Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 84

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 590.580 Cevap: 1.812
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Mayıs 2007       Mesaj #831
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AYIP

Sponsorlu Bağlantılar

Bu bir kız. Mesela bakire. Karşı cinsini hiç tanımamış. Ürkek, çekingen ve meraklı. Ailesi tutucu. Tutmuşlar örfün, adetin, dinin, İsa’nın, Musa’nın, Muhammed’in bilgilendirmelerini, kafasına çalıyorlar, sürekli… Biraz nefes alabilse. Buram buram aşk kokuyor, aşk da yetmiyor ona artık. Aradığı farklı birşeyler var ama bilmiyor ne.
Hatırlamadığı birgün evlendiriyorlar bu kızı. Bu adam da kim? Kocası işte.. İlk kez görüyor, atıyorlar karanlık bir odaya, adamın sırtında yumruklar, kızın tükenmiş ümitleri kucağında..
“Korkma” diyor yabancı erkek. Yeniler getireceğiz dünyaya seninle beraber. Anlamasını hiç beklemediler, o da anlamamakta kararlı. Boş, saf, bıkkın bakıyor çalınan yarınına..
Bir hayali vardı onun. Öylesine basit. Sıcak bir el dudaklarında, nereden geldiğini bilmediği değil, sevgiyle karnına koyduğu çocukları sokakta, ve o hayatı kucaklıyor mutlulukla…
Uzanıyorlar yatağa, düğün alayı ve halayı eşliğinde. Anlık bir acı, ne kadar anlamsız. Neler hissetmeli? Belki şu an olduğu gibi hiçbirşey. Sabahı gözü aralık karşılıyor.
Kapı aralık.
Ay Aralık.
Bir daha ki sonbahara aile daha kalabalık.
Hikayesini kimse bilmedi. Okuyorsun ve senle ben bu sırrı mezara dek saklamalıyız. Umutları var onların. Sonlarını hiç bilmemeli, beklemeli, hüsranı bir takım anlamsızlıklar-hissizliklerle kabullenmeliler. Ta ki sen anımsayıp okşayana kadar saçlarını..

NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
3 Mayıs 2007       Mesaj #832
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Öykü

Yatağıma uzanmış, birazda olsun yorgunluğmu gidermeye çalışıyordum.Perdeyi kapatmak için cam kenarına gittiğimde; gördüğüm uzun zamandır özlemini çektiğim kardı.
Sponsorlu Bağlantılar
Hani bir gelin ; gelinliğini giydiğinde masum,saf ve temiz meleklere benzer ya. Bizim sokakta masum, saf ve temiz gelinliğini giymişti.Bir mutluluk sardı beni.Heyecanlandım birden işte.Kendimi küçük bir çocuk gibi hissettim.Hani bir şeker alınca bile mutlu olan çocuklar gibi.Olduğum yerden kımıldayıp yatağıma yeniden uzandım. Düşünmeye başladım.O eski çocukluk günlerim aklıma gelmişti. İçim içime sığmıyordu neredeyse. O kadar mutlu olmuştum ki. Hayal bile kuramıyordum.
Birden yataktan doğrulup.Yeniden cam kenarına gittiğimde aradan daha iki saat geçmemiş olmasına rağmen gördüğüm o manzara biraz evvelki mutluluğumu alıp yerle bir etmişti.Artık sokak, insanların ve arabaların ezdiği karlardan dolayı bir çamur gölü halini almış , insanı kederlere ve hüzünlere boğuyordu.

Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
3 Mayıs 2007       Mesaj #833
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Anne Kokusu


Enes, gözlerini açtığından bu yana zalimlikleri görmüş ve zalimlikleri duymuştu. Niyatinde bütün dünyanın böyle olduğunu düşünüyordu. Ama çocukların büyük bir çoğunluğunun anneleri vardı, bir tek kendisinin annesi yoktu ona göre. Kötüydü dünya, hem de çok kötü. Hele o, ‘’Dewlata Rome,’’ dedikleri... Babasında ve çevresinde duyduğu zulümkârlıkları beyni bir türlü alamıyordu.
Birazdan karabulutların şehrin üzerine çökeceğini nereden bilebilirdi ki Enes. Bilseydi belki de o gün evden çıkmazdı. Dicle’nin yakarışları, haykırışları hayra yorulmazdı ya, neyse. Tank, top, siren sesleri duyulmuyordu henüz. Dört gerillanın şehit düştüğünü babasından öğrenmişti, öğrenmesine de okula gitmemenin dışında bir şey de yapmamıştı ki, korksun. Şehir halkının kızgın bakışlarını hissetse de bundan bir anormallik sezmedi. Zaten kendisini bildiğiden bu yana çevresinde hep kızgın insanlar görmüştü. Alışıktı insanların bu hallerine. Ama bu sefer farklı gibiydi. Dün geceden beri babasının yüzü küle kesmiş, dokunsan ağlayacak gibiydi. Hem babasının yüzü neredeyse hiç gülmemişti bugüne kadar. Dövmezdi ama çocuklarını.
Çocuk kalbi insanların patlamaya hazır birer barut fışısına döndüklerini bilemezdi. Burnuna anne kokusu doldu Enes’in. Bir koşu gidip teyzesindeki annesinin kokusunu burnuna çekip iliklerine kadar rehavete, hoşluğa batıp çıkacaktı. Birkaç dakika da olsa annesinin olmadığını unutacak ve yaşam sevinciyle dolup dolup taşacaktı. İçindeki delici anne kokusu bir nebze de olsa hafifleyecekti o zaman. Bazen de teyzesinde kalırdı. Teyzesinin yatağına girip doyasıya annesine benziyen kokusunu ciğerlerine çekerdi. Ah ölüm! Ah bu erken ölümler...
Gözlerini yumdu, annesi kaç yıl önce ölmüştü acaba? Parmaklarını saydı. Çıkaramadı kaç yıl önce öldüğünü. Yüzünü hatırlamaya çalıştı. Boynu kendiliğinde eğildi, omuzuna düştü. Kendisi başka alemlerde gezinirken, arkadaşı Serhat beyaz tüylü minnacık kedi yavrusuyla oynuyordu. Bembeyaz tüyleri olan kedinin gözleri maviydi. Bahar güneşinin gümüşi ışınları kedinin beyaz tüylerinin üzerinde oynaşıyordu ve ışıldayan kuyruğunu sallayarak miyavlıyordu durmadan. Kediyi gören çocuklar başlarına üşüşmeye başladılar. Dar sokaklar çocukların bağırtılarıyla yankılanıyordu. Serhat’ın hiç niyeti yuktu kedisini başkasıyla paylaşmaya. Köpürerek bağırmaya başladı;
‘’ Gördüğünüz gibi bu bir kedi. Hadi herkes dağılsın!’’
‘’ Biz de oynamak istiyoruz.’’
‘’ Söyledim ya, bu sadece bir kedi, oyuncak değil.’’
‘’ Hadi yaylanın. Bu kedi bizim’’
‘’ Bu kedi sizin değil. Çünkü bu bir sokak kedisi.’’
‘’ Yapma ya. Lan bas git dedim,’’ dedi Serhat. Enes hala sessizdi. Düşünceleri uçsuz bucaksız özlem okyanusuna yelken açmıştı.
Annesinin öldüğü günü hatırlıyordu; beyaz yazmasının içinde solgun bir sima, hepsi o kadar. Anasının yüzü solgundu. Her solgun yüzlü kadında annesini hatırlar ve onlardan bir parçacık da olsa annesini görmek isterdi. Göremeyince de ağlardı için için. Vucudunun her bir yanı dokunulmak ve okşanmak istiyordu. Şevkatli annesi yaşasaydı isterse de dövsün, parçalasındı onu. Yeter ki Enes’e dokunsundu bir daha. Yoktu işte, onu bırakıp gitmişti. ‘’ Ah neylersin,’’ diye düşündü.
Annesiyle ilgili hatırladığı son anılar; annesinin şevkat saçan kokusu ve babasının oturup hüngür hüngür ağlamasıydı. Ve o günden sonra annesinin içinde yattığı yatak kaldırılmıştı. Annesi yaşarken etrafında uçuşan ‘’Kanser’’ sözcüğü lügatlardan kaldırılmışcasına, evde bir daha kullanılmaz olmuştu. Bu erken ölümden sonra evlerinde kimse cesaret edipte kanser sözcüğünü ağzına alamadı.
Annesine ait döşeği ve yorganı gördükçe krizler geçirmişti. Babası da kendisinden habersiz alıp götürmüştü o yer yatağını. Yerini henüz bilemediği bir yerlere. Görse sarılıp doyasıya koklayacaktı. Gözlerinden bardaktan boşalırcasına gözyaşları dökecekti o yatağın üstüne. Bu yüzden kızmamıştı babasına, babasının haklı olduğunu sezinliyordu. Hem babası kendisinin üzgünlüğüne katlanamadığını da biliyordu. Yaşadığı acılar, çevresinde yaşanan inanılmaz serüvenler onu olgunlaştırmıştı. Her şeyi yaşıtlarına göre daha iyi algılayabiliyordu. Dünyanın başka yerlerinde yaşıtları oynarken zevkle, o sadece oynuyordu işte öylesine.
İlk başlarda annesinin birkaç günlüğüne bir yerlere gittiğini sanmıştı. Birkaç gün sabırla, minnacık yüreğine ölümün gölgesini düşürmeden beklemişti. Sonunda kabullenmişti annesinin gelmemecesine çekip gittiğini. Zalimdi dünya, ağız dolusu ‘’ Anne’’ demeyi ona çok görmüştü. Kanser denen hastalık çok, ama çok kötü olmalıydı. Nefret etmişti kanser sözcüğünden. Duyduğu zaman, farkında olmadan kulaklarına giderdi elleri. Nedense okulda ve sokakta bu sözcük sık sık kullanılırdı.
‘’Annem benim,’’ dedi.
Serhat mırıltıyı duyunca Enes’in yüzüne baktı. Kocağındaki kedi yavrusunu yere bıraktı. Dar sokakta gördükleri minnacık kedi, acı acı miyavladı. Sokakta yürüyen insanların bakışları altında,
‘’Bir şey mi dedin Enes?’’ dedi Serhat.
‘’Hayır, dedi, Bir şey demedim.’’
‘’ Bir şey demedim,’’ derken sesi yorgun ve bıkkın çıkmıştı. Serhat fazla aldırmadı. Birlikte zaman zaman Dicle’nin kıyısına giderlerdi. O zamanlar da bazen dalar giderdi Enes. Onun için Serhat arkadaşının bu durumuna alışkındı. Annesi olmadığı için çok üzüldüğünü onlarca kez söylemişti kendisine. Aldırmaz görünüyordu.
Ayaklarını yerde sürüyerek eve doğru yürüdüğünde, henüz gün öğlenüstüydü. Okul önlüğünü eve bırakıp teyzesine gidecekti.
Karakolun hemen yan tarafında oturan teyzesi Enes’i gördükçe ölen kız kardeşi gözlerinin önüne gelirdi. Yadigarıydı Enes. Kardeşinin emanetiydi. Gözü gibi korur ve oğlu kadar severdi.
Aceleyle eve girdi. Üzerindeki okul elbiselerini bir solukta çıkardı. Analığı meraklı gözlerle onu süzüyordu. Teyzesine gideceğini tahmin etmişti. Yinede sormadan duramadı:
‘’ Enes, teyzene mi gideceksin?’’
‘’ Evet!’’ demişti kararlılıkla. Hem iyiki de teyzesi vardı, yoksam küçücük kalbi kaldıramazdı tüm bu acıları. Yola çıkmadan önce analığı çabucak yemeğini hazırlayıp önüne koydu. Kocaman kara gözlerini kırpıştırarak önüne konan yemeği yedi.
Teyzesinin evine yaklaştığında kalabalık bir kitlenin toplanmakta olduğunu gördü. Polisler de hazırlık yapıyorlardı. Enes, meraklı gözlerle etrafı kolaçan etmeye çalıştı. Savaş uçakları alçaktan uçuşmaya başladılar. Uçakların gürültüsü şehrin sokaklarını, cadde ve mahalleleri doldururken, kitleden sloganlar yükseldi. Mahallesindeki herkes aşağı yukarı gelmişti. Serhat’ da oradaydı. Hınçla polislere taş fırlatıyordu. Polislerin silah sıkışlarına karşı kitle taşla sopayla karşılık vermeye çalışıyordu. Polisler sağa sola rastgele atışlar yapıyordu. Gerçek mermilerle plastik mermiler birbirine karışıyordu. Katılayım mı diye ikirciklendi, ama anne kokusu baskın çıktı ve kararından vazgeçti. Teyzeme gidip tekrar geri gelebilirim, diye düşündü. Yalnız gözlerini kalabalıktan alamıyordu. Kulaklarında çevresinde duyduğu sözler, sözler uçuştu çın çın ötmeye başladı. Gördüğü zalimlikler gözlerinin önünde bir film şeridi gibi akmaya başladı. Kalbinin üstüne plastik mermi saplanınca yere yığılıverdi. Kan fışkırdı kalbinin üstünde. Acıdan dertop oldu. Gerildi, titredi sonrada ince bir gülüşle gözlerini yumdu. Yoktu artık.
DEsssT16 - avatarı
DEsssT16
Ziyaretçi
3 Mayıs 2007       Mesaj #834
DEsssT16 - avatarı
Ziyaretçi
>> >>>> >> >> >Is yasaminda önemli yerlere gelmis bir grup eski mezun
>> >>>>arkadas grubu
>> >>>> >>>>üniversitedeki hocalarindan birini ziyarete gitmis.
>> >>>> >>>> >Cesitli konular konusulduktan sonra sohbet, isin
>>yarattigi
>> >>>>strese ve
>> >>>> >>>>hayatin
>>zorluklarina gelmis.
>> >>>> >>>> >Yasli üniversi te hocasi ziyaretcilerine kahve ikram
>>etmek
>> >>>>üzere
>> >>>> >>>>mutfaga gitmis ve degisik boy, renk ve kalitede bir cok
>> >>>>fincanin
>> >>>> >>>>bulundugu bir tepsiyle geri dönmüs.
>> >>>> >>>> >Kimi porselen, kimi seramik, kimi cam, kimi plastik
>>olan
>> >>>>fincanlari ve
>> >>>> >>>>kahve termosunu masaya koyup kahvelerini oradan
>>almalarini
>> >>>>söylemis.
>> >>>> >>>>Tüm
>> >>>> >>>>eski ögrenciler kahvelerini alip koltuklarina döndügünde
>> >>>>hocalari onlara
>> >>>> >>>>sunu söylemis:
>> >>>> >>>> >"Farkina
>>vardiniz mi bilmem, zarif görünümlü, güzel,
>> >>>>pahali
>> >>>> >>>>fincanlarin hepsi alindi, masada yalnizca ucuz ve basit
>> >>>>görünümlü
>> >>>> >>>>fincanlar kaldi. Elbette ki kendiniz için en güzelini
>> >>>>istemek ve onu
>> >>>> >>>>almak
>> >>>> >>>>çok normal ama iste bu demin bahsettiginiz
>>problemlerinizin
>> >>>>ve stresin
>> >>>> >>>>nedeni.
>> >>>> >>>> >Hepinizin istedigi fincan degil, kahve iken, bilinçli
>> >>>>olarak
>> >>>> >>>>herbiriniz birbirinizin aldigi fincanlari gözleyerek daha
>> >>>>iyi olan
>> >>>> >>>>fincanlari almaya ugrastiniz.
>> >>>> >>>> >Yasam
>>kahveyse, is, para ve mevki fincandir.
>> >>>> >>>> >Bunlar yalnizca Yasam'i tutmaya yarayan araçlardir, ama
>> >>>>Yasam'in
>> >>>> >>>>kalitesi bunlara göre degismez.
>> >>>> >>>> >Bazen yalnizca fincana odaklanarak,
>> >>>> >>>> >içindeki kahvenin zevkini çikarmayi unutabiliyoruz."
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
3 Mayıs 2007       Mesaj #835
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Öykü

Kadın her sabah olduğu gibi o günde beyaz degneği ve el yordami ile otobüse binmişti.
Şöför : Soldan üçüncü sira bos hanimefendi, dedi.
Kadin 32 yasinda güzel bir bayandi ve esi oldukça yakisikli bir hava subayi idi. Bundan birkaç ay önce yanlis bir teshis sonucu gerçeklestirilen ameliyatla gözlerini kaybetmisti genç kadin ve asla göremeyecekti.
Kocasi ameliyattan sonra aci gerçegi ögrenince yikilmis ve kendi kendine bir söz vermisti. Asla karisini yalniz birakmayacak, ona sonuna kadar destek olacak, kendi ayaklari üzerinde durana kadar cesaret verecekti.
Günler geçiyordu. Kadin her geçen gün kendini daha kötü hissediyor, çok sevdigi kocasina yük oldugunu düsünüyordu. Esinin bu içine kapanik,karamsar hali kocayi çok üzüyordu. Bir an önce bir seyler yapmasi gerekiyordu, karisi günden güne kendi içine kapanik dünyasinda kayboluyordu.
Bütün gün düsündü koca nasil yardim edebilirim güzeller güzeli esime. Birden aklina esinin eski isi geldi. Geri dönmesini isteyecekti. Ama bunu ona nasil söyleyecekti, çünkü artik çok kirilgan ve nesesizdi. Bütün cesaretini toplayarak aksam karisina konuyu acti.
Karisi dehsetle gözlerini acti.Ben bunu nasil yaparim ben körüm, diye bagirdi.
Kocasi ona destek olacagini her sabah ise onu kendisinin birakacagini ve aksam alacagini ve ona çok güvendigini söyledi. Çünkü esini taniyordu ve bunu basarabilecegini biliyordu.
Kadin büyük bir umutsuzlukla kabul etti çünkü esini çok seviyordu ve onu kirmak istemiyordu.
Her sabah esini isine birakiyor ve aksamlari aliyordu fedakar koca. Günler böyle ilerledi karisi eskisinden biraz daha iyiydi. Fakat kocasi daha fazlasini istiyordu , kendisine söz vermisti sonuna kadar gidecekti.
Aksam karisina: Artik ise kendin gidip gelmelisin, dedi,. Kadin sasirmisti. Bunu asla yapamayacagini söyledi. Kocasi israr edince onu yine kiramadi ve bütün cesaretini topladi bunu kendisi de istiyordu ama o kadar güveni yoktu.
Sabahlari kadin artik otobüs duragina kendisi gidiyor, otobüsüne biniyor ve otobüsten inerek isine gidebiliyordu ..
Günler günleri kovaladi hiçbir problem yoktu. Yine bir gün otobüse binerken, soför :
- Sizi kiskaniyorum, hanimefendi dedi.
Kadin kendisine söylenip söylenmedigini anlayamadan, neden , diye sordu.
Soför, - Çünkü her sabah sizin arkanizdan bir hava subayi genç adam otobüse biniyor ve bütün yol boyunca sevgi ile size bakiyor, otobüsten indikten sonra yesil isikta yolun karsisina geçmenizi bekliyor siz binaya girdikten sonra arkanizdan öpücük yollayip size her gün sevgiyle el salliyor , dedi."
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Mayıs 2007       Mesaj #836
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BIRAKIP DA GİDENE...


Burnu bir karış havada, gözü
yükseklerdeydi ben onu sevdiğimde.
Hele hele benim aşkımı
yerden yere vurup,
nasıl kırmıştı kalbimi zalim.
Dudaklarından dökülen acı sözleri;
öyle ki, bugün bile unutamadım.
Ne tebessümdü o , zehirden beter.
Her olayda içim paramparça,
gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı olurdu.
Yorgun düşerdim onsuz geçen,
onunla dolu, koyu siyah gecelerden.
Pişmanlıktan kendime lanetler eder,
sevgimi söylediğim günü düşündükçe,
kaleme sarılıp yazardım ona nefretin
aşkla kucaklaştığı o uzun mısralarımı.
Derdim ki; alın yazımdı,
onbeşimin çocuksu aşkıydı.
Nasıl da gülerdi canı istedi mi...
En anlamlı bakışlarıyla önce ümitlendirir,
ardından bir uçurumun kenarına
yapayalnız bırakır giderdi.
Ben çaresiz, ben yorgun,
ben bıkkın bu sevdadan.
Ah bilirdi o insafsız,
diri diri yanardım o böyle yaptıkça...
Şubatın buz gibi kasvetli soğuğunda;
onda ne bulduğumu bugün bile bilemem.
Ama o günlerde hayatımın amacı,
varolma gibi gelirdi bana.
Çocukluk mu, yoksa gençliğimin
safça tutkusu muydu bu
kölesiye bağlanış,
içten içe kopan fırtınalar,
bu delice yakarış?
Kimbilir, belki de
sevilmeye muhtaç bir kalbin
bitmek bilmeyen kaprisi...
Ondan hiçbir şey istememiştim.
Sadece sevgi...
Evet, şimdi yıllar sonra ben,
onu düşünüyorum ilk defa
kucağımda resimler, hatıralarla.
Hava yine soğuk, yine kasvetli
gözleri gözlerimde yine
sevgi, derin yüreğimde.
Unuttum sanırdım, meğer aldanmışım,
ağladım saatlerce.
Bu onun "ölüm yıldönümü"dür.
17'sinde toprakla kucaklaşan,
o zalimin hikayesidir anlatılan.
Bir melodidir kırık, umutsuz...
Doldururken sensizlik o an odayı
gönlüm hala boş, kafam yine dumanlı.
Bir feryat yankılanmıştı acı dolu
tam 15 yıl önce bugün bomboş kırlarda.
Deli gibi koştum sınıfa, sırası boştu.
Benim kadar çaresizdi her köşe.
Kendi kendime konuşarak
yaklaştım sırasına;
"Sen ölemezsin; canımsın, sevgimsin, emelimsin
Dileğince nefret et, alay et duygularımla Kızmam sana
Ama ne olur bir yalan olsun, acı bir şaka.
Evet, evet beni üzmek için yapıyorsun.
Herşeyini özledim...
Allahım son defa göreyim yeter bana"
Bu sensiz yakarış defalarca sürmüştü
ta ki, ölümün o sinsi kokusunu
içimde duyana kadar.
Hıçkıra hıçkıra ağladım,
sıraya kazıdığın ismini öptüm.
Sonra, ona ait birşeyler bulmak için
aradım her köşeyi...
Yalnızca buruşturulmuş bir sayfa,
rengi solmuş.
Yazı, onun yazısı.
Bir mektuptu, özenilerek yazılmış,
belki de çok emek verilmiş her satırına...
Çok şaşırdım, mektup bana hitabendi.
Korkakça, kaybolmasından korkarak,
acıyla okudum her cümleyi
kalbimde büyüyen bir özlemle...
Hele hele o ilk satırı...
Öyle ki, bugün bile unutamam,
okudukça ağlarım.
"İnsan sevdiğini yerden yere vururmuş
bir tanem, AFFET BENİ !!!..."

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Mayıs 2007       Mesaj #837
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İyimser Olmak..

Temelde iki tür insan vardır: İyimserler ve kötümserler. Peki hangisi daha akılcıdır? Tabii, kötümserler kendilerinin “gerçekçi” olduklarını öne süreceklerdir. Onlara göre yaşam çetindir; çoğu kez işler insanın istediği gibi gitmez ve sonunda kötü bitecek şeyler için umutlanmamak gerekir. Onların inancına göre, eğer bir işin ters gitmesini beklerseniz, düş kırıklığına uğramazsınız.

Oysa kötümserlerin iyimserlere göre daha fazla düş kırıklığına uğradığını söylersem şaşırmayın. Nedeni basittir: Onlar hep başarısızlığı ararlar. Olumsuz varsayımlarını kanıtlayacak belirtiler görmek isterler. Olumsuz biten deneyimlerini, iyimser düşünceye karşı cephane olarak kullanırlar. Onlara göre iyimserler kafalarını kuma gömmüşlerdir ve yaşamın gerçeklerini göremiyorlardır.

Oysa, iyimserler bilirler ki, kimsenin elinde geleceği tam olarak gösterebilen bir falcı küresi yoktur. Bilirler ki, kötümserler terslik olacağından ne denli emin olsalar da, bunu yalnızca tahmin etmektedirler. İyimserlere göre, kimse ne olacağını gerçekten bilemeyeceği için, herşeyin en iyisi olacağını varsayarak yaşamı daha zevkle yaşamak çok daha akıllıcadır.

Başarının en temel yasalarından biri, enerjinizin dikkatinizi izlediğidir. Bu yasa iyimser ya da kötümser herkes için geçerlidir; beğenseniz de beğenmeseniz de... Eğer enerjiniz daha işin başındayken olumsuzsa, eğer yalnızca kusurları, sorunları ve yaşamın temel olarak kötü olduğunu gösteren belirtiler arıyorsanız, enerjinizin tümü bu yönde kullanılır. Başarıyı ve bolluğu görebilme beceriniz ciddi olarak sınırlanır. Gördüğümüz ve görmeyi beklediğimiz şeyleri kendimiz yaratırız. Eğer bir duruma olumsuz beklentilerle giriyorsak, olumsuz sonuçlar yaratmamız da kaçınılmazdır.

Soru şu: Kimin başarılı olma olasılığı daha fazladır? Tabii ki, iyimserlerin. Aslında, insan yalnızca ne arıyorsa onu bulmakla kalmaz, bunu yaratır da... Çözüm arıyorsanız, genellikle aradığınızı bulursunuz. Peki, her zaman başarılı olacak mısınız? Kesinlikle bunu iddia etmiyorum. Ama bir iyimser bu olayı, “Gördün mü bak, ben söylemiştim” diyen kötümserlerin tersine, iyi bir ders olarak görecektir. Buna benzer bir şeyde başarısız olursam, edindiğim deneyimin ileride işimi kolaylaştıracağını düşünürüm ve hiç üzülmem.

İyimserlik akıl dolu bir felsefedir. Siz de mutlaka denemelisiniz.
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
3 Mayıs 2007       Mesaj #838
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Kadın her sabah olduğu gibi o günde beyaz degneği ve el yordami ile otobüse binmişti.
Şöför : Soldan üçüncü sira bos hanimefendi, dedi.
Kadin 32 yasinda güzel bir bayandi ve esi oldukça yakisikli bir hava subayi idi. Bundan birkaç ay önce yanlis bir teshis sonucu gerçeklestirilen ameliyatla gözlerini kaybetmisti genç kadin ve asla göremeyecekti.
Kocasi ameliyattan sonra aci gerçegi ögrenince yikilmis ve kendi kendine bir söz vermisti. Asla karisini yalniz birakmayacak, ona sonuna kadar destek olacak, kendi ayaklari üzerinde durana kadar cesaret verecekti.
Günler geçiyordu. Kadin her geçen gün kendini daha kötü hissediyor, çok sevdigi kocasina yük oldugunu düsünüyordu. Esinin bu içine kapanik,karamsar hali kocayi çok üzüyordu. Bir an önce bir seyler yapmasi gerekiyordu, karisi günden güne kendi içine kapanik dünyasinda kayboluyordu.
Bütün gün düsündü koca nasil yardim edebilirim güzeller güzeli esime. Birden aklina esinin eski isi geldi. Geri dönmesini isteyecekti. Ama bunu ona nasil söyleyecekti, çünkü artik çok kirilgan ve nesesizdi. Bütün cesaretini toplayarak aksam karisina konuyu acti.
Karisi dehsetle gözlerini acti.Ben bunu nasil yaparim ben körüm, diye bagirdi.
Kocasi ona destek olacagini her sabah ise onu kendisinin birakacagini ve aksam alacagini ve ona çok güvendigini söyledi. Çünkü esini taniyordu ve bunu basarabilecegini biliyordu.
Kadin büyük bir umutsuzlukla kabul etti çünkü esini çok seviyordu ve onu kirmak istemiyordu.
Her sabah esini isine birakiyor ve aksamlari aliyordu fedakar koca. Günler böyle ilerledi karisi eskisinden biraz daha iyiydi. Fakat kocasi daha fazlasini istiyordu , kendisine söz vermisti sonuna kadar gidecekti.
Aksam karisina: Artik ise kendin gidip gelmelisin, dedi,. Kadin sasirmisti. Bunu asla yapamayacagini söyledi. Kocasi israr edince onu yine kiramadi ve bütün cesaretini topladi bunu kendisi de istiyordu ama o kadar güveni yoktu.
Sabahlari kadin artik otobüs duragina kendisi gidiyor, otobüsüne biniyor ve otobüsten inerek isine gidebiliyordu ..
Günler günleri kovaladi hiçbir problem yoktu. Yine bir gün otobüse binerken, soför :
- Sizi kiskaniyorum, hanimefendi dedi.
Kadin kendisine söylenip söylenmedigini anlayamadan, neden , diye sordu.
Soför, - Çünkü her sabah sizin arkanizdan bir hava subayi genç adam otobüse biniyor ve bütün yol boyunca sevgi ile size bakiyor, otobüsten indikten sonra yesil isikta yolun karsisina geçmenizi bekliyor siz binaya girdikten sonra arkanizdan öpücük yollayip size her gün sevgiyle el salliyor , dedi."
DEsssT16 - avatarı
DEsssT16
Ziyaretçi
3 Mayıs 2007       Mesaj #839
DEsssT16 - avatarı
Ziyaretçi

Yaşlı bir çift uzun yıllar sonra evliliklerinin altın yılını kutluyormuş. Kahvaltı yaparken kadın şöyle düşünmüş:



“Elli yıl boyunca hep kocamı düşündüm ve ekmeğin kabuklu bölümünü ona verdim. Sonunda bugün bu tadı ben tatmak istiyorum.”



´Ve ekmeğin kabuklu bölümüne yağ sürmüş, öteki bölümünü kocasına vermiş. Düşündüğünün tersine kocası çok mutlu olmuş, onun elini öpmüş ve şöyle demiş:



“Sevgilim, bana günün en büyük mutluluğunu verdin. Elli yıl boyunca ekmeğin en çok sevdiğim yumuşak bölümünü yiyemedim. Hep çok sevdiğin için o bölümün senin olmasını istedim.´´
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
3 Mayıs 2007       Mesaj #840
nünü - avatarı
Ziyaretçi
SUSMAK VE OGRENMEK..

Bir gun susmayI ogrendim. Oyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktIm.
Cunku susmak benim kucucuk dunyamda babamla kurdugum iletisim tarzIydI. Babam aksamlarI eve yorgun donerdi. Ben butun gun evde ******* onun gelisini iple cekerdim.
Daha o kapIdan girer girmez boynuna atIlIr onunla oynamak isterdim. Babam sarIlIr, oper sonra da, hadi odana git, derdi. Yemek hazIrlanInca annem cagIrIr bu defa masada bir araya gelirdik babamla.Onlar annemle konusurken ben araya girer, sesimi duyuramayInca da bagIrIrdIm. Babam sinirlenir, 'Butun gun insanlara kafa patlatmaktan bunaldIm, birde sen kafamI utuleme!' derdi. Annem de 'Butun gun zaten seninle ugrastIm, bir cift laf da mI konusturtmayacaksIn babanla?' diye
cIkIsIr, beni odama gonderirdi.

Caresiz bir sekilde boynumu buker odama yani hapishaneme dogru yol alIrdIm. Babam arkamdan, 'Bizim bir odamIz bile yoktu, her seye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadIm.' diye bagIrmaya devam ederdi. 'Keske benim de bir odam olmasaydI, keske bizim de evimiz bir odalI olsaydI da hep birlikte otursaydIk' derdim icimden; ama yuksek sesle soylemeye cesaret edemezdim.
Yemekten sonra babam kanepeye uzanIr, eline kumandayI alIr, televizyon seyrederdi. Beni yanIna cagIrIr biraz severdi. Onun izleyecegi onemli birsey varsa
beni adeta yerimden bile kIpIrdatmazdI. AzIcIk hareket edip kosup oynamaya calIssam oda hapsim yeniden baslardI. Bir gun anladIm ki susunca babamla daha iyi anlasIyoruz. Bu defa susarak yapabilecegim oyunlar gelistirmeye basladIm. Once resim yaparak basladIm ise. Babam cizdigim resimleri cok begeniyor; 'Bak, boyle uslu uslu oyna iste.' diyordu. Babam bazen goz ucuyla bakIyor, resimle ilgili bir sey sorsam afallIyordu. Ama bana kIzarak beni artIk odama gondermiyordu.
'Son gunlerde ne de akIllandI benim oglum.' diye komsulara anlatIyordu annem halimi.
Resimlerim arttIkca ortalIk dagIlmaya basladI. Annem 'OdanI topla!'diye odama kapattIgInda ise nereden baslayacagImI bilemiyordum.
Ben bunlarla ugrasIrken zaman geciyor; ama odamI toparlamayI beceremiyordum. Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayI yasaklayacagIm.' dedi bir gun. Susuyor olmamI usluluk olarak degerlendiren ailem resim yapmayI da elimden alIrsa ben ne yapacaktIm?

Bu dusuncelerle bir aile tablosu yaptIm. Babam eve gelince uygun zamanI kolladIm. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya gecildi. Babam oturur oturmaz cizdigim resmi getirdim. Babam baktI. HIm, dedi 'Cok guzel olmus.Bu adam benim herhalde.' dedi.
Ben 'HayIr o adam degil, bu cocuk sensin.'dedim. O 'HayIr, bu adam benim, bu cocuk sensin, bu kucuk kIz da arkadasIn.'dedi.
Ben yine 'HayIr, o buyuk adam benim, bu kucuk adam sensin, bu kucuk kIz da annem.' dedim.
Babam benimle ugrasmaktan vazgecip: 'Peki neden bizi kucuk cizdin?' dedi. Heyecanla basladIm anlatmaya.Ben buyuyup adam olacagIm. Is bulup calIsacagIm. Siz yaslanIp kuculeceksiniz. Beliniz bukulecek, komsumuz Ahmet amca ile Ayse teyze gibi kucucuk kalacaksInIz. Ben isten geldigimde yorgun olacagIm. Siz benimle konusmaya calIstIgInIzda isyerinde kafam sismis olacagIndan sizi duymayacagIm bile. Siz benimle bir seyler paylasmak istediginizde 'Hadi odanIza cekilin de kafa dinleyeyim.' diyecegim. Ve bir de bagIracagIm 'Her seylerini alIyorum. SIcacIk odalarI da var, daha ne istiyorlar' diye.

Annemle babamIn gozleri fal tasI gibi acIlmIstI. DuyduklarIna inanamIyorlardI. Bana sarIlIp beni oyle icten bir oksayIslarI vardI ki sonsuza kadar konussam hic bIkmadan dinleyecekler gibiydi.
FarkInda' OlmalI Insan...Kendisinin, HayatIn OlaylarIn, GidisatIn FarkInda OlmalI…

Omur Dedigin Uc Gundur,
Dun Geldi Gecti…
YarIn Mechuldur,
O Halde Omur Dedigin Bir Gundur,
O Da Bugundur

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat