Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 91

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 547.525 Cevap: 1.812
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
15 Mayıs 2007       Mesaj #901
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
SEVGI NEYDI? ! ..

Sponsorlu Bağlantılar

Sevgilerinin üstünden kislar ve baharlar geçenlere!


Hatirlayanimiz var mi,sevgi neydi?

Ilk sevgi sözcügünü,ilk kipirdanisini yüreginin hatirlayanimiz var mi?

Ilk hüznümüzün adini sevgi koyabiliyor muyuz simdi geriye dönüp baktigimizda? Deruni cografyamizi kaplayan zifiri bulutlarin ve üzerimize örtülen maddeci felsefenin agirligina nezaman baskaldirmisti sevgilerimiz,hatirlayaniniz var mi? Ne zaman sevgilerimiz paralarimizdan önce tartilirdi; ya ne zaman Pazar eyledik sevgilerimizi,biliyor musunuz? En son nezaman bir sevgiyi söylesmistik bir sevgiliyle? ! ..Her gün bir parçamizi daha tüketen teknoloji çaginda sevgiye en son ne zaman yürekten bir merhaba demistik,hatirlayaniniz var mi? Hatirliyor musunuz,sevgi neydi?



Üzüm henüz yaratilmamisken insanlari sarhos eden o muydu acep? ! ..O muydu canindan ve cihandan geçiren sahip kiranlari? .Binyillar ve binlerce yillar boyunce pervaneyi atese düsüren,bülbülü seydalandiran o muydu? Neydi sevgi? ! ..



SEVGI BIR BAKIS,BIR GÜLÜS MÜYDÜ BAZEN; BIR AKIS,BIR KOSUS MUYDU? ..SEVGI GÖNÜL KUMASINDA BIR NAKIS MIYDI? ! ..



Hatirlayan var mi sevgi neydi? Leyla’larin,Sirin’lerin,Asli’larin nazi miydi o; yoksa Mecnun’larin,Ferhat’larin,Kerem’lerin niyazi mi? Hangisinde belirmisti ilk kivilcimi sevginin? Neydi sevgi? ! ..

Açikken gözbebegimize yerlesen de,göz yumdugumuzda gönlümüze sizan da sevgi degil miydi bir vakitler? Bir dudagin kipirdanisindan yanagimiza akseden pembelikler,utanmalar sevgi degil miydi yoksa? En son ne zaman kizarmisti yanagimiz,hatirlayaniniz var mi? Uykumuzu en son ne zaman terketmistik sevgiyi düsünmek adina? En son sevgi siirini hangi gecede okumustuk; ?



SAHI, NEYDI SEVGI? BIR ÇUHAYI IPEK GÖREBILMEK MIYDI; TOPRAGI AMBER NIYETINE KOKLAMAK MI? SURETI SIRETE,ARAZI CEVHERE,BEDENI RUHA KÖLE EYLEMEK MIYDI SEVGI? SEVGI BIR IYILIK MIYDI,SEFKATLI BIR CÜMLECIK MI? NEYDI SEVGI,DIS MIYDI, YOKSA IÇ MI; ZAHIR MIYDI,YAHUT BATIN MI; KALIP MIYDI,YA KI CAN MI? VAR OLMAK MI,VARLKITAN GEÇMEK MI? DÜNYAYA GÜLMEYE MI GELMISTIK,AGLAMAYA MI; ÖLÜYOR MUYUZ,YOKSA DOGUYOR MU? SEVGI NEYDI? ! ..



Unuttuk,acep neydi sevgi? Bir yetimin basini oksarken dimagimiza yerlesen tat miydi o? Bir bebegin süt kokulu teninde ki su çiçegi miydi? Sabah evden çikarken özlemeye basladigimiz bir ses miydi? Hatirlayaniniz var mi,sevgi neydi?

Sevgi bir sigara dumaninda,bir tren düdügünde,bir dalganin en son hisirtisinda ve bir turnanin kanadinda mi kalmisti? Sevgi Medine’de,Semerkant’ta,Sevgi Bagdat’ta,Endülüs’te,ta caddelerde,sokaklarda,evlerde,kapilarin tokmaklarinda çinlar durur muydu eskiden? Ya neden simdi Ayasofya’da pitoresk,Divanyolun’nda kaldirim tasi,Ankara’da ittifak,Yesil Kubbe’de Mevlana,Erciyes’te kar,Firat’ta bir içim su olup girmiyor dünyamiza? ! Neden nefeimiz daraliyor hummali inatlarimiz,kallavi benliklerimiz yüzünden?

Neden gönül yuvalarimiza kuzgunlar pikeleniyor da nesillerimiz sersefil ve derbeder? ! ..Sevginin koynunda büyüttügümüz nazeninlere nazi enin ile mi unutturdular,semenderlerimiz atese niçin yanmaktalar? Soralim ta içimize; neydi sevgi?



Sevgi neydi sahi? Bir mektubun ilk satiri miydi,bir telefondaki ilk ses mi? Insani mutlu eden o ilk satir miydi defalarca okunan,yoksa ilk satir arayislari mi tekrar be tekrarlanan? Telefondaki bir ses insanin bir ömrünü doldurursa mi sevgiydi gerçekten,yoksa yeni sesler duymaya hiç yetmeyecek ömrün arayislari mi?

Sevgi bir aciydi herhalde,bir kederdi,kah hüzünle,kah mutlulukla hatirlanan.Belki de sabirdi sevgi,affetmekti,gelecek günler adina.Sevgi sinanamakti adl-i Ilahi’de ve sinavi geçmekti ercesine.Sevgi bir tevbeydi,nasuh kisvesinde; bir dirilisti nefsi öldürerek.Sevgi bir iyi ad birakmakti fena yurdunda.Ömür geçer de ad kalir...



SEVGI:IKI HECE...

Sevgi,SEVMEK kelimesinden türetilen bütün öteki kelimelerin en güzeli...



DERIN UYKULARA DALMADAN ÖNCE ILK SORU:

Sevgilerinizi en son ne zaman hatirlamistiniz ve sevgiyi hak edenleri en son ne zaman? ! ..



BIR SORU DAHA:

SEVGILERINIZ YALAN MIYDI YOKSA? ! ..



VE SON SORU:

ÇORAK VADILERE YÖNELMISSE SEVGILERIMIZ,ÇEVREMIZI KANDIRMIYORSA SULARA,IÇIMIZDEN AKAN NIL OLSA NE? ! ..




Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Mayıs 2007       Mesaj #902
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika
birşeydi. O gün peşinde o kadar
Sponsorlu Bağlantılar
delikanlı vardı ki.. Partinin sonunda
kızı kahve içmeye davet etti.
Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın
davetine şaşırdı, ama tam bir
kibarlık gösterisi yaparak kabul
etti. Hemen köşedeki şirin kafeye
oturdular. Delikanlı öyle
heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından
konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da
huzurunu kaçırdı.. "Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken,
delikanlı birden garsonu çağırdı..
"Bana biraz tuz getirir misiniz"
dedi.. "Kahveme koymak için.."
Yan masalardan bile şaşkın yüzler
delikanlıya baktı..
Kahveye tuz!..
Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan,
ama tuzu kahvesine döktü ve
içmeye başladı. Kız, merakla "Garip bir ağız
tadınız var" dedi..
Delikanlı anlattı:
Çocukken deniz kenarında yaşardık.
Hep deniz kenarında ve denizde
oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı
ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla
büyüdüm ben.. Bu tadı çok sevdim.
Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem,
çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve
mutlu ailemi hatırlıyorum. . Annemle
babam hala o deniz kenarında oturuyorlar.. Onları ve evimi öyle
özlüyorum ki.."
Bunları söylerken gözleri nemlenmişti
delikanlının.. Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı.
İçini bu kadar samimi döken, evini,
ailesini bu kadar özleyen bir
adam,evi, aileyi seven biri olmalıydı.
Evini düşünen, evini arayan,
evini sakınan biri.. Ev duyusu olan biri..
Kız da konuşmaya başladı.. Onun da
evi uzaklardaydı.. Çocukluğu gibi..
O da ailesini anlattı. Çok şirin bir
sohbet olmuştu.. Tatlı ve sıcak..
Ve de bu sohbet öykümüzün
harikulade güzel başlangıcı olmuştu
tabii.. Buluşmaya devam ettiler ve her güzel
öyküde olduğu gibi, prenses,
prensle evlendi. Ve de sonuna kadar
çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir
kaşık tuz koydu, hayat boyu..
Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü..
40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti.
"Ölümümden sonra aç" diye
bir mektup bırakmıştı sevgili karısına..
Şöyle diyordu, satırlarında..
"Sevgilim, bir tanem..
Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı
bir yalan üzerine kurduğum için
beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede..
İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor
musun?.Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken 'Tuz' çıktı
ağzımdan.. Sen ve herkes bana

bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki,
yalanla devam ettim. Bu yalanın
bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma
gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında
korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum

ve artık korkmam için hiçbir sebep
yok.. İşte gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat..
Ama seni tanıdığım andan itibaren
bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre
pişmanlık duymadan. Seninle olmak
hayatımın en büyük mutluluğu idi ve
ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.
Dünyaya bir daha gelsem, herşeyi
yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak
ve bütün hayatımı yeniden seninle
geçirmek isterim, ikinci bir

hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda
kalsam da.."
Yaşlı kadının gözyaşları mektubu
sırılsıklam ıslattı.Lafı açıldığında birgün biri, kadına
"Tuzlu kahve nasıl bir şey" diye
soracak oldu..
Gözleri nemlendi kadının..
"Çok tatlı!.." dedi..
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
15 Mayıs 2007       Mesaj #903
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Yitik çocuk
Kocaman gövde üzerine monte edilmiş minicik kafatasına yapışık bir çift silik göz. Pınarları kanlı. Gecenin sessizliğinde ekseninde dönerek alev çıkartıyor. Bu çakmak gözlerle altı senelik çekyatta tahta kurularıyla uyumaya çalışan uykusu pek derin olmayan abisinin yüzü arasında bir karış mesafe var. Gözlerin nefesi abisinin ensesinde. Uyurken seyrediyor abisini saatlerce ve her gece. Seviyor ailesini. Sevgisini böyle yaşıyor yarım kalan aklıyla. İstiyor ama dokunamıyor. En güzeli uyurken doya doya gözleriyle sevmekti. Bilindik bir sevgi yolu değildi. Abisi tesadüfen uyanmasa bu şölenden mahrum kalacak. Ve korkudan. Kim bu mahlukat diyor ödü bokuna karışan abisi zifir karanlıkta bağırarak. Kimseyi korkutmak istemiyordu aslında. Hele ki ailesini. Bazen çok agresif olabiliyordu. Ürkünç bir insan değildi. Yıllar önce abisine verilen talimatla zorla sürüklenip götürülerek teslim edilmişti. Tavşan kanı kıvamında koyu dini eğitim veren yatılı okula. Ne olduysa o okuldan sonra olmuştu. Yatılı okula gitmek istemiyorum diye yalvarmış ağlamıştı bu derin bakışlı gözlerin sahibi. Henüz sekiz yaşındaydı o zamanlar. Neler olup bittiğini anlamamıştı. Belliki evde istenmiyor ve gönderilmek isteniyordu. Göt korkusundan başka birşey hissetmeyen abisi, yitik çocuğun tepkilerine duyarsızdı o nu sürüklerken. Bu hüzünlü minik bakışlar ve ağlamalar umrunda değildi. Bir an önce emaneti hacı hocalara teslim etmekten başka bir şey düşünmüyordu. Alev çıkan bakışların temelini kapıdan ayak üstü cüppeli sarıklı sakallı adama teslim ettiğinde atmıştı abisi. Emir kuluydu. Kardeşini teslim etmeden eve dönme diyen bir babanın muhteşem fikri olan bu kararını uygulamıştı. Okulundan hiç memnun olmayan hergün ağlayan sekiz yaşında ki yitik çocuk gün geçtikçe yaşlanıyordu. Hafta sonları pek nadir eve gelmesi için serbest bırakılırdı. Onun haricinde kimsecikler onu görmeye gitmezdi. Eve geldiğinde ise bambaşka bir dünya ya ait olduğu geçde olsa anlaşılmıştı. Cinler ve perilerden konuşmaya, zaten bilmedikleri müzik resim ve kadınların şeytanın bir parçası olduğunu söylemeye başlamıştı. Kalemle pürüzsüz yüzüne sakal yapmaya başladığında ise anne gözyaşlarını tutamamıştı. Beni ağlattınız. Sizde ağlayacaksınız diyordu dokuz yaşına giren yitik çocuk. Büyümüş ve küçülmüş gibiydi. Muskalar yazmaya başladı on yaşında. Sabahlara kadar yatmıyor. Gülmüyor. Gülen insanlara çok kızıyorduNeden rahatsız oluyorsunuz gizli gizli ağlıyorsunuz ki böyle olmasını siz istemediniz mi diyerek bir bakıma intikamını alıyordu. İntikam almaktan başka bu yaşam tarzını yitik çocuğun beynine sistemli bir şekilde kazımışlardı. Mutluydu baba. İstediği olmuştu. Gerisi hiç önemli değildi. Baba hiç sevmemişti çocuklarını. Yitik çocuk gibi diğer iki abiside kayıptı. Kendisinden iki yaş büyük kardeşi evden kaçmıştı.En büyük abiside vatani görevini yapıyordu. Yaşını büyülttürüp gitmişti evdeki ortamdan uzaklaşmak için. Herkes sevgiyi başka yerlerde aramaya başlamıştı. Baba dayak faslına başladımı ertesi güne kadar sürdürürdü. Yitik çocuk bu aile içi şiddetten olanca hızıyla etkileniyordu. Belki de bu bu yatılı okula gidiş mutluluk getirecek orada bir başkaları tarafından sevilecekti. Sevilmenin değer verilmenin ne demek olduğunu öğrenme ihtimalinin bu yatılı okula gidişle olabileceğini düşünmüştü. Bu evde kalmak daha kötüydü. Diğer kardeşleri gibi o da kaçmalı ve kurtulmalıydı. Hayatının en erken ve ilk yolculuğuna çıkıyordu. Tek başına. Tek üzüldüğü konu annesinden ayrı kalmaktı. Yavrularım diyerek anne çocuklarına sımsıkı sarılır. İhtiyacı oldukları kadar sevgiyi onlara vermeye çalışırdı. Annelerinden başka kimsecikleri yoktu. Anne gizli gizli güzel yemekler yapar çocuklarına yedirirdi. Ufacık harçlıklar vererek çocuklarını sevindirmek anneye tarif edilmez mutluluk verirdi. Ve çocuklara. Herşey çok kısa sürer baba inanılmaz bir baskı kurar aile fertlerine sonsuz işkencelerle dünyayı dar ederdi. Anneninde pek hükmü ve yaptırımı yoktu. Şiddet sevgiyi her zaman alt ederdi. Anne baba ve yitik çocuk için hayat çekilmez bir hal almıştı. Evet gitmeliydi yitik çocuk. Annesinin sevgisini minicik yüreğine gömdü ve koğuşuna girdi. Kış günüydü. Dışarısı inanılmaz soguktu. Üst üste konulmuş paslı soguk demirler üzerinde kat kat yatan çocukları gördü. Artık üç katlı ranzanın ikinci katı ona aitti. Sabah beş de kalkacak. Gün kararana kadar bilmediği ama ürktüğü yollarda yürüyecekti. Korkmuştu. Belli etmemeye çalıştı. Uzun tahta sopalarla yediği dayaktan sonra pınarlarında ilk kanları oluşmaya başlamıştı. Bu duruma alışmalıydı. Et ve tırnak misali dayak yemek ayrılmaz bir parçasıydı bu karanlık okulun. Dayak fasıllarına alışıktı ama burada ki yaşam ona çok farklı geliyordu. Ailesiyle göçebe hayatı yaşamıştı. Annesi ve kardeşleriyle devamlı babalarından kaçar akrabalarında kalarak yaşamlarını sürdürürlerdi. Bazen durumları müsaitse kendilerine kiralık ev tutar aç karnına olsada yaşamayı sürdürürlerdi. Hayat tecrübesi bilgisi ve ağırlığı olan birde ananeleri vardı. Bütün kaçışlar ananenin direktifleri planları doğrultusunda gerçekleşirdi. Kimse bu durumdan rahatsız değildi. Babadan başka. Hemen hemen hergün dayılarıyla iç içe yaşarlardı. Dayıları külliyen alkolle haşır neşir olurdu. Akşam vakitlerinde herkes neşelenir alkolün etkisiyle geçici mutluluklar yaşanırdı. Altı tane dayıları vardı. Her bir dayı için ayrı ayrı bakkala gidilir. Bazen şarap. Bazen rakı. Bazen de biralar alınır kuruyemişlerden biraz tırtıklanarak eve dönülürdü. Kalan bozukluklardan epeyce kazanç da elde edilirdi. Arada sırada dayıları tadı buruş buruş olan içkilerden yitik çocuk ve kardeşlerine tattırırlardı. Yaz aylarında akrabaları bazen denize ve pikniğe gider unutulmazlarsa davet edilirlerdi. Mangal yakılır. Milletin içinde onlarda nasiplenirdi. Alkol sular seller gibi akıp giderdi. Dayılarına ait at yarışları kuponlarını defalarca götürüp bayiye yatırırlar ama hiç kazanıldığını görmezlerdi. Etrafında dünyevi zevk ve haram denilecek olayların içindeydi yitik çocuk. Yaşı küçük ama hayata dair yaşanmışlıkları çoktu. Her gün, günde seksen kere ibadet etmek buz gibi havalarda devamlı sularla temizlenmek uzun sopaların menzilinde gezmek ve ilginç harfleri zorla öğrenmek ona çok zor gelmişti. Eve de dönme ihtimali hiç yoktu. Her iki taraftada şiddet vardı. Okula zar zor devam ettiği üçüncü senesinde kaçmaya karar verdi. Adanada çöp konteynırının içinde buldu kendini. Cuma pazarını anımsatan eski kale içinde ki topkapı otogarından sıyrılarak ankara otobüsüne binmişti. Rica minnet oradanda ver elini adana. İki minik kedicik ve köpekle sabahı yaptı mis kokular içerisinde. Hiç bir amacı ve hedefi yoktu bu kaçışın. Çarpık bir ailenin meyvasıydı o. Sabah ezanını duyunca içi bir tuhaf oldu yitik çocuğun. Değişik duygular hissetti. Ağlamamalıydı. Ayakları üzerinde durabilen güçlü kocaman on bir yaşında olgun bir insandı o artık. Domatesi oldum olası sevmemişiti. Belki küflenmişi hoşuna giderdi. Pörsümüş yeşil biberleride topladı çöp kovasının içinden. Yanda ki markete ekmek için yalvardımı karnını doyurabilirdi. Postaneden annesinin sesini duyabildi. Ağlamaktan konuşamadılar. Merak etme anneciğim ben seni çok seviyorum diye bildi son saniyede. Çabuk biten jetona bastı küfürü. İyi olmuştu aslında telefonun kapanması. Yıllardır kesintisiz ağlamaktan içi geçmişti. Aynı senelerde anne ve babası kayseriye yerleşmişlerdi. Baba devlet memuruydu. Sağlam bir işi vardı. Devlete kapağı atmıştı. Kimse işine son veremezdi. Umarsız gamsız bir tipti baba. Çocuklar nerdedir acaba diye bir gün oturup on dakika düşünmezdi. Anne o kadar şanslı değildir. Dalgalı uzun saçlarını makasla kökünden kesmiştir. Travmalarla seyreden türlü türlü bunalımların içindedir. Çamaşır asmakta olan anne. Balkondan köşe başında tedirgin vaziyette duran yitik çocuğunu fark etti. Bu sefer gözün pınarları sevinç gözyaşları için çalıştı. Şehir değiştirmiş yeni evine girdi yitik çocuk. Altı ay sokaklarda yaşamış onlarca kilo vermiş kurtlara kuşlara kalmamıştı. Hiç konuşmuyordu. Boynundaki kocaman muskası duruyordu. Değişmeyen birtek o vardı. Sofraya oturdular hiç sevinmemiş babayla beraber. Kayseride çok iyi bir din eğitimi veren okul var seni oraya vereceğim dedi baba. Temmuz ayının ortasında şimşekler çaktı odanın içinde. Babanın bir insan olmadığına karar verildi. O okula gideceksin yoksa bu evde seni istemiyorum dedi baba. On iki yaşının son altı ayını çöplüklerde geçirmiş yitik çocuk tekrar kaçtı şimşekli evden. İstanbula ananesinin yanına sığındı. Oradan halasına. Ve yine sokaklara. Büyük abisinin askerden döndüğünü duydu. Annesinin biz istanbula geleceğiz ev tutup hep beraber yaşayacağız cümlelerini duyunca çok sevindi. Sevincinden o akşam uyuyamadı bulduğu emniyetli yeni çöplüğünde. Büyük abi kayseriye giderek annesini alıp istanbula geldi. Ufak odaları olan iki göz yuva tutuldu. Akşam eve yitik çocukda gelecekti. On üç yaşına gelen yitik çocukda inanılmaz davranış bozuklukları gözledi anne. Yarın sabah bakırköy ruh ve sinir hastalıkları ikinci kat on dört numaralı odadan annenin feryatları duyuldu. İki sene psikiyatride yatan yitik çocuk girdiği travmalardan çıkamıyordu. Üstüne giydirilmiş mavi önlüğüyle demir parmaklıklı bahçede sigarasını tüttürüyordu. Saçları bembeyaz olmuştu. Hiç konuşmuyordu artık. Üçüncü seneden sonra abilerini tanımadı. Sadece annesini tanıyabiliyordu. Beyin şoku önerdi doktorlar. Anne kabul etmedi. Gecenin en koyusunda duygu dolu gözlerle sevilmenin mutluluğunu yaşamak kalmıştı otuz yaşına giren yitik çocuğun ailesine.
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
15 Mayıs 2007       Mesaj #904
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Nasıl Kaybettim
Onu ilk gördüğüm günü asla unutamam, bir rüya gibiydi. Pırıl pırıl parlayan gözleri, sıcacık gülümsemesi ile kendisini tanıyan insanları (özellikle erkekleri) müthiş etkiliyordu.Fiziksel güzelliği de büyüleyici olmasına rağmen ben onu her zaman gözle görülmeyen erdemleri nedeni ile hatırlayacağım.
İnsanların dertlerini dert edinir ve onları hiç şikayet etmeden dinlerdi. Mizah anlayışı sayesinde gününüzü şenlendirir ve güç anlarınızda her zaman doğru sözcükleri bulup kendinizi iyi hissetmenizi sağlardı. Hem kızlar, hem de erkekler ona bir yandan hayranlık, bir yandan da saygı duyarlardı. O ise inanılmayacak kadar mütevazı idi.
Söylemeye gerek yok, pesinde bir çok erkek vardı. Ben de bunlara dahildim. Bir gün onunla sınıfa kadar yürüdüm. Hatta bir keresinde, sadece o ve ben yemek yedik. Mutluluktan uçuyordum. Sürekli, "Ah, ne olur onun gibi bir kız arkadaşım olsa" diye düşünüyordum. O zaman başka hiçbir kıza bakmazdım. Ama bu kadar müthiş bir kız elbette ki benden çok daha ustun biri ile beraber olabilirdi, kendime hiç şans tanımıyordum.Mezun olurken ona elveda dedim.
Bir yıl sonra, onun en iyi arkadaşı ile karsılaştım. Boğazımda bir yumru ile onun nasıl olduğunu sordum."Nihayet seni unutmayı başardı" dedi. "Sen neden söz ediyorsun" diye sordum."Sen ona çok zalim davrandın. Hep onunla sınıfa yürüyor ve onunla ilgilenmiş görünüyordun. Birlikte yemek yediğiniz günü hatırlıyor musun? Ertesi hafta belki ararsın diye telefonun başından ayrılmamıştı. Senin onu arayacağından ve bir randevu isteyeceğinden o kadar emindi ki!"
Reddedilmekten deli gibi korktuğum için hiçbir zaman ona duygularımdan söz etmemiştim. Ya onu arasa idim ve o da bana hayır dese idi? Olabilecek en kotu şey ne idi? Bana hayır demesi ve onunla olamamam. Peki simdi ne oldu? Zaten onunla birlikte olamadım! En kötüsü de ne biliyor musunuz?Büyük bir olasılıkla bana hayır demeyecekti...


J.Schlatter

"SEVEREK ASLA BİR ŞEY KAYBETMEZSİNİZ. AMA HİÇ BİR ŞEY YAPMADAN DURURSANIZ, HER ZAMAN KAYBEDERSİNİZ."

Narey
DEsssT16 - avatarı
DEsssT16
Ziyaretçi
15 Mayıs 2007       Mesaj #905
DEsssT16 - avatarı
Ziyaretçi
Taşra köyü idi bizim köy,köyün suyu, elektriği telefon gibi şeyler bulunmazdı ,İnsanlar medeniyetten uzak insana yakışmıyacak bir şekilde yaşarlardı ,Zaten köyün deli bozuk dediğim dedik çaldığım düdük diyen bir ağası vardı tüm köy halkı coluk çocuk ağanın bağında tarlasında çalışırdı ağanın vediği yömiye ile kıt kanaat geçinirlerdi.Bir ailede enaz sekiz dokuz cocuk vardı bu kadar cocuk neden diye sormayın ağaya çoban ırgat lazımdı ve böylece bu ihtiyaç bu şekilde giderilirdi her şeye rağmen insanlar mutlu olmasada mutluymuş gibi görünürdü ,Köyün birtek kahvehanesi vardı akşam olunca dolup taşardı civar köylerde televizyon bile vardı ama ağa bizim köye almıyordu nedense ama kendi evinde renklisi bile vardı.Köyün önde gelenleri ise muhtarıyla azasıyla ağanın yanında bulunurdu buna mecburdular , köyde bulunsun diye birde okul vardı ama okulmu ahırmı belli değildi çünkü okulda ağanın hayvanları vardı ,Köye kaç tane öğretmen ataması yapıldıysa bir şekilde köyü terk ediyordu.Bu gidiş köyde bir tek Ali amcanın yaşam tarzına ters geliyordu dur demek istiyordu çünkü askerliğini çavuş olarak yapan köyde bir tek Ali amca idi çok şeyler biliyordu hani derler ya görmüş geçirmiş adamdı ama ağanın şerrinden çekiniyordu oğlu Mehmet daha cocuk yaşlarındaydı kafasına koymuş Mehmeti okutup adam edecekti ağaya ırgat yapmıyacaktı ,Bir gün kimsenin haberi olmadan şehre göç etti Ali amaca oğlu o sene Mehmet yedisine yeni başmıştı .

Şehirde hammalık yapıyor geçimini sağlıyordu oğlu Mehmeti te ilkokula başlamıştı çok zeki bir cocuk olduğu için geleceği görürcesine derslerine çalışıyordu yıllar göz açıp kapatır gibi geçip gidiyordu ve Mehmet eğitim fakültesinden mezun olmuştu kuralar çekilmiş Mehmetin tayini tesadüf kendi köyüne çıkmıştı Ali amca tedirgindi ama oğlu Mehmetede çok güveniyordu hırslı başarıyı seven bir öğretmendi Mehmet bir kaç gün sonra görev yapacağ köyüne geldiler.
Taşra köyü Ali amcanın bıraktığı gibiydi cocuklar küçük bir hastalıkla ölüyor analar ise doğumlarda can veriyordu cocuklar yetim öksüz kalıyordu.

Mehmet öğretmen ilk iş olarak ağanın hayvanlarını okuldan çıkarıp okulun temizliğini bakımını bizzat kendisi yaptı elinden geldiğince okulun açılışına yetiştirdi.

Ağa bu işe çok kızıyordu köy halkı biliçlenecek diye köpürüyordu adeta bu gidişe ama devlet Mehmet öğretmenden yana idi zamanla azda olsa köye bir huzur havası geldi.
Mehmet kendisi gibi aynı öğretmen olan Gül ile nişanlamıştı çok iyi anlaşıyordu Mehmet nişanlısı Gül öğretmen ile evlilik hazırlıkları yapıyorlardı düğün tarihi yaklaşmış evlenmişlerdi.
Zamanla köy Mehmetin çabalırıyla köy halkına bir huzur mutluluk gelmişti herkez kendine çalşıyor kendine kazanıyordu.Ağa neler yapmıştıki ne alavere dalavereler çevirmişti hatta Mehmet öğretmene Köyden çekip gitsin diye para bile vermeyi teklif etmişti ama Mehmet dürüst biri olduğu için ağanın teklifini umursamamıştı bile ağaya bir daha aynı şeyleri teklif edersen seni hapise attırırım diye cevap vermişti.

Kısa zaman sonra mehmet öğretmen sayesinde köye yol ,su elektrik ve telefon gelmişti ,Aradan yıllar geçmiş Mehmet öğretmenin yetiştirdiği öğrencilerden yani taşra köyünden Öğretmen ,mühendis, doktor ,hemşire ,polis ,Subay bile olan olmuştu bununla köy halkı gibi ken d iside gurur duyuyordu çok mutluydu.

Bir gün Mehmet eşi ve cocuklarıyla yaz tatili olduğu için eşinin memleketine gitmek için yola çıktılar fakat bu yolculuk onların son yolculuğu olduğunu Köylü ,köyün imamının verdiği sela ile öğrenmişti Mehmet öğretmen eşi ve cocuklarıyla trafik kazasında vefat etmiş caminin imamı selası bitince Vefat eden Merhumlar Mehmet öğretmen eşi ve cocukları deyince köylü şok olmuş feryat figan kopmuştu taşra köyünde buna yürek dayanmazdı inanmak istemiyorlardı o yaslı halini görmeliydiniz köy halkının , O zalim gaddar ağa bile hıçkıra hıçkıra ağlıyordu çünkü ağanın kızını bile ikna ederek okumasını sağlamış ağanın kızı Doktor olmasında emeği geçmişti Mehmet öğretmenin.

O gün dört cenaze kalkmıştı Kara köyden ve o gün Kara köy gerçektende kararmış yasta idi ,O günden sonra Köyün adı Muhallim köy olarak değiştirilmişti.
Mezarlarında güller açmış okutulan mevlütlerle köy halkı Mehmet öğretmene ve ailesine dualar ederdi...
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
16 Mayıs 2007       Mesaj #906
arwen - avatarı
Ziyaretçi
çürük elma


Elini uzatip once dudaklarina goturdugu parmagini (camdaki ) cicege dokundurdu Bengu. Adam yuzunu oksadi, Bengun un yalniz adami .. elini hissedince urperiyodu kadin. Coskuyla tum duygularini, arzularini akitiyorlardi birbirlerine. Binlerce kilometre vardi aralarinda ama onlar o kadar baska bir boyutta birlesip butunlesiyorladi ki.. Monitordan uzanip tum hucrelerine girmisti.
Hayatinin en guzel beraberligini yasiyordu. Incecik gorunmez bir tul ayiriyordu gercek hayattan onlari. Gercek? Gercek ne? mutlu oldugum yerdeyim ben onunla , gercegim bu benim .
Toplumun bekledigi gorevleri yaparken bile yanimda benim. Beni sevgisiyle saran, kiskaninca hircinlasan sevgilim. Okulda, tiyatroda, bir tanidik evinde karsilasmadik. Birbirimizi burada bulduk.
Bir oyun sitesinde tanistik. Bilgisiyle buyuluyordu beni, her konuda ne cok anlatabiliyordu sIkmadan, yillar once okuyup beynimdeki dolaplardan birine kaldirdigim kitaplari paylastik.
Sicak bir yaz gecesinde, elimden tutup odasina goturdu beni. Karsilikli sigara icerken ona duydugum arzuyu hissettim. Urkttum bu duygudan , aniden kapattim bilgisayari .. Saklandim gunlerce, onun beni bekleyisini izledim. Mutsuzlugumu farkettim, onu ozluyordum.
Gorunmezligimi kaldirdim. Sarildik, aclikla, ozlemle..
Ikimizden birinin yolculuk yapmasi gereksede , dunyanin neresinde olsak beraberdik. Seslerimizi tanidik, sabahlara kadar konustuk.

Tanidiklarimin, ailemin endise dolu bakislarindan rahatsiz oldum , aldirmamaya calistim. ama fazla karsi koyamadim. Tepkiler, belli etmemeye calisarak yapilan elestirilerden yoruldum, sinirlerim zayifladi. Metalik bir ses tonuyla ona telefonda bagirdim. Beni rahat birakmasini , hayatimi berbat ettigini soyledim.

Gitti, bir daha hic gelmemecesine gitti. Kimseyi sevmedim onu sevdigim kadar, kimseyle olamadim onunla oldugum gibi. Kizmadim ona ama alabildigine uzgun kalbimin bir kosesi, aradan uzun zaman gecti. Baskalari oldu onun yerine koymak istedigim , daha da acittim kendimi digerlerinin asklarinda oyalanirken. .

Sen hala bendesin. Penceremin onunde beni disaridan koruyan cam agacindasin, kavrularak daldigim denizde sularla sariyor, kucakliyorsun beni, sevisiyoruz.
Kimse senin gibi sevemedi, senin verdigin sicacik guvenligi veremedi .

Sesini, ellerini, gevrek kahkahalarini ozluyorum icim yanarak. O yanginda mutluyum anilarimla.

Sen benim Curuk elmaya tek ortagimdin, o elmayi senden benden baska bilen hala yok sevgilim
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mayıs 2007       Mesaj #907
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bak Ellerim Burada

Sen yoktun, geceyi bin yıldıza bölerdim. Uykuyu kendime haram ederdim. Yorgun sabahlara güneşsiz yarınlara uyanırdı her gün yüreğm. Kime sorsam bilmezdi seni. Öfkem onlara değil kendimeydi hep. Ağlamaksa, içe akıtılan gözyaşı, kimse görmezdi…

Her yağmur yağışında bu kentte, damla damla düşerdi özlem. Islanmak değildi beni korkutan, o damlalarda boğulmaktı. Yokluğun beni boğardı. Öyle zorki dayanmak, sensiz geçen her dakika yüreğime çözülmeyecek bir düğüm atardı. Sıkılırdım, bunalırdım da, isyan bile edemezdim, sesim çıkmazdı.
Beni umursar mıydın, böylesine acı çekmemi anlar mıydın bilmiyorum? Yoktun çünkü, olsaydın ben böylesine acı çekmezdim ki… Olsaydın, özlemek denen şeyin bu kadar zor olduğunu bilmezdim ki…
Sahi nasıl gitmiştin sen? Niye gitmiştin? Yıldızlara yazdığımız sevda bitmiş miydi? Kimdi seni çağıran yanına? Bir bulsam cevaplarını bu soruların… Çaresizlik diye bir şey varmış hayatta ve ben bunu yeni öğreniyorum.
Bazen kendimle savaşıyorum, seni sevmekten kurtulmalıyım diye. Öylesine karmaşık bir denklem ki bu…
Seni sevmekten kurtulamazsam, benliğimi yitireceğim. Ben, ben olmaktan çıkacağım biliyorum. Kurtulmayı başarırsam bu kez yüreğimdeki boşluğu nasıl dolduracağım peki?
Sensizliği yaşamaya alışmaktan da korkuyorum. Sensiz olmaya alıştıktan sonra bir gün çıkıp gelsen seninle yeniden birlikte olmayı beceremem diye korkuyorum. Bir çözümü olmalı bu işin. Var biliyorum ama ben bulamıyorum.
Sevgilim gitmeseydin, en tutkulu aşkın, en koyu sevdanın, en güzel masalın kahramanı olacaktın. Ben seni sevecektim, hiç bitmeyen bir aşkla.
Hep sana bakacaktım, hiç yorulmadan. Hep sana dokunacaktım hiç bıkmadan.
Ayaktayım ve yaşıyorum. Özleme, çaresizliğe, vefasızlığa ve tek başına taşıdığım bu aşka rağmen yaşıyorum.
Geleceğe dair umudumu yitirmedim henüz. Şimdi her neredeysen başını gökyüzüne çevir ve en parlak yıldıza bak… İşte oradayım ben, seni izliyorum. Hala yüreğindeysem, hala bana dair özlem varsa içinde ve hala aşkı yaşatıyorsan içinde…
Sevgilim,
orada durma,
bak ellerim burada…
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
16 Mayıs 2007       Mesaj #908
arwen - avatarı
Ziyaretçi
sevdiğinizin selasını duymak


ßir internet cafe açtık.Gece gündüz cafedeydim.Hergün cafenin önünden kızın biri geçiyordu.hep bana bakıyordu.Hiç kompleksli biri olmamışımdır hayatımda,birisi bana bakıyosa illa beğendiğinden bakmıyodur diye düşünen bi yapım var.ama bu bakışlar gün geçtikce manalaşıp yerini gülümsemeye hatta selamlaşmaya bırakmıştı.Çok güzel biriydi.insanlığı,hareketleri,uzun boyu,sapsarı saçları,beni büyülemeye yetmişti.
bigün internet cafenin yanındaki idda bayisinde duruyorum O sırada yine kapının önünden geçiyordu.gözleri beni arıyodu biliyorum,beni gördü,gülümsedi ve durdu kenarda.bir çok kez onun üzerine düşünmüştüm,bu benim aradığım kişi olabilirmi diye.evet oydu.O benim aradığım insandı.yalnızlığımdı,suskunluğumdu.gittim arkasından.
ilk defa bi bayanla konuşmuyordum,ama inanılmaz heyecanlanmıştım.iki lafı bi araya getiremiyordum.neyseki kız anladı derdimden.Derken hayatımın en güzel günlerini yaşatıp sonunda da en kötü gününü yaşatacak bir serüven başlamış oLdu.Haftanın her akşamı buluşup geziyorduk.El ele kol kola.Onun yanındayken her şey çok güzeldi.Annemle tanıştırmıştım,niyetimiz ciddiydi,evlenecektik.Onun aileside biliyor ve destek veriyordu bu ilişkiye.ßir ilişkide hiçmi kavga olmaz,olmuyordu işte,tartışmıyorduk bile.

Günler günleri kovaladı bizim sevgimiz dahada arttı.
ßi Pazar günü buluşacaktık.Mesaj çektim.Uykucu aşkım hala yatıyomusun.hadi kalk artık diye.
Mesajıma karşılık vermedi.ilk defa böyle birşey oluyodu.ßenim mesajıma 2 dakika içinde cevap vermesi lazımdı.ßöyle anlaşmıştık.eger vermezse kötü birşey olmuştur.Meraklanmıştım,aşkıma birşey oldu diye.gergin bir bekleyişin ardından hayatımı karartan bi mesaj geldi.Şunlar yazıyodu msjda.Seni çok seviyorum ama ayrılmamız lazım.Yürümeyecek bir ilişki bizimkisi.Senin hayatını karartmak istemiyorum.Seni Seve Seve senden vazgeçiyorum.Yıkılmıştım bir anda.ßeni çok sevdigini bildiğim birisinin bir anda böyle bir msj yollaması beni çok şaşırtmış vede üzmüştü.Acaba benimle gönülmü eglendirdi demekten kendimi alamamıştım.Hemen telefona sarıldım.Kendinden duymak istedim bütün bu olanları.inanamıyordum bütün bunLara.Ama telefonu kapalıydı,ulaşılamıyodu bitürlü kendisine.

küsmüştüm,Hayata,Yaşamaya,Aynada ßaktığım Yüze.


Nereye baksam onu görüyordum.Kızmalımıydım ağlamalımıydım neyapacağımı bilmiyordum.bildiğim tek birşey vardı ben bunu hak etmiyordum.ßöylesine sevmenin sonu bir mesajla bitirilmemeliydi.

Aradan 1 Hafta geçti.ßen hala aynı psikoloji içindeydim.Durumum gerçekten çok kötüydü.Cafenin önünde dikiliyordum öylesine.Yine aklımda O vardı.Cami çok yakındı bize.Sela verilmeye başlandı.içeri girip müziği kapattım.ßir yandanda allah rahmet eylesin.allah ailesine başsağlığı versin diyordum.Sela bitti....Selanın bitişi benim hayatımın bitişi olmuştu...
Çünkü selanın sonunda zikredilen isim benim canımdan çok sevdigim kişinin ismiydi.O ölmüştü.Haykırdım,bağırdım avazım çıktıgı kadar.olmamalıydı böyle bişe.O yaşamalıydı.ßenden uzak olsun beni istemesin ama yaşasın.ALLAH'ım nolur benim canımıda al diye Bağıra çağıra koşuyordum Camiye dogru.ßabasını qördüm.ßaba nolur O ölmedi de diye yalvarıyordum.gittii oğlum öldü O.Artık yok.Düğününüzü göremeden muradına eremeden öldü.ßirbirimize sarılıp dakikalarca sesle ağladık.
işin aslını ablasından öğrendim.Beyninde damar tıkanıklığı varmış.Bayağı ilerlemiş.ßigün fenalaşıp hastaneye kaldırıLdığında Doktor herşey için qeç olduğunu.Tedavisinin ise sncak yurt dışında olabileceğini söylemiş.Stres sıkıntı kesinlikle yasaklanmış.kendini ölüme hazırlamış benim aşkım.ßana attığı ayrılık mesajı buyüzdenmiş.Onunla beraberken ölümünü görmemi istememiş.Neden böyle yaptın be aşkım.ßiliyorum benden ayrılmak istediginde sen ölüm fermanını kendin imzaladın zaten biz birbirimiz olmadan yaşayabilirmiyiz.Stres yasak olan biri benden ayrılarak mutlumu olacaktı.Neden aşkım nedenn ALLAH kimseye böyle bi acı vermesin.O an herşeyi düşünebiliyosunuz intihar etmeyi kaçıp gitmeyi ne qelirse aklınıza...ßen şimdi kimseyi sevemiyorum.Sevmenin ne olduğunu unuttum.Sevme Hissi onunla gömüldü mezara.Mahşere kadar Uyanmayacak.Uyanmasında....Şimdi sizde birkere düşünün şöyle bir;sela okunuyor ve bu sela ALLAH korusun sevdiğiniz kişinin.ßu yazımı okuyup şimdi sevgilinize bir msj cekin ve Onu herşeyden çok sevdiqinizi Söyleyin.ßuna imkanı olmayanlar var.ßunu herşeyden çok isteyenler Hemde....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mayıs 2007       Mesaj #909
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İçime Karlar Yağıyor...





İçime karlar yağıyor bu gece.Nerdeyim, nereye gidiyorum, çöktüğüm, dibe vurduğum gecelerden biri daha işte. Yalnızlığın vurgununda, sırça saray yüreğimin kimsesizliği. Üşüyorum.Tükenmekte olan bir günün daha sonunda aslında bana eklenen yalnızlıklara gebeyim. Oturdum bir köşeye aldım karşıma kendimi, kendime ağlıyorum. Her damla da biraz daha beni hayattan koparan sessizlik içindeyim.Ne beni, ne sesimi duyan yok. 17 milyonluk koca İstanbul da yapayalnızım. Kimbilir kimin yalnızlıklarına eşlik ediyorum sessiz çığlıklarımla, kimlerin canını acıtıyorum kendime saplanan bıçağın açtığı yaralarda.
Ne çok yanılgılara düşmüşüm, ne bedeli ödenmeyecek hatalar yapmışım ki, kapımı çalan bir kişi bile yok işte. Tutunduğum dalların hepsi kırılmışta ben onları toprağa dikmeye çalışıyorum yeniden. Kendimi kandırmaktan başka yaptığım bir işim yok aslında. Bu ömür böyle bitecek. Kök saldığımı sanıp ne çok aldatmışım kendimi.
Bıçak sırtı geceler ardı ardına gelen. Vazgeçilmez olacağımı düşünerek ne çabuk vazgeçilmişim oysa. Terkedilmiş, unutulmuş ortalıklarda bırakılmışım. Ya sen? Bu hayatın neresindesin? Bırakıp giderken ne düşündün, şimdi ne düşünüyorsun. Sen bu şehirde yalnız bir kadın olmanın zorluğunu, tek yürekle bu hayata direnmenin güçlüğünü, sevgisiz yaşamanın acısını, bu devasa şehirde bir başına kalmanın ne olduğunu biliyorsun değil mi?
Otur yaz demişsin bana, içinden ne geçiyorsa. Sen içimden geçenleri bilebilir misin? Sen aldığım yaraların üstünün kapansa bile hiç bir zaman aslında kapanmayacağını biliyorsun değil mi? Hiç birşeyin eskisi gibi olmayacağını, benim bir daha gamzelerimin asla görünmeyeceğini, tenimin renginin bile aynı olmayacağını, suskun yüreğimin bir daha öyle çarpmayacağını, tutkularımı yitirdiğimi, heyecanlarımdan vazgeçtiğimi, baharın esintisini bir daha eskisi gibi hissetmeyeceğimi, ayaklarımı bir daha denize sarkıtmayacağımı , kır kahvelerinin tadına bir daha asla varamayacığımı biliyorsun değil mi?
Hayatın müsveddesi yok demiştim sana. Yaşadık, sevdik ve ayrı düştük. Şekli ne olursa olsun ayrılığın adı kötü. Ölümden beter. Sağanak halindeyim şimdi. Tüm ülkenin dağlarına, bağlarına yağıyorum. Benim gözyaşımdan ne bereket gelecek, gelse gelse bıraktığım yerlere hüzün gelir.
Artık hayatla o ölüm arasındaki ince çizgiden yoruldum. Hiçbir yere tutunamıyorum. Her el attığım şey aslında kayıp gidiyor ve ben hayata yetişemiyorum. İçimdeki bu med-cezirlerle başa çıkamıyorum. Dibe vurdum demek eksik olur ben hayata tümüyle yenildim biliyorum. Sanma ki bu sitem sana ben dönüp hayata sitem ediyorum. Sen ordaymışsın gibi de sana anlatıyorum. Oysa bu satırlar kendime. Hani deli demesinler diye.
Bu yazmakta olmasa, bu kağıtlar, bu satırlar, bu düşler! O zaman bu dört duvarın arasında gerçekten kaybolurdum. Kafamı nelere vururdum, kendimden hırsımı nasıl alırdım bilmiyorum. Dünyanın tüm dertleri omuzumda sanki, bastığım yeri hissetmiyorum. Gördüğüm herşey bulanık. Soluksuz kaldım ben, aslında yaşamıyorum …
DEsssT16 - avatarı
DEsssT16
Ziyaretçi
16 Mayıs 2007       Mesaj #910
DEsssT16 - avatarı
Ziyaretçi
Babası İspanya nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu küçük kızın. Fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi. Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı. Bu sebeple kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı... Çok üzülmüştü küçük kız...Babasına söyledi bunu,o da "üzülme kızım,yine çizersin;bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?"dedi. Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti. Babası keyifle resme baktı ve sordu:"Hmmm!Ne güzel bir ağaç bu!Üzerindeki benekler ne? Portakal mı? Küçük kız babasına eğilerek,sessizce:"Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!..

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat