve İtalya Ankara Hükümeti’ni konferansa ayrıca davet etti. 21 Şubat- 12 Mart 1921 arasında yapılan konferans, sonuç almamadan dağıldı (bak. Londra Konferansı). Ama Mustafa Kemal Ankara Hükümeti’nin varlığını ve görüşlerini dünya kamuoyuna duyurmak için konferanstan ustaca yararlandı. Londra Konferansının başarısızlığı üzerine Yunanlılar yeniden harekete geçti. 27 Mart’ta İnönü mevzilerine varan Yunan birlikleri Türk ordusuna karşı şiddetli bir saldırıya geçtiler. 31 Mart’ta karşı saldırı emrini veren Batı Cephesi komutanı İsmet Paşa 1 Nisan’da Yunan saldırısını durdurdu. (Bakınız: İkinci İnönü Muharebesi )

Bu gelişmeler içte ve dışta Mustafa Kemal’in gücünü ve saygınlığını artırmış, ama TBMM’de de farklı gruplar oluşmuştu. Genellikle Misak-ı Milli ilkelerinde birleşen milletvekilleri, 1921 Anayasası’nm getirdiği bazı temel kurallar ve meclisin yetkileri konusunda ayrılıyorlardı. Bu görüş farklılıklarını en aza indirmek ve bir grup disiplini altına almak isteyen Mustafa Kemal bütün hiziplerin ileri gelenleriyle görüştükten sonra 10 Mayıs 1921’de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu kurduğunu açıkladı. Kurulduğunda 151 milletvekilinden oluşan grup ilk toplantısında Mustafa Kemal’i başkanlığa seçti.

Temmuz 1921’de başlayan geniş çaplı Yunan saldırısı sonucu Kütahya ve Eskişehir düştü. Türk ordusu Mustafa Kemal’in önerisiyle Sakarya Irmağının doğusuna çekildi. Çekilme karan halkta moral bozukluğuna, TBMM’de de güçlenmeye başlayan muhalefetin sert eleştirilerine yol açtı. Birçok milletvekili Mustafa Kemal’in ordunun başına geçmesini istedi. Tartışmalar sonunda bu görüş benimsendi. Mustafa Kemal, TBMM’nin 4 Ağustos 1921’deki gizli oturumunda, başkomutanlığı, TBMM’nin sahip olduğu yetkileri üç aylık bir süre için fiilen kendisine devretmesi koşuluyla kabul edebileceğini açıkladı. Muhalefetin başkomutan sanı verme ve meclisin yetkilerini devretme konusundaki sert eleştirilerine karşı da başkomutan vekilliğini kabul etmeyeceğini, olağanüstü durum karşısında kendisine verilecek yetkilerin de olağanüstü olması gerektiğini bildirdi. Sert tartışmalar sonunda TBMM 5 Ağustos’ta Mustafa Kemal’e istediği yetkileri verdi. Buna göre başkomutanın emirleri yasa niteliğinde olacaktı.

Mustafa Kemal hemen karargâhını kurarak “tekalif-i milliye emirleri”ni çıkarttı. Şubat 1921’de çalışmalarına son veren istiklal mahkemelerinin yerine yenilerini oluşturdu. Anadolu’nun maddi ve manevi kaynaklarını tam bir seferberlik düzeni içinde harekete geçirmeye girişti.
Ad:  ata7.JPG
Gösterim: 5901
Boyut:  29.7 KB

Mustafa Kemal’in 12 Ağustos’ta Polatlı’daki Batı Cephesi karargâhına giderek ordunun başına geçmesinden bir gün sonra Yunan ordusu yeniden ileri harekâta girişti ve 23 Ağustos’ta Sakarya savunma hattına dayandı. Zaman zaman 100 km’ye varan bir cephe üzerinde 22 gün 22 gece süren Sakarya Savaşı 13 Eylül’de Türk ordusunun zaferiyle sonuçlandı. (Bakınız: Sakarya Meydan Muharebesi ) Sakarya’nın batısına atılan Yunan birlikleri Eskişehir-Afyonkarahisar hattına kadar çekildiler. Ordunun ve halkın moralini büyük ölçüde yükselten Sakarya zaferi üzerine TBMM 19 Eylül’de Mustafa Kemal’e müşirlik (mareşal) rütbesi ve gazilik sanı verilmesini kararlaştırdı.

Sakarya zaferi dış ilişkilerde de yeni gelişmelere yol açtı. 13 Ekim’de Sovyetler Birliği’nin aracılığıyla Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’la Kars Antlaşması, 20 Ekim’de de Fransa ile Ankara Antlaşması) imzalandı. (Bakınız: Kars Antlaşması) Böylece büyük bir İtilaf Devleti daha Misak-ı Milli’yi tanıyor, işgal ettiği toprakların büyük bölümünden çekiliyordu. Bu antlaşmalar ayrıca doğu ve güney cephesindeki birliklerin batıya aktarılmasına da olanak sağlıyordu.

Mustafa Kemal Paşa’nm başkomutanlık yetkisi bazı milletvekillerinin muhalefetine karşın 31 Ekim’de üç ay daha uzatıldı. 4 Ocak 1922 tarihli meclis toplantısında başkomutanın Ankara’da oturması eleştiri konusu yapılınca Mustafa Kemal Paşa “Ankara’yı karargâh tayin ettiğini” açıkladı. Gene bu dönemde bazı milletvekillerinde behren İslamcı ve Turancı eğilimlere, “Haddimizi bilelim. Biz hayat ve istiklal isteyen bir milletiz ve yalnız ve ancak bunun için hayatımızı ibzal ederiz”, diyerek karşı çıktı. 4 Mart’ta yapılan gizli meclis oturumunda saldırma kararında olduğunu, ama hazırlıkların tamamlanmasını beklediğini söyledi. Meclis’ten de kendisinin cephede bulunacağı sıralarda ordu üzerinde umutsuzluk yaratabilecek tartışmalara girişilmemesini diledi.
Ad:  ata8.JPG
Gösterim: 6043
Boyut:  31.4 KB

Öte yandan İtilaf Devletleri’nin gelişmeleri nasıl değerlendirdiklerini öğrenmek amacıyla Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal’i (Tengirşek) Avrupa’ya gönderdi. Yusuf Kemal’ in Paris ve Londra’da yaptığı görüşmelerden İtilaf Devletleri’nin Sevres Antlaşması’ m temelden değiştirecek yeni bir uzlaşmaya yatkın olmadıkları anlaşıldı. Ama İtilaf Devletleri 22 Mart’ta Türk ve Yunan hükümetleri arasında bir mütareke yapılmasını önerdiler. Mustafa Kemal Paşa mütareke için temel koşulun Yunan ordusunun Anadolu’dan çekilmesi olduğunu bildirince (5 Nisan) uzlaşma sağlanamadı.

TBMM, 4-5 Mayıs 1922’de yaptığı gizli oturumlarda Mustafa Kemal Paşa’nm başkomutanlık görevinin üç ay daha uzatılmasına ilişkin önergeyi reddetti. Bunda muhalefetin etkisiyle oyların dağılmış olması önemli rol oynamıştı. Mustafa Kemal Paşa 6 Mayıs’taki gizli oturumda “... düşman karşısında bulunan ordumuz başsız bırakılamazdı. Binaenaleyh bırakmadım, bırakamam ve bırakmayacağım”, deyince uzun tartışmalar sonunda önerge yeniden oylanarak kabul edildi.

Mustafa Kemal Paşa, Haziran 1922 ortalarında düşmana son darbeyi indirme kararını verdi. Bu kararını yalnız Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa (Çakmak), Batı Cephesi komutanı İsmet Paşa ile Milli Savunma Bakanı Kâzım Paşa’ya (Özalp) açtı ve hazırlıkların bir an önce tamamlanmasını istedi. Bu arada TBMM’deki muhalefetin en etkin bölümü, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’na karşı, kısaca İkinci Grup adıyla anılan grubu kurdu (Temmuz 1922). Gene de TBMM, 20 Temmuz’da Mustafa Kemal Paşa’nın başkomutanlık süresini bu kez süresiz olarak uzattı.

Temmuz sonlarında İsmet ve Fevzi paşalarla ordunun durumunu ve saldırı planını yeniden gözden geçiren Mustafa Kemal Paşa, 15 Ağustos’a değin bütün hazırlıkların tamamlanmasını istedi. Bundan sonra hükümete ve Birinci Grup’un önde gelen üyelerine saldırı planı hakkında bilgi verdi. 20 Ağustos’ta Akşehir’deki Batı Cephesi karargâhına gitti. Burada yapılan toplantıda saldırının 26 Ağustos’ta başlaması kararlaştırıldı. 25 Ağustos’ta Kocatepe’deki çadırlı ordugâha geçen Mustafa Kemal Paşa, o akşamdan başlayarak Anadolu’nun dışarıyla bütün bağlantısının kesilmesini emretti.

26 Ağustos sabahı başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos’taki Başkumandanlık Meydan Savaşı’yla noktalandı. (Bakınız: Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi) Dağılan Yunan ordusu artıklarını izleyen ordu 9 Eylül’de İzmir’i kurtardı. 10 Eylül’de halkın coşkun gösterileri arasında İzmir’e giren Mustafa Kemal Paşa 12 Eylül’de karargâhını daha sonra kayınpederi olan Uşakizade Muammer Bey’in Karşıyaka’daki köşkünde kurdu. 13 Eylül’de yayımladığı bildiriyle zaferi bütün dünyaya duyurduktan sonra 2 Ekim’de Ankara’ya döndü.

Bu arada henüz İstanbul’u ve Boğazlar’ı işgal altında tutan İtilaf Devletleri barış önerisinde ve Venedik’te bir barış konferansı toplanması için TBMM hükümetine çağrıda bulunmuşlardı. Önce 11 Ekim’de Mudanya Mütarekesi imzalandı.(Bakınız: Mudanya Ateşkes Antlaşması ) Yunanlıların bir ay içinde Doğu Trakya’yı boşaltmaları karara bağlandı. Ardından barış görüşmelerinin Lozan’da yapılması konusunda anlaşma sağlandı. Mustafa Kemal Paşa barış görüşmelerine katılacak Türk kurulunun başına İsmet Paşa’yı getirmek istiyordu. Bu amaçla dışişleri bakanlığından istifa ettirilen Yusuf Kemal’in yerine 26 Ekim’de İsmet Paşa getirildi.

İtilaf Devletleri’nin barış konferansına İstanbul Hükümeti’ni de çağırmalarına karşılık Mustafa Kemal Paşa TBMM’ye saltanat ile hilafetin ayrılmasını ve saltanatın kaldırılmasını önerdi. Komisyondaki uzun tartışmalardan ve Mustafa Kemal Paşa’nm sert konuşmasından sonra TBMM 1 Kasım’da öneriyi kabul etti (bak. saltanatın kaldırılması). Bunun üzerine son Osmanlı sadrazamı Tevfik Paşa 4 Kasım’da istifa etti. Son Osmanlı padişahı VI. Mehmed de (Vahideddin) 17 Kasım’da İngiltere’nin koruması altında İstanbul’dan ayrıldı. TBMM ertesi gün VI. Mehmed’i halifelikten de azlederek yerine Abdülmecid’i seçti.
Ad:  ata9.JPG
Gösterim: 6094
Boyut:  29.2 KB

21 Kasım’da başlayan Lozan Konferansı sürerken, Mustafa Kemal Paşa 6 Aralık’ta Ankara gazetelerinin temsilcilerine yaptığı açıklamada halkçılık ilkesine dayalı, Halk Fırkası adlı bir siyasal parti kurmayı düşündüğünü açıkladı. Ardından Ocak 1923 ortalarında Batı Anadolu’yu kapsayan bir geziye çıktı. İzmit’te İstanbul basınının temsilcileriyle önemli bir görüşme yaptı. 27 Ocak’ta İzmir’e giderek 14 Ocak’ta ölen annesi Zübeyde Hanım’ın mezarını ziyaret etti. 29 Ocak’ta da Lâtife Hanım’la (Uşaklıgil) evlendi. Batı Anadolu’daki gezisini sürdürdükten sonra yeniden İzmir’e dönerek 17 Şubat’ta İzmir İktisat Kongresi’ni açtı. (Bakınız: İzmir İktisat Kongresi)

4 Şubat’ta kesintiye uğrayan Lozan Konferansından dönen ismet Paşa’yla buluşarak 20 Şubat’ta Ankara’ya gelen Mustafa Kemal Paşa, 1 Nisan’da TBMM’nin seçimleri yenileme kararı alması üzerine 8 Nisan’da Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı olarak Dokuz Umde adlı bir siyasi program yayımladı. Bu, daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi’nin benimsediği Altı Ok ile simgelenen ilkelerin temelini oluşturdu.

23 Nisan’da yeniden başlayan Lozan Konferansı 24 Temmuz’da antlaşmanın imzalanmasıyla olumlu sonuçlanınca (Bakınız: Lozan Antlaşması) yeni Türkiye Devleti uluslararası alanda da varlığını kabul ettirmiş oldu. Haziran-Temmuz 1923’te yapılan seçimler sonucu oluşan II. TBMM 11 Ağustos’ta çahşmalara başladı. 13 Ağustos’ta Mustafa Kemal Paşa yeniden meclis başkanlığına seçildi. Meclisin açılmasından hemen önce milletvekilleriyle yaptığı bir toplantıda Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Halk Fırkası’na dönüşeceğini açıklamıştı. Halk Fırkası (sonradan Cumhuriyet Halk Fırkası; Cumhuriyet Halk Partisi) 9 Eylül’de resmen kuruldu. Mustafa Kemal Paşa 11 Eylül’de Halk Fırkası genel başkanlığına seçildi ve bu görevi ölümüne değin sürdürdü.

13 Ekim’de Ankara başkent oldu. (Bakınız: Ankara) Mustafa Kemal Paşa’nın kendi anlatımıyla 23 Nisan 1920’den beri Türkiye’nin esas rejimi cumhuriyetti, ama Milli Mücadele ortamında bir rejim tartışmasına girişilmemesi için bu konuyu gündeme getirmemiş, “milli bir sır gibi” vicdanında saklamıştı. Durumu artık uygun gören Mustafa Kemal Paşa 29 Ekim’ de Cumhuriyetin ilanını sağladı. Aynı toplantıda Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanlığına seçildi. Mustafa Kemal Paşa’nın bundan sonraki yaşamı cumhuriyet tarihiyle bütünleşmiş gibidir.
Ad:  ata10.JPG
Gösterim: 5578
Boyut:  27.1 KB


Cumhuriyetin ilanından sonra bazı muhalifler ve İstanbul basınının bir kesimi halifeliğin önemini vurgulayan bir politika izlemeye başladılar. Bu konuda kesin karar almak isteyen Mustafa Kemal 4-22 Şubat 1924’te harp oyunları dolayısıyla İzmir’e gelen ordu ve kolordu komutanlarıyla toplanarak halifelik ile şeriye ve evkaf vekâletinin kaldırılması, genelkurmay başkanlığının hükümet dışında kalması ve öğretimin birleştirilmesi (tevhid-i tedrisat) konularında ordunun tam desteğini aldı. TBMM 3 Mart 1924’te art arda çıkardığı yasalarla bu dört konuda alman kararlan uygulamaya koydu (Bakınız: Siyasal Devrimler - Halifeliğin Kaldırılması) Tevhid-i Tedrisat Kanunu).

Mustafa Kemal İzmir İktisat Kongresi’nde beliren eğilim doğrultusunda Celal Bey’e (Bayar) sermaye vererek İş Bankası’nı kurdurdu. İş Bankası devlet desteği sayesinde kısa sürede Türkiye’nin en güçlü özel bankası durumuna geldi.

1919-24 döneminin yoğun olayları içinde Mustafa Kemal’le görüş ayrılığına düşmüş bir grup asker ve sivil kadrolar 17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. (Bakınız: TCF - Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası) Kısa sürede geniş bir muhalefet yelpazesinin odak noktası durumuna gelen bu parti, Şubat 1925’te başlayan Şeyh Said Ayaklanması’nın tehlikeli boyutlara varması üzerine çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu’nun verdiği yetkiye dayanılarak Haziran 1925’te hükümetçe kapatıldı.

Mustafa Kemal bundan sonra cumhuriyet rejimine hukuksal, siyasal ve toplumsal içerik kazandıracak atılımlara girişti. Önce hukuk alanında önemli değişiklikler yapıldı. 20 Nisan 1924’te yeni anayasa kabul edildi. 1925’te geleneksel tarım vergisi âşar kaldırıldı. 1926’da Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu ve Ceza Kanunu kabul edilerek hukuk sistemi Batı örneğine göre yeniden kuruldu. Tekke ve zaviyelerin kapatılması, şapka yasası, miladi takvime geçilmesi gibi uygulamalarla devlet ve toplum düzeninde köklü değişikliklerin yaratıldığı bu ortamda muhalifler de boş durmuyordu. 14 Haziran 1926’da İzmir’de Mustafa Kemal’e yönelik bir suikast girişimi ortaya çıkarıldı (Bakınız: İzmir Suikastı). Soruşturmanın genişletilmesi sonucunda olayın arkasındâ muhalif İttihatçıların bulunduğu anlaşıldı. Mustafa Kemal bunun üzerine İttihatçılarla kesin bir hesaplaşmaya girişti ve bu yasadışı muhalefet tasfiye edildi.

15-20 Ekim 1927’de Ankara’da toplanan Cumhuriyet Halk Fırkası 2. Büyük Kongresi’nde, Mustafa Kemal Paşa Milli Mücadele’nin ve Cumhuriyet’in ilk dört yılının bir siyasal dökümü niteliğindeki Nutuk’u okuyarak Cumhuriyet’in gelişme çizgisini açıkladı. 1928’de Anayasa’nın ikinci maddesinde yer alan “Türkiye Devleti’nin dini din-i İslamdır” sözcüklerinin çıkarılmasıyla laiklik yönünde yeni bir adım atıldı. Gene aynı yıl Arap harfleri yerine Latin harfleri kabul edilerek köklü bir değişiklik daha gerçekleştirildi (Bakınız: Harf Devrimi).

Ekonomisi henüz çok güçsüz olan Türkiye, 1929 Büyük Bunalımı’ndan büyük ölçüde etkilendi. Bunun toplumda yarattığı huzursuzlukların giderek artması, tek parti yönetiminin ise bunları saptamada ve gidermede başarılı olamaması Mustafa Kemal’i yeni bir demokrasi denemesi düşüncesine götürdü. Ağustos 1930’da hükümeti denetlemesi ve uyarması amacıyla yakın arkadaşı Fethi Bey’e (Okyar) kurdurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası kısa sürede taşkın bir muhalefet odağına dönüştü. (Bakınız: SCF - Serbest Cumhuriyet Fırkası) Bu durum kuruluş amacını aştığı gibi yeni huzursuzlukların da kaynağı olabilirdi. Bunun üzerine Kasım 1930’da Fethi Bey partinin feshedildiğini açıkladı. Tek parti yönetimi de bundan ders alarak partiyi halka yakınlaştıracak, halkın istek ve şikâyetlerini düzenli olarak izleyip üst kademelere iletecek yeni bir örgütlenmeye yöneldi. Ayrıca devletçilik) temel ekonomi politikası olarak benimsendi, devlet kalkınmada öncü rolü üstlendi. Sümerbank, Etibank gibi ulusal bankalar oluşturuldu, beş yıllık sanayi planlan yapıldı.
Ad:  ata11.JPG
Gösterim: 5684
Boyut:  38.5 KB

1930’dan sonra dil ve tarih konularına özel bir önem veren Mustafa Kemal, ulus-devlet olmanın temel koşulları saydığı bu alanlarda etkili girişimler yaptı. 1931’de Türk Tarih Kurumu, 1932’de Türk Dil Kurumu kuruldu.(Bakınız:Türk Dil Kurumu) Mustafa Kemal bizzat üzerinde çalıştığı Güneş-Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezi gibi sistemli çabalarla Türklerin, tarihe ve insanlık kültürüne büyük katkılarda bulunmuş uygar bir kavim olduğunu açıklamaya girişti. Kapatılan Türk Ocağı’nın yerine kurulan Halkevleri’ne bu ulusal bilinci halka yayma görevi verildi.

Mustafa Kemal, bir yandan da komşu uluslarla dostluk ilişkilerini geliştirmeye önem verdi. Balkan Antantı ve Sadâbad Paktı gibi çok taraflı antlaşmalar, Türk ve Yunan başbakanlarının karşılıklı ziyaretleri ve çeşitli konularda imzaladıkları ikili antlaşmalar bölgede bir barış ortamının doğmasını sağladı. 1936’da imzalanan Montreux Sözleşmesi’yle (Bakınız: Montrö (Montreux) Boğazlar Sözleşmesi) çözüme kavuşan Boğazlar Sorunu’nu 1938’de Türkiye’nin isteği doğrultusunda çözüm yoluna giren Hatay Sorunu izledi. (Bakınız: Hatay Sorunu)
Ad:  ata12.JPG
Gösterim: 5602
Boyut:  27.2 KB

TBMM’nin 24 Kasım 1934’te kabul ettiği yasayla Atatürk soyadı verilen Mustafa Kemal siroz hastalığına yakalandı. Hastalığm ilk belirtileri 1936 sonlarında görülmekle birlikte ilk ciddi teşhis ancak Mart 1938’de konabildi. Bundan sonra hızla ilerleyen hastalık, hekimlerin karşı koymalarına aldırmayarak çıktığı uzun yurt gezisi sonunda Atatürk’ü yatağa düşürdü. 26 Eylül’de girdiği ilk komadan sonra durumu gittikçe kötüleşti ve bütün tıbbi çabalara karşım kurtarılamayarak 10 Kasım 1938 Perşembe sabahı 9.05’te İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda öldü.

Tahnit edilen cenazesi 19 Kasım’da İstanbul’dan Ankara’ya götürüldü ve 21 Kasım’ da düzenlenen büyük bir törenle Etnografya Müzesi’ndeki geçici kabre konuldu. 26 Aralık 1938’de toplanan CHP I. Olağanüstü Kurultayı Atatürk’e “Ebedi Şef” unvanını verdi. Cenazesi 10 Kasım 1953’te törenle Ankara’nın Rasattepe mevkiinde yapılan Anıtkabir’de toprağa verildi. (Bakınız: Anıtkabir)

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen NeutralizeR; 9 Kasım 2016 21:30
SİLENTİUM EST AURUM